Tumgik
iagainisti · 4 months
Text
Geç kalınmış bir mektup nelere kadir
Hikayenin başı kahramanın ölümü ile başlıyor.
Sert bir başlangıç ama hayata ölümü bilerek gelmek de öyle değil mi?
Kahramanın adı Deva, kendine köhne bir kasabada, gözlerden uzak, iz bırakmayan bir yaşam biçimi seçmiş 30'larında bir kadın. Hiçbir zaman 9/5 çalışmayı tercih etmemiş, bu uğurda uzun zaman önce görmemeyi seçtiği babasına boyun eğmiş ve hala kendini tümüyle geçindiremeyen biri. Bir yitik, bir sahipsiz, bir hiçkimse.
Deva'nın ölümü herkesin sandığının aksine hiçbir trajedi getirmeyen, arkada kalan kimseyi ağlatmayan ve adını tekrar ettirmeyen cinsten. Herkesin kolay kabul edeceği, sorgulamayacağı bir ölüm.
Günlerden bir Salı gecesi -Deva'nın en son süpermarkette bitkisel süt alıp, sonra vazgeçip iade ettiği ve canlı görüldüğü son yer- almadığı sütün yerine bir bardak ılık su içerek camdan dışarı seyrettiği düşünülüyor. O gece Deva, hiç okumayı planlamadığı ama listesinde olduğu için aldığı bir kitabı çekip okumuş. Rastgele açtığı bir sayfadan bir cümleyi, eski en yakın arkadaşına mesaj atmış. En son 3 yıl önce konuşmuşlar.
Deva'nın mesajında "Kendine inan. Dünya yuvandır." demiş.
Sonraki konuşmalarda arkadaşı, bu mesaja o zaman anlam veremediğini söylemiş. Şimdi verdiği anlamı ise kimseyle paylaşmaya hazır değilmiş.
Gece 2 sularında Deva'nın yatak odasındaki loş ışık sönmüş. Sokakta kalan son ışığın sönmesiyle karanlığa yutulan sokak -nedense o gece sokak lambaları çalışmıyormuş- sanki Deva'nın gidişini öncülüyormuş.
Ayda bir eve gelip camları silen temizlikçi abla, içeri girdiğinde Deva'dan iz göremeyince onun evde olmadığını varsaymış ve temizliğe girişmiş. Niyeti bir an önce işini bitirip, Deva ile karşılaşmadan gitmekmiş. Çünkü Deva'nın dingin sessizliği onu huzursuz ediyormuş. Her konuştuğunda içinde derin bir bilgelik taşıyan sesi, ona kendini asla anlayamacağı bir zeka pırıtısının gölgesinde hissettiriyormuş. Kendini eksik ve yetersiz hissediyormuş.
En son yatak odasına geldiğinde kapıya açmış ve Deva'nın yatakta yattığını görünce irkilmiş. Önce onu uyuyor sanmış. Uyandırmadan gidecekmiş fakat işini tamamlamadan giderse aldığı parayı haketmeyeceğini düşünüyormuş. Ahlak yapısı böyleymiş. Yavaşça yaklaşmış Deva'ya, gözleri kapalı dingin ve huzurla yatan Deva'yı görür görmez huzursuzluğu başlamış. Sakince seslenmiş, uyanmamış. Biraz daha sesini yükseltmiş, uyanmamış, en sonunda dürtmüş, sonra daha hızlı dürtmüş. Deva uyanmıyormuş.
Kadın anlamış bir şeylerin ters gittiğini, elini Deva'nın alnına koyduğunda buz gibi tenini hissetmiş.
Ölmüş Deva. Öylece ölmüş. Kadın bunu anlayınca korkmuş. İlk iş elini yıkamış, bir ölüye dokunmadan, hem de Deva'nın ölüsüne dokunmak onu bulaşıcı bir hastalıkla yüzyüze gelmiş gibi hissettirmiş. Ardından tüm camları boşa sildiği için üzülmüş, şimdi ona kim ödeme yapacakmış...
Kısadan hisse Deva tek başına, sakin bir Çarşamba sabahına ölü olarak uyanmış.
Ha birde, garip bir şekilde. 15 yıl öncedenki ilk erkek arkadaşı ona mesaj atmış.
"Deva, mektubunu yeni anladım. Çok mu geç?"
0 notes
iagainisti · 4 months
Text
Yalnızlığın çeşitleri
İnsan yalnızlaşıyor bazen ve o yalnızlığın karanlığı ile içinde kalanları püskürtmek istiyor. Bazen birine doğru püskürtüyor ama başkası hakkında. Başkası hakkındaki karanlık düşünce ve duygularını görünür kılıyor.
İnsan bazen yalnızlaştıkça hırçınlaşıyor, kimse ona yaklaşmasın istiyor. Yakın olduğunu düşündüğü insanlar bile kilometrelerce uzağında hissettiriyor. Yalnız kalmayı seçiyor istemeyerek.
İnsanın yalnızlığı bazen ona aslında istemeyeceği şeyler yaptırıyor. Seçmeyeceği insanları, duyguları, yiyecekleri, şarkıları, alışkanlıkları seçiyor. Seçtikleri gün geçtikçe gerçeği oluyor, farketmiyor.
Yalnız insan sıklıkla suçluyor. Çevresini, çevrelenmesini, yalnızlığını, yalnız olamayışını, sevdiklerini, sevmediklerini, olamadıklarını, olamadıklarını olanları, kendi olanları ve kendi olamayışını. Bir günah keçisi buluyor kendi dışında ve tutunuyor ona, tüm hatalarının sorumlusu kılıyor.
Oysa yalnız insan hiç durupta demiyor, ben niye yalnızım? Diyemiyor çünkü biri onu buna maruz bıraktı gibi düşünüyor, sorumluyu hep başka yerde arıyor.
Bir aynaya baksa..
Bakmıyor.
İnsan yalnızlaştıkça uzaklaşıyor kendinden, çünkü seçilmeyen bir yalnızlık ıstırap yoluyken seçilen yalnızlığın özgürlük olduğunu göremiyor...
0 notes
iagainisti · 5 months
Text
Yol bana doğru
Sevgilim ben gittim senden, bırakmadım sevmeyi
sadece gittim. Ellerimi boş bıraktım ve vazgeçtim.
Senden vazgeçmek öyle iyi geldi ki, sarhoş gibi hissediyorum.
Sana dair her şeyi anlattım her bir yabancıya
ve gittim
Daha fazla sensiz olmamak için gittim.
Giderken beni de götürdüm. O yüzden olurda ararsan orada olmayacağım. Sesimi duymacaksın ve görüntüme dokunamayacaksın.
Çünkü gittim.
Gittiğim yerde olmadığını bilmek beni hafifletiyor. Bıraktıklarımı unutuyorum. Unuttuklarımsa artık beni üzmüyor.
Kırık ve parça pinçik kalmış anılara lime lime tutunmaktan gittim.
Seni kaybetmeden gittim, kaybedecek bir şey olmadığını bilerek de.. Tüm aramalarım cevapsız kalsa da ve mesajlarım boşlukta asılı kalsa da veya senden duymadığım sevgi sözcükleri hiç orada olmayacak olsa da farketmez,
gittim ben, giderken bizi de götürdüm.
Şimdi hiç olmayan biz'den bir eser yok. Geriye kalan hepimizin, her birimizin, bizim olmayan bizin.
Sevgilim ben gittim.
Giderken seni de götürdüm. Hayatına bir çeşit tat kattıysam onu da aldım ve alırken hiç endişelenmedim ne hissedersin diye, ne düşünür, ne yaparsın diye sormadım. Kendimi karanlıkta yoklarken bulduğum kadarıyla gittim.
Gittikçe aydınlandı yol, gittikçe yolu görmeye başladım. Ve inanıyorum ki, giderek ben bizi seçtim.
Gittim ben sevgili, senden gittim ama kendime vardım. Belki vardığım yerden el sallarım, belki görmezsin, belki görmediğini bilmem ve bu hiçbir şeyi değiştirmez.
Bileceğim şey ise, ben artık sevebilmeyi, sevilebilmeyi seçtim.
...
0 notes
iagainisti · 6 months
Text
Veda sonu
Hatıralarımız buruk. Can sıkıcı gerçeğin ardında kendini küflendiriyorlar.
Biz de öyleyiz, aşkımızı yozlaşmanın eşliğinde birleştiriyoruz. Her defasında biraz daha yüze bakılmaz olanı kabul ediyoruz. Evet seviyoruz, sevişirken... Fakat diğer yüzümüz her karanlıkta kalıyor.
en azından ben böyleyim
Ben yarattığımız bu karanlığın içinde olmaktan öfke, nefret, utanç, üzüntü duyuyorum. Hiddetle ağlamak, sarsıla sarsıla ağlarken senin göğsünü yumruklamak istiyorum. Bağırmak istiyorum suratına "Nasıllll?" Nasıl olur da aramızdaki bunca büyüye rağmen hala bana böyle davranırsın. Nasıl olur da göremezsin güzelliğimizi, bir'likte...
Sonra göğsüne sığınıp ağlamak istiyorum. O sırada başımı okşarken, beni sevdiğini söylemeni duymak istiyorum... Sonra da seni artık terk etmek istiyorum. Dudaklarına içten öpücüklerimizden birini kondurup, arkama bir kez bile bakmadan çıkıp gitmek istiyorum hayatından.
Hayatımda olmadığımı artık, olamayacağını göstermek, kanıtlamak istercesine gitmek istiyorum senden.
Seni bir daha asla göremeyeceği için hüzünlenene tüm parçalarımı kollarımın altına alıp, ben bizi çok seviyorum, merak etmeyin, bu acı, bizi geliştiriyor, dönüştürüyor, mucizevi olana, sadece sevgi olana hazırlıyor, demek istiyorum.
Ben beni çok seviyorum. Sen sev diye beklerken bunları iyice öğrendim. Kendimi öyle bir seviyorum ki sana karşı içimde oluşabilecek gerçek bir nefret yok. Fakat kendime olan sevgimi ikinci plana atabilecek kadar da güçlü ve önemli değilsin.
Şimdi bilmem kaçıncı kez çık istiyorum hayatımdan. Çıkarken öyle bir çıkki, döneme geri, bakama bana, geri çağırama beni....
yorma kendini, ben kendim çıkarım...
0 notes
iagainisti · 10 months
Text
kırıksallık
dur dedim
tam orada dur
çünkü ben hareket edemiyorum
bir yerlerim kırık herhalde
artık aynı şekilde yürüyemiyorum
aynıları bıraktım ben, diyorsun
aynı kaldırımdan yürümüyoruz artık
artık görmüyorum seni,
görünmez olmak ne demek
görüyor musun
şimdi?
ya sonra?
dur diyorum
bir adım daha atmana gerek yok
tüm gereklilikler bizi terk etti
çünkü
yeni bir dans başlıyor
duyuyor musun?
bir yerlerim kırık olduğundan herhalde
artık aynı eller değil
boşlukta süzülen
aynı yerden bakmıyoruz dünyaya
aynı değildi baktıklarımız
ya zaten
şimdi değil
ama ya sonra?
dur,
hiç kalkma yerinden
ol öylece olduğuyla olduğunca
olduramadıkların varsa kabullen,
sonuçta aynı yerden bakmıyoruz
dünyaya
çünkü bir yerlerim kırık benim
şimdi değil
dündü ama
ya sonra?
dur dedim işte
gittim ben, kırıklarımla
dünyaya baktığım yer başka
artık
aynı yerden bakmıyoruz
ama
ya sonra?
0 notes
iagainisti · 11 months
Text
yalnız hissetiğinde oku
bir yol var, seçtiğin
yürür durursun sona ulaşmadan
bir yol yok, seçmediğin
bakar durursun ardından
sonsuz
ne bulduğun, ne olmadığın
olanlar dönülmeyenler yol kavşağında
kalmış havada adsız, tatsız
hatırlamaktan kaçtıkların
sonsuz
seçtiğin yerden, seçemediklerin ile
onca zaman kucağında tutup
geride bırakamadıkların
oysa bir yol var
sonsuz
senin yolun
aradığının hiç kaybolmadığı
çünkü hep burada kendinsin
sonsuz
0 notes
iagainisti · 11 months
Text
bazı şiirler okunmamak için yazılır
bazı insanlar sevilmemek için hayatımıza girer
bazı duygular hiç yer bulmak istemiyordur
ve bazı durumlar aslında hiç olmamalıdır
bazı dudaklar hiç öpülmemeli
bazı sözler hiçbir zaman ağızdan çıkmamalıdır
bazı aşklar kalbe gömülmeli
bazıları ise dibine vurana dek yaşanmalıdır
işte bir dip daha gördüm, öncekilerin aksine berrak bir zemindeyim. daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim, daha önce hiç ben kendimle böyle, bu kadar barışık olmamıştım.
bazı yollar yürünsün diye yapılmaz
bazı sözler duyulsun diye söylenmez
bazı düşünceler hiç var olmamıştır
bazı anlar, sadece yokturlar
bir geri sıçrama, bir yükselme ve yeniden başlama. bir bana yer açma bunca kalabalığın içinden, bir karşımdakine bakmak, gözlerimi hiç kaçırmam gerekmeden.
bazı zamanlar ağlamak için uygundur
bazıları sadece susmak için
bazı nefesler kesiklidir ama durmaz
bazı nefesler tıkanır, solunmaz
işte öyle zamanlarda
bırak...
0 notes
iagainisti · 1 year
Text
tarih tekerrür, tekerlek tükürür
bizim için bir şiir yazdım, okuması zor, anlaması daha zor.
süslü kelimeler yok, aşk sözcükleri kıt
sevgiden bir haber gibi görünen kelimeler dizesi
aralarına bir yerlere seni sıkıştırdım, kimse görmeden, kimse görmediği gibi, kimse bilmeyecek gibi
senin yüzünü, bir zamanlar aşk adında bir şehre ziyarete gitmiş gibi yapıştırdım, en özlediğim duyguların üzerine
yüzün arkaya dönüktü, hala geçmişi taşıyordun, yükün ağırdı ve biliyorum, kimse sana yardım etmiyor gibiydi
gözlerini aradım gözlerimle, birkaç kere çarpan kıvılcım ile aşık oldum, ışık illüzyonuydu belli
seninle akmak, zamanı yok saymak
seninle yükselmek, an'ın kendisi olup
sendin hiç bitmesini istemediğim
sendin kendimi açarken kalbimi sakladığım
belki dedim, kendi kendime, genellikle ve de sessizce
bendim seni çoktan terkeden
bir gün bir kuş ölüsü buldum ufak balkonun derin kısmında, hiç gidip bakmayı akıl edemeyeceğim o küçük köşede
o esnada sana dair bildiğim her şeyi bırakmaya da karar vermiştim
sevgiden bir haber halde, gözyaşlarıma güldüm, inanması güçtü
oysa istemiştim
sana bir şiir yazmayı
araya dereye sıkıştırdığım cümlelerimden seni yaratmak
çünkü hiç istemedim bitmesini -başlamasını-
bendim seni çok önce sevmeyen
bize bir şiir yazdım
yaşanamamış onca hatıranın olmayışına gizledim
senin gölgede bıraktığın tarafındım, öyle kaldım
sen benim güneşim olmak istemezken, ben buradaydım
belki dedim, kendime doğru ve sesimi çıkararak
bendim seni olduğu haliyle kabullenen
elimden gelenin en iyisi bu değildi ama senin için yeterliydi
o yüzden şiiri sildim, yazdıklarımı hiç okumadım
sana
söyleyecek bir şey kalmış mıydı
veya bu kadar uzakken sevişecek takatim daha fazla
bendim bizi çok önce bırakan
illüzyonu kırdım sevgilim, hiç sevgi sözcüğü hak edememiş biz için
bizi bitirdim aşkım, hiç sevişmemişiz gibi
hiç hatırlamadığını sandığım onca anı arasından seni görünce şaşırdım evet, belli etmedim
bir an sandım
sende beni sevdin...
0 notes
iagainisti · 1 year
Text
Holy moment
dönüp dönüp durduğu bir döngünün sonuna gelince, alışkanlık gereği hep gittiği yere meyleder insan. yönelimler bizi yönetir veya biz yönelimleri bir araç olarak kullanıp değişmeyi seçeriz.
değişim hep beklenmedik, hep ansız ve hazırlıksız bulur insanı. bulunduğu yeri, bulunmadığı yere çevirir. hiç sormadığı soruların cevaplarını alır insan, aldıkça cevapları, sorular mantıklı gelir, 'ben niye hiç sormadım ki bunu?' der.
hep kaçtığı yere gelir insan, kaçtığı insana tutulur, kaçındığı olayları yaşar, kaçarken durakladığı anlarda tutsak olur, kaçarken kovalar olur.
çünkü her şey hep zıttına gitmeye ve tamamlanmaya mahkumdur...
Ben şimdi kapatmak istediğim bir döngüye hiç yaklaşmadığım bir biçimde yaklaşıyorum. Sevdiğimi söyleyeceğim ilk kez, severken bile gitmem gerektiğini anlatmak için. Benim için değilse de kendi için değişsin diye...
Ben kendim için sevdiğimi söyleyeceğim, içimde tamamına ermemiş bir duygu olarak kalmasın diye. Özgür kalsın, kuş olsun ve uçabilsin artık diye.
Ben paylaştıklarımız için sevdiğimi söyleyeceğim. Paylaştıklarımızı onurlandırmak ona bir başlangıç ve bir son ile taç takmak olsun diye.
Ben sevdiğimi söyleyeceğim....
0 notes
iagainisti · 1 year
Text
sanrısız bir gece
insanlık haline ithafen ağdalı ve yapışkan kelimeleri cümle niyetine serpiştireceğim. herkesin bir yaşama biçimi, o biçimin bir özü olduğunu baz alarak, kendi özüme ulaşma yolculuğumda karşıma çıkanları iyi değelendirebileceğimden emin olmak istemekteyim.
çünkü emin değilim. gene aşık olmadan kendimi üzerimden silkemeyeceğim bir ilişki içerisinde bulmak konusunda emin değilim. veya sırf değiştirdiğini sandığını benliğini benim istediklerimi karşılamak amacıyla önüme çıkaran bir eks aşka alan tanımak iyi hissettirmiyor.
evet yoruldum, hangi kalp, beden, ruh bana göredir, bana iyi gelir, beni besler, beni bağımlılık yapmadan sever, beni özgür kılar, beni sarmalar, benimle büyür... hani aşk beni tatmin edebilir ki tümüyle...
...
aşıklarım ve aşklarım.. beslendim onlardan
ancak bana boyun eğmeyeceklere aşık oldum, ancak güven sorunu olanlara kendimi bırakabildim, ancak sevemeyene verilecek derslerim vardı.
sevmeyi, kendine ve bana güvenmeyi, iletişim kurabilmeyi, yalan söylemeyi seçmeden de doğrularını paylaşabilmeyi, şefkatli olmayı bilen adam ile karşılaşmadım ben hiç. sanki bu adam ancak ancak benim eksiklerimi tamamlamak için karşıma çıkabilir. bu durumda da tüm sefilliğimle, ben, bizzat kendim, yaralı olan bilirim. iyileştirilmeyi bekleyen olabilirim..
bilmem anlatabildim mi, nasıl bir ilişki örüntüsünde buluyorum kendimi.
şimdi dönüşümü önceleyen bir dönüm noktasından geçmişine dizilen aşklarıma bakıyorum. baktıklarım da bana bakıyor, neden o zamanlarda öyle seçimler yapmam gerekiyordu anlıyorlar. bende anlıyorum.
atfettiğim tüm gize rağmen bana kalanlar sadece hatıralar.
0 notes
iagainisti · 1 year
Text
Tesla bana fısıldıyor
Kendi karanlığımda mesken tutuyorum. Kelimeleri kifayetsizleştiren hislerin hepsini hissettim şu son 6 günde. 9 gün önce bu anın geleceğini sezmiştim. Toplam 3 rüyamda 9 farklı kez ölmüştüm. Şimdi bunları düşününce, yaşadıklarım hiç de gerçekdışı gelmiyor.
Bir katmandan daha ayrılıp, kendi derinliklerime inmeye başlayalı beri, kendi iç sarsıntılarımı yatıştıracak derman bulduğumu sanıyordum. Kendime söylediğim onca kötü sözün üzerine örttüğüm olumlamalar, incecik bir perdenin, bir ip kaçmasıyla baştan başa sökülmesine sebep olmuş gibi, çökmüştüm, kırılmıştım.
Kırılan yerlerden taşan karanlık, ben iyileştiğini sandığım onca yaranın aslında bunca zamandır usul usul ve sessizce kanamakta olduğunu gösterdi bana. 'Hayır! gene mi bu..' şeklindeki sessiz feryatlarım, iç duvarlarımda yankılana yankılana beni körleştirmekte meşguldü.
İşin garip ve komik tarafı ise, tüm süreç boyunca izliyordum.
Kendimi izliyordum, tepkilerimi izliyordum. Sinirlerimin tepeme çıkış anını başından sonuna izledim mesela. Neler deyip, neler hissettiğimi, bunların hangi sinsi düşüncelere sebep olduğunu gördüm. Ve hissettiğim hiçbir şeyden kaçamadım. Hepsini deneyimledim.
Taa ki, teslim olana dek...
Bu ara pratiğim teslimiyet. Tümüyle ve bütünüyle.
Ruhen, bedenen ve zihnen..
Artık nasıl mümkün olduğunu sormayın bana, çünkü bende bildiğim her şeye rağmen hiçlikte kaldığımda bir çocuğa dönüşüyorum. O çocuğu koruyup kollayamadığımı hatırlamak, onun acılarını bugün olmuş gibi hissetmek ve bunca zamana rağmen iyileşememiş olmak, hayallerimi kırabiliyor.
Hayal kırılığına rağmen,
üzüntüye, öfkeye, korkuya, varolan tüm ıstırapa rağmen..
buradayım diyebilmek için... hakkıyla...
buradayım
diyebilmek..
0 notes
iagainisti · 1 year
Text
olmayanlık haline başkaldırı
olmayışların taciri sakallı adam. portakal gözlüğünün turuncu rengi camlarının ardından bakar. kendini ebediyette bir hiç olarak konumlamanın hafifliğini yaşar.
kendini yüceltmeyi bilmez ama yücelmeye bayılır. yüceldikçe gücendiklerinden kaçar, kaçtıklarını ensesinde hissetse bile, turuncu gözlükleri ona, hayatı istediği gibi görme özgürlüğü verir.
kendini tutsak etmenin ağırlığını taşırken, hafif kalmak için hafif şeyler yer. salata yer mesela, bol tuzlu, bol limonlu ve az yağlı.
kendini şu koca dünyada önemsiz görür görmesine de, içten içe bilir ne kadar önemli olduğunu, bu yüzdendir de hafiflik arayışı.
'birine çaba harcamak istiyorsan' der, 'uzun vadeli düşüneceksin, uzun vadede kimi hayatımda görüyorsam o kişidir benim yaramı tutacak. o yüzden günübirlik ilişkilere karnım tok, çaba harcamam ben.'
uzun saçlarını yıkarken şampuan kullanmaktan hoşlanmaz mesela, kimyasalların kafa derisine iyi gelmeyeceğini düşünür. suyu sever ama onsuz bir süre idare eder, tıpkı duyguları gibi.
duygularla pek arası yoktur sakallı adamın. duygular onun için bedenini hissetmek istediğinde kullandığı bir araç ve genellikle bedenini hissetmekten pek hoşnut olmadığı için- çünkü acılar, ağrılar ve yorgunluk, biraz da nostalji- duygulara da pek ihtiyacı olmuyor.
Velhasılkelam Macaroğullarının 2. göçü esnasında bir kıyıda duran kayığa beklesin diye konulup unutulan bir oğlan çocuğunun, kocasını yeni kaybetmiş köylü bir kadın tarafından bulunup yetiştirilmesiyle sakal uzatmış bu sakallı adamın hikayesi, şu an pek çoğumuzu enterese etmese de, dünyamızda, vatanımızda olan bitenlere paralel olarak seyir göstermiştir -benim iç dünyamda-
her gerçeklik kendi katmanlarını aşmanın çabası ve telaşı içerisindeyken, nedensizce kendini dışa vurmak yapabileceğimiz en etkili kanal olma yöntemlerinden biridir diye düşünmekteyim.
ve şifa bu kanal yoluyla nefes bulur..
sabır ve niyet ve hepsinden önce ve temelde sevgi ile...
0 notes
iagainisti · 1 year
Text
Gece mesaim
başlangıcı hatırlamıyorum
ama nasıl bittiğini unutamıyorum.
Kimsenin farketmediği ücra bir kafede oturmuş, Thea Alexander'ın MS.2150 kitabını okuyordum. Kendimi mikro dünyada sıkışmış gibi hissederken, aslında makro felsefenin nasıl da her hücremde barındığını idrak etmeye çabalıyordum.
"...yapman gereken tek iş tüm korkularından kurtulana dek her şeyle..."
O sırada kafenin kapısı açılarak, kapıdı asılı olan zili çaldı. İstemsizce kafamı kaldırıp baktım. Kapkara gözlükleri olan, uzun bakır renk dalgalı saçlı bir kadın, siyah ceketinin içinde kaybolmuş gibiydi. İçeri hışımla girip, gözlüğü burnuna kadar düşürdü ve tüm mekanı yavaşça süzdü.
Gözleri benimle buluşunca durdu. Sanki nefeslerimizi tuttuk. İfadesi hiç değişmedi ama bakışlarıyla bana bir şeyler dedi gibi hissettim.
O sırada okumakta olduğum cümle zihnimde kendini tamamladı:
"...bir olduğun o hali zihninde yeniden canlandırmak. Kendi kendinden korkamazsın ya!"
(sayfa 212)
0 notes
iagainisti · 1 year
Text
o yerden sev beni
Aşkı yücelttiğim yerden indiriyorum
Aşkın bana uzatmadığı tacı kendime takıyorum. Kendimi kutsuyorum.
Hislerimiz ve ruhumuz nasıl da kırılgan ve nasıl geçiyor birbiri içinden, bir zamanlar olan ile artık olmayan.
Nasıl da utanmaz insan, kendi karanlığında barınmaktan gocunuyor.
Kendine gocunan tek canlı insan herhalde.
Yarasının olduğunu yeri kapatıp, görmüyorum ki diyor.
Oysa işte içimizde bir yerde,
bir zamanlar biri için adanan sunaklar var ya,
onları kızgın bir anında yıkıp, parçalayıp
sonra kendi parçalanmışlığın için suçladığımız
şeyler var ya.
İşte onlar kadar insan
onlar kadar hissediyor,
onlar el verdiğince esniyor, genişliyor
onlar ne derse onu yapıyor...
Taa ki bir gün, bir ölümlü çıkıp da demesin mi
'hayatta ölüm var'
ona göre yerleştir ne yerleştiriyorsan içerilere,
ona göre sev kendini
en sevmediğin yerlerinden...
0 notes
iagainisti · 1 year
Text
Uyku Simyasına Doğru
"Kafamı kurcalayan bir şey var." dedi adam uzun süren sessizliğinin sonunda. "Sen" dedi, "hep eksik kalan olmaya çabalıyorsun. Her eksik kalışında boşaldığın yeri hissetmeye başlıyorsun. Sonra gün geliyor o boşluğa yeni tohumlar ekmiş oluyorsun ve bir bakmışsın tamamen farklı bir yere gelmiş, tamamen farklı bir insan olmaya başlamış oluyorsun." sustu. Gözlerini sağdaki cama doğru kaydırdı, sanki dışarıdan ona doğru yaklaşan bir isim varmış gibi, hafifçe irkildi, gözbebekleri büyüdü.
Sonra tekrar bana baktı, gözümün içine: "Sen" dedi, "gitmek için geliyorsun, bitsin diye başlıyorsun, bırakmak için tutunuyorsun. Sen aslında beni sevmiyor, sadece sevmemek için sever gibi yapıyorsun..." dedi..
Bu esnada iç sesimin yarası baskın bölümü her dediğine hak verirken, durdu. "Sever gibi yapmak" ne demek bilmiyordum. Çünkü hiç -mış gibi yapmamıştım...
Fakat cevap verecek bir azmim kalmadı, boş gözlerle baktım, konuşmayacaktım.
Ve -mış gibi yapmaya başladım. Ben -mışladıkça, o sanki rahatladı, haklı hissetti. Ben -mışladıkça, o bunca zamandır yapmadıklarını yaptı sandı. Ben -mışladıkça hatırlarda kalan birkaç güzel anı da yitip gitti. Ben -mış yaptıkça o yok oldu, ben yok oldum. Biz zaten gideli çok olmuştu ve kalan hiçbir sağ yoktu, bizim olan.
..
Şimdi bu satırları hissettiğim anı tekrar yaşıyorum. Bir sürü hayal ile bezenip nasıl da hiçbir şeysiz kaldığım o anı...
Neyse dedim, koltuğumda gerinip, içimde kabaran hislerini dönüştürmek için uyku simyasına gidiyorum. Var mı katılan?
0 notes
iagainisti · 2 years
Text
Sevgilim
senden kalmaya gidiyorum
kelimesi kalmamış anları sonlamaya gidiyorum
kalır gibi duruken gitmişi oynuyorum
gittikten sonra kalmamak için
tam şimdi gidiyorum
0 notes
iagainisti · 2 years
Text
Bir dizi
Ellerini yıkayıp, saçlarının arasından geçirdi. Kafasını kaldırıp, aynada damlayan yüzüne baktı. Gözbebekleri kocamandı, sanki hiçliği barındıran bir dehliz. Dehlizin dibi yoktu, sonsuz bir karadelik.
Sonsuz bir karadelik, sonlu bir insanda. Sonsuz bir gece, sonlu bir günde. Sonsuz bir an, sonlu bir zamanda.
Kendi kendine söylendi, ne dediğinden çok, sesini duyuyor olmak onu etkiledi. Aşağıya kaydırdığı bakışlarıyla ellerini yokladı. Ellerini lavabonun iki yanına dayanmıştı ama dayanmamıştı. Bedeni doğrulurken ellerini kaldırdı, gözlerinin hizasına getirdi. Parmak uçları sanki havaya dokunuyor gibi, hafif hareketlerle salınıyordu. Ardındaki aynadan kendine baktı, o da ona bakıyordu.
Çalan telefon sesiyle irkildi. Bunca zamandır akan suyu duymadığına inanamadı. Suyu kapattı ve telefonunu almaya yan odaya gitti. Arayan kişiyi görünce ani bir cevap verme ihtiyacı duymamıştı. Cevabı yoktu aslında, arayan ile alakalı değildi.
Cevap vermesini isteyen birileri olmuştu elbet. Cevabının yetmediği pek çok an sonrası, verdiği her cevabın hep yetersiz olacağını çoktan anlamıştı. Ne kadar çabalarsa çabalasın, insanlara yetmiyordu ve biliyordu ki bu asla değişmeyecekti.
Telefon kendince ısrarını bir kenara bırakıp sustu. Sessizlikte bir an kendini asılı kalmış gibi hissetti. Hep bir boşluk hissi, hep boşmuş, hiç ses yok, hiç nefes alınmıyormuş gibi. Gözleri daldı. Gözlerinin daldığı yerde bir zamanlar kedisinin doldurduğu boşluğu gördü. Göremediklerini görüyor olmak onu hem endişelendirdi, hemde bir mucizeye tanık oluyor hissi uyandırdı.
Hissettiklerini hissetmiyordu sanki.
Gerindi, karnı acıkmıştı ve bir an evvel evden çıkıp, şu hayattaki tek bağlantısı olan ailesi ile ilgilenmesi gerekiyordu. Fazla bir beklentisi yoktu şu hayatta, bir borcu da yoktu. Öncelikleri vardı, o da ona yetiyordu.
Ağzına bir şeyler attı. Hazırlandı ve telefonu bıraktığı aynı masaya döndü. Telefonu açıp, demin arıyan kadını aradı. Telefon 4 kere çaldı, beşinci de kadının sesi telefon tellerinde yankılandı.
"Selam"
"Selam, naber canım"
...
0 notes