#türklerin inançları
Explore tagged Tumblr posts
guzyazi · 2 years ago
Text
adnan oktar, dilan polat, müritlik
adnan oktar
Yıllar önce Nişantaşı’nda okurken oralı olan Babuna ailesinden bir şekilde haberdar olmuş ve o zamanlar gazeteci olmak isteğimden kaynaklı merakın kamçılamasıyla mı bilmiyorum bu aileyi araştırmaya başlamıştım. Eh tabii kendimi adnan oktar cemaatinin birtakım pislikleriyle karşı karşıya bulmuştum. O nedenle izlediğim “Kedicik” belgeselindeki anlatılanlar benim için hiç yeni ya da şaşırtıcı olmadı. Babunalar daha ilgi çekiciydi ve bir parça hayal kırıklığına bile uğradım. (Ayrıca ben hiçbir emniyet yetkilisinin “İçişleri Bakanı'na rağmen, ondan gizlice operasyon yaptık” diyebilmesini arkasız bir söz olarak yorumlayamıyorum. Bu cümle orta perdeden süleyman soylu itibarsızlaştırılması olarak yorumlanamaz mı ve belgeselin zamanlaması manidar değil mi?)
Neyse bence örgütle ilgili asıl şaşırılabilecekler, örgüt çökertildikten sonra Fatih Altaylı’nın yaptığı Teke Tek programında. Altaylı, örgütle gazeteci olarak yıllarca sistemli olarak uğraşmış. Bahsettiğim yayında da Fırat Develioğlu ve Ceylan Özgül konuk. Develioğlu, örgüt kurulduğu zaman iki numaralı kişi. Özgül de kediciklerden. Sonra örgütten ayrılıyorlar.  Bu yayının en ürkütücü itirafı bana göre şu olmuştu: “Kafalarına taktıkları bir genç kız eğer baştan direnç gösterirse -yani avlanamazsa- bir bakarsınız kızın karşı dairesine biri yerleşiverir, karşı apartmanında bir dükkan açılır, genç kızla iş/okul arkadaşı olunur, olmazsa annesiyle tanışılır…” Sonsuz bir B planından, kuşatmadan, sadece bir adet genç kızı elde edebilmek için müthiş bir finanstan söz ediliyor. Hala karanlık çok nokta var.
dilan polat
Ben bu kadını deprem zamanı, Taha Duymaz için mücadele ederken tanıdım. Takip etmedim, bilmem. Tek izlenimim arabik bir sonradan görme olduğu. Kitlesi malum. Yani alt sınıftan olmayıp bu kadını takip eden herkesin ruhu bir yerde alt sınıftır. Bu hakaret değil, yanlışsız bir tespit. Kimse kusura bakmasın.
Olayı yine dünkü Youtube Teke Tek yayınıyla etraflıca öğrenebildim. Boşluklarım vardır. Bilmeyenler için olay şu: Sanırım bir magazin programında DP, günde 750 bin lira harcadığını söylüyor. Özgür Demirtaş da konuya bir şekilde dahil oluyor ve günde bu kadar para harcayan birinin en az beş katı gelirinin olması, vergi ödemelerinin incelenmesi gerektiğini söylüyor. Sonra Muhammet Yakut isimli birisi, bir Youtube yayınında DP’nin eşinin “mail order” işi yaptığını, kara para akladıklarını iddia ediyor. Yapılan bir incelemede Dilan Mücevherat denen bir şirketlerinin ödediği verginin 15 bin tl olduğu ortaya çıkınca da mesele infial yaratıyor ve insanlar sorgulamaya başlıyor. Vergi kaçırmak böyle kolay mı? Hukuk kimlere işlemiyor? Kimlerin parası aklanıyor? Arkalarında kimler var? birkaç senede bu zenginleşme nasıl olur? Güzellik merkezlerinden bu kadar para kazanılıyor mu?... Olay magazinden çıkıp vatandaşlık dersine dönüyor kısacası.
Sonra DP'nin kardeşi evinde uyuşturucularla baskın yiyor. Kardeş, Vatan Emniyet'te sanırım bir gece geçirdikten sonra eve geliyor. Evde yine ne alakaysa namazlar, seccadeler, rabbimler... Türkiyemiz yine ayak kokuyor.
çıkarım
Sonuç olarak cemaatleşme, zamansız ve durdurulamaz bir şeymiş. Yok, olmuyor, bitmiyor, bitmeyecek. İnsan denen zavallı, mürit olmaya programlanmış. Bu müritleşme hala sadece din çatısı altında olur zannediyorsanız benim gibi yanılıyorsunuz. Edilgen olduğumuz, manipüle edilebildiğimiz her şey bizi müritleştiriyor.
Adnan Oktar olayından çıkarılması gereken ders, cemaatleşmenin sadece Üsküdar/Kısıklı ya da Fatih/Çarşamba taraflarında gerçekleşmediğinin bize gösterilmesi.
Nişantaşı, Etiler, Tarabya kökenli, din adına ailesinden hiçbir ilgi ya da bilgiyle donatılmamış, açık beyinli görünen “Beyaz Türklerin” dokunulmaz/aldanmaz olmadığı.
Dindar ya da inançsız olmak fark etmeksizin içinde yaşadığın topluma temas eden dinleri, inançları, gelenekleri hem hoşgörü hem zaafiyet açısından kesinlikle bilmen ve senden sonraki kuşaklara (çocuklar için soyut işlem dönemine geçince) aktarman gerektiği.
Sonunda kişi, Ateist olacaksa da neyi reddettiğini bilerek olmalı. Bilmediğinde ona taarruzun başlatılacağı bölgeyi ellerimizle hedeflendirmiş oluyoruz. Duygusal ve bilgisel boşluk çok çok çok tehlikeli.
DP olayından alınacak ders, gün gün takip ettiğimiz influencer’ın müridiyiz. Son beş senede banyo dolabımıza akın edenlere göz ucuyla bir bakalım: kolajen, nemlendirici, retinol, hyalüronik asit, güneş kremi, c vitamini ve dahası. Bunların kötü olduğunu söylemiyorum, nasıl bir pazarlama ağının içinde olduğumuzu görün diye anlatıyorum. Hangi kız arkadaşıma gitsem aynı ürünler. Durum böyle olunca bunların merdivenaltı imalatı kaçınılmaz oluyor. Feyza Altun'un Instagram öne çıkanlarına bakarsanız durumun korkunçluğunu, DP olayının rengini, cehaleti, müritleşmeyi, bilimsizliği, eğitilemezliği tokat gibi hissedeceksiniz.
Dini alimden, şifayı hekimden talep etmemenin ağır bedelleri.
15 notes · View notes
hetesiya · 5 months ago
Text
PKK silah bıraksın, örgüt feshedilsin | Rudaw.net
PKK silah bıraksın, örgüt feshedilsin
Necat Zanyar
On bir kişinin soğuk bir duvarın dibinde, bir masanın arkasında dizildiği, siyah giyimli dördünün koruma gibi ayakta dikildiği, pikseli düşük bir fotoğraf var karşımızda.
İlk başta  Öcalan’ı seçemiyoruz. Dikkatle bakınca tam ortadaki kolonun önünde duran ve iki eliyle bildiri kağıdı tutan kişinin o olduğunu fark ediyoruz. Yaşama yabancılaşmış bir sima. Fotoğrafa talimat psikolojisi hakim. Yüz ifadeleri donuk. Ortam gergin.
Devlet her ayrıntıyı planlamış. 2013-2015 sürecinin havasından eser yok.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 15 Ekim 2024 günü “Öcalan terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” çağrısı, beş ay sonra gelen bu fotoğraf ve açıklamayla karşılık buldu.
Aynı konuşmada Bahçeli, Öcalan’ın Türkiye’ye getirilirken uçakta söylediği “Hizmete hazırım” şeklindeki sözlerini de hatırlatmıştı.
MHP lideri, 22 Ekim’de “teröristbaşı” dediği Öcalan için “Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” diyerek çağrısını pekiştirmiş, PKK lideri Öcalan 28 Aralık 2024’te kendisiyle yapılan görüşmede “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” demişti.
27 Şubat’ta PKK kitlesinin davul, zurna ve halaylarla karşıladığı şey, PKK’nin kayıtsız şartsız silah bırakması ve örgütün feshi çağrısıydı. Başka hiçbir şey yoktu.
Devlet tarafı buna “Tarihi çağrı”, PKK tarafı ise “Asrın çağrısı” diyor.  İki taraf da PKK’nin bitmesini büyük bir coşkuyla karşılıyor.
Öcalan, kendi el yazısıyla yayımlanan açıklamada net ifadelerle örgütüne “Devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” talimatı verdi.
Açıklamadan bir gün önce, “Öcalan yeni bir şey söylemeyecek. Farklı bir şey söylemeyecek. Sihirli bir şey söylemeyecek. Devlete rağmen bir şey söylemeyecek. Örgütüne silahsızlanma çağrısı yapacak” diye yazmıştım, nitekim öyle de oldu.
Aslında Öcalan son 30 yılda üç kez örgütüne bu çağrıyı yaptı. İlki 1993’teki ateşkes ilanıydı. İkincisi 2013’teki Newroz mektubuydu. Üçüncüsü de 2015’teki Dolmabahçe görüşmesiydi. Öcalan orada da PKK’nin silahlı mücadeleyi sonlandırması için bir kongre toplamasını istemişti.
Öcalan’ın açıklamasında Kürtlerin yararına olabilecek tek bölüm PKK’nin silah bırakması ve örgütün feshi çağrısı.
Geriye kalan paragrafların Kürtlerle ilgili kısımları devletin tipik ezberleri. Örneğin açıklamada yer alan şu ifadeler hiçbir şekilde gerçeği yansıtmıyor: “Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.” Kürt-Türk ilişkileri bin yılın başında Oğuzların Kürdistan’daki katliamlarıyla başlamış ve yüzyıllar boyu savaşlarla sürmüştür. Bu denklemde Türkler daima işgalci, hegemonik bir güç oldu ve Kürdistan’ı işgal için hiçbir fırsatı kaçırmadı. Kürtlerin Türklerle yaptığı ittifakların sayısı Farslar ve Araplarla yapılan ittifaklardan fazla değildir. Kürtlerle Türklerin bin yıldır müttefik olduğu ifadesi Türk devletinin Kürtlere sattığı bir hayalden ibarettir. Dünya gerçeği ve tarihi verilerle bağdaşmaz.
Açıklamada yer alan “Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir” ifadesi de Türk devletinin tipik “dış güçler”, “günah keçisi” ve sorumluluktan sıyrılma söylemidir.
Devamında söylediği “Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir” ifadesi, hukukun egemen olduğu bir dünyada yine Kürtlere hayal satmaktır. Bir ilişki düzenlenecekse bunun kriteri kardeşlik ve inanç gibi subjektif, soyut kavramlar değil, evrensel haklar ve hukuktur. Kürtler kimseyle kardeş olmak zorunda değildir. Ancak Kürtler eşit olmak ve ulusal haklarını güvenceye almak zorundadır.
Öcalan açıklamasında Kürtlere tüm kapıları kapatıyor: “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” Kültürel hakları bile dışlayan bu yaklaşım biçimi Kürtleri tam anlamıyla Türklük havuzunda eriyerek yokluğa mahkum ediyor. Dikkat edilirse reddedilen, topyekun ulus devlet değil “ayrı ulus-devlet”tir. Yani Kürtlerin egemenlik arayışıdır.
Öcalan, örgütüne “devlet ve toplumla bütünleşme için” kendini feshet talimatı veriyor. Devletle bütünleşme, Türklük havuzunda erimekten başka ne olabilir!
Öcalan, Türk devletinin bu ezberlerini kendi ifadesiyle 1990’lardan beri savunuyor. Videolarında bunları anlatıyor, kitaplarında bunları yazıyor.
Öcalan son açıklamasında PKK’nin 1990’lardan beri anlam yoksunluğuna uğradığını söylüyor: “1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.” Ona göre 1990'larda TC'de kimlik inkarı çözülmüş, ifade özgürlüğünde ileri gidilmiş, bu nedenle PKK 30 yıldır anlam yoksunluğuna düşmüş, ömrünü tamamlamıştır.
Öcalan açıklamasında Kürt Ulusal Davası’nı dışlamak ve dil, kültür gibi hiçbir asgari talepte bile bulunmamakla Kürtlere büyük bir iyilik yapmıştır. Kürt temsilcisi olarak konuşmaması takdire şayandır. Elbette bir “ruhani, ideolog” vb vasıflarla Kürtlerle ilgili doğru-yanlış fikirlerini devlet istediği sürece söyleyecektir.
Kürtler kimseyle var olmadı, kimseyle yok olmaz. Kürtler üzerindeki tüm yapay, zoraki vesayetlerin son bulması Kürtlerin hayrınadır. Kürtlerin zindan içinde zindana ihtiyacı yoktur.
Toksikleşen bir savaşın Kürt toplumunda yarattığı zombi bataklığının kuruması, avreti yerine aklı ve ağzıyla konuşan yeni bir neslin ve medeni bir atmosferin yeşermesi, Kürtlere yeni bir ruh katacaktır.
PKK’nin feshi, Türkiye’nin bir kısmını işgal ettiği ve askeri saldırılarda bulunduğu Başûr ve Rojava Kürdistanı’nı da rahatlatacaktır.
Ulusal davaya ilişkin söz Kürt Milleti’nindir. Türk devletinin terör bahanesi ortadan kalkarsa, Kürtler ulusal davayı çok daha güçlü bir şekilde sürdürecektir. Bunun için bugünkü şartlarda silahlı bir örgüte gerek yoktur. Irak ve Suriye tecrübeleri bunun için önemli örneklerdir.
Dürziler Süveyda'da yoğunlaşan 800 bin nüfuslu küçük bir halktı. Suriye'nin dağılmasından önce yıllarca savaşan silahlı örgütleri ve bir tek şehitleri yoktu. Suriye dağılınca özerklik ilan ettiler. Şu an dünyanın gündemindeler.
Rojava da Suriye'nin dağılmasının ürünü. Öncesinde hiçbir örgüt olmasaydı da, Kürtler Rojava'da bugünküne benzer bir durumda olurdu.
Kazanım için silahlı örgütlerin olması, yüz binlerce insanın ölmesi, milyonlarca insanın göçmesi, bir ülkenin harabeye dönmesi gerekmiyor. Doğru zamanda doğru adımı atmak yetiyor.
PKK bahanesiyle Rojava Kürdistanı’nda Kürtlerin kazanımlarından bir adım geriye gidilemez. Kürtlerin kırmızı çizgisi budur. Öcalan’ın açıklamasından sonra Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Brian Hughes “Bunun, Türk müttefiklerimizin, ABD'nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki IŞİD karşıtı ortakları konusundaki endişelerini hafifletmeye yardımcı olacağını umuyoruz” açıklaması yaptı.
Aynı gün Washington’da düzenlenen bir  brifinge çevrimiçi bağlanan General Mazlum Abdi “Bu konuya olumlu yaklaşıyoruz. Bu konu PKK’yi ilgilendiriyor. Çağrı onlara yapıldı. Silah bırakma ve PKK’nin kendini feshetmesi bizim için, Rojava Kürdistan’ı ve güçlerimiz için geçerli değil. Ancak bu süreç ilerlerse bize de olumlu etkileri olur. Türkiye PKK bahanesiyle bize saldırıyor. PKK silah bırakırsa o zaman tehlike kalmaz. Türkiye’nin buraya saldırması için bir sebep kalmaz” dedi.
Bağımsız birleşik Kürdistan amacıyla kurulan PKK’nin, Kürtlerden aldığı devasa desteğe rağmen, 2004’te bu amacı terketmesi ve şimdilerde kendini feshetmesi, trajik olsa da, Kürtlerin zararına değildir. Kürtler her zaman güçlü hareketler yaratmaya muktedirdir.
Kürtleri öğüten bir değirmenin ortadan kalkması her halükarda Kürtlerin yararınadır. İşin içinde Türk devletinin başka hesapları olsa da, Öcalan’ın PKK’yi feshetme çağrısı yerindedir. Türkiye’nin demokratikleşmesi için Kürtlerin ölmesi ve Kürdistan’ın sürekli bombardıman altında tutulması gerekmiyor.
Esas olan Kürdistan idealinin ve Kürtlük bilincinin on milyonları bulan Kürt kitlelerinde diri olmasıdır. Irak ve Suriye’de olduğu gibi, bir gün Türkiye’de de bu ruhun egemenlik hakkına kavuşması kaçınılmazdır.
0 notes
inancdunyasi · 9 months ago
Text
Tumblr media
Uzaylı ziyaretinin dünya halkları üzerinde sosyolojik ve teolojik etkileri.
Bir sabah uyandınız, son derece teknoloji içeren araçları ile uzaylılar gelmiş, ne düşünür nasıl davranırdınız?
Geçen hafta ABD Temsilciler Meclisi'nde düzenlenen UFO oturumunda uzaylıların gerçek olduğu lakin bu durumun halktan gizlendiği belirtildi.
Vaşington da  düzenlenen Temsilciler Meclisi Gözetim ve Hesap Verebilirlik Komitesi 'Tanımlanamayan Anormal Fenomenler ve Gerçeği Ortaya Çıkarmak' adlı panelde toplandı. 
Panelde, UFO'ların gerçek olduğu ve evrende yalnız olmadığımızı açıklayan katılımcılar Amerika Birleşik Devletleri'nin belgeleri kamuoyundan gizlediğini ifade etti. 
UFO'lar hakkında söz alan eski Pentagon yetkilisi Luis Elizondo ''UFO'lar gerçek. Evrende yalnız değiliz. Son derece gelişmiş teknolojiler dünyanın dört bir tarafındaki askeri tesisleri izliyor'' açıklamasında bulundu. 
Eski pentagon yetkilisi, yeniden seçilen ABD Başkanı Donald Trump'ın da bu konudu daha şeffaf olmasını istedi.
UFO'ların gerçek olma ihtimali:
Venüs'ten yada Marsdan yada binlerce ışık yılı uzaktan bizden teknolojik olarak çok üstün uzaylılar geldiğinde, insanoğlu nasıl bir tepki verir, sosyolojik ve teolojik olarak nasıl bir değişim yaşardı acaba, felaketimiz mi, kurtuluşumuz mu olurdu, işte olası tespitler.
Sümerlerin binlerce yıl önce taş tabletlere kazıdığı Anunnakiler ile yeniden yüzleşmek, Evrende yalnız olmadığımızın kanıtlanması, insanlığın sosyolojik ve teolojik yapısında nasıl etkiler yaratırdı. 
1. Uzaylıların Dünya ziyaretine etkileri: Teolojik Etkiler:
Dinî İnançlar ve Yorumlar: Çoğu din, insanlığın evrendeki özel konumuna vurgu yapar. Uzaylı yaşamının keşfi, bu inançları sorgulamaya açar ve dinsel metinlerin uzaylı yaşamı nasıl yorumlayacağı tartışılmaya başlar. 
Bazı dinî gruplar, kutsal kitaplardaki metinleri yeniden yorumlayarak bu yeni gelen uzaylıları Tanrı’nın yarattığı başka fünyaların varlıkları olarak kabul edebilirken, yobaz taife ise şeytan işi diyerek bu keşfi tehdit olarak görebilir.
Yaratılış ve Tanrı Algısı: Yaratılışın yalnızca dünyaya özgü olduğu görüşü, daha geniş evrensel bir yaratılış anlayışına dönüşebilir. 
Bu da Tanrı algısının daha evrensel ve kozmik bir hale gelmesine neden olabilir.
Yeni Dinî Hareketler: Uzaylılarla temas, yeni dinî hareketlerin ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu hareketler, uzaylıların ileri bilinç seviyeleri veya evrensel ahlak üzerine yeni öğretiler gelireceğinden halihazırda tüm semavi dinlerde dahil, hepsi çöp olabilir.
2. Uzaylıların Dünya ziyaretine etkileri: Sosyolojik Etkiler:
Kültürel Değişim ve Entegrasyon: Uzaylıların varlığı, dünya genelinde kültürel kimliklerin sorgulanmas��na neden olabilir. İnsanlar artık kendilerini yalnızca bir dünya vatandaşı olarak değil, evrenin bir parçası olarak görmeye başlar. 
Adem ile Havva mitine, yeni uzaylı mitleri eklenir, Darvin mezarında ters döner.
Politik ve Ekonomik Yapılar: Uzaylılar, dünya toplumları üzerinde önemli politik ve ekonomik etkilere neden olabilir. Hükümetler, uzaylılarla nasıl etkileşim kurulacağı konusunda yeni politikalar geliştirirken, uzay teknolojileri ve ticaretinde büyük atılımlar yaşanabilir, Jetgiller gibi hepimizin birer uçan dairesi, bulutların üzerinde birer villası olabilir.
Toplumsal Korkular ve Uyum: Başlangıçta bazı toplumlar, uzaylıları tehdit olarak algılayabilir ve bu da toplumsal korkulara, yabancı düşmanlığına veya çatışmalara yol açabilir. Bence bu nedenle uzaylılar kimliklerini gizliyor olabilir, uzay gemilerinin eksozlarına Türklerin tişört tıkaması var sonunda.
3. Uzaylıların Dünya ziyaretinde Bilimsel ve Felsefi Sorular:
İnsanlığın Önemi ve Evrendeki Yeri: İnsanlar, evrende yalnız olmadıklarını bilince, kendilerine dair felsefi sorulara yönelirler. Evrenin büyüklüğü ve karmaşıklığı karşısında insanlığın yeri yeniden değerlendirilir.  Yedi kat yeryüzü, yedi milyon ışık hızı katına çıkabilir.
Teknoloji ve İlerleme: Uzaylıların ileri teknolojiye sahip olması, dünya teknolojisinde yeni bir dönüm noktası olabilir de:
Belkide son elli yıldır aniden yükselen teknoloji de uzaylı parmağı olup, semavi dinlerden ve militanlarından korktukları için açıklamıyor olabilirler, kelleyi kaybetmekte var işin sonunda kim bilir.
Sonuç olarak, uzaylıların varlığının kanıtlanması, dünya toplumlarının hem inanç hem de yaşam biçimlerini kökten değiştirir, insanlar evrendeki konumlarını yeniden düşünmeye başlar, miladi takvim bile sıfırlanır. Aslında çok başka bir olasılık daha var ve daha da kuvvetle muhtemel olan, uzaylı dünyayı ziyarete gelir, insanları tanır, ve şu kanaate varır.
Sonuç:
İnsanoğlu yalancıdır, riyakardır, kendi dünyasını bile yok eymeye çalışan bir katildir, değil dünya kainat için bile çok zararlı bir virüstür, behemehal yok edilmelidir diye düşünür ve düğmeye basar, mavi gezegen bir anda buharlaşır ve yok olur, semavi dinlerin de kıyameti gerçekleşir.
Son zamanlarda çok fazla bilim kurgu dizisi izlersen İronisi de biraz fazla kaçıyor galiba😁
Ahmet ATAM
0 notes
edebiyatiturk · 10 months ago
Text
İslamiyetin Kabulünden Önceki Türk Şiiri
İslamiyetin Kabulünden Önceki Türk Şiiri Türk edebiyatının köklü geçmişi, İslamiyet öncesi dönemde de zengin bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Türklerin göçebe yaşam tarzı, doğayla olan yakın ilişkileri ve şaman inançları, şiirlerinde kendine has bir dil ve anlatım tarzı oluşturmuştur. Bu yazıda, İslamiyetin kabulünden önceki Türk şiirinin temel özelliklerini, dönemlerini ve önemli şairlerini…
0 notes
pazaryerigundem · 1 year ago
Text
Konya'da 'Zamanını Aşan Miras' açıldı
https://pazaryerigundem.com/haber/174465/konyada-zamanini-asan-miras-acildi/
Konya'da 'Zamanını Aşan Miras' açıldı
Tumblr media
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Konya Büyükşehir Belediyesi, Türk Dünyası Belediyeler Birliği, İnsan ve Medeniyet Hareketi, İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Bahariye Sanat Atölyeleri iş birliğiyle hazırlanan “Zamanını Aşan Miras; İpek Yolu Sergi ve Sempozyumu”nun açılışı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş’un katılımı ile İstanbul Bahariye Mevlevihanesi’nde gerçekleştirildi.
KONYA (İGFA) – Kültür ve Turizm Bakanlığı, Konya Büyükşehir Belediyesi, Türk Dünyası Belediyeler Birliği, İnsan ve Medeniyet Hareketi, İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Bahariye Sanat Atölyeleri iş birliğiyle hazırlanan “Zamanını Aşan Miras; İpek Yolu Sergi ve Sempozyumu” Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş’un katıldığı programla açıldı.
İstanbul Bahariye Mevlevihanesi’nde gerçekleştirilen etkinliğin açılışında konuşan İnsan ve Medeniyet Hareketi Başkanı Kemal Özden, projenin Tarihi İpek Yolu havzasındaki neredeyse tüm ülkelerden sanatçıların katılımıyla bir zenginlik taşıdığını ifade ederek, “Projemize desteklerinden dolayı Konya Büyükşehir Belediye Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Çünkü Konya Büyükşehir Belediyemiz olmasaydı bu projeyi hayata geçirmemiz çok zor olurdu” ifadelerini kullandı.
“10 BİN YILLIK TARİHİYLE KONYA İPEK YOLU ÜZERİNDE BULUNAN EN ÖNEMLİ KADİM ŞEHİRLERİMİZDEN BİRİSİDİR”
Türk Dünyası Belediyeler Birliği ve Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, dilleri, kültürleri, medeniyetleri ve inançları birbirleriyle buluşturan İpek Yolu’nun, geçtiği yerleri sadece ekonomik anlamda değil, pek çok noktada ileri taşıyan bir insanlık mirası olduğuna işaret etti.
Tarih boyunca Türklerin yaşadığı coğrafyalardan geçen bu yolun, Türk milletinin Orta Asya’dan batıya doğru başlayan göç sürecinde de çok etkin bir role sahip olduğuna dikkat çeken Başkan Altay, “Bu çok yönlü tarihi ve kültürel katkı, medeniyetleri besleyen bir nehir gibi deveran etmiştir. 10 bin yıllık tarihiyle her daim stratejik bir öneme sahip olan Konya’mız İpek Yolu üzerinde bulunan en önemli kadim şehirlerimizden birisidir. İki asır Selçuklu’ya başkentlik yapmış darülmülk Konya’mızın İpek Yolu üzerinde inşa edilen yüzlerce kervansarayı mevcuttur. Hamdolsun ki böyle müstesna bir şehrin hizmetkarı olmak bizlere nasip oldu. Bugün hala bu eserlerin bir kısmı dönemin ekonomik ve kültürel canlılığının da önemli eserleri olarak yüzyıllardır ayakta duruyor” diye konuştu.
Tumblr media
Binlerce yıllık tarihi, geçmişinin de omuzlarına yüklediği sorumluluk bilinci içerisinde olan Konya’nın İpek Yolu’nun merkezinde yer almasından dolayı, bu insanlık mirasına sahip çıkmak ve onu yeni nesillere anlatmak amacıyla önemli bir adım attığını vurgulayan Başkan Altay, şöyle devam etti:
“İpek Yolu’nu tanıtmak ve yeniden canlandırmak adına Büyükşehir Belediyemiz İnsan ve Medeniyet Hareketiyle birlikte Zamanı Aşan Miras: İpek Yolu adlı bu önemli projeyi ortaya koymuştur. İnanıyoruz ki uluslararası niteliğe hayiz olan bu proje kıtaları birbirine bağlayan gönül coğrafyamızın bir araya gelmesi, kaynaşması ve güç birliğine gitmesine önemli bir köşe taşı olacaktır. Türkiye’mizde Konya ve İstanbul’da, Özbekistan’da Semerkand ve Taşkent’te, Azerbaycan’da da Bakü şehrinde birbirinden farklı sergiler, sunumlar, geziler, söyleşiler, konferanslar ve workshop’larla zengin bir içerikten oluşan bu eserimiz yeni ufuklar açacak. Yine bu kıymetli eser vesilesiyle 41 kıymetli zanaatkar ve 36 bilim insanı buluşturulmuş tema üzerinde hazırlanan 60 parça özgün eserden oluşan müstesna bir sergi oluşturulmuştur. 5 aylık süreyi kapsayan bu projenin gönül coğrafyamıza ve fikir dünyamıza yeni açılımlar sağlayacağına canı gönülden inanıyorum.”
Başkan Altay, programa katılan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a ve projenin hayata geçmesine vesile olan tüm paydaşlara teşekkür ederek konuşmasını tamamladı.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
drakifakca · 2 years ago
Video
youtube
Gönüllerimiz Gazze için çarparken çağın muhacirleri olan Doğu Türkistan’ı unutmayalım…
Bugün Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti'nin kuruluş yıl dönümüdür. 12 Kasım 1933'de sancaklarına "İslâmiyet, Azadiyet, Adâlet ve Uhuvvet" yazarak, 4 ana esas üzerine bir devlet kurduklarını dünyaya ilan etmişlerdi.
Kaşgar'da 12 Kasım 1933 tarihinde kurulup yıkılan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti tekrar 12 Kasım 1944’de Gulca'da kurulmuştur. Tekrar Rus ve Çin işbirliği ile 1949 da Çin işgaline geçmiştir.
Bu nedenle, iki Uygur Cumhuriyetinin kuruluş yıl dönümü “Doğu Türkistan Milli Günü" olarak kutlanmaktadır.
12 Kasım 1933 Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin ve tekrar yine 12 Kasım 1944 Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun yıl dönümü ve bu çifte cumhuriyetimiz, Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketinin meşruiyetini ve haklılığını ispatlayan yegâne tapusudur.
Bugün anavatanlarında yalnızlaştırılan ve Çin’in devasa nüfusu içerisinde “egzotik” etnik unsurlar hâline getirilen Uygur Türkleri, günümüzde dünyada örneğine pek rastlanmayan otoriter rejimlerden birinin sömürge tebaası konumundadır. Tibet ve İç Moğolistan gibi bölgelerde de benzeri uygulandığı gibi, Doğu Türkistan’da da Müslüman Türklerin yüzlerce yıllık kültürel kimliği, dili ve dini inançları tehdit altındadır.
Doğu Türkistan’da sivil, siyasi, ekonomik ve sosyal haklar noktasında yaşanan insan hakları ihlalleri; keyfî tutuklamalar, işkence ve idam, Doğu Türkistanlı genç kadınların Çin’in batı şehirlerine zorla transfer edilerek ağır şartlarda çalıştırılması, işe alımlarda ve sağlık hizmetlerinde ayrımcılık şeklinde görüldüğü gibi; “iki dilde eğitim” politikasıyla Uygur dilinin tasfiye edilmesi, ibadet yasakları ve seyahat hakkının kısıtlanması şeklinde de tezahür etmektedir.
Her ne kadar Türkiye realist çıkarlarını göz önünde bulundurup Çin ile pragmatist adımlar atsa da Filistin ve Azerbaycan’da olduğu gibi Uygur Türklerinin uluslararası kamuoyunda seslerini duyurabilmeleri için daha çok mücadele vermeli, bu hak ihlallerine göz yummamalıdır. Zira Uygur Türklerinin “dost” olarak görebileceği Türkiye dışında başka bir ülke yoktur, ne yazık ki İslam dünyası da buna dahildir.
Bugün, Uygur ve diğer Türk toplulukları, Çin'in soykırımına karşı mücadelelerini sürdürmekte ve bu özel günü Doğu Türkistan Milli Günü olarak kutlamaktadır. Bu zulmün son bulacağı ve Uygur halkının özgürce yaşayabileceği Üçüncü Doğu Türkistan Cumhuriyeti, bölgenin ebedi barışı için şart olmuştur. Gök Bayrak'ın tekrar hür bir şekilde dalgalanmasını nasip etmesini Yüce Allah'tan diliyorum.
12 Kasım 1933 Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ve 12 Kasım 1944 Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin de kuruluş günleri olan 12 Kasım #DoğuTürkistanMilliGünü’nü kutluyor, esaretten bağımsızlığa giden yolun başlangıcı olmasını Cenab-ı Hakk'tan  niyaz ediyorum.
Bu vesilesiyle Doğu Türkistan mücadelesinin tüm kahramanlarını, şehit ve gazilerini saygı ve rahmetle yâd ediyorum.
Al Bayraktan Gök Bayrağa Selam Olsun!
0 notes
foccak · 4 years ago
Photo
Tumblr media
NOEL BABA DEĞİL AYAZ ATA…! Ayaz Ata, tarihi geçmişi 10 bin yıla uzanan Türk topluluklarında ‘Yel Ana’ olarak anılırdı. Çünkü o dönemki Türkler anaerkil bir topluluktu. Ataerkil dönemle birlikte ‘Yel Ana’ ya ‘Yel Ata’ denilmeye başlandı. Zaman içerisinde ‘Ayaz Ata’ ismi verildi. Görüldüğü üzere burada “Ayaz Ata” için benzer ifadeler kullanılmakta ancak ‘Ayaz Ata’ ‘Yel Ana’dan dönüştüğü anlaşılmakta ve geçmişi çok daha eski bir tarihe dayanmaktadır. Ayaz Ata, Türk, Altay ve Orta Asya mitolojilerinde, özellikle Kazak, Kırgız Türklerinde ve Türkmenlerde Soğuk Hanı olarak tanımlanmaktadır. Mitolojilere göre kışın soğukta ortaya çıkan, kimsesizlere ve açlara yardım eden günümüz karşılığı ile bir evliyadır denilebilir. Ayas Han olarak da bilinir. Tüm Türklerde Ayaz yakıcı soğuk manasına gelmektedir. Özellikle Ay’ın net olarak görüldüğü havanın açık olduğu gecelerde Tanrının ona bağlı bulunan Ayas Han’ı Türkleri koruması için gönderdiği düşünülürdü. Türkler var olduğundan beri tek tanrıya inanmaktaydılar. Şu tanrısı bu tanrısı Türk kültüründe yoktur. Ayaz Ata, bazıları gibi (Noel Baba) göbek bırakıp çatıdan, bacadan gizlice eve girmeyip, delikanlı adamdır, gelir kapıyı çalar, erzakını bırakır, üstüne kımızını içer Tengri’ye dua eder, peşinden ‘Tanrı Türkü Korusun’ diyerek semaya doğru yol alır, diye inanılırdı. Türklerin Orta Asya’da İslam dinini kabul etmeden önce tek tanrılı inançları vardı ve güneş onlar için çok önemliydi. 22 Aralıkta gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başlamasından dolayı , “Güneş geceyi yendi” diyerek Nardugan Bayramını kutlarlar. “Nar= Güneş Dugan, Tugan=Doğan” anlamında yani Doğan Güneş olarak adlandırılırdı. Sonuç olarak; Bazılarının dillendirdiği gibi Tanrı olmayıp Türk mitolojisinin ne kadar zengin olduğunu kanıtlayan bir simgedir. Ayaz Ata, Orta Asya’dan, atalarımızın mitolojisinden bizlere bir hediyedir. Avrupa kültürüne de, Avrupa Hun Devleti ile geçtiği düşünülmektedir. Olması gereken ‘Noel baba’ değil, ‘Ayaz Ata’dır. Nardugan Gününüz Kutlu Olsun. https://www.instagram.com/fahriocak52/p/CXvfOh4NBQM/?utm_medium=tumblr
3 notes · View notes
derdiderun · 4 years ago
Note
Selamun aleyküm abi şu an İsrail in yapmak istediği şey sadece Filistin İ ele geçirmek değil.Ortadoğu yu tümden savaşa sürüklemek ve bizi de ele geçirmek.Bunu hepimiz anlamalıyız.Bu sabah yeni bilgilerde öğrendim.Filistinlilerin aslı Arap olmadığı bazı yahudilerin aşkenaz Türklerin de geldiği.Araplar da Arap olmayanları müslüman devlet yönetiminde söz sahibi görmedikleri için ne Türkleri seviyorlar ne Filistin’e karşı çıkıyor.Asla karışmıyorlar.Ortaya mesih in çıkmasını istedikleri için acı veriyorlar.Ancak mesih olayını da yüzeysel biliyorum anlayamadım bizim dinimiz ve onların inandıklarıyla kıyamet mesih deccal vs nedir ? Biz neye inanmalıyız.kıyaslayarak analatabilirsen çok mutlu olurum.
Ve Aleykümselam kardeşim.
Anladım bahsettiklerin hakkında bir bilgim yok. Rabbim iç dış bütün düşmanlardan Müslümanları muhafaza eylesin. Aşağıdaki bilgileri paylaşabilirim en fazla seninle. Ebubekir Sifil Hoca’nın bu konularla alakalı sohbet-ders videolarını dinlemeni tavsiye ederim. Ama kardeşinden bir tavsiye; çok eğilme bu konulara dediğin gibi inanışın doğru olsun ehli sünnet olsun yeter.
Ve bu konularda (Mehdi, Mesih, Deccal vb.) özellikle sadece ehli sünnet hocaları dinle oku. Ebubekir Sifil gibi, İhsan Şenocak gibi, Cübbeli Ahmet Hoca gibi. Çünkü Mesih ve Mehdi meselesi elbette sebepsiz, durduk yere tartışma gündemine sokulmuyor. Tıpkı daha pek çok benzerleri gibi… Farklı kesimlerin bu tartışmalar üzerinden farklı beklentileri bulunduğunu anlamak zor değil. Ehli sünnetle olmak lazım ehli sünnetle kalmak lazım...
Bunu söylüyorum çünkü; Sırf Mehdi inancı sebebiyle hayattan koparak içine kapanan ve Mehdi'yi beklemekten başka hiçbir kayda değer faaliyette bulunmayan bir topluluğun varlığından haberdar ediyor bizleri Hocalarımız.
Ehl-i Sünnet akaidinde "Mehdi" vardır, ama "Mehdi beklemek" diye bir husus yoktur; tıpkı "kıyamet günü" inancının mevcudiyeti yanında, "kıyameti beklemek" gibi bir tavrın söz konusu olmayışı gibi...
Mehdi'nin zuhur edeceğine inananlar, hayatı doğal akışı içinde yaşar ve var oldukları sürece inançlarının gereklerini eksiksiz yerine getirmenin gayreti içinde olurlar.
....
Müdafaa: Hocam, Mesih ve Mehdî inancı diğer dinlerde var mıdır? Varsa nasıldır? Ebubekir Sifil Hoca: Yahudilikte bildiğiniz gibi bir kurtarıcı Mesih düşüncesi vardır. Onlar bunun Hz. Davud’un soyundan geleceğine ve kıyamete yakın Yahudileri düşmanlarından kurtarıp yeryüzünde bir Yahudi hakimiyeti tesis edeceklerine inanırlar. Benzeri bir düşünce hristiyanlarda da vardır, özellikle Protestanlarda, Evanjeliklerde Tanrı krallığı inancı vardır. Buna göre kıyamete yakın kirlenmiş olan bu dünyaya yeniden tanrının hakimiyetini getirecek, Bunun karşısında duran inkarcı güçleri kırıp geçirecek gibi bir inançları var.
Peki Müslümanlıkta nasıl bir şeydir? Müslümanlıkla bunlar arasındaki Mesih inancında geçişkenlikler ya da birbirini çağrıştıran unsurlar var mıdır? Vardır. Mesela Yahudilikteki mesihin İslam rivayet kitabiyatında Deccal’e tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Bizim rivayetlerimizde “Mesih Deccal” diye geçiyor Efendimiz’in ağzından. Yani sıfatı da veriliyor Mesih Deccal diye. Dolayısıyla Yahudilerin beklediği Mesih, Mesih Deccal’dir. İsa aleyhisselâm ise Rûhullah, kelimetullah olan ve Deccal’i öldürecek olan zattır. Sonra Yahudilikte gökten inecek bir Mesih yoktur inanç olarak. Oysa biz İsa aleyhisselam’ın gökten ineceğini söylüyoruz, buna inanıyoruz, hadisler bunu söylüyor bize çünkü. Bizdeki Mehdî aleyhisselam’a gelince; o aslında çok olağanüstü işler yapacak birisi değil. Hemen onu söyleyeyim. Kurtarıcı düşüncesi diyoruz ya. Aslında burada meseleyi biraz yakın plana alsak göreceğiz ki farklı dinlerdeki kurtarıcı motifiyle bizdeki Mehdî inancı aynı değil. Mehdî aleyhisselam’ın olağanüstü güçleri olmayacak. Normal bir anadan babadan doğacak. Büyüyecek, Mekke’de mücâvir olacak. Orada bir takım evliyâullâh ona Mehdî olduğunu söyleyecek, kendisi buna inanmayacak. Kendisi kendisinin Mehdî olduğunu bilmeyecek mesela, buna inanmayacak. Bir kurtarıcı düşünün, bu motif ne Yahudilikte ne de hristiyanlıkta vardır. Sonra kendisine yapılan ısrarlı başvurular neticesinde Mehdî olduğunu kendisi de kabul edecek. Sonra Medine’den Beyt-i Makdis’e hicret edecek. Orada fiili bir çatışma olacak, yani Yahudilerle Müslümanlar arasında fiili bir çatışma olacak. Mehdî aleyhisselam çatışmada Müslümanlara kumanda edecek, liderlik yapacak. Müslümanlar bir yere kıstırılmış olacak. İsa aleyhisselâm’ın tam indiği süreci rivayetler bu şekilde haber veriyor. İsa aleyhisselâm’ın nüzûlünden önce Deccal zuhûr edecek. Deccal’e karşı Müslümanlar Mehdî aleyhisselam’ın kendisi de dahil olmak üzere herhangi bir çare bulamayacak, güç yetiremeyecekler. Bu açıdan bakıldığında Mehdî Aleyhisselam olağanüstü güçleri olan birisi değil, normal bir insan. Bu ümmetin başına geçecek, liderlik edecek, vasıfları bize bildirilmiş normal bir insan. Normal bir insan derken sokaktaki bir insandan bahsetmiyoruz. Elbetteki üstün özellikleri var, dirayeti, cesareti, maneviyatı güçlü, savaşçılığı olan bir insan. Dolayısıyla İslam’ın dışındaki inanç sistemlerindeki Mehdî-Mesih inancının İslâm’a girdiğini kesinlikle söyleyemeyiz. Bu tamamen İslam’ın bütünlüğü içinde yer alan bir inançtır, bir vakı’adır.
7 notes · View notes
geliyoomcom · 2 years ago
Link
0 notes
sondakikabu · 3 years ago
Text
Ahıskalı Türklerin sürgün ve vatana getiriliş hikayesi belgeselleştirildi
Yaşamlarını yarım asırdan fazla vatansız geçiren Ahıskalı Türklerin sürgün hikayelerini ve vatanlarına kavuştukları süreci anlatan “120 Dakika” isimli bir belgesel hazırlandı. İnançları ve etnik kökenleri nedeniyle Stalin’in 1944’te sürgüne gönderdiği ve vatansız yaşamaya mahkûm ettiği Ahıskalı Türklerin yaşadığı zor günler, 120 Dakika belgeselinde anlatıldı. Belgeselde, İkinci Dünya Savaşı’nın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mustafaasir · 6 years ago
Photo
Tumblr media
TÜRKLERDE YENİ YIL GELENEĞİ Türklerin İslam dinini kabul etmeden önce tek tanrılı inançları vardı ve Güneş onlar için çok önemliydi. 22 Aralık”ta gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başlamasından dolayı , “Güneş geceyi yendi” diyerek Gündoğan ya da #Nartugan Bayramını kutlarlardı. #Moğolca ve eski #Türkçe Nar, Güneş; Tugan da Doğan demektir. Gündoğan Bayramı günümüzde, Türk Cumhuriyetleri'nde ve Rusya Federasyonu'nda yaşayan Türkhalkları arasında kutlanmaktadır. Bugün yanlış olarak #şamanizm diye adlandırılan Orta Asya ve Sibirya halklarının inanç sistemi, tek bir yaratıcı Tanrı'ya tapınma ve “iye” olarak adlandırılan kutsal ruhlara saygı gösterme temelinde yükselir. Türklerin ve dünyanın en eski dini olan Tanrı Dini (Tengricilik), tek tanrı inancının en arı biçimidir. Bu inanç sisteminde Tanrı, kendi kendine var olmuştur ve evrenin kendisidir. Tanrı, evrenin kendisi olarak, evrendeki dengenin yaratıcısı ve koruyucusudur. #TanrıDini 'nde evrendeki her şey Tanrı'nın birer parçasıdır. #EskiTürkler de tek Tanrı inancı birden bire ortaya çıkmadı. İnsan bilincinde yaratıcı bir Tanrı'nın oluşması, onun çok değer verdiği ve doğadaki tüm yaşamın kaynağı olarak gördüğü bir bir nesneyi tanrısallaştırmasıyla başlar. Dünya gezegeni için bu nesne, yer yüzünde yaşamın başlangıcı olan Güneş'tir. Güneş'le simgelenen Tanrı, daha sonra tüm göğü ve giderek tüm evreni kapsayarak, evrenin kendisine dönüşmüştür. #Tengricilik 'te bayramlar bile Güneş'in döngüsüne ve Ay ile olan ilişkisine göre belirlenir. Yılın en uzun gününün yaşandığı ve gündüz ile gecenin eşit olduğu günler, en önemli bayramlardır. Örneğin Kızıl Güneş Bayramı 21 Haziran'dan sonra gelen ilk dolunayda, #NartuganBayramı da (yılbaşı) 21 Aralık'tan sonra gelen ilk dolunayda, kutlanır. Bu tarih 22 Aralık'tır. Doğum, yaşam, ölüm ve yeniden doğuş anlamına gelen yaşam ağacı, yaratılıştaki her şeyin sonsuzlukla ilişkilendirilmesinin bir simgesidir. Ölümden sonra bedenlerini terk etmiş olan ruhlar ve yeniden doğmaya hazırlanan ruhlar, yaşam ağacının dallarına tünemiş, bekleşen küçük kuşlar olarak tanımlanır. Türklerin eski inanışına göre, gece ile gündüz sürekli savaşır. 21 Aralık en uzun gecedir https://www.instagram.com/p/B6S82EbF0B_/?igshid=1fft139j2n7ut
0 notes
huseyinerol3453 · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Değerli dostlar, OSMANLI DEVLETİNDE KIYAFET Osmanlı tarihinin bir aynası: Kıyafetler Zamanla başta saray olmak üzere, yüksek yönetici zümre ve ailelerden başlayarak halka doğru bir evrilme gösteren kılık-kıyafet değişimi, 18. yüzyıldan sonra Avrupa etkisine girdi. Osmanlı tarihinin bir aynası Kıyafetler Tarih boyunca, insanlığın ve medeniyetin önemli bir parçası olan ve toplumların inançları, örf, adet, gelenek, görenekleri, kültürleri, sosyal değerleri, ekonomik durumları, iklim şartları hatta zevklerine göre değişkenlik arz eden giysiler, bireylerin cinsiyet, meslek ve statülerini yansıtan bir unsur olma özelliğini korudu. Çok geniş bir coğrafyada, üç kıtaya, onlarca etnik ve dini unsura hükmetmiş Osmanlılarda minyatürler, seyahatnameler ve başta elçiler olmak üzere yabancı ressamlar ile gezginlerin hatırat ve eserlerinden, hakkında bilgi edinilebilen giyim-kuşam tarzı, toplum hayatının bir ifadesiydi. Çeşitli tip, kalite ve renkteki kumaşlardan mamul kıyafet ve aksesuarlar, giyenin ait olduğu toplum düzeyini yansıtırdı. Yüzlerce yıl boyunca özellikler açısından benzer şekilde devam eden Osmanlı giyiminde, çeşitli yazma kitaplar içine nakkaşlar tarafından yapılan minyatürlerde, surnamelerde ve yabancıların siparişi üzerine hazırlanan albümlerde görüleceği üzere bir renk cümbüşünün yaşandığı şalvar, iç gömleği, entari, kaftan, hırka, sarık, külah, tülbent, ferace, şal vs...gibi birçok şey kullanıldı. “Osmanlı Dönemi’nde 1554’den 1562’ye kadar Avusturya’nın İstanbul elçisi olarak görev yapan Ogier Ghiselin de Busbecq, Türklerin daha çok “yeşil”i tercih ettiklerini ve giyimlerinde bir sadelik ve tutumluluk olduğuna dikkat çekmekteydi.” Osmanlılarda Müslümanlar açısından “yeşil” ile birlikte önem verilen diğer bir renk ise “beyaz”dı. Hıristiyan ve Yahudiler başta olmak üzere gayri Müslimlerin kıyafetleri de birbirinden farklı tutulur ve divandan çıkan hükümlerle belirlenirdi. Her kesimin değişik şekillerde belirlenmiş kıyafetleri vardı. Bunun dışına çıkanlar uyarılır veya cezalandırılırdı. Sarayda giyilen kumaş, biçim ve renkte kıyafeti halkın giymesi yasaktı ve törenler ile seferde giyilenler günlük giyilenlerden farklıydı. https://www.instagram.com/islamoglu.huseyin/p/BwBWesUFs1I/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=s8c8jn7gclxu
0 notes
ilerihocam-blog · 5 years ago
Text
Türkiye’deki En İlginç 10 Batıl İnanç
Türkiye’deki En İlginç 10 Batıl İnanç
1-)Gece tırnak kesmek günahtır ve uğursuzluk getirir.
2-)Ekşi yiyen hamile kadın, kız çocuğu, tatlı yiyen ise erkek çocuğu doğurur.
3-)Eğer evde ayna kırarsanız 7 yıl boyunca o evde terslikler peşinizi bırakmaz.
4-)Evin içinde şemsiye açmak, evdeki tüm bereketi kaçırır.
5-)Kara kedi görünce saçlarınızı tutun. Aksi halde tüm saçlarınız dökülebilir.
6-)Gece ıslık çalmak tüm…
View On WordPress
0 notes
genelbilgiler · 5 years ago
Text
“Kişioğlu ölmek için yaratılmıştır. İnsanoğlu fani, Gök Tanrı ebedidir.” Orhun Kitabeleri’nde geçen bu ifadenin İslam inancıyla benzerliği nelerdir? Acaba?
Kesinlikle vardır. İslam inancına göre, Allah Bakidirdoğrusuebedidir. Allah için ölüm ve son yoktur. İnsanoğlu ise ölüp ahrette dirilmek için yaratılmıştır. İnsan ölümlüdoğrusufanidir. Orhun Abidelerinde geçen bu ibare ile İslam inancındakiimanbirbirineoldukça fazlabenzemektedir. Türklerin inançları ile İslam dininin inançlarının birbirine benzer olması T&uuml.. Devamı için tıkla : https://bit.ly/2MFViWV
0 notes
uygurhaber · 6 years ago
Text
İSTANBUL – Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği tarafından Beyazıt meydanında düzenlen basın açıklamasında konuşan Doğu Türkistan Maarif Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan, “Mazlumların feryadını duymayan kalmadı.” dedi.
Komünist Çin hükümetinin Doğu Türkistanlılara yaptığı zulüm ve işkenceler her gün artarak devam ediyor. Yaklaşık 5 milyon insanın toplama kamplarında tutulduğu Doğu Türkistan’da hayat çekilmez hale gelirken, Türkiye’de bulunan doğu Türkistanlılar, toplama kamlarında olan akrabalarından hiçbir şekilde haber alamıyor.
Yaşananlara tepki göstermek ve yetkililere seslerini duyurmak isteyen Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği, Beyazıt Meydanı’nda bir basın açıklaması düzenledi. Doğu Türkistan Maarif Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan tarafından okunan basın açıklamasında, Türkistan coğrafyasında bir tarihin imha edilmek üzere olduğu vurgulandı.
Oğuzhan, “Bir millet yok ediliyor, bir medeniyet yok ediliyor, kültürel ve ırki soykırım sürüyor. İzzet ve namuslar çiğneniyor, minareler susturuluyor, camileri yıkılıyor, Kur’an ve kutsallar yakılıyor. Bugün burada herkesi etnik kimlikleri, töreleri, inançları ve değerleri ne olursa olsun bir insan olarak kendilerine düşen mesuliyet ve mecburiyetlerini yapmaya davet etmek için toplandık. Bugün Türklüğün, Müslümanlığın ve insanlığın sınav günüdür, bugün Doğu Türkistan meselesinin, Türklerin, Azeri’nin, Özbeklerin, Kırgızların, Kazakların, Kürtlerin, Arapların, Afrikalının, Asyalının, Batılının, Doğulunun, ümmetin ve vicdanı olan bütün insanlığın meselesi olsun isteriz. Herkesin ‘Bende Uygur’um bende Doğu Türkistanlıyım’ demesini ve zulmün karşısında durmasını istemek için bugün buraya toplanmış bulunuyoruz.” şeklinde konuştu.
“Çinli-Uygur akrabalaştırma projesi inancın Çinlileştirilmesi projesidir”
Çin’in Doğu Türkistan’da son iki senedir sürdürmekte olduğu asimilasyon ve imha politikasının üç alandaki uygulamalarla Doğu Türkistan’ın varlığına son vermeyi hedeflediğini belirten Oğuzhan, toplama kamplarının ve Çinli-Uygur akrabalaştırma projesinin inanç ve kimlikleri Çinlileştirme politikası olduğunu vurguladı. Oğuzhan, “Bir halkı yok etme yönündeki bu hamlelerin yarattığı ıstırap ve çığlıklar, ne kadar bastırılmak istense de arşa kadar yükseldi. Mazlumların feryadını duymayan kalmadı.” dedi.
“Binlerce çocuk ebeveynlerinden uzaklaştırılmış halde”
Abdürrahim Heyit’in şehit edildiği haberinin yayılması üzerine, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ve Hükümet Sözcüsünün birer açıklama yaptıklarını ifade eden Oğuzhan bu açıklamaları özetleyerek şunlar söyledi: “Uygur Türklerinin ve diğer Müslüman toplulukların temel insan haklarını ihlal eden uygulamalar, özellikle son iki yıl içerisinde ağırlaşmış ve uluslararası toplumun gündemine taşınmıştır. Özellikle Ekim 2017’de tüm Dinlerin ve inançların Çinlileştirilmesi siyasetinin resmen ilan edilmesi, Uygur Türklerinin ve bölgedeki diğer Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerinin tasfiye edilmesi hedefi doğrultusunda atılmış yeni bir adım olmuştur. Keyfi tutuklamalara maruz kalan bir milyondan fazla Uygur Türkünün toplama kamplarında ve hapishanelerde işkence ve siyasi beyin yıkamaya maruz bırakıldıkları artık bir sır değildir. Kamplarda alıkonmayan Uygurlar da büyük baskı altında bulunmaktadır.
Yurtdışında yaşayan Uygur asıllı soydaş ve vatandaşlarımız bu bölgedeki akrabalarından haber alamamaktadır. Binlerce çocuk ebeveynlerinden uzaklaştırılmış, yetim kalmıştır. 21. yüzyılda toplama kamplarının yeniden ortaya çıkması ve Çin makamlarının Uygur Türklerine yönelik sistematik asimilasyon politikası insanlık adına büyük bir utanç kaynağıdır.”
“Abdürrahim Heyit ailesiyle görüştürülmeden yapılan açıklamaları kabul etmiyoruz “
Oğuzhan, “Türkiye’nin resmi tepkisini bildirmesinin üzerinden 24 saat geçmeden Çin’in resmi basını, Abdürrahim Heyit’in hayatta olduğunu iddia eden bir video yayımladı. Ardından Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ve Ankara Büyükelçisi, pişkin ve küstahça toplama kamplarını savunarak Türkiye’ye karşı nezaketsiz, küstah bir üslupla cevap verdiler. Yayımlanan 26 saniyelik bu video bile Çin’in utanmazlığının, sanatçıları hapislere doldurduğunun itirafıdır. Doğu Türkistanlılara yapılan işkencelerin yeni bir ispatıdır. Abdürrahim Heyit, ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmeden ve rahat bir şekilde konuşamadan, yapılan açıklamaları kabul etmiyoruz.” ifadelerine yer verdi.
Oğuzhan Çin hükümetine hitaben, ”Ey Çin! Daha önce şehit edildiği haberlerini aldığımız şahsiyetlerin de hayatta olduklarına yönelik video görüntülerini yayınla! Ünlü tıp profesörü Halmurat Ghopur nerede? Dünyaca meşhur tarihçi Prof. Dr. Rahile Davut’tan tam 13 aydır haber alınamıyor. Yaşıyorlarsa videosunu görmek istiyoruz. İslam âleminin iftiharı olan Abdulkerim Abdulveli, Abdülhamid Damolla, Muhammed Salih Damolla ve Abdulahad Han Mahdum gibi nice âlimlerimizin öldüğünü açıkladın, cenazelerini vermedin. Âlimlerimizi, aydınlarımızı, işadamlarımızı, sanatçılarımızı, sporcularımızı serbest bırak! Akrabalarımızı serbest bırak. Halkımızı serbest bırak ve Çin Nazi kamplarını şartsız olarak kapat.” dedi
“Çin’in Doğu Türkistan’a yabancı gözlemci çağırma oyununu kabul etmiyoruz”
Çin’in kamp iddialarını çürütme gayretinde olduğunu ve yabancı ülkelerin Doğu Türkistan’ı gözlemleme için çağırmasının Çin rejiminin organizasyonda adil ve şeffaf olmayacağını savunan Oğuzhan, “Bundan dolayı bu tür tek taraflı, kontrollü ve düzmece ziyaretler neticesinde sunulacak her türlü açıklama ve raporu tamamen reddediyor ve kabul etmediğimizi ilan ediyoruz. Bunun karşılığında doğu Türkistan diasporası olarak Türkiye başta olmak üzere BM, Arap Birliği, uluslararası insan hakları örgütleri ve Doğu Türkistan Diasporası vekillerinden teşkil eden bağımsız bir teftiş heyetinin Doğu Türkistan’a gitmesi talebinde bulunuyoruz. Bu heyetin sağlıklı, adil ve şeffaf gözlem ve incelemelerde bulunabilmeleri için ziyaret esnasında Çin yönetiminin tamamen devre dışı kalmasını talep ediyoruz.
Aksi takdirde çinin uyduruk model tertipleri çerçevesinde yapılacak bütün yabancı gözlemci ziyaretlerini bir tiyatro olma dışında bir anlamı olmadığını ilan ediyoruz.” şeklinde konuştu. Doğu Türkistan’da yaşanan baskı ve zulümlere dikkat çekmek amacıyla Beyazıt Meydanı’nda bir basın açıklaması yapıldı.
“Doğu Türkistan ile dışarıdan irtibat kurmak, telefonla görüşmek imkânsız hale gelmiştir”
Çin’in 2050 senesine kadar dünyaya hâkim olma rüyasına ulaşmayı hedeflediğini ifade eden Oğuzhan, “İşgalci Çin, tek Çin-tek millet (Çin milleti ve Çin devleti) yaratmak açısından projenin çok önemli bir kısmı olan Doğu Türkistan için Uygurların yok edilmesi veya tamamen Çinlileştirilmesi hedeflenmiştir. Hedefe ulaşmak için olağan üstü bir operasyona hızlı geçiş yapan Çin 70 senelik zulüm politikasını bir anda zirveye çıkarmıştır. BM ve Uluslararası İnsan Hakları teşkilatları temsilcileri, herhangi bir yargı kararına dayanmaksızın toplama kamplarına konulan kişi sayısının bir milyonu aşkın olduğunu iddia etmişti. Gayri resmi kaynaklar ve bulgulardan yola çıkarak 3 ile 5 milyon kadar insanın kamplarda tutulduğu kanaatindeyiz. Toplama kamplarında ırki ve dini aşağılama esaslı Çinlileştirme projesi yürütülmektedir. Kamp veya hapishanelerde şehit edilen veya hayatını kaybeden vatandaşlarımızın cenazeleri verilmemekte mezarları gösterilmemektedir.” dedi.
Oğuzhan son olarak, “Ayrıca ‘kardeş aile projesi’ adı altında Çin Komünist Partisi üyeleri veya istihbarat elemanları, erkekleri hapse atılan ailelerimizin evlerine yerleştirilerek birlikte yaşamaya zorlanmakta, genç kızlarımız Çinli erkeklerle evlendirilmeye mecbur bırakılmaktadır. Müslüman Türkistan halkı içki içme ve domuz eti yemeye zorlanmaktadır. Doğu Türkistan ile dışarıdan irtibat kurmak, telefonla görüşmek imkânsız hale gelmiştir. İrtibat kurulanlar direkt hapse atılmakta, hapse atılanların akıbetinden ise haber alınamamaktadır. Çin’in Doğu Türkistan halkının milli, dini ve kültürel kimliğine yönelik başlattığı Çinlileştirme politikasını gerçekleştirmek için her türlü asimilasyon tuzakları, aile planlama ve Çinli göçmen-yerleşimci politikaları ile bölgenin demografik yapısının değiştirme icraatları tam hız ilerlemektedir.” ifadelerine yer verdi. (Nizamettin Aşkın, Zeyd Varol-İLKHA)
Kaynak: İlkHa
Fotoğraflar: DogruHaber‘den
“Mazlumların feryadını duymayan kalmadı” İSTANBUL - Doğu Türkistan Teşkilatlar Birliği tarafından Beyazıt meydanında düzenlen basın açıklamasında konuşan Doğu Türkistan Maarif Derneği Başkanı Hidayet Oğuzhan, “
0 notes
uurcanbrs16 · 7 years ago
Photo
Tumblr media
NARGUDAN BAYRAMI VE AYAZ ATA Türklerin Orta Asya’da İslam dinini kabul etmeden önce tek tanrılı inançları vardı ve güneş onlar için çok önemliydi. 22 aralıkta gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başlamasından dolayı , “Güneş geceyi yendi” diyerek Nardugan günümüzde bilinen Noel Bayramını kutlarlar. “Nar= Güneş Dugan, Tugan=Doğan”anlamında yani Doğan Güneş olarak kutlamalara başlarlar.Akçam ağacı yani yeryüzünün tam ortasında bulunan hayat ağacı altında toplanıp, ağacı süsleyip, güzel giysiler giyip ve şarkılar söyleyerek yaklaşık 10 gün boyunca kutlamalar yaparlar. Zamanla Hristiyanlar da kutlamalara başlarlar yalnız Akçam ağacı yalnızca Orta Asya’da olduğu için çam ağacı süslerler ve sonradan Nardugan bayramının ismi değişerek Noel bayramı haline gelmiştir .Yılbaşının en önemli figürlerinden Noel Baba’nın Türk rakibi AYAZ ATA… Türk mitolojisini araştıran uzmanlar, Ayaz Ata ismiyle anılan şahsiyetin Türkler’in Noel Babası olduğu dile getiriyor. Orta Asya Türkleri’nin yılbaşı olarak ‘Nardugan Bayramı’nı kutladığını dile getiren Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Prof. Dr. Nurullah Çetin, “Noel Bayramı, Hz. İsa’nın Doğuşu adına kutlanıyor. Ancak Noel Bayramı’nın kahramanı Noel Baba diye bir kişi gerçekte yoktur. Hakkında söylenenler tamamen uydurma ve efsaneden ibarettir. Hristiyanlar’ın ‘Noel Babası’na karşı Türk’ün Ayaz Ata’sı vardır. Eski Türkler’de Soğuk Hanı olarak bilinen Ayaz Ata’mız, efsaneye göre kışın soğuk havalarda ortaya çıkan ve aç, fakir, kimsesiz garibanlara yardım eden bir evliyadır. Ayaz kelimesi tüm Türk coğrafyasında yakıcı soğuk anlamına gelir. Ay Tanrısı’nın, soğuk havaya karşı Türkler’i koruması için Ayaz Han’ı gönderdiğine inanılır. Ayaz Ata, Türkler’in gerçek Noel Babası’dır. Etimoloji ve kültürel olarak Türk kültüründe bir kişilik olduğu kesindir” dedi.;)) (Bursa) https://www.instagram.com/p/Brxt_8PBkZER9Rv-FSsWFFVV30B_y3QutmnGrg0/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1ak6sdv8rmwoq
0 notes