Tumgik
#Cemaat ve Tarikatlar
ertan2618 · 1 year
Text
Tumblr media
Bu ülkede Sabetaycılar deşifre edilip tasfiye edilmeden; başarılı olamayız.!
1927 yılında "İki yüz bin" Yahudi, "Sekiz yüz bin" Ermeni'ye kimsenin ruhu duymadan isim, soy isimleri Türkçe'ye çevrilerek Türk kimliği verildi...
Aslında bu pek önemli bir konu değil...
Çok daha önemlisi şu; Bundan daha can alıcı olan konu şu ki; Kripto dediğimiz bu 1 milyon Yahudi ve Ermeni kitle, hiçbir zaman yırtık elbise giymek zorunda kalmadı...
Hiçbir zaman açlık, susuzluk, yokluk veya yoksulluk çektirilmedi...
Kimisi general yapıldı, ordu idare etti...
Kimisi müdür yapıldı, okul idare etti...
Kimisi başhekim yapıldı, hastane idare etti...
Kimisi hoca yapıldı, cemaat ve tarikatlar idare etti...
Kimisi hâkim-savcı yapıldı, nice yiğitlerin ve mübareklerin canına kıydı vs. vs...
Hepsine de Anadolu insanının üzerinde idareci sıfatı verildi...
Tiyatro, edebiyat, müzik, sinema, basın, yayın, gazete, TV hep onların tekelinde bulunduruldu...
Bu kriptolar Anıtkabir yollarında sürekli şu cümleyi kullandılar; "Biz bu ülkenin asli unsurlarıyız..!"
Onlar zeki, bilgili, demokratik, ilerici ve çağdaştılar güya..!
Onlara yandaşlık etmeyenler ise her zaman gerici, yobaz, cahil, karanlık...
Onlar azınlıktı ama gayet zengin ve şatafatlı bir hayat içinde kendilerini efendi, bizi ise köle olarak gördüler....
93 yıldır kurdukları saltanatı ölümüne savunma derdine düştüler ve düşmanlıklarını alenen yapmaya başladılar...
Siyasette ittifak kuruyorlar...
Sermayede birlik oluyorlar....
Eğitim ve sağlık alanında toplanıp bildiri imzalıyorlar...
Sakın "bunlar kim..?" diye sormayın...
VE BUGÜN..!
Yıllar önce çıkarılan e-devlet üzerinden bakılan soyağacı aplikasyonu devletin kim kimdir ve kim kim değildir istihbaratının yapıldığı zekice bir hamledir...
Bu yüzden içimiz rahat olsun devletimizin herkezden ve herşeyden haberi var...
(Alıntı.)
36 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Birbirinin Benzeri Tarikat ve Cemaatler Gibi Sürekli Üreyen Siyasi Partilerin Sonu Gelmeden Bize Kurtuluş Yoktur
Bir gün herkes doğruyu bulacak. Madem siyasette kimse koltuğunu bırakmıyor o zaman yeniden yurttaş olmak için herkes seçmen olmaktan istifa etmesi işe yarayacak tek seçenek kaldı.
✓ Anayasa'ya göre aday olmaması gereken aday olabiliyor.
✓ Sürekli kaybeden ve kaybettirenler de aday oluyor.
Bu seçeneksizlik bir dayatmadır.
Sonuçta kaybeden biz oluyoruz.
Çünkü siyasette seçeneksiz bırakılmak bize kaybettirmeye devam ediyor. Bu sebeple sandığı, hukuksuzluğu boykot edenler haklı çıktılar. Hukuksuzluğu meşru hale getirenler haksız çıktılar. O zaman kaybetmemenin tek yolu yurttaş olmak ve duruma el koymak için hukuksuzluğa ve kazandığı halde kaybettirene ve sürekli kaybederek kaybettirene ders vermenin tek yolu bunların hepsini boykot etmek sandığa gitmemek ve duruma el koymaktan geçmektedir.
Ve en önemlisi çok partili siyasi düzene son verme devrimini yaparak birlik beraberlik ve bütünlüğü korumanın kendi kendini yönetmenin tek çaresi olduğu bilincine varmak kurtuluşun kapısını bize aralayacaktır.
Demokrasi kendi paranı kimseye kaptırmadan kendi kendini yönetmektir.
Devlet toplumun sahip olduğu maddi değerlerin kasası olması gerekir.
Hukuk, devleti o toplumun her yurttaşı adına haklarını eşit korumaktır.
Eşit paylaşım yerine şahısların ve şirketlerin zengin edildiği ve karşılıksız para basma yetkisinin tefecilerde olduğu düzende halk, hak, hukuk ve ahlak yoktur. Kula kul, şirketlere müşteri, cemaat ve tarikatlara mürit ve siyasi partiler için seçmen düzeyine düşürülmüş bir toplum yurttaş özelliğini kaybetmiştir.
Siyasi partiler tarikatlar ve cemaatler benzeri birininin içinden çıkmış hiç birinin diğerinden bir farkı olmayan toplumu bölen, ayrıştıran ve ilişkileri şaibeli kötü niyetli yapılardır.
Bu kadar çok siyasi parti olmasına rağmen seçeneğin bu kadar az olması hiç birinin bir işe yaramadığını ve toplumu bölmek birlik, beraberlik ve bütünlüğü yok etmek adına ayrı partiler olarak bir araya ittifak kursalar bile sonucun değişmediğini en son seçim ile gördük.
Üstüne üstlük bu siyasi partilere hazine yardımı yaparak besliyoruz.
Atalarımız besle kargayı oysun gözünü diyerek boşuna uyarmamışlar bizi.
] Önder KARAÇAY [
7 notes · View notes
kimilkimilim · 2 years
Text
cemaat ve tarikatlar kapatılsın
16 notes · View notes
sadiatici · 2 years
Text
CEMAATLER, TARİKATLER eşittir PARÇALANMAK’mıdır..??
Biri bana, ‘’İslama en büyük zararı kimler verdi’’ diye soracak olsa, hiç düşünmeden,’’CEMAAT ve TARİKATLAR’’ diye cevap veririm.
Ne Abdullah Ibn-i Sebe, nede Ebu Cehil bu kadar zarar vermemiştir.
Bu çok iddialı yazıma, mutlaka kızanlar yadırgayanlar hatta küfredenler olacaktır. Kızanlara ve yadırgayanlara boynum kıldan incedir.
Ama işte o KÜFREDENLER var ya, işte onlar bu cemaatlerin ürünüdür. Neden CEMAATLER diye cevap vermemin, en NET sebebi ve ispatıdır.
Kaynaklara şöyle bir göz atacak olursak, ülkemizdeki orta ve küçük boy cemaatleri hesaba katmadan sadece büyüklerinden bir kaç tanesini burda zikredelim. Ülkemizdeki Cemaatlerden bazıları:
- Nakşibendi tarikatı
- Nurcular
- Kadiri Tarikatı
- Halveti Tarikatı
- Rufai Tarikatı
- Şazeliye Tarikatı
- Mevlevi Tarikatı
Her Cemaatin ( Tarikatın) en az on tane kolu olduğunu düşünecek olursak, sayıları yüzlere varan Cemaate, Tarikate sahip bir ülkeyiz. Oldukça zenginiz çok şükür.
Bu kadar Cemaatin Şeyhi, Müridi, Babası, Çelebisi vs’si ile, Diyanet bünyesinde(21.Ocak 2021 itibarı ile) 128 bin 469 personeli ile, İlahiyat Fakulteleri personelleri ile, İmam Hatip liselerinde (2019-2020 yılı itibarıyla da imam hatip liselerinde 610 bin 7 öğrenci mevcut.), öğrencileri ile, Radyosu, Televizyonu ile, Gazete ve Dergisi ile DEVASA bir kapasiteye, MADDİ ve MANEVİ güce sahip ülkemizde insanımızın Deizm’e kaymasının hatta koşmasının nedeni nedir? İnsanımız İslam’dan neden uzaklaşmaktadır.
Bu kadar kitlesel güce sahip bu grupların hangisine sorar sanız "AMACINIZ NEDİR’’ diye, İslamı anlatıyoruz, öğretiyoruz derler. O zaman aklımıza o malum soru tekrar geliyor. Şayet anlatılan bu ise, bu NASIL İSLAM, bu İSLAM değil.
Kur’an-ı Kerim’de Ayetler ile, Müslümanların parçalanıp bölünme mesi öğütlenirken, toplumun ŞUCU, BUCU diye fırkalara böldürülmesi, KUR’AN’a isyan değil midir.?
Ne Peygamber efendimiz zamanında nede Dört Halife zamanında herhangi bir Tarikatın veya Cemaatin varlığından söz edilmiyor.
Cemaatlerden hangi birisi bir diğerini sevip kucaklıyor.? İslam da TEK DOĞRU varken, aynı amaca hizmet ettiklerini söyleyen bunca ayrı ayrı cemaat neden var.
Yıllarca Milletimizin dini duygularını istismar ederek Zekat ve Fitre topladılar ve bunu da fakir öğrenci okutuyoruz diye lanse ettiler. Ama günümüzde gördük ki, çağın ilmi ile donatılmış fertler yerine, kendi milletine kan kusan, kafa kesen, kurşun sıkan örgüt elemanı yetiştirmişler.
Cemaatler, İSLAM’ın ta Peygamber efendimizin vefatından sonra Kureyş’liler zamanından beri, bazı grupların, bazı diğer gruplar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasının en son, en şiddetli, en hasis olarak kullanılması örneğidir.
Son olarak, Allah yolunda gerçek manada İslamı anlatan, yaşayan ve yaşanmasına vesile olan, olmaya çalışan tüm değerli insanları tenzih ediyorum. Onlar başımızın tacıdır. Allah, onlardan razı olsun.
Mustafa Halaçlı
Selam ve dua ile...
Tumblr media
11 notes · View notes
ibokumus · 2 months
Text
Tumblr media
LORDUM,
O ADAM YENİ BİR DEVLET KURUYOR “
Koşarak geldi ve dedi ki:
“Lordum,
o adam yarın yeni bir devlet kuruyor”
Lord dedi ki:
Kursun, Osmanlıyı yıktığımız gibi, onu da yakın zamanda yıkarız, Osmanlıyı yıkmak uzun sürdü, ama bunları daha kısa sürede yıkarız, çünkü Osmanlıya soktuğumuz fitne hâlâ onların içinde.
-Lordum, ama bu adam çok zeki ve çok güçlü.
-Zeki olmak, güçlü olmak tek başına bir işe yaramaz.
-Lordum, o gücünü etrafına hissettiriyor.
-Güçlülük, birlik, beraberlikle olur, onlar birbirlerine girecekler, onun kurduğu mecliste onlarca bizim amaçlarımıza hizmet edenler var, bazıları zaten bizim adamımız, bazıları da farkında olmasalar bile, söylemleri ve yaptıkları ile bizim amaçlarımıza hizmet ediyorlar.
-Lordum, onların ülkelerinden çok zeki çocuklar ortaya çıkıyor, bu zeki çocuklar, o adamın yolunu takip ederlerse, o ülkeyi Dünya’da hiçbir ülke tutamaz.
-Elbette biliyoruz, o topraklar Dünya’nın en değerli toprakları, o ülkede çıkan ekinler, üzümler, zeytinler, incirler, kayısılar, şeftaliler, armutlar, ahlatlar, alıçlar, haşhaşlar, her türlü meyve sebzeler, çocukların beyinlerini nasıl çalıştırdığını biliyoruz, orada yaşanan dört mevsim, Dünya’da başka bir yerde olay kolay yaşanmıyor. Suyu, havası, toprağı, güneşi, ülkenin insanlarının çok zeki olmasını sağlıyor.
-Lordum, peki bunlara nasıl engel olacağız?
-Sen merak etme, planlar hazır,
ana plan o ülkeyi ele geçirmek, gücünü kırmak, Osmanlı’ya soktuğumuz fitneye devam etmek..
- Bunlar nasıl olacak Lordum.
- Planlara devam ederek olacak..
Bak haritaları bile ona göre yaptık, onların diğer Türk Devletleri ile bağlarını kopardık.
Onların içine
din fitnesi,
mezhepçilik, tarikatçılık,
cemaatçilik fitnesi,
alevilik,
sunnilik fitnesi,
ırkçılık fitnesi,
sağcılık solculuk fitnesi,
o partiden bu partiden deme fitnesi,
soktuk....
Bunlar daha da alevlenecek, cemaat ve tarikatları kuran ve onları ayrı ayrı destekleyen zaten bizim atalarımız.
Her cemaat tarikatın içinde onlarca adamımız var, onları yönlendiren zaten biziz, onlar “senden benden, senden değil benden değil” kavgasıyla, ayrımcılık yaparak ülkenin yıkılmasında en büyük etken olacak.
-Peki Lordum, Atatürk’ü destekleyenlere nasıl engel olacaksınız, gelecek nesillerin onunla ilgili sevgileri, onu örnek almaları ne olacak?
- Atatürk’ü dinsiz, kâfir, deccal olarak göstereceğiz.
- Ama Lordum, o adama çok zeki, o adamın dinin gerçeğini bilmemesi mümkün değil.
-Bilse ne olacak, önemli olan Halk’ın neye inandığı, Halk’a ne empoze edildiği.
O adamı, bazı hocaların kitaplarında, sohbetlerinde dinsiz, kâfir, deccal ilan ettirerek, Halk’ın kafasına fitnelik sokmaya devam edeceğiz.
Cemaat tarikatlarda her sohbette, Atatürk’ten bahsederek onun dinsiz, deccal olduğunu akıllara kazıyacağız.
Zaten bir ülkeyi yıkmak istiyorsan önce vatanseverlerini yok edeceksin, birbirine sokacaksın, içlere ayrımcılık, kin nefret sokacaksın, biz de onu yapacağız, vatanseverleri küçük düşüreceğiz, Halk'ın gözünde dinsiz gibi göstereceğiz.
Hatta kendini aydın zanneden birçok kimseyi de televizyonlara çıkararak, Atatürk’e “o dine inanmıyordu, o ateistti” diye beyanlar verdireceğiz.
- Peki Lordum, yetişen zeki çocuklar ne olacak?
-Sen hiç merak etme, o da tamam, o zeki çocukları önce kendi kurduğumuz okullara, aileleri ikna ederek alacağız, sonra da onları kendi ülkelerimizin üniversitelerine alıp, kendi ülkemizin çıkarlarına hizmet ettireceğiz.
- Ama Lordum, bunu anlayanlar gelmezler ki!
- Onların bazılarına; ilimden, eşitlikten, adaletten, insanı değerlerden, özgürlükten bahsederek ikna edeceğiz.
Bazılarını da dinden, Allah'tan, kitaptan bahsederek ikna edeceğiz, onlarda bunlara inanacak, gelecek ve çıkarlarımıza hizmet edecekler.
- Peki, ikna edemedikleriniz ne olacak Lordum?
-İkna edememek diye bir şey yok, cemaatler tarikatlar ne güne duruyor, o çocuklar; din denerek Allah denerek, kitap denerek, cemaatlerin tarikatların eline düşürülecek ve yine bize hizmet edecekler.
-Peki Lordum, basın, televizyonlar, siyasi alan, üniversiteler, nasıl kontrol edilecek?
- Sen hiç merak etme, Dünya’da Türkler kadar birbiriyle kavga eden ikinci bir millet yoktur, bak tarihte birbirleriyle kavga ederek, nice kurdukları devletleri yıktılar.
Basını, televizyonları zaten bir kontrol ediyoruz, her gün orada tartışmalar yaptırarak, ülke insanının içine kin aşılamaya, ayrımcılık aşılamaya devam edeceğiz.
Siyasilerin içine adamlarımız koyarak, onları her gün Halk’ın gözü önünde birbirine saldırtacağız, ayrımcılığı işleyip, Halk'ın içine kin nefreti sokmaya devam edeceğiz, her partide her zaman adamlarımız olacak.
Devleti yıkıncaya kadar devam edeceğiz.
Üniversiteleri zaten biz kurduk, istediğimiz gibi yapılanmaya devam edeceğiz, bize uyanları, makamlara şöhretlere getirerek besleyeceğiz, uymayanları pasifize edeceğiz.
Evet, plan büyüktür ve oynanıyordu, plan ince ince ortaya konuyordu.
Halk, her gün televizyonlarda tartışmaları izleyerek taraf oluyordu.
Hatta televizyonlarda,
3 kişi bir tarafta,
3 kişi karşı tarafta olarak görsel ayrımcılık beyinlere kazınıyordu.
Sonra sözsel ayrımcılık, beyinlere ekilerek ayrıştırmalar devam ediyordu,
hele tartışmaların dozu artırılarak, kin ve nefret iyice alevlendiriyordu.
Plan büyüktü, siyasiler her gün televizyonlarda birbirine girerek, Halk'ın içine, iyice ayrıştırma enjekte ediliyordu, kahvelerde Halk birbirine giriyordu.
Üniversitelerde hocalar birlik olamıyor, içlerde kıskançlık oluşturuluyordu.
Zeki vatanperver çocukların hızla önü kesiliyordu..
Üniversiteler,
hızla cemaatlerin eline geçiyor,
onlar da kendi taraftarlarını hızla kadrolaştırıyordu.
Evet, plan büyüktü ve ince ince ortaya konuyordu.
Lâkin bir damar vardı, bir türlü ona engel olunamıyordu.
Bir damar vardı,
Atatürk'ün işaret ettiği
"damarlarındaki asîl kan"
işte bu bir türlü ele geçirilemiyordu.
Onlar planlarına devam ediyorlardı, bizi zayıf bırakmaya, saldırmaya devam ediyorlardı.
Biz de onların tuzaklarına düşüyor ve birbirimize saldırmaya devam ediyoruz.
Atatürk cumhuriyeti kurdu, kurduğu gibi duruyor.
Cumhuriyeti kurduk diye avunuyoruz, ama övünemiyoruz.
Zeki çocuklarımız, yabancı ülkelerin üniversitelerine hocalık yapıyor, onların çocuklarını yetiştiriyor.
Binlerce gencimiz yurtdışında, o zeki çocuklar onların çıkarlarına hizmet ediyor..
Atatürk;
“Türk milleti zekidir,
Türk milleti çalışkandır”
dedi.
Ama Türk çocuğu zekiliğini yurt dışında, yabancılara hizmet ederek gösteriyor.
Türk çocuğu çalışkanlığını, cemaat tarikatında peşinde koşarak eriyip bitiriyor, birbirine saldırarak harcıyor.
Sadece Amerika’da Üniversitelerde, 10 binin üzerinde Türk çocuğu var.
Düşünün bir kez, 10 binin üzerinde zeki çocuğumuz, onlara hizmet veriyor, onların kalkınmasında rol oynuyor.
Bu çocuklar ülkemize gelmeye kalktığında, ama içerden ama dışarıdan ne oyunlarla geri gönderiliyor.
Hep, Cumhuriyeti kurmakla avunduk durduk.
Ama bir türlü Cumhuriyetimizle övünemedik, gurur duymadık.
Ekonomik olarak kalkınamadık, ülkemizin insanlarından gelecek kaygısını silemedik.
Ülkemizin topraktan çıkan değerlerini, layıkıyla dünyaya pazarlayamadık.
Bir ülkenin ekonomik olarak kalkınmışlığı parasının değeri ile belli olur.
8.000.000, evet bu 8 milyon nedir? Lütfen düşünün.
Onların 1 tanesi, bizim 8 milyonumuz.
Yani onlar 1 dolar, 1 Euro veriyor, siz 8 milyon adet 1 tl veriyorsun. (6 sıfır atılmadan önce).
Dünyada, ekonomik alanda bizim paramızdan daha değersiz bir para yok.
Paranızın değeri, ülkenizin kalkınmışlığı ile ilgilidir.
Her yıl, Cumhuriyeti kurduk diye avunup duruyoruz.
Peki;
Yaşatabiliyoruz mu?
Geliştirebiliyoruz mu?
Kalkındırabiliyoruz mu?
Doğan Cumhuriyeti, her gün biraz daha öldürüyoruz.
Atatürk onu kurdu, ama biz her gün biraz daha öldürüyoruz.
Bir Atatürk ortaya çıktı, ama hiç birimiz Atatürk olamadık.
Cumhuriyeti kurmakla avunduk, ama onu yüceltmekle övünemedik.
Ülkemizin her çocuğunun yüksek bir potansiyeli var, onlar zeki, çalışkan, üretken, bir potansiyelle doğuyor.
Yine de karamsarlık yok, umutsuzluk yok.
Birlik olduğumuz an, fazla değil 10 yılda dünyanın en kalkınmış devleti oluruz.
Çünkü ülkemiz, yer altı, yerüstü kaynakları ile buna müsait.
Bizler, Özbekistan Buhara'da, Horosan'da doğan; İbn-i Sina'ların, Biruni'lerin, Harezmi'lerin, Cabir Bin Hayyam'ların, Ebu Bekir El Razi'lerin, El Kindi'lerin, Farabi'lerin damarından geliyoruz.
Ülkemizin her çocuğunun damarında, bilim damarı, zekilik damarı her zaman var.
Yeter ki uyanık olalım, yerer ki bize kurulan tuzakları görelim.
Birliğimiz beraberliğimiz, geleceğimiz için el ele verelim.
Atatürk'le avunmayalım,
her birimiz
Atatürk olalım..
Edebiyat Sevgisi ..
İsmail Dinçer ..
0 notes
erol25030 · 7 months
Video
youtube
Türkiye'deki Evanjelistler Kim? Hangi Cemaat Ve Tarikatlar Evanjelizmin ...
0 notes
cemakkilic · 9 months
Text
Tumblr media
Ülkeyi cemaat ve tarikatlara teslim etmek sadece anayasal suç değil ayrıca insanlığa karşı işlenmiş suçtur!.. Çünkü cemaatler özgür beyinleri yok eder, fakirliği ve şükürcülüğü enjekte ederek sağlıksız, köle toplumlar inşa ederler...
Cemaat ve tarikatlar kanserli hücrelerdir!..
Cem Akkılıç
0 notes
uralmutlu · 1 year
Text
Türkiye´de Tarikatlar
  Türkiye’de tarikatlar, yani dini ve tasavvufi cemaat ve yapılanmalar, uzun yıllardır toplumun bir parçası olarak varlığını sürdürmektedir. Tarikatlar genellikle İslam inancı etrafında örgütlenmiş, çeşitli ritüeller, dini öğretiler ve sosyal etkinlikler düzenleyen gruplardır. Bu tarikatların Türkiye’deki etkileri ve yaratmış oldukları bazı sorunları aşağıda ele alalım:Dini Manipülasyon: Bazı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
baybaykus · 1 year
Text
NEDEN KIZIYORSUNUZ BİLEMEDİM?
Neden kızıyorum biliyormusun?
Söyle de bende kızayım...
--Bak oğlu, O varya O...
--Evet O ne yapmış?
--Kuran-ı Kerimleri toplattı...
--Evet Kuranı Kerimler toplandı doğru. Çünkü, yabancılar tarafından kasıtlı Kuran-ı Kerim'in değiştirildiğini de biliyormusunuz?
O kızdığın adamın yönettiği Devlet, tarafından bu hainlik fark edilince, ne kadar Kuran-ı Kerim varsa hepsi toplatıldı.
--Sonra; Ne mi oldu?
--Sonra hatalı olanlar Düzeltildi. Mühür vuruldu ve tekrar sahiplerine iade edildi. Peki bunu neden söylemiyorsunuz?
O dönem ki Kuran-ı Kerim'ler de hala mühür vardır. Ve ondan sonrada Diyanet işleri Başkanlığına Kuran-ı Kerimlerin baskısının denetimi verildi.
Kuran-ı Kerim evinizde varsa araştırın ve mühürsüz Kuran-ı Kerim'lerin hala eksik yada değiştirilmiş olma ihtimali yüksektir.
Cemaat ve tarikatlar bu namussuzluğu yapıyorlar. Dinimizin içine de birçok bidat sokuyorlar.
Yıllarca, malûm cemaat sadece "Lailahe illallah" demek yeterli kelimeyi şahadet getirmeye gerek yok" diye insanları uyutmadımı?
Cuma hutbelerinde minberde hocalar "Son din Islâm" demekten vaz geçmediler mi?
Yıllarca "Kutlu Doğum Haftası" diye FETÖ nün doğum gününü kutlatmadılar mı?
--Ama oğlu, İskilipli Hoca gibi hocaları, şapka takmadığı için bu adam astı...
--Evet bazı hocalar asıldı. Ama şapka giymedikleri için değil. Çünkü hiçbir hoca şapka zaten giymedi. O asılanlar hoca oldukları, şapka giymedikleri için asilmış değilller. Hele hele Iskilip'li Atıf hiç değil. O melun, Osmanlı zamanında da 31 Mart'a karıştığı için askeri mahkeme tarafından yargılandı. Hatta sarayda hırsızlık yaptı diye, Atanız Abdulhamit bu İskilipli Atıf Hocayı sürgüne göndermişti. O melun, "Kudurmuş haydutlar" dediği Kuvayi Milliyecilere karşı Yunanlıları tutmasına rağmen, hatta bildirileri Yunan uçaklarıyla Anadolu halkının Kurtuluş Savaşına destek vermemesi için kışırtmak amaçlı atılmasına rağmen, O adam tarafından af edildi. Affedildi ama ne zaman ki çeşitli şehirlerde çıkan isyanlar sonucunda, hükümet konakları basılıp görevliler öldürülünce ve bu olaylarda onun da parmağı ve etkisi olduğu anlaşılınca idam edildi.
İdam hükmü verilince de O adam dan cezasının 101 yıla döndürülmesi için yas yas yalvardı.
O dönem yargılanan, Tahirül Mevlevi, Hafız Osman, Ömer Rıza gibi hocalar beraat etti, "hoca" oldukları halde idam edilmediler!
Peki, Fetullah Gülen'i bu günkü Cumhurbaşkanı ABD den getirebilse idamı geri getirip bu "Hoca Efendi" denen zındığı asar mı? Asar...
Demekki asılacak vatan hain varsa, hacı hoca fark etmez, cezalandırılır...
--Ama oğlu O adam camileri ahır yaptı...
--Evet camiler ahır da oldu. Ama O adam yapmadı.
Sinan Meydan, İtalyan arşiv belgelerinde Yunan ordularının camileri tahrip ederek, Kuran-ı Kerim'i ayaklar altında çiğnenmesi gibi maddi-manevi baskılar yapıldığını, Milli Mücadele sonrasında Atatürk'ün emriyle yakılan, yıkılan camiler konusunda bir rapor hazırlandığını ve 1 yıl içinde 126 cami ve mescidin onarıldığını, Atatürk'ün Eskişehir Mihalıççık Camii için cebinden 5000 lira vererek yeniden yaptırdığını, 1924-1935 arasında yüzlerce tarihi camiyi tamir ettirdiğini yazar...
-- Siz bu yalanlara ne zaman kanmaktan vaz gececeksiniz?
--Yalanlar, yalanlar, yalanlar...
--İnsanları böyle kandırılıyor işte...
Siz de hemen inanıyorsunuz.
Bu adam dinlerini doğru öğrensinler okuduklarını anlasınlar diye kendi parasıyla, Elmalı'lı Hamdi Yazır hocaya Kuran-ı Türkçeye çevirtmedimi?
--Bu adama düşmanlık daha ölmeden başladı. Öldü Ama hala düşmanlık bitmedi. Bu münafikların ömürleri ona iftira atmakla geçmiyor mu?
--Adama Ayyaş dediniz de...
--İşin tuhafı mesela çoğu içkiye bağlı nedenlerden ölen Osmanlı padişahları umrunuzda olmadı. Bu nasıl oluyor Osmanlı torunları?
Örneğin;
--Abdülhamit'in torunu "Dedem rom içmeyi severdi." demesine rağmen o Islam halifesini "cennetmekan" yaptınızda.
O size devlet kurup kimlik veren kulluktan adamlığa terfi ettiren adamın rakısı battı size...
Koskoca Devleti batıranlar oldu kahraman dedeniz, O badireden milleti kurtaran, ömrü cephelerde geçen sizin için ölümü hiçe sayan adam oldu hain, öyle mi?
Ya da Abdülhamit döneminde Bir milyon 592 bin 806 kilometre karelik toprak kaybedilmesine rağmen, bunu hiç sorgulamadınız.
Birde Abdülhamit bir karış toprak kaybetmedi diye yalan söyleyene inandınız da size vatan veren insana ayyaş, dinsiz diyerek hakaret ettiniz.
Yetmedi, Londra ve Uşi anlaşmalarıyla çoktan kaybedilen 12 Adaları, (bu adalar 26 ada olarak da söyleniyor) yıllarca Lozan'da kaybettik yalanını yüzünüz hiç kızarmadan söylediniz. Birde "Lozanın gizli maddeleri var, yüzüncü yılında açıklanacak" diye yalanlarla kafaları karıştırdınız. Yüzüncü yılıda ahanda bir ay önce bitti şimdi size bu yalanı söyleyenler, "Lozanın gizli maddesi yok" diyor şimdi de yine onlara inanıyorsunuz. Sahi siz ne içip de bu kafayla dolanıyorsunuz?
O adamın üstüne atılan birçok iftiraya gözünüz kapalı inandınız. En çok da din üzerinden vurmaya çalıştınız, bağımsız bir ülke hediye etmese, dini sanki çok yaşayabilecekmişsiniz gibi. Utanmadan bunu da hiç sorgulamadınız...
Sahi cidden siz ne içiyorsunuz da bu meret size böyle kafa yapıyor?
Doğrusu merak ettim bende kafayı sizin gibi bulmak istiyorum...
Mevlüt Kaleli Den
Tumblr media
1 note · View note
ozel-buro · 1 year
Text
TARİKATLER & CEMAATLER DOSYASI : TARİKAT VE CEMAATLER NEDEN VERGİ ÖDEMEZ.
TARİKAT VE CEMAATLER NEDEN VERGİ ÖDEMEZ. Bu yazının esin kaynağı, 36 yıl DPT ve Hazine Müsteşarlığı’nda Yatırımları teşvik uzmanı olarak görev yapan Sn. Mehmet Özcan Bey’dir. Mehmet Bey anlatıyor: 36 yıl DPT ve Hazine Müsteşarlığında Yatırımları Teşvik Uzmanı olarak görev yaptım. Daha öncede yazdığım gibi, Cemaat ve tarikatlar 1970’li yılların ortalarında şirketleşip sanayici oldular. Her devirde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elazigsurmanset · 1 year
Text
AV. DR. İRFAN SÖNMEZ’İN KALEMİNDEN…BU KAFAYLA MI?1
Tumblr media
Süleymancıların Brezilya’dan getirdiği altı çocuk bir anda belli çevrelerin gündemi oldu. Bu büyük cürüm(!?) TV programlarına konu oldu. Olay, Amazonlardan çocuk kaçırma ve uluslararası suç olarak takdim edildi. Ne yapmıştı Süleymancılar? Amazonlarda mukim yerli bir kabilenin  yaşları 13-17 arasında değişen çocuklarını ailelerinden izin alarak yurtlarında eğitip Müslüman yapmış, sonra da tamamen yasal yollarla Türkiye’ye getirmişlerdi. Siz misiniz onları Müslüman yapan? Brezilyalıların bile göstermedikleri tepkiyi- bizim İslam’la sorunlu- çevreleri gösterdiler. Müslümanlığa direk vuramadıkları için –olayı çocuk kaçırma– olarak nitelemeyi tercih ettiler. Oysa haberin içeriğinde çocukların ailelerinden izin alınarak getirildikleri belliydi. Günümüzde bir babanın reşit olmayan çocuğunu yurt dışına çıkarması için bile annenin noterden izni gerekiyor. Öyle haydi dediğiniz zaman bir çocuğu kolundan tutup yurt dışına çıkaramıyorsunuz. Köpürtülen yayınlar üzerine çocukları getirenler geri göndermek zorunda kaldılar. Bizimkilerin de ciğerleri soğudu. Tarikatlar, Emeviler döneminde yaşanan hukuksuzluklar ve zulümlerden rahatsız olanların zühd hayatını tercih etmeleri ve bunun zamanla kurumlaşması üzerine ortaya çıkmış yapılardır. Cemaatler ise,dini bir hayat için gerekli sosyal çevre ihtiyacının ve kentlileşme ile birlikte gevşeyen akrabalık bağlarının yerine sosyal akrabalıkları ikame etmenin sonucudurlar. İkisinin de sosyolojik karşılıkları ve derinlikleri vardır. Ancak günümüzde bu yapıların çoğu misyonlarını kaybederek birer çıkar grubuna ve şirkete dönüşmüştür. Böyledir diye bazı kötü örneklere bakarak hepsini ve her girişimlerini aynı torbaya koymak mümkün değildir.Dini istismar etmedikleri ve siyaseti belirleme aracı haline getirmedikleri müddetçe bu yapılar denetlenerek faaliyetleri birer -sosyal ihtiyaç- olarak değerlendirilmelidir.Bu tip yapılara gösterilen rağbet,  onları doğuran ihtiyaçların başka bazı yollarla karşılanıp, karşılanmadığına bağlıdır. Süleymancıların Brezilyalı çocukları Müslümanlaştırması cemaat çerçevesinde değerlendirilebilecek bir faaliyettir. İnançlarımızın şemsiyesi altına yeni insanların katılması bir Müslüman’ı ancak mutlu eder.Bundan rahatsızlık duymak için, dinle, özel olarak İslam’la problemli olmak gerekir. Cemaatlerin meşru faaliyetlerine bile  şu veya bu maskeyle karşı olmak sonunda o cemaatlerin mensuplarını da karşı olanların karşısına itiyor.Karşıtlık, karşıtlık yaratıyor.14 Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun –helalleşme- hamlesine rağmen muhafazakar kitlelerin ikna edilememesinin sebeplerinden biri budur. Kılıçdaroğlu başka şey söylemiş, CHP’ye yakın muhalif kanallar  başka şey söylemiştir. İslam’la problemli 3-5 gazetecinin çeşitli kisveler altında yaptıkları yayınlar, doğru bir hamleyi boşa çıkarmıştır. Bu milletin dini İslam’dır. Kıyamete kadar da öyle olacaktır.Bu gerçeği göz ardı edip kenardan köşeden İslam’a saldırmak, yel değirmenlerine saldırmaktır.Toplum nezdinde hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur. Cemaatleri sığınak haline getiren, onları büyüten de budur.Haksız, dayanaksız karşıtlık, karşı olunan şeyi büyütür. Kaldı ki, cemaatler sadece İslam toplumlarında  değil, diğer dinlerde de vardır. ABD’de, Mormonlar, Baptistler,Lutheryanlar,Metodistler gibi yapılar bunun örneğidirler. Bu kafayla devam edildiği müddetçe  milletin destek ve teveccühü kazanılmaz, olan da kaybedilir. Read the full article
0 notes
yenicagkibris · 2 years
Text
Sarayönü’nde “cihad” bayrağı ile Dr. Küçük’ü anmak - Aziz Şah
Türkiye’de olduğu gibi Kıbrıs’ın işgal bölgesindeki tarikat-cemaat örgütlenmeleri de şehrin çeperlerinden merkezine akıyor. Dün belli başlı semtlerde örgütlenen tarikatlar bugün holdingleştiler, plazalarda ve bakanlık bürokrasilerinde yerlerini aldılar… Kıbrıs’ta da önce “cihad” bayrağını Karpaz’da açtılar, sonra da Mağusa’nın ortasında! Türkiye’de çeyrek asırda geçtikleri yolu, Kıbrıs’ta birkaç…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
🗣️ Bundan Sonra Ne Olacağını Tarih Yazacak
Victor Hugo yaşamı, yazdıkları, düşünceleri ve duruşunu örnek aldığım bir insan ve yazardır.
Öğrendiğim çoğu konuda kendisine hakkını teslim etmem lazım.
Okul, öğretmen, kilise ve papaz konusunda söylediği tespitler insanlığın her çağında gerçekliğini koruyor.
Diyor ki;
✓ Her kasabada ışık saçan bir öğretmen, her kilisede bu ışığı söndürmeye çalışan bir papaz vardır.
Bu durumun aynısının ülkemizde Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşama veda ettiği günden beri yaşandığını tarihi akışı ile anlattığım da sizde bana hak vereceksiniz.
Tarih bundan sonra da çok şey yazacak ve söyleyecek. Tarihin kalemi olmak sorumluluk ister.
✓ Köy enstitülerinin her okulunda öğretmenler ve yetiştirdiği öğrenciler ışık saçmaya başlayınca ülkemiz üzerinde planları olan iç ve dış mihraklar harekete geçtiler. Neler yaptıklarını başka yazılarımda detaylı anlattım.
✓ Işık saçan okullar kapatılarak yerine insan beynini ortadoğu din masalları ile çölleştiren imam hatip okulları açtılar hala öğrenci bulmakta zorlanan bu tür okulları açmaya nesilleri heba etmeye devam ediyorlar. İmam hatip okullarını siyasetin arka bahçesi olarak gören zihniyetleri hatırlayın.
✓ Yetmedi, okulun ve öğretmenin olduğu her yere rakip olarak cami ve imam yerleştirdiler. Her yaşta insanın ışığını sömürenin yolu bu şekilde açılmış oldu. Namaz zulme karşı çıkmak demektir. Günde beş vakit zulme karşı çıkmak yerine, sömürgeye şükür namazları kılındı/kılınmaya devam ediyor. Camiler siyasetin şubesi diyanetin bankası oldu. İmamlar siyasetin ve para toplamanın temsilcisi oldular. İmam hatip okullarında yetişen insanların çocuklarının kuran kursu adı altında aynı ordunun neferi yapma çabaları diyanet+cemaat+tarikat ortaklığı ile sürüyor.
✓ Yetmedi, sömürgeci küresel sermayenin uşağı sınıfların çıkarına tüm toplumun cahil bırakılarak cennet ödülü, cehennem tehdidi ile hallerine şükretmelerini sağlayarak sömürge düzenine karşı helal gelmemesi adına cemaat ve tarikatlar sahaya sürüldü. Devleti ele geçirmek kavgasına tutuştu cemaat ve tarikatlar. Toplumun bu rezilliği destekleyen yapısı hadlerini aşamalarının yolunu açtı.
Bundan sonra ne olacağını siz düşünün.
] Önder KARAÇAY [
13 notes · View notes
kolej-postasi · 4 years
Text
KARAR’A MERHABA
Tumblr media
Akademik camiaya intisap ettiğim 1990’lı yılların sonuna kadar makale, kitap, köşe yazısı türünden hiçbir şey yazmayan ve fakat hâl-i hazırda sürekli olarak yazmaya çalışan birisi olarak yazı yazmanın hem zor, hem de soğuk ve mesafeli bir iş olduğunu kendi adıma itiraf etmeliyim. Zorluk daha ziyade karmaşık ve girintili çıkıntılı boyutlarıyla zihinde beliren düşünceleri firesiz biçimde satıra dökmenin çok kere mümkün olmayışıyla ilgilidir. Soğukluk ise yazının insan ve toplumla temastan uzak bir mecrada, masa başında kaleme alınması ve bu yalıtımın insaf duygusunu baskılayıp kimi zaman acımasız ifade organizasyonlarına ruhsat tanımasıyla ilgilidir.
İnsan içine çıkıp konuşmak, sohbette bulunmak aslında yazıdan çok daha insani bir fiildir; ancak konuştuğunuz ya da konuşmayı arzuladığınız toplumsal vasat, merhum Fazlur Rahman’ın dediği veçhile, tıpkı İslam dünyasında gözlemlenen “ahlaki azgelişmişlik” gibi ciddi bir illetle malul ise sohbet irfani ve insani tarafımızı besleyen bir imkân olmaktan çok, dedikodu şehvetini kışkırtan bir araç ve kaldıraca dönüşebilmektedir. Bu sebeple, yazının/yazmanın böyle bir toplumsal vasatta konuşmaktan daha nezih ve steril bir fiil/faaliyet olduğu söylenebilir. Nitekim “söz uçar, yazılı kalır” diye bir vecize vardır ki bu meşhur vecize, ahlaki azgelişmişlik ve yaygın kalitesizlik ortamında, “söz, havaya yazı yazmak mesabesindedir” gibi bir manaya gelir.
İşte buna binaen, haftada bir gün (Çarşamba) Karar’da yazmaya karar verdim. Bu kararımda, Karar Gazetesi’nin kurucu kadrosundaki arkadaşlarımın yanında yer almayı ve karınca kararınca onlara destek olmayı da hedefledim. Yazacağım konular hususunda belli bir alan tahdidinde bulunmamakla birlikte, hususen güncel ve reel politikle ilgili yazmakta isteksiz olduğumu belirtmeliyim. Zira hâl-i hazırda kendime nihai hedef edindiğim tefsir çalışmasından zihnen ve fikren kopmak niyetinde değilim. Tefsirle mukayese edildiğinde, güncele dair yazıların da hayli uçucu olduğu müsellemdir. Ayrıca Karar ekibinde reel politikle ilgili yazma ehliyetini haiz en son kişi olduğum şüphesizdir.
Mamafih, genel olarak İslam ve din, özel olarak diyanet ve cemaat gibi alanlarda gündem oluşturan meseleler zuhur ettiğinde, bu tür meseleleri yok saymak ve tabir caizse Bizanslı din adamları gibi meleklerin cinsiyetini tartışmaya benzer konular hakkında yazmak, her şeyden önce insaf ve iz’an açısından izah edilebilir bir tutum olmasa gerektir. Lâkin İstanbul’un fethi, Çanakkale zaferi gibi özel günler ve haftalarda tarifeli yazılar yazmanın, sırf yazmak için yazmak ve mürekkep sarfiyatında bulunmaktan fazla anlam taşımadığını da teslim etmek gerekir.
Bugüne değin yazdıklarımın hemen hepsinin genelde İlahiyat, özelde tefsir alanıyla ilgili olması daha ziyade bu alan dâhilinde yazmamı gerektirse de İlahiyatın dinler tarihinden felsefeye, sosyolojiden antropolojiye kadar çok geniş bir bilgi ve kültür alanını kapsaması, hem yazı imkânımızı hem de yazacağımız konuları genişletmektedir. Ancak tefsir dışındaki alanlarda kalem oynatmamız ancak şahsi kanaatlerimizi belirtmekten ibaret olabilir. Güncel ve aktüel bağlamda sürpriz gelişmeler olmadıkça, konu tercihlerimiz daha ziyade insan, varlık, tarih, din, ahlak, dünyaya ve eşyaya bakış gibi tarih-üstü meselelerle çerçevelendirilebilir.
Şundan eminim ki biz hangi konuda yazarsak yazalım, ne kadar iyi niyetli olursak olalım, saldırıya hazır kıtalar daha şimdiden vaziyet almış durumdadır. Bu ülkede az çok görünür ve tanınır olmanın bedeli maalesef çok ağırdır. Bunun da ötesinde gerek siyaset, gerek diyanet alanında yaygın kabuller ve telakkilerden farklı bir görüşe sahip olmak ve bu görüşü kamuoyuyla paylaşmak, adeta kan davası mantığıyla ele alınmaktadır. Belli ki pek çok insan kavga ve gürültüden haz duymakta ve sanki “altta kalanın canı çıksın” dercesine, Darwin’in biyolojik evrim teorisini bilerek ya da bilmeyerek sosyal alanda tatbik etmeyi ulvi bir çaba olarak algılamaktadır.
Bu vesileyle, bize teveccüh gösterip bu köşede yazmamızı teklif eden kurucu kadrodaki değerli arkadaşlara samimi teşekkürlerimi sunarken Karar Gazetesi’nin “Türk gibi başlayıp Alman gibi bitirmek” sözüne mâsadak olmasını diliyorum.
MART 8, 2016 | KARAR*
MUSTAFA ÖZTÜRK | KARAR’A MERHABA
Tumblr media
0 notes
veganlogicdinamo · 3 years
Text
CEMAAT YURTLARINDAN YÜKSELEN ÇIĞLIK!
Enes Kara için bu sonu hazırlayanlar, bir gencin özgürlüğünü yok edip onu cemaat yurdunda yaşamaya zorlayanlardır.
Bu sonu hazırlayanlar, 20 yaşında bir insanın, gelecek kaygısı çekip umudunun tamamen tükenmesine neden olanlardır.
Bu sonu hazırlayanlar, öğrenciler için devlet yurdu açmayıp onları cemaat yurtlarına mahkûm eden dinci iktidarlardır.
Bu sonu hazırlayanlar, son 20 yılda tarikat ve cemaatlerin palazlanıp ülkenin her yerinde cirit atması için ortam yaratan AKP iktidarı ve hükümetleridir.
Bu sonu hazırlayanlar, din üzerinden siyaset yapıp 97 yıl önce çıkarılan devrim kanununu görmezden gelen tüm politikacılardır.
Tarikatlar ve cemaatlerle seçim döneminde temas kurup onlardan oy devşirmeye çalışan her siyasetçi de suçludur.
Enes Kara’nın ruhunu sıkıştıran cemaat cenderesi, Türkiye’yi de bütünüyle cendereye sokmuştur.
Sadece tarikat yurtlarının kapatılması yetmez, 30 Kasım 1925’te kabul edilen 677 sayılı yasa uygulanarak Türkiye tarikat ve cemaat karanlığından kurtarılmalıdır.
Laik ve bilimsel eğitime geçmenin, aydınlığa çıkmanın tek yolu budur!
2 notes · View notes
erol25030 · 8 months
Video
youtube
Türkiye'deki Evanjelistler Kim? Hangi Cemaat Ve Tarikatlar Evanjelizmin ...
0 notes