Tumgik
#Metabolizma yavaş ise
ekipsaglik · 3 days
Text
Sağlıklı Beslenme İçin Planlama ve Hazırlık
Tumblr media
Sağlıklı beslenme, bedenin ihtiyacı olan vitamin, mineral ve enerjiyi doğru kaynaklardan almakla başlar. Sağlıklı yaşamın temeli olan beslenme alışkanlıklarını oluşturmak, yalnızca ne yediğinizle değil, aynı zamanda nasıl planladığınız ve hazırladığınızla da yakından ilgilidir. Bu yazıda, sağlıklı beslenme için planlama ve hazırlık aşamalarını adım adım ele alacağız.
Sağlıklı Beslenme için Planlama ve Hazırlık
Tumblr media
Sağlıklı Beslenme için Planlama ve Hazırlık 1. Beslenme Hedeflerinizi Belirleyin Sağlıklı bir beslenme planı oluşturmanın ilk adımı, kişisel beslenme hedeflerinizi net bir şekilde belirlemektir. Kilo vermek, kas kütlesi kazanmak, enerjinizi artırmak ya da genel sağlığınızı iyileştirmek gibi hedeflere odaklanabilirsiniz. Hedeflerinizi belirledikten sonra, bu doğrultuda bir beslenme düzeni oluşturmak çok daha kolay olacaktır. Ayrıca, bir doktor ya da beslenme uzmanına danışarak, size en uygun hedeflerin belirlenmesine yardımcı olabilirsiniz. 2. Dengeli ve Çeşitli Besinler Seçin Beslenme planınızda her besin grubuna yer vermek sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Meyve ve sebzeler, tam tahıllar, sağlıklı yağlar ve protein kaynakları dengeli bir şekilde tüketilmelidir. Meyve ve sebzeler, öğünlerinizin büyük bir kısmını oluşturmalı; bu sayede farklı vitamin ve mineralleri alabilirsiniz. Tam tahıllar, beyaz ekmek ve makarna yerine tercih edilmeli, çünkü daha fazla lif içerdiklerinden uzun süre tok tutarlar. Protein açısından ise yağsız et, tavuk, balık, yumurta ve baklagiller beslenmenizin vazgeçilmezi olmalıdır. İlginizi Çekebilir; Sağlıklı Beslenme ve Hidrasyon: Günlük Su İhtiyacı 3. Porsiyon Kontrolüne Önem Verin Sağlıklı beslenmenin en önemli kurallarından biri porsiyon kontrolüdür. Dengeli beslenmenin yanında, yiyeceklerin miktarını da dikkatli bir şekilde ayarlamak gereklidir. Daha küçük tabaklar kullanarak ve yemeklerinizi yavaş yavaş tüketerek porsiyonlarınızı kontrol altında tutabilirsiniz. Öğün atlamamak da sağlıklı beslenmenin önemli bir parçasıdır. Düzenli öğünler, kan şekerinizi dengede tutarak aşırı yemek yemenizi önler. 4. Su Tüketimine Dikkat Edin Su, vücudunuzun işleyişi için vazgeçilmezdir. Metabolizmayı düzenler, toksinleri vücuttan atar ve genel sağlığınızı iyileştirir. Günde en az 8 bardak (yaklaşık 2 litre) su içmeye özen gösterin. Su içmeyi unutmamak için yanınızda sürekli su bulundurabilir ya da telefonunuza hatırlatmalar kurabilirsiniz. Unutmayın, yeterli su tüketimi enerji seviyenizi artırır ve cilt sağlığınıza bile katkıda bulunur. 5. Esnek ve Sürdürülebilir Bir Plan Hazırlayın Beslenme planınızın sürdürülebilir olması çok önemlidir. Kendinizi sıkı diyetlerle kısıtlamak yerine esnek ve dengeli bir yaklaşım benimseyin. Arada sırada sevdiğiniz yiyecekleri tüketmekten kaçınmayın; önemli olan genel beslenme düzeninizin sağlıklı olmasıdır. Dışarıda yemek yerken bile sağlıklı seçenekler tercih ederek bu esnekliği sürdürebilirsiniz. Haftalık planlar oluşturarak alışverişinizi önceden yapabilir ve ne yiyeceğinizi planlayarak zamandan tasarruf edebilirsiniz. 6. Porsiyon Kontrolü Yapın Sağlıklı beslenmenin bir diğer önemli unsuru, porsiyon kontrolüdür. Her ne kadar sağlıklı besinler tercih etseniz de, fazla tüketmek kilo alımına ve dengesiz beslenmeye yol açabilir. Öğünlerinizi hazırlarken porsiyon boyutlarına dikkat edin. Öğünlerinizde tabağınızın yarısı sebzelerden, dörtte biri protein kaynaklarından ve diğer dörtte biri de sağlıklı karbonhidratlardan oluşmalıdır. Porsiyon kontrolü, hem kilo yönetimini sağlar hem de sağlıklı bir metabolizma için gereklidir. İlginizi Çekebilir; Dioksijenil ile Enerji ve Sağlık: Asterocoll’un Gücü ile Beslenme 7. Atıştırmalıklarınızı Hazırlayın Sağlıklı beslenme sadece ana öğünlerde dikkatli olmayı değil, aynı zamanda atıştırmalıklarınızı da planlamayı gerektirir. İşlenmiş ve şekerli atıştırmalıklar yerine sağlıklı alternatifler tercih edin. Örneğin, yoğurt, fındık, meyve veya humus gibi sağlıklı atıştırmalıklar hem tok kalmanızı sağlar hem de ihtiyacınız olan besinleri sunar. Bu atıştırmalıkları önceden hazırlayarak yanınızda taşımak, özellikle yoğun iş günlerinde doğru seçimler yapmanıza yardımcı olur. 8. Su Tüketimine Dikkat Edin Sağlıklı beslenmenin en temel unsurlarından biri yeterli su tüketimidir. Vücudun ihtiyacı olan su miktarını karşılamak, hem metabolizmayı hızlandırır hem de sindirim sistemini destekler. Günlük olarak en az 8 bardak su içmeye özen gösterin ve öğünlerinizde su tüketmeyi ihmal etmeyin. Ayrıca, yemeklerinizi hazırlarken su bazlı yiyecekler tercih etmek, su tüketiminizi artırmanıza yardımcı olur. 9. Doğru Pişirme Tekniklerini Kullanın Yemeklerinizi pişirirken kullandığınız teknikler, besin değerlerini korumanız açısından büyük önem taşır. Kızartma gibi sağlıksız pişirme yöntemlerinden kaçının ve buharda pişirme, fırında pişirme veya haşlama gibi daha sağlıklı tekniklere yönelin. Bu pişirme yöntemleri, yiyeceklerin besin değerini korur ve gereksiz yağ kullanımını azaltır. Aynı zamanda, pişirme sırasında sağlıklı yağlar (zeytinyağı, avokado yağı gibi) tercih etmek de önemlidir. İlginizi Çekebilir; Lifli Gıdaların Sağlığımıza Faydaları 10. Dışarıda Yemek Yerken Dikkatli Olun Sağlıklı beslenme alışkanlıklarınızı dışarıda yemek yerken de sürdürmek mümkündür. Restoranlarda yemek siparişi verirken, daha sağlıklı seçenekler tercih edin. Kızartmalar yerine ızgara, haşlama veya buharda pişirilmiş yiyecekleri seçin. Ayrıca, porsiyon kontrolüne dikkat ederek, büyük porsiyonları paylaşabilir ya da artan yemeği paket yaptırabilirsiniz. 11. Yiyeceklerinizi Saklama ve Taze Tutma Yemeklerinizi hazırladıktan sonra doğru şekilde saklamak, tazeliklerini korumak ve besin değerlerini kaybetmemek açısından önemlidir. Yiyeceklerinizi hava geçirmez kaplarda saklayarak buzdolabında veya dondurucuda muhafaza edebilirsiniz. Haftalık yemek hazırlığı yaparken, yiyeceklerin bozulmaması için her gün taze olanları tüketmek ve dayanıklı olanları dondurucuya kaldırmak doğru bir strateji olacaktır. Sağlıklı beslenme, doğru planlama ve hazırlıkla mümkündür. Net hedefler belirlemek, dengeli bir diyet oluşturmak ve meal prep gibi yöntemlerle öğünlerinizi önceden hazırlamak, sağlıklı beslenme alışkanlıklarını sürdürülebilir kılar. Porsiyon kontrolü, su tüketimi ve doğru pişirme teknikleri de bu sürecin ayrılmaz bir parçasıdır. Sağlıklı beslenmeye yönelik adımlarınızı atarken, bu rehberi takip ederek uzun vadeli bir başarı elde edebilirsiniz. İlginizi Çekebilir; Dioksijenil ve Bağışıklık Sistemi: Sağlıklı Beslenmenin Önemli Bir Parçası Sağlıklı Atıştırmalıklar Hem Lezzetli Hem Besleyici Read the full article
0 notes
elazigsurmanset · 6 months
Text
“Ramazan’da hızlı ve fazla yemek hazımsızlığa yol açabilir”
Tumblr media
Ramazan ayında öğün aralarının oldukça uzun olduğunu belirten Gastroenteroloji Uzm. Dr. Ömer Faruk Yolcu, “Bu durum mide rahatsızlıkları olanlarda hastalıkları tetiklemektedir. İftarda ve sahurda fazla yemek yenmesi, sahurda yemekten hemen sonra yatılması, reflü ataklarını tetikleyebilmektedir. Ayrıca uzun süren açlık sonrasında zamanla sindirim sisteminin hareketleri de azalmaktadır. Bu nedenle iftarda hızlı ve fazla yemek tüketmek karında şişkinliğe, hazımsızlığa yol açabilmektedir” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Ömer Faruk Yolcu, Ramazan ayında görülebilecek mide problemleri hakkında bilgilendirmelerde bulundu. “Gastrit ve ülser hastaları dikkat etmeli” Oruç tutarken mide rahatsızlığı geçirme riski en yüksek olan kişilerin; gastrit, ülser ve reflü hastalığı olanların olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Yolcu, “İftarda ve sahurda fazla yemek yenmesi, sahurda yemekten hemen sonra yatılması, reflü ataklarını tetikleyebilmektedir. Ayrıca uzun süren açlık sonrasında zamanla sindirim sisteminin hareketleri de azalmaktadır. Bu nedenle iftarda hızlı ve fazla yemek tüketmek karında şişkinliğe, hazımsızlığa yol açabilmektedir. Midelerinde gastrit veya ülser sorunu olanların oruç tutmaya başlamadan önce tedavilerini tamamlamaları tavsiye edilmektedir” şeklinde konuştu. “Kronik hastalığı olanlar oruç tutmadan önce uzman hekime başvurmalı” Mide yakınmaları hafif boyutta olan kişilerin, diyet ve ilaç gibi önlemlerle oruç tutmasında bir sakınca görülmediğini belirten Uzm. Dr. Yolcu, “Kronik hastalığı, geçirilmiş ülseri veya mide kanaması olanların ise Ramazan öncesinde bir uzmana başvurarak gereken önlemler almaları, gerekiyorsa bu süreci ilaç tedavisi ile desteklemeleri gerekmektedir. Henüz tedavisi süren ülser hastaları, yeni geçirilmiş mide kanaması, mide kanseri, ciddi reflü hastalığı veya çeşitli mide hastalıkları nedeniyle beslenme güçlüğü olanların oruç tutmaları ise sağlık açısından sakıncalı durumlara neden olabilmektedir” dedi. “Uyku düzenine dikkat edilmeli” Uzm. Dr. Yolcu, sağlıklı oruç tutmanın yollarıyla ilgili şu bilgileri paylaştı: “Oruç tutanların yeteri kadar su tüketmeleri, Ramazan süresince uyku düzenlerine dikkat etmeleri gerekir. Ramazan’da metabolizmanın hızı düştüğünden kilo almak kolay hale gelir. Bu nedenle, bol kalorili, ağır yiyeceklerden uzak durulmalıdır. İftarı iki öğüne bölerek almalı. İftarda mideye aniden yüklenmek, hazımsızlık sorunlarına yol açıyor. Ramazan’da sindirim sorunları yaşamamak için ilk öğünde bir tabak çorba, bir adet hurma veya incir tercih edilebilir.” “Sahura kalkmadan oruç tutulmamalı” Sahura kalkmadan oruç tutmanın sakıncalı olduğuna değinen Uzm. Dr. Yolcu, “Sahura kalkmadan oruç tutulursa, aç kalma süresi uzayacağından metabolizma hızı düşer, halsizlik ve baş ağrısı görülebilir. Hem sahur hem de iftarda yemeklerinizi yavaş yiyin. Lokmalarınızı çok çiğneyin ve bol su için. Mide şişkinliğinden kaçınmak, uyku kalitenizi de arttıracaktır. Yağlı, acılı ve baharatlı yemeklerden kaçının. Oruç süresince vücut çok uzun süre susuz kaldığından sıvı kaybını telafi etmek için iftar ile sahur arasında sık sık su içmek gerekir” dedi. “İftardan 2 saat sonra kendinizi çok yormadan yürüyüş yapabilirsiniz” Oruç süresince kan şekerinin düştüğünü söyleyen Uzm. Dr. Yolcu, “İftar yapıldığında kan şekeri hızla yükselir. Eğer kişiler sahura da kalkmıyor ise kan şekerinin düşüşü günün erken saatlerinde başlar ve düşmeye de devam eder. Bu nedenle azar azar ve sık beslenme ilkesi iftar sonrasında da uygulanmalıdır. Ramazan’da hareketsiz kalmamaya özen gösterilmelidir. İftardan 2 saat sonra kendinizi çok yormadan yürüyüş yapabilirsiniz. Fazla yediklerinizi yakmak için tok karnına yürüyüş yapmanın, koşmanın, spor salonlarında aşırı efor harcamanın sakıncalı olduğunu da unutmayın” açıklamasında bulundu. “İftara çorba ile başlayın” İftara su, çorba ve salata gibi hafif yiyeceklerle başlamayı öneren Uzm. Dr. Yolcu, “İftarda boş mideye hızlı bir şekilde yüklenme yapmayın. Lokmalarınızı yavaş ve uzun uzun çiğneyin. Ana öğünü orucunuzu açtıktan birkaç saat sonra tercih edin. Meyve ve sebzeye ağırlık verirken yoğurt, ayran veya süt tüketmeye dikkat edin” ifadelerini kullandı. “Sahurda aşırı baharatlı yiyeceklerden uzak durulmalı” Sahurda mideyi yoracak aşırı baharatlı, yağlı ve tuzlu yiyeceklerden kaçınılması gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Yolcu, “Sahurda aşırı yemek yerine, kepekli tahıl ürünleri, sebze, salata gibi sindirimi uzun süren yiyecekleri tercih edin. Ramazan’da, özellikle sahurda, lifli gıdalar tüketin; kızartma, kebap gibi ağır ve baharatlı yemeklerden uzak durun” dedi. “Oruç kilo verme yöntemi değildir”” Orucun asla bir kilo verme yöntemi olmadığını vurgulayan Uzm. Dr. Yolcu, “Çoğu kişi Ramazan’da zayıflayacağı yanılgısına düşer. Oysaki metabolizmanın yavaşlaması nedeniyle Ramazan’da kilo alma riski düşeceğine artar. Ramazanda özellikle hamur işi yiyecekler, pide ve tatlılar yüksek kalorili olmaları nedeniyle kilo artışına yol açar. İftarda yavaş ve az miktarda yiyip, birkaç saat sonra ara öğün gibi takviye almak en ideal iftar sofrası olarak öneriliyor” şeklinde konuştu. “Bol su içilmeli” Ramazan’da kilo almayı engellemenin en önemli yolunun bol su içmek olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Yolcu, “İftarla sahur arasında 2,5 litre kadar su içmeye dikkat edin. Ramazan’da baharat tüketimine de dikkat edin. Kompostolarda şeker yerine tarçın çubuğu kullanarak tatlandırma yoluna gidin. Kimyon sindirimi rahatlattığı için az miktarda da olsa kullanmaya özen gösterin. Zerdeçal ise safra keseniz için faydalı olacaktır” dedi. “İftara çorba ile başlamak ağır yemek yemeyi engelleyebilir” İftara çorbayla başlanmasını öneren Uzm. Dr. Yolcu, “Özellikle sebze ve yoğurtlu çorbalar hem sindiriminizi kolaylaştırır hem de doygunluk hissi vereceği için fazla ve ağır yemek yemenizi engeller. Doyma hissi ilk lokmadan 13 dakika sonra beyine ulaşır. Bu yüzden çorbadan ana yemeğe geçmeden önce 3-4 dakika ara verin. Kabuklu meyve tüketin. Bu hem tokluk hissini arttırır, hem vitamin desteği sağlar, hem de bağırsağın çalışmasını sağlar. En son olarak iftardan 1-1,5 saat sonra 45-60 dakika boyunca tempolu bir şekilde yürüyün. Bu metabolizmanızın yavaşlamasını engeller. Böylece hem formunuz hem de sağlığınızı korumuş olacaksınız” diyerek sözlerini noktaladı.   Read the full article
0 notes
bilgilikus · 10 months
Text
Kahvaltıda Yapılan Hatalar ve Çözüm Yolları
Tumblr media
Kahvaltıda Yapılan Hatalar ve Çözüm Yolları Sağlıklı beslenme, vücudumuzun ihtiyacı olan besinleri düzenli ve dengeli bir şekilde tüketmek demektir. Ancak günlük hayatın koşturmacası içinde sağlıksız beslenme alışkanlıkları edinebiliyoruz. Yetersiz protein tüketimi, aşırı şekerli yiyecekler, sağlıksız yağlar ve kızartmalar, taze sebze ve meyvelerin eksikliği, hazır meyve sularının tüketimi, düşük lif içeren besinler, karbonhidrat ağırlıklı kahvaltılar, kafeinli içeceklerin fazla tüketimi ve hızlı, aceleci yeme alışkanlığı sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. Bu yazıda, bu sağlıksız beslenme alışkanlıklarını inceleyeceğiz ve sağlıklı bir yaşam için neler yapabileceğimizi değerlendireceğiz.
Yetersiz Protein Tüketimi
Yetersiz protein tüketimi, vücudun sağlıklı bir şekilde çalışmasını engelleyen ve pek çok sağlık problemine yol açabilen önemli bir konudur. Protein, vücudun temel yapı taşı olan amino asitleri içerir ve kasların, dokuların ve organların tamir ve bakımı için gereklidir. Ayrıca bağışıklık sistemi, hormonlar ve enzimlerin üretimi için de protein gereklidir. Yetersiz protein tüketimi durumunda, vücut fonksiyonlarını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu temel bileşenleri sağlayamaz. Bu durumda, zayıf bağışıklık sistemi, kas kaybı, düşük enerji seviyeleri ve yavaş metabolizma gibi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Ayrıca cilt, saç ve tırnak sağlığı da olumsuz etkilenebilir. Vücudun protein ihtiyacını karşılamak için kırmızı et, tavuk, balık, yumurta, süt, yoğurt, peynir, kurubaklagiller ve yağlı tohumlar gibi protein açısından zengin gıdalar tüketmek önemlidir. Ayrıca bitkisel kaynaklar olan mercimek, nohut, fasulye ve tofu gibi gıdalar da protein ihtiyacını karşılamak için tercih edilebilir.
Aşırı Şekerli Yiyecekler
Aşırı şekerli yiyeceklerin tüketimi günümüzde oldukça yaygın bir sorundur. İnsanlar genellikle şekerli atıştırmalıkları tercih etmektedirler. Fast food restoranlarındaki şekerli içecekler, cips, çikolata gibi gıdalarda bulunan aşırı şeker, sağlığımız üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. Aşırı şeker tüketimi obezite, diyabet, kalp hastalıkları ve diş çürümeleri gibi birçok ciddi sağlık sorununa neden olabilir. Ayrıca şekerin vücutta aşırı miktarda tüketilmesi kan şeker seviyelerinde ani yükselme ve düşüşlere sebep olabilir, bu da enerji seviyelerini dengesizleştirir ve açlık hissini artırabilir. Sağlıklı bir yaşam için aşırı şekerli yiyeceklerden kaçınmak önemlidir. Bunun yerine meyve tüketimi artırılmalı, şekerli atıştırmalıklar yerine sağlıklı atıştırmalıklar tercih edilmelidir. Tüketilen gıdaların içeriğini inceleyerek, şeker miktarı düşük olan alternatifler tercih edilmelidir.
Sağlıksız Yağlar Ve Kızartmalar
Çoğu insanın severek tükettiği kızarmış yiyecekler aslında sağlığımız için oldukça zararlı olabilir. Sağlıksız yağlar ve kızartmalar, yüksek kalori ve doymuş yağ içeriğiyle birlikte birçok sağlık sorununa neden olabilir. Özellikle fast food restoranlarında sıkça tüketilen kızartmalar, obezite, kalp hastalıkları ve yüksek kolesterol gibi ciddi sorunlara zemin hazırlayabilir. Sağlıksız yağlar ve kızartmaların tüketilmesiyle birlikte vücutta artan kötü kolestrol seviyeleri, damar sertliğine ve tıkanıklığına yol açabilir. Bu durum ise kalp krizi ve inme riskini arttırabilir. Ayrıca, bu tarz yağlar ve kızartmaların sindirim sistemi üzerindeki olumsuz etkileri de oldukça büyüktür. Bunun yerine, **sağlıklı yağlar** olan zeytinyağı, avokado yağı ve hindistancevizi yağı gibi seçenekleri tercih etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Ayrıca, yiyeceklerin fırında veya ızgarada pişirilmesi de kızartmalardan kaçınmak için etkili bir yöntemdir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanarak, vücudun ihtiyaç duyduğu besinleri dengeli bir şekilde almak mümkün olacaktır.
Taze Sebze Ve Meyvelerin Eksikliği
Genellikle modern yaşam tarzının getirdiği hız ve kolaylık sebebiyle, taze sebze ve meyvelerin tüketimi oldukça azalmış durumda. Fast food alışkanlıkları ve hazır gıdaların yaygınlaşması sebebiyle, insanlar sağlıklı beslenme alışkanlıklarını kaybetmiş durumda. Bu durum aslında birçok sağlık sorununa sebep olabiliyor. Taze sebze ve meyveler, içerdikleri antioksidanlar ve vitaminler ile vücudumuzun ihtiyacı olan besinleri karşılamamızı sağlar. Bunun eksikliği ise bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve birçok hastalığa davetiye çıkarabilir. Özellikle çocukların beslenme alışkanlıklarında bu dengeyi korumak oldukça önemlidir. Taze sebze ve meyvelerin eksikliğinin yerine fast food ve abur cubur alışkanlıklarının geçmesi, ilerleyen yaşlarda sağlık sorunlarına davetiye çıkarabilir.
Hazır Meyve Sularının Tüketimi
Çoğu kişi, pratiklik ve tatlı bir içecek tercihi olarak hazır meyve sularını tercih etmektedir. Ancak bu meyve suları genellikle şeker ve koruyucu madde içermektedir. Ayrıca hazır meyve sularının doğal meyve sularına göre daha az lif içerdiği unutulmamalıdır. Bu nedenle, hazır meyve sularının aşırı tüketimi şişmanlık, diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu gibi sağlık sorunlarından kaçınmak için doğal meyve tüketimi tercih edilmeli ve hazır meyve sularının tüketimi sınırlı tutulmalıdır.
Düşük Lif İçeren Besinler
günümüzde pek çok insanın beslenme alışkanlıklarının bir parçası haline gelmiştir. Lif, sindirim sistemi sağlığı için oldukça önemlidir ve lif içeren besinlerin yeterli miktarda tüketilmemesi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Lif, vücutta sindirim sistemini düzenleyerek kabızlık sorununu önler ve kan şekerini dengeleyerek diyabet riskini azaltır. Ayrıca lif, tokluk hissini artırarak kilo kontrolüne de yardımcı olur. Bu nedenle düşük lif içeren besinler tüketmekten kaçınılmalı ve lif açısından zengin besinlere yönelmeliyiz. Bu besinler arasında bulunan lifli gıdaları sofralarımıza ekleyerek sindirim sistemi sağlığımızı koruyabilir ve genel sağlığımızı olumlu yönde etkileyebiliriz. Lifli besinler arasında bulunan meyve, sebze, baklagiller, tam tahıllı besinler ve kuru yemişler tüketerek lif alımını artırabiliriz. Günlük olarak tavsiye edilen lif alımını karşılamak için lifli gıdalardan zengin bir beslenme düzeni oluşturmak oldukça önemlidir.
Karbonhidrat Ağırlıklı Kahvaltılar
Kahvaltı, günün en önemli öğünlerinden biridir. Ancak, karbonhidrat ağırlıklı kahvaltılar sağlıksız bir alışkanlık olabilir. Çünkü karbonhidrat ağırlıklı beslenmek kan şekerini ani yükseltip düşürebilir, bu da enerji düşüklüğüne ve açlık hissine neden olabilir. Bunun yerine, protein ve sağlıklı yağ içeren bir kahvaltı yapmak daha dengeli ve sağlıklı olacaktır. Yumurta, avokado, yoğurt gibi protein ve sağlıklı yağ kaynaklarıyla kahvaltı yapmak vücudunuzun ihtiyacı olan besin öğelerini daha iyi karşılayacaktır. Ayrıca, lif bakımından zengin taze sebzeler ve meyveler de kahvaltı sofranızda yer almalıdır. Bu sayede sindirim sistemi sağlığınızı desteklemiş olursunuz ve gün boyunca tok kalmanıza yardımcı olur.
Kafeinli İçeceklerin Fazla Tüketimi
sağlığımızı olumsuz yönde etkileyebilecek bir alışkanlıktır. Kafein, çay, kahve, gazlı içecekler ve enerji içecekleri gibi birçok içecekte bulunur. Fazla miktarda kafein tüketimi, uyku düzenini bozabilir, sinirlilik ve huzursuzluk gibi ruh halini etkileyebilir, ve kalp çarpıntısı gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu tür içeceklerin tüketimini sınırlamak veya azaltmak için birkaç yöntem denenebilir. Öncelikle, kafein içeriği düşük olan içecekler tercih edilebilir. Ayrıca, gün içerisinde tüketilen kafein miktarına dikkat edilebilir, ve özellikle akşam saatlerinde kafein içeren içeceklerden uzak durulabilir. Bunun yanı sıra, düzenli olarak su içmek ve uygun bir beslenme düzeni oluşturmak da kafein tüketimini kontrol altında tutmaya yardımcı olabilir. Kafeinli içeceklerin fazla tüketimi konusunda dikkatli olmak, genel sağlık durumumuzu korumak için oldukça önemlidir. Bu alışkanlığı kontrol altına alarak, daha sağlıklı bir yaşam tarzı benimseyebilir ve anlamlı bir iyileşme sağlayabiliriz.
Hızlı Ve Aceleci Yeme Alışkanlığı
Hızlı ve Aceleci Yeme Alışkanlığı günümüzün en yaygın sağlık sorunlarından biri haline gelmiştir. Hızlı yaşam temposu, stres, iş yoğunluğu ve teknolojinin getirdiği kolaylıklar hayatımızı hızlı yemek yemeye yönlendiriyor. Ancak bu durum vücudumuz için ciddi sağlık sorunlarına neden olabilmektedir. İnsanlar genellikle iş stresi veya yoğun gün temposu nedeniyle yemek yeme zamanlarını kısaltmaya ve hızlı tüketmeye eğilimlidir. Ancak bu alışkanlık sindirim sistemine zarar verebilir. Çiğneme işlemi yeterince yapılmadan yutulan yiyecekler sindirim sorunlarına, hazımsızlık ve kilo artışına neden olabilir. Bu alışkanlıktan kurtulmanın en önemli yolu; yemek yeme süresini uzatmak, yavaş ve düzenli yemek yemektir. Yavaş yemek yemek, sindirim sürecini destekler, doygunluk hissini arttırır ve kilo kontrolüne yardımcı olur. Ayrıca, yeme alışkanlığınızı değiştirmek ve daha bilinçli beslenmek için yavaş yemek yeme tekniklerini uygulamak faydalı olacaktır. Read the full article
0 notes
biberhapistore · 10 months
Text
MAURERS
Maurers Ne İşe Yarar?
Maurers Softgel isveç alplerinde yetişen bir yosun türünün diyet ve zindelik amacı ile kullanılması ile meydana gelmiştir. Verdiği tokluk hissi yerel halk tarafından uzun yıllardır kullanılmaktadır. 36 kapsülden oluşan ürünümüz günde bir adet kullanım ile gün boyu tokluk hissi verir ve aynı zamanda bölgesel incelmeyi de destekler.
Maurers Etkisi
İştahınızı azaltır Tokluk Hissi Verir
Her insanın günlük alması gereken besin değerli bulunuyor. Kalsiyum, Protein, Karbonhidrat, Yağ vs. Özellikle hareketsiz bir yaşam sürüyorsanız ve gereğinden fazla besleniyorsanız maalesef bu durum fazla kilolara neden olabilir. Özellikle masa başı çalışan kişilerde bel, Basen ve Göbek bölgesinde yağlanma görülmektedir. Maurers gün içerisinde tokluk hissi vererek gereğinden fazla besin almanızı engeller böylece sizi istemsiz bir şekilde diyete sürükler.
Metabolizmayı hızlandırır
Fazla kilosu bulunan kişilerde genellikle yavaş çalışan bir metabolizma görülüyor. Sizde bu durumdan şikayetçi olabilirsiniz. Özellikle Tiroit, Haşimato hastaları yavaş çalışan bir metabolizma sonucunda kilo almaktadır. Yine hareketsiz bir yaşam sürüyorsanız kilo almanız oldukça olağan. Maurers ise bu durumu tam tersine çevirerek metabolizmayı hızlandırıyor. Böylece kilo vermenizin de önü açılmış oluyor.
Yağ Yakar, Bölgesel incelmeyi destekler
Maurers içerisinde yer alan L-karnitin ve türevleri yağ yakımını tetikler. Özellikle Yağ depolanan bölgelerde daha hızlı etki gösterir. Örneğin; Bel, Basen ve göbek bölgesinde
Su içmeyi teşvik eder
Maurers kullandığınız gün içerisinde normalden fazla su tükettiğinizi yada buna ihtiyaç duyduğunuzu fark edeceksiniz. Maurers içeriğinde ki özel karışım ağız kuruluğu yapar, Ve susuzluk hissi verir. Böylece daha fazla su tüketirsiniz.
Maurers Yan Etkileri ve Uyarılar
Kimler Maurers kullanamaz?
Kalp Tansiyon Hastaları
Kronik böbrek yetmezliği olan kişiler
Hamile ve Emzirenler
Maurers kullanamaz.
Maurers Yan Etkileri
Ağız Kuruluğu
İştahsızlık
Uykusuzluk
Terleme
Halsizlik
Yapabilir.
Maurers İçeriği
C Vitamini
Garoka Eksteri
L-Karnitin
Meyan Kökü
Mücessel Karışımı
Likopen
Yeşil Çay
Zencefil
Buğday otu
Silika
Magnezyum Stearat
S.m.h
Üretim Yeri
Guanghzou Laiyi Commerce and Trade Co. Ltd. No:77 Zhongshan Road, Tianhe area, Guanghzhou , P.R.C
Tarım ve köy işleri bakanlığı 15.09.2009 tarih ve 09344005589 sayılı izni ile ithal edilmiştir.
DETAYLI BİLGİ VE SİPARİŞ İÇİN: https://www.maurersofficial.com/
0 notes
paylasimzamani · 3 years
Text
Metabolizma Nasıl Hızlandırılır?
#metabolizma #nasıl #hızlandırılır #kilo #istanbul #kalori #güzel #yağları #böyle #sıkılaş #turkey #incel #bir #hızlandır #tbt #düşük #ben #öğünleri #sen #yak #seni #keyfini #anne #ile #kim #gir #aile #çıkar #ne #vermenin
Su içsem bile kilo alıyorum diyenler için metabolizma hızlandırmanın yolları nelerdir? İsmini vermek istemeyen bir Beslenme Uzmanı kaynağımız, metabolizmayı hızlandırmanın yöntemlerini şu şekilde anlattı. Öncelikle metabolizma hızı nedir? onu bir anlayalım. Metabolizma hızı Bazal metabolizma hızı (BMH) olarak ifade edilir ve fiziksel olarak, vücudumuz hareketsiz halde iken harcadığımız enerji…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kasveguc · 5 years
Text
BCAA Nedir? BCAA Ne İşe Yarar?
Tumblr media Tumblr media
BCAA nedir? BCAA kullanımı nasıl olmalıdır? BCAA çeşitleri nelerdir? BCAA Ne işe yarar? Kas kütlesini arttırmaya çalışan birçok sporcu nedense yeterli protein alamadığını düşünür. Buna bağlı olarak bol miktarda tavuk, et, yumurta ve balık türü besinler tüketerek bu açığı kapatmaya çalışır. Hatta bununla da yetinmeyip supplement olarak whey ve kazein türü proteinleri de toz halinde kullanarak oluşturdukları karışımlar ile tüketirler. Tüm bunlara ek olarak ise zaten protein tozlarının içinde olan amino asitlere ek olarak ayrı şekilde amino asit alan sporcular da bulunmaktadır. Aslında birçok vücut geliştirme sporcusu zaten aldıkları proteinlerin içinde amino asitlerin olmasına rağmen neden daha fazla amino asit aldıklarını ya da almaları gerektiğini bilmiyor. Bu noktada bilmeniz gereken şey ise tekil olarak tüketilen amino asitlerin dallı zincirli amino asitlerin (BCAA) etkisini göstermediği ve onlar kadar yararlı olmadığıdır. Dallı zincirli amino asitler (BCAA) kreation ve beta-alaninden çok daha uzun süredir sporcular tarafından tercih ediliyor. Ancak bunların kas gelişimi ve performance üzerindeki etkisi ise birçok kişi tarafından göz ardı ediliyor. Özellikle son yıllarda yapılan araştırmalar sayesinde BCAA'lar artık daha popüler bir hale geldi ve kas gelişimi ile performans üzerindeki pozitif etkisi öğrenildikten sonra daha yaygın bir kullanım alanına sahip oldular.
BCAA Nedir?
BCAA nedir sorusuna basit bir şekilde cevap vermek gerekirse BCAA, lösin, izolösin ve valinden oluşan dallı zincirli amino asitlere verilen genel bir isimdir. Bu ismi ise kimyasal yapılarından dolayı almışlardır. Bu üç amino asitte vücut geliştirme ile ilgilenen sporcular için vazgeçilmez ve son derece önemlidir. Vücudun sentezleyemediği ve mutlaka metabolizmaya sokulması gereken bu amino asitlerin beslenme programlarında yer alması çok önemli bir gerekliliktir. Kaslar büyüyebilmek için 20'ye yakın amino asit kullanır ve bunların bazıları vücut tarafından sentezlenebildiği gibi bazılarının da dışarıdan alınması gereklidir. Ancak BCAA türü amino asitler kas dokusundaki amino asitlerin yaklaşık %35'ini içerdiği için kas büyümesi hedefi olan sporcular için vazgeçilmezlerdir. BCAA nedir sorusunun bilimsel cevabının yanı sıra sporcular için vazgeçilmez bir kaynak olduğu da söylenebilir.
BCAA Çeşitleri Nelerdir?
1. BCAA Tozları Birçok sporcu tarafından BCAA alımı için toz şeklinde tüketim tercih edilmektedir. İlk olarak BCAA tozları antrenman sonrasında protein tozları veya diğer besin destekleri ile tüketebileceğiniz şekillerde üretildi. Daha sonraki dönemlerde ise birçok firma tarafından farklı aromalarda üretilmiş ve ayrı bir şekilde tüketilme imkanı ortaya çıkmıştır. 2. BCAA Hapları ve Kapsülleri Tozlar kadar yaygın olmasa da BCAA hap ve kapsülleri de piyasada satılmaktadır. Ancak yeterli miktarda BCAA'nın alınabilmesi için birden fazla hap veya kapsül alınması gereği ve toza oranla sindirim süresinin fazla olması nedeniyle pek tercih edilmezler. Bununla birlikte BCAA hap ve kapsüllerinin diğer besin desteklerine oranla daha büyük olması da sporcular tarafından tercih edilmemesinin bir diğer nedenidir.
BCAA'lar ve Metabolizma
Vücuda alınan amino asitlerin sonunda kaslara ulaştığı ve kas gelişiminde rol oynadığı düşünüldüğünde BCAA'ların pek farkının olmadığı düşünülebilir. Ancak BCAA'ların yapısı diğer amino asitlere göre farklıdır. Özellikle BCAA'ların diğer amino asitlere göre metabolize edilebilmesi en önemli farklarıdır. Amino asitlerin birçoğu karaciğerde metabolize edilirken BCAA'lar doğrudan kaslarda metabolize edilirler. Bu nedenle kas gelişiminde rolleri ve etkileri çok büyüktür. Lösin, izolösin ve valin BCAA'ları oluşturan amino asitler olsa da farklı yapıları vardır. Lösin sadece yağ yolu ile, valin ise sadece karbonhidrat ve izolosin ile parçalanır. Bu üç amino asit farklı bir şekilde metabolizmaya aktarılır. BCAA'lar diğer amino asitlerin aksine kas dokusunda metabolize edilirler ve bu sayede vücudun ihtiyaç duyduğu ATP üretimi için okside olabilirler. ATP, kas kasılmasını besleyen ve ağırlıkların kaldırılmasını sağlayan enerji kaynağıdır. Lösin, izolösin ve valinin kas dokusunda metabolize olması vücudun ihtiyaç duyduğunda elde edebileceği kolay bir enerji kaynağı olmalarını da sağlamaktadır. Özellikle uzun süreli antrenmanlarda vücudun ihtiyaç duyduğu enerji miktarı artacağı için BCAA'ların önemi daha da ortaya çıkmaktadır. Özellikle uzun süreli antrenman koşullarında BCAA'ların kullanılması önemli bir etki yaratır ve fark oluşturur. BCAA'ların tüm bu özellikleri göz önüne alındığında sporcuların antrenman programlarına yapacağı etki ve kullanımının gerekliliği de ortaya çıkmaktadır.
BCAA'lar ve Performans
Uygulanan antrenman programının hedefi ne olursa olsun performansın her antrenmanda bir öncekine göre artması önemlidir. Bu sayede gelişim sürekli hale gelir ve vücutta istenilen farklılık meydana getirilebilir. Vücut geliştirmede performansın artması daha çok set, daha çok tekrar, daha fazla ağırlık yani kas gelişimi demektir. BCAA'ların performans artışı üzerindeki etkisi birçok araştırma ile kanıtlanmıştır. BCAA'lar doğrudan bir enerji kaynağı olarak kullanılabildiği gibi glikojen depolarının boşaldığı anlarda yağların okside edilmesini de arttırırlar. Bu döngü ile vücudun ihtiyacı olan enerji kaynağı kesintisiz olarak sağlandığı için performans artışı görülür. Uzun süreli antrenmanlarda özellikle enerji kaynağına olan ihtiyaç artmaktadır. Vücudun öncelikli enerji kaynağı olan glikojen bu tür antrenmanlarda kullanılan başlıca yakıt deposu olarak tanımlanabilir. BCAA'ların kullanımı ile vücuda alternatif bir enerji kaynağı yaratıldığı için glikojen tüketimi %25'e varan oranda azaltılabilir ve bu sayede antrenman süresi boyunca ihtiyaç duyulan enerji kesintisiz bir şekilde sağlanabilir. Yani BCAA'ların glikojen tasarrufu üzerinde de olumlu bir etkisi bulunmaktadır.
BCAA'ların Hormonlar Üzerindeki Etkileri
Hormonlar esas olarak bir sporcunun ne kadar kas kütlesi kazanabileceği üzerindeki en temel belirleyici parametredir. Bir insanın üst düzey bir atlet veya vücut geliştirme sporcusu olabilmesi konusunda hormonların etkisi oldukça büyüktür.  Vücutta kas gelişimini tetikleyen en önemli hormonlar testosteron, insülin ve büyüme hormonu olarak sayabileceğimiz anabolik hormonlardır. Anabolik hormonlar kas gelişimi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. BCAA'lar da yine anabolik hormon üretimi üzerinde olumlu etkisi olan besin desteklerindendir. Testosteron belki de en çok bilinen anabolik hormondur. BCAA'ların antrenman öncesinde alınmasının testosteron seviyesi üzerinde pozitif etkisi olduğu belirlenmiştir. Yoğun antrenmanlar sırasında vücuttaki testosteron seviyesinde ciddi bir yükelişi görülür. Antrenman sonrasında ise bu seviye yavaş bir şekilde normale döner. BCAA'ların testosteron seviyesi üzerinde antrenman boyunca yüksek sentezleme sağladığı birçok kontrollü deney ile de kanıtlanmıştır. BCAA'lar ayrıca vücuttaki insülin dengesinin korunmasına da yardımcı olurlar. Bu sayede yağ yakımı artar, kas gelişimi hızlanır ve şeker hastalığına karşı da bir direnç oluşur. Tüm veriler göz önüne alındığında BCAA'lar belki de vücuttaki hormonları antrenman sırasında pozitif yönde değerlendirebilmek için kullanılabilecek en önemli besin desteklerinin başında gelmektedirler.
BCAA'lar ve Yağ Yakımı
Özellikle son yıllarda yapılan araştırmalar BCAA desteklerinin yağ yakımı üzerinde de etkisi olduğunu göstermiştir. Tabi ki sadece BCAA desteklerinin alınması ile yağ yakımı mümkün değildir. Düzenli uygulanan bir antrenman ve beslenme programının yanında alınan BCAA destekleri yağ yakımının en yüksek seviyeye çıkarılması katkı sağlayacatır. BCAA desteklerinin glikojen tasarrufu ve insülin dengesini sağlamaya olan katkıları ile yağ yakımı artabilir. Bununla birlikte yağ kaybı sırasında meydana gelebilecek kas kayıplarını da en az indirmek için kas koruyucu etkisi olan BCAA'ların tercih edilmesi önemlidir.
Reseptör Olarak BCAA'LAR
BCAA'ların belki de en önemli özelliği vücut içerisinde reseptör olarak görev yapabilmeleridir. BCAA'ların bu görevinin öneminin anlaşılabilmesi için öncelikle vücutta proteinin rolünün bilinmesi gereklidir. Amino asitler kas dokusunun alt yapısını oluştururlar. Bu da demektir ki eğer vücut protein aldığında kas üretebilmek için bu alınan proteindeki amino asitleri alacaktır. Bu nedenle amino asitler adeta vücudun yapı taşları olarak tanımlanırlar. BCAA'lar ise yapıları gereği kompleks yapı taşları olarak söylenebilir. Yapılan son araştırmalara göre ise önemli bir BCAA olan lösinin vücutta kas üretimine yönelik tetikleyici etkisinin olduğunu göstermiştir. Lösinin bu derece etkili bir BCAA olması nedeniyle sadece lösin alınmasının yeterli olduğu ve izolösin ile valin tüketimine gerek olmadığı düşüncesi oluşabilir ancak bu tamamen yanlış bir düşüncedir. Vücuttaki BCAA dengesinin korunabilmesi için lösin:izolösin:valin dengesinin 2:1:1 seviyesinde olması gerekir. Ancak bu seviye sağlandığında BCAA'lar görevlerini tam anlamıyla yapabilirler. BCAA'ların kas gelişimi, yağ yakımı, insülin dengesinin sağlanabilmesine yönelik katkılarının gerçekleştirilebilmesi için tümünün vücutta bulunması gereklidir. Düzenli BCAA tüketimi ile vücuda sürekli olarak kas üretimi için sinyaller yollanabilir ve gelişimin sağlanabilir. BCAA alımı ile birlikte yeterli miktarda protein alınması da son derece önemlidir. BCAA'lar ve protein tüketimi birlikte yapılmalıdır.
BCAA Kullanımı
BCAA destekleri antrenman öncesinde, sırasında ve sonrasında da kullanılabilir. Çok genel bir değerlendirme yapıldığında; Kilosu 70'in altında olanların antrenman öncesinde, sırasında ve sonrasında 3'er gram, Kilosu 70'in üstünde olanların ise antrenman öncesinde, sırasında ve sonrasında 5'er gram BCAA alması önerilmektedir. BCAA destekleri antrenman öncesi, sırası ve sonrası dışında gün boyu da tüketilebilir. Eğer böyle bir kullanım tercih edilecekse; Kilosu 70'in altında olanların gün içinde 10 gram, Kilosu 70'in üstünde olanların ise 15 gram BCAA alması önerilmektedir. Gün boyu kullanımlarda antrenman öncesi, sırası ve sonrasında kullanılan miktarlardan kalanlar gün içerisindeki öğünlere dağıtılmalıdır. Tüm bu verilere genel olarak bakıldığında BCAA'ların kas kütlesinin arttırılması, yağ yakımı ve performans üzerindeki etkileri bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kompleks bir besin desteği olan BCAA'lar ile antrenman performansı arttırılabilir ve bu sayede salonda harcanan saatlerin karşılığı daha iyi bir şekilde alınabilir. BCAA Nedir? BCAA Destekleri (Supplement) Rehberi içeriği ile ilgili değerlendirmelerinizi ve aklınıza takılan soruları yorum bölümü aracılığı ile paylaşabilirsiniz. Not: Tüm antrenman programları, diyet programları, egzersizler ve hareketler tamamen öneri amaçlıdır. Spor yapmadan önce mutlaka bir uzmana danışılması gerekir. Read the full article
1 note · View note
Text
Yağlarınızdan İsveç Şurubu İle Kolayca Kurtulun
İsveç Şurubu
Günümüzde tüm dünyada hemen hemen birçok insan fazla kilo problemi yaşamaktadır. Fazla kiloların pek çok nedeni vardır. Metabolizmanın yavaş olması, az hareket, fazla yemek tüketmek, sindirim  sistemi problemleri gibi birçok nedene bağlı olarak meydana gelebilmektedir.Küçük sonuçları kabızlık hazımsızlıkken büyük sonuçları ise yağ aldırma ameliyatları mide kelepçeleri ve bir çok riskli ameliyat olur zaman kaybı ve büyük ağrılar yaşarlar.
Tumblr media
Yavaş Metabolizma
Sıkı bir şekilde kalori takibinizi yapıyorsunuz, spor salonuna gidip egzersiz yapıyorsunuz, bol bol uyku çekiyorsunuz ancak hala terazide etkisini göremiyor musunuz? Bu sizin hatanız olmayabilir; inatçı kiloları verme konusundaki yetersizliğiniz, durgun bir metabolizmaya sahip olmanız yüzünden olabilir.
Metabolizma, vücudunuzun kalp atışı, beyin fonksiyonu ve nefes alma gibi temel vücut işlevleri için enerji yakma sürecidir. Metabolizmanız yakıt için yiyecek yaktığından, hızlı bir metabolizmaya sahip olanlar, istedikleri her şeyi yiyebilir ve kilo almayabilir; yavaş metabolizma sahipleri, kilolarını kaybetmek veya korumak için daha çok çalışmak zorunda kalırlar.
Yavaş Metabolizma Belirtileri
●Kilo Almak
●Kilo Verme Konusunda Güçlük Çekmek
●Sürekli Yorgun Olmak
●Kuru Cilde Sahip Olmak
●Kırılgan Tırnaklara Sahip Olmak
●Saçların Seyrekleşmesi
●Sık Sık Baş Ağrısına Maruz Kalmak
●Unutkanlık
●Sürekli Üşümek
●Kabızlık
İsveç Şurubunun Faydaları
İsveç Şurubu bağırsaklarda ki parazit ve bakteri oluşumlarını temizleyerek metabolizmanın daha hızlı çalışmasını sağlayan bir destek ürünüdür. Düzenli olarak kullanıldığında bağırsakları temizler.Bağırsaklar tamamen temizlendiğinde kişinin tükettiği besinleri daha hızlı sindirip vücuttan atmasını sağlar. Bu sayede kişinin kilo vermesine destek olur.Bu açıdan değerlendirme yapıldığında isveç şurubu hem metabolizma üzerinde sağladığı olumlu etkiler hem bağırsakların sağlıklı çalışmasına katkısı hem de sindirim problemlerinin ortadan kalkmasına yardımcı olması sayesinde kilo verme konusunda oldukça sağlıklı bir yöntem olarak gösterilebilir. 
Tumblr media
İsveç Şurubu Kullanımı
Günde 2 kere sabah ve akşam bir tatlı kaşığı tüketilmelidir. Yemeklerden önce alınması daha faydalı olacaktır. Her gün aksatılmadan kullanılması gerekmektedir.
İsveç Şurubu İçeriği
●Sarısabır
●Mirra
●Elma sirkesi
●Cedvar
●Centiyane
●Sinameki
●Besbase
●Safran
●Tarçın
●Kakule
●Zencefil
●Kekik
●Karanfil
●Anason
●Mayıs papatyası
●Biberiye
1 note · View note
priitikana · 6 years
Text
PSOAS (İLİOPSOAS) KASI VE YOGA/ÖZGE ÜZ
Psoas kası nedir?
Psoas kası, fiziksel stabiliteyi sağlayan en temel kas grubu. Bacaklardan başlayarak omurgaya uzanan psoas, bacaklarla bel kemiğini bağlayan tek kas. T12 omurlarından çıkan kaslar, lumbar omurlarına doğru ilerliyor ve en sonunda kalça kemiğine bağlanıyor.
Bedendeki en uzun kaslardan birisidir. Psoas kası diğer bağlantılarıyla birlikte diyaframa bağlanıyor. Nefes alıp verme sırasında harekete geçen diyafram kası aynı zamanda korku ve anksiyeteyle ilişkili birçok fiziksel semptomun yer aldığı bir bölge. Liz Koch bunun psoas ile beyin sapı ve omuriliğin bilinen en eski bölümü olan “alt beyin” ile doğrudan ilişkili olduğunu düşünüyor. Koch’a göre beyin korteksinin cümle kurma veya organizasyon kapasitesi gelişmeden çok daha önce, yaşamsal dürtülerin yer aldığı alt beyin oluşuyor ve bu bölüm en temel beyinsel fonksiyonları yönetiyor.
Bedenimize element ve kütle bilinciyle baktığımızda tüm elementlerin bir araya gelip bizi ayağa kaldırmasına aracı olan manivela, bir kastır. İnsanın ayağa kalkarak yaşam mücadelesine başlaması, Psoas kasının görevidir.
Tumblr media
Görsel: https://ottchiropracticnw.com/psoas-muscle/
PSOAS (İLİOPSOAS) KASI VE YOGA
Fiziksel ve duygusal acıların kaynağı, yoga terapisti ve sinemacı Danielle Olson’un tabiriyle “ruhun kası” psoas’ta gizlidir. The Psoas Book kitabının yazarı Liz Koch, psaaoas için “Gerçek anlamda en derinde yatan hayatta kalma dürtümüzü somutlaştıran ve bunun da ötesinde en temel isteğimiz olan gelişimi sağlayan bir kas” diyor.
Günlük yaşamdaki aktivitelerimiz, dar kıyafetler ve duruş bozuklukları nedeniyle de günden güne iyice kasılır ve gerginleşir bu kas. Bu gerginlik zamanla insanda sırt, kalça, diz ağrıları gibi kronikleşmiş rahatsızlıklara neden oluyor ve günlük hayatı zorlaştırmaktadır, hatta başkalarına nasıl davrandığınızı, psoas üzerindeki gerginliğin duygusal durumunuzu veya kişilerle olan ilişkilerinizi dahi etkileyebileceği söylenmektedir. Psoas kası öylesine büyük ve etkilidir ki, tam olarak esnetildiği, uzadığı ve rahatladığı zaman sizi şimdiki an’a bağlamaktadır. Kısacası an’ı yaşamanıza olanak sağlamaktadır. Kalça kemiğinin yanı sıra psoas kası diyaframa da bağlanmaktadır. Nefes alıp verme sırasında harekete geçen diyafram kası aynı zamanda korku ve anksiyeteyle ilişkili birçok fiziksel semptomun yer aldığı bir bölgededir. Bu ilişkiden dolayı psoas kasının, yaşamsal dürtülerin yer aldığı en temel beyinsel fonksiyonları yöneten “alt beyin” ile doğrudan ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Korkunun yarattığı gerilimi azaltarak hem fiziksel hem de zihinsel nirvanaya ulaşmanın, özetle iç huzuru yakalamanın yolu psoas kasınızı gevşetmekten geçmektedir. Hatta bugün tüm dünyada uygulanan yoga pozlarının birçoğu, psoas kasının uzatılması ve esnetilmesi prensibine dayanmaktadır.
Psoas’ı neden gevşetmeliyiz?
İskelet sisteminin ana işlevi, yük taşımak ve yer çekimine direnç göstermektir, kasların ana işlevi ise, kemikleri hareket ettirmektir. Kaslar, yük taşımak için kullanılmamalıdır, zira bu
kasların kemikleri hareket ettirme yeteneğini sekteye uğratır ve kas yorgunluğu (fatige) neden olur. Uzun vadede kemiklerin zarar görmesi, bağlar, eklemler ve çevre dokulardaki kan dolaşımının yetersizleşmesiyle sonuçlanır. Kasların rahat ve esnek olabilmesi, yükün iskelet sistemince taşınması ve pelvisin özgürce hareket edebilmesiyle mümkündür. Bu gerçekleştiğinde diyafram ve pelvik taban kasları da gevşeyebilir, ve “hissedebilir” hale gelirler. Psoas, bir merkez kastır. Onun dinlenme boyu ve hali, yerçekimi kuvvetiyle birlikte direk olarak kemiklerin birbiriyle olan ilişkilerini, sonuç olarak eklemlerin hareket özgürlüğünü etkiler. Bu etki bir çocuk ilk defa otururken veya ayağa kalkarken yerçekimiyle karşılaştığında başlar. Psoasın yük taşımak üzere kullanılıp kullanılmadığı, kişinin yaşı ilerledikçe nasıl bir duruşu(postur) olacağını belirler. Sürekli kasılma ve yanlış kullanımdan psoas kısalmışsa bu, leğen kemiğinin ileri fırlamasına neden olur. Bunun sonucu lombar, dorsal ve servikal omurgada abartılmış kavisler görülebilir (lordos, kifos, skolyoz).Ayrıca genel olarak kasılı bir psoas gövdeyi kısaltır, iskeletin yapısal pozisyonunu etkiler, organlar için gereken iç alanı daraltır, yemeklerin sindirilmesi ve temel boşaltım sekteye uğrar, metabolizma hızı etkilenir.
PSOAS VE KORKU REFLEKSİ
İçgüdüsel olan ve kişisel deneyime bağlı olmayan tek korku “düşme korkusudur. Karmaşık bir set sinir iletisi ile meydana gelir ve flexor kasların kasılmasıyla sonuçlanır. Psoas en büyük flexor kaslardan biri olarak, korku ile hemen devreye girer. Korku refleksi daha yaşamın ilk haftalarında oluşur ve sinir-kas sistemimize yerleşir.Çok yüksek bir ses duyduğumuzda veya fiziksel zarar görme olasılığı olan ani bir durum bizi hazırlıksız yakaladığında beden korunma haline geçer. Baş omuzların arasına doğru çekilir, omuzlar kulaklara doğru yükselir, karın kasları ve hip flexor kaslar kasılır ve bedenin arkasındaki kaslar katılaşır. Korku refleksi her ateşlendiğinde psoas kasılır. Bunu yaparak uçları birbirine yaklaştırır, güvenlik hissi yaratacak bir kapanma yaratır, yumuşak, incinebilir bölgeleri (genital organlar, yaşamsal organlar, yüz) kapatarak korumaya almış olur. Kaçma ya da savaşma tüm bedeni etkileyen bir uyarımdır, sempatik sinir sistemi devreye girer, adrenalin salgısıyla kalp atışları ve nefes hızlanır. Normal koşullarda tehdit ortadan kalktığında tüm bu kaslar gevşeyerek eski haline döner. Korku refleksi, dengeleyici dinlenme süreçleri ve çözülme (kaçmak veya savaşmak) olmadan veya çok kısa sürerek, sürekli tekrar ettiğinde; bedeni bir sonraki korku refleksi/saldırıya hazır tutmak üzere sürekli gerginlik yaratan koşullanmış bir tepki ortaya çıkar. Bu gerginlik anksiyete olarak deneyimler.
STRES VE PSOAS
Stres, endişe ve korku, tipik ruhsal sağlık sorunları yarattığı düşünülür, bu nedenle doktorlar, genellikle zihni hedefleyerek tedavi belirler. Bu yaklaşım bir çok kişide işe yaramış olsa da, strese daha geniş kapsamlı bir mercekten bakmalıyız ve psoasın stresle ilişkisi dahil , bu duygusal dengesizliklere neyin sebep olduğunu anlamak için çaba göstermeliyiz.
Birçok kişi, çoğu günü masabaşı işlerde harcamak ve çoğu geceyi gündoğumuna kadar partilerde geçirmek olarak karakterize edilen, bu şekilde tekrar eden, “Amerikan Rüyası” denilen tempolu, yüksek stresli yaşam şekli peşinde koşuyor. Artan stresin ve gerilimin bir sonucu olarak, psoası sürekli kasıldığında, kas kısalır ve bel ağrısı, siyatik, disk sorunları, skolyoz (omurga eğriliği), kalça dejenerasyonu, regl ağrısı, kısırlık ve sindirim sorunları gibi olumsuz yan etkilere sebep olur.
Bu sağlık sorunlarından herhangi birini yaşıyor veya stresinizi azaltmayı veya stresten korunmayı istiyorsanız, psoası açmanıza yardımcı olan şu yoga pozisyonlarını deneyin :
o Bilinçli Savasana – Yere uzanın ve yer çekimine teslim olun.
o Anjaneyasana (Low Lunge) ve Hilal pozisyonu (High Lunge)
o Güvercin pozisyonu
o Bağdaş kurarak oturmak
o Tadasana (Dağ pozisyonu)
o Vrksasana (Ağaç pozisyonu)
Psoas kasının güçlü ve esnek kalması için 
* Nefesinizin bütünlüğünü test edin, sadece göbek bölgenizin değil, pelvik bölgenizin de nefesinizin içine katılıyor olduğundan emin olun. Nefes alışını sırasında karın bölgeniz, sadece ileriye doğru değil her yöne doğru genişlesin. Özellikle leğen kemiği iç tarafını elinizle kontrol ederek Psoas kasının esneyip esnemediğini kontrol edin. Bel ve kök bölgesine doğru nefes alarak genişleyebiliyor olmaya dikkat edin.
* Her gün mutlaka baldır esnetme-uzatma egzersizi yapın. Uzun süre ayakta hareketsiz durmak, saatler boyu oturmak Psoas kasınızı kısaltır.
* Yanlış ayakkabı giymek, ayak duruşunuzu ve beden postürünüzü bozar, baldır kaslarınızı kısaltan sivri topuklulardan uzak durun. Sebepsiz rahim ve yumurtalık sorunlarınızın bazen sadece ayakkabınız olduğunu kabul etmek zordur, buna şaşırmayın hanımlar.
* Ayak bileklerinizin esnekliği Psoas kasınız için bir ölçü aracıdır. Hemen şimdi ayak bileklerinizin esnekçe 180 derece içinde hareket edip edemediğine bakın. Ayak bileği esnekliği için egzersiz yapın, özellikle su içinde yapmanızı tavsiye ediyorum, çok etkilidir.
* Korkularınız refleks halinde direk olarak Psoas kasını sıkıştırır, korkularınız varsa tespit edip yenmek için çalışmalar yapın, gerekirse yardım alın. Yaşadığınız tüm travmaları listeleyin ve travmanın çekirdek korkusunu tespit edin, Psoas kasınızı izleyerek sizde bıraktığı etkiyi gözlemleyin. Bu negatif etkiyi nötrleştirmek için nefes ile birlikte mutlaka beden egzersizi yapın. Özellikle yetişme çağındaki çocuklar için travma sonrası nefes-beden çalışması yapmasını sağlayın ki gelecek yıllara taşımasın, önemli !
* Sağlıklı bir hamile olup, bebeği güçlü kaslarla taşımak istiyorsanız Psoas kasınız çok ��nemli. Hamilelik öncesinde fiziksel olarak mutlaka buna hazırlanmalısınız. Hamilelik sırasında Psoas kasınız, taşıdığı yük nedeniyle kısalır. Hamilelik sırasında ve sonrasında yaşadığınız kırılganlık ve depresyon ile direk bağlantısı vardır, bu yüzden hamilelikten başlayarak mutlaka nefes ve yoga çalışması ile kasınızı gevşetmeyi öğrenin.
* Karnınızı içe doğru çekme alışkanlığınızı bırakın. İçe çekmeye çalıştığınız için sertleşen karın kasınız, diyafram ve kasıkta gerginliğe yol açar, nefes kısıtlanır ve pelvise akan enerji azalır. Karnınızı içe çekerek duruşunuz; kuyruk sokumu, bel, omurga bozukluğuna yol açar. Leğen kemiği ve psoas bölgesi içinde suda duran bir leğen gibi hissedilmelidir. Bu bölgeye boşuna kutsal kase denmemiştir. Düz bir göbekle daha çekici olduğunuzu zannederken, gerçek cinsiyet enerjinizi kaybedersiniz.
REHABİLİTASON YOGA
1-Sol kalçanı koltuğun önüne bakacak şekilde otur.
2-Yavaş yavaş sağ tarafına aşağı, dizlerinizi bükük tutarak.
3-Bacaklarınızı sandalyeye çıkarırken arkanıza yaslanın. Dizlerinin arkasından topuklarına kadar desteklendiğinden emin olun.
4-Eğer baş desteği gerekiyorsa, boynunuzun altına yuvarlanmış bir havlu ve başınızın altına katlanmış bir havlu yerleştirin.
5-Kollarınızı yanlarınıza yaslayın ya da ellerinizi karnınızın üzerine, dirseklerinizin üzerine yaslayın.
6-Rahat sağlamak için gereken ayarlamaları yapın.
7-Yavaş yavaş yere aşağı bırakın vücudunuzun ağırlığını, serbest olarak birkaç uzun nefes alın.
8-Burada 5 ila 15 dakika dinlenin.
9-Pozdan dışarı çıkmak için, göbeğe doğru dizlerinizi getirin ve yan rulo, başınızın altında kol ile bir yastık yapın.
10-Rahat bir koltuğa gelip pratiği bitirmek için zaman ayırın.
Psoas Kasınızı Uyandırmak için Yapabileceğiniz 4 Yoga Asanası
1. Virabhadrasana I – I. Savaşçı PozuI: Ayaklarınızın arasını açın. Öndeki ayağın parmakları matın kısa kenarını göstersin. Arka ayak matınızın arka kenarına 45 derece döndürülmüş şekilde yerleşsin. Topuklar birbiriyle hizalanmış olsun ve ön diz ikinci ayağı takip edecek şekilde konumlansın. Kolları da yukarıya doğru uzatın. Sonra, sanki kalçanızı esnetiyorken, ön dizinizi yukarıya göğe doğru kaldırdığınızı hayal edin. Gerçekte dizinizi kaldırmanız mümkün değil fakat bu hareket psoas’ın kasılmasını teşvik edecektir; bu da pelvisin stabilize olmasını sağlayacaktır. Bu pozu aldığınız 5 ila 10 derin nefes süresince muhafaza edin ve sonra diğer taraf için uygulayın.
2. Utthita Parsvakonasana – Genişletilmiş Yan Açı Pozu;I. Savaşçı pozuna benzer. Bu asana arka bacaktaki psoas’ı gererken ön ayaktaki psoas’ı da germeye yardımcı olur. I. Savaşçı’dan bu poza geçiş yapmak için, arka ayağınızı matınızın arka kenarına paralel gelecek şekilde çevirin – amaç topuktan başa hizalanmak – öndeki dirseğinizi öndeki dizinizin üzerine getirin ve üstteki kolunuzu kulağınızın üzerinden ileriye doğru uzatın. Gövdenizi yana doğru bükerken, dirseğinizi de dizinize doğru bastırmayı deneyin. Son olarak, her 2 hareketi eş zamanlı birleştirin. Bu her iki harekette ne gövdeniz ne de bacağınız oynamalıdır. Psoas kasınızın eşit ölçülü olarak pelvisinize bağlandığını hissedeceksiniz.
3. Paripurna Navasana – Tam Sandal Pozu
; Birçoğumuzun bu pozun karın kasları ile alakalı olduğunu düşünmesine rağmen, hatırı sayılır miktarda hareket bacaklarda ve psoas’da olmaktadır. Gerçekte, Navasana psoas’ınızı eşit ölçülü olarak güçlendirmek için mükemmel bir yoldur. Yoga matınıza dizleriniz bükülmüş ve ayaklar mat üzerinde düz olacak şekilde uzun boylu oturun. Kalçanızın iki tarafına gelecek şeklide parmaklarınızı yere koyun ve göğsünüzü kaldırmak için bu hafif çekiş gücünü kullanın. Nefes verirken ayaklarınızı öyle bir yerden kaldırın ki bacaklar yer ile 45 – 50 derece açı oluştursun. Kollarını birbirine paralel olacak şekilde bacaklarının yanında ileriye doğru uzat. Pozu sağlama almak için uyluğunuzun başını yere doğru bastırın ve göğüs kafesinizi yukarıya doğru kaldırın. Bu pozda 5 ila 10 nefes kalın.
4. Utthan Pristhasana – Kertenkele Pozu; Kertenkele duruşuna “Aşağı Bakan Köpek” duruşu ile başlayın. Sağ bacağınızı yavaşça yukarıya kaldırın, kalçanızı açarak dizinizi kırın. Ardından sağ ayağınızı, sağ elinizin dışına doğru yerleştirin. Sonrasında sol dizinizi yere getirin ve kollarınızı birer birer matınızın üzerine indirin. Dirsekleriniz yere gelsin. Göğsünüzü ileriye doğru uzatmaya çalışın ve başınızı omurganız ile aynı paralellikte olacak şekilde serbest bırakın. 3 derin nefes süresince bu pozda kalın ve daha sonra aynı pozu diğer bacağınız için tekrarlayın.
3 notes · View notes
bitemer · 2 years
Text
Metabolizmayı Hızlandıran ve Yağ Yakan Yiyecekler Hangileridir?
Metabolizmayı Hızlandıran ve Yağ Yakan Yiyecekler Hangileridir?
‘Metabolizma..’ Konu vücudumuz ve kilo alıp-verme olunca belki de en sık duyduğumuz kelimelerden. Bazılarımız çok kolay kilo verirken metabolizmasının hızlı olduğundan bahsetmekte; bazılarımız ise kilosundan yakınırken metabolizmasının yavaş olduğundan şikayetçi. Peki nedir bu metabolizma gerçeği? Kilo kontrolünde gerçekten etkili mi? Hızlandırmanın yolları var mı, varsa bunlar nelerdir? Sizler…
View On WordPress
0 notes
ekipsaglik · 4 days
Text
Çinko ve Selenyumun Sağlığa Faydaları
Tumblr media
Çinko ve selenyum, insan sağlığı için hayati öneme sahip olan iki temel mineraldir. Vücudun bağışıklık sistemi fonksiyonlarından cilt sağlığına, üreme sağlığından metabolik süreçlere kadar birçok alanda rol oynayan bu mineraller, dengeli bir diyetin ayrılmaz parçalarıdır. Çinko ve selenyum eksiklikleri ciddi sağlık sorunlarına yol açabilirken, yeterli alım sağlığın korunmasına ve çeşitli hastalıkların önlenmesine yardımcı olur. Bu yazıda, çinko ve selenyumun sağlığa faydaları ve hangi besinlerde bulunduklarını ele alacağız.
Çinkonun ve Selenyumun Sağlığa Faydaları
Tumblr media
Çinkonun ve Selenyumun Sağlığa Faydaları Çinko: Bağışıklık ve Cilt Sağlığında Kilit Rol Çinko, bağışıklık sistemi fonksiyonlarının düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. Vücudun enfeksiyonlarla savaşma yeteneğini artıran bu mineral, aynı zamanda yaraların hızlı iyileşmesini sağlar. Çinko eksikliği, bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve hastalıklara karşı daha savunmasız hale gelmesine neden olur. Özellikle grip ve soğuk algınlığı gibi enfeksiyonların önlenmesinde çinko takviyesi oldukça etkilidir. Çinko, cilt sağlığı üzerinde de büyük bir etkiye sahiptir. Akne tedavisinde yaygın olarak kullanılan çinko, cilt hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur ve cildin elastikiyetini korur. Ayrıca egzama, sedef hastalığı gibi cilt rahatsızlıklarının tedavisinde de çinkonun olumlu etkileri vardır. Daha sağlıklı bir cilt ve güçlü bir bağışıklık sistemi için çinko, günlük olarak mutlaka yeterli miktarda alınmalıdır. Selenyum Nedir? Selenyum, vücudun kendiliğinden üretemediği, bu nedenle dışarıdan besin yoluyla alınması gereken önemli bir mineraldir. DNA sentezinde kilit bir rol oynayan selenyum, eksikliği durumunda üreme sağlığı ve tiroid fonksiyonlarında ciddi sorunlara yol açabilir. Bu mineral doğal olarak toprakta, suda ve bazı gıdalarda bulunur. Selenyuma yalnızca küçük miktarlarda ihtiyaç duyulsa da, metabolizma ve genel sağlık üzerinde önemli etkileri vardır. İlginizi Çekebilir; Multivitaminlerin Bağışıklık Üzerindeki Uzun Vadeli Etkileri Selenyumun Görevleri Nelerdir? Selenyum, selenoprotein adı verilen enzim ve protein gruplarının yapısında bulunur. Bu bileşenler DNA sentezini destekler, tiroid bezinin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur ve üreme fonksiyonlarını düzenler. Ayrıca, selenyumun oksidatif hücre hasarına karşı koruma sağlaması ve enfeksiyonlarla mücadelede vücudu desteklemesi gibi hayati işlevleri vardır. Bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkileri bulunan bu mineral, metabolizmanın da düzgün çalışmasını sağlar. Çinko ve Selenyum Eksikliğinin Sonuçları Çinko ve selenyum eksiklikleri ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Çinko eksikliği, bağışıklık sistemini zayıflatarak enfeksiyon riskini artırır ve yaraların daha yavaş iyileşmesine neden olur. Ayrıca, çocuklarda büyüme geriliği ve cilt problemleri çinko eksikliği ile doğrudan ilişkilidir. Daha güçlü bir bağışıklık sistemi ve sağlıklı bir gelişim için çinko eksikliğinin mutlaka önüne geçilmelidir. Selenyum eksikliği ise, tiroid fonksiyonlarında bozulmalara, yorgunluk, kas zayıflığı ve bağışıklık sistemi problemlerine neden olabilir. Aynı zamanda, selenyum eksikliği oksidatif strese ve dolayısıyla kanser riskinin artmasına yol açar. Selenyum eksikliği vücudun savunma mekanizmasını zayıflatarak hastalıklara karşı direnci düşürür. Çinko ve Selenyumun Üreme Sağlığına Etkisi Çinko ve selenyum, üreme sağlığı açısından da kritik öneme sahiptir. Çinko, özellikle erkeklerde sperm üretimini artırır ve sperm kalitesini iyileştirir. Çinko eksikliği, erkeklerde kısırlık sorunlarına neden olabilir. Aynı zamanda, hamilelik döneminde çinkonun yeterli miktarda alınması, bebeğin sağlıklı gelişimini destekler ve doğum kusurları riskini azaltır. İlginizi Çekebilir; Multivitaminlerin Enerji Üzerindeki Uzun Vadeli Etkileri Selenyum da erkek üreme sağlığı için önemlidir. Selenyum, sperm hareketliliğini artırarak erkek doğurganlığını destekler. Kadınlarda ise selenyum, hormonal dengeyi koruyarak sağlıklı bir adet döngüsüne katkıda bulunur. Dolayısıyla, üreme sağlığını korumak ve doğurganlığı artırmak için çinko ve selenyum içeren besinlerin düzenli olarak tüketilmesi gerekir. Hangi Besinlerde Çinko ve Selenyum Bulunur? Çinko ve selenyum, çeşitli hayvansal ve bitkisel gıdalarda bulunur. Çinko açısından zengin besinler arasında kırmızı et, tavuk, hindi, deniz ürünleri (özellikle istiridye), kabak çekirdeği, badem ve nohut yer alır. Bu besinler, günlük çinko ihtiyacını karşılamak için idealdir. Selenyum ise özellikle Brezilya cevizinde yüksek oranda bulunur. Ayrıca, ton balığı, sardalya, karides, tavuk, hindi ve yumurta gibi hayvansal gıdalar da selenyum açısından zengindir. Bitkisel kaynaklar arasında tam tahıllar, brokoli ve ıspanak da selenyum açısından iyi birer kaynaktır. Günlük Alım Miktarları Çinko ve selenyumun vücut fonksiyonları üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurduğumuzda, bu minerallerin günlük alım miktarları büyük önem taşır. Yetişkin bir bireyin günlük çinko ihtiyacı ortalama 8-11 mg arasındadır. Selenyum için ise önerilen günlük alım miktarı 55 mcg’dir. Dengeli bir diyetle bu miktarlar rahatlıkla karşılanabilir. Ancak, bazı durumlarda çinko ve selenyum takviyeleri gerekebilir. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler, cilt problemleri yaşayanlar ya da tiroid bozuklukları olanlar doktor tavsiyesi ile takviye kullanabilirler. Takviyeler, yalnızca sağlık profesyonellerinin önerisi ile kullanılmalıdır. Çinko ve selenyum, sağlığımızı korumada vazgeçilmez mineraller arasındadır. Güçlü bir bağışıklık sistemi, sağlıklı bir cilt, düzgün çalışan bir tiroid ve üreme sağlığı için bu minerallerin yeterli miktarda alınması büyük önem taşır. Çinko ve selenyum eksiklikleri ciddi sağlık sorunlarına yol açabilirken, dengeli bir diyetle bu eksiklikler kolaylıkla önlenebilir. Bu nedenle, çinko ve selenyum açısından zengin besinleri diyetinize dahil etmek, uzun vadede sağlığınızı korumanın en iyi yollarından biridir. İlginizi Çekebilir; Sağlıklı Beslenme İçin Zaman Yönetimi İpuçları Dioksijenil ve Bağışıklık Sistemini Güçlendiren Vitaminler Kas Gelişimi İçin Gerekli Vitamin ve Mineraller Read the full article
0 notes
liderbeslenme-blog · 3 years
Text
HERBALİFE 21 GÜN PROGRAMI NASIL DÜZENLENİR
Sorular geliyor bizlere.Yahu ben bu ürünleri hiç bilmiyorum.Herbalife 21 günde kaç kilo verilir?.Kıymetli arkadaşlar motorin benzin kıyaslaması yapar gibi diyet yapılmaz.
Söz konusu olan insan bedeni olduğu unutulmamalı.Kaç yaşındadır bilmiyoruz.Sadece ben 10 kilo verdim dediği zaman;bir başka insanın sonucu ile kendimizi kıyas ediyoruz.
Bu kişinin Herbalife ile almış olduğu sonuç kesinlikle gözden geçirilmeli.Kaç gün ya da kaç hafta ürün kullandı.Bir kere vücudumuz her gün çalışmaya devam ediyor.
Yavaş çalışan metabolizma faktörü kilo vermeyi etkiler. Kilo kontrolü için fedakar olmalıyız.Herbalife kilo verme serüveniniz 21 günde şekil alıyor.
Bu sıcak başlangıç size bir çok yenilik getirebilir.Mesela su içme alışkanlığı.Bilirsiniz birçok insan su içmekten imtina eder.
Demek ki alışkanlıklarının değişmesi gerekiyor.Peki bunu nasıl yapıyoruz elbette Herbalife yaşam koçu ile birlikte yapıyoruz.
Mesela kabızlık ile ilgili birçok bilgilendirme yapıyoruz. Biliyor musunuz kabızlık nasıl geçer?.Bir kişi Her gün düzenli olarak lavabo ihtiyacı karşılamıyor ise kabız sayılmaktadır.
Böyle iki üç günde bir lavaboya ihtiyacı karşılıyor iseniz; önce kabızlık problemini ortadan kaldırmak gerekiyor.Şimdi daha iyi anladınız diye düşünüyorum.
Kabızlık kimi insanda iki haftaya kadar çözülmüyor.Demek oluyor ki;kendimizden fedakarlık yapmadan bedel ödemeden başarı gelmiyor.Hani çok farklı bir şey beklememek gerekiyor.
Vücudumuz yaşamak zorunda olduğumuz tek yer.Yemek yiyoruz,uyku uyuyoruz,dinleniyoruz,spor yapıyoruz ve bunları yaparken çoğumuz kendimizi ihmal ediyoruz.
Nasıl mı ihmal ediyoruz?.Yetersiz besleniyor, yeterli uyumuyoruz,ihtiyacımız kadar su içmiyoruz,bazen de karmaşık diyetlerden medet umuyoruz.
Herbalife beslenmesi hayatı kolaylaştıran basit yöntemleri benimsiyor.Hepimiz için uygulanabilir beslenme taktikleri vardır.Ancak uygulamalar ve ürün tüketimi kişiden kişiye farklılık gösterebilir bu gayet doğal bir şey.
Burada mesele ürüne ulaşmak değil.Burada aslolan işini severek yapan bir Herbalife danışman ile sistemli çalışmak.Peki nasıl bir çalışma yapıyoruz?.
Öncelikle sizlere ait rutin bilgileri işliyoruz.Mesela bugün sabah İzmir‘de bir tekstil firması yöneticisi bize ulaştı.Dedi ki ben Herbalife ürünlerini zaten daha önceki dönemde kullanmıştım.
Ürünlerin hepsini biliyorum.Peki ne kadar süre önce kullandınız diye sorduk.Vallahi ne bileyim 7-8 yıl oldu galiba dedi.
Hani şaka gibi algılamayın.Açıkça belirtmek gerekiyor ki o köprünün altından çok sular geçti.Herbalife ürünleri yenilendi.Hatta birçok ürün eklendi.Demek oluyor ki bu kişinin bilgilerini yeniden tazelemek gerekiyor.
Kendisi şöyle devam etti;46 yaşındayım 10 kilo fazlam var.10 kiloyu ne kadar sürede verebilirim?.Küçük bir yazışmadan sonra telefonla görüştük.
Sabahleyin 7.30 da serviste oluyormuş.Akşam 7.30 da evine geliyormuş.Bu 12 saatlik süre içerisinde hiçbir hareketlilik durumu yok.Sürekli masabaşı görevi nedeniyle çok da hareketli olmayan bir yaşantısı varmış.
Takdir edersiniz ki bu kişinin Herbalife 21 günde kaç kilo verilir?.Sorusunun yanıtı aslında kendi bedeninde saklıdır.
Ortalama bir insan için;yani hareketli,yeterli beslenen, yeterli uyku uyuyan,yeterli miktarda su içen bir kişi için 21 günde 3 ile 6 kilo arasında sonuç alması programı uygulayan kişi ve danışman için başarılı bir sonuç olarak sayılır.
Anlatmaya çalıştığımız şey her insanın farklılıkları var.İşte bu yüzden Herbalife diyeti yapmayı düşünüyorsanız mutlaka yardım almalısınız.
Evet farklılıklar demişken bilmeyen kişiler soruyor;Herbalife Shake içtikten kaç saat sonra yemek yenilir?.
Kıymetli arkadaşlar sindirimi zor gıdalar ile beslenen bir insan için kolay basit bir yemek hazırlamak,yani Herbalife Shake hazırlamak çok basit bir olay.
Tabii ki yeni başlarken alışkanlıklardan falan bahsettik. Ağır yemek yiyen insanlardan bahsettik.İnsan illaki merak ediyor değil mi?.Yani bir bardak şey beni kaç saat idare eder.
Örnek verelim;ben sabah kahvaltısında ciğer ile besleniyorum,öğlen kebap yiyorum,makarna yemekten vazgeçemiyorum,ben öyle her şeyi yemem diyen bir çok insan var.
Elbette kimsenin aç kalmasını falan istemeyiz.O yüzden kişiye özel beslenme yaparken farklılıkları gözetiyoruz.Her kişinin beslenme alışkanlıkları ile gelişimine önem veriyoruz.
Herbalife ürünlerini seçerken Herbalife 21 günlük program da ve ilerleyen günlerde neler yapmamız gerektiğini birlikte belirliyoruz.Mademki başlamak için karar verdiniz hadi başlayalım.
HERBALİFE HAKKINDA BİLGİ 2022 SORU-CEVAPLAR
Sevgili arkadaşlar Herbalife yaşam koçu olarak,internet mecrasından bize ulaşan insanlara yardımcı olmaya çalışıyoruz.
Birebir soruları buradan yanıtlıyor olacağız.Şimdi WhatsApp üzerinden taze taze sıcağı sıcağına sorular var.
Bugünkü soruları cevaplayalım.Ondan sonra bizi takipte kalın.Her soruyu titizlikle seçiyoruz.Kişinin isteğine göre değil olması gerekene göre yanıtlıyoruz.
Şimdi hemen hızlıca başlayalım.İlk sorumuz; 22 yaşında genç bir arkadaşımızdan gelmiş.70 kilo imiş,boy 165,60 kilo olmak istiyorum.Bana yardımcı olur musunuz?.
Herbalife kullanırken herhangi bir vitamin kullanmam gerekiyor mu?.Ya da çeşitli rahatsızlıkları olduğunu söylemiş.
Herbalife ürünleri ile herhangi bir ilaç kullanabilir miyim?.Sevgili arkadaşlar Herbalife ürünleri birbirini tamamlayan yemekler.
Biz bu şekilde gördüğümüz zaman çok kısa zamanda sonuç alabiliriz.Şimdi bu arkadaşımız 5 kilo sonuç almak istiyor.İlaç kullandığını,Herbalifenin yanında farklı bir vitamin ya da takviye kullanması gerekip gerekmediğini soruyor.
Herbalife de beslenme programları kişisel olarak düzenlenir.Yaptığımız programda da kişinin detaylarına sahip oluruz.
Şimdi bu arkadaşımız 22 yaşındaymış.70 kiloymuş günlük aktif olarak spor yapıyormuş.Evet bu arkadaşımız çok kolay kilo kontrolü sağlayabilir.
Fakat birincisi bizler Doktor değiliz.Kullanmış olduğumuz bir ilaç varsa mutlaka bu ilacı yazan doktor ile kilo kontrolü.Yani bir diyet yapmaya başlayacağınızı bildirmemiz gerekiyor.
Herhangi bir diyet de bu ilaçların diyete etki edip etmeyeceğine ancak doktor karar verebilir.İkinci bir konu;Herbalife ürünleri zaten tam bir beslenme programı sunuyor.
Bu noktada rahat olabilirsiniz.Ancak ve ancak Herbalife yaşam koçu ile yaptığınız ön görüşme sizin neye ihtiyacınız olduğunu,ne yapmanız gerektiğini,yol haritasının nasıl çizilmesi gerektiğini,bunu Herbalife yaşam koçu ile birlikte yapmanız gerekiyor.
Şimdi hızlıca ikinci soruya geçelim.Bu arkadaşımız bize şöyle bir soru sormuş.Elinde herbalife formül 1 Sport olduğunu ve bu ürünün ne işe yaradığını soruyor.OKUMAYA DEVAM ET
0 notes
comeupcomtr · 3 years
Text
Yoganın Faydaları Nelerdir?
Tumblr media
Hastalığımızda ve sağlığımızda bize yardım etmeyi amaçlayan bir öğreti olan yoga, bizi olumlu hayata hazırlayan uygulamalar bütünüdür. Üzerinde çalıştıkça mutluluk, sevinç ve huzur sağlayan yoga ile yaşadığımız sıkıntıları diğer insanlara oranla daha hafif atlatabilmek mümkün.
Vücuda esenlik kazandırmayı amaçlayan bu öğreti ile ideal sağlığımıza kavuşabilir, yapacağımız egzersizler ile bedenimizi ve zihnimizi güçlendirebiliriz.
Yaşam biçimi olarak öne çıkan yoga, bir tür ruh ve beden birleşmesi ya da birlikte huzura kavuşmak olarak ifade edilebilir. Yoganın diğer bir önemli noktası ise bireyi olumlu düşünmeye, yaşamaya ve davranmaya yönlendirmesidir. Yoga sayesinde doğru nefes alma tekniklerini öğrenerek, doğru düşünme, doğru yaşama felsefesini de benimseyebiliriz. Bu şekilde hayatta olumlu olana yönelmemiz ve yaşamımızı olumlu olana dönüştürebilmek de mümkün. Aşağıdaki yazımızda yoganın faydalarını sizin için derledik.
Yoganın Sağlığa Faydaları
Nefes kontrolü, akciğer ve kalp sağlığına etkisi
Nefes almak, birçoğumuzun bilinçsizce yaptığı bir eylemdir. Ancak yogayla tanışanlar kullandıkları pranayama adlı nefes alma teknikleri ile bu eylemin bilincinde olabilirler. Yoganın bizlere kattığı doğru nefes teknikleri nefes kontrolü sağlamakla beraber akciğer sağlığımıza iyi gelir ve aynı zamanda kalbi dinlendirir.
Sindirim sistemine etkisi
Yoga egzersizleri sindirim sistemini düzenlemeye yardımcı olur. Özellikle Shavasana duruşunda uygulanan derin gevşeme ve yavaş nefesler sayesinde sindirim sistemi sakinleşir ve dengelenir.
Esneklik ve kas güçlenmesine etkisi
Yoga esnasında zorlayıcı hareketler de vardır. Kasların güçlenmesinde etkili olan bu hareketler bağ ve kas dokusunun esneklik kazanmasını sağlıyor.
Bel ve sırt ağrılarına etkisi
Yoga, nefes egzersizleri ve hareketler sayesinde kasları güçlendirir, duruş bozukluğunu önler. Kronik sırt ve bel ağrısı olanlara iyi gelir.
Bağışıklığın güçlenmesine etkisi
Yoga egzersizleri, bağışıklık sistemini riske atan kortizol seviyesinin yükselmesini önler. Egzersizler ile bu seviye dengede tutularak bağışıklık sistemi güçlenmiş olur. Beyin hücrelerini dinç tutan yoga, zihni de rahatlatır.
Doğurganlığa etkisi
Beyin tarafından salgılanan kimyasalların, hormonlara katkısını zenginleştiren yoga egzersizleri, aynı zamanda kadınlardaki doğurganlığı da destekler.
Kan dolaşımına etkisi
Birçok rahatsızlığı önleyen yoga, kan dolaşımını düzenlemeye de yardımcı olur. Hücreler daha çok oksijen almaya başladığı için, kan damarlardan organlara daha etkin bir şekilde dağıtılır. Bu sayede yoga kalp ve damar sağlığını olumlu etkilerken, kanın pıhtılaşmasına ve vücut şişkinliklerine de engel olur.
Yoganın Psikolojik Faydaları
Yoganın asıl hedefi zihni yenilemektir. Yoga egzersizleri zihnimizi sadeliğe ve huzura kavuştururken, stresle başa çıkmamıza da yardım eder.
Hayatımızdan kaygıları uzaklaştırabilmek adına uygulanabilecek güzel bir yöntem olan yoga egzersizleri ile diyaframda esnekliği artırmak mümkündür. Yoga egzersizleri diyafram gerildiğinde düşünsel, duygusal ve fiziksel stresin üstesinden gelebilmek için bu problemle başa çıkar.
Yoga egzersizleri ile daha sakin ve dingin bir bireye dönüşmek mümkün. Yogayı hayatımıza katmak zihinsel ve bedensel sağlımızı geri kazanmak adına önemli bir adımdır.
Birçok faydası bulunan yoga, yapılan araştırmalara göre bazı rahatsızlıklar için rahatlatıcı ve iyileşme süreci için destekleyici olarak tanımlanıyor. İnsanın enerjisini, gücünü, dayanma sınırını ve tahammülünü artıran yoga aynı zamanda vücudun esnekliğini de artırıyor.
Hafızayı, zihinsel güçleri, özgüveni ve kararlılığı yükselten yoga insanın uyanıklık ve uyum sağlama yeteneğini güçlendiriyor.
Yoga yapanlarda metabolizma, dolaşım, sindirim ve iç salgı bezlerinin faaliyetleri artıyor.
Ağrılar ve sızılar gibi fiziksel bazı engelleri kaldırmaya yardımcı olan yoga; kasların, iç organların, bağların ve tendonların uyarılmasını sağlıyor.
Yoganın Fiziksel Faydaları
Yoganın Kaslara Etkisi Nedir?
Yoga egzersizlerinin kas oluşumunda etkisi vardır ancak bu egzersizler sporda olduğu gibi kasları şişirmez, yalnızca uzatır. Bu sayede bedenin ince ve zarif görünmesini sağlar.
Yoganın Zayıflamaya Etkisi Nedir?
Yoganın doğrudan zayıflattığını söylemek doğru olmaz ancak yoga öğretisi ile doğru beslenme de hayatımızın bir parçası haline gelir. Bu beslenme türü sağlığımızı korumayı amaçlar. Bedenimizle daha bilinçli bir ilişki içinde olduğumuz için metabolizmamız da daha düzenli çalışır. Bu durum, kilo verilmesine yardımcı olur.
Yoga Vücudumuzun Hangi Bölgelerine Daha Etkili Olur?
Yoganın vücudumuzun her bölgesine eşit derecede etkili olduğunu söyleyebiliriz. Yoga egzersizlerinin en güzel yanlarından biri de vücudu eşit derecede çalıştırması ve dengelemesidir.
Hamile Yogasının Faydaları Nelerdir?
Hamile yogası ile fiziksel ve zihinsel olarak pek çok fayda sağlamak mümkün. Öncelikle hamile yogası anne adaylarına dayanıklılık kazandırıyor. Bebeğin büyümesiyle orantılı olarak ağırlığını taşıyabilmek adına anne adaylarının daha çok enerji ve güç sahibi olması gerekli. Bunun için kaynak sağlayan yoga kalça, sırt, kol ve omuzları güçlendirir, dayanıklılık kazandırır.
Hamile yogası aynı zamanda ruhsal ve fiziksel dengeyi kuvvetlendiriyor. Fetüs karında büyüdükçe fiziksel olarak denge kurmakta zorlanan anne adaylarında progesteron ve östrojen hormonları artış gösterir. Bu artış, duygu dalgalanmalarına yol açabilir. Hamile yogası esnasında yapılan hareketlerle nefes alma ve odaklanma çalışmaları yapılır. Bu şekilde hem fiziksel hem duygusal olarak güçleniliyor.
Ayrıca bebek büyüdükçe, anne adaylarının vücudundaki özel kas gruplarına daha fazla baskı biner. Göğüsler ağırlaştıkça yükten dolayı hem sırt ve göğüste hem de boyun ve omuzlarda gerginleşme meydana gelir. Hamile yogası ise bu kas gruplarındaki gerginlikleri azaltır ve hafiflemeyi sağlar.
Hamile yogası ile kol, bacak kasları güçlenirken aynı zamanda kaslar ve bağ dokuları esner. En önemli noktalarından biri de kalçada gerçekleşen, pelvis bölgesindeki esneklik sayesinde anne adaylarını rahat bir doğuma hazırlamaktır.
0 notes
haberlersaglik · 6 years
Text
Metabolizma nasil hizlandirilir?
Kilo vermekte sorun yaşayanlar mutlaka metabolizma nasıl çalıştırılır, metabolizmayı hızlandırmak için yapılması gerekenler ve metabolizmayı hızlandırmanın yolları nelerdir bilmeli ve sagliksiteniz.com’da metabolizma nasıl hızlandırılır açıklandı. Kesintisiz sağıklı beslenmenize ve sağlıklı...
Sürekli sağıklı beslenmenize ve dinç perhiz yapmanıza rağmen aldığınız kiloları bir türlü vermeyi başaramıyorsanız, obezite hastasıysanız olur ya de kilo vermenizi etkileyen sorun metabolizmanızın yavaşlığı olabilir. Metabolizması yavaş çalışan kişiler ayrıca kolay kilo alır ayrıca de fazla baskı kilo verir. Paki, metabolizmayı hızlandırma yöntemleri nelerdir, metabolizma nasıl hızlanır?
Metabolizmanın yavaşlaması yaşla da alakalıdır. Yaşımız ilerledikçe metabolizma daha yavaş çalışmaya başlar. Bu durumda maddi aktvitelerinizin ve gıda alışkanlıklarınızın rolü epeyce büyüktür. Metabolizmayı süratli gitmek için de beslenmeye ve maddesel aktivitelere dikkat etmek gerekiyor. Metabolizmanın hızlanma yolları ise şöyledir: Kas yapmaya çalışın. Ne kadar fazla adale lifine sahip olursanız yağ yakımı pek hızlanmış ve kolaylaşmış olacaktır. Siklet egzersizleri yaparak kısa sürede kas yapabilirsiniz.
Aç kalmayın, uyumlu yemek yiyin. Bu Nedenle kan şekeriniz dengede kalacak ve hormonlarınız ahenkli çalışacaktır. Besin düzeni ise sabahleyin kalktıktan daha sonra en geç 1 saat içinde kahvaltı etmek ve yatmadan evvel 1 saat içinde hiçbir şey yememek şeklinde olmalıdır.
Beslenmede proteinlere siklet verin, bol bol hareket etin ve bol su tüketin.
Gokcek Market - ibrahim Gokcek - Sifali Bitkiler https://blog.gokcekmarket.com/metabolizma-nasil-hizlandirilir/ Şifalı Bitkiler, Bitkisel Ürünler, Bitkisel Tedavi
3 notes · View notes
guzinguzey · 3 years
Text
Bu 6 Sağlık ve Fitness Efsanesini Çürütmeye ve Akıllara Doğru Bilgiyi Kazımaya Kararlıyım
Sağlıklı beslenme ve egzersizi rutininize dahil etmeye ve yaşam kalitenizi arttırmaya karar verdiniz. Ancak her şey sizin için o kadar yeni ki bir numaralı bilgi kaynağınız da internet. O zaman bilmeden de olsa ‘fitness mitleri’ denen unutulmaz efsanelerin ağında debeleniyorsunuz demektir.
Bu sağlıklı beslenme veya fitness mitlerine kim veya ne sebep oldu, dürüst olmak gerekirse beni aşar; çünkü yıllardır hayattalar. Açıkçası içimden bir ses çok çok daha uzun yıllar yaşamaya devam edeceklerini söylüyor. Yeni başlayanların kafası epey karışık tamam, fakat görünen o ki hayallerindeki vücuda ulaşmaktan başka bir şey istemeyen orta seviye fitness meraklıları da bu tuzakların içinde.
İyi haber şu ki, piyasadaki en kötü şöhretli egzersiz ve fitness efsanelerinden bazılarını tam da bu efsanelerin yaşadıkları mecrada çürüteceğiz. Ve umarım, fitness hedeflerinize yönelik daha gerçekçi bir bakış açısına sahiplenmenize ve vücut dönüşüm hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olur.
‘ŞU ALT KARIN ERİSİN HOCAM. BİRAZ DA ALT KARIN ÇALIŞALIM’
‘HOCAM BENİM BACAKLARIM ÇOK KALIN, BEN BİR TEK ONLAR İNCELSİN İSTİYORUM, ÜST VÜCUT ÇALIŞMAYALIM GEREK YOK’
Bir karın kemeri ürünü var, bilen bilir. Bunları giyen yeni başlayanları azat ettim ve fakat profesyonellerin (!?) sayısı çok gülünç. Hadi, beraber tekrar edelim: BÖLGESEL. ZAYIFLAMA. GERÇEK. DEĞİL. Liposuction kullanmadığınız sürece bu bir fitness efsanesi.
Yağ oranının düşürülmesi daha zor bölgeler vardır. Bunlar genelde erkeklerde bel çevresi kadınlar için ise bel bölgesi ve genelde kalçadır. Bu bölgeler vücut yağını ilk depolamaya başladığımız bölgelerdir ve maalesef de en son kurtulmaya başlayacağımız. Neden? Siz nasıl yağ almışsanız, filmi o şekilde geriye sarıyor vücut. Yani yağ depoları en son olarak bileklerinize indiyse yine ilk enerji kullanımı bileklerden başlayacaktır. Bu da ayak bileği egzersizi yaptığınız için değil. Yağ yakma ve bunu yaparken de kas oranını koruma ve arttırmaya yönelik egzersiz planı uygulamaya başladığınız, harcadığınız enerjiyi arttırdığınız ve her kas kazanımında vücudun ekstra enerji harcamasına katkı sağladığınız ve aldığınız enerjiyi de sürdürülebilir bir beslenme programı ile kontrol altına aldığınız için gerçekleşecek.
Kısaca çok iyi planlanmış bir egzersiz ve beslenme programını sabırla sürdürmekten başka çareniz yok. Sadece kalça eriten diyet veya sadece göbeği yakan egzersiz bir efsaneden ibaret. Hangi bölgedeki depo yağların önce yakılacağına genetik şifreniz karar verecek. Zamanla sabırlı ve disiplinli olursanız o depo da direnemeyecek ve görünüşü düzenlemek mümkün hale gelecek.
Bu aşamada en önemli tavsiyem, güç antrenmanlarını plana dahil etmek. Ne kadar kas kütleniz varsa o kadar ekstra kalori yaktığınız bilimsel bir gerçek. Bu şekilde sağlıklı cilt ve derinin önemini göz ardı etmemiş olursunuz.
‘SENİN YAĞ ORANIN NASIL YÜKSEK ÇIKSIN, İNCECİKSİN’
Muhtemelen günümüzde en çok bilinen ve uygulanan fitness efsanesi, kilonuz ne kadar yağlı olduğunuzun doğru bir ölçümüdür. Bu nedenle fitness endüstrisindeki en popüler kategorilerden biri YAĞ kaybı yerine AĞIRLIK kaybıdır.
Aslında haklısınız, çünkü düşündüğünüzde, tamamen mantıklı. Fazla kiloluysanız veya vücut ağırlığınızın yüksek bir yüzdesine sahipseniz, bu vücut yağıdır. Sağlıklı beslenme ve egzersiz yoluyla toplam vücut ağırlığınızı düşürürseniz, bu vücut yağını kaybettiğiniz anlamına gelir, değil mi?
Şey, ya üzmek gibi olmasın ama hayır, tam olarak değil…
Eğer hayatınız boyunca zayıf olduysanız ve hiç egzersiz yapmadıysanız yağlı bir zayıf olma ihtimaliniz oldukça yüksek. Obezitenin sağlımız için kötü olduğunu pek çok yerden duyuyoruz ama zayıf ve yağlı olmak da bunun iyi bir alternatifi değil.
Florida Atlantic Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma zayıf ama yağlı kişilerin, sadece obezitesi veya sarkopenisi (düşük kas kütlesi) olan kişilere göre, bilişsel testlerdeki performansları daha başarısız. Yani zayıf ve yağlı olmak daha kötü bir bellek, daha düşük bir bilişsel hız ve daha yavaş bir akıl yürütme demek.
Asıl sorun, toplam vücut ağırlığınızı belirlerken devreye giren birçok unsurun olmasıdır - kas, kemik, su, vücut yağı vb. Bu konuyu şu yazımda açıkladım. Burada basitleştirmek gerekirse, kilo vermenizin nedeni, sizi katabolizmaya (kas kaybı) sokan aşırı antrenman veya kötü beslenme nedeniyle kas kütlesini kaybetmeniz olabilir. Veya kötü yaşam tarzı seçimleri ve zayıf beslenme nedeniyle kemik kütlesini kaybettiğiniz için olabilir ya da gerçekten de vücut yağını kaybediyor olabilirsiniz.
Bu durum bunun tam tersi için de geçerlidir. Kadınların gerçekten iyi bir beslenme ve oldukça etkileyici bir egzersiz disiplinine sahip olmalarına rağmen kilo aldıkları için programlarından vazgeçtikleri birçok forum okudum. Görünüşe göre kazandıkları kilo aslında yağ değil kas kütlesi. Spor salonundaki yüksek aktiviteleri ve besleyici öğünleri kas kazanmalarına neden oluyor ve bu da ölçekte daha yüksek bir sayı ile sonuçlanıyor.
En iyisi aynada kendinize bakın, mezura ile bölgesel ölçüm yapın ve sonuçlarınızı kaydedin. Bu şekilde, kas ağırlığınız mı yoksa vücut yağı mı kazandığınız ve vücut yağınız mı yoksa başka bir ağırlık şekli mi kaybettiğiniz konusunda net bir fikre sahip olacaksınız.
‘KARBONHİDRATI KES, BAK NASIL KİLO VERİYORSUN’
‘PATATES YEME, ONU AYIR, ŞEKER O, KARBONHİDRAT’
Karbonhidratlar aslında birincil enerji kaynağınızdır. Kas büyümesi için önemli bir unsurdur (ne kadar fazla kas kütleniz varsa metabolizmanız o kadar yüksek olur.)
Ayrıca karbonhidratlar spor salonundaki performansınız için hayati önem taşırlar (yani karbonhidrat alımınız ne kadar düşükse, spor salonundaki performansınız o kadar düşük olur.) Açıkçası bu durum ile çok sık karşılaşıyorum. İyi beslenen bir insanı çok zorlamayacak şiddette tasarladığım antrenmanları uygulayan üyeler, set ya da tekrar çıkaramayacak ve daha uzun dinlenme rica edecek kadar çabuk yoruluyorlar.
Bununla birlikte, yağ alımı söz konusu olduğunda karbonhidratların suçlandığı doğrudur.
Günlük olarak çok fazla karbonhidrat yerseniz ve egzersiz yapmazsanız veya aktif olmazsanız, vücut yağınız artacaktır. Çünkü vücudunuz fazla kalorileri daha sonra kullanmak üzere yağ olarak depolayacaktır. Karbonhidratınızın zamanlaması da önemlidir - Benim için karbonhidratın %40'ını antrenmandan önce ve %40'ını antrenmandan sonra yemek. Kalan %20’yi ise gün boyunca dağıtmak önemli. Geceleri mümkün olduğunca az karbonhidrat yemeli diyorum, ama asla yenmemeli kuralım yok. Çünkü evet, bu, metabolizma hızının en yavaş olduğu zaman. Ama yine ayarlanmış bir planda sorun yaratmayacaktır.
Kompleks karbonhidratlardan zengin gıdalar (iyi/temiz karbonhidratlar) ayrıca tok (doymuş) hissetmenizi sağlayan ve abur cubur yeme isteğinizi azaltan diyet lifi ile doludur. Yani karbonhidrat yoksunu bir beslenmenin sonunun tatlı krizine varması muhtemel. Bununla ilgili bir içerik de yazmıştım, buraya bırakıyorum.
‘NE KADAR ÇOK KARIN HAREKETİ O KADAR PACK’
Her insan, defalarca karın egzersizi yapmanın karın kasları kazanmaya yardımcı olacağına inandığı bir aşamadan geçmiştir. =) Sorun şu ki, tamamen anlamsız. Görünür kaslar elde etmenin tek yolu, toplam vücut yağ yüzdenizi düşürmenizdir. Burada tüm gerçekleri ile açıkladığım bir içerik mevcut. 
Size karşı tamamen dürüst olmak gerekirse, ben şahsen karın egzersizlerine fazla anlam yüklemenin gereksiz ve zaman kaybı olduğuna inanıyorum. Merkez bölgeyi ve core gücünü harekete geçirmek istiyorsanız compound egzersizler yapma konusunda daha ısrarcı olmanızı tavsiye ederim.
‘HOCAM HİÇ TERLEMEDİM, ACABA YANLIŞ MI YAPIYORUM’
‘HOCAM YÜKSEK YOĞUNLUKLU ANTRENMAN YAPALIM ÖTEKİ TÜRLÜ TERLEMİYORUM’
‘PİLATES TERLETMİYOR; YAPMAK İSTEMİYORUM, HİÇ YORUCU DEĞİL GEREKSİZ’
Kelimenin tam anlamıyla, vücudumuzun terlemesinin tek nedeni, sıcaklığını düşürmek ve ısıyla mücadele edebilmek içindir. Bedenimiz, en iyi şekilde çalışmasını sağlayan enzim aktiviteleri için vücut sıcaklığını belli bir derecede, dengede tutmak ister. Kaldı ki sıcaklık ve nem oranının yanı sıra cinsiyet, yaş ve spor alışkanlığı da terleme hızını etkiler. Çok terleyen insanlar olduğu gibi bir de o kadar terlemeyen insanlar vardır. Bu onların yağ yakmadığı anlamına gelmez.
Örneğin aynı egzersizi sıcak bir ortamda yaparsam daha fazla terleyeceğim. Soğuk bir yerdeyim, vücut zaten anca ısındı pek de terlemedim. Soru: Bu nasıl daha zor bir egzersiz yaptığım ve daha fazla yağ yaktığım ile aynı anlama gelebilir?
Başka bir deyişle, spor salonunda o kapüşonluyu giymeye devam etmene gerek yok. Ya da terlemediğin için egzersiz süreni uzatmana ya da kuvvet antrenmanları sırasında jump jack yapmana ya da terlemedin diye stabilizasyon, mobilizasyon ve dayanıklılık çalışmalarına sırt çevirmene gerek yok. Daha fazla terlemek, vücut ısınızın yükseldiği ve bedeninizin soğutmak için daha fazla çabaladığı alamına gelir. Başka da bir anlamı yok.
‘HOCAM BENİM AMACIM YAĞ YAKMAK O YÜZDEN KARDİYO İLE BAŞLAYAYIM; SONRA BELKİ AĞIRLIĞA GEÇERİM’
‘HOCAM EGZERSİZ BİTTİ, ŞİMDİ KOŞU BANDINDA KOŞAYIM MI?’
‘KARDİYO YAĞ YAKMANIN TEK YOLU’
Beni yanlış anlama! Kardiyo, fazla kilolardan kurtulmanın harika bir yoludur, ancak kesinlikle yağ kaybetmenin tek ve en iyi yolu değildir.
Compound (Bileşik) Egzersiz hayranıyım. Neden? Çünkü günlük hayatta yaptığınız hareketlerin çoğu bileşik egzersizlere benzer . Bu tarz egzersizler ile genel yağ yüzdenizi düşürme şansınızın çok daha yüksek olduğuna inanıyorum. Neden? Çünkü bu egzersizlerde kullanılan kas lifi sayısı fazladır yani yaktığınız kalori miktarı da artacaktır.
Daha da iyisi, yüksek yoğunluklu yapıları nedeniyle, spor salonundan çıktıktan sonra da metabolizma hızınızı yüksek tutmaya yardımcı olmalarıdır. Bunun anlamı, egzersiz bittikten sonra otururken, televizyon seyrederken, bilgisayarınızda bir şeyler oynarken ya da ne yapıyorsanız yapın yağ yakacaksınız. Buna biz egzersiz sonrası oksijen tüketimi ( EPOC ) diğer adı ile “after burn effect” diyoruz.
Eğer bir profesyonel değilseniz ve uzun süre antrenman yapabilmek için teknik ve taktik yetersizliğiniz varsa kas yakma ihtimalinizi de minimuma düşürecektir.
SONUÇ:
Açıkçası, neyin işe yarayıp neyin yaramadığını ve yağ kaybetmenize veya kas kazanmanıza nelerin yardımcı olacağını net ve belirgin bir şekilde anladıktan sonra, GERÇEKTEN fiziğini geliştirmeye başlayabilirsin.
Bu mitlere ve yanılgılara kurban gitmekte yanlış bir şey yok. Hepimiz üzerinden geçtik. Şirketler ve influencer fitness guruları, daha iyi bir vücuda sahip olma arzunuzdan para kazanabilmek için tüm bunların gerçek gibi görünmelerini sağladı ve gerçekleri maskeledi.
Hepimiz kolay bir çıkış yolu istiyoruz – Bu pahalı kemeri alın, karnınızın etrafına sarın ve bir hafta içinde görünür karın kaslarınız olacak! Bu kadar kolay!
Herkesin hatırlaması gereken şey, fitnessın yavaş ve sürekli bir süreç olduğudur. En sabırlı ve tutarlı olanların yarışı kazananlar olduğu yerdir.
0 notes
kasveguc · 4 years
Text
Protein Tozu Nedir ve Protein Tozu Nasıl Kullanılır?
Tumblr media Tumblr media
Protein tozu! Tüm vücut geliştirme sporcularının adeta aşık oldukları besin desteklerinden (supplement) birisi! Peki protein nedir? Proteinler vücutta bulunan kas dokusunun temel yapı taşlarıdır. Özellikle hücrelerimizin büyük bir bölümü proteinlerden oluşmaktadırlar. Vücudumuzda bulunan hücrelerimizde sürekli olarak bir yenilenme içinde olmalarından dolayı düzenli olarak protein desteğine ihtiyaç duyarlar. Hücrelerin yenilenme sürecinde yeterli derecede protein alınmaması durumunda ise kas kütlesinde azalma görülür. Bu nedenle özellikle günlük olarak vücudun ihtiyaç duyduğu oranda protein alınması önerilmektedir. Proteinler özellikle düzenli olarak spor yapan kişilerde kasların gelişim sürecinde ve spor sonrasında kasların yenilenmesinde büyük önem taşırlar. Bununla birlikte doku oluşumu, yaraların iyileşmesi ve bağışıklık sisteminin güçlenmesinde de proteinlerin etkisi vardır. Günlük olarak ihtiyaç duyulan enerjinin en az %20-25'inin gün içerisinde yıkıma uğrayan kas dokusunun kendisini yenileyebilmesi için proteinlerden alınması gerekmektedir. Buna ek olarak yoğun ve yorucu spor yapan kişilerde bu oran %40-50 oranlarına kadar çıkmaktadır. Bu noktada ise normal besinlerle alınabilecek protein miktarının yetersiz kalması durumu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ek protein desteği için protein tozu kullanımı ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Peki protein tozu nasıl kullanılır? Protein tozu ne işe yarar? Protein tozu zararlı mıdır?
Protein Tozu Nedir?
Özellikle yoğun ve yorucu bir şekilde ağırlık antrenmanı yapan kişilerin günlük protein ihtiyaçları normal bir kişiye göre iki kata kadar artış gösterebilmektedir. Bu durum dikkate alındığında da ihtiyaç duyulan bu protein miktarının normal besinlerle alınması çok zordur. Bununla birlikte tükettiğimiz besinler doğal koşullarda saf olarak karbonhidrat, yağ ve protein barındırmadıkları için ihtiyaç duyulan protein miktarı kadar besin alınırken aynı anda istenmeyen miktarlarda karbonhidrat ve yağda alınması söz konusudur. Ayrıca hayvansal kaynaklı olan proteinlerin aynı zamanda doymuş yağ ve kolesterol açısından da zengin olması nedeniyle artan protein ihtiyacının tamamının doğal besinlerle elde edilmeye çalışılması sakıncalı olabilir. İşte tam bu noktada protein tozu nedir sorusunun cevabını verebiliriz. Protein tozu beslenme takviyesi olarak günlük protein ihtiyacının tamamlanabilmesi için yaygın olarak birçok sporcu tarafından tercih edilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise protein tozlarının doğrudan protein alımında değil, günlük beslenme sonrasında ihtiyaç duyulan protein miktarının alınmasında kullanılmalarıdır.
Protein Tozu Nasıl Kullanılır?
Protein tozu nasıl kullanılır sorusunun aslında birden çok cevabı var. Genel olarak cevap vermek gerekirse protein tozu kullanımı hangi aşamada olduğunuza, yaptığınız diyete ve uyguladığınız programlara bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Ancak genel anlamda protein tozu kullanımı için 5 farklı zaman dilimi bulunmaktadır. Ancak bu 5 zaman aralığının tamamında protein tozu kullanımı sakıncalıdır ve sağlığınız açısından sorunlar yaşamanıza neden olabilir. Bu nedenle protein tozu kullanmadan önce mutlaka bir uzmana danışmanlı ve kontrollü bir şekilde kullanmalısınız. Sabah Protein Tozu Kullanımı Uyku sonrasında sabah uyanıldığında vücut besine aç durumdadır. Belirli bir süre besin almayan vücut azot dengesini koruyabilmek için proteine ihtiyaç duyar. Bu amaçla özellikle hızlı sindirilmesi nedeniyle protein tozu tercih edilmektedir. Daha yavaş sindirilen bir protein desteği için ise yumurta veya peynir gibi süt ürünleri de tercih edilebilir. Öğün arası Protein Tozu Kullanımı Uygulanan diyet veya beslenme programı içinde yer alan ara öğünlerde tercih edilen proteinler özellikle kasein veya yumurtada bulunan ve yavaş sindirilen proteinlerden seçilmelidir. İki ana öğün arasında alınan ve yavaş sindirilen protein gün boyunca vücut dengesinin korunmasına katkı sağlayarak kasların beslenmesini sağlar. Gece Protein Tozu Kullanımı Uyumadan önce özellikle yavaş sindirilen bir protein desteği almak uyurken vücudun azot dengesinin azami seviyeye çıkarılmasını sağlayacaktır. Gece boyunca vücut büyüme hormonu salgılayacağı için özellikle kasların gelişiminde yavaş sindirilen bir protein alınması önemlidir. Bunun için kasein türü protein tozu ve çeşitleri tercih edilebileceği gibi bir büyük bardak yağsız sütte içilebilir. Antrenman Öncesi Protein Tozu Kullanımı Yoğun ve uzun sürecek bir antrenman öncesinde alınacak olan protein desteği sayesinde antrenman sırasında yıkıma uğrayan kasların beslenmesi sağlanabilir. Antrenman Sonrası Protein Tozu Kullanımı Özellikle antrenman sonrası yorgun ve yıkıma uğramış kasların hızlı bir şekilde beslenebilmesi için özellikle protein tozları tercih edilmektedir. Yumurta, süt gibi yavaş sindirilen proteinler yerine hızlı bir şekilde sindirilmesi nedeniyle protein tozları bu noktada öne çıkmaktadır.
Protein Tozu Zararlı mı?
Birçok kişiye göre protein tozu zararlı mı diye sorsanız alacağınız cevap koca bir evettir! Peki bu doğru mu? Aslında protein tozu zararlı mı sorunun cevabı çok uzun yıllardır tartışılmaya devam ediyor. Ancak günümüzde sadece kimyasal katkılı protein tozlarının kullanımını yanı sıra sağlımıza zararlı çok fazla şey var değil mi? Kablosuz internet, manyetik alanlar, ambalajlı gıdalar, genetiği değiştirilmiş besinler ve daha onlarcası... Aslında bu noktada protein tozu zararlı mı sorusunun cevabını vermek pek kolay değil. Önemli olan protein tozunu kullanmaya karar verdiyseniz bunu bir uzman önerisi ve kontrolünde belirli bir miktarda kullanmaktadır. Metabolizmayı hızlandırır Vücut özellikle proteinleri sindirmek için daha fazla enerjiye ihtiyaç duyar. Bu nedenle de vücuda alınan proteinlerin sindirilmesi sırasında metabolizma hızlanır. Günlük protein alımının ihtiyaç duyulanın altında olması durumunda ise vücut metabolizmayı harekete geçirecek olan yağ depolarını yakarak enerjiye çevirmekte zorlanır. Bununla birlikte yine proteinler kandaki insülin seviyesine düzenlemesinde yardımcı olur. Bu sayede de vücudun enerji döngüsünü düzenlenir. Kas gelişimi Protein alımı ile birlikte vücut anabolik (kas gelişimi) hale geçer. Yeterli miktarda proteinin alınmadığı durumlarda ise katabolizma (kas yıkımı) durumuna geçilir. Büyüme hormonu Sağlıklı bir vücut yapısı için vücudun hormonal seviyesinin düzgün olması önemlidir. Yeterli miktarda protein alınması ile birlikte vücudun büyüme hormonu için ihtiyaç duyduğu temel maddelerinde alınması sağlanır. Büyüme hormonun eksik olması durumunda ise metabolizmanın yavaşlaması, kas kaybının görülmesi gibi sorunlar ortaya çıkabilir.
Beslenme
Özellikle atletler ve ağırlık çalışmaları yapan sporcuların protein ihtiyaçları diğer sporculara göre daha fazladır. Bu nedenle de hem antrenman sırasında hem de sonrasındaki protein ihtiyacının karşılanması, kas oluşumunun hızlandırılması ve bağışıklık sisteminin de güçlendirilmesi içinde protein tozları yaygın olarak kullanılmaktadır. Read the full article
0 notes
bilimdergi · 4 years
Text
Williams Sendromu Nedir?
Tumblr media
Williams Sendromu, bir diğer adıyla "mutluluk hastalığı" Çevrenizde duyma olasılığınızın çok düşük olduğu hastalıklardan biridir Williams Sendromu. Büyümeyi, fiziksel ve bilişsel gelişimi etkileyen Williams sendromlu bireyleri yüzlerinden tanımak mümkündür.
Williams Sendromu Nedir?
Williams sendromu 7. kromozomda belli başlı genlerin eksik olmasından kaynaklanan genetik bir durumdur. Bu sendroma sahip bireyler insanlara sarılmayı, yabancılarla iletişim içinde olmayı çok seven, aşırı dost canlısı bireylerdir. Halbuki herbir birey gelişme, öğrenme ve sağlık problemleriyle birlikte yaşar. Görsellerdeki gibi karakteristik bir yüze sahip olurlar ve sürekli gülümsüyorlarmış gibi bir ifadeleri vardır. Yetişkinler aktif yaşam sürebilmektedirler. İşte çalışabilir ve yarı bağımsız olarak geçinebilirler. Çocuklar ise kendi yaşıtlarından çok yetişkinlerle ilgilenirler. Sevgi, korku, üzüntü gibi temel duyguları uçlarda yaşarlar. Yüksek sese aşırı tepki verirler. Sendromda dikkat çeken şeylerden biri doğduklarında kanlarındaki kalsiyum seviyesinin aşırı derecede yüksek olmasıdır. Daha yavaş gelişim gösterirler ve geç konuşurlar. Bulunan bir gen eksikliği elastin ile ilgilidir. Elastin, kan damarları, bağlar, cilt gibi yerlerde vücudun bağ dokusunu oluşturur ve Williams sendromlarında bu proteinin eksikliği büyük etki yaratır. Sağlık problemleri (kalp, kas gelişimi vs) genellikle bununla ilgilidir. Bir tedavisi olmadığı gibi erken teşhisle yaşam kaliteleri yükseltilebilir.
Tumblr media
Williams Sendromu Nedir? WİLLİAMS SENDROMLU HASTALARIN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ Kalsiyum metabolizması ile ilişkili sorunlar, karın ağrıları ve kalp anormallikleri yaşamsal tehdit oluşturabilir. Öğrenme güçlüğü ve dikkat sorunları vardır. Williams sendromlu çocuklardaki zeka geriliği hafif ve orta düzeydedir. Buna karşın müzik yeteneği, dil gelişimi, sosyal iletişim şaşırtıcı derecede korunmuş hatta üstün gelişmişlik özelliği gösterir. Müzik yetenekleri bir senfoniyi kısa sürede ezberlemek gibi deha düzeyinde olabilir. Yüz yapıları farklıdır; geniş ağız, badem şekilli gözler, kalkık burun ve küçük sivri kulaklar fark edilir özellikleridir. Farklı yüz ifadesi büyüdükçe daha da belirginleşir. Sosyal açıdan şaşılacak derecede sıcak ve empatik çocuklardır. Konuşma dilleri iyidir ve konuşkandırlar. Bu durum hipersosyalite olarak adlandırılır. Çalışmalarda beyinde hacim olarak küçülme tespit edilmekle birlikte Williams Sendromlu hastaların bazı beyin alanlarında da genişlemelerin beyin metabolizma ve ağlarındaki farklılaşmaların hipersosyalite ve müzik yeteneğinin artmasından sorumlu olduğu öne sürülmektedir. Kesin bir tedavisi yoktur. Kaynakça: https://tr.wikipedia.org/wiki/Williams_sendromu Read the full article
0 notes