Tumgik
kontesvegranduk · 10 years
Link
Estee Lauder Aleyküm… Saygı ve sevgiler pörtletiyor ve alışılmış çemkirmelerime başlıyorum eyyy ahali!
Konular müttelif olunca ne yazsam sıkıntısı da hasıl olmakta ya, du bakali ne olacak. Önceliknen, dünyamızın güzide uydusu AY hakkında bir tüyo vereyim istiyorum. Şimdik, bağzı insanlar bu...
1 note · View note
kontesvegranduk · 10 years
Text
Grandük'ün bi'şeyler üzerine çeşitlemeleri...
Estee Lauder Aleyküm... Saygı ve sevgiler pörtletiyor ve alışılmış çemkirmelerime başlıyorum eyyy ahali!
Konular müttelif olunca ne yazsam sıkıntısı da hasıl olmakta ya, du bakali ne olacak. Önceliknen, dünyamızın güzide uydusu AY hakkında bir tüyo vereyim istiyorum. Şimdik, bağzı insanlar bu uydumuzun çeşitli şekillerine göre kendilerini bi' abuk hissetmektedirler.  Arkadaşlar, sizin sorununuz tamamen pisikolocik önce bunu bilin! Dolunay olunca ruhunuz bi'şey oluyo' ya! Hah işte o zaman atın bi' xanax bak nasıl oluyor da iyileşiyorsunuz. O ay var ya, aslında hep dolun zati. Sevgili güneşimizin bize oynadığı bir nümero sonucu biz ayı müttelif safhaları ile görüyoruz. Diyeceğim o ki, siz ay hilal olduğunda iyi, dolun olduğunda kötü hissediyorsanız acil bi piskolog ile görüşün. O, her daim yuvarlak netekim! Şimdi bir iki cin kardeş çıkıp, ama ama... kurtlar hep dolunayda uluyor diyebilir. Efenim, kurt denen hayvan (canis lupus) uluma yoluyla haberleşmekte. Bi' de bunlar (edebi metinlerin aksine) açık, pussuz havayı seviyo'. O zaman daha aktif haldeler. Sen piskolocik sorunun nedeniyle dolunayda uyanıksın ya, hah işte o yüzden bunun ulumasını da duyuyorsun. Yoksa hayvancihaz kapkaranlık gecede de uluyabiliyor (yetenek işte!).
Edebi metin deyince, o bölgeye de çemkirmek suretiyle salya saçmamak günah olur.  Bir kısım insan canlısı, sadece ve sadece felsefesi olan şeyleri okuyo'. Diğerlerine (mesela macera romanı falan) burun kıvırıp aşağılıyor. Tamam kardeş, felsefe de oku ama bu hayatta Sofokles de var şu (aman tanrım, ne filmin adını hatırlıyorum ne de yapan çocuun) 3 mü 4 mü seri çekilmiş ayı benzeri insanın maceralarını anlatan senaryo da var. Hepiciğinin de kendine göre felsefesi var. Sen beğenmiyorsun deyu o yazı felsefik olmicak diye bi' kural yok. Hem sen niye kitaplarını çizip duruyosun ki ne! Bi takım insanlar kitapları okurken ha babam cümleleri çizip duruyorlar. Aklında tutması zor mu? Tutamıyorsan zaten önemli bişi değil o. Bırak gitsin, gri madde ısraf etme.  Ha bir de şu kendini geliştirme mi ne kitapları var. Arkadaşlar, o kitaplar sadece yazarını ve yayınevini geliştirmek için var. İçinde varsa (beyin çalışıyorsa yani) kendin zaten kendini geliştirir. İki çeşit kitap var. Roman veya teknik (teknik deyince el kitabı anlaşılmasın, tarih de teknik bir konu mesela) sen bunları oku, birinden zevk al diğerinden de bi'şeyler öğren. "Halamın taşakları olsaydı amcam olurdu" cümlesini çizme kitapta. Felsefik bir yanı yok onun. Tamamen teknik! Biyoloji la!
1 note · View note
kontesvegranduk · 10 years
Text
"fotoğraf sanatçısı ve fotoğrafçı" müsveddeleri hakkında (by granduke)
Efendiiiiimm....
Hak eden veya etmeyen herkeZe (çok çok olsun diye Z kullandım) sevgi ve saygılar sunup çemkiriğime başlayayım.
Fonda Mozart falan da çalmadığı içün manyaklayabilirim. Uyarmadı demeyin.
Çemkiriğin kaynağı taaa eskilere dayansa da bardağı taşıran, feysbuk denen ortam üzerinde, adı sanı dahi belli olmayan bir gerzeğin ya da gerzekler topluluğunun açmış olduğu "Sen Fotoğrafçı Değilsin" adlı bir sayfa.
Benim fotolarıma bulaşmamışlar ama olsundu. Hatta bulaşmalarını dört göznen bekliyorum ki infirincmınt of intellekçıvıl propırti üzerinden kendilerine yüklenebileyim.
Neyssse.
Bu ve benzeri insanlar bildiin ezik. Hasbel kader bir iki şey öğrenip o konuda fikirleri olan ve fakat başkalarının fikir, yetenek vb. şeyler sahibi olmadığını düşünen aç parantez (bak açtım ahan da) Recep Teyyip gibi kapa parantez, canlılar. Nefes alıyor olduklarını bildiim içün canlı diyorum ama bu kategori henüz işvişreli bilim insanları tarafından bile tanımlanamadı. Hayvan olmadıkları kesin ama...
Bunlaaarrr, özellikle san'at konusunda acayip bilge (!) kişiler.  Beğenmiyorsa Dali'yi bilem eleştirip "ben daha iyisini yaparım" falan bile diyebilecek kadar otoriteler yani. Bu canlıların bir bölümü (fotoğraftan anladığını sanan tayfa) 3-5 varlık bir araya gelip, "buna fotoğraf mı diyorsun!", "ışık olmamış!", "bakır büzüğe uymamışsın!", "üjte bir kuralı yok!", "fotoğraf o taraftan değil buradan çekilir!", "resim değil fotoğraf!" vs. vs. gibi bir takım çemkirikler ile soluduğumuz havayı kirletmekte (eyyyyyyyyyy grinpiis, nükleer santraller ile uğraşacağına bunların çenesini kapat, bak hava nasıl temizleniyor). 
Şimdiiii, ben de fotoğrafın üzerine bin punto ile yazılmış bilmemne photography yazısını sevmem. Niye? Ulen fotoğrafı kapatmışsın eşşek! Ufak bir yere imzanı at çok lazımsa, sayfan veya siten varsa başlığına da yaz ne photography ise, ama fotoğrafın üstüne yazma. Hoş durmuyor. Ha! Ben yaptım sana ne diyorsan haklısın. Ben sadece, bana güzel görünmediğini söyledim.Yoksa, senin yaşınla, fotoğraf tecrübenle, hatta fotoğraflarının iyi ya da kötü olmasıylabir alıp veremediğim yok. Beğenirsem "beğendim" derim. Beğenmemişsem de ben beğenmedim, işte o kaa!
Bu garip canlılara dönecek olursaaak. Bunlaaarrrrrrr, bir de her fotoğrafın altında bir buzağı arayıp ona göre yorum yapıyorlar. Geçen bir arkadaş da aynı hataya düşmüş (dur fotoyu da koyem gari)
Tumblr media
Bu foto sana ne anlatır beni zerre kadar ilgilendirmiyor, ben oradaki muzırlığı ve renkleri sevdim de fotoğrafını çektim. Yani, bildiin direğe şapka takmışlar. Benim için onun ötesinde bi'şey değil! Sapanla taş atan çocuk fotosu boşkabaka terörist çağrıştırır, sana "vah zavallı hayvanlar"ı, ona avcıyı. Anlayacağın, üniform bi'şey değil bu olay. 
Neyse, diyeceğim şu. Birileri fotoğrafınızı eleştiriyorsa ve bunu siz istememişseniz, "sana ne lan!" deme özgürlüğünüz var. 
Bilin!
bir Şevval bindörtyüzotuzbeş dı Grandük :)
1 note · View note
kontesvegranduk · 10 years
Text
Fotoşop üzerine kafa ütülemece ... by Granduke
Efendiiim, saygılar ve dahi sevgiler ile bu defaki çemkiriğime başlamak istiyorum. Konumuz "fotoşop". Bir grup fotoğraf insanının (ki bunlardan biri de benim) pek sevdiği, bir grubun ise "tu kaka" ilan ettiği bu olay aslında nedir, ne değildir konusu ile karşınızdayım (alkışlar ve perde açılır, fonda Beethoven çalmaya başlar).
Önceliknen, bahse konu terim hakkında biraz ahkam keseyim istiyorum. "fotoşop" terimi fotoğraftan pek anlamayanlar için şunu ifade ediyor: eğer Türk iseniz Hülya Avşar güzelleştirmece, yabancı iseniz (mesela Amerikalı) Kardashian kardeşlerin popolarını küçültmece, falan feşmekan. Normal insanlar ise bu olaya, foto manipülasyon adını vermekte. Kötü bir şey mi? Tabii ki hayır! Müşteri istemiş, parayı bastırmış, yapacaksın mike mike. Bir diğer farklı anlayış ise, fotoğrafın orijinalinde olmayan nesnelerin fotoğrafa katılması, veya olan ve gözü rahatsız eden nesnelerin fotoğraftan çıkartılması, eklenti püklenti yapılması neticesinde yeni bir fotoğraf oluşturulması (fotoğraf diyorum çünkü eklenilenlerin de başka fotoğraflardan alınmış olduğunu varsayıyorum). Ki bu da manipülasyondur. Burada da hem fotoğrafçının hayal dünyası devreye girer hem de müşterinin istekleri. Adam parayı vermiş, kafa kel, bana saç ekle diyor. E yapacaksın bilader! Ya da orada çöp poşeti var karene girmiş, çıkartıver bi' zahmet. "Ah şu gökte iki de bulutçuk olsaydı" diyorsan, ekleyiver. Tüm bunlar hem san'at hemi de iş hayatı adına caizdir.
Pekiii, normal fotoğraf insanı ne anlıyor bu "fotoşop" denilen şeyden?. Ne anlayacağız! Adobe adlı firmanın üretmiş olduğu fotoğraf işleme programı, yani Photoshop. Başka deyişle, dijital dünyada "karanlık oda"nın karşılığı. 
Foto işleme programları zaten çeşit çeşit. Adobe yapmış mesela, Elements, Lightroom, Photoshop. Corel yapmış Paint Shop Pro, ACDSee yapmış, bedavası bile var GIMP. İyisi var kötüsü var. Var oğlu var. Aynen piyasadaki fotoğraf laboratuarları gibi işte.
Şimdiik. Bir grup insan diyor ki fotoğraf makinadan çıktığı gibi olmalı. Bıııııııızzzzzzttt! Senin makinanın içinde de benzer bir işleme programı var ki. JPEG, TIF falan çekiyorsun ya, makinadaki program onu işleyip sana gösterttiriyo'. RAW çekiyorsan zayen boku yedin. Makinadan çıktığı gibisi, eskilerin negatifi.Sergile bi' tane arap bak bakalım beğeniyor mu fotoşop sevmeyen ileri zekalılar. RAW deyince aklıma geldi hemencecük. Dijital fotoğraf çekici insanlar arasında şu kavga da var. Ben JPEG çekerim kardeş. Öyle iyi biliyorum ki bu işi ayarı yaptım mı RAW çekip işlemeye gerek kalmaz. İstersen Ansel Adams ol JPEG çekiyorsan boku yedin. Yaptığın ayar, makinanın içindeki programın yetenekleri ile sınırlı. Üstüne üstlük JPEG dediğin, dandik bir sıkıştırılmış format. 8 bit. İçerisinde öyle her bilgi yok bunun. İşlemeye kalktın mı daha da bok edersin.
Ansel Adams deyince daldan dala atlayasım geldi nedense... Efendim, bir grup da HDR olayına karşılar. Bir bakıma haklılar mı? EVET! HeDeRe ye ben de karşıyım (yapıyorum bazen, çünkü seviyorum o abartıyı) ama HDR ap ayrı bir şey. Adı üstünde High Dynamic Range, eskiden buna "zone system" deniyordu, o zaman yapıyordunuz ama. Bilgisayarda yapınca mı kötü oldu bu bok. HDR nasıl oluyor? birden fazla (mesela 3, abartup 7 kare çeken de var tabii) fotoyu -1  0  +1 değerde çekip birleştirttiriyorsun. Gerekli ayarları yapıyorsun (program kafasına göre yapar sen ona uyma), bir de görüyorsun ki tek karede olmayan gölge ve aydınlık detaylar, o 3 kareden yaptığın tek fotoğrafta gözüküyor. HeDeRe ise çok farklı bişey. Alıyorsun tek kareyi, bilgisaraya "Heder et bunu ya seydi" diyorsun o foto heder oluyor. 
Buraya nereden geldik la!
Hah tamam! Ansel Adams ve negatif...
RAW fotoğrafı illa ki işleyeceksin. Yoksa bi boka benzemez. Ama işlerken de adam gibi yapacaksın. Beyaz dengesi mesela ki o konu ayrı bir tartışma konusu. Pozlama, kontrast falan filan ayarı. Adam gibi yaparsan, o "fotoşop" deyip sevmediğin program senin her pisliğini temizler. 
Beyaz dengesi demişken. Bu olay makina üreticileri tarafından abartılmış durumda. Profesyonelleri hariç tutarsak. Biz amatörler eskiden ne kullanırdık? Daylight (günışığı) film, Tungsten film. Başka var mıydı amatör kullanım için? O zaman makineyi niye AWB, shadow, madov falana getiriyorsun ki. Kelvini ile de oynama (kelvinmetre taşıyorsan tamam ama yoksa kurcalama). Kullanacağın iki ayar var; DAYLIGHT veya TUNGSTEN ahan da bu! Ama ama! Shade seçince gökyüzü daha sıcak oluyor. İyi de bilader sen shade seçince makina gidip gökyüzünü ısıtmıyor, her yeri ısıtıyor. Bak kızın surat da havuç rengi oldu! Gir "fotoşop"a daylight ile çektiğin fotoğrafın her bölgesini ayrı ayrı ısıt soğut. Fotoşop ondan var işte. Aman neyse. Ben çemkiriğimi yapıp rahata erdim. İster kullanın ister kullanmayın. Ama ben kullanıyorum işte. Seviyorum da. Abartıyorum da. Beğenmeyen fotoğrafıma bakmayabilir. Çok da fifi :p
Hayde kalın sağlıcakla.
The Granduke - İkibinondört yılının Mayıs ayının onüçüncü günü
1 note · View note
kontesvegranduk · 10 years
Text
Fotoğraf çekmeye çalışanlar ve çemkirenler. (by Granduke)
Pek sevgili insanlar, özellikle de dişi olanlarınız!
Yanınıza yaklaşıp da "fotoğrafınızı çekebilir miyim?" diye izin isteyen amatör bir fotoğraf kişisi, %95 ihtimalle, sadece fotoğrafınızı çekmek istiyordur. Bu bağlamda da, çok basit bir, "evet" veya "hayır" bizler için yeterli olacaktır.
Örneğin, güzel bir gün batımında sahnede bir insan figürü istiyor olabiliriz. Sizler, yukarıda bahsettiğim iki yanıt dışında, "niye?", "ne yapacaksınız bu fotoğrafla?" vs. vs. gibi cevabı uzun süren sorular sorduğunuzda, o gün batımı kaçar.
Cevabınız HAYIR olduğu zaman, ciddi olanlarımız zaten üstelemez. Cevabınız EVET ise bırakın fotoğrafınızı çekelim, sorularınızı ondan sonra sorun. Size ters gelen bir durum varsa da, fotoğrafı silmemizi isteyin. 
Pek çoğumuz, sizlerden e-posta adresi isteyebiliriz. Bunun da başlıca iki sebebi vardır; 
- fotoğrafı size de ulaştırmak.
- günün birinde o fotoğrafı yarışma, sergi veya benzeri bir yerde kullanacaksak, sizlerden izin almak.
Sevgili dişi insanlar. Lütfen ama lütfen, bir fotoğraf amatörü sizden izin istediğinde Naomi Campbell tribine girmeyin. 
Her kadın şöyle ya da böyle çirkindir. Sadece çok vodka vardır.
Not. Yukarıdaki yazı nedeni ile sevgili Kontes'i yargılamayın. Kendisi bel fıtığı nedeni ile yatıyo'. Bunları yazdığımdan haberi yok.
vit lav,
dı grandük.
0 notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
Pazar pazar kafa ütülemece... by Granduke
Efendiiim. Herkeşlere iyi pazarlar dilerim.
Devletimiz, belediyelerimiz, yöneten ve yönetilenlerimize (ben de dahil) çemkirmek içün huzura geldimdi. Olay bir şekilde fotoğrafa bağlanırsa korkmayın. Malumunuz, ben ot ve bok üzerine profesyonel fotoğraf eğitimi almıştım.
Ahan da olay fotoğrafa bağlanıyor bile! Dakka bir gol bir :p. Mutad olduğu üzere fotoğraf çekmek içün malikaneden ayrılıp, komşu Karşıyaka topraklarına doğru yola çıktım. Amaç, bir karbis alıp balıkçı barınağı civarında fotoğraf çekmek tabii. Karşıyaka topraklarına vasıl olup karbis istasyonuna geldiğimde içimi bir ürperti kapladı. Neden mi? Efenim istasyondaki tüm tarbisler tam tekmil orada. E günlerden Pazar, hava da deniz havası değil. Bu insanlar hiç mi pisket binmez, var bi çapanoğlu!
Hakketten de varmış. Kentkartımı zımbırtıya okutunca yaklaşık 5 (yazıynan BEŞ) dakika süren bir “bir dakika lütfen” uyarısı başladı. Ahan da sıçtık! Ben bunu daha önce de gördüydüm. Bu demektir ki istasyonun pili mili bi şeye uğramış aklı karışmış. Reset lazım. Aç kapa yapınca düzeliyor (tecrübeylen sabit). Aç kapa yapılsın için Karşıyaka Belediyesi’nin güzide numarasını aradım. Bi abla çıktı. Derdimi anlattım “bi aç kapa yapınca düzeliyo, hadi yapıverin de buradaki 3 (barnaknan iki yapılır) kişi de pisket alabilsin” dedim.
“Beyfendi (haşmetmeap demesi lazım ama bilmiyor benim grandük olduğumu), benim yetkim yok. Yapamıyorum.”
“E yetkiliye söyleyin o yapsın.”
“Bu gün Pazar, sadece zabıta birimi çalışıyor.”
“Yani Türkçe olarak, ‘pazarları karbise binmeyin mi demek bu?’ “
“Beyfendi, ben öyle demedim.”
“Ama  öyleye geliyor.”
“Başka yerden alabilirsiniz.”
“Karbis’i başka yere gitmek için istiyorum zaten, yoksa dolmuş veya otobüs gibi daha modern araçlar da var.”
“Ama vık vık vık”
“Neyse önemi yok. Daha fazla konuşup pazarımızı zehir etmiyelim. Zaten pazar pazar çalışıyorsunuz. İyi günleeeeeeeer.”
Şimdiii. Diğer belediyeleri bilemem de bizim belediye baya bir avanak çıktı. İnsanlar ne zaman piskete biner? E boş  zamanında yani tatil günü.  Tatil günü istasyonun pili bitti diye beyni karışmış ise (ve diğer istasyonlarda bisiklet yoksa) küfürü de hak ediyorsun tabi.
Diğer belediyeler deyince, Ankara istisna. Orası hepten eğlencelik. Önünde direk olan kör (evet görme engelli değil KÖR) yolu var, sakat rampası merdivenle biten yerler falan var. Bi de fışkiyesi kırık :p.
Tabi belediye deyince güzide T.C. devletine de çemkirmemek olmaz. Nereden başlasak ki. Hastanede asansör bozuk. Tekerlekli sandalye ile önünde bekleşirler. Kör yoluna ambulans park ederler. Bilgi edinme hakkı deyip bir soru sorarsın, alakaya çay demle cevap gelir. Ören yerinde tripodla foto çekemezsin. Hava limanlarında, tren istasyonlarında foto çekilmez. Maymuna kabuklu yemiş atılmaz. O hooooooo!
Herifin biri gelir tekerlekli sandalye insin diye yapılan rampanın önüne park eder, bunu gören tekerleksiz özürlü, adamı uyarmaz.
Her seçim öncesi yok, kaldırım yapılır, park bahçe düzenlenir ama kimse çıkıp “len olum, daha 3 ay önce yaptıydın bunları, yemezler!” demez. “Niye otobüs seferleri az. Çiçek dikeceğine sefer saatini artır” diyen, barnaknan gösterilecek kadar azdır.
Neyse, fotoğraf konusuna girecek olursaz.
Şimdik bu yasaklarımız var ya. Tren istasyonunda çekim yapamazsın. “Olabilir. Diğer şahısların hakkını gözetiyorlar. Bravo!” demeyin hemen.
Sordum, “niye?”. İstasyonların kötü taraflarını gösterebilirmişiz. İstasyonun kötü tarafını onar biz de göstermeyelim.
Havalimanları hâlâ muamma. Niye yasak bilen yok. Ciddi bilmiyorlar. İnanmayan bilgi edinme hakkını kullansın. Muhtemelen hızlı trenin nereden nereye gittiğini içeren cevap alırlar.
Ören yerlerinde ise daha komedi. Tripod yasak ama monopod serbest. İki ayak daha olunca ne değişiyor ki?
Efendim tripod profesyonel fotoğrafçılığa giriyormuş. Ara Güler üstad, tripodsuz çekince profesyonel olmuyor mu yani? Gururum okşansın diye hep tripod taşıyorum. “Breh breh, ben neymişim uleynn!” diye şişiniyorum sonra da.
Bir olayı fotoğraflıyorsun mesela. Polis basın kartı soruyor. Engelliyor veya engellemeye çalışıyor.
Sana ne! Aç yasayı oku! Öyle bir hakkın yok.
En komiği de polis diye karşımıza çıkan arkadaşların çoğu hakikaten işi bilmiyor. Geçen şu boya eyleminde Konak üstgeçidi boyuyorum. “Kimden görevlisin sen?” diye geldi arkadaş. “Halktan görevliyim!” deyince kalakaldı. E yeri boyamak yasak değil ki. Slogan yazmak belki yasaktır ama ben düz mavi boya sürüyorum. Öylece gitti ses edemedi.
Engellem deyince, tabi bir de goril milleti var. Tarkan yokda yürürken fotoğrafı çekilemez mesela (sadece örnek Tarkan’ı yakından görmedim –her iki Tarkan’ı da- ). E o da sokağa çıkmasın kardeşim. Tam oradaki kızı çekiyorum Tarkan önümden geçiyor. Bi saygılı ol da iki dakka bekle. Çekim bitince geç git. Peşine takılıp seni rahatsız ediyorsam amenna. Ama ikimiz de aynı zamanda aynı yerdeyiz, ne yapalım yani.
Aynı şey boşbakan veya bakanlar için de geçerli. Yol kapalı.
“Ne oluyor?”
“Boşbakan geçecek”
“Lan oğlum işvereni benim onun. Hatta sen de onun işverenisin. O beni beklesin beş dakka.”
Amaaan. Sıkıldım. Hadi ben gider.
Öptüm herkeşi (akepe şeyleri hariç)!
0 notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
Fotoğraf Geyikleri - by Granduke
Efendiim. Bayağı uzun bir aradan sonra tekrar karşınızdayım. Sevgili Kontes ise bu aralar fazla meşgul. Ne zaman döner bilinmez.
Neyse efendim,Gezi Parkı, polis şiddeti, hükümet istifa, hüloooooğğğ, göt kılı, Ergenekon, Balyoz, tencere - tava ve bunun gibi konular ile meşgul olduğum için tumblırı ihmal ettim. Özürlerimin kabulünü saygıyla arz ederim.
Fotoğraf geyikleri konusuna dönüp, sizler içün hazırladığım birbirinden pırıltılı tüyolar ile tekrar karşınızda olmanın mutluluğunu yaşıyorum (pek iyi olmadı bu ya. Bülent hanımdan ağdalı laf sanatı konusunda ders almalıyım).
Aşağıda yazacaklarım en bi amatör (otu boku çeken cins) fotoğrafçıları ilgilendirir. Tamamen kendi düşüncelerim olup aman birileri incinmesin, kızmasın, küsmesin vs. kaygı taşımaz. Telif hakkı yoktur. İsteyen kullanır.
(dur bi müzik açayım ve kahvemi tazeliim)
[atar mode ON]
Şimdiiii. Eline fotoğraf makinesi geçiren çok miktarda şahıs, çektiklerinin altına imza atmaya pek bi hevesli. Nedense tamamı da "bişey bişey PHOTOGRAPHY" diye imzalıyor. Tamam anladık, İngilizce biliyorsun da, illa ki imzalayacaksan, adın soyadın veya rumuzun yeterli. Yayınladığın şeyin "fotoğraf" olduğunu anlamayacak kadar embesil değiliz.
[atar mode OFF]
Elinize geçirmiş olduğunuz fotoğraf makinası ile "ne çekeceğim" konusu son derece çetrefillidir. 
"Ne çekeceğim"den ziyade "ne halt edeceğim bu çektiklerimle" şeklinde bir soru daha şık olur. 
Eğer benim gibi ot-bok çekiyorsanız öncelikle makinanız ile evlenmenizde yarar görüyorum. Evliliğe karşıyım derseniz, uzun vadeli seviyeli bir birliktelik de iş görür. Meali şudur: çok özel durumlar haricinde makinenizi yanınızdan ayırmayın efendim! Karşınıza ne zaman ne çıkacağı belli olmaz. Sonra ah vah etmeyin!
Bu durumda, makinayı nasıl yanımdan ayırmam sorusu gündeme gelir. Kadınsanız, muhtemelen içine her şeyi doldurduğunuz devasa bir çanta taşıyorsunuzdur. Bi makine ve bi objektif de o çantaya sığar. Erkek cinsi iseniz iki seçeneğiniz var (ya da benim gibi her ikisini de yaparsınız). Fotoğraf çantası edinin, bu bir. Veya, bol miktarda ve geniş cepleri olan pantolon ya da şort giyin, bu da iki. Kadınlar da fotoğraf çantası edinebilir veya bol cepli bişey giyebilir. Ben karışmam.
Giyim konusuna gelmişken...
Sokakta, dağda bayırda gezerek fotoğraf çeken biz ucubeler için konuşuyorum. Mümkün olan en rahat kıyafetinizi giyin. Özellikle de ayakkabılar. Bol bol yürüyeceksiniz çünkü. Kadın fotoğrafçılara yönelik olarak, özellikle mini etek ya da elbise giymemenizde fayda var. Eğilip büküleceksiniz, gerektiğinde yere yatacaksınız. Benimle dolaşıyorsanız bakarım affetmem!
Eğilip bükülmeden hareketle...
Efendim, açı değiştirmek içün garip şekillere girmeniz gerekebilir. Size fotoğrafı öğreten hocaların(!), yok efendim göz hizası, üçte bir kuralı, altın oran, bakır büzük, sun'i ufuk falan gibi zırvalarını çok da dikkate almayın. Size "üçe bir kuralına uymamışsın" deyip, (atıyorum) İzzet Keribar'ın aynı şekilde kurala uymayan fotoğrafına "muhteşem! harika!" vb. diyen insanlardan bahsediyoruz. Tabiki de portre çekerken kafanın yarısını uçurun demiyorum, veya manzara çekerken ufuk çizginzi azıcık bozun da demiyorum. (bozacaksanız çok bozun, az bozuk güzel değil. tecrübeyle sabit!). Neyse efendim, eğilip büküleceksiniz, yerlere yatacaksınız, merdivene veya çöp kutusuna tırmanacaksınız. İşte o kadar!
Ben sadece bunu çekerim falan gibi garabetlere kalkışmayın! Bir tarzınız olsun tabiki ama her boku da çekin. Siz çiçek böcek çekeceğim diye dolanırken gün batımına doğru ilerleyen vapuru kaçırırsınız. Benden söölemesi.
Her boku çekmek deyince aklıma geldi. Bir sürü insan, makinasının "shutter" sayısı çok olmasın deyu fotoğraf çekmekten imtina ediyor. E niye aldın makinayı madem kullanmayacaksın! 5D Mk.III almış eleman, aman shutter artar diye foto çekmiyor. O zaman Mk.III'e vereceğin para ile 50D + baba iki objektif al, shutter bitince git bi 50D daha al, objektifler yanına kâr kalsın. 
"Sanatsal kaygı" diye bi laf var şimdilerde. Niye kaygılanayım la! Kaygısızca çekin fotoğraflarınızı. Zevk için yapıyorsunuz bunu. İşkenceye döndürmeyin! Bırakın beğenen beğensin beğenmeyen de beğenmesin. Her ikisine de teşekkür edin yeter. 
Son söz...
Şunu asla unutmayın. Fotoğraf = ışık. Işık yoksa fotoğraf da yok. Makinenizi kullanmak için ışığa bir şekilde hakim olmayı öğrenin. ISO (ASA) - diyafram - perde hızı üçgenini unutmayın. 
Işığınız da geyiğiniz de bol olsun :)
granduke
0 notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
Kontes Dragon Cup için hazırlanıyor...
Son iki senedir bu dragon yarışları bünyeme yerleşti vallahi . şirkette gayet arıza bi arkadaşım var: Özlem ..  kendisi ege üniversitesi sualtı rugby takımının bir üyesi.. suda oynanan kaydırak, voleybol, adam basmaca yada dragon oldu mu bana haber ediyor , bende olaya hemen dahil oluyorum.
Geçen seneki takım şınaydır elektrinkdi. Bu sene ise Çiğli belediyesi . hem de sosyal sorumluluk Projesi olarak meme kanseri için kürek çekeceğiz.
allaamm 16 kız. şaka gibi... sudan iğrenenler mi ararsın, kolu başı götü ağrıyan mı ,tırnağı kırılan, susayan, konuşan (ki bu en normali), hocam çok bağırıyorsunuz diyen, çocuk muyuz biz aaaa diye atar yapan ( ben onları direkt körfezde boka gömmek istiyorum) falan filan inter milan..
keyifli ama ya , herkes her halinle çok datlu .. yarın da bir antrenman var hatta çarşamba da var. sonrasında 25-26 mayıs yarışma!!
 Bu senede süper eğlence var .. Yarışlara herkesleri beklerimm.. mavişehir sahil... gelinnnn ..
 öperim..
la condesa ;)
Tumblr media Tumblr media
0 notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
Eğlenmeyi bilmem ve hatta sevmem ! (by grandük)
Her hayvanın kendince bir eğlence anlayışı var tabi. Bu bağlamda benim de bir eğlence şeyim mevcut ama sanırsam, İzmir usulü olmayanını sevmiyorum.
Dün akşam, bir sergi sonrası Hayal Kahvesi adlı mekana gittik. Hayal Kahvesi, Gazi Kadınlar Sokağı’nda bi mekân. Sokakta bir insan sürüsü dolaşıyor. Ama öyle böyle değil yani! Tüm fauna ayaklanmış, sanki kurak yaz günü tek bir su birikintisine gidermiş gibi. Ceylanlar, tavşanlar, timsahlar, ben, insanlar falan filan... Dursan, zaten sürü seni kaldırıp götürecek. Bazen de duruyorsun. Yaya olarak trafiğe takılmam ikinci oluyor. İlki, İzban’ımızın şu meşhur Halkapınar istasyonu üst geçidi. Sokağın tamamında da bir gürültü hakim. Bazıları buna müzik diyor ama kesinlikle değil! Bikoooz, müzik dediğinde ritm, enstrüman, vokal anlaşılır durumda olur. Burada öyle bir durum yok ki. Sürünün sesi ile de karışınca daha da azap verici oluyor.
Meğerse beterin de beteri varmış. Mekâna girince anladım.
Kâh yürüyerek, kâh taşınma suretiyle mekâna geliyoruz. Diğer bir çok mekân gibi, buranın kapsında da goril besliyorlar.
Goriller hayvan aleminde pek sevilmez nedense... En azından arslanlar sevmez. Belki de kodu mu oturtuyor ondandır.
Neyse, İzmir gorilleri diğer şehirlerimiz veya diğer ülkelerdekinin aksine daha eğitimli ve kibarlar. En azından Gazi Kadınlar’da durum böyle.
Daha içeri girerken yüksek sesle çalınan müzik(!)ten dolayı gözlerim kamaşıyor. Abi, Sting’i canlı  dinlemiş adamım ben. Hem de ses sistemine üj metre mesafeden. Ya o adam müzik yapmıyordu ya da buralarda yapılan şey müzik değil. Muhtemel, ikinci şık daha şık.
Beterin beteri durumu devam ediyor. O uğultu meğerse alt katın müzik şeysiymiş. Üst katta bir grup çalıyor. Yani çaldıklarını gördüğüm için öyle tahmin ettim. Yoksa, bateri, bas gitar ve elektro bir alet grubundan gürültü çıkıyor o kadar. Arada bir de kendi sesleri geliyor. Muhtemelen abiler iyi. Epey hayranları var ama normal bir ses düzeyinde müzik yapmadıkları için kendilerine hayran olamıyorum.
Yaklaşık yüz metrekare bir odada hiç ses sistemin olmasa bile zaten müzik yapabilirsin. Bakınız, milattan önce yapılmış antik tiyatrolar. Herif aşağıdan laf ediyor sen elli metre yukarıda duyuyorsun. Demek ki olabiliyor!
Her neyse. Gürültü azabı devam ederken bir genç geliyor. Ne istediğimizi soruyor. Bunlar da özel eğitimli. O gürültüde konuşup duyabiliyorlar. Telekulak ihtiyacı olursa diye devlete bildireyim.
Masaya votka ve ne olduğunu çözemediğim kutulu şeyler geliyor. Votka şişesine dokununca, ‘ateş suyu’ teriminin nereden geldiği anlaşılıyor. Özel mi ısıttınız bunu! Buz dolu bardakların da sırrı böylece çözülmüş oluyor ama bendeniz suyu sadece rakıya kattığım ve buz da sudan mamul olduğu için, votkamı mümkünse buzluktan çıkmış haliyle sek içebiliyorum. Aynı durum cin, tekila ve benzeri alkoller için de geçerli. Milli içki ayranı ise soğuk severim ama buzluktan değil.
Garsonumuzdan bana buz gibi bir tek votka getirmesini rica ediyorum ve fakat öyle bir votkanın olmadığını öğreniyorum. Yerine iyi soğutulmuş tekila veriyor ve beni mutlu ediyor.
Bu arada, müzik adı altındaki gürültü de devam ediyor ve millet coşmuş vaziyette hopluyor. Sekreter gözlüklü bi kızçe dağıtmış. Merak ediyorum hakikaten gözlükler numaralı mı yoksa numaradan mı takıyor. Malumunuz böyle bir eğilim var artık. Pencere camlı gözlük takıp fotoğraf falan çektirmek moda oldu. Muhtemelen ofis fantazisi durumları.
Karşımızda bi ağır abi yanında üç dört hafif abla. Ağır abi sallanıyor ablalar ise hopluyor. Bi abla da gayet mutsuz oturmakta. Diğerlerini kıskanmış olabilir bi ihtimal.
Sigara içmek için sokağa çıkıyorum. Mekânın gürültüsünden sonra sokağın gürültüsü bana ölüm sessizliği gibi geliyor. Fark ediyorum ki kulaklarım duymamakta. Şöyle bir volta alıp Kıbrıs Şehitleri’ne çıkıyorum. Bilen bilir az ileride bi çay ocağı var. Oooohh, yap bi çay abi, bi de su ver. Sükunetle çayımı içip sigaramı tellendirip tekrar Hayal Kahvesi’ne dönüyorum.
Gürültü devam ediyor, hem sokakta hem de içeride. Saat 02 bişey. Grubun gitmeye niyeti yok. Ben eyvallah deyip kaçıyorum baykuşa doğru. Yolda bi trans abla ‘pişşşt’ diyor. ‘Hayırlı işler, kolay gelsin’ deyip devam ediyorum ve otobüsle evime varıyorum.
Sessiz sakin hayat. Tibet’e mi yerleşsem nedir!
the grandük
1 note · View note
kontesvegranduk · 11 years
Text
Sasalı Kuj Cenneti ve araya sıkışanlar (by Grandük)
Tımtırınım tımtırınım tım tırı tım tım tıııımmm (kara şimşek musikisiynen okunacak!)
Bu gün 23 Nisan 2013...Yani, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. 
Hepinizin bayramını kutluyorum.
Efendim, Sasalı'ya gitmeden önce azıcık da olsa "bale" adı verilen san'at dalına değinmek isterim.
Geçen günlerden birinde Kontes, Mileydi, D'Artagnan Deniz, piarcı primaballerinamız Curcu ve Levent ile Sylvia adlı gösteriyi izlemeye gittik. Eeeee kötü adam sevgili Dodo olunca izlememek olmaz tabi.
Bendeniz müziği pek bi severim ama nedense, bir dansa bir de yüzmeye ısınamamışlığım var. Her ikisini de amaçsız buluyorum. Hadi yüzme yine bi derece... Canını kurtarmak için yüzülebilir de dans ne ayak ona bi kulp bulamadım bi türlü.
Neyse, dedik ya Dodo kötü adam (yaşasın kötülük), Sylvia'nın müziği de güzeldir, gittik oturduk.
Oturmadan önce Kontes'in otomobil kaputu üzerine bir de konferansını dinledik ama o başka mevzu.
Heeee ne diyordum. Oturduk. Bizim önümüze iki de aksi ihtiyar tiyze oturdu. Kıpraşınca dönüp bakıyor tiyze. Sonra bi de kısa siyah saçlı, çiçekli mini etekli, siyah çoraplı ve botlu güzel abla (ağız suyu akma efekti girer) geldi de ben tiyzeyi unuttum.
Önce orkestranın neden çukura konduğu konusunda gri hücre öldürdüm bir miktar. Sonradan anladım ki baleye atraksiyon katıyor. Fazladan mürüvet yapan balerin ve balet arkadaşlar bu çukura atılıp arşe darbeleri ile yok ediliyormuş. Tam yok olmayanları da şef çıbıknan vurup patlatıyor.
Her ne kadar bale ve dans sevmesem de ayıp olmasın diye vikipedya ablaya bi danıştım gitmeden önce. Dekoru bir numara olan gösterilerden biriymiş (ki gerçekten öyleydi, İZDOB dekor ekibinin eline sağlık). Tek kusuru dekoru kurup kaldırmak normal gösteriden uzun sürüyor.
Konuyu merak eden gugıl amca veya vikipedya teyzeye sorabilir.  Ona girmiyorum. 
Efendim, herkeşler pek bi şahaneydi amma velakin Diana rolündeki (adını unuttuğum) abla en bi şahaneydi. 
Dodo'da ikinci perdede yedi içti ama, abi bıyır gel Allah ne verdiyse demedi. Ona kızdım (sonradan kıllanıp erkek oldum).
İşte böyle. Bale serüveni pat diye bitti.
Yahu bu baleye nereden geldiydik ki !....
Hah!
Ben esas Sasalı Kuj Cennetine gittiydim bugün. Bale öylesine aklıma geldi de es geçmeyeyim dedim.
Kuj cennetine otobüs gitmiyor. 777 ilen Doğal Yaşam Parkı'na gidip yürünebilir. 10 - 15 kilometro falan, Pisketnen de gidiliyor. Ya da araba. Çok isteyen direkt yürüyebilir de. Benim malikaneden yaklaşık 30 kilometro falan.
Yolda Kuş Cenneti diye tabela var (aslı kuj olacak ama bilmiyorlarmış), bi de Bird Paradise yazıyor. Harbiden öyle mi denir bilemeyyom. Sanki sanctuary daha doğru ama ben bilmem belediye bilir.
Neyse, kapıya gelince otopark var, pisketnen gelen direkt dalıyor, tabi yayalar da.
Girişte solda bir idari bina, kafe ve tuvalet kompleksi bulunmakta. Ben binaya girip harita istedim, yokmuş. Bari fasulye verin de dönüşte yolu kaybetmiim dedim ama "kaybolmazsınız her yerde işaret var" dediler.
Hakketten de var.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Görüldüğü üzere "sarı rota" denilen şey 20 kilometro. Ben de dalyan yönüne gideyim bari dedim. Uleynnnnn! git git bi halt yok. Sulak kel bir alan. Arada bir iki martı cak cak yapıyor o kadar. Börtü böcük var ama börtü kısmı öyle ahım şahım bişey değil. Böcük kısmı azzzzz sonra.
Az gittim uz gittim, baktım pek bi halt yok, dalyan yoluna devam etmeyip ileride gördüğüm gözlem kulesine doğru seyirttim (üstünde iki insan var, kesin bi bildikleri vardır diye). Neyse, kuleye vasıl oldum ama baktım o iki insan benden bilgili değil (Alamanca konuşuyorlardı). Kulenin altında bi cigara yaktım ki ne görem! İki tane balıkçıl. Ahan da dedim kuj gördüm. 
Makineye sarıldım ama ama o da ne... Balıkçıllar uçtu. Ne edeyim, gari şordaki tepelere doğru yürüyeyim diyerek yola revan oldum.
Şordaki tepe...
Tumblr media
Oraya gidene kadar yan tarafa bi baktımdı ki, pelikan yuvası var. Yok burnumun dibinde değil baya bi uzak. Hayvan uyanık tabi.
Pelikan bey Kipa'ya gitmiş. Dönüşte üstümden uçtu da kuj gördük.
Tumblr media
Bu mahlukatı izlemek için taaa buraya gelmeye gerek yok. Bostanlı balıkçı barınaklarında nerdeyse balıkçı kadar pelikan var. 
  Pelikanların ilerisinde daha da uzak sularda flamingo derler bir hayvanat var. Fotoğraflarına bakıp da ayyyy ne güzel hayvan demeyin. Böyle abuk ses bir de tavus kuşlarında var (o güzelliğe kıyaslayın işte).
Bi de martılar bunların yalakası. Üzerimden uçup durdular. Martı bağırınca bu flamingo mahlukatı uçarken rota değiştirip yakınımdan geçmiyor.
Yakaladığım üj bej kuj aşağıda...
Tumblr media Tumblr media
Neyse ki beni epeyce oyaladılar da şordaki tepenin yakınına nasıl geldiğimi anlamadım.
Aman pek bi yürüdüm derken meşhur levhalar ile karşılaştım yine.
Tumblr media
Görüldüğü üzere vardığım nokta dalyana sadece 400 metro uzakta. Çok yürüdüm dediğim şey, sadece 1,1 kilometroymuş. Yalnız bi matematik hatası var. Benim başladığım noktada sarı rota 20 km idi, şimdi 15,5 km oldu. E benim hesaba göre ben 1,1 km yürüdüm... o boşta kalan 4 kilometroyu kim yürüdü???
Amaaaannn. Lodos Tepe  1 kilometro oraya gideyim. Bir antik kent de varmış deyu o yöne döndüm.
Tumblr media
Tepe yokarı yürüye yürüye bi geldim ki antik kent yok. Belki de yolumu kaybettim bilmeyyom. Ya da antik kent Atlantis'in ta kendisi olabilir. Sular altında mı kalmış nedir bilemem!
Haaa böcük kısmına gelelim artık. Burası sulak alan, en çok da manda veya sığırlar tarafından kullanılıyor (bokuna bastım da ondan biliyorum). Bu nedenle envai çeşit sinek var. Acımasızca saldırıyorlar. Aman diiim gelmeden önce rakı, tekila, votka vb yüksek alkollü bir iki şişe devirin. Sinek alkol sevmez. Alkol alamıyorsanız sinek kovucu sürün. Sallayabileceğiniz bir kuyruğunuz varsa, veya at eşek benzeri hayvanat gibi derinizi titretebiliyorsanız o tür önleme gerek olmayabilir. İsterseniz uzun kollu da giyebilirsiniz alternatif olarak.
Tepeden baktım şehir yok ama bi flamingo sürüsü var. Sineklerim ile birlikte o tarafa yürümeye başladımdı ki ilk defa güzel bi börtü gördüm.
Tumblr media
Bu arada sinekler de ziyafet çektiler benim kanımla. 
Flamingoların martısı yoktu bu defa.
Tumblr media
Ama bu yukarıdaki hıyarettin beni gördü hepiciği kaçtılar.
Ahan da kaçıyorlar....
Tumblr media
Dedim artık vakittir. Eve döneyim. Orada bi yol var... Bi gittim ki yolu su basmış. Neyse ki sığ, yürüdüm geçtim. O esnada bi kuj hayvanı üstümden geçti...
Tumblr media
Bayaa bi yürüdükten sonra şoseye çıktım. Karşıdan iki pisketli geliyor. Ben cigara yakarkene baya yaklaşmışlardı, konuşmaları duyuyorum "şu adama soralım dedi biri". Şu adam herhalde bendim ama ablalar soru sorana kadar kımıldamadım (flamingolardan idmanlıyım ya) bunlar da kaçmasın diye.
"Buralarda bi antik kent varmış nerede ola ki"? diye soru gelince önce bataklık tarafını gösterdim. Sonra, "haa sizin pisket var. şo yolu gidin orada levha var ama ben şehir mehir görmedim." diye tüttüre tüttüre yola devam ettim. Belki de şehri bulup kaveye oturmuşlardır.
İdari bina çooooooooook uzaklarda görünüyor, sineklerim ve ben yola devam ediyoruz. İleriden iki kişi geliyor. Abla pek bi havalı, Diana'ya da benzemiyor değil. Selam vermeden yanımdan geçiyor. Yanındaki genç de Canan makinesi ile selam vermeden devam edince  "Lan olum şortla o tarafa gitme her tarafını sinek kapacak deyu" uyarmadım oni.
Sonunda otoparka vasıl olup sineklerimi yeni gelen sarışın abla ile öküz beye devredip son börtü fotoğrafımı çektim.
Tumblr media
Geri dönüşte yol kenarındaki levha dikkatimi çekti. Öküz resmi çizmişler altına da yol boyu yazmışlar.
Meğer doğruymuş!
20 metro ötedeki ışıklı yaya geçidi yerine kendini yola atan bir sürü sığır gördüm.
Duj aldım, kave içtim, şimdi de yazdım...
Hadi kalın sağlıcakla.
the Granduke
Önemli not:
Mileydicüüm, Şu bale şeysini senin kaleminden ve videondan dinlesek pek bi şukulat olacak sanırsam :).
0 notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
Kontes Çandarlı'da ...
selam tatlılar,
Havanın güzelliğini fırsat bilip, yollara döküldü bu kontes. Nereye mi?
ÇANDARLI !!!!
 İzban'a binip Aliağa durağında iniyorsunuz. Ve sonrasında dolmuşla Çandarlı'ya ulaşabiliyorsunuz.. çok kolay yani...
Çandarlı ile ilgili bilgiler tabiki aşağıdaki linkten :))
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87andarl%C4%B1,_Dikili\
İlk durak Esinti Cafe...Kavesi güzel,manzarası şahane ve yaz kış Sınırsız wireless hizmeti ile benden bejj yıldız alıyor.
Tatilimiz, tembellik + gezme tozma  üzerine olduğundan fazla oturmaya gelmezdi, bizde üjj sayat sonra kalktık :))
Ahanda mutteşem ve haalaaa restorasyonu devam eden Çandarlı Kalesi...
Tumblr media
Ve Çandarlı sokaklarında yalnız bir kuş...
Tumblr media Tumblr media
Sıcaktan mayışmış bir kedi, fotoğrafını çekince kovalamaya kıyamadım, profesyonel fotoğrafçılara duyurulur...!!
Çandarlı Etnografya Sergi Salonu ... Hafta Sonu sebebiyle kapalıydı, bence hafta sonu açık olmalıydı. Bol bol sinkaflı cümleler kuruldu bu sebeple.
Tumblr media
Merkezde bulunan cami, pek eskiymiş. Gezdim ama bi numara yoktu valla.Hatta başımı kapatmadan camiye giriyorum diye, doğru düzgün Türkçe konuşamayan bi deyzeden fırça bile yedim. Bi akıllı ol kadın dedim. Sustu.
Bayaa bi gezdik , yorulduk. Ehh esra ne ister yorgunluk birası:)
Barların ve restaurantların bulunduğu sahil yolunda, Pitaneon Cafe&Bar 'da denize karşı tuborg candır dedik. ohh be yaa, VIVA LA VIDA !!!
"Eh be güzelim kalk da , bir alışveriş yapalım acıktım "cümleleri yüzünden zevkim yarım kaldı ama bi dahaki sefere .
Balığımızı Kıvırcık'dan , ot börtüleri  Manav Mehmet'ten, rakımızı da saygıdeğer hiper market Tanşaş'tan  aldıktan sonra ; Denizköy dolmuşuyla ver elini MAVİKUM...
Mavikum varyaa cennettir, cennet.. Gidenler bilirler. Gidemeyenler de...kulaklarım çınlıyor şu an ...Anladım ben .. en kısa zamanda.. söz...
İşte manzara budur...
Tumblr media
Sofra kurulur, rakı açılır, rakı biter , tuborg kardeşliğine devam...
Bu arada Zeki Müren'de bizi görüyor tabiki.
Hava soğur, rakının ateşi yetmez ki, kuzine yakılır, cehennem hissedilir, ve hazin son.. tabiki uyku...
Ertesi gün ise tembellik yapılmayıp, baççeler otlardan dikenlerden temizlenir. çiçehler ve böcehler çekilir, ama çekerken böcehlerden korkulur. Fazla içine girmişim tırstım valla.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
  Valla hojamm grandüküm, ben ki amatörler amatörü anca ,şimdilik bu kadar yapabiliyom.
Alerjik kontes olarak teprikler  gelsin piliz...
Hatta alkışlarrr....
besos
la condesa :)
3 notes · View notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
İzmir Doğal Yaşam Parkı ... by Grandük
Geyik yapmadan önce hizmetimi yapem de link verem gari.
www.izmirdogalyasamparki.org.tr
Nasıl gidilir kısmı da vardır ama yazayım yine de.
777'ye binin. Heee Boeing 777 değil, bildiin otobüs. Klimalısı da var arada bir.
Pisketnen gidin. 16 km ama pisket yolu var. Tehlike yok.
Özel otoyla gidin. Benzin 5 lira onu da sölüüm.
-----------*----------------*---------------*------------------*------------------*-----------
Rahmetli babaannem ile her cumartesi hayvanat bahçesine giderdik. Ne kadıncağız bıktı ne de ben. Belki de torun aşkı nedeniyle bıkmadı görüntüsü vardı, bilemem!
Neyse, yaşı genç olanlar pek bilmez. fuarın içinde -esas adı Kültürpark olsa da İzmir insanı oraya "FUAR" der - mini mini bir hayvanat bahçesiyidi oralar.  Hayvancihazlar ufak kafeslerde veya alanlarda sergilenirdi. Hımbıl aslanlar, deli maymunlar (ki o konuya daha sonra gireriz), gariban zürafalar, ve herkesin sevdiği, hemşehrimiz rahmetli "Pak Bahadur" vardı. Tabi başka hayvanlar da bulunuyordu ama benim sıfatlar tükendi ne yazık.
İşte böyle...teheey hey! 
Günün birinde akil İzmir insanları, 'yahu buncaazlar da can taşıyor, adam gibi bir yer yapalım da rahat etsinler' deyip, Sasalı'da bu güzelim parkı kurdular. Müteşekkirim (o kısım geyik değil).
Ne yazık ki sevgili Pak Bahadur'un ömrü vefa etmedi orayı görmeye. Ama şimdi fil bölgesinin karşısında huzur içinde yatıyor. 
Tumblr media
 1948 de Pakistan'da doğup 1954 yılında İzmirli olmuştu. 2007 yılında ölene kadar, Avrupa kıtasında yaşayan en yaşlı erkek fil ünvanına sahipti. Toprağın bol olsun sevgili Pak Bahadur.
O'nun hemen karşısında Beümcan, Winner ve Türkiye'de doğan ilk yavru fil olan İzmir yaşamakta.
Tumblr media
WINNER
Tumblr media
BEGÜMCAN ve İZMİR
Fil ailemiz parkın ilgi odaklarından birisi. Ziyaretçileri de çok. Neyse ki insanat ile aralarında epey mesafe var da çok rahatsız edilmiyorlar. Bu "mesafe" konusuna ileride geleceğim tabi.
Fillerin ötesinde maymun adası bulunmakta. Biz (Grandük olduğum cihetle "majestik çoğul" kullanmaktayım :p ) çocukkene fuardaki hayvanat bahçesinde bir maymun saldırısına uğradığımız içün bu uzak akrabalarımızı pek sevmeyiz. Uleynnn ne zormuş bu majestik çoğul ile yazmak. Vazgeçtim anasını satiiim!
Efendim maymunlardan tırsmam ama hem ööle bir travma yaşadığım hem de tiplerini itici bulduğum için, maymun adasını ziyaret etmiyorum. Fotoğraf isteyen verdiğim linkten baksın.
Esasen bu parkın bir haritası mevcut. Ne nerde şıp diye bulursunuz ama amaç doğada yürüyüş, temiz hava almak ve bu arada fotoğraf çekmek olduğu için ben kafama göre takılmaktayım. Maymunlardan ileriye devamla vaşak, ayı ve kurt bölgesine doğru geliyoruz.
Cumartesi Pazar parka gitmeyin! 
Şimdi, bu hayvancihazları daha iyi görelim deyu camlı alanlar icat edilmiş, hayvan gelirse oradan görüyorsun. Bazısı da ööööyle yatıp seni iplemiyor. İnsanlarımız (!) ne yapıyor bu durumda? Elinin ayası ile cama vuruyor. Uleyn İKRA! Eşek kadar camlara vurmayın yazıyor. Seni safariye götürüp arabadan indirmek var. Bakalım vurabilin mi camlara...
Hem ayı ile göz temasın olsa ne olur olmasa ne olur?
Ha ayı demişken...
Tumblr media
Kilolu hayvanları seviyorum nedense ;).
Gelmişken bi de kurt vereyim. 
Tumblr media
Çakalımsı azıcık ama idare ediverin. Adam bunun camına da vuruyor. Yahu, sokakta köpek görünce karşı kaldırıma geçiyorsun da şimdi bu samimiyet niye???
İnsanlardan uzaklaşıp biraz rahatlamak içün geyik meyik gibi canlıların olduğu tarafa yürüyoruz.
Abla büyük meraknan bana bakıyor.
Tumblr media
Yüzünde hafif bir acıma ifadesi var. 'Embesile bak, bu güneşte fotoğraf çekicem diye geziyor' der gibi bir ifadesi de yok değil sanki.
Tumblr media
Dağ keçisi abimiz de şöööle bir süzüp geviş getirmeye devam ediyor.
Bu civarlarda bir de papağan barınağı var. Çok kalabalık olduğu için kurallara uyup fotoğraf çekemedim. Çekemedim diyorum bikoooz bu mahlukatı fotoğraflamak için kafese yaklaşmak gerek. Ama, ikibuçuk metrelik mesafe çok uzak ve yaklaşırsam diğerleri de gıda vermek ve papağan konuşturmak için (ki illa böyle bir saplantımız var... hayvan anana küfretse kızacaksın ama!) kafeslere gelecek.
Neyse, kışın veya hafta içi gidince fotoğraf alınabiliyor.
Tumblr media
Sizin zararsız deli olduğunuza kanaat getiren görevliler papağan kafesine yaklaşmanıza pek ses etmiyor. Aman diiim. Objektifinizi uzatın yeter. Papağanımsı bir yaratık beslemiş biri olarak ne kadar güçlü gagaya sahip olduklarını çok iyi bilirim.
Heee... Buranın ilerisinde yırtıcı kujjj bölümü var ki şimdilerde kentsel dönüşüm procesi var herhalde. İçeride inşaat olduğu içün hayvanat pek bi kızgın. Eski fotoğraflar ile idare edin.
Tumblr media Tumblr media
Az ileride yeni bölüm var. Atlar gelmiş. Pek de sevimliler keratalar. Sevmek de serbest ama her ne hikmetse bizim insanımız (çocuklar hariç) sevmeyi sevmiyor. Onun yerine elini kolunu zürafaya, aslana, kaplana uzatmayı tercih ediyor.
Tumblr media
Seğirttik doooruca kujjj bölümüne. Ördek, leylek, sülün mülün var etrafta.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Hayrettir, bunlara bulaşan insan fazla değil. Bakıp gidiyorlar.
İleride deve bölümü var. Yanıbaşında da "Develi Kafe". Gölgede kahvemi içip görev yapıyorum ve deve çekiyorum.
Tumblr media
Develerin akabinde çocuk hayvanat bahçesi var ama ben çocuk sevmem. Bu yüzden oraya girmiyorum. Zaten ana babalar çocuklarından daha çok gürültü yapıyorlar. Amannn amağnnn!
Arkamızda savan var. Zebra, zürafa, devekuşu, su aygırı falan...
Daha su aygırını net görebilmiş değilim. Rahmetli Volga vardı eski hayvanat bahçesinde, bi onu gördümdü. Şimdikiler bulmuş çamurlu suyu yatıyor. Lan üj lira para saydık iki dön etrafta! Yok nerdeee...
Tumblr media Tumblr media
Efendim, bu oğlumuz "Efe".. Pek bi meraklı ve sokulgandır.
Tumblr media
Kızımız "Zarife" ise biraz daha hanımdır. Pek muhatap olmasa da arada bir böyle yakınlaşmalar olabiliyor.
Tumblr media Tumblr media
Devekujları da pek afilidir. Pek yaklaşmanızı tavsiye etmem. Efe'ye benzemez. Demedi demeyin!
Az ileride bil umum kümeslerde hayvanat var ama kümes olunca foto çekmek zor. Yerine tavus kuji vereyim.
Tumblr media
Dedim ya, abuk subuk dolaşıyoruz. İlerideki kemirgenler bölümünü es geçiyorum. Meerkatlara küsüm :p.
Yolda bir iki börtü görüp çekiyoruz. O da doğal yaşamın bi parçası ne de olsa.
Tumblr media
Gide gide şeye gelmişiz. Leyn buranın adını hep unutuyorum..
Hah!!! Tropik merkez.
Şimdiiii. Tüyo verme kısmına geldik. 
Tropik merkez, adı üstünde tropik bi yer. Parka kışın gittiyseniz ilk buraya girin. O soğukta dolaşıp girerseniz objektifiniz öyle bir buğu yapıyor ki 3 sigara içene kadar buğu gitmiyor. Tecrübeyle sabit. Hatta inanmayan Hakan'a sorsun.
Yılanlar falanlar filanlar burada duruyor. Hayvanata flaş patlatmak yasak, yılan ve kerten kelle abilerin camlarına vurmak da, ama dinleyen kim!
Uleyn teres. Yılan zaten sağır. Ne diye camına vuruyorsun.Üstüne üstlük öyle bol hareketli zehirli yılan (kobra veya çıngırdayan yılan falan) da yok ki atraksiyon göresin.Bildiğin boa, piton, anakonda falan. Onlar da ne hareket edecek zaten. Yemek ayağına geliyor.
Tumblr media Tumblr media
Al, bunlar bile uyuyor!
Tumblr media Tumblr media
İçeride bolca muz ağacı da var.
Tumblr media
Bi de timsahınan macaw. Ben o timsahı çakma sanıyordum ama aaazını açtı :p
Tumblr media Tumblr media
Halka kuyruklu lemurlar da bu civardalar. Bunlar da bayağı meraklı ve sokulgan. Parmağını kafese uzatma!!!
Tumblr media Tumblr media
Ha bir de koi balıkları var ama neticede balık işte.
Neyse tropik merkezi terk edip dışarıda bi cigara sarıyoruz ve akrabaları ziyarete gidiyoruz. 
Tumblr media
Puma derler bu mahlukat benim Amerikalı kuzen. Karısıynan birlikte iki öküz yedikleri için burada ceza çekiyorlar. Cama vuranlar falan burada da mevcut.
Tumblr media
Hintli kuzen. Bu hatunun bi leşi var diye duydum. Annem pek sevmez, o yüzden muhatap olmuyorum. Bunun da camına vuruluyor tabi. Bu defa dayanamayıp. 'Lan oğlum ne vuruyorsun cama, istiyorsan bakıcısıyla konuşayım seni içeri koyalım' diyorum. Eleman tırsıp kaçıyor.
Tumblr media Tumblr media
Hayri enişte ile Şehriban hala. Ergenekondan içerideler. Sırtlan gizli tanıklık yapmış.
Amaaan. Ölümlü dünya işte. Kuğulu Kafeye gidiyorum. Bi kahve de orada.
Ahan da kuğu, işte ispatı!
Tumblr media
Gezinin sonuna gelirken bakıyorum idari bina açık. İçeri giriyorum.
'İki tane şey edecektim'.
'Buyrun?'
'Efendim, şimdi bu tropik merkezinizde flaş yasak ya'..'millet flaş patlatıp duruyo, bence okuması olmayanı parka almayın.'
'Sonracııma, camlara vurmak da yasak. Ama pata pata vuruyorlar. İç tarafta alentirikli teller var ya hayvanın tarafında, bence siz onları insan tarafına alın. Bi çarpılsın bak bi daha yapıyor mu.'
Ablaların suratında garip bi ifade varken sahneyi terk ediyorum.
Perde!
(the Grandük)
0 notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
Kontes işyerinde napıyoo kiminle nasıl ?
Helloooo tatlımlar patlımlar,
İşe gidip gelmekten, akşamları da sokaklarda sürtmekten ilgilenemedim şukelat tamblırımlan .
Çok şukelat bir fabrikanın dekor ürün geliştirme departmanında çalışmaktayım.2.binanın 2.katına yayılmış bir tasarım-ürün geliştirme ekibiyiz. Hunisiz kimse yok , ama huniler kime neye göre neresinde belli değil.
şöle bi ekibi görelim ..
Konulu film konusunda prof. ünvanı almış, genetik ayak büyümesi mevcut,   mutteşkulade gardaşımız şakirt İpek ;
Tumblr media
Barış gardaşımız , herşeyi bilir, yıllaarrcaa atölyelerde çalışmış, motor bilir,onu bilir bunu bilir, bilir de bilir anasını satayım yaa.. en çıtırımız , kuzu kuzuuuu ;
Tumblr media
Ve işte alemlerin en bi en arıza şefi : Selda ...
(not: Şu kadını emekli edin artık !!! sayat sayıyorrrr..)
Tumblr media
Erotik pikaçu ,
Son anda cartoon pornocularının elinden kurtardık, yazıkkk kuzusu...
Tumblr media
Amerikan çapır abimiz :Paul Teutul Sr.'nin türk staylı ;
Tumblr media
Allaaamm yazacak bişiy yok ..tek kelimeyken MUTTEŞEMMHARİKULEDEDAYANILMAZFEVKALADENİNFEVKİ !!!
Tumblr media
İki gün nezarethanede kalmış travesti aplaa.. Ama mutlu :)
Tumblr media
Müşteri için prezentasyon esnasında sıyırmış ürün geliştirmeci..
Tumblr media
Jim Morrison olabilerdi aman Allahtan olmadı ...
Tumblr media
Ve işte strit feşhın şovvvvv!!!
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İşte cemayat, hergün işe gidiyom üff püff derken böle bişey, böle bi durum sözkonusu.
Yada keşke her sayatimiz böle olsa..
öperin hepinizi çokundan..
la condesa
3 notes · View notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
fotoğraf ile ilgili atıp tutmaca (bu kez biraz daha ciddi) by Grandük
Efendim ren geyiklerini acık rahat bırakıp, fotoğraf ile ilgili 3 küçük ama bence önemli tüyo vereyim.
Makinenizi her zaman düz tutun...
ZOORT YANLIŞ !!!
Kullanabiliyorsanız makinenizi tepetakla bile tutabilirsiniz.
Bu konudaki tek istisna ufuk ile birleşen deniz veya çayır çimen fotoğraflarıdır. Çok bilenlerin, "ufuk çizgisi yamuk" diye yorumladıkları şey, sadece bu durumda geçerlidir.
Ancaaaak. Makineyi tutmanın da bir raconu var. Elinizi korkak alıştırmayın. Öyle 2 - 3 derece eğim eğimden sayılmaz. Şöyle bir 45 derece çevirin. Hah bak nasıl güzel oldu ablanın fotoğrafı. Di mi!
Işık arkanızdan, fotoğrafı çektiğiniz konuya doğru gelsin...
ZOORT YANLIŞ !!!
  Işık ile oynamayı öğrenin.
Ablanın yüzüne flaşı patlatınca nasıl dümdüz ifadesiz çıkıyorsa, ışığı arkanıza alıp çekince de öyle olur. 
Hem öğle vakti ne yapacaksınız. Işık ta tepede yukarıdan toprağı mı çekeceksiniz?
Objektifinizi korumak için UV filtre kullanın...
ZOORT YANLIŞ !!!
UV filtre denilen mahluk bildiğin cam işte. Objektifi neden koruyor peki? Tozdan. 
Şimdiiii.
Kullanmıyorsan objektifin kapağını tak. Bu biiiiiiir !
UV filtreye dünya para sayacağına daha iyi bir yatırım yap ve bir adet üfürücü (Giotto'nun Rocket Blower'ı favorim), bir de yumuşak fırça edin (5 liraya allık fırçası var babalar gibi). Bu ikiiiiiii !
Çarpmalara karşı en iyi koruma (çarpmamak haricinde), parasoley ile olur. UV filtreye vereceğin parayı parasoley almak için kullan. Hem istenmeyen ışık hüzmelerini önle hem de objektifinde tampon olsun. Bu da üüüç !
En dandik objektifite kullanılan cam kalitesi bile UV filtreden iyidir.
(the Granduke)
0 notes
kontesvegranduk · 11 years
Text
Karşıyaka'nın sevdiğimiz mekânları.
Günaydıın, İyi akşamlar, İyi geceler (artık ne saat okuyorsanız bi zahmet siz seçin buradan).
Sevgili 'Mileydi'mizin de katkılarıynan, sevdiğimiz Kaf Kaf mekanlarını yazalım dedik.
Harika Cafe'yi yazmak bana kısmet oldu nedense. Nedense dedim çünkü bu mekanı en iyi Mileydi bilir ama tembel azıcık kendisi :p.
Nasıl gelinir diye yazmadan önce bir fotoğraf koyayım şööle.
Ha bu arada! Fotoğraflar Mileydi tarafından garip bir alet ile (Galaksi Se 3) çekildiği cihetle yamulmalar olabilir. Ben zaten armudi olduğumdan kelli fotoşop yapmaya gerek duymadım.
Tumblr media
Efendiiiim. Buraya nasıl geliniyor....
Adres şöyle ---> Donanmacı Mah. 1723 Sok. No. 11b Karşıyaka - İzmir
illa ki bir miktar yürüyeceksiniz. Yürümek istemeyen pisket (bisiklet yani) edinsin ama Vakıfbank'ın olmayan ATMsinin önüne park yasağı var aman diim.
Türkiye ve dünyanın müttelif yerlerinden uçak ile İzmir'e gelip sonra Karşıyaka'ya vasıl olunur, ondan sonra ilk kural işler.
Türkiye'de iseniz otobüs, tren ve bazen yaz aylarında gemi ile gelip Karşıaya'ya ulaşın ve yürüyün veya pisketnen gelin.
Kaykay veya benzer cihazlar ile de gelmek mümkün tabi. Çılgınlık katsayınıza kalmış bişey o!
Adresten bi cacık olmaz, sen tarif et babacım diyorsanız...
Denize arkanızı verin. Sol arkanızda dolmuş durakları, sağ arkanızda ise iskele olsun. Tam karşınızda akışkan trafiğe sahip bir yol vardır. Trafik lambalarında yayalara yeşil yanana kadar bekleyin. Eğer yaya geçidini kullanıyorsanız, araçların kırmızı ışıkta durduklarını ve otoparktan çıkarak sağa dönen araçların size yol verdiğini hayretle izleyeceksiniz. Neyse efendim, karşıya geçin ve sağa (çarşıya doğru) yavaş adımlarla ilerleyin (burası İzmir, acelemiz yok!). Çarşıdan önceki ilk sokağa -ki, daracık bir sokaktır ve kızlar misket yuvarlamaz burada- sapın. Acıcık yürüyün solunuzda sayısal lotocu var (Erdal'a benden selam edin), Onu geçin bir gıda mekanı var, onu da geçin bir butik var (çok yürüdüm sanmayın araları 2 şer metro bunların) ahan da butiğin yanı Harika Cafe.
Sağa sola selam verip oturun ve bi kaave söyleyin. Sakın ola diğer ciks mekânlarda olduğu gibi "Türk kahvesi mi?" gibi salakça bir soru beklemeyin. Siz aksini belirtmedikçe kahve dediğimiz şey "Türk kahvesi"dir buralarda.
Hava iyi ise dışarı oturup geleni geçeni izleyin. Birinin yanına oturmaktan çekinmeyin  veya birinin yanınıza oturmasından dehşete kapılmayın. Hatta sizin sohbetinize katkıda bulunabilirler, siz de saygı çerçevesinde sohbete katkı koyabilirsiniz. Kaave la burası, amacımız sosyalleşmek!
Kaaveniz bitince hemen kalkmayın, az daha oturun çay için. Güzel çay yaparlar.
Tumblr media Tumblr media
Hani yokarıda bir alay şekilde tarif ettiydim ya...
İşte onu tam olarak geyik için yapmadım. Kaavenin buralı olmayan müdavimleri de var.
İspanya, Angara, İstambol vs. vs. Hatta arada Göztepeli arkadaşlar bilem gelir ;)
Bıyrın... Angaralı D'Artagnan ile Mileydi.
Tumblr media
Kontes ve Grandük
Tumblr media
İstanbul, Angara ve dahi Mileydi.
Tumblr media
Marivi ve ekip.
Tumblr media
Yaaaa. iişte böyle. Ha bi de unutmadan...
Aniden ezan sesi duyunca ürkmeyin. Kaave caminin burnunun dibinde ama bizim caminin de bir özelliği var ki dillere destan ;)
Tumblr media
Hadi kalın sağlıcakla.
(the Granduke)
7 notes · View notes
kontesvegranduk · 11 years
Photo
Tumblr media
budur yahu !!!
16 notes · View notes
kontesvegranduk · 11 years
Link
olayın nedir arkadaş senin ya.. beni delirtmek mi istiyosun ama yiterrr yiter!!
0 notes