Tumgik
#2.el kitap
kelimesendromu · 1 year
Text
✨Soru Postu✨
1~Adın ne?
2~Nerede yaşıyorsun?
3~Mesleğin/okuduğun bölüm ne?
4~Kaç yaşındasın?
5~Boş zamanlarında neler yapıyorsun?
6~Ne kadar zamandır tumblr kullanıyorsun?
7~Kullanıcı adını neyi düşünerek koydun?
8~En sevdiğin takım?
9~En sevdiğin renk?
10~En sevdiğin yemek?
11~Film önerebilir misin?
12~Şarkı önerebilir misin?
13~Kitap önerebilir misin?
14~Kesinlikle yapmam dediğin 3 şey?
15~Kesinlikle hayatımdan çıkarmam dediğin 3 alışkanlık?
16~En sevdiğin hayvan?
17~Hayal kurmayı sever misin?
18~Hangi burçsun?
19~Yükselenin ne?
20~Hayatın nasıl gidiyor?
21~Kendini birkaç cümleyle tanımlar mısın?
22~Kendini 5 kelimeyle özetler misin?
23~En sevmediğin insan tipi nedir?
24~En sevdiğin insan tipi nedir?
25~Asla yapmam dediğin bir şeyi yaptın mı?Yaptıysan ne?
26~Komik bir anını anlatır mısın?
27~Üzgün hissettiğin bir anını anlatır mısın?
28~Rezil olduğunu düşündüğün anını anlatır mısın?
29~Sürekli tumblrda aktif misin?
30~En çok kullandığın uygulamalar neler?
31~Sigara/alkol kullanıyor musun?
32~Dışardan insanlar seni nasıl biri olduğunu söylerler?
33~Hayatına geçirdiğin bir söz bir felsefe var mı?
34~Sosyal misin asosyal mi?
35~YouTube da takip ettiğin kanal var mı?Varsa ne?
36~Instagramda takip ettiğin sayfalardan önerebilir misin?
37~FF verir misin?
38~Oynadığın bir bilgisayar oyunu var mı?Varsa ne?
39~İleriye dair bir planın var mı?Varsa ne?
40~Bir ilkokul anından bahseder misin?
41~Bir lise anından bahseder misin?
42~Bir üniversite anından bahseder misin?
43~Hayatında iyi ki yapmışım dediğin neler var?
44~Hobilerin neler?
45~Fobin var mı? Varsa ne?
RENK AT DA MODUMUZ DEĞİŞSİN🦆
Morcivert:Hadi gardaş olalım.
Bok rengi:Muhteşemsin.
Saks mavisi:Arkadaşın olmak isterdim.
Kuş konmaz rengi:Kendine birşey dokundurmuyorsun.
Çikolata rengi:Çok tatlısın.
Ördek başı:Sevimlisin.
Alev kırmızısı:Ateşlisin.
Karolina mavisi:Samimi gelmiyorsun.
Bebe mavisi:Çok çocukça davranıyorsun.
Lavanta moru:Postlarına bayılıyorum.
Nane yeşili:İçimi ferahlatıyorsun.
İslam yeşili:Gözümde dindar birisin.
Orkide rengi:Benim için özelsin.
Yanık turuncu:Sana düştüm.
Kavuniçi:Kalbinin içinde olmak isterdim.
Saman sarısı:Hasta gibisin.
Civciv sarısı:Müslüm baba gibi dertlisin.
Titan beyazı:Güçlüsün.
Cam göbeği:Dostun olmak isterdim.
Eflatun:Sevgilin olmak istiyorum.
Mint yeşili:Tanışmak isterdim.
Soytarı:Çok güldürüyorsun.
Donuk turuncu:Özlettin kendini.
Fildişi:Defresifsin.
Buz mavisi:Tanımıyorum.
Birbirimizi tanımada güzel sorular. Elden ele yayalım.
2K notes · View notes
mcanylm34 · 1 year
Text
PARANIN SATIN ALAMAYACAKLARI:
1- İÇ HUZUR
En iyi terapistlerden, yaşam koçlarından eğitim alabilirsiniz. Ama iç huzur asla bunlarla ilgili değildir. O kendinizi keşfetmek ile ilgilidir.
2- BİLGİ
Para kitap satın alabilir. Ama gerçek bilgi
onu yaşamak ve deneyimlemek ile olur.
3- SAYGI
Çoğu lider, bilim adamı, sanatçı parasızdı
ama saygındılar.
4- HAYALLER
Herkes hayallerini gerçekleştirecek şeyin para olduğunu düşünüyor. Ama para hayallerinizi gerçekleştirdikten sonra gelecek olan şeydir.
5- SAĞLIK
En iyi hastanelerde el üstünde tutulsanız bile yine de şifa bulamayabilirsiniz.
7- DOST
Para dalkavuklukta profesyonelleşmiş insanlar satın alır. Gerçek bir dost ise paranın alabileceği bir şey değildir.
8- AŞK
Aşk; bambaşka bir şeydir.
9- ZAMAN
Para ile satın alınamayacak kadar kıymetlidir.
10- MUTLULUK
Eğlenceyi satın alabilirsin. Ama mutluluk ise gerçekte sizinle ilgilidir.😊
Tumblr media
121 notes · View notes
baybaykus · 8 months
Text
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
12 notes · View notes
muhteva · 4 months
Text
Tumblr media
#ayetler üzerinden kısa bir tefekkür
İşte size "Kur'an'ın özeti" sayılabilecek bir âyet!
📍İnsanın parmak izi nasıl ki onun kimliğini taşıyorsa Kur'an'ın da kimliğini taşıyan sûreler ve âyetler vardır. Bana "Kur'an'dan öyle bir âyet göster ki o âyet Kur'an'ın özeti olsun" deseler, tereddütsüz şu âyeti gösteririm:
"İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, istemek zorunda kalanlara ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!" (el-Bakara 2/177)
Bu âyet üzerine bir kitap yazılabilir. Bu âyette neler yok ki?
Biz sözü çok uzatmadan olabildiğince özet bir tarzda âyetin verdiği mesajlara kısaca değinelim:
1. Allah nazarında iyi insan olmak o kadar basit değildir. Zaman zaman Allah nazarında "iyi insan" olmayı basit bazı şeylere bağlayabiliyoruz. Bir çoğu şekilden, kalıptan öteye geçmeyen bazı şeyleri yaptığımızda kendimizi bir şeyler yapmış ve üstün insan olmuş gibi düşünebiliyoruz. İbadet yaparken elimizin, kolumuzun şeklinin şu ya da bu olması, kıble yönü olarak şuraya ya da buraya dönmemiz, orucu hurma ile mi yoksa su ile mi açtığımız, dua yaparken ellerimizi ayrı mı yoksa birleştirerek mi tuttuğumuz gibi konular bizim Allah katında iyiliğimizin ölçüsü değildir. (Bu konular önemsizdir demiyorum. İyi insan olmayı yalnızca bu tip şekilsel davranışlara indirgemenin yanlış olduğunu söylüyorum.)
2. Allah katında iyilik (el-Birr) sonuç itibarıyla özü-sözü doğru olmak (sıdk) ve takva ile doğru orantılıdır. İyi olanlar (ebrar) aynı zamanda sadık ve muttaki olanlardır. Bu üç kavram birbirinden ayrı düşünülemez.
3. Bir insanın iyi, sâdık (özü-sözü doğru) ve muttaki (takva sahibi) olabilmesi onun üç alanda eksikliklerini tamamlamış olmasına bağlıdır: İman, ibadetler ve güzel ahlak. Bunların yalnızca birisi iyi insan olmak için yeterli değildir.
4. İyi insan olmak için her şeyden önce sağlam bir imana sahip olmak gerekir. İyi insanı bir binaya benzetirsek iman o binanın temelidir. Temeli sağlam olmayan binanın üst katları ne kadar sağlam olursa olsun o bina yıkılmaya mahkûmdur.
5. İyi insan, başta namaz ve zekât gibi ibadetlerini yerine getiren kimsedir. İbadetlerini aksatan bir kimse Allah katında iyilik mertebesine nail olamaz.
6. İyi insan, sadece farz olan zekâtını vermekle yetinmez. Nefsindeki mal ve mülke olan tutku ve sevgiye rağmen, güç ve imkânları ölçüsünde en yakınlarından başlayarak insanlara maddî olarak yardımda bulunmaya gayret eder. Öyleyse iyilik sadece edebiyatı yapılacak bir şey olmayıp aynı zamanda başkalarının maddî refahı için de gayret göstermeyi gerektirir.
7. İyi insan olmak aynı zamanda güvenilir olmayı, sözünde durmayı, anlaşmalarına riayet etmeyi gerektirir. Sözünde durmayan insan iyi insan olamaz.
8. İyi insan sabırlı insandır. Hayat bir imtihandır ve imtihanda kimi zaman varlıkla kimi zaman zorluklarla sınanırız. Hastalık, maddi sıkıntı, savaş gibi sıkıntı zamanlarında da Allah'a itaat eden, metanetini ve sabrını koruyan insan iyi insandır.
🤲🤲Rabbimiz bizleri bu âyette vasıflarını saydığı iyi, sâdık ve takva sahibi müminlerden eylesin.
Soner Duman
11 notes · View notes
munzevibirokur · 5 months
Text
Tumblr media
Kitap Hâris El-Muhasibî'nin öğrencisiyle beraber soru cevap şeklinde giden derin, hikmetli ve mânâlı sohbetleri içermektedir. Allah'a dönüş'ün ilk olarak Tövbe ile husule geleceğini belirtip ardından nefisle ve şeytanla mücadelenin yanı sıra kalbi hastalıkları sıralayıp, doğru olmaya, ihlaslı olmaya, sabırlı olmaya, rızaya erişmeye, marifete ulaşmaya gibi konulara değinerek Allah ile kulun arasında ki bağı kuvvetlendirecek manevi hâllerin detaylıca anlatımı yer almaktadır. Kitabın kalbe iyi gelen bir yanı var, mutlaka okunmaya değer. Kitaptan bazı alıntılar;
Sabır hangi hususlarda olur?
1) Allah'a itaatte sabır.
2) Günah işlememek ve Allah'a isyan etmemekte sabır.
3) Bu dünyanın başına açtığı belâ ve musibetlere karşı sabır.
Kitaptan alıntılar;
🍃 Bir iyilik, bir güzellik çıkarsa ortaya, O'nun lütuf ve keremindendir. Bir musibet görüldüğünde de, aslında bu, kulun O'na dönmesi içindir.
🍃 Allah bir kulu sevdi mi, kulun içine onu hayra yönlendiren ve şerden uzaklaştıran bir vaiz ve kalbine de bir uyarıcı yerleştirir.
🍃 Ve hep böyle olmuştur ezelden beri, ayrılık vakti gelip çatıncaya kadar, sevgi kendi derinliklerini bilmez.
11 notes · View notes
tarkankurdu · 2 years
Text
Bi ara bu mini kitaplar ne meşhurdu be marketlerde olurdu hep 2 3 lira felan oluyodu o zamanlar için iyiydi. Tabi android telefon internet falan yok o zamanlar. Bi tane 2 pille çalışan walkmen bi de bu tarz kitaplarla geçirdiğim çocukluk. Gece herkes uyurken yatağın içine kafamı sokup el feneriyle okurdum. En büyük sorun pil biterdi ve şarj imkanı da yok. Şimdi ki nesilin elinde o kadar imkan varken kitap okuma oranının bu kadar düşük olması ve cahilliğin artması gerçekten çok üzücü..
Tumblr media
37 notes · View notes
turqlands · 1 year
Text
YÜZYİLİN İTİRAFLARI
Okurken ürperdim. Kendini türk hisseden ve Türkiye'nin tarihten silinme planlarına karşı durmak isteyen herkes okumalı. Atatürk'ün dehasını tekrar hatırlamalı.
Bu makale Azerbaycan'da KREDO gazetesinde 17 Mayıs 2014'de, "Rockefeller'in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türklerin Bedbahtlığı" adlı makaleden yararlanılarak Gazanfer Kazımov tarafından yayınlanmış. Kopyaladığım
MAKALE aşağıdadır:
*YÜZYILIN İTİRAFLARI*
*Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.*
(Rothschild.)
2014 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, ünlü petrol milyarderi, bankacı ve dünyanın en zengin ailelerinden biri olan Yahudi Rockefeller ailesinin, yakınlarda vefat eden en büyük ferdi David Rockefeller’in bir kitabı yayınlandı. “Yüz yılın İtirafları “ adını taşıyan bu kitap maalesef çok kısa zamanda piyasadan çekildi. Çünkü kitapta, itiraflar vardı. Dünyayı yönetme isteği içinde olan ELİT bir tabakanın yüz yıl içerisinde, bazı devletler ve ülkeler içinde ve dışında, o ülkeleri kendi şemsiyeleri altına alabilmek için çevirdikleri dolaplar, entrikalar, soygunlar, sömürgeleştirme itiraf ediliyordu. Bu elit tabakanın daha fazla açığa çıkmaması ve masum halklara yaptıkları bilinmemesi için kitap piyasadan kaldırıldı.
Öncelikle Rockefeller ailesi hakkında bulabildiğimiz kadar bilgi verelim. Sonra bu ailenin en büyüklerinden olan David Rockefeller’in kaleme aldığı itiraflardan “Türkiye” hakkında yazdıklarını ve düşündüklerini öğrenelim:
*DAVİD ROCKEFELLER*
6 kalp nakli, 3 böbrek ve 2 de ciğer nakli operasyonu
geçiren 100 yaşına girdiğinde yaptığı açıklamada
“200. doğum günümü de kutlamak istiyorum” şeklinde
konuşan David Rockefeller, 20 Mart 2017 tarihinde öldü.
“Rockefeller ailesi ABD’nin en büyük petrol, sanayi, siyaset ve bankacı ailesidir. Aile 19. Yüz yılın sonu yirminci yüz yılın başlarında Jhon Davison Rockefeller’in (1839 – 1937) ve kardeşi William Avery Rockefeller’in ( 1841 – 1922 ) zamanında Standart Oil vasıtasıyla petrol ticaretinde çok büyük başarılar elde etmiş, Manhattan Bankasına uzun zaman sahiplik yapmış ve bu zaman zarfında büyük servet, nüfuz ve şöhret sahibi olmuştur. Jhon Davison Rockefeller insanlık tarihinin ilk dolar milyarderi unvanını kazanmıştır.
Rockefeller ailesinin elinde, aile üyelerine ve ailenin fertlerine ait bilgilerin ve dünya siyaseti, dünya ekonomisi hakkında yapılması gereken şeylerin listelerinin yer aldığı dünyaca meşhur bir arşivleri vardır. Bu büyük arşiv yer altına inşa edilmiş üç katlı büyük bir binada saklanır. Bu arşivde bulunan yetmiş milyon sayfalık belgeler, kırk iki bilimsel tahsil kurumuna aittir. Bu belgeler içerisinden araştırmacılara sadece, ailenin ölmüş üyelerine ait belgeler verilir. Sağ olan aile üyeleri hakkındaki belgeler ise hiç kimseye verilmez. 140 yıllık bir geçmişe sahip olan bu arşiv belgeleri ABD’nin 19 ve 20. Yüz yıllara dair dünya ölçeğindeki siyasi işlerinde ve çeşitli ülkelerde bu yıllarda ortaya çıkan sosyal olaylardaki rolünü öğrenebilmek için çok önemli bilgi kaynağıdır. Bu belgeler, dünya tarım işleri, güzel sanatlar, eğitim, uluslararası ilişkiler, ekonomik gelişme, tıp, tarih, politika, halklar, din, sosyal bilimler, kadın hakları tarihi, afro Amerikan tarihi gibi konuları kapsayan belgelerdir.
David Rockefeller (1915 – 1996) felsefe doktorudur. Harward ve Chicago üniversiteleri mezunudur. Amerika’nın Uluslararası İlişkiler Şurasının, Rockefeller Üniversitesi’nin, çağdaş Newyork Güzel Sanatlar müzesinin fahri başkanı ve en önemlisi de 1969 – 1981 yılları arasında komitenin başkanlığını yapmıştır.
2013 yılında bir internet sitesi, bu Rockefellerin bazı yazılarını ele geçirmiş ve “ABD’li Yahudi Bankacı David Rokfeller’den Yüz yılın İtirafları” adıyla bunları yayınlamıştır. 2014 yılında ise sözünü ettiğimiz kitap basılmış; fakat piyasadan toplatılmıştır.
Bu itiraflar ile ABD’nin ve Batı Avrupa’nın büyük devletlerinin yirminci yüz yılda dünya halklarının başlarına ne oyunlar ve felaketler getirdiği açık olarak ortaya çıkmıştır. Bu itiraflar, inanılmaz boyuttadır ve sadece Türkleri ve Türk Dünyası ile değil, bütün dünya ile ilgili meseleler üzerinde neler yaptıkları ve düşündükleri açıklanmıştır. Bu yazılarda Türkiye ile ilgili bölüm, bizi daha çok ilgilendiren bölümdür. Yapılan işlerin esas aktörleri, ABD ve Batı Avrupa devletleridir. Bütün icraatı yapan bunlardır. Bunların esas hedefleri Türkiye ve Türklerdir.
“Türkiye, coğrafi ve stratejik bakımından çok önemli bir ülkedir. Bu yüzden üzerinde daha fazla durmak istiyorum. Bu ülke bizim için çok önemlidir ve Türklere bırakılacak kadar önemsiz değildir….
1) Büyük İsrail Devleti’nin sularının büyük kısmının kaynakları Türkiye toprakları üzerindedir.
2) Türkiye Avrupa ve Asya arasında bir köprüdür.
3) Müslüman aleminde öncül ve demokratik tek ülkedir….
İslâmiyet’i yıkmak istiyorsak işe Türkiye’den başlamak gerekir. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler, karşılarında hiç kimse duramaz. Bu yüzden, böyle bir ihtimale karşı ajanlarımız her an iş başında bekliyorlar. Türk devletlerinde anahtar mevkilerde adamlarımız var. Bunlar böyle bir ihtimali sezseler o anda Türkiye’deki huzur ve güven ortamını bozacak olaylar yaratırlar ve bu darbelerle bu tür bir birleşmeyi önleriz.
Medeniyetin kurucusu ve beşiği olarak Türkleri kabul edemeyiz; tam aksine entrikalar ile bu medeni miraslarına el koyarak biz, onları bütün dünyaya, barbar, hak – hukuk tanımayan bir halk olarak tanıttık ve bu alanda oldukça başarılı olduk. Sümer kralları Urukagina ve Urnammu çok Allah’lı bir cemiyet kurarak insanlar arasında adaleti korumak ve haksızlığı önlemek için kanunlar çıkararak çağdaş toplumlara örnek olurken bugün, tek Allah’lı bir halk olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucunda medeni vasıflar, ahlak, terbiye, saygı, sanat, edebiyat, tarih yok olurken; fahişelik, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve soygun hüküm sürmektedir. Dünya çapında Türkiye’de yetişmiş, bir tane bilim adamları, sanat adamları, edebiyat adamları ve siyaset adamları yoktur!
Aslında Türkler, tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler. Ama Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir; okumak onlara çok zor gelmektedir. En kolayı, geçmişi öğrenmeden gece yatarken hissettiklerini kaleme alarak ertesi günü hüküm vermektir. Düşünün ki, hangi tesirin altındasınız ve kime kul olmaktasınız?
Ben de bu ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Türk tarihini, Türk medeniyetini öğrenince, konuyu değiştirdim.
Provokatörlerimizin çalışmaları ile 1970’li yıllardan itibaren Türkiye’de sağ ve sol ideolojiler arasında adeta bir iç savaş yaşattık. Ülkeye koyduğumuz ambargo ile halk canından bezmiş, yağa, tuza, gaza muhtaç olmuştu. Birkaç kişi zenginleşmiş, halk ise sefalete düşmüştü. Provokatörler için halkı ayaklandırmak zor olmadı. Ülke o dereceye geldi ki, sokaklarda her gün elli – altmış kişi öldürülüyordu. Bütün ülke terör korkusundan adeta sinmiş saklanmıştı. Binlerce Türk genci, bizim uydurduğumuz ideolojiler esasında can verdi. Zamanı gelince bilgimiz dâhilinde indirilen bir darbe ile terör bitti, ortalık sakinleşti. Çünkü provokatörler işi bitirmişler, geriye dönmüşlerdi. Burada oynadığımız oyun, milleti birbirine düşürüp çaresiz bırakmak ve onlara bir kurtarıcı göndermekti. Bu durumda o kurtarıcı, kim olursa olsun, ‘anarşiyi – terörü bitiren, ölümleri sonlandıran’ insan olarak kabul görecekti. Bizim demokrasi uğrundaki mücadelemizin esası buydu.
Askeri hükümet çok sert tedbirlerle bir müddet ülkeyi yönetti. Ellinin üzerinde genç, haklı – haksız sağdan ve soldan ayırımı yapılmadan idam edildi. Bu sert cezalar tesirini çabuk gösterdi ve ülke bir anda süt liman oldu. Askeri hükümet bir müddet sonra ülkeyi sivil yönetime devretti. Bizim istediğimiz bir kişi iktidarın sahibi oldu. Askeri darbeyi yapan şahıs cumhurbaşkanı oldu. Yeni hükümet tam bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim büyük şirketlerimiz bu büyük pazara aç kurtlar gibi girdiler. Ülke ABD ve Avrupa malları ile doldu. Bu durumdan hem bizim şirketlerimiz faydalandı, hem de ülke boğazına kadar borç batağına girdi. Türkiye, kapitalizmi o kadar güzel uyguladı ki, yeni birçok vurgun ve soygun metotları bulundu. Hayali ihracat arttı, bankaların içi boşaltıldı, rüşvet devletin her kademesine girdi. Başta siyasiler olmak üzere, medya sahiplerine, üst düzey bürokratlara, bankacılara, yazar-çizer takımına ( gazeteci, dergi yazarı ) bu dönemde milyarlarca dolar rüşvet dağıttık.
Kardeşlik, dostluk, iyi niyet, dürüstlük, ahlaklı ticaret unutuldu. Binlerce sahtekâr, yalancı, hem devlet kadrolarını, hem bankaları, hem de özel şirketleri doldurdu. Türkiye’nin bugünkü manzarasının sebebi 12. Eylül ihtilalidir desem abartmam… Ülke yapılanları görenler tarafından alttan alta kışkırtılmaya başlandı. Halk tepki koyuyor, sokaklar protestocularla doluyordu. Tepkileri azaltabilmek için tam o günlerde bir Kürt meselesi çıkardık. Önce, bir örgüt kurdurduk. Sonra küçük bir kasabaya baskın yaptırdık. Ülkenin gündemi bir anda değişti. Kürt PKK terörü, şehit edilen asker ve polisler, halka her sıkıntıyı unutturdu. Türkiye otuz yıldır bu mesele ile uğraşıyor. Sonuç almasını her defasında engelledik. PKK’nın liderini ‘idam edilmemek’ kaydı ile biz teslim ettik. Otuz yıldır süren PKK terörü, Türkiye’nin ekonomisine büyük darbe vurdu. Binlerce insan bu terör dalgası içerisinde ölüp gitti. Türkiye, hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük kayıplara uğradı. Ülkenin düzgün hale getirilebilmesi için bize başvurmak zorunda kaldı. Biz de, onlara, Osmanlı İmparatorluğuna yaptığımız teklifleri yaptık. Kabul ettiler. Bu işler için harcadığımız dolarların birkaç katını kazandık ve Türkiye’yi içinden çıkamayacağı bir borç sarmalına yuvarladık.
Bugünkü Türkiye; yalancılığın, sahtekârlığın, halkı aldatmanın, bizlere hizmet etmenin içinde yüzüyor; Mustafa Kemal’in bizi reddetmesinin bedelini ödüyor. Böyle bir ülkenin uzun boylu yaşaması pek mümkün değildir. Ya ruhlarda bir ihtilal yaparak yeniden kendileri olacaklar, ya da tarihten silinip gidecekler. Anadolu toprakları da bizim yarattığımız Ermeni ve Kürt devletlerinin olacaktır”.
David Rockefeller, itiraflarının bir bölümünde de, başka bir zengin Yahudi ailesi olan Rothschild ailesinin bir ferdi ile yapmış olduğu sohbete yer vermiş. Bu sohbetten de bölümler aktaralım:
“Rockefeller’in, (Dünya ülkelerini nasıl ele geçiriyorsunuz?) sorusuna Rothschild; Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları yıkmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak Orta Doğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin kuruluş yolunu açmak için çıkarıldı”.
“İsrail devletinin kurucusu sayılan Tehodor Herzl o zamanki Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’in yanına giderek bizim ailemizin para desteği ile Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat Sultan bize karşı çıktı. Biz de gerekeni yaptık. Osmanlı İmparatorluğunu çaresiz bırakarak I: Dünya Savaşı’na soktuk. Çok zorlansak da, Osmanlı İmparatorluğunu yıktık. İstanbul’u ve Anadolu’nun bazı bölümlerini işgal ettik. Planlarımızı tam sonlandıracağımız zaman Mustafa Kemal adında, padişahı ve şeyhülislam’ı dinlemeyen asi bir general ortaya çıktı. Bütün planlarımız alt üst oldu. Hepsi geriye kaldı”.
“Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır. O’nun varlığı, İsrail devletinin kurulmasını otuz yıl kadar geciktirdi ve bize milyarlarca dolar kaybettirdi. İzmir suikastı denen bir olaya karıştığı için idama mahkûm ettiği, Osmanlı Maliye nazırlarından aziz dostumuz Cavit Bey’i kurtarmak için O’nun yanına gittik. Bizi çok soğuk karşıladı. Tekliflerimizin hiç birisini kabul etmedi. Ve adeta bizi, makamından kovdu. Birkaç gün sonra da Cavit Bey’i idam ettirdi”.
İtiraflarda, Türkiye’den başka birçok ülkeye ve çeşitli olaylara da yer verilmiş. Bu ülkelerde ve olaylardaki aktörlerden bahsedilmiş. İkinci Dünya Savaşı, Hitler, Stalin, atom bombası, ihtilaller, darbeler anlatılmış… İran-Irak savaşının çıkarılmasının sebepleri ve sonucu değişik bir perspektif ile açıklanmış.
Şimdi, kendimize bakarak düşünelim… Toplumumuzu, yaşam şartlarımızı, siyasilerimizi ve icraatlarını, bilim ve sanat seviyemizi, ahlaki halimizi, güven ve inançlarımızı, hayata bakış ve algılayış tarzımızı düşünelim ve sonra kendimize soralım: Yukarıda itiraf edilenlerin bugünkü durumumuzu yaratmada tesiri yok mu? Başkalarını dinleyerek mi bu duruma geldik? Yüz yıl önce, zengin olmayan, geçim sıkıntısı çeken; fakat dürüst, namuslu, çalmayan, aldatmayan, güven veren bir toplum yapımız varken bugün niçin, hırsızların, üçkâğıtçıların at oynattığı, sahtekâr, alçak, zalim ve gaddar bir toplum haline geldik? Bu nasıl oldu? İtiraflar, bize yıllardır dost olarak görünenlerin aslında düşman olduğunu göstermiyor mu?
Bu durumlardan kurtulmanın tek yolu, Ulu Önder Atatürk'ümüzün istediği gibi “önce vatan ve millet” duygusunun bütün fertler tarafından kabullenilmesi ve aklın kullanılmasıdır. Aklı, devreden çıkarırsak yapılabilecek bir şey yoktur. Hasta mutlaka ölecektir! Ölmemek için akıllı olmak ve önce vatan ve millet, diyebilmek gerekir. Tehdit ve tehlike çok büyük, farkında olmalıyız….
NOT: Bu makale, Azebaycan’da yayınlanan KREDO gazetesinde 17. Mayıs. 2014 tarihinde Gazanfer Kazımov’un yazdığı “Rockefeller’in İtirafları ve Dünya Medeniyetinin Kurucusu Türk’ün Bedbahtlığı” isimli makaleden yararlanılarak yazılmıştır.
(Bu yazıyı lütfen dostlarınızla paylaşınız...)
11 notes · View notes
keemlenyekun · 5 months
Text
Bahar temizliği haftaya kaldı
Hayatımda 19 mayısın çok özel bir yeri var. Tabi ki Samsunlu olmamın etkisi var, 19 Mayıs bizim bayramımızdır. Şehir eskiden daha renkli olurdu. Etkinlikler konserler statta eğlenceler. Şimdi sadece jetler geliyor, iki konser eşlik ediyor. Eskiden şehir küçük olduğundan olsa gerek herkes 19 mayısı yaşardı.
Bayram olmasının yanında 19 mayıs annemin yazın gelişi olarak gördüğü tarihtir. 2013 yılına kadar sobalı bir gecekonduda oturduk. 19 mayıs sobanın kaldırılıp "bahar temizliği"nin başladığı tarihtir. Halı yıkama, battaniyeleri çiğneme, yatak yorgan havalandırma, yün ditme, boya, badana, mutfak dolaplarının dökümü... Ve bizler de yardımcı olarak annemin peşinde. Seviyordum. Terasta halı yıkamak, battaniyeyi çiğneyerek yıkamak. Tam o sırada 19 mayıs etkinlikleri. Yaz gelmiş. Bahçedeki erik ağacı yeşermiş. Güzel ve mutlu.
Haftaya 19 mayıs ve bahar temizliğine niyetim var.
Geçen haftaki ruhsal baskıyı atlattım diyebilirim. El titremesi ve sinir geçti. Çünkü oğlana bakması için ananesini çağırdık. Puahahahah. Canım oğlum. 2 yaş çılgınlıkların beni çıldırtıyor.
Son gün AYM başvurumu verdim. Sayfa sınırlaması varmış başvuruda. 10 sayfa ek açıklama oluyormuş. Ben yazmışım 28 sayfa. Yazdıklarımı özet geçmek çok zorladı beni. Bir şekilde son ana yetişti. Bekleyelim 5 sene sonra karar çıkar. Sonra da AİHM'e gideriz, o da 5 sene sürer. 45 yaşımızda hükümetle dostane çözüm yaşarız gibime geliyor. O zaman avukat sercoya devam.
Kiracımız 1 haziranda çıkıyor. Ofisime geçiyorum. Annem de o süreye kadar toparlarsa allahın izniyle, 8-5 ofisimde çalışmaya devam. En çok istediğim şey. :DD
Ofise masa takımı lazım. Para lazım. Kurban aldık, para lazım. Tatile gideceğiz, para lazım. Para çok lazımsın. Ve türkiyede en pahalı şey para. Böyle şeyin ben taaaaaaa.....
Şimdi başvuruları yapınca dedim ki, silivriden geldiğimden beri şu dosya ve dilekçelere hiç ellemedim, toparlayayım. Silivri kütüphanesinden bir kitap listesi, okuduklarım ve okumak için yaptığım liste çıktı karşıma. Saçma sapan bir dublin romanı okumuştum. Liseli ergen aşkını anlatan. Kitabın ismi yoktu aklımda. Onu da not almışım. Lan var ya cezaevinde kitaplar can kurtaran simittir. Şerefsiz kitapsızlar 4 ay kitap vermedi bize, infaz hakimliğine yazdığım itiraz dilekçesi bile duruyor. Kuran almadılar içeriye sebep ne biliyor musun sayın defter: arapça okumayı bilen memur yokmuş. o zamanlar daha yaratıcı küfürlerim vardı. Şimdi klasik. Tuttuğumuz günlüğü yok ettik. malum evlenince sıkıntı çıkmasın diye. puahahahah. Hanım okuyor burayı, valla beni evde ipe dizer. şşştt..
Arkadaşlarla bir film hikayesi oluşturmak istemiştik. Leyla diye bir göçmenin yaşadığı türk hakimlerini anlatan, gerçek hikayelerle ilerleyen, ama kesinlikle kurgusal olan bir hikaye. Baş gardiyan bu hikayeyi okuyunca darbe planı olabilir diye almıştı. Bu şaka değil bu arada. Cidden aldı adam, okuyup geri getirdi. puahahahahhahah...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Harika birisiydi titrek nejdet. o günlerin komik anlarını hatırlamam gerekiyor. yoksa sıkıntısı büyük.
Tumblr media
Bu aşamayı da geçtik. Aym başvurum sonuçlanana kadar mümkünse kendi davamla ilgili hiç bir şey hatırlamak istemiyorum ve tarihin tozlu raflarına sizleri kaldırıyorum.
Galatasarayım iyi, samsunsporum iyi...
Hadi bakalım.
Vesselam.
4 notes · View notes
nur-u-ayn · 5 months
Text
PARANIN SATIN ALAMAYACAKLARI:
1- İÇ HUZUR
En iyi terapistlerden, yaşam koçlarından eğitim alabilirsiniz. Ama iç huzur asla bunlarla ilgili değildir. O kendinizi keşfetmek ile ilgilidir.
2- BİLGİ
Para kitap satın alabilir. Ama gerçek bilgi
onu yaşamak ve deneyimlemek ile olur.
3- SAYGI
Çoğu lider, bilim adamı, sanatçı parasızdı
ama saygındılar.
4- HAYALLER
Herkes hayallerini gerçekleştirecek şeyin para olduğunu düşünüyor. Ama para hayallerinizi gerçekleştirdikten sonra gelecek olan şeydir.
5- SAĞLIK
En iyi hastanelerde el üstünde tutulsanız bile yine de şifa bulamayabilirsiniz.
7- DOST
Para dalkavuklukta profesyonelleşmiş insanlar satın alır. Gerçek bir dost ise paranın alabileceği bir şey değildir.
8- AŞK
Aşk; bambaşka bir şeydir.
9- ZAMAN
Para ile satın alınamayacak kadar kıymetlidir.
10- MUTLULUK
Eğlenceyi satın alabilirsin. Ama mutluluk ise gerçekte sizinle ilgilidir.😊
5 notes · View notes
haziranzede · 5 months
Text
2. el kitaplarka ilgilenler burdna bakıp bana Özel mesajdan yazabılırler. içinde güzel kitaplar var
2 notes · View notes
hazerpare · 1 year
Text
Kitap önerisi ;
1. Rasim özdenören ~ hadislerin ışığında hz. Peygamber
2. İmam gazali - nefsi arındırmak
3. Yusuf el karadavi- niyet ve ihlas
4. Ayşe şasa - bir ruh macerası
5. Ahmet kabaklı - temellerin duruşması
6. Aliya ızzetbegoviç- islam deklarasyonu
7. Tolstoy - sevgi neredeyse tanrı oradadır
8. Ahmet turan yüksel - islam da bilim tarihi
9. Ahmet yaman - müslüman ve ibadet
10. İbrahim tenekeci - son düzlük
11. Tarık tufan - hayal meyal
12 .Rasim özdenören - gül yetiştiren adam
13. Nazan bekiroğlu - nar ağacı
10 notes · View notes
ismail-imkurbanim · 1 year
Text
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rûm Sûresi
Elif. Lâm. Mîm.
Rumlar mağlup edildiler.
Arabistan’a yakın bir yerde, yeryüzünün en aşağısında. Fakat onlar, mağlubiyetlerinden sonra yakın bir zamanda tekrar gâlip geleceklerdir.
Üç ile dokuz yıl içinde. Her işin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm ve o işleri karara bağlama yetkisi bütünüyle Allah’a aittir. Rumların gâlip geldiği o gün mü’minler de sevineceklerdir.
Allah’ın yardımı ve bahşedeceği zaferle. O, dilediğine yardım edip onu zafere eriştirir. Çünkü O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.
Bu, Allah’ın verdiği sözdür. Allah sözünden asla dönmez ve onu yerine getirmede kusur etmez. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
Rumlardan maksat, o zaman Doğu Roma’da yaşayan Bizanslılardır. Bizanslılar Ehl-i kitap, İranlılar ise Mecûsi idiler. Nübüvvetin beşinci senesinde vuku bulan bir savaşta İranlılar Bizanslıları müthiş bir şekilde mağlup etmiş, Ürdün, Filistin, Mısır, hatta Anadolu’yu onlardan alarak İstanbul boğazına, Kadıköy’e kadar dayanmışlardı. Bu durum Mekke müşriklerini sevindirmiş, fakat müslümanları üzmüştü. Çünkü müslümanlar Ehl-i kitap olanları kendilerine daha yakın görüyor, müşrikler ise kendilerini putperest olan Mecûsilerle aynı safta sayıyorlardı. Bunun üzerine Kur’ân-ı Kerîm, bir mûcize olarak yakın gelecekte vuku bulacak bir savaşın neticesini kesin ifadelerle haber verdi. بِضْعِ سِن۪ينَۜ (bid‘i sinîn) “3 ilâ 9 sene” içinde Bizanslıların İranlılara galip geleceğini ve o sırada mü’minlerin hem onların bu zaferine hem de bizzat kendilerine lütfedilecek zaferlere sevineceğini bildirdi. Halbuki mevcut şartlar içinde ne müslümanların, ne de Rumların üç-beş sene gibi kısa bir müddet içinde düşmanlarını yenebilecek güçleri vardı. Hatta bu, hiç kimsenin hayal edemeyeceği bir şeydi. Böyle iken Kur’an, hiç kimseden çekinmeden ve yalanlanmaktan korkmadan iki gaybî müjdeyi birlikte verdi. Gerçekten de Bizans kralı Herakliyus 624’de İranlıları mağlup edip Azerbaycan’a kadar ilerlediğinde, müslümanlar da aynı tarihlerde Bedir zaferini kazandılar. (Tirmizî, Kırâât 4; Tefsir 30/2) Nihâyet Herakliyus 627’de en büyük darbeyi vurup nihaî zaferi kazanırken, müslümanlar da apaçık fetih ve İslâm’ın tebliğ sürecinde çok mühim bir dönüm noktası olan Hudeybiye zaferini elde ettiler.
Nitekim bu âyetler nâzil olunca Allah Resûlü (s.a.s.): “İranlılar mutlaka mağlûb olacaklardır!” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 276) Bu haberi öğrenen Ebubekir (r.a.) müşriklerden Übey b. Halef ile Rumların İranlıları üç seneye kadar yeneceğine dâir on deve karşılığında bahse girdi. Hz. Ebubekir bu bahsi Allah Resûlü (s.a.s.)’e haber verince Efendimiz: “Âyetteki «bid’» kelimesi üç ile dokuz arasındaki sayıları ifade eder. Sen hemen git, develerin sayısını artır, müddeti de uzat!” buyurdu.
Ebubekir (r.a.) gitti ve müddeti dokuz seneye, develerin sayısını da yüze çıkardı. Rumlar birdenbire gelişerek İranlıları ağır bir hezîmete uğrattılar. Bunu haber alınca Hz. Ebubekir Übey’in veresesinden yüz deveyi alıp Peygamber Efendimiz’e getirdi. Allah Resûlü (s.a.s.):
“Bunları fakirlere dağıt!” buyurdu. O da fakirlere dağıttı. Kur’ân-ı Kerîm’in bu mûcizesini gören Mekkeli müşriklerden bir kısmı müslüman oldu (Bk. Tirmizî, Tefsir 30/3194; Kurtubî, el-Câmi‘, XIV, 3)
9 notes · View notes
kemikkadin · 7 months
Text
🎧 ARCANA - Under The Mountain
.
Bu bir kitap kolajı. Geçen sefer içimdeki öfkeyi yansıtmışken bu defa kitaba ağırlık vermeyi başardım. Sanırım okuduğum kitapların bir kısmını bu şekilde değerlendireceğim.
.
Sarah J. Maas - ACOTAR serisi.
1. Güller ve Dikenler Sarayı
2. Sis ve Öfke Sarayı
3. Kanatlar ve Küller Sarayı
3.5. Buz ve Yıldızışığı Sarayı
4. Gümüş Alevler Sarayı
.
Öncelikle bu kadar popüler olduğu halde, içeriğinden tam emin olamadığım için, erteleyip durmuştum. Storytel üzerinden ilk kitabı ingilizce dinledim, hem de Radyo Tiyatrosu şeklinde yapılmıştı. Muazzam bir sesli kitaptı, tadı damağımda kalmıştı diyebilirim. Uzun uzun kitabın konusunu anlatmayacağım, kahramanın yolculuğu diyebiliriz Joseph Campbell'e bir el sallayarak.
.
Hikayenin en can alıcı noktalarından birinin kadın karakterlerin dönüşümleri olduğunu düşünüyorum. Korkuyla gelen değişimler yerini bilgeliğe bırakıyor. Fantastik roman okurları için romantizmin öne çıktığını belirtmem gerek, aşk teması ana konuyu ele geçiriyor. Kendi adıma bundan hiç rahatsız değilim. Kitapların yer yer şiirsel bir dili bile var, akıcı bir anlatıma sahip. Sayfa sayısı bu kadar fazla olduğu halde, okumaktan hiç sıkılmadım. Erkek karakterlerin gri kişilikleri ortada ancak yazar bir kısmını feminist olarak göstermiş ki benden tam puan aldı.
.
Kimliğini, evini ve bu yolda aşkını bulan genç bir kadının hikayesi. İlk üç kitap ana karakterimiz Feyre üzerinden ilerliyor. Ara kitap (3.5) kitap, hikâyenin devamlılığı oluşturmak için bir zemin. Gümüş Alevler Sarayı (A Court of Silver Flames) ise Feyre'nin kız kardeşi Nesta'yı öne çıkartıyor. Yazarımız seriye devam ettiğini açıklamış. Yazmaya devam ettiği sürece okurum.
.
#book #kitap #acotar #sarahjmaas #kitapönerisi
#kitapyorumu #acotarseries #feyre #fantasyromance
Acotar serisini biliyor musunuz?
instagram
4 notes · View notes
bookandparadise · 2 years
Text
Kitap fiyatları beni 2. ele zorluyor
20 notes · View notes
aydinserdarkuru · 1 year
Text
OKUDUĞUNU ANLAMANIN 5 YOLU
Tumblr media
Sevgili dostlar,
Gezip tozmaktan son zamanlarda bir şeyler yazamıyordum. Baktım köreleceğim yazayım dedim. Ele almak istediğim konu son derece önemlidir efendim. Genel olarak baktığımızda insanlarımızın çoğunun ya hiç okumadığını okuyanların da okuduklarını anlamadığını fark ettim. 
Sosyal medyaya bir şey yazıyorum örneğin "hayatının kontrolünü eline al" diyorum ama okuyan arkadaş "Hocam neden pazardan bir kilo armut al yazdın ?" diye bana mesaj gönderiyor.
Demek ki Galaktik uhrevi imparatorluğumuzun eğitim sistemi bu işi gözden kaçırmış. 
Okumayı öğretmiş ama anlamasını öğretmemiş (bilerek mi acaba ?)
O zaman ailenizin ve mahallenizin Algı Yönetimi uzmanı olarak bu işe bir pençe atmamın zamanı gelmiştir. Şimdi size etkili okumanın beş bilimsel tekniğini vereceğim.
1) Aktif Okuma : Dostum okuma sadece gözlerini harfler üzerinden geçirmek değildir. Yani gözlerini harfler üzerinden geçirerek koca bir kitabı okursun ama ne anlatıyor diye sana sorduklarında kem de küm edersin. Aktif okuma şudur. 
Okurken eline güzel renkli kalemler alırsın. Karşına çıkan anahtar kelimeleri, hoşuna giden düşüncelerin ve fikirlerin altını güzel güzel çizersin. Kitabın boşluklarına, içine koyacağın postitlere veya özel olarak tuttuğun deftere bunların en önemlilerini yazarsın hatta o cümlenin sana düşündürdüklerini de yazarsın. Böylece o kitabı daha derinden anlamaya başlarsın. Yani dostum eline kitabı alıp haldır huldur okumak çözüm değil. Önemli kitaplar ciddiyetle okunur en azından  o yazarın emeğine saygı duy, elindeki kitabı yazar beş senede yazmış sen yatakta uzanıp okumaya çalışıyorsun. Ayıp ayıp.
2) Çift Kodlama Tekniği : Şimdi nedir bu teknik hocam dersen hem görsel hem sözel bilgileri bir arada kullanmaktır. Bak şöyle yapacaksın. Örneğin bir tarih kitabı okuyorsun ama olayları kafanda oturtamıyorsun. Alacaksın bir kağıt önüne ve olayları zaman çizelgesi şeklinde çizmeye başlayacaksın. Ya da bir tablo yapacaksın. Böyle yaparsan bir anda sihirli bir şekilde olaylar kafanda canlanmaya başlar. Ya da felsefi bir kitap okuyorsun ama fikirler kafanda canlanmıyor, gene alacaksın bir kağıt soyut fikirleri şemalarla veya şekillerle kendi anlayacağın şekilde çizeceksin. Böyle yaptığın zaman o fikirler bir anda daha anlaşılır hale gelecektir. 
3) SQ3R Yöntemi :  Bu yöntem İngilizce (Survey, Question, Read, Recite, Review) kelimelerinden oluşturulmuştur. Yani şudur. Bir kitabı eline aldın böyle yepyeni mis gibi kokuyor. Önce Survey yani genel bir inceleme yapacaksın. Kitabı şöyle haşır huşur karıştıracaksın genel bir göz gezdireceksin. Sonra bu göz gezdirme sırasında kafanda bir takım sorular oluşacak yani Question kısmına geleceksin ve bu soruları yazacaksın. Yani acaba kitap senin bu sorularına cevap vermiş mi bakalım diye düşüneceksin. Sonra başlayacaksın bismillah diye okumaya bu da reading kısmı. Okurken aralarda durup kendine kendine anladıklarını özetleyeceksin bu özetleri yazarak yaparsan harika ötesi olur yani recite edeceksin. En sonunda kitap bittiğinde en başta yazdığın sorular ve çıkardığın özetleri gene gözden geçireceksin. Bak bunu yaparsan o okuduğun kitabı on sekiz sene sonra sordukları zaman bile hatırlarsın. Bunu yapmaz hım hım hım diye okuyup geçersen bir gün sonra bile o kitabı hatırlayamazsın.
4) Kritik Okuma: Şimdi bu teknik tabi öyle aşk kitapları ya da on saniyede beyninize format adın gibi kitaplarda uygulanmaz. Bu teknik ciddiyetli felsefi, psikolojik eserlerde uygulanır. Buna göre metni okurken her fikirde durup eleştiri yapmaya başlayacaksın. Sanki yazar karşındaymış gibi fikirleri sorgulayacaksın hayalinde onu eleştireceksin. Hadi oradan, nereden biliyorsun hani bakalım kaynağın diyeceksin. Yani kitapla güreşmeye başlayacaksın. Yazarın argümanları mantıklı mı yoksa deli deli konuşup durmuş mu ? Fikirlerinin kaynağı nedir yoksa işkembeden mi sallamış ? Bu yazarın söyledikleri senin hayat tecrübenle uyuşuyor mu yoksa gerçek hayatla ilgisi olmayan laflar mı sallıyor ? Bu şekilde kitap okumak hem çok zevklidir hem de bir ton sahtekarın beyninin ırzına geçmesini de engellemiş olursun.
5) Metakognitif Farkındalık : Bu da bir şeyi okurken kendi düşünce süreçlerinin ve iç sesinin farkında olmak demektir. Örneğin bir kitabı okuyorsun ama bir yere geldin oku oku anlamıyorsun (Örneğin Kant babanın tüm eserleri benim için öyle oluyor adam bir laf ediyor anla bakalım anlauyabilirsen tabi çevirmenlerin de büyük etkisi Türkçe çevirisini anlamadığım bir eseri İngilizcesinden okuduğum zaman şip şap anlıyorum) Anlamadığın zaman öff püff diye hemen sayfayı çevirme düşün bakalım neden anlamıyorsun düşünce zincirin nerede kopuyor ? Bazen kelime bilgisinden kaynaklı olabilir o zaman oturup o kelimeyi anlamaya çalışacaksın. Bazen ek kaynaklara ihtiyaç duyarsın örneğin yazar sana bir olaydan örnek verir ama sen o olayı bilmiyorsan anlayamazsın. O zaman oturup o olayı ya da fikri de öğreneceksin. Yani temel olmadan binayı çıkamazsın.
Yaa işte böyle. Bak okumak ne kadar ciddi bir işmiş değil mi ? Unutma bilgi her zaman yaşamında atılım yapman için gereken sermayedir.
Hadi bir iyilik daha yapayım seni geliştirecek onlarca video dolu You Tube kanalımın linkini de buraya bırakıyorum. Bence kendine bir iyilik yap ve gir bir incele derim.
https://www.youtube.com/AydinSerdarKuru
Sevgilerimle
Aydın Serdar Kuru
4 notes · View notes
hattabi · 2 years
Note
Selamun aleykum. Namazda her tekbirde ellerini kaldırmayan birine sünnete muhalefet etti diyebilir miyiz?
Allâh Rasûlü ص "beni nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, sizde öyle kılın" buyurmuştur. Namazda ellerin kaldırılması ise (رفع اليدين في الصلاة), Allâh Rasûlü'nden ص mütevatir olarak bir çok sahabe tarafından rivayet edilmiştir. Hatta İmâm Buhârî bu konuda müstakil bir kitap telif etmiştir. [Bakınız] Kişiye bu rivâyetler ulaşıp da, bu şekilde amel etmiyorsa tabi ki de sünnete muhalefet etmiş olur.
Tumblr media
Vekî' رحم الله şöyle demiştir:
"Ebû Hanife İbnu'l Mubârek'e 'Uçmak istiyormuşçasına her tekbirde ellerini kaldırıyorsun?' dedi. İbnu'l Mubârek de ona 'Sen ilkinde uçuyorsan ben de diğer tekbirlerde uçuyorum' diye cevap verdi."
Vekî' dedi ki: "İbnu'l Mubârek, Ebû Hanife'yi bir veya iki defa yenmiştir."
| Abdullah b. Ahmed es-Sunne, 503.
كان ابن عمر إذا رأى رجلا يصلى لا يرفع يديه كلما خفض ورفع حصبه حتى يرفع.
Nâfi' der ki: "İbn Ömer, namaz kılarken rüküya inip kalkarken ellerini kaldırmayan birini gördüğü zaman kaldırana kadar adama çakıl taşı atardı."
| Buhari; Refu'l yedeyn 77. es-Sûnen Darekutni; 1103.
Kıvamu's Sunne el-İsbehâni "el-Hucce fî Beyâni'l Mehacce"de (2/498) şöyle demiştir:
"Namazda elleri kaldırmak... ortaya konmuş bir sünnettir ve Ehli sünnet'in alametlerindendir."
Vallahu alem.
13 notes · View notes