Tumgik
okurcum37-blog · 8 years
Text
Acıttı.
Tarih 1 Nisan 2014. Ailemle problemlerim var. Tek arkadaşım kuzenim. Yalnızım kısacası. Birden okulda birini görüyorum, nasıl olduysa tutuluyorum gözlerine, tavırlarına. Her gün onu izliyorum. Sonra fark ediyorum ki çok tanıdık birisi. O sırada bizim kata yeni birileri taşınıyor. Birkaç gün sonra komşularımızla tanışınca ortaya çıkıyor ki 5 yıl önce bizim mahalleden annesi vefat ettiği için taşınan kadın ve kardeşi. Tahmin ediyorsunuzdur, bu o. Tutulduğum kişi çocukluk arkadaşım, yeni komşumuz ve aynı okula gidiyoruz. Çok yakınlaşıyoruz tabi. Sürekli beraberiz. 5 yıl önce oluşan boşluk tekrar doluyor. Uzun uzun bakışıyoruz bazen. Bana iltifatlar ediyor. Gülüşlerimizi de paylaşıyoruz, gözyaşlarımızı da. Her şeyim o benim. Yine de fazla kaptırmamaya çalışıyorum kendimi. Sonuçta; annemden bile sevgi görmemiş kızım ben kim niye sevsin beni? Ama öyle olmuyor işte. Kaptırıyorum. Haziranda yatılı bir kursa gitmeye başlıyorum. Bir gün çok rahatsızlanınca eve gitmek zorunda kalıyorum fakat merkeze çok uzak kalan bir yerdeyiz. Dolmuş yok. Bekliyorum, en sonunda Tokat'tan gelen bir otobüse biniyorum. Bir bakıyorum 2 kişilik yerde tek başına oturuyor. Tokat'tan amcasının yanından dönüyormuş. Cam kenarını bana veriyor. Çok rahatsızım tabi, bütün gece uyumamışım. Biranda uykuya dalıyorum. Omzunda uyuyorum. Öyle böyle, bütün yazı beraber geçiriyoruz. Sene başı okulu değişiyor. O sırada biz taşınıyoruz. Eskisi gibi değil tabi ama yine de görüşüyoruz, dershanelerimiz aynı çünkü. Tarih 13 Kasım 2014. Geliyor dershaneye. Beni dışarı çıkarıyor. Bir arasokağa giriyoruz. Tutuyor ellerimi, seni seviyorum diyor. Ben de seni diyorum ama devamını getiremiyorum çünkü heyecandan kalbim duracak gibi. Aylardır hayalini kurduğum şey oluyor fakat ben ne yapacağımı bilmiyorum. Gerisin geri kaçıyorum. Bir dahaki gün bir şevkle gidiyorum dershaneye. Her şey farklı olacak ya 'sözde'! Karşısına çıktığım an küçücük, anlamsız bir sebepten bana demediğini bırakmıyor. Bir daha inanabilir mi bu kalp? Sonrasında defalarca kez benden özür diliyor. Ama affedemiyorum. Sevgisine inanamıyorum çünkü. Sonunda bir gün konuşmayı kabul ediyorum. Kızgınlığım azalmış ona ama yine de emin olamıyorum. Bir süre karşıma çıkmamasını söyleyeceğim diye planlıyorum. Öyle gitmiyor tabi işler. Omzumda ağlıyor onu affetmem için. Nasıl affetmeyeyim ben şimdi? İmkânı var mı? Ve sonra en fenasını söylüyor ''Sen benim omzumda uyuduğundan beri gitmeyen bir ağırlık var orda, aynı şey sana da olur mu şimdi?'' Elimde değil, çoktan affetmişim onu. Konuşuruz diye anlaşıyoruz. Birkaç gün sonra okul çıkışıma geliyor ve ''Özür dilerim ben hata yaptım sanırım, konuşmasak daha iyi olur.'' deyip gidiyor. Küçük bir elvedayla kalıyorum ben arkasında. O an anlıyorum; bir insan 2. şansı hak etmez. Şiirler yazıyorum ona. Sosyal medyada paylaşıyorum. Sonuç yok tabiki. 9 Nisan 2015 yani doğum günümde duygusuz bir mesaj bırakılıyor gelen kutuma. Peşini artık bırakmamı, ondan vazgeçmem gerektiğini 'beni artık sevmediğini' ve daha birçok şey içeren duygusuz bir mesaj... Yıkılıyorum tabiki. Hele bir de doğum günümde olması.. Zaten sevmezdim doğum günlerimi. Bir çirkin çentik daha atıyor o. Yine de vazgeçemiyorum ondan. Gönül bu, kolay mı bırakması? Bir gün kaza geçirdiğini öğreniyorum İstanbul'da. Ulaşmaya çalışıyorum ona. En sonunda ablasının yanına gidiyorum. Telefon açıyorum. Aradan geçen süreye rağmen yine aynı cümleleri duyuyorum ondan. Daha kötü oluyorum ama bu sefer. Çünkü o duymaya doyamadığım sesi ilk defa çığlık gibi geliyor kulağıma; duygusuz ve acımasız. Bu sefer tamam diyorum, gerçekten arkasında bir şey arama artık. Birden beni bırakmasına dair uydurduğum kılıflar yok oluyor. Aradan zaman geçiyor. Kapanmıyor yaralar tabii ama acımıyor da eskisi kadar. Bugün tarih 6 Ekim 2015. Okul çıkışı kitapçıya giderken yolun karşısında görüyorum onu. Yanında bir kız var. Bu kez gülüşlerini onunla paylaşıyor. Ona sarılıyor. Gözlerine uzun uzun bakmak o kıza nail artık. Böyle işte, tüm çocukluğunuzu geçirdiğiniz, her şeyim dediğiniz, uğruna şiirler yazdığınız, hayatta güvendiğiniz tek adam birden yolun karşısında kalıyor. Ve yapabildiğiniz tek şey, iç geçirerek onu izlemek oluyor. Bu arada; omzumdaki o ağırlık hiç gitmiyor be adam.
Kurgu veya alıntı değil
10K notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Text
Yani alt üstü sen 16 yaşındasin,ben 17...en fazla ne kadar ciddi olmalıyız ki?bence bizim yaşıtlarımız dram seviyor. Hem eğlenmenin aşkla uyuşmayan tarafı ne ki? Bizim yaşımiz da aşk böyle yaşanmalı. Bu yaşında,bir partide içtiğini içki yüzünden ya da kilo alıyorum diye parmağını boğazina soktuğun için kusmamalısın zaten. Çatlayana kadar pizza yemeliyiz ve kusmana bir tek bu sebep olmalı. Ben saçlarını tutup kusmana yardım ederken dalga geçmeliyim seninle. Gülmeliyiz. Saçmasapan şarkılar söylemeliyiz birlikte. Kıvırcık saçlarının arasına bir şeyler sokuşturmalıyım gizlice, sen sonra bulup sinirlenmelisin bana. Sinirlenme sebebin telefonumda bulduğun bir kız ismi ya da sınıftan çıkarken yan yana yürüdüğüm bir kız olmamalı. Mesela böyle pijamalarımızla çocuk parkına gelip eşek kadar boyumuza bakmadan salıncağa binip salıncağı koparmalıyız. Buradan kalkıp yine pijamalarımızla kütüphaneye gitmeliyiz ve ordan kovulana kadar Saçmasapan konuşup gülmeliyiz. Ama gülmeliyiz... suratlarımız Kızarana kadar gülmeliyiz. Ağlatmamalıyım seni. Ağlamayı sevmemelisin. Diğerlerinin sana öğrettiği gibi... gelecekte çok daha tutkulu şeyler yaşayacaksın zaten. Ya da daha acı şeyler... ama şimdi sırası değil. Biz...eğlenmeliyiz.
10K notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
… bir Allah’a bir de kendimize emanetiz
24K notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Text
Aynı Yıldızın Altında filminin vizyona girdiği ilk gün. Ben mutluluktan götü başı dağıtıyorum tabi. Tumblr’da gördüğüm bir post üzerine bileğime kulaklığımı takıp gitmiştim sinemaya. Filme girdiğimde insanların bileğine bakmaya başladım. Görebildiğim kadarında hiç bileğine kulaklık takan yoktu. Orada bir tek ben Tumblr kullanıyormuşum gibi hissettim. Cool hissettim tabi. Filme girdim, izledim, salya sümük ağlayıp çıktım. Tam kapının önündeyim. Birisi omzuma dokundu. Döndüm arkamı. Bileğinde kulaklık olan çok taş bi çocuk bana bakarak gülüyordü. İçim eridi resmen o an. “Tumblr’ın var belli ki.” dedi. “Tabi ki” dedim. “Bir yerde bir şeyler içelim mi?” dedi. Kabul ettim. Abi benim kalbim çok hızlı atıyordu. Çocuk hem taş hemde ne biliyim sanki yıllardır tanıyormuşum onu gibi hissettim. Gittik Starbucks’a. Sohbet muhabbet baya iyi anlaştık. İsmi Cenk’miş. Sonra kalktık. Birlikte tranvaya bindik. Benden önce inecekti. “Telefonunu çıkart hemen.” dedi. Çıkardım. Şifresini girdim. Hemen elimden aldı. En gıcık olduğum şeydi. Bir şeyler yazıp telefonu bana geri verdi ve indi. Notlar kısmına Tumblr url’sini ve numarasını yazmıştı. “Not: Whatsapp’tan yazarsan çok sevinirim.” diyede altına yazmıştı. Rehbere numarasını ekledim ama hemen mesaj atmadım. Götü kalkar diye düşündüm. Eve gidince mesaj attım. “Nerede kaldın sen? Bi an dışarı çıkıp arayacaktım seni.” dedi. Meğer o zamana kadar mesaj atmamı beklemiş. Tabi bunun attığı her mesaj benim yüzümde bir gülümseme oluşturuyordu. Nedeni yoktu ama yüzüm gülüyordu. Birlikte sabahladık. İçim ısınmıştı ona karşı. Sabah olmuştu. Birlikte güneşin doğuşunu izleyip  birbirimize fotoğraf atmıştık. Buluşma kararı almıştık. Birkaç saat sonra hazırlanmaya başladım. Öğlen buluştuk bir cafede. Yine gülerek hoş muhabbet ediyoruz. Bir anda durdu ve “Bana kendini anlat.” dedi. “Peki.” dedim ve başladım kendimi anlatmaya. Gözlerini kocaman açıp gülümseyerek beni dinliyordu. Çok tatlıydı. Bitirdiğimde oda kendinden bahsetmeye başladı. Neyi sevdiğinden neyden korktuğuna kadar her şeyini anlattı. Bitirdiğinde, “Biraz yürüyelim mi?” dedi. Kabul ettim ve hesabı ödeyip caddede gezinmeye başladık. Soğuktu. Cenk’in koluna girmiştim. “Dana dün tanıştık ama sanki yıllardır tanışıyoruz gibi dimi?” dedi. “Evet. Peki benimle yılları eskitmeyi ister miydin?” diye sordu. Yüzüne baktım. “Tabi ki. Bilmiyorum ama sana karşı kendimi çok yakın hissediyorum. Sana güveniyorum. Üzülmeme izin vermeyeceğini düşünüyorum.” dedim. Gözlerime baktı. “Ya aslında sen sinemaya girerken gözüme batmıştın. İyi anlamda. Bileğindeki kulaklığı sonradan görünce çok sevinmiştim. Konuşmak için fırsat diye düşünmüştüm. Film boyu seni izledim. Mimiklerin, gülüşün hatta ağlarken gördüğümde gelip gözyaşlarını silip sımsıkı sarılmak istemiştim. Aynı Yıldızın Altında’yı ben 3 ay boyunca bekledim ama film yerine seni izledim. Ve sanırım senden hoşlanıyorum.” dedi. Şaşırdım. Böyle bir şey beklemiyordum. Yüzüm kızaracaktı kesin. Yere bakarak güldüm. Cenk’te güldü. “Cenk, sanırım bende senden hoşlanıyorum.” dedim. Yaklaştı ve yanağımdan öptü. Kesin domates gibi kızaracaktım. Sımsıkı sarıldı bana. Sarılışından anladım beni bırakmayacağını. Sarılırken kulağıma fısıldadı, “Eğer benim olursan hep sarılırız.” dedi. Yüzüne baktım. Boyu benden biraz uzun olduğundan parmak uçlarıma bastım ve ona daha fazla yaklaşarak “O halde seninim. Ve sende benimsin.” dedim gülümseyerek. Sarıldık tekrar sımsıkı. Aylar geçti. Beşinci ayımız. Bir gece çıkmaya başladığımız günü anımsadık ikimizde. Aynı caddeye ve aynı cafeye gitmeye karar verdik. Cafede oturduk. Her şey eskisi gibiydi. Gülüyorduk ediyorduk. Sonra caddeye çıkıp yürümeye başladık. Elimi sımsıkı tutuyordu. Hani “#ŞiirSokakta” diyorlardı ya. Şiir sokakta değil, yanımdaydı. “Ve hayat özür dileyecek 5 saniyeyi bile çok görür bazen sana.” Bu yüzden çekinmeyin karşınızdaki insana mesaj atmaktan veya onunla konuşmaktan. Kim bilir belki o kişi yaralarınızı sarabilecek tek insandır..
3K notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
0 notes
okurcum37-blog · 8 years
Text
Üç günlük dünyada dört günlük hesap yapılmaz.
0 notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
133K notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Text
İzmir Ege Üniversitesi Hastanesi'nde yatan kanser hastası yakınımın B Rh + kana ihtiyacı var. İrtibat için; Yunus Emre Köknel 05392368780
Dürüst olmak gerekirse normalde kan, organ ihtiyacı vs. yazılarına kısmen duyarlı davranırken kimi zaman okuyup geçtiğim olmuştu. Şimdi ise bu ihtiyacı dile getiren kişi benim.. İnsan öyle aciz ki, başına ne zaman ne geleceği belli olmuyor. Yaşadım, gördüm. Hastalık henüz yeni hâlâ umut var, lütfen duyarlı olalım.
322 notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
“Dünyanın en masum aşklarından biri olarak bilinir Kafka ve Milena’nın aşkları. Birbirlerini görmeden dostça başlayan mektuplar kısa bir süre sonra tutkulu bir aşka dönüşüverir. Mektuplaşmaları tam 3 yıl sürer ve bu süre içinde sadece iki kez buluşurlar. Çünkü Kafka nişanlı, Milana ise evlidir ve ikisi de mutsuzdur… 
İkisi de Yahudi’dir ve Hitler döneminin yılgınlığı sinmiştir aşklarının üzerine. Bir süre sonra Milena kocasından ayrılır, ama Yahudi dostu, diye toplama kamplarına alınır. Özgürlüğü tadamadan hayata veda eder Milena. Ve Kafka, o da yakalandığı hastalığın pençesinden kurtulamaz ve geride sadece mektuplarını bırakır aşkı adına… İşte, o mektuplardan biri; yer Prag, günlerden Pazar; “Milena, Milena, Milena….Adından başka şey yazamıyorum. Yazmalıyım ama! Bugün şaşkınım, yorgun ve sensizim Milena. (Yarın da yanımda olmayacaksın.) Nasıl bitik olmayayım? Hastayım diye altı ay dinlen, günlerini hoş geçir diyorlar bana….Oysa bu süre içinde yalnız dört gün bağışlanıyor! Bu dört günün Salı ve Pazar’ından yalnız bir parça, sabahlarla akşamlar da yok ediliyor üstelik! Tam bir esenliğe kavuşmadımsa suç bende mi, Milena!? (Sol kulağına fısıldıyorum bunları…Güzel bir yorgunluktan sonra derin bir uykuya dalmışsın…Yoksul bir yataktayız, sağdan sola dönüyorsun ağır ağır, dudaklarımdan yana…) Yolculuğum nasıl mı geçti? Anlatayım: İstasyonda gazete bulamayınca sokağa fırladım, sevindim buna da, ama yoktun sen, gitmiştin. İyi, dedim, böyle olması gerekirdi. Sonra gene trene döndüm, düzüldük yola, gazeteyi okumaya başladım. Nasıl olması gerekirse, öyleydi her şey… Biraz sonra vazgeçtim okumaktan, sen yoktun artık yanımda…  Yanımdaydın elbet, bunu bütün benliğimle duyuyordum, ama birlikte geçirdiğimiz o dört günün yakınlığına benzemiyordu bu… Alışmalıydım bu çeşidine. Gene okumaya başladım: Bahr'ın günlüğünü okuyordum gazetede; Grein'deki bir yeri anlatıyordu. Bitirdiğimde yazıyı, dışarı baktım, ters yöne giden bir vagonun üstünde "Grein” yazılıydı! Karşımda oturan biri “Narodni Listy"nin geçen Pazarki sayısını okuyordu. Ruzena Jesenska'nın bir yazısı ilişince gözüme, istedim gazeteyi adamdan; bir göz attım, bıraktım sonra; beni uğurlarken gördüğüm yüzünü anımsadım da o yüzle oturdum ben de . Unutamayacağım bir doğa olayıydı yüzün istasyonda Milena: Bulutlardan değil, kendiliğinden gölgelenen bir güneştin sanki. Ne söyleyeyim daha? Kafam ve ellerim dinlemiyor beni. Senin…” Ve yine Milena'ya Mektuplar'dan biraz biraz… “Bak Milena, ‘En çok seni seviyorum.’ diyorum ama gerçek sevgi bu değil belki, ‘Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla’ dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.” "Seni kaybetmekten o kadar çok korkuyorum ki Milena. Bazen düşünüyorum da eğer gerçekten insanlar mutluluktan ölebilselerdi benim çoktan ölmüş olmam gerekecekti. Ama ben aksine mutluluk sayesinde tekrar hayata döndüm…” “Milena, sen şimdi yüreğime aklıma bütün varlığımı büyüleyen o sesinle çağırıyorsun beni yanına. Ama aslında beni tanımıyorsun bile. Birkaç mektup, başkalarının birkaç güzel sözü aldatıyor olabilir hala seni. Belki de bütün bu söylenenlere aldanmayıp foyamı ortaya çıkarmak için çağırıyorsun beni. Başını döndüren şeyler beni görünce kaybolacak biliyorum. Bundan korkuyorum.” “… yanımda yürüyordun Milena. Düşünsene yanımda yürümüştün.” “Ah! milena, eğer burada olsaydın; yüzümü derin bir nefes alarak kucağına gömebilirdim.” “Ve gece yazdığın mektup orada işte, nasıl okunabileceğini aklım almıyor, bir göğüs havayı solumak için böyle nasıl daralıp genişliyor, aklım almıyor, senden nasıl uzak kalınır, aklım almıyor..” “Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken (iyi uykular diliyorum!) seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?” “Yorgunum. Tek istediğim, yüzümü kucağına koymak, başımın üzerinde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza dek öyle kalmak.” “Geceyi uyku yerine mektuplarınla geçirdim. Her gün yazışmak, güçlendirecek yerde güçsüz kılıyor insanı. Eskiden bir solukta içerdim mektuplarını. Fakat şu an mektubunu okurken dudağımı kemiriyorum, şakaklarımın ezildiğini duyuyorum. Buna da boyun eğebilirim ama yokluğuna asla…  ” Sev beni Milena..! ”
1K notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
Aynı Yıldızın Altında John Green
Tumblr media
650 notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
Çok yakın bi arkadaşımın kız kardeşi staja gitmek için evden çıktı ve üç gündür kayıp lütfen yayalim arkadaşlar rblemek bir kaç saniyenizi alır sadece belkide ailesine çok büyük faydanız dokunur lütfen.
3K notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
521 notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Text
Daha yeni başlıyor okul o zamanlar. Ben en arkada oturuyorum tabii her zamanki gibi. Sen geliyorsun sınıfa, bakıyorsun boş yer benim önüm. Oturuyorsun orada. O günde konumuz Fizik. Doğuştan anlamıyorum o konuyu. Ben de bir öne kayıyorum hocayi daha iyi duymak için. Sen dönüyorsun bana, Çok zor bu konu ya diyorsun. 'r' harfini de söyleyemeyince daha bir şirinsin tabii. Öyle başlıyor işte konuşmamız. Sen söylüyorsun ismini sonra bana soruyorsun, o gün eve giderken bir farklıyım sanki. Hiç daha önce böyle hissetmemişim. 1 ay dedim hoşlanmışımdır. Kandırdım kendimi. Her sana baktığımda bir gülüyorsun tabii, ben eriyorum, bir ayrı bakıyorum sana. Gel zaman git zaman 4 ay sonra ilk defa birine anlatıyorum seni. O zaman diyorum ki: Ben seviyorum. Ba��ka bir şey bulamıyorum çünkü. Sonra cesaretimi topluyorum o ay gidicem diyeceğim seni seviyorum. Olmuyor tabii. Sen başkasını seviyormuşsun gider gitmez bunu söylüyorsun bana, ne anlatabiliyorum hislerimi ne de gösterebiliyorum... Yılmıyorum yine de unutmanı bekliyorum. Bir gün diyorsun ki bana: Unuttum kızım ben onu bitti artık benim için. Ve o an burnunu kıpırdatıyorsun. Yalan söylediğini anlıyorum ama çaktırmıyorum belki yanılıyorum diye. Meğersem yanılmıyormuşum. Şuan altıncı ayım. 5 dakika önce sana açıldım ama başkasını sevdiğini öğrendim. Elimde bir kitap, annemler gelip sorunca konu çok duygusal ona ağlıyorum diyip gönderiyorum...
-Anonim
1K notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
ADALI VE BEN
Adalı’nın alnına yazmışlar denizi Sonra çizgi çizgi kesmişler, Gömleğine dikmişler Adalı’nın. Adalı’nın kentte durumu yaman.. Gömleğim deniz diyor Sorunca Ama içki başına vuruyor, zaman zaman Direniyor Adalı; Tam kafayı bulunca Ben sarhoş olmam Benim her şeyim deniz diyor, Boyuna adadan söz ediyor. Takılıyorum, Adalı diyorum, sevgilin de mi deniz Sen ondan haber ver.. Susuyor dik dik bakıyor bana Adalı beni sever, Adalı bana küfür etmez.. Adalı diyorum boş ver Bir başka yere diyorum gidip içelim bu gece.. İnsan sevdiği sürece Uykusu gelmez. Dalıyoruz bir gecenin içine.. Adalı bi sözümü iki etmez.
 - Özdemir Asaf
12 notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Text
Sarıl her fırsatında o insana. Arkasından ağlayan olma.
Geri getirmez çok ağlasan da.
Tumblr media
148 notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Video
Ama bu çok güzel ya
335 notes · View notes
okurcum37-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
2K notes · View notes