Tumgik
#Mahmut ÜSTÜN
loudballoonphantom · 26 days
Text
Tumblr media
UĞRUNA NİCE BİLİM İNSANININ ÖLDÜRÜLDÜĞÜ KİTAP:
DİVÂNÜ LÜGATİ’T TÜRK
Az buçuk mürekkep yalamış her Türk vatandaşı Türk dünyasının bilinen en eski Türkçe sözlüğünün Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış olan Divânü Lügati’t Türk olduğunu bilir.
Bu eser iki amaçla yazılmıştır: 1- Araplara Türkçeyi öğretmek 2- Türkçenin Arapçadan daha üstün bir dil olduğunu kanıtlamak.
Ancak yine bu eserle ilgili olarak bilmediklerimiz bildiklerimizden çok daha fazladır. Mesela pek çoğumuz bu eserin ilk yazıldığı günden bu güne kadar bilinen tanınan bir eser olduğunu zanneder. Oysa değil.
Evet... Türk Dünyası bu eserin varlığından haberdardır ancak esere 1914 yılına kadar herhangi bir yerde rastlamak mümkün olmamıştır. Yani bizler Türk Dünyası olarak 1914’e kadar Kaşgarlı Mahmut'un Divânü Lügati’t Türk adlı bir lügat ( sözlük ) yazdığını biliyorduk ama bu tarihe kadar bu eseri eline alıp okumuş ‘’ Ben bu kitabı falanca yerde gördüm.’’ demiş bir Allah’ın kulu yoktu.
1914 yılına kadar böyle bir kitap ortada yok idiyse bizler böyle bir kitabın varlığından nasıl haberdardık?
Bu kitabın varlığından başka kitaplar sayesinde haberdardık. Mesela Divânü Lugâti't-Türk’ten ilk söz eden Antepli Aynî diye de tanınan Bedreddin Mahmud’dur. ‘’İkdü’l-Cuman fi Tarih-i Ehli’z-Zaman’’ adlı eserinin birinci cildinde Kâşgarlı Mahmud’un eserinden yararlandığı görülmektedir. Aynî, yalnızca bu eserinde değil kardeşi Şahabeddin Ahmed ile birlikte yazdığı ‘’Tarihü’ş-Şihabî’de’’ de Divânü Lugati’t-Türk’ten yararlanmıştır. Daha sonra Kâtip Çelebi ünlü eseri Keşfü’z-Zünûn’da Divanü Lugati’t-Türk’ü anmıştır.
Evet...Türk dünyasının çok merak ettiği bu kitap ortalarda yoktur. Daha doğrusu aslında bir insanın evindeki kitaplıkta bulunan kitaplar arasındadır. Bu kişi de zamanın eski maliye nazırlarından Nazif Bey’dir.
Nazif Bey kitabın değerli bir kitap olduğunun farkındadır ama ne kadar değerli olduğunun farkında değildir. O sebeple kitabı ölmeden önce yakını olan bir kadına hediye eder ve ona der ki: ‘’ Bu kıymetli bir kitaptır. Başın sıkışınca bunu satabilirsin. Ama 30 liradan aşağıya satma.’’
Bir zaman sonra kadın paraya sıkışır ve kitabı alıp Bayezıt’taki Sahaflar çarşısına götürerek Burhan adlı bir sahafa bırakır ve ‘’ Bunu benim için sat. Sen kaça satarsan sat bana 30 Lira ver yeter.’’ der.
Aradan biraz daha zaman geçer. 1914 Yılın başlarında Türk Kütüphaneciliğinin babası Ali Emirî Efendi her zaman olduğu gibi sahafları dolaşmaktadır ‘’Yeni bir kitap düştü mü?’’ diye. Burhan Bey’in dükkanında Divânü Lügati’t Türk’ü görünce heyecan ve mutluluktan adeta kalbi duracak gibi olur ve uzatmayalım efendim 30 Lira kitap için 3 Lira da Sahaf Burhan Efendiye komisyon ücreti olarak toplam 33 Liraya kitabı alır.
Daha sonra Ali Emirî yeni edindiği bu kitabı sağda solda anlatmaya başlar:
‘’Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir… Türkistan değil bütün cihandır. Türklük, Türk dili bu kitap sayesinde başka bir parlaklık kazanacak. Arap dilinde Sibeveyh’in kitabı ne ise bu da Türk dilinde onun kardeşidir. Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır. Bu kitaba hakiki kıymet verilmek lazım gelse cihanın hazineleri kâfi gelmez… Bu kitapla Hz. Yusuf arasında bir benzerlik vardır. Yusuf’u arkadaşları birkaç akçeye sattılar. Fakat sonra Mısır’da ağırlığınca cevahire satıldı. Bu kitabı da Burhan bana otuz üç liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığında elmaslara, zümrütlere vermem…’’
Haber kısa sürede önce İstanbul’da sonra tüm Osmanlı ülkesinde ve nihayet Türk topluluklarında duyulur ve büyük heyecana sebep olur. Asırlardır bilinen ama kimsenin görmediği Divânü Lügati’t Türk nihayet bulunmuştur.
Ziya Gökalp başta olmak üzere pek çok Türkçü bu kitabı görmek ister lakin Ali Emirî Efendi hiç kimseye göstermez. Yine de eninde sonunda birilerine göstermek zorundadır zira kitap oldukça dağınıktır. Acaba elindeki kitap Divânü Lügati’t Türk’ün tamamı mıdır yoksa eksik bir kitap mıdır? Bu sorunun cevabını verebilecek tek kişi Kilisli Muallim Rıfat Efendi’dir.
Kilisli Muallim Rıfat Efendi kitap üzerinde tam iki ay çalışır. Formaları düzenler. Sayfalara numara koyar ve müjdeyi verir: ‘’Bu kitap noksansızdır.’’
Derken efendim olay meşhur Talat Paşa’nın da kulağına gitmiştir ve Talat Paşa bu eserin yok olmaması için bastırılmasını teklif eder. Sonuç olarak I. Dünya Savaşı yıllarında Divânü Lügati’t Türk, Ali Emirî Efendinin isteği üzerine Kilisli Muallim Rıfat’ın editörlüğü ile bastırılır. (Kâşgarlı Mahmud’un Divânü Lügati’t Türk’ü 25 Ocak 1072 günü yazmaya başladığı, 10 Şubat 1074 günü tamamladığı tespit edilmiştir. Bu hesapça kitap ilk yazılıp tamamlandığı tarihten 840 sene sonra basılmıştır.)
Peki bitti mi hikaye? Hayır. Dahası var.
Türk Dünyasının şah eseri olan Divânü Lügati’t Türk tabii olarak diğer Türk Dünyasında da sevinç ve heyecana yol açtı ve Türkiye dışındaki Türk ülkelerinde de bu kitabın yayınlanması için kollar sıvandı. Ancak ne yazık ki her kim bu işe el attıysa maalesef katledildi.
Evet... Türk dünyasında ilk tercüme girişimi Azerbaycan’da oldu. Sovyet Bilimler Akademisi’nin Azerbaycan Şubesi, bu iş için Halid Said Hocayev’i görevlendirdi. Hocayev, 1935-37 yıllarında bu görevi tamamladı. Fakat Hocayev ve yardımcılarının başarısının mükafatı, ölüm oldu.
1937 yılında bu kez meşhur Uygur şairi ve eğitimcisi şair Muhammed Ali, Dîvânü Lügati’t Türk’ü Uygurcaya tercüme ettiği için katledildi ve bütün çalışmaları yakıldı. Bir diğer Uygur bilim insanı Kutluk Şevki, hac yolculuğu sırasında uğradığı İstanbul’dan Kilisli baskısını alarak ülkesine götürmüştü. Ancak bilim dünyasına hizmet için giriştiği bu çaba maalesef sonu oldu.
Uygurlar, 1944 yılında Şarki Türkistan Devleti’ni kurduklarında, ilk iş olarak Divânü Lügati't Türk’ün tercümesi işine giriştiler. Bu iş için meşhur âlim İsmail Damollam görevlendirildi. Birinci cildin tercümesi tamamlanmıştı ki, Rusya ile Çin anlaşarak Şarki Türkistan Devleti ortadan kaldırdılar ve İsmail Damollam öldürüldü.
Şarki Türkistan’ın Kızıl Çin tarafından işgal edilmesinden sonra Uygur bölgesinde Sincan Özerk Yönetimi kuruldu. Kaşgar bölgesinin Valisi Seyfullah Seyfullin, maddi kaynak da ayırarak tanınmış şair ve tarihçi Ahmed Ziyaî’yi, Dîvânü Lügati't Türk’ün tercümesi için resmen görevlendirdi. 1952-54 yılları arasında Divanın tercümesi tamamlandı ve Pekin’e basılması için gönderildi. Baskının giderleri de Kaşgar valiliği bütçesinden ayrılmıştı. Ancak Pekin “karşı devrimcilik ve milliyetçilik” suçlamaları ile Ahmet Ziyaî’yi yirmi yıl ağır hapse mahkûm etti ve Ziyaî cezaevinde işkence altında can verdi, divanın bütün tercümeleri de yakıldı.
Yılmayan Uygurların bir başka girişimi, 1960-63 yıllarında, Çin İlimler Akademisi Sincan Bölümü Müdür Yardımcısı Molla Musa Sayrani tarafından hayata geçirildi. Fakat hem Sayrani ve yardıcımları öldürüldü. Ayrıca tercümenin metinleri de yakıldı.
Uygurların Divan’a merakı bütün bu olanlara rağmen azalmamakta aksine artmaktaydı. Halkın ve aydınların yoğun isteği ile Dîvânü Lügati't Türk, İbrahim Muti’in yönetiminde Abdusselam Abbas, Abdurrahim Ötkür, Abdurrahim Habibulla, Abdulreşit Kerim Sait, Abdulhamit Yusufi, Halim Salih, Hacı Nur Hacı, Osman Muhammed Niyaz, Emin Tursun, Sabit Ruzi, Muhammet Emin ve Mirsultan Osmanov’dan oluşan 12 kişilik komisyon tarafından tercüme edildi. Bu tercüme ile Divan, 1981-84 yıllarında Urimçi’de 3 cilt halinde ve 10 bin nüsha basıldı.
Divânü Lügati’t Türk, Kazakistan ve Azerbaycan’da ise SSCB’nin yıkılışından
sonra yayınlanabildi.
0 notes
gundembuca · 5 months
Text
Başkan Görkem Duman, çocukların sevincine ortak oldu
Tumblr media
Buca Belediyesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları çerçevesinde gerçekleştirdiği  etkinliklerle bayram coşkusunu tüm kente yaydı. Buca Belediye Başkanı Görkem Duman,  koltuğunu ilkokul öğrencisi Yunus Emre Işıklı’ya devrederken, Işılay Saygın Meydanı’ndaki Çocuk Şenliği’nde çocuklarla birlikte Andımız’ ı okudu. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Buca’da coşkuyla kutlandı.  https://www.youtube.com/watch?v=1bNlitojamA Minik öğrenci makam koltuğuna oturdu Kutlamaların öncesinde Belediye Başkanı Görkem  Duman makamında ikinci sınıf öğrencisi Yunus Emre Işıklı’yı  ağırladı. Başkan Duman, koltuğunu Yunus Emre Işıklı’ya devir etti. Minik Başkan Işıklı, Buca için hayallerini şöyle özetledi: “Parklara, masa tenisi ve futbol sahası yaptırmak istiyorum. Hayvanlar bir yuvaya sahip olsunlar diye hayvan  barınağı yaptırmak istiyorum.” Kutlamalar Demokrasi Meydanı’nda başladı Kutlamalar ise Demokrasi Meydanı’nda gerçekleşen çelenk sunumu ile başladı. Törene,  Buca Belediye Başkanı Görkem Duman, Buca Kaymakamı Mahmut Nedim Tunçer, Garnizon Komutanı  Albay Cenk Barut, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Buca İlçe Başkanı Çağdaş Kaya, meclis üyeleri, gaziler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar katıldı. Resmi tören, Buca Stadyumu’nda farklı okullarından gelen öğrencilerin yaptığı bayram kutlaması ile devam etti. Öğrencilerin sergilediği birbirinden renkli dans gösterileri ve halk oyunları stadyumu dolduran Bucalılardan tam not aldı. https://www.youtube.com/watch?v=1bNlitojamA Duman, Buca Belediyesi Çocuk Şenliği’ne katıldı Belediye Başkanı Görkem Duman, Işılay Saygın Meydanı’nda, Buca Belediyesi, Radikal Eğitim Kurumları ve Buca Kent Konseyi iş birliği ile gerçekleştirilen Çocuk Şenliği’ne katıldı. Şenlikte alanı dolduran çocuklara seslenen Başkan Görkem Duman, şunları söyledi: “Bugün, çocuklarımızın neşesi ve umuduyla dolup taşan kalpleri, ülkemizin geleceğine dair en büyük güvencemizdir. Onların sağlıklı, mutlu ve başarılı bir şekilde büyümeleri, bizlerin en öncelikli görevidir. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti'nin en özel günlerinden biri olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlamanın coşkusunu ve heyecanını paylaşıyoruz. Bir milletin tam anlamıyla özgür ve bağımsız olabilmesi için ulusal egemenliğe sahip olması gerekir. Toplumda hiçbir kimse, hiçbir zümre, hiçbir sınıf ya da grup, doğrudan üstün emretme gücüne sahip olamaz. Toplumda üstün emretme gücünün tek kaynağı ve tek sahibi milletin kendisidir. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi (Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.)” Başkan Duman, çocuklarla Andımız’ı okudu Başkan Duman konuşmasının ardından, sahneye çıkan Buca Belediyesi Yarı Zamanlı Okul Öncesi Eğitim Merkezi’nin  öğrencileri ile Andımız’ı okudu. Çocuklar doyasıya eğlendi Buca Belediyesi'nin 23 Nisan Çocuk Şenliği miniklerden büyük ilgi gördü. Çocuklar gün boyu şenlik alanında kurulu olan şişme oyuncaklarda doyasıya eğlendi; çeşitli atölyeler ile el becerilerini geliştirip, yüz boyama etkinliğine katıldı. Alanda aynı zamanda minik katılımcılara pamuk şeker dağıtımı da yapıldı. Buca Belediyesi Yarı Zamanlı Okul Öncesi Eğitim Merkezleri’nin minik öğrencileri  şenlik boyunca birbirinden güzel dans gösterileri ve performanslarını izleyenler için sahneledi. https://youtu.be/1bNlitojamA Read the full article
0 notes
aykutiltertr · 5 months
Video
youtube
İtirazım Var - Timuçin Esen ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Arabesk - F...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩  https://youtu.be/bSwj3VRKY8M Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. İtirazım Var - Timuçin Esen ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Arabesk - Fantazi) Timuçin Esen - İtirazım Var ('Müslüm Baba' Orijinal Film Müzikleri) Söz: Behlül Pektaş Müzik: Rıfat Şallıel Bm İtirazım var bu zalim kadere Em                               F# İtirazım var bu sonsuz kedere                              Em Feleğin sillesine, hayatın cilvesine Bm                       F# Dertlerin cümlesine               Bm İtirazım var Bm Yarım kalan sevgiye                           F# Şu emanet gülmeye Yaşamadan ölmeye              Bm İtirazım var Bm                             Em                       Bm Ben hep yenilmeye mahkum muyum Bm                            Em                Bm Ben hep ezilmeye mecbur muyum Em                      F# İtirazım var bu yalan dolana            Em               Bm               F# Benim şu dertlere ne borcum var ki                                     Bm Tuttu yakamı bırakmıyor Em                             G Benim mutlulukla ne zorum var ki F#                     G    F#        Bm Bana cehennemi aratmıyor Bm İtirazım var değişmez yazıma Em                             F# İtirazım var bu dertli şansıma                    Em Sevginin sahtesine, hayatın cilvesine Bm                      F# Dertlerin böylesine               Bm İtirazım var Bm Yalan dolu gözlere                             F# Durulmamış sözlere Dost olmayan yüzlere              Bm İtirazım var Bm                             Em                       Bm Ben hep yenilmeye mahkum muyum Bm                            Em                Bm Ben hep ezilmeye mecbur muyum Em                      F# İtirazım var bu yalan dolana            Em               Bm               F# Benim şu dertlere ne borcum var ki                                     Bm Tuttu yakamı bırakmıyor Em                             G Benim mutlulukla ne zorum var ki F#                     G    F#        Bm Bana cehennemi aratmıyor Timuçin Esen Doğum Mahmut Timuçin Esen 14 Ağustos 1973 (50 yaşında) Adana, Türkiye Eğitim Devlet Konservatuvarı, Ankara Güzel Sanatlar Fakültesi, İstanbul Meslek Oyuncu Etkin yıllar 2003-günümüz Evlilik Bilge Türe (e. 2012) Çocuk(lar) 2 Resmî site timucinesen.com Mahmut Timuçin Esen (d. 14 Ağustos 1973, Adana), Türk sinema, dizi ve tiyatro oyuncusudur. Hayatı Aslen Niğdeli olan Esen, avukat olan anne babanın ilk çocuğudur. Annesinin adı Nihal ve babasının adı Üstün Esen'dir. Çocukluğu 7 yaşına kadar Keban Barajı lojmanlarında geçti. TED Ankara Koleji mezunudur. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda okurken barlarda çalıp söylemeye başladı. İtalya ve ABD'de de tiyatro eğitimi almıştır. Los Angeles'taki California Insitute of the Arts'ta 7 yıl sinema - yönetmenlik üzerine master yapmıştır. Ayrıca ABD'deki oyuncu koçu Larry Moss'un öğrencilerinden biridir. Öğrencilik yıllarında Çıkmaz Sokak adında orta metrajlı bir film çekmiştir. Bu filmde Engin Günaydın ve Olgun Şimşek rol almıştır. Konusu varoşlarda geçen, değişik bir anlatımı olan filmin bir kısmı dijital çekimle yapılmış olup belgesel ağırlıklı bir filmdir. Türkiye'ye döndükten sonra, Gurbet Kadını dizisinde "Hakkı Ağa" rolüyle gönüllerde taht kuran oyuncu, dizi sonrasında Meltem Cumbul ve Şener Şen'le beraber Gönül Yarası adlı sinema filminde rol almıştır. Bu filmde; gözü kara, aşkı için dünyayı yakacak bir adam olan "Halil" karakterini canlandıran Esen, canlandırdığı bu karakterle 42. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ve SİYAD'da (Sinema Yazarları Derneği) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü'nü almıştır. Sonrasında yönetmenliğini Uğur Yücel'in yaptığı Yazı Tura adlı filmde asker rolünü canlandırmıştır. Hırsız Polis adlı dizide; ideallerinin peşinden giden, adaleti gerçekleştirmek için çalışan, kendini tümüyle işine adayan ama 'Mavi' bir aşkla karşılaşan "Çınar" rolünü canlandırdı. 2006-2008 yılları arasında Melih Cevdet Anday'ın eseri olan Mikado'nun Çöpleri isimli tiyatro oyununda rol almıştır. Sanatçı, yönetmenliğini Tolga Örnek'in yaptığı Labirent filminde Meltem Cumbul'la tekrar kamera karşısına geçmiştir. Bu filmde Esen, Fikret adındaki bir istihbaratçıyı canlandırmıştır. Sanatçı bu rolüyle 17. Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Oyuncu Ödülleri töreninde Ayhan Işık Özel Ödülü'nü almıştır. Aynı zamanda bu rolüyle Uluslararası Madrid Film Festivali'nde Yabancı Dilde En İyi Erkek Oyuncu aday. Galip Derviş isimli dizinin jenerik müziğini seslendirmiştir. 2014-2015 yıllarında yayımlanan Gönül İşleri dizisinde "Yılmaz Durmaz" (Deli Yılmaz) karakterine hayat vermiştir.
0 notes
Text
Profesyonel Serebral Palsi Bakımı
Tumblr media
S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi, profesyonel serebral palsi bakımı sunar. Güncel ve bilimsel bakım yöntemlerini benimser. Profesyonel ve deneyimli meslek elemanlarımız, sosyal hizmet uzmanlarımız bireyin genel sağlık durumunu iyileştirmek ve yaşam kalitesini artırmak için çalışır. Bu profesyonel yaklaşım, bakım sürecinde en yeni teknikleri ve protokollerin kullanılmasını içerir. Ayrıca, selebral palsili bireylerin eğitimi de sağlanır, böylece süreç daha etkili hale gelir.
Serebral Palsi Bakımı
S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi, serebral palsi bakımında uzman bir merkezdir. Alanında deneyimli meslek elemanlarımız, sosyal hizmet uzmanlarımız, bakım personelimiz, serebral palsili bireylerin her birinin benzersiz ihtiyaçlarını değerlendirir. Uzman ekimiz üstün hizmet sunarak, bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde yükseltmeyi hedefleyerek, onların günlük yaşantılarını kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.
Serebral Palsi Bakım Merkezi
S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi, serebral palsi selebral palsili bireylere yönelik çok boyutlu ve kişiye özel bakım hizmetleri sunar. Fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçları detaylı bir şekilde analiz edilir. Profesyonel bakım ekibi, selebral palsili bireylerin yaşam kalitesini yükseltmek için multidisipliner bir yaklaşım benimser. Bu yaklaşım, selebral palsili bireylerin sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak adına bir dizi terapi ve aktivite içerir. En son teknolojiye sahip ekipmanlar ve konforlu yaşam alanlarıyla, Türkiye'nin en kapsamlı bakım merkezlerinden biri olmayı hedefliyoruz.
Engelli Bakım Merkezi
S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi olarak, engelli bireylerin ihtiyaç duyduğu tüm hizmetleri bir araya getiriyoruz. Engelli bakımının sadece medikal bir gereksinim olmadığının farkındayız; bu yüzden fiziksel bakımın yanı sıra psikolojik ve sosyal destek de sağlıyoruz. Merkezimiz, tam donanımlı ve engelli dostu bir altyapıya sahiptir, bu sayede bireylerin daha özgür ve bağımsız bir yaşam sürdürebilmeleri için gereken tüm olanakları sunuyoruz. Günlük aktiviteler, sosyal etkinlikler, bireysel ve grup terapileri gibi birçok hizmet ile engelli bireylerin ve ailelerinin yaşamını kolaylaştırmayı ve yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefliyoruz.
Engelli Bakım Hizmetleri
S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi, engelli bireyler için kapsamlı ve özelleştirilmiş bakım hizmetleri sunmaktadır. Amacımız, engelli bireylerin hem fiziksel hem de duygusal ihtiyaçlarını anlayarak, onlara en uygun bakım ve tedavi planını sunmaktır.
Serebral Palsi Rehabilitasyonu
S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi olarak serebral palsili bireyleri, kapsamlı rehabilitasyon programları geliştiren merkezlere yönlendiriyoruz. Bu merkezlerin uyguladığı programlar, motor yeteneklerin geliştirilmesinden sosyal becerilerin kazandırılmasına kadar geniş bir yelpazede hizmet sunar. Modern rehabilitasyon ekipmanları ve teknikleri, serebral palsili bireylerin daha hızlı ve etkili bir iyileşme süreci yaşamalarını sağlar.
Serebral Palsi Günlük Bakım
S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi olarak, serebral palsili bireyler için günlük rutin bakım hizmetleri sunuyoruz. Bu hizmetler engelli bireylerin yaşam kalitesini yükseltmektedir. Temel hijyen ihtiyaçlarından beslenme ve ilaç yönetimine kadar, selebral palsili bireylerin günlük yaşamsal ihtiyaçlarına detaylı bir şekilde eğilmekteyiz. Bunun yanı sıra, selebral palsili bireylere yönelik sosyal aktiviteler ve terapiler de düzenlemekteyiz. Özellikle serebral palsili bireyler için günlük bakım sürecinde önemli bir rol oynamaktadır.
Engelli Bakım Merkezi Mardin
Mardin’de yer alan S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi, tüm engelli bireyler için kapsamlı ve yüksek kalitede bakım hizmetleri sunar. Merkezimiz, fiziksel, duygusal ve psikolojik bakım hizmetleri ile engelli bireylerin yaşam kalitesini yükseltmeyi hedeflemektedir. Özel eğitim almış bakım personelimiz, her bireyin ihtiyacını dikkatli bir şekilde analiz ederek, kişiye özel bakım programları oluşturmaktadır.  Serebral Palsi Bakım Merkezi Güneydoğu Anadolu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sunulan serebral palsi bakım hizmetlerimiz, alanında lider bir bakım merkezi olma özelliği taşır. Son teknoloji ekipmanlar ve eğitimli personel ile hizmet veriyoruz. Selebral palsili bireylerin ihtiyacına uygun bakım planları oluşturuyor, aynı zamanda rehabilitasyon süreçlerini de yakından takip ediyoruz. Bakım planlarımız, selebral palsili bireylerin fizyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını bir bütün olarak ele alır. Ayrıca, merkezimizde sunduğumuz hizmetler arasında, sosyal etkinlikler de bulunmaktadır. Merkezimizde modern ve tam donanımlı tesisler mevcuttur. Engelli bireylerin ihtiyaç duyduğu her şey uygun bir şekilde temin edilmiştir. Ayrıca, sosyal aktivite alanları, yeşil bahçeler ve dinlenme odaları gibi birçok farklı yaşam alanı da düşünülmüştür. Bu tür sosyal ve rekreatif alanlar, engelli bireylerin sosyal etkileşimde bulunmalarını ve psikolojik açıdan da rahatlamalarını sağlar.
Serebral Palsi Destek Hizmetleri
S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi olarak serebral palsi destek hizmetleri sunmaktayız. Bu destek hizmetlerinin ana amacı, serebral palsili bireylerin sosyal, duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak, yaşam kalitesini yükseltmek ve ailelerin bu süreçte daha bilinçli ve etkin olabilmelerini sağlamaktır. Profesyonel serebral palsi bakımı hakkında detaylı bilgi almak için için S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi için S. Mahmut Özpınar Engelli Bakım Merkezi resmî web sitesi adresimizi ziyaret edebilirsiniz. Read the full article
0 notes
eserozetlerim · 2 years
Text
Divanı Lügatit Türk Kim Yazdı?
New Post has been published on https://eserozetleri.com/divani-lugatit-turk-kim-yazdi/
Divanı Lügatit Türk Kim Yazdı?
Divanı Lügatit Türk Kim Yazdı? – Özellikle Türkiye edebiyatı içerisinde bazı kült eserler kişiler tarafından sıkça merak edilmekte olup bu kült eserleri hakkında da çeşitli sorular sorulmaktadır. geçiş dönemi eserleri arasında yer alan Divanı Lügatit Türk eseri de birçok kişi tarafından merak edilmekte olup bu eser hakkında da birçok farklı soru sorulmaktadır.
Özellikle Divanı Lügatit Türk kim yazdı? Divanı Lügatit Türk hangi devlet döneminde yazılmıştır? Ve Divanı Lügatit Türk kime sunuldu? gibi sorular bu eser kapsamında en çok merak edilen konular içerisinde yer almaktadır.
Eserin yazarı 11 yüzyılda yaşamış olan Kaşgarlı Mahmut’tur. 11 yüzyılda Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış olan bu eser Ebul Kasım Abdullah’a sunulmuştur.
Eserin yazılış amacı özellikle Türkçenin Arapçaya göre üstün olduğunu kanıtlamak ve Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmış olup aynı zamanda Arapça olarak kaleme alınmıştır.
Eser Türk dilinin toplu sözlüğü anlamına gelmekte olup Türkçenin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabı olma özelliğine sahip olduğundan Türk edebiyatı içerisinde önemli eserler arasında yer almaktadır.
Divanı Lügatit Türk Kim Yazdı
Yazar Türkçe kelimelerin karşılıklarını göstererek özellikle bu dönemde Türk boyları ve coğrafyası içerisinde kullanılan Türkçe sözlüklerin derlemesini yapmış ve örnekler vermiştir. aynı zamanda eserin içerisinde devrinin Türk dünyasını göstermekte olan bir haritada yer almaktadır.
Özellikle yazar hakkındaki bilgiler kendi kitabında yazdıkları ile sınırlı olduğundan net olarak bir bilgiye sahip değiliz. Kaşgarlı Mahmut adından da anlaşıldığı üzere yazar Kaşgar’da dünyaya gelmiştir.
Elimizde bulunan tek nüshası Ali Emiri Efendi tarafından bir sahaftan satın alınarak incelenmiş ve eserin sadece sözlük amacına sahip olduğunu değil aynı zamanda içerisinde yer alan örneklerle dilbilgisi, dönemin kültürü ve ağız özellikleri hakkında da bilgi vermektedir.
Divanı Lügatit Türk Hangi Alfabe
Divanı lügatit türk hangi alfabe ile yazılmıştır? Diye merak eden kişiler için ise Karahanlı dönemi eseri olması nedeniyle bu dönemde Karahanlıların İslamiyeti kabul etmesiyle birlikte alfabede Arap alfabesine değişmiş olduğundan eser Arap alfabesi ile kaleme alınmıştır.
Divanı Lügatit Türk Özellikleri
Divanı Lügatit Türk özellikleri içerisinde ise özellikle eserin yazarı olan kaşgarlı Mahmut eserini türk boyunu gezerek yapmış olduğu derlemeler ile ortaya çıkarmıştır. Divana Lügatit Türk ne zaman Yazıldı? Sorusuna yönelik olarak 11. yüzyılda kaleme alınmış olan bu eser yazım dili olarak Hakaniye lehçesi ile yazılmış olup açıklamalar Arapça ile yazılmıştır.
Arapça olarak yazılmasının en önemli nedeni bu eserin Araplara Türkçe öğretmesi ve Türkçenin daha üstün olduğunun göstergesi olması nedeniyledir.
Türk edebiyatında ve Türkçenin ilk sözlüğü olarak kabul edilen bu eser aynı zamanda ansiklopedi yerine de kabul edilmekte olup içerisinde yer alan örnekler kapsamında dil bilgisi kitabı yerine de uzun bir dönem eğitim alanında kullanılmıştır.
0 notes
olmakihtimali · 4 years
Text
Tumblr media
“Aynı minvalde bir çok kitaplar var, acaba israf mı etmiş olduk almakla.” dediğimiz bir kitaptı. -Mustafa Necati Bursalı’nın kitabı. bizde bulunan diğer dualar ve özel günler kitaplarından farkını açıp okuyunca fark ettik. Sohbet Meclisinde bir sohbet dinliyor hissini veriyor:
“Zaman suyu ömür günlerimizi Âhiret denizine doğru akıtmaktadır. Nice vakitlerimiz zayi oldu, ömür de ölüm kuyusuna yaklaştı. O halde bu anın kıymetini bilmeli, birkaç nefes de olsun Rabbimizi zikretmeliyiz.
Zikirsiz, şükürsüz, duâsız, niyâzsız geçen ömür dakikaları yarın birer hicran damlası olarak karşımıza çıkacaktır.
Ümmet büyükleri, veliler, can gözü açık mana kahramanları bütün ömürleri boyunca başı kesik mumlar misali aşk ile yanmışlardır.Çünkü yanmada derman vardır. Allah ve resulünün muhabbete her şeyin fevkindedir. bu aşkın lezzetini tadanlar bir daha dünyaya dönüp bakmazlar.
Habib-i Acemî(k.s): “Rabbim! Rabbim! Seninle dost olmayan hiçbir kimseyle dost olamaz!” duasını ederdi.”
Nefse kalbin gâlib olması güzel
Hakk'a rûhun tâlib olması güzel
Sırr u ahfâ râgıb olması güzel
Ko sivâyı matlab-ı a'lâyı gör
(Kalbin nefse üstün gelmesi güzel; ruhun Hakk’ı istemesi güzel; Açık ve gizli sırları öğretmeyi istemek güzel; dünyada sevgisini bırak, asıl istenmesi gereken hakiketleri gör.)
Aziz Mahmut Hüdayi 
8 notes · View notes
pusancatholic · 2 years
Text
‘Tarım, ülkelerin en üstün gücü olacak’
‘Tarım, ülkelerin en üstün gücü olacak’
Erdoğan, beraberinde Ulusal Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci birlikte merkeze bağlı Endiz köyünde düzenlenen Tokat Rahmet Hasadı programına katıldı. Erdoğan, burada tanıtımı yapılan Tokat yemeklerinin standını gezdi, yöreye has Tokat Kebabı yaparak, ekmeklerin hamurlarını taş fırına koydu. Tokat’ta düzenlenen gastronomi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gundemege · 2 years
Text
AK Parti Buca'dan hizmetler dökümü
Tumblr media
  AK Parti Buca İlçe Başkanı Av. Hakan Kalfaoğlu, AK Parti Hükümeti'nin çalışmaları sayesinde Buca'ya yapılan hizmetlerle ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamasında çok sayıda projeye yer veren Hakan Kalfaoğlu, 2021 yılı ekim ayında meydana büyük İzmir depreminin ardından Sağlık Bakanlığı'nın hemen harekete geçtiğini ve 306 yataklı Acil Durum Hastanesi'nin kazandırıldığını söyledi. İki yıla yaklaşan hizmet dönemi içinde kurduğu iletişim köprüsüyle Bucalılar'ın sevgisi ile takdirini kazanan AK Parti Buca İlçe Başkanı Hakan Kalfaoğlu, hazırladığı bildiriyle AK Parti Hükümeti'nin son 1 yılda Buca'ya kazandırdıklarını sıralayarak hizmet dökümü yaptı. Yıllardan beri ilçenin kanayan yarası haline gelen Buca Cezaevi’nin kaldırılması için, son Başbakan Binali Yıldırım, dönemin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ ile İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya ile birlikte üstün bir çalışmayla, 2022 yılında Buca Cezaevi’nin yıkımının gerçekleştirildiğini ifade eden Hakan Kalfaoğlu, “Hemşerilerimizin hizmete daha hızlı ulaşması ve sonuç alabilmesi için yeni kaymakamlık binasının yapımına başlandı. Yeni İlçe Sağlık Müdürlüğü binamız da inşaatı yapılarak tamamlandı. Böylece Bucalılar sağlık hizmetlerine daha kaliteli ve hızlı ulaşacak” dedi. Read the full article
0 notes
gazetelinkmedya · 5 years
Text
Yurtsever Hrant'ı vatan hainleri katlettiler/ Mahmut ÜSTÜN
Yurtsever Hrant’ı vatan hainleri katlettiler/ Mahmut ÜSTÜN
Yurtsever Hrant’ı vatan hainleri katlettiler…
Bir Ermeni ya da Kürt yurttaşın, Ermeni ve Kürt sorunuyla ilgili “nefret ve düşmanlık” dili kullanmamak kaydıyla savunduğu tüm fikirlere saygım vardır. Dahası her gün ve yoğun biçimde resmi tezlerin üzerimize boca edildiğini düşünecek olursak, onlar bence bu konuda pozitif ayrımcılığa da sahip olmalıdır.
“Soykırım” ya da “ayrılma hakkı” dedi diye…
View On WordPress
0 notes
gundembuca · 2 years
Text
AK Parti Buca'dan hizmetler dökümü
Tumblr media
AK Parti Buca'danhizmetler dökümü AK Parti Buca İlçe Başkanı Av. Hakan Kalfaoğlu, AK Parti Hükümeti'nin çalışmaları sayesinde Buca'ya yapılan hizmetlerle ilgili bir açıklama yaptı. Açıklamasında çok sayıda projeye yer veren Hakan Kalfaoğlu, 2021 yılı ekim ayında meydana büyük İzmir depreminin ardından Sağlık Bakanlığı'nın hemen harekete geçtiğini ve 306 yataklı Acil Durum Hastanesi'nin kazandırıldığını söyledi. İki yıla yaklaşan hizmet dönemi içinde kurduğu iletişim köprüsüyle Bucalılar'ın sevgisi ile takdirini kazanan AK Parti Buca İlçe Başkanı Hakan Kalfaoğlu, hazırladığı bildiriyle AK Parti Hükümeti'nin son 1 yılda Buca'ya kazandırdıklarını sıralayarak hizmet dökümü yaptı. 2021 yılı Buca’dahizmet yılı oldu Yıllardan beri ilçenin kanayan yarası haline gelen Buca Cezaevi’nin kaldırılması için, son Başbakan Binali Yıldırım, dönemin Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ ile İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya ile birlikte üstün bir çalışmayla, 2022 yılında Buca Cezaevi’nin yıkımının gerçekleştirildiğini ifade eden Hakan Kalfaoğlu, “Hemşerilerimizin hizmete daha hızlı ulaşması ve sonuç alabilmesi için yeni kaymakamlık binasınının yapımına başlandı. Yeni İlçe Sağlık Müdürlüğü binamız da inşaatı yapılarak tamamlandı. Böylece Bucalılar sağlık hizmetlerine daha kaliteli ve hızlı ulaşacak” dedi. Read the full article
0 notes
aykutiltertr · 5 months
Video
youtube
Sevenler Anlar - Timuçin Esen ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Arabesk -...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/GujpFkcevRw Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Sevenler Anlar - Timuçin Esen ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Arabesk - Fantazi) Sevenler Anlar · Timuçin Esen · Burhan Paker Müslüm Baba - Orijinal Film Müzikleri Bm       Em                 Bm Yürüyorum sokaklarda Em      D                Am   Bm Kimi geliyor kimi gidiyor              Em              Bm Görüyorum insanları Em      D                Am   Bm Kimi ağlıyor kimi gülüyor       A      Bm          A          Bm Çaresiz insanlar, ümitsiz insanlar Am          Bm        Em       Bm Benim şarkımdan ancak Em          Bm      Em          Bm Sevenler anlar, çekenler anlar Em          Bm           Em          Bm Yaşarken her gün ölenler anlar Em                                Bm Kayboldular tüm dostlarım                     Em       Am Yapa yalnız kaldım gönül Em                         Bm İnandığım dostlarımdan Em   D        Bm     Am Ne yaralar aldım gönül       A      Bm          A          Bm Çaresiz insanlar, ümitsiz insanlar Am          Bm        Em       Bm Benim şarkımdan ancak Em          Bm      Em          Bm Sevenler anlar, çekenler anlar Em          Bm           Em          Bm Yaşarken her gün ölenler anlar Timuçin Esen Doğum Mahmut Timuçin Esen 14 Ağustos 1973 (50 yaşında) Adana, Türkiye Eğitim Devlet Konservatuvarı, Ankara Güzel Sanatlar Fakültesi, İstanbul Meslek Oyuncu Etkin yıllar 2003-günümüz Evlilik Bilge Türe (e. 2012) Çocuk(lar) 2 Resmî site timucinesen.com Mahmut Timuçin Esen (d. 14 Ağustos 1973, Adana), Türk sinema, dizi ve tiyatro oyuncusudur. Hayatı Aslen Niğdeli olan Esen, her ikisi de avukat olan anne babanın ilk çocuğudur. Annesinin adı Nihal ve babasının adı Üstün Esen'dir. Çocukluğu 7 yaşına kadar Keban Barajı lojmanlarında geçti. TED Ankara Koleji mezunudur. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda okurken barlarda çalıp söylemeye başladı. İtalya ve ABD'de de tiyatro eğitimi almıştır. Los Angeles'taki California Insitute of the Arts'ta 7 yıl sinema - yönetmenlik üzerine master yapmıştır. Ayrıca ABD'deki oyuncu koçu Larry Moss'un öğrencilerinden biridir. Öğrencilik yıllarında Çıkmaz Sokak adında orta metrajlı bir film çekmiştir. Bu filmde Engin Günaydın ve Olgun Şimşek rol almıştır. Konusu varoşlarda geçen, değişik bir anlatımı olan filmin bir kısmı dijital çekimle yapılmış olup belgesel ağırlıklı bir filmdir. Türkiye'ye döndükten sonra, Gurbet Kadını dizisinde "Hakkı Ağa" rolüyle gönüllerde taht kuran oyuncu, dizi sonrasında Meltem Cumbul ve Şener Şen'le beraber Gönül Yarası adlı sinema filminde rol almıştır. Bu filmde; gözü kara, aşkı için dünyayı yakacak bir adam olan "Halil" karakterini canlandıran Esen, canlandırdığı bu karakterle 42. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde ve SİYAD'da (Sinema Yazarları Derneği) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü'nü almıştır. Sonrasında yönetmenliğini Uğur Yücel'in yaptığı Yazı Tura adlı filmde asker rolünü canlandırmıştır. Hırsız Polis adlı dizide; ideallerinin peşinden giden, adaleti gerçekleştirmek için çalışan, kendini tümüyle işine adayan ama 'Mavi' bir aşkla karşılaşan "Çınar" rolünü canlandırdı. 2006-2008 yılları arasında Melih Cevdet Anday'ın eseri olan Mikado'nun Çöpleri isimli tiyatro oyununda rol almıştır. Sanatçı, yönetmenliğini Tolga Örnek'in yaptığı Labirent filminde Meltem Cumbul'la tekrar kamera karşısına geçmiştir. Bu filmde Esen, Fikret adındaki bir istihbaratçıyı canlandırmıştır. Sanatçı bu rolüyle 17. Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Oyuncu Ödülleri töreninde Ayhan Işık Özel Ödülü'nü almıştır. Aynı zamanda bu rolüyle Uluslararası Madrid Film Festivali'nde Yabancı Dilde En İyi Erkek Oyuncu dalında aday gösterilmiştir. Galip Derviş isimli dizinin jenerik müziğini seslendirmiştir. 2014-2015 yıllarında yayımlanan Gönül İşleri dizisinde "Yılmaz Durmaz" (Deli Yılmaz) karakterine hayat vermiştir. Dört büyük kulüpte ve eski bir Anadolu takımında top koşturduktan sonra jübile yapıp aile hayatına karışan, deli dolu hareketleri olan, ailenin tüm üyelerini canı gibi seven bir karakteri canlandırmıştır. 2016-2017 yılları arasında yayımlanan ve başrolde oynadığı Bodrum Masalı dizisindeki Faryalı karakterini canlandırmıştır. Çekimlerine 2017 yılında başlanan ve 26 Ekim 2018'de vizyona giren Müslüm filminde, arabesk ve halk müziği sanatçısı Müslüm Gürses'i canlandırmıştır. Sanatçı, bu filmde Müslüm Gürses şarkılarını kendi sesiyle söylemiştir. Bu filme hazırlık sürecinde bağlama ve şan dersleri almıştır. Ayrıca New York'ta bir süre ünlü oyuncu koçu Greta Seacat ile çalışmıştır.
0 notes
medyadergisi · 2 years
Text
Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç ""Herkes zekat verse toplumda fakir kalmaz"
Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç “”Herkes zekat verse toplumda fakir kalmaz”
SİMGE FISTIKOĞLU, PROF. DR. MAHMUT EROL KILIÇ İLE KONUŞTU.     "İnsan isterse meleklerden üstün olabilir" "Herkes zekat verse toplumda fakir kalmaz" "Kemâle erenin boynu eğilir"   Simge Fıstıkoğlu ile “Anlamlı Sorular”a konuk olan Akademisyen Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, zekatın muhteşem bir mekanizma olduğunu, herkes zekat verse toplumda fakir kalmayacağını” söyledi.   Ramazan ayının…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haberkat · 2 years
Text
Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç ""Herkes zekat verse toplumda fakir kalmaz"
Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç “”Herkes zekat verse toplumda fakir kalmaz”
SİMGE FISTIKOĞLU, PROF. DR. MAHMUT EROL KILIÇ İLE KONUŞTU.     "İnsan isterse meleklerden üstün olabilir" "Herkes zekat verse toplumda fakir kalmaz" "Kemâle erenin boynu eğilir"   Simge Fıstıkoğlu ile “Anlamlı Sorular”a konuk olan Akademisyen Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç, zekatın muhteşem bir mekanizma olduğunu, herkes zekat verse toplumda fakir kalmayacağını” söyledi.   Ramazan ayının…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hetesiya · 3 years
Text
Hikmet Kıvılcımlı – Kadı İsrailoğlu Simavnalı Şeyh Bedreddin
Hikmet Kıvılcımlı – Kadı İsrailoğlu Simavnalı Şeyh Bedreddin
Sosyalist Gazetesi Sayı: 1-2-3-4-5-6-7 
20 Ocak 1966 – 22 Aralık 1970
“Olup Mansur, bu yolda verdi bâşın
“Hüdâ aşkında hiç çatmâdı kaaşın
“Münafıklar atarlar tain taaşın
“Bizim mürşidimiz Şeyh Bedreddindir.”
(Menâkıb, s. l38)
Molla Hafız Halil
(Şeyh Bedreddin’in torunu)
BEDREDDİN – HUS – İBNÎ HALDUN
Simavnalı Şeyh Bedreddin Mahmud Rumî (1359-1420), yalnız Türkiye devrim tarihinin değil, bütün insanlık için sosyal devrim tarihinin en ilgi çekici büyük kahramanıdır: Şeyhin zamanına dek medeniyetler, dıştan gelme barbar akınlarının tarihsel devrimi ile yıkılırlardı. Şeyhin zamanındaki Aksak Timur akını o çeşit dıştan yıkıcı tarihsel devrimlerin en sonuncusuydu. Sosyal devrim imkânsız olduğu için muazzam bir medeniyetin yıkılışı antika destanlarda “tufan”, dinlerde “kıyamet” adını alıyordu.Şeyh Bedrettin bu şuursuz medeniyet yıkılışları yerine, insanlığın biricik ve sürekli gelişimini sağlayacak şuurlu devrimi, başka deyimle: Tarihsel devrim yerine sosyal devrimi geçiren en şuurlu ve en orijinal büyük devrimcidir. O bakımdan, sosyal devrimler çağı demek olan modern çağın ilk en önemli müjdecisidir.
Şeyh Bedreddin, kendi çağdaşları sayılabilecek olan İslâm medeniyetinin Aristotales’i İbnî Haldun (1332-1406) dan da, Batı dünyasında Wicleften sonra ilk din reformcusu Çek papazı Jean Huss’ten de önemli kişidir. Gerçi İbnî Haldun : Aksak Timur gibi uykuda gezer “Cihangir”lere metelik vermeyecek değerde moral taşır. Aynı metelik vermeyişi Şeyh’te de buluruz. İbnî Haldun toplum ve tarih kanunlarını Marks-Engels’lere müjdeci olurca izlemiştir. Bu dahiyane buluşları, yâşadığı büyük pratik olaylardan sezmiştir. Ama, bulduğu prensipleri, içinde yaşadığı tarihsel ve sosyal şartlar yüzünden, pratiğe uygulamayı düşünememiştir. Şeyh Bedrettin, teori ile pratiği en canlı, en insancıl yükseklikte sosyal sentezine ulaştırmıştır.
Jean Huss (1369-1415) yalnız hristiyanlar için İsa dininde reformu öngörmekle yetindi. Şeyh; müslüman, hristiyan, yahudi ayırdı yapmadı, bütün din ve ulus sınırlarının izafiliğini göstererek, her türlü insan ayrılıklarını “İptâl” etti. Tümüyle insanlığı yücelten bir kurtarıcı Humanitarisme yarattı. Batı’da ünlü “Reform” hareketi : Zengin papazların mülklerini müsadere etmekle kaldı. Bunun sonucu Almanya’da büyük derebeyilerin, Fransa ve İngiltere’de işveren burjuvaların ekmeklerine yağ sürdü. Şeyh; öyle dar bencil sınıf ve sınır çerçevelerinden üstün uluslararası sosyalizmin gözünü budaktan esirgemez ülkücüsü idi. Hüss kancıkca yakıldı, Şeyh kancıkça asıldı. Hüss’çü hareket, kendisi öldükten sonra başladı. Şeyh onlarca yıl hazırlanmış Anadolu ve Rumeli hareketinin başına geçti. Hüss antika bezirgânlığın yerine modern bezirgânlığı tutmuş oldu. Şeyh her bezirgân çıkarcılığına karşıydı.
İnsanın kişiliğini yaratan en yakın gelenekleri, “soy”unun başından geçenlerdir. Simavnalı Şeyh Bedrettin Mahmut Rûmî, çok ilgi çekici soydan gelir. Ona rağmen Osmanlı tarihçileri, Şeyhin adını unutturamadıkları zaman bile, hiç değilse soyunu anmamaya aşırıca uğraşmışlardır.
Cumhuriyetin doğuş günlerinde Şeyhin üzerine eğilen ilk (1925) ve 32 yıl için son bilgin “Darülfünun İlâhiyat Fakültesi Tarih’i Kelâm müderrisi” sayın M. Şerafettin oldu. “Simavna kadısı oğlu Şeyh Sedrettin” (Evkaf matbaası, İstanbul, 1341) adlı eserınde Şeyhin yalnız İsrail adlı bâbasını anar. (S. .4.5) Elimizdeki “Menakıb“i bilmediği için,. Şeyh üzerine yürüttüğü tek tük düşünceleri gibi Şeyhin derin soyu da askıda kalır.
Mehmet Süreyya bey : (Şeyhin) “Ecdadı Selçuk Devleti vezirlerinden idi.” der. (M.S. : Sicilli Osmâni, cild II, s. l6 Matbaası Amire, İstanbul 1311). Şemsettin Sami bey : “Şeyh aslında Selçuk hükümdarları neslinden olup” (Kaamûs ül-âa lâm, s.1254) kaydını düşürür. Belgratlı Muhtesip zâde Hâki : (Şeyhin) “Ecdadı Selçuk Sülâlesinden Alâettin’in kardeşi oğluna vezir dahi olup (Hadikat-ür Reyhân, elyazması, Köprülü Ahmet Paşa kütüphanesi, n 230) yollu yanlış bir tercüme yapar. Tercümenin aslını Arapça yazmış olan Taşköprü zâde ise şunu söyler : “Söylendiğine göre (Şeyhin) dedeleri Selçuk oğullarının veziri ve kendisi Sultan Alâittin Selçukinin biraderi oğlu idi.” (Şakaayik’ı Nûmâniyye, Arapça elyazması, Köprülü Ahmet P. Kütüphanesi, n.1230: s. 27 – 30)
Böylece, Osmanlı tarihçilerinin Şeyh soyu üzerinde niçin susuş konspirasyonu yaptıkları çıtlatılmış olur. Osmanlı padişahlığına karşı en modern anlamda halk devrimi uğruna ayaklanmış adamın – o zaman için pek önemli sayılan – bir hükümdar soyundan geldiği açıklanamazdı.
Cumhuriyetin 34 üncü yılı, candan savunduğu Şeyhin hayatını ve Şâheseri “Vâridât“ı temiz üslûbuyla veren sayın Bezmi Nusret Kaygusuz, basılı biçiminde ilk defa”Menâkız“ı ele almış olur (Şeyh Bedreddin Simaveni : İzmir,1957). Ona göre, Hayrullah Efendi Tarihinde.,Şeyhle akraba olan Selçuk Sultanı Ferâmürz oğlu III üncü Alaeddin’dir. Tarih’i âl’i Osman (Adil oğlu Oruç, 9 uncu yüzyıl) da : Osman Gaazi Karahisarı alırken, Sultan Alâeddin, kardeşi oğlu Aktimur eliyle Osman’a malzeme, veziri Abdül’ Aziz eliyle de bağımsızlık buyrultusu ve Mısır hükümdarından Akbayrak, “tuğ ve âlem” göndermiştir. İşte bu, Osmanlı Devleti’ne bağımsızlık buyrultusu getiren Abdül’ Aziz Şeyh Bedrettin’in öz dedesidir.
İslâm medeniyetinin o kargaşalı “Ulusların Göçü” ve derebeyileşmeleri çağında en büyük derebeyi Cengiz Sülâlesinden Mahmut Gaazân han idi. Moğol imparatoru, “böl ve güt”prensibine göre, buyurduğu Rum Selçuk ülkesinde III üncü Alâeddin Keykubâdı Konyâ’ya, Amcası Mes’udu Doğu Anadolu’ya tâyin etmişti. Türk beylerinden Baltu, Mesud’u tek şah yapmak kaygusuyla Alâeddin’e karşı ayaklanınca, Gaazân, emrindeki Kutlup Şahı gönderip Mesud’u esir ettirdi.Bu yol Türk beyleri Alâeddin’i bağımsız hükümdar ilân ettiler. Anadolu’da bu altüstlükleri kışkırtan Mısır hükümdarı Melik Nâsır’ın üzerine yürüyen Gaazân Şam’da bozuldu. Halep’ten Anadolu’ya geçti. Oradan Alaeddin’i aldı. İsfahan’a götürerek idam etti. Alâeddin’in oğlu Gıyasüddin’i de boğdurttu. Böylece artık Selçuk saltanatının gölgesi bile silinmişti.
O zaman Anadolu’da başıboş kalan iki derebeylik bağımsızlaştı.Onlardan birisi: Serhad üzerindeki Söğüt beyi Osman Gaazi idi. Anlaşılan, Şeyh’in dedesi Abdülaziz, kardeşi Alaeddin trajedisinden sonra, vaktiyle bağımsızlık buyrultusu götürdüğü Osman Gaazi’nin yanına gelmiş ve sayılan bir gaazi olarak Bizansa karşı kutsal savaşa girişmiştir.
1937 yılı, “İnkılâb Müzesi”ndeki elyazmasından işlediğimiz ”Menâkız“ : Henüz küçük bir ilçe beylikceğizi olan Osmanlılığın bütün şaşırtıcı atılganlıklarında Şeyhin dedesi Abdülaziz’in oynadığı öncülüğü alçak gönüllüce destanlaştırarak söze başlar. Yazarı Molla Halil, Şeyh Bedreddin’in torunudur. Tarihi Fâtih Mehmet günlerine varan manzum elyazmasının adı : ”Hâzâ Menakıb’ı Şeyh, Bedreddin hin Kaadi İsrail“dir.
A- Şeyhin Doğuşu
1935 yılına gelinceyedek, Şeyh Bedrettin ‘in gerek dedeleri, gerekse doğduğu yer ve tarih üzerine açık hiçbir şey bilinmiyor gibiydi. O yıl “İnkılâp Müzesi”nde Şeyhin torunu hafız Molla Halil’in manzum elyazma ”MENAKIB“ı ansızın elimize geçti.  Orada olduğu gibi anlatılan Şeyhin kendisi kadar soyu da çok ilgi çekiciydi. Osmanlıların doğuşunda, Rumeli’ye geçişinde İslâm öncüsü olarak büyük Haçlılar seferini bozuşunda, Şeyh’in soyu olağanüstü önemli, öncü rolünü oynamıştı. Bu rol aydınlanmadıkça, Osmanlılığın pek çok sırları karanlıkta kalırdı.1939 yılı, Menâkıp esas tutularak Şeyhin hayatı yeni baştan yazıldı: Bu kitap, 27 yıl önce yazılmıştı, yalnız dilini az düzeltip temize çekerek yayınlıyoruz.
Kişi olarak Şeyhin soyu ve oluşu üç ayrımda toplandı :
1- Şeyhin dedesinin dedeleri;
2- Şeyhin yakın akrabaları;
3- Şeyhin dünyaya gelişi.
 I- Şeyhin Dedesinin Dedeleri
“Simavna Kadısı İsrâil’in oğlu” diye ün alan Şeylı Bedrettin Mahmut Rûmî üzerine, l939 yılına dek, Cumhuriyet Türkiyesi’nde Türkçe bir tek bilim eseri yayınlanmıştı. Onda Şeyhin yalnız İsrail adlı babasından konu açılır. Kimi “Terâcüm” yazarları Şeyhin dedesinin Abdülaziz olduğunu bildiriyorlardı . Abdülaziz’in kim olduğu, ne yaptığı bilinmezdi.
Değerli düşünürümüz Bay Bezmi Nusret Kaygusuz Menâkıp’tan yararlandığı eserini yaymakta bizden çevik davrandı. Himmeti var olsun: Kendi açısından ve “Vâridât” tercümesiyle daha derinleşmiş olan eserinde  Şeyhin açık şeceresini koydu. Ona göre : “Mevzuât’i Ülûm” da Şeyh, Selçuk Sultanı Alâeddinin kardeşi oğlu, dedeleri Selçuk vezirleridir : “Tâc’üt Tevârih” te Şeyhin büyük dedesi Sultan Alâeddinin yakın akrabası ve vezirlerindendir : “Kısası Enbiya” da Şeyh, “Alâeddin’in amcası oğludur: ”Şakaayık’ı Nûmâniye“ ve ”Lûgat’ı Tarihiyye ve Coğrafiyye“de Bedreddin, Sultan Alâeddin’in öz yeğenidir. (Üçüncü Alâeddin’in) : ”Hayrullah Efendi“ Tarihi ile ”Vâridât“ önsözünde, Şeyh Feramürz oğlu III Alâeddin oğlu Abdülaziz oğlu İsrail’in oğludur.
Bay Kaygusuz : “Bedreddin’in dedesi Abdülaziz, kardeşi III.Alâeddin Keykubâd’ın vezirliğinde bulunmuştur.” der. Abdülaziz’in atalarıyla uğraşmaz. Özetlemeye önem vermiştir. Oysa Menâkıb Şeyhin en canlı trajedisini verdiği gibi Abdülaziz’in dedeleri üzerine de açıklama yapar :
“Ceddi ânın Bağdat ilinde, ey said
“Oldu Cengiz hân elinde Şehid” (Me, 7) der. Cengiz 1224 (göç: 621) yıllarında Batı’ya döndüğü vakit Bağdat Halifesiyle müttefikti. Yalnız Moğol tüccarlarını öldüren Hvarzim şahı Alâeddin’den öc almak üzere: Maverâünnehr, Hvarzim, Horasan, Kafkas ülkelerini hallaç pamuğuna çevirdi. Ama, Bağdat’a inmedi. Molla Halil’in durup dururken yalan söylemeyeceğine, belki tarih yanlışı yapmış olacağına göre : Abdülaziz’in dedesi Bağdat ‘a ne vakit gelmiştir ? Orada niçin öldürülmüştür ?
Herkesten daha yetkili olarak Menâkıb şunu anlatır :
Nesi idi Sultan Alâiddine bil
Şüphe yoktur bu söze ey zinde dil
“Şâh Alâeddin nesliydi özü…” (Me, 7)
Bu şah Selçuklardan hangi Alâeddin idi? Şeyhin ataları onunla nasıl kuşaklanıyordu?
Al’i Selçûkilere neslen vezir
“Hem çü Al’i Bermeki Abbas mir.” (Me, 7) deniliyor. Cengiz Kâşgarı 1219 yılı, Semerkand’ı 1220 yılı ele geçirmiştı. O sıralar (G. 617, İS : 1220) Rum (Anadolu) Selçuk Sultanı Alâeddin Keykubad İbn’î Gıyasüddin Keyhusrev (ölümü : 635, Kaamûs âlâma göre 636, İs.1237) idi: Bu kişi Cengiz’le birlikte Hvarzim şahı Mehmed Alâeddin’e saldırmıştı. Menâkıb, hangi Selçukluları konu ettiğini belirtmiyorsa da, Rum Selçuklularını anlattığı besbellidir. Alâeddin adını taşıyan üç Selçuk Hânı yalnız Rum (Anadolu) ülkesinde saltanat sürdü. Bu Selçuklu Hânların dölünden gelen Şeyhin ataları, o hânedana soyca “Neslen” vezir olmakta, tıpkı “Bermek” oğullarının Abbâsilere soyca vezir oluşlarına benzermiş. Bir mecûsi ateşgede hizmetçisi olan Bermek acem bezirgân muhalefeti üzerine barbar kollektif aksiyon geleneğini temsil eden Horasanlı Ebâ Müslim ile birlikte Irak’ta küçük bir tarihsel devrim yapıp “Abbâsiye” halifeliğini kuranlardandı. Bermek oğulları 750 ilâ 788 (G. 132 ilâ 171) yıllarında, sıra ile babadan oğula geçmek üzere, 40 yıl Abbâsiler ister istemez “neslen vezir” olmuşlardı.
Bu kadar ayrıntılı anlatılan bir olay uydurma olamaz.Öyleyse işin aslı nedir ?
II- Şeyhin Dedesinin Dedesi Bağdat’ta
Şeyhin dedesinin dedesi Moğol saldırıları sırasında Bağdat’a niçin gitmiş ? Menâkıba göre :
Emmisi şah olduğu vakte anın
“Kaçup Abbâsilere gitmişti anın.”
Eski Türkler’de, Babahânlı göçebe geleneğince, Hân’ın büyük oğlu, veziri “Beşe” veya Paşa’sı olurdu . Abdülâziz’in dedesi, anlaşılan Selçuk Şahının hem büyük oğlu, hem veziri imiş. Hangi Şâhın ? Söylenmiyor.  Selçuk Şah ölünce yerine büyük oğlu geçmeliydi. Burada, çocuğun amcası açıkgöz davranıp tahta konmuş olacak: O zaman, baba mirası Şahlıktan yoksun kalan büyük oğlu, yâni Abdülâziz’in dedesi Bağdat’a kaçmış bulunabilir. Menâkıb’ın anlattığı böyle yorumlanabilir.Bu yoruma hak verdiren başka olaylar da eksik değil.
İlkin, Menâkıb dahi Şah Alaeddin’le soydaş olan Bedreddindir, diyor. Cengiz ile, işbirliği yapan Alâeddin birincisidir.Abdülâziz’in dedesinin Bağdat’a kaçışı besbelli çok sonlara gelir. Cengiz hengâmesinden yüzyıl önce İran Selçukları devletinde Hasan Sabbab’ın “Haşisi Partisi”, Rum Selçukları devletinde “İsmâilî” Partisi gibi tanrısız devrim örgütleri türemişti.Demek her iki Selçuk düzeni çıkmaz çağın kapısını çalıyorlardı.Halk içinde yaman etkiler yapan devrimci partiler kimi saray ve hanedan üyeleri arasında bile hoşnutsuz taraftarlar bulmuşlardı. İlkel sosyalizm geleneklerini büsbütün yitirmemiş bulunan hanedan üyeleri halktan yana, saray entrikalarına kapılanlar halk düşmanlığına dönünce, arada ister istemez çekişme ve çarpışmalar başgösterdi. Çarpışmalardan halkın kendisine pek bir rahmet yağmazdı. Kimi Bizans İmparatorları, kimi onların karşı kutbu olan Bağdat halifeleri, entrika çevirip yararlanmaya çalıştılar.“
Böylece, birbirinden çıkma üç kördüğüm ilmeklendi :
1- İç kargaşalıklar, 2- Hanedan kavgaları, 3- Dış karıştırma ve karıştırmalar. Bu şartlar ortasında Bağdat’a kaçış olayı kendiliğınden anlaşılır. Abdülâziz’in dedesi Bağdat’a kaçarken, Selçuk Sarayında ve ülkesinde besbelli kargaşalıktan geçilmiyordu: Ancak bu kaçış hangi zamanda olmuş olabilir ? İlkin, Abdülâziz’in dedesi Cengiz zamanı Bağdat’a kaçmış olması gerektir. Menâkıb’ın verdiği başka konkret olaylar o tarihle bağdaşamaz: Alim etti Mu’tesim – billâh ani
“Şeyhülislâm eylemişti ey ganî” (Me, 7) deniyor. Bağdata gidip, Şehülislâmlık derecesine dek bilgini yetişmek için, önce kaçanın öğrenim çağında bir genç olması gerekir. Amcası zoruyla tahtı elinden alınmış gencin durumu buna uygundur. Sonra, aynı gencin, en az yirmi otuz yıl bilim alanında seçkinleşmesi gerekir, ki Şeyhülislâmlığa çıkabilsin. Şeyhülislâmın Bağdat Fethi’nde trajediye uğradığı, Bağdat’ın Moğollarca ele geçirilmesi ise 1258 yılına düştüğü düşünülsün. O tarihten 23 yıl öncesi 1215 yılı gerçekten Rum Selçukları sarayında bir başka trajedi oynanır.Bizans adamı Gıyasüddin Keyhusrev, savaş sırasında öldürülünce, tahta geçen İzzeddin Keykâvus, hem amcasını, hem küçük kardeşini boğdurup kumandanlarını yaktırır!
Abdülâzızin dedesi (Şeyh Bedreddin’in dedesinin dedesi) her kim olursa olsun, Bizans yanlı olan o Sultan İzzeddin şerrinden yakasını kurtarıp, amcası elinden İslâm halifeliğine sığınabilir. Her zaman ve her yerde “Ruhani” rol görünmez eliyle kaçanı kendine bağlar. Batı Ortaçağında barbar kralları dama taşı gibi kullanan Papalıktır; Doğu Ortaçağında, komşu devlet saraylarına parmağını sokan İslâm papalığı Abbasî Halifeliği, kendisine sığınan genci, bir gün yeri gelince kullanmak üzere yetiştirip, zekâsına göre en yüce bilginliğe çıkarmış olabilir.Menâkıbin sözleri birbirini tutar.
III- Şeyhin Dedesinin Dedesi Nasıl Öldürüldü?
Menâkıb, Abdülazizin dedesi için “Cengiz Han İLİNDE şehit oldu” diyor; Cengiz zamanında demiyor. Sözünün anlamını aşağıda biraz daha açıyor. Öldürülme sebebi, tam Şeyh Bedrettin’in şânına uygun bır ülkü ve düşünce yiğitliğidir :
“Nâsır î Tûsiye oldem arbede
“Eyliyen ol idi muhkem, ey dede
“İbn’î Hâcib’le ikisi, ey hümâm
“Idicek ilzâm ani beynel enâm
“Kaakıyıp ibn’î Hülâgûy’i lâiyn
“Itti anları Şehid anda hemiyn.” (Me, 7)
Burada anılan adlar, elyazmalarında çok görüldüğü gibi, Arapça harflerin kötü imlâ yanlışına kurban gitmiş görünüyorlar.Bedreddin’in babası “İsrail” iken, Câmiülfusûleyn ile Brockelmann’da “İsmail” olmuştu… Yanlışları ayıklamalıyız. Bir yol, anılan Abbas Halifesi Mu’tasanı olamaz : Müsta’sim olacak.Bağdat Moğollar eline geçtiği gün, Abbasi halifesi Mürtâ’sim- billâh idi. Ondan sonra, Abdülaziz’in dedesiyle “Arbede” (kapışma) yapan kişi de Nâsır Tûsi olamaz. Besbelli ünlü bilgin Nâsivrüddin’i Tûsi ile acem folklorcu ozanı Nâsır Tûsi birbirine karıştırılıyor. Hattâ, İbn’î Hacib’in birlikte öldürülmüş olduğu bile epey şüphelidir. .
Abdülazizin dedesiyle Nasivrüddin neden kapıştılar ?
Hülâgû oğlu niçin kızdı ?
Bağdad’ın Moğollarca ele geçirilmesi trajedisinde bütün tarihsel devrim trajedilerinde barbarların çağırılışına benzer büyük tarihsel ihanetlerden biri yatar. Halife Müsta’sım : Şiilere eğginlik gösteriyordu. Bir Şiî olan Müeyvedüd-din İbn’î Alkami’yi kendisine vezir yapmıştı. Bu vezir ile, gene Müstâ’sımın yakınlarından ve çağın bilgini sayılan Nasivrüddin Tûsi gizlice birleştiler. Cengiz oğullarından Hülâgû Hânı, gelerek Bağdat’ı alması için çağırdılar. Herşeyden habersiz Halife, Bağdat dışında Moğollara yenilince, dönüp kaleye kapandı.Kuşkulanmadığı veziri İbn’î Alkami ile Nasivrüddin Tûsi, Halifelere, görünüşte haklı bir teklif yaptılar. Kaleden dışarıya çıkıp Hülâgû karşılanır ise, vaktiyle Selçuk, oğlu Tuğrul Bey için Doğu’da, Atillâ’ya karşı Papaca Batı’da yapıldığı gibi, kan dökülmeden gelenler elde edilmiş olacaktı.
Halife, kurulan tuzağa düştü : “Devlet adamlarını ve kent ileri gelenlerini yanına alıp, mağrur Hânı karşılamaya çıkan Halife, bütün maiyyetiyle Tatarlar tarafından öldürüldü.”. .Menâkıb’ın anlattığı olay budur. Besbelli, Şeyh Bedrettin’in dedesinin dedesi de iki yüzlülüğe dayanamamıştı. Belki İbn’î Hâcib’le birlikte dönek Şü Nasivrüddin Tûsi’yi Hanefilik veya Mâlikilik adına “ilzam” (hapt) etmişler. Buna içerleyen Hülâgû oğlu da, safi düşmanlarını kılıçtan geçirtmişti.
“Meyyitini ehl’i sünnet aldılar
“Ebu Hanife iline kaldırdılar
“İkisinden gayri hem, ey din eri
“Vardı bin mikdar âlim, key çeri
“Cümlesi maktû oluptur bigünah
“Oldular fenâ fülâtünde tebah” (Me. 7)
Binlerce bilgin ve asker ölüsü arasından, İbn’î Hâcib sağ kalmış olabilir.
IV- Fetret Ve Konya’ya Dönüş
Menâkıb bir şey daha söylüyor :
“Fetret oldu ol arada ki, azim
“Cümle Rum’a nâzil oldular zebim” (Me. 7)
“Fetret” : Antika tarihte patlak veren her tarihsel devrimden sonraki devletsiz anarşi zamanlarına denir. Bu hangi fetretti ?
Uzak Doğunun Çin ve Hint medeniyetleriyle Yakın Doğunun Irak, Mısır ve Akdeniz medeniyetleri arasında en istikrarlı geçit İran yaylâsıdır. Çin ve Hintten kalkacak kervan, Akdeniz kıyılarına inmek için, İran yaylâsından aşıp gelirdi. Bu tarihsel karayolunun en işlek kuzey kestirmeleri üstünde Horasan ve Hvarzim ülkeleri gelişmişti. İslâmlıktan az önce, bitmez tükenmez Bizans – Acem savaşlarıyla tıkanmıştı. O zaman, Umman denizi üzerinden güney yolunu deneyen İslâmlık sahneyi tuttu. Tarihsel orta karayolunu açar açmaz, iç zıtlıklarla parçalandı. Bir sürü “Tavâlfülmülûk” bin başlı müslüman derebeylikleri orta yolu gene tıkadı. Bu sefer, Ortaasya yollarının eski bekçileri ve kervancıları işe elkoymak zorunda kaldılar. Cengiz ve oğulları, Takakifül-mülûk devletçikleriyle yaptıkları ticaret andlaşmalarının para etmediğini görünce kılıca sarıldılar. Daha doğrusu gerek Çin, gerekse İslâm medeniyetlerince elaltından saldırmâya kışkırtıldılar. Cengiz, Hvarzime karşı Bağdât Halifeliği ile Rum Selçukluları tarafından çağırılır. Hülâgû, bizzat Bağdat Halifesinin vezirleri tarafından çağırıldı.
Orta Barbarlığın tâze vurucu gücü, büyük Orta kervan yolunu kanla, demirle açtı. Zengin ticaret ve İslâmlık merkezleri : Buhara, Semerkand, Belli, Merv, Hcerat kentleri yakılıp yıkıldı. Çevrelerde ilişen yığınla kabile ve aşiretler, Batıya doğru ürkütüldüler. Cengiz zamanı 17 yıl süren Fetret çağında göçmen kuşlar gibi bilgin katarları akıntıyla Batıya sürüklendiler. Mevlânâ Celâleddin Rumî’nin babası Buharalı Emir Sultan, Şemseddin Tebrizi, Sadreddin Konevî, Burkhaneddin Mehmet Tebrizi, Ermiyeli Hüssameddin, Şehabeddin Süherversi, İdrisi, Cenâbî ve ilk, ve ilh… bunlardandı. . Anlaşılan, Abdülazizin babası da, bilgin katliâmı yapan Hülâgû oğullarından, aynı mekanizma ile yakayı kurtarınca yeniden Batıya kaçıp Konya’ya sığınmıştır. Ve Abdülâziz :
“Geldi Konya’da vücuda kendüzi
“Salı Alâeddin nesliydi özi” (Me. 7)
Bir nokta kalıyor : Âbdülâzizin dedesi Konya’dan kaçmışken, şimdi babası Konyaya dönebilir miydi ? Aradan yüz yıl geçmiş, kendisinden kaçılan İzzeddin Keykâvus çoktan ölmüştü. İzzeddin’in torunu II. Gıyasüddin’le birlikte Rum Selçuklar Moğol oyuncağı olmuşlardı. II. İzzeddin Mısır’la andlaştığı için azledildi. Kırım’da öldü. Üç oğlundan Mesud’u Abaka kovar, Mahmut Gaazân, Doğuya hükümdar yapar. II. İzzeddin’in üçüncü oğlu Feramürz’ün de üç oğlu vardır. Konya hükümdan II. Alâeddin, Şeyhin dedesi Abdülâziz ve Abdülmümin.
Bu kısa geçmiş Şeyhin alınyazısı olmuştur : 1-FETRET : Şeyhin soyunu yeriden oynatıyor. Dört kuşak yukarıdaki dede Cengiz akını sonuçlarıyla öldürülüyor. Aynı Uzak ve Yakın Doğular arası kervan yolunu, aynı ticaret amacıyla aynı Tatarlar 13. yüzyıl başında Cengiz,14. yüzyıl sonunda Timur adı altında açıyorlar. Bu “Aziym Fetret” in ikincisinde Şeyh Timur “Afet”ini gözüyle görmek için Tebrize dek koşacaktır. 2- Devrimcilik : Şeyhin atalarını ve halkçı geleneği Selçuklularda kazıyan İzzeddin Keykâvus’un Sivas’taki mezarına şöyle yazılmıştır. “Saltanat tahtından mezar evine indi. Hazineleri, gücü kalmadı. Gezisini yaşayışiyle birlikte bitirdi. İşte her şey böyle zevâl bulur.” . Demek Şeyhin soyu böyle kişilere karşı, halka yakındı. Onun için, o sarayları titreten yaman İslâmiyye devrimciliği, Şeyhin ruhunda parlayacaktır. 3- Ülkücülük; Şeyhin ataları inançları yolunda ölmeyi bilmiş, büyük fikir şehidi olmanın yüceliğine ermişlerdir. Abdülâziz’in dedesi : Medeniyetin biricik ölmez değeri bilim uğruna ilk büyük bayrağı çekmiştir. Şeyh o bayrağı dedelerinin elinden alıp, dünya saltanatı peşinde insanları ezenlere karşı çıkacaktır.
B – Osmanlılık Ve Şeyhgil
Şeyhin ataları, Rum Selçukluları sarayından uzaklaşınca, Bağdat’ta bir çeşit bilim hânedanı kurmuş oldular. Ancak, zamanın yaman kargaşalıkları ortasında kılıç ve baş kesin rolü oynuyordu. Her sahici müslüman, bilimi kılıç gibi kullanmak zorundaydı: Göçebe geleneğinin medeniyet ülkücülüğü kişileri ister istemez hem EVLİYA (Hâvâri, hem MÜCAHİD (kutsal asker) demek olan GAAZİ (Şövalye) yapıyordu. Şeyhgil de soyca yarı bilgin, yarı mücahit kesildiler.
I – Osmanlı Kuruluşu Ve Şeyhgilin Gaazileri
Adil oğlu Oruç’un yazdığı “Tevârih’i Al’i Osman’a göre,Osman henüz adsız binlerce gaaziden biri iken, yeğeni Aktimur ile Selçuk Sultanı Alâeddinden (şeyhin dedesinin kardeşinden) silâh yardımı alarak Karahisarı ele geçirdi. Bunun üzerine Alâeddin, veziri Abdülazizle (şeyhin dedesi ile) Osman Gaazi’ye : “Mısır hükûmdarlarından gelmiş Hz. Peygamberin ak sancağı ile tuğ ve alem ve değerli başka hediyeler gönderdi.
Osman Gaazi:
Gönder üzerindeki hilâli çıkartıp, büyük bir saygı ile otağı üzerine koydurdu.” Bay Kaygusuz : “Abdülaziz’in ve kimi  hısımlarının sonradan Osmanlılara geçmesi, mutlaka bu ilk tanışmanın tesiriyledir” (Keza, 31) diyor. Demek Osman Gaazi’nin tarihe ilk girişi, Şeyhgilin eliyle olmuştur. Öyleyken, Şeyhgilin en ufak mevki hırsı gözetmediler. Din düşmanı saydıkları hristiyanlığa karşı savaşmak onlara yetiyordu. Saltanatın ne olduğunu öğrenmişlerdi. Batıya karşı Osman oğullarına kavga yoldaşı olmaktan başka amaç akıllarına gelmedi.
Osmanlılığın kuruluşu gibi, en cesur fetihlerinde de Şeyhgilin payı hiç bir tarihte yazılmadık kertede büyük oldu. Osmanlı akıncısı olarak Çanakkale önüne geldikleri vakit, Şeyhin dedesi Abdülâziz yüz yaşını aşkın bir pirdi. Çoğu gaaziler gibi hem derviş, hem kılıç eriydi. Önce Mevlâna Celâleddin Rumi’nin has haremine emin oldu.
“Pire hizmete itmiş idi ol emir
“Şâhlar halinden olmuştu habir
“Hazret’i Mevlâna’ya ermişti ol
“Eşiğine nice yıl olmuştu kul.” (Me, 6)
Mevlânâ ölünce, Hüsameddin Rumî Çelebi’nin “Şamda’nına mum” olmakla yetindi. Saltanatı dervişlikle seve seve değişmiş, fukaralıkla kendisini hiçe saymaktan daha yücelik bulamamıştı: “İhtiyar etmiş idi fakr’ü fenâ-âna vird olmuş idi hamd’ü senâ” (Me, 6). Gaazinin anladığı “Fenâ : Yokolma” tekkede fodla öğütülüp, yasla da ölmek değildi. Olumlu işler görüp, yaratırken yitmekti. Hangi gün “Gazâ kapısı açılsa” Abdülâziz “Fiy sebil’il -lâh” (Tanrı yolunda) elde kılıç o kapıdan er meydanına ilk çıkan olurdu. Savaşta uğuru denenmişti.Beyoğulları (şehzadeler) Abdülâziz’siz kavgaya girmezlerdi.Yiğitliği yazılmakla tükenmezdi : “Önüne düşerler idi Gaaziler – Konsa dolardı oyalar, yazılar – Her gazâda bile olsa idi ol-Cümleye nusratla hak açardı yol” yüzyılı aşan tecrübesiyle hep ileriyi görürdü. Her dediğinin çıktığı denenmişti: “Bir sözü söylerdi ol günde ayân – Ertesi vaaki olurdu ol heman” (Me,6)
Altay, oymak öğütlerinden beri, Osmanlı yiğitlik geleneğinde: Üçler, Yediler, Kırklar vardır. Abdülâziz tayfası YEDİLERdendi: “Yedi kimse idi bunlar, ey civan –Heft encümveş yere taban olan.”. (Me, 7) Yeryüzüne ışık saçan bu yedi yıldızın başı Abdülazizden sonra, iki kardeşi gelir; biri Abdulmumin. Yürekli çeridir; Abdülâzizin bilgin oğlu (Şeyhin babası) İsrail dir. Genç İsrail hem Şeriat hem Cenk yiğitiydi : “Buyruğunu tutardı Allahın tamam – Hükm’ü Şer’a olmuş idi kalbi râm Dirler içli ana İsrail’i vakt – Cenge oldugu içün Azrail’i vakt” (Me, 8).
Şeyhgilden tarih denizinin yüzeyine çıkan beşinci baş :Abdülâziz’in kızkardeşi oğlu Tülbentli İlyas’tır. O sıra, her çeri “börk” denilen keçekülâhı giyerken o ak sarığı ile tanınırdı:“Kimse tülbent giymez idi ol zaman – Doğru börkler giyer idi her civan – Ak amâme sarıyor ol gördüler Lâkabın Dülbendli İlyas verdiler.”
En sonra gelmekle birlikte, adlarını güçleriyle Osmanlı tarihine sokmuş olan Şeyhgilin iki Türk şövalyesi: Hacı İlbeyi ile Gaazi Ece’dir. Bunlar Abdülâziz’in kızkardeşi kızının oğullarıdırlar. Babaları, hiç de Selçuk hanedanından gelmiyordu Menâkıb’da yalan yok : “Lik, nesli Âl’i Selçûki değil Gürgen tohumu dürerlerdi; öyle bil” (Me, 8). Bu gürgen tohumu çocukların atları vardı . Kılıçları hakkına “Nâmdâr ve küfre lâyık kimselerdi.” Tarihte değme Osman oğullarıyla atbaşı birlik ün bırakacaklardı.
II- Rumeliye Geçiş
Osmanlının Rumeliye geçişi, doğrudan doğruya Şeyhgil “Yediler” inin eseridir. Bir gün “Beşe Süleyman ile bu yedi acar” deniz kıyısında buluştular. Nasıl etsek te : “Rumeli İslâm ile bayındır olsa diye düşündüler. O gece “Şeyh Süleyman” bir rüyâ gördü: Bütün erler toplaşmışken, görünmez eller :
“Diktiler önüne bir kâfur mum
“Şûlesinde görünür aksây’i Rum
“Noş minâreler yapılmış ol zaman
“Okunur savt’ı bülend ile ezan.” (Me, 9).
Görüyoruz, Rumelinin fethi Osmanoğullarının rüyalarına Şeyhgil Yedilerinin baskısıyla girmiştir. O altbilinç karanlığında enerji kazanan ülküyü, bomba gibi Osmanlı bilincine çıkaranlar da gene Yedilerin başı olur. “Beğe”liği, sonradan “Paşa”lığa çevrilen Orhan Gaazi oğlu Süleyman “Kâfur mumu ışığıyla tüm Rum ilinde “Hoş minarelerden avaz avaz ezanlar okunur görüşünü yoldaşı Gaaziye anlatır anlatmaz o : “Dedi bir fethe işarettir, tamam! – Himmet idinüz geçelüm cümlemiz – Din uğruna yeğdür anda ölmemüz Yediler’in dinamizmi zincirinden boşandı. Abdülâziz’in yorumu üzerine : Beşe Süleyman, Gaazi Ece, Gaazi İsrail, Gaazi Abdülmümin, Hacı İlbeği ve arkadaşları, gemi ile karşıya geçtiler. Beşe Süleyman : “Az zamanda çok etti fütûh – Sonra attan düşüp teslim etti ruh.” (Me, 9) Süleyman’ı “Bolayırda kodular”. Türbesini yapıp, ertesi gün sağ kalanlarla gazâya çıktılar. Her davranış öylesine basitti. İş yapıldığı için, kişi tapıncı ile adam aldatmaya kimse kalkmıyordu.
Osmanlının Rumeliye geçişinde Şeyhgil’in oynadığı önemli rolü, resmî tarih de gizleyemez. Cihannümâ  daha çok ayrıntılar verir: Süleyman Beşe ilkin Ece Bey ve Gaazi Fazıl’la sözleşir.Bu adamlar Virancahisar denilen yerde Güğercinliğin aşağısından Çinihisar yanlarına geçerler. Orada canlı bir esir yakalarlar. Öldürmek şöyle dursun, esire “Hil’at” giydirirler. Gönlünü alarak, Hisar’a girilecek yeri öğrenirler. Onun üzerine, 80 kişi toplanıp, sallarla karşıya atlarlar. Hisar’ı ele geçirirler. Burada adıgeçen Fâzıl bey Şeyhin amcası, Gaazi Ece halasının torunudur.
(Kâtip Çelebi : Cihannümâ, Elyazması, No. 170, s. 682. Köprülü Meh. Pş. Kütüphane.)
Şeyh Bedreddin
Simavnalı Şeyh Bedrettin, 1420 tarihinde doğmuştur. Gerek Türkiye Devrim tarihinin, gerekse bütün insanlığın Sosyal Devrim tarihinin en ilgi çekici, en büyük kahramanlarından biridir.
Bu büyük devrimcinin hayatı ve yaşadığı devrin olaylarına kısaca bir göz atacak olursak şunları görürüz.
Şeyh Bedrettin’in zamanına kadar medeniyetler dıştan gelen barbar akınlarıyla -tarihsel devrimle- yıkılırlardı. Aksak Timur’un Yıldırım Beyazıt üzerine yaptığı akın tarihsel devrimlerin en sonuncusuydu. Şuursuz medeniyet yıkılışları karşısında ilk sosyal devrimi yapmaya çalışan, Modern çağın müjdecisi Bedrettin, düşünce ile davranışlarını birleştiren büyük bir kişidir. Düşüncelerini “Varidat” ve “Teshil” isimli kitaplarında söylemiştir.
Şeyh Bedrettin gençliğinde uzun seneler Mısır’da; fıkıh, kelâm… gibi zamanının ilimlerini tahsil etmiştir. O devirde halkın durumu yürekler acısıydı. Osmanlı Devleti, Padişah tarafından yönetilir; padişahın soyca yakınları olanlar; sultan, han, hünkâr ve hünkâr beyleri vb. adlarla ülkenin verimli topraklarını aralarında paylaşıp, topraksız köylüleri köle gibi çalıştırırlardı. Bu köylüler savaşlarda da asker olurlardı.
Buna karşılık Şeyh Bedrettin ve müritleri; halkın arasına karışıyor, toprakların onu işleyen, ona alın terini karıştıranların olduğunu, insanların kardeşliğıni öğütlüyorlardı. Şeyh Bedrettin bir ortaçağ köylü sosyalizmini ortaya koymuştu. Bu konudaki görüşleriyle, kendinden iki asır sonra gelecek olan ütopik (hayalî) sosyalizmin kurucusu Thomes Moore’dan daha ileri görüşlü ve gerçekçiydi.
Yıldırım Beyazıt oğulları arasındaki taht kavgaları sonunda; Sultan Mehmet diğer kardeşlerini yenerek tahta çıkmıştı. İleri görüşlü birkimse olan kardeşi Musa Çelebi ise Şeyh Bedrettin’den yanaydı. Sultan Mehmet; Musa Çelebiyi de yenerek Şeyh Bedrettin’i İznik kasabasına sürgün gönderdi.
Şeyh burada boş durmayıp; en sadık adamlarından Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’i halkı teşkilâtlandırmaları için Aydın ve Manisa dolaylarına yolladı… Aydın’a, oradan Karaburun dolaylarına giden Börklüce Mustafa, köylülerle ilişki kurdu ve görüşlerini kabul ettirdi. Bölgedeki Hiristiyan halkla da dostluk kurdu. Ve bir kısım topraklardan ağa-bey takımını atarak, toprağı hep beraber işlemeye, sosyal adaleti uygulamaya, kardeşçe yaşamaya başladılar. Durumdan endişelenen Sultan Mehmet, Saruhan (şimdiki Manisa) valisini üzerlerine gönderdi.Teşkilâtlanmış köylüler Valinin kuvvetlerini Karaburun’un dar geçitlerinde tepelediler.
Bu sırada Şeyh Bedrettin İznik’ten kaçarak Bulgaristan’ın Deliorman bölgesine gitmişti. Börklüce Mustafa’nın çok güçlü olduğunu öğrenen Sultan Mehmet bu sefer de Sultan Murad’ı büyük bir kuvvetle üzerlerine gönderdi. Zaten bunu bekleyen Börklüce kuvvetleri “düşman ordusuna on bin balta gibi daldı.”
Kahramanca çarpıştılar. 8 bini öldü. Diğerleri esir edildiler.Bu olayı, devrimci şairimiz Nâzım Hikmet; “Şeyh Bedrettin Destanı” kitabında şöyle destanlaştırır:
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber
hep beraber sürebilmek toprağı
ballı incirleri yiyebilmek hep beraber
yarin yanağından gayri her şeyde
her yerde
hep beraber
diyebilmek için
on binler verdi sekiz binini…”
Yenilen bu devrimcileri, Ayasluğ şehrine götürüp boyunlarını vurdurdular. Börklüce Mustafa’yı da kollarından bir deveye bağlayarak çarmıha gerdiler. Bir çok şehirlerde gezdirerek teşhir ettiler. Manisa dolaylarındaki Torlak Kemal’de aynı akıbete uğratıldı.
Bu sırada Deliormanda Bedrettin’in etrafında bir çok halk toplanmıştı. Teşkilâtlanmak üzereydiler. Bunun duyan Sultan Mehmet adamlarından bazılarını Bedrettin’in yanına göndererek, onun müritliğine geçmelerini söyledi. Aslında bunlar birer ajandı. Ve fırsatını kollayarak Bedrettin’i çadırında bastırıp bağladılar. Serez şehrindeki Sultan Mehmet’in yanına götürdüler. Öldürülmesine fetva çıkartıp Serez çarşısında bir ağaca astılar.
İşçi kardeş
Şeyh Bedrettin’in eyleminden çıkaracağımız şudur:
Bizi sömüren emperyalist ve kapitalistler, kendilerine karşı birleştiğimizi, teşkilâtlandığımızı görünce çeşitli oyunlar oynamaya çalışırlar. Kendi adamlarını aramıza bizdenmiş gibi göstererek sokarlar ve çalışmalarımızı sabote etmeğe uğraşırlar. Böyle kötü maksatla aramıza girmiş kimseleri hareket içinde devamlı kontrolla meydana çıkarmalıyız
______________________________________
(1) Molla Hafız Halil (Şeyhin torunu) : “Menakıb’ı Şeyh Bedreddin İbn’i Kadi İsrail”, yazılışı Fatih çağına çıkan manzum elyazması.1935 yılına gelinceyedek hiç bir yerde adını işitmediğimiz bu çok zengin eser başlıca kaynağımız olduğu için, oradan aldığımız pasajları yalnız parantez içinde rakam yazarak işaretleyeceğiz : Örneğin (Me, 7) : Menâkıbın yedinci sayfası demektir. Değerli düşünürümüz Bay Bezmi Nusret Kaygusuz.
(2) M. Şerafettin (Darülfünun İlâhiyat Fakültesi Tarih’i Kelâm Müderrisi) “Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin”, s. 4. 5. Evkaf Matbaası. 1341-1925. İstanbul. Yazar “Menâkıb“ı bilmediği için, Şeyh üzerine pek seyrek olarak ileriye sürdüğü kanılarında yanılır. Gene de Şeyhi ilk defa karanlıktan kurtardığı için emeğine teşekkür borçluyuz. Eseri için (M.Ş.) rumuzunu kullanacağız.
(11) Osman Gaazi’nin büyük oğlu Alâeddin, Orhan Gaazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşalar, vezir idiler. Türkçede Paşa sözcüğü, Padişahınoğlu anlamına gelir. (Hamma c. I, Abdürrahman Şeref: ”Tarih’i Osmâni“, c. I, s.103)
(12) Selçuk Alâeddin’lerinden birisi 10 uncu Selçuk Şahı “Gıyasüddıin Keyhusrevin oğlu Alâeddin Keykubat 1:1220 ilâ 1237 (D. 617-536) dir; ötekisi : “Alâeddin Keykubad oğlu Gıyasüddin Keyhusrev oğlu İzzeddin Keykâvus”un oğlu Alâeddin Keykubad II dir. Bu 1393 ilâ 1401 (D. 697-700) yıllarında saltanat süren 15 inci Selçuk hükümdarıdır. Anlatılan olaylara yakın olanı, birinci Alâeddin’dir.
(13) 1193 ilâ 1202 (D. 589-599) yılları Selçuk Şahlığı yapan “Rükneddin, gizlice, dinsiz İsmailiye Partisi’nin taraftarı idi. Bir gün bir filozof (Hakim), ile bir derviş, hükümdarın sarayında ve huzurunda çekişiyorlardı. Derviş Hakimin kıyaslarına yenilince ona bir tokat atma kertesinedek içerledi. “Rükneddin ise bu çekişmeye hiç karışmadı. Derviş geri dönünce, Hakim, kendi huzurunda böyle kötü işlemlere uğradığından dolayı Rükneddine gocundu.” Hükümdar, ona şu karşılığı verdi; “Eğer ben filozofların doktrinini açıktan açığa savunacak olursam, halk hepimizi yokeder.” Aynı Hükümdar bir yaşlı kadının yoğurdunu çaldığı için, Nedimi güzel Ayaz’ın karnını deştirmiştir.“ (Hammer : Osmanlı Devleti Tarihi” Tercüme’den Mehmet Atâ c. I. s. 71. Bedrosyan matbaası, İstanbul,1329).
(14) Örnek;1202 de Şah Rükneddin öldü. Yerine geçen oğlu İzzeddin Kılıçaslan Hammerce 5 ay Saltanât süremedi. Konstantiniyye (Bizans)tan gelme Gıyasüddin Keyhusrev tarafından yenildi (1203 G. 600) O da 7 yıl sonra Savaşta öldürüldü (1211 G. 607) ve ilh.
(15) Abbasî halifelerinden Mu’tasam adını alan 2 kişi vardır. Biri Zekeriyâ bin İbrahim; Cengiz ‘den 200 yıl sonra Mısır’da görülmüştür. Ötekisi, Bağdat’ta hüküm süren : Mu’tesim-billâh: Rum Selçuklularından 2 ve Cengiz olayından 4 yüz yıl önce yaşamıştır. Nâsır’ ı Tûsi : Kadim Fars folklorunu 30 yıl uğraşıp 60 binden aşırı beyitle derleyerek “Şehname” anıt eserini yazan, büyük acem Homerosu sayılacak Firdevsi‘dir. Firdevsi’nin Bağdat’la ilişiği yoktur. Kendisi de Hûlagû’dan 2 yüzyıl önce yaşamıştır. İbn’î Hacib‘e gelince :Babası, Emir İzzeddin Salâhi’nin “Hâcip”liğini (kapıcılığını) yapan bir kürttü. Kendisi, mâliki fakiyhlerindendi. Mısır’ın Kons eyâleti, Esnâ kasabasında 1175 (d. 570) yılı doğmuş,1248 (D. 646) yılı İskenderiye’de ölmüştür. Menâkıb İbn’î Hacib’in Hülâgû oğlu elinde öldürüldüğünü yazıyor. Belki o sıra Bağdattaydı. Öldü sanılıp kaçmıştır.
(16) İbrahim Hakkı : “Tarih’i Umumi”, c.11, s. 8 – 9 – Karabet matbaası, İstanbul 1305.
(17) Hammer : c. I. s. 76, l.14, c.lll, s. 83
(18) Hammer : Keza
(19) Şeyhin babasının İsrail adı, Selçuklularla ilişiğini gösterir. Osmanlı Türklerinde İsrail yoktur. Adlarını torunlarına vermek eski barbar geleneğidir. İlk Selçuk’un kardeşi İsrail idi. Hammer cl. s. 65, 70)
(20) Menâkıb yazarı, Şeyhi Selçuk hânedanına bağlamakla öğünmeye düşseydi. Yediler arasına gürgen tohumu derlemekle geçinenleri katmazdı, hiç değilse o noktada susardı. Menâkıb’ı olağanüstü gerçek belgeliği kuşku götürmez. “Bu menâkıb içre ne kim söyledim – Şeyhten işitileri nakleyledim – Niceler Şeyhe menâkıb yazdılar- Yazdılar amma, havada gezdiler, derken Halil kuru “İddia” yapmaz.
0 notes
Photo
Tumblr media
#BERGAMA'NIN KURTULUŞUNUN 99. YILI KUTLANDI Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki kahraman Türk ordusu ve Bergama'nın yiğit efelerinin üstün mücadelesi ile 14 Eylül 1922'de özgürlüğünü kazanan Bergama'nın düşman işgalinden kurtuluşunun 99. yılı kutlandı.   Törene; Bergama Kaymakamı Mahmut Kaşıkçı, Bergama Belediye Başkanı Hakan Koştu, Garnizon Komutanı Tankçı Kurmay Albay Kürşat Güler, Cumhuriyet Başsavcısı Korhan Sert, Bergama Ticaret Odası Başkanı Fikret Ürper, protokol üyeleri, siyasi parti temsilcileri, belediye meclis üyeleri ve Bergamalılar katıldı.   Atatürk anıtına çelenklerin sunulduğu program, İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile sona erdi.   (Bergama, İzmir) https://www.instagram.com/p/CTy7MLpIq77/?utm_medium=tumblr
0 notes
kubilaykaratas35 · 3 years
Text
Yerli İHA'larda kullanılacak PD 170 çift turbolu motor dünyada tek
Yerli İHA’larda kullanılacak PD 170 çift turbolu motor dünyada tek
TEI Genel Müdürü Mahmut Akşit, yerli İHA’larda kullanılmak üzere pistonlu dizel anlamına gelen PD serisinde tüm tasarımı TEI’ye ait olan PD 170 i geliştirdiklerini belirtti. Akşit, “Gayet üstün bir motor, dünyada çift turbolu dünyadaki tek İHA motoru. Çift turboyu irtifa ile koordine etmek kolay bir iş değil.” ifadelerini kullandı. Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın “tüm platform ve sistemlerimizde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes