Tumgik
1karus · 4 days
Text
Gökyüzüne serdim renkleri
Bir tuvale çizdim dertleri
Âzama yücelttim içimdeki kasveti
Aynaya karşı serdim bendimi
Tutamıyorum içimdeki duyguları, namahrem
Artık gizleyemiyorsam hislerimi, madem;
İn eile bir kalıba sığmalı, bir ráhmen;
Şehveti âzam benimsemeli, kalben!
Vielleicht mag ich es, Angst zu haben
Vielleicht mag ich meine Vergangenheit nicht
Vielleicht mag ich es einfach, ein Gefühl zu haben.
Vielleicht habe ich Angst, dem Tod nahe zu sein
Kimsesiz bir gecede kalktım yataktan
Artık korkuyorum geçirdiğim her ani ataktan
Çok uğraşıyorum ama ne çare,
Bir çıkış yolu bulamıyorum içine düştüğüm bu bataktan
Bir kalem, bir kağıt, bir silgi;
Ulaşılması mümkün müdür o ulu mutlak bilgi;
Bir yol çizer, kaderini kendi yazanlara bir çizgi...
Gözlerin gördüğü değil; önemli olan ,tek bir sezgi...
Tuvale çarpan her bir fırça darbesi anlatıyor;
Sergilediğin her bir davranış, neye yol açıyor:
Uğraştığın boş çaba ne anlam ifade ediyor?
Ve yine tanrı torbadan bir günah seçiyor.
İlahlaştırılmış bir güç müdür bilgi?
Yoksa ilahen bir yeti mi kazanmış?
Bir tebeşir bile çizerken kara tahtayı;
Tanrının melekleri çalamaz mı beşeri bir sonatı?
1 note · View note
1karus · 23 days
Text
Ağlasam; bağırsam sesim duyulmaz, kendimi bir yerden atsam kimseler görmez. Sessizce bir köşede kendimi kadere terketsem kim anlar? Yavaş yavaş depresyona sürüklendim, kendime bir dur bile diyemedim. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalıştım ama asıl hayatı yaşamaya geç kaldığımı farkedemedim bile. Yine hep bir şeylerin güzelleşeceğini umdum ama ne çare... Gözümde güzelleşen tek şey yine ölüm oldu. Belki de artık yaşamanın anlamını kaybetmişimdir. Gerçi ne zaman tam anlamıyla buldum o da meçhul. Yeni insanlar tanımayı, yeni yerler gezmeyi seven biriydim; artık bunlar bile anlamını kaybetti. Anladım ki yalnızlığın eşliğinde hiç birinin bir anlamı kalmıyor. Hayatın bu koşturmacasına yetişemiyorum. Ardı arkası kesilmeyen başarısızlıklarım, başarılarımın yanında bir dağ misali duruyor. Hep iyi bir niyetle yola çıktığım o iyi insan olma yolunda bile bir başarı kaydedememişken sadece aptal bir insan olmaya devam ediyorum. Sürekli başkalarının düşüncelerine önem verip fedakarlıklar yapıp, kendimden ödün verdiğim halde hâlâ insanlar için birer fazlalık olduğumu görüyorum. Kendime önem verdiğimde de yine istenmeyen biri... Bu dünyaya ait olmadığımı farkediyorum. Peki niye hâlâ yaşıyorum? Ait olmadığım, fazlalık olduğum bir yerde ne işim var? Peki ya gitsem kaç kişi farkına varır yokluğumun? Fazla yaşamayacağımı biliyorum. Bu da bana huzur veren tek şey. Dilerim ki bu hayata veda etmeden önce kendime yapamadığım yardımın o çabası başka insanların hayatına değer, belki bir işe yaramış olurum.
1 note · View note
1karus · 2 months
Text
Sözlerle geçiştirilmiş bir hayatın yalanlarla geciktirilmiş geleceği... Yarını dört gözle bekleyen bir insan ve yarınına sahip çıkmayıp, acılarını sürekli yarınına atan bir insan; Sonunu bile bile koşarak tren raylarına ilerleyen... Çünkü anı yaşamaktan korkuyor, sahip olamadığı hayallerini düşlerinde muhafaza ederek mutlu oluyor; mutlu olduğunu sanıyor... Elinden çok şey gelecek ama cesaret edemiyor. İnsanlardan ve bu dünyadan korkuyor, iletişim kuramıyor. Tıpkı yeni yetme bir çocuktan farksız bir biçimde düşüncelerini kafasında kurup dışarı yansıtamıyor. Evet bunu o da biliyor ama kaderine mahkum, boynu bükük... İnsanların ona zarar verdiği gibi o da insanlara zarar vermekten korkuyor. Canı çok yanıyor ama mutlu sanıyor kendini. Karanlığın içinde oturmuş beklerken uzaktan yanan lambaları izliyor, gitmek istemiyor çünkü ve çünkü... korkuyor! Aptal bir fare gibi, kapanlara o kadar alışmış ki doğada yiyecek bulmaya korkuyor; avlanamıyor. Ciyak ciyak bağırıyor!! Karnı aç ve bir kapanın ondan aldığı kuyruğunu sıvazlıyor. Yine ne yapacak bilmiyor. Zaman her şeyin ilacı derler: iyileşmeyi bekliyor... Lakin zaman, çaba gösterenin lehine işliyor. Aptal bir fareye değil. Acı, tatlı, ekşi duygular simsiyah kumlara serpiştirilmiş birer cam tanesi; gece keşfe çıkmanın bir manası yok. Gündüz güneşin o duyguları parıldatarak kaşife göstermesi gerek. Aptallığın lüzumu yok!! Beklenilen hayatı zamana bırakmaktansa şu gün yaşamalı insan çünkü o beklenilen gün asla gelmeyecek. O günü nasıl kafasında tasarladıysa insan, gerçek hayata da öyle geçirmeli, insan!
0 notes
1karus · 2 months
Text
Gözlerimde garip bir acı var. Bedenim uyumak istiyor ama ben tam aksine şuan içinde bulunduğum o düşsel, bulanık anı yaşamaya devam etmek istiyorum. Ne yarın olsun, ne de dün... Şuanda kalmak bazen en güvenlisi. Geçmişin yaşattığı acılardan geleceğe şüpheyle yaklaşıyorum. Ne yarınım güvenli, ne de dünüm... Güvende hissettiğim tek yer yaşadığım anın yanındaki o ıssız sokak. Tam bir adım ötede hemde; sarı yanıp sönen bir sokak lambası ve dibindeki o soğuk kaldırım. tam da o kaldırımın üstüne çöktüğümde kendimi güvende hissediyorum. Evet biliyorum hiç tekin bir yer değil ama kendimi bu kaldırıma ait hissediyorum.
Kaldırıma yatıp gözlerimi kapatıyorum. İşte o zaman gözlerime vuran sokak lambası güneşe dönüşüyor, hayalini kurduğum gerçekliği geçici de olsa bir şekilde tattırıyor. Tam hayallere kendimi kaptırmışken bir sıçrama ile uyanıyorum. Bir bakmışım gerçek hayattayım. Acılarım, korkularım, takılı kaldığım geçmişim ve beni her saniye tedirgin eden geleceğim tekrardan benimle.
1 note · View note
1karus · 2 months
Text
236 notes · View notes
1karus · 2 months
Text
Rezalet bir günün akşamı erken saatte bir uyku... Geç bir saatte yattığım yerden kalktım, her yer kapkaranlıktı. Uyanıp uyanmadığımdan emin olamıyordum. Yataktan kalkıp bir sirkelendim ve içeri gittim. Ne bir ışık ne de bir ses vardı, bizimkiler oldukları yerde öylece oturuyorlardı. İlk başta ne olduğunu anlayamadım ve korktum. Ardından dışarı çıktım. Tüm şehrin elektrikleri kesilmişti ve resmen hayat durmuştu, sokak lambaları sönük; etrafta bir tane bile insan yoktu. Aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Resmen süzülürcesine yürüyordum lakin gitmekte bir hayli zorlanıyordum. Tıpkı suyun içerisinde yüzer gibi... Yola devam ettikçe etrafta bomboş binalar görüyordum. Baya bir yol gittikten sonra bir okula girdim; içeride insanlar vardı, ve ışık! ama ne ışık... Yanıp yanmamakla tereddütlü parlayan koridor lambaları ve bu loş ortamı daha boğucu hale getiren sarı, yeşil karışımı pastel tonlarında duvarlar ve bu duvarlara eşlik eden iki ton koyusu bir zemin. Koridor kenarlarında sandalyelerde donuk bir şekilde oturan kambur insanlar... Adeta monoton bir iş hayatını betimleyen canlı örneklerdi. Önlerinden defalarca geçmeme rağmen fark etmiyorlardı beni, bir an görünmez olduğumu düşünmeye başlamıştım ta ki duvara yaslanan bir öğrenciyle göz göze gelene kadar. Ahh ama ne bakış! En azından birilerinin beni görebildiği kanısına varmıştım. Ardından bir sınıfın önünde masaya oturmuş bir öğretmen gördüm; kafasını kağıtlara gömmüş harıl harıl bir şeyler yazıyordu, korkutucu derecede odaklanmış ve rahatsız edici bir görüntüydü. İçeri sınıfa girdiğimde yine bir öğretmen masa başında oturmuş bomboş duvarı izliyordu, beni görmüyodu. Bir anda aşırı derecede rahatsız edici bir duyguyla karşılaştım ve acilen oradan çıkmam gerektiğini fark ettim: alelacele sınıftan çıkmaya çalışıyordum ama dışarıdan bir güç bana engel oluyordu; sanki vücudum katılaşmış da hareket etmekte zorlanıyor gibiydim ya da bir bataklığın içerisinde gibi bir hayli zorlanarak hareket ediyordum. Sonunda o sınıftan çıkmayı başardım ve okulu acilen terketmek için bir yol aramaya başladım. Koridorları hızlı hızlı geçerek çıkış kapısı aramaya başladım ama bir labirent gibiydi, bir türlü çıkışı bulamıyordum. İçinde bulunduğum durum beni git gide daha da rahatsız etmeye başlamıştı; o donuk insanlar ve yarı karanlık yarı aydınlık, sonsuzluk hissi veren koridorlar beni içlerine çekmeye... Korkuyla çırpınırcasına bir kaçış yolu ararken gerçeklik algımda sorun yaşamaya başladım: tam ne oluyor derken kafamı yastıktan kaldırdım ve her yer kapkaranlıktı...
1 note · View note
1karus · 2 months
Text
Fazla fedakarlık bireyin kendi canından verdiği tavizdir ama bir güne kadar, bireyin verecek tavizi kalmayıp canından olduğu güne kadar...
0 notes
1karus · 2 months
Text
Ruhsal olarak çok garip bir yerdeyim; sanki dağların, ovaların, uçsuz bucaksız denizlerin üzerinde süzülüyor gibiyim. Başıma gelen her güzel olay beni daha da yükseklerden uçuruyor ama fazla yükselmekten korkuyorum. Ne kadar yükselirsem düştüğümde o kadar canımın yanacağını biliyorum. Ayrıca yükseldikçe de gerçek dünyadan o kadar kopuyorum, tıpkı bir hayalperestin hayallerinde yaşadığı gibi somut dünyayı soyut hayallere taşıyarak adeta idealar dünyasına geçiş yapıyorum.
Bazen ise tam aksine yükseklerde süzülmenin keyfini çıkartırken bir anda ayaklarımdan zincirler sarkmaya başlıyor; somut dünyanın acı gerçekleri, katlanılmaz ciddiyeti ve hayal katili karakteri beni kendine çekmeye başlıyor. Çok çırpınıyorum kurtulmak için ama atmacanın pençelerindeki bir serçe gibi masumane umudumu kaybediyorum ve kaçınılmaz kaderime boyun eğiyorum.
Korkularım ve endişelerim fazlasıyla güçlü. Hayalperestliğim beni nereye kadar götürecek bilmiyorum ama elbet bir gün; elimi tutan bu karakter, içimdeki o çocuğun elini karanlığın ortasında bırakıp gidecek. İşte o gün bazı şeyler için çok geç olacak.
0 notes
1karus · 2 months
Text
Yalnızlığa tekrar sıcak bakmaya başladım. Bu sefer kaçmak değil ama yalnızlık... Daha farklı, huzur gibi!
0 notes
1karus · 3 months
Text
Bırakıyorum kendimi derin sulara
Aklımı kemiren düşüncelerle uzanıyorum semaya
Bilmiyorum; karar veremiyorum, hazır miyim bu vedaya?
Sımsıkı tutunuyorum ama ne çare, anlamını yitirmiş bir vefaya
Kurak topraklardan farksız bu yüreği yeşerten kadına;
Soruyorum sana, sen de hazır mısın bu vedaya?
Sen de benim gibi muhtaç mısın pembe bir yalana?
Yoksa yalnız ben mi mahkumum bu acınası azaba?
Ayrılık nedir?
Bir kalbin yanarken birinin sönmesi mi?
Yoksa aynı anda çıkılan yolda birinin ilerleyip birinin dönmesi mi?
Ayrılan yolların bir daha birleşmemek üzerine yemin içmesi mi? 
Bir sevgiliye koparılan çiçeğin günden güne can vermesi mi?
İnandırıcılığını kaybetmiş bir yalan farklı mıdır gerçekliğini yitirmiş bir umuttan?
Gerçekleri görmek isteyen ya deneyimlemelidir hayattan yada okumalıdır bir kitaptan
Yağmurdan sonra çıkar o güzel koku, yağmurda "çamur" diye sevilmeyen o toprantan
Farklı mıdır hayat, atın ayağına çakılan çivili naldan?
Yakamoz dalgalarının vurduğu kıyılar parıldar yıldızlardan farksız 
Ama artık acı veriyor mutluluk sensiz, ne anasız ne babasız
Günler geçtikçe aklım diyor "bu duygunun incabına sonra bakarız"
Lakin yüreğim inanmıyor, bu yalan artık hem acı hem tatsız
1 note · View note
1karus · 3 months
Text
Bugün yağmurun altında otururken saçlarımı aralayıp gökyüzüne baktım. İçinde bulunduğum bu melankolinin sebebini sorguladım. Ben mi kendimi depresyona sürüklüyordum yoksa çevresel faktörlerden kendiliğinden mi sürükleniyordum? Yine bilmediğim konular içerisinde yüzüyorum sanırım. Kendi acizligimi yıllardır görmezden geliyorum ama artık yüzleşmeye başladım. Bana gram iyi gelmiyor hatta tam aksine bağımlılık yapıyor. Kendi hatalarımı yüzüme vurarak kendimle yüzleştiğimi sanıyorum ama kendime hakaret etmekten başka bir işe yaramıyor. Evet bu da bir işe yaramıyor! Peki beni bu durumdan ne kurtaracak? Hayatıma girecek düzgün bir insan mı yoksa tek başıma bu durumla baş edebilir miyim? Kendim baş edemediğim kesin! Ya nasıl olacak diye kendime sormadan edemiyorum. Yeni yollar aramaktan yoruldum. Bu acizliğim beni içten içe yok ediyor. Tam olarak varolmayan kişiliğim sürekli zarar görüyor ve asıl hedefim olan o mutluluğu bir türlü elde edemiyorum. Mutlu olmak nedir? Bu duyguya o kadar yabancıyım ki bazen mutlu olduğumu hissettiğim zaman yabancılık çekiyorum. Resmen haketmiyormuş muamelesi yapıp kendimi üzüyorum. Benim öncelikle kendime hakim olmam gerekiyor. Yersiz yabancı kendime bu denli verdiğim zarar yüzünden asla mutlu olamıyor, gerçekleri göremiyorum.
0 notes
1karus · 3 months
Text
Ben sırf bir filmi çok beğendim diye izlemeye kıyamayan ya da konusunu beğendiğim bir kitabı bitecek diye okumaya korkan birisiyim. Peki birini sevsem sonuç ne olur? Korkuyorum içimde sakladığım o sevgi dolu masum kişiye zarar verirler diye, bunu bir zayıflık olarak görüp faydalanmak isterler diye. Hani çok sevdiğin, değer verdiğin bir araban olur da garajda üstü örtülü bir şekilde korursun ya... En ufak bir çizikte canın yanar... Hiçbir fark yok bu iki örnek arasında. Canımı yakarlar diye korkuyorum çünkü defalarca yandı canım. Tekrar olsun istemiyorum. Dışarıdan çok umursuz, rahat, aşırı özgür bir kişiliği yansıtıyor olabilirim ama içimde aşırı hassas birisi var. Benim de bir kalbim var, fazlasıyla kırılgan... Herkesi kendim gibi görüyorum sürekli, iyi davranıyorum istemeden. Vicdanım müsade etmiyor fazlasına. Ne kadar kötü geri dönütler alsam da dünyaya tozpembe bakıyorum; insanları çok kibar, empati sahibi, vicdanlı birileri olarak görüyorum. Ne var ki öyle olsa insanlar? Bir insanın kalbine girmek bu kadar kolayken neden o kalbi kırar ki? Mutluluk bu kadar kolay verilebilen birşey ise neden üzer insanlar birbirlerini?
0 notes
1karus · 5 months
Text
Ben ne bir akıllı ne de bir deliyim, kendi korkularımın esiriyim.
0 notes
1karus · 5 months
Text
Zihnimde fırtınalar kopuyor, yüreğim alev alev yağmurun altındayım. Sana söylemek istediklerimi içime gömüyorum, hem anasız hem babasız... Mezar taşı bile yok. Sonbaharda dökmüş yapraklarını mezardaki son çiçek. Düşen son yaprak senin gözlerinin yüreğimde uyandırdığı şehvet. Susmak istiyorum susamıyorum, konuşmak istiyorum konuşamıyorum. Sesin kulaklarımda "Son Akşam Yemeği" gibi sonsuz bir tekrarla çalıyor. Radyo gibi kırmak istiyorum antenlerini, koparmak istiyorum kablolarını ama yüreğim el vermiyor. Yapamıyorum! Döktüğüm son gözyaşları anılarımda saklı "birlikte" günlerden kalan fotoğrafımızın üstüne düşüyor. Çektiğim çilenin tarifi yok. Uyumak istiyorum bir daha uyanmamak üzere. Kurduğum hayallerin başrolünü kaybettim, senaryo sona erdi, dizi bitti ama mutlu sonla değil. Beklenmedik hüzünlü sonla. Hikayeler her zaman mutlu sonla bitmiyor. Bazen en beklenmedik mutsuz sonla o soğuk fırtınalı gecenin ortasında yolda yanan son sokak lambasını söndürüyor. Anlatmak istediğim çok şey var ama kulakların sağır, gözlerin kör, ağzın dilsiz...
0 notes
1karus · 5 months
Text
Aşkın peşinden koşan yürekler harap olur bu yolda ayağına takılan dikenlerden. Hissettiğin acı gözlerinden düşen her bir damlayla dışa vurur kendini. Yolda bıraktığın gözyaşları toprağa düşerken bir çiçek yeşertecek. Bu yolu mutlulukla dönerken toplayacaksın o çiçekleri. Verdiğin emeğin karşılığını bir buket çiçekle alacaksın ama o kopardığın çiçekler solduğu gün bir hüzün saracak etrafını. Bu sefer ağlamak da bir çare olmayacak yaşanmışlıkların ardından dökülen gözyaşlarına. Sessizce kabulleneceksin tüm bu olanları. Belki gururuna yediremeyeceksin ama farkında olacaksın elden birşey gelmeyecek.
0 notes
1karus · 5 months
Text
Sevgi denen dağın eteklerinde çıkarken ayağına takılan taşlardır hayatı bu denli zorlu kılan. Hiçbir dağın eteği düz değildir. Alışmışlıklardır takıldığımız bu taşları beklenmedik kılan, her bir molada aldığımız her nefes başarıdır aslında. Duraksamaları başarısızlık sananların göremedikleri şey bu yoldaki ilerlemelerin verdiği hazdır aslında. Ne kadar duraksarsan o kadar kolay çıkarsın bu yolu. Metaforlardan uzaklaşıp tam anlamıyla söylenenleri anladığın zaman görüyorsun tüm bu yaşananların hayatına kattıklarını.
0 notes
1karus · 8 months
Text
Gün geçtikçe uçuruma sürüklenmeye devam ediyorum. Ne zaman sonu gelir bilmiyorum. Hatalarıma yenik düşmeyi ne zaman son veririm bilmiyorum. Artık işler yoluna girer mi bilmiyorum. Gün geçtikçe ölüme daha da yaklaşıyorum. Tek temennim daha fazla acı çekmeden ölmek. Sonumu bekliyorum. İntihardan korktuğum kadar ölümü de o kadar çok arzuluyorum. Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Artık kimseye kendimi anlatmak için çaba sarf etmek istemiyorum. Kimseden beni anlamasını istemiyorum çünkü ben de kendimi anlamıyorum, kendimi tanımıyorum bile. Bilinmezlikler beni bitiriyor. Kendimi anlamak belki her şeyi yoluna koyacak ama yapamıyorum, olmuyor. Artık kimseyi üzmek istemiyorum. Son bir veda ile kalıcı olarak ortadan kaybolmak istiyorum. Hafızalarda silik bir anı olarak kalmak istiyorum. Kimisi tarafından nefretle kimisi tarafından sevgiyle anılacağım. Ben ise hepsini özlemle... Bu olanların hiç birini istemedim. Ben böyle olmak istemedim. Her şeyden pişmanım ama artık düzeltmenin imkanı yok. Olsa bile ben buna çok uzağım. Sadece kimseye bir nefret beslemediğimi söylemek istiyorum. İntihara girişmeden ölmek için elimden geleni yapacağım. Bu acılara son vermenin zamanı geldi. Hep o hayalini kurduğum mutlu aile tablosu, evlilik, güzel bir kariyer ve mutlu bir hayat elimden kayıp gitti bile. Sanırım otuzuma varmadan göçüp gideceğim. Arkamdan dökülecek gözyaşlarının vebalini alarak, birer hatıra olarak zihinlerde yaşayacağım. Söylenecek pek bir söz kalmadı. Belki gün gelir bu yazdıklarım gün yüzüne çıkarsa son diyeceğim söz "kimsenin bir suçu yok, bütün hata bende ve cezasını da ödüyor olacağım". Sevgiyle kalın, yoksa kim bilir işin sonu benim gibi olur.
0 notes