Tumgik
#13şubat2024
saphiraarya1903 · 7 months
Text
İliç
Tumblr media
4 yıl görev yaptığım, köylerine kadar gittiğim, ikinci memleketim dediğim yer.
Merkeze 120 km, nüfusu bilinen ilçelere oranla nispeten daha az, Erzincan’a çok benzemeyen bir iklimi var. Dolmuş, otobüs mantığı da yoktur mesela taksi kullanırsınız ulaşım için. Her hafta Doğu Ekspresini kullanmak zorunda olup trenden bıktığım yer. Çok güzel kanyonu, yaylaları vardır. Trenle Erzincan’a giderken fantastik film çekimleri için yaratılmış gibi duran kayaların arasından geçiyorsunuz. Eşgin, üvez, alıç gibi hiç bilmediğim şeyleri öğrendiğim yer. Ben denedikçe her öğrencim bir şeyler toplayıp getirirdi. Bir ağacın dikenlerini bile yemişliğimiz var. Yeniliyor Öğretmenim dediler, yedik. Karasu Nehri kıyısında yer alır ve Karasu Nehri’nin onlarca tonu var. Divriği’nin dağları Erzincan’dan yakındır. Bir bahar günü siz sıcaktan patlarken o dağlardaki karın esintisini alırsınız. Bol bol keklik görürsünüz yol kenarlarında. Bir dönem av yasağı gelmişti ve sayıları iyice artmıştı ben ayrılırken. İlçede Şişli Belediyesi banklarını ve ilçenin tek çay bahçesi olan Mustafa Sarıgül Parkı’nı görünce çok şaşırmıştım 1200km uzaktaki Şişli ne alaka diye. Sonradan öğrendim ki Mustafa Sarıgül de İliçliymiş.
İki yıl kaymakamlık proje ekibinde yer aldım. İlçenin ileri gelenleriyle her hafta toplanırdık ilçeye neler yapılabilir diye. Bu toplantılara katıldıkça maden hibe projelerinin kimlere gittiğini, neden okuluma yazdığım projelerle hibe alamadığımı, neden ilçenin bir kısmı çok zenginken bir kısmının hala nispeten daha zor hayat sürdüğünü ,çıkarılan altın gramının ilçeye ne kadar gelir sağladığını, madenin ilçeye, kendini ilçeyi düşünüyormuş gibi gösterme çabasını öğreniyorsun.
Göreve ilk başladığımda her sarsıntı bittikten sonra aşağı inerdim ve doğru dürüst kimseyi göremezdim halbuki 120 daireden oluşan bir sitede oturuyorum. Sonra öğrendim ki maden sık sık dinamit patlattığı için insanlar alışıkmış bu yüzden sarsıntıda dışarı çıkmıyorlarmış çok.
Şimdi 4 yıl sınıf öğretmenliğini yaptığım, evlerine misafirliğe gittiğim iki öğrencimin babaları, iki öğrencimin ise dayı ve amcaları yığın altında. Arayıp durumu sormaya bile çekiniyorum artık. Çaresiz olduklarını ve her gün öğrencilerimin o toprağa bakıp bir yerlerinde babalarının olduğunu düşünerek yaşadığını biliyorum. Bir yerlerde anne babalar, öğretmenler yani bizler bir şeyleri eksik yaptığımız için bugünü yaşıyoruz. Vicdan, ahlak, etik nedir bilmeyen insanlar yetiştirdik, yetiştiriyoruz. Gözü doymayan, insana, doğaya, canlıya saygısı olmayan insanlar yetişiyoruz.
Bir de yığından sızma olmadığı söyleniyor. Gerçi açık havuz sistemiyle çalışıp zararlı gaz salınımı yapmıyoruz diyen, tahliye borusu vanası kırılıp sıvıyı toprağa akıttığında yine sızma olmuyor diyen de aynı madendi. O yığının altında membran yok yağmur aldıkça -ki İliç’e baharda yağmur güzel yağar, mart da kar yağdığı bile olmuştur- o ağır metaller önce toprağa sonra Karasu’ya ordan da Fırat’a ulaşır. Munzur suyu gelir İliç’e Munzur çayından. Çeşmeden su içtiğim Dünya üzerindeki tek yer İliç.Yazları bile buz gibi. Ve Munzur Çayı Keban’a ordan da Karasu gibi Fırat’a dökülür.
Fırat daha fazla kirlenirse ne olur, sulama yapılan toprak ölür, o suyla sulanan bitki örtüsü ölür, bitki örtüsü ve toprak ölürse bugün var olan canlı olan her şey ölür.
Çernobil gibi her şey olup bitiyor ve öyle duyuluyor ya bazı şeyler. Korkuyor insan olacaklardan.
Bugün 12. Gün. Ne yığındakiler çıkarıldı ne yığın koruma alanına toplanabildi. Ve biz nükleer santral istiyoruz bir de.
0 notes