Tumgik
#Siyasetin Cinsiyeti
dipnotski · 8 months
Text
Serpil Sancar – Siyasetin Cinsiyeti (2024)
Türkiye’de kadınları siyasal alana sokmayan, onları araçsallaştıran, “başkanın kadınları” ya da vitrin mankeni konumuna indiren eril siyasetin ötesine nasıl geçilebilir? ‘Siyasetin Cinsiyeti’, kadınların siyasal hayata katılımının önündeki engelleri, cinsiyet eşitliği mücadelesinde kadınların yapabileceklerini, dünyada ve Türkiye’de birikmiş tecrübeleri, farklı kadın hareketlerinin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
isvicreninsesi · 2 years
Text
“Kadın cinayetlerine” raporlama yeteriz
Tumblr media
İSVİCRENİNSESİ- Bu yıl Nisan ayına kadar, İsviçre’de üç Kadın cinayeti yaşandı. Kadın cinayeti" terimi artık medyada giderek daha fazla yer alsa da, raporlama hala yetersiz. Bağlamdan ve önlemden de yoksundur. 12 Mart'ta Rapperswil-Jona'da bir kadın kocası tarafından öldürüldü. Bu, İsviçre'de yılın başından beri bilinen üçüncü kadın cinayeti. İki kadın cinayeti teşebbüsü de bilinmektedir. Bu noktada bildirilmeyen vaka sayısının daha fazla olacağını bir kez daha hatırlatmak gerekir. Bunun nedeni, kadın cinayetlerine ilişkin ulusal veya uluslararası istatistiklerin olmamasıdır. Sokaklardan gelen büyük baskı ve halkı bilinçlendirme kampanyası sayesinde birkaç medya, haberlerinde "kadın cinayeti" başlığını kullandı. Ancak medyanın ve polisin büyük çoğunluğu bu terimi açık ve doğru bir şekilde kullanmayı hala reddediyor. Rapperswil-Jona vakası, kadın cinayetlerinin hala "cinayet" veya "ölümle sonuçlanan aile içi şiddet" olarak anıldığını gösteriyor. Kadın cinayetinin anlamı kasıtlı olarak görmezden geliniyor ve değeri düşürülüyor. Bir kadın cinayeti her zaman genel bir sosyal bağlamda sınıflandırılmalıdır. Bu, ataerkil iktidar yapılarının açık ifadesidir ve çok sık tasvir edildiği gibi "kapalı kapılar ardında gerçekleşen bir trajedi" değildir. Cinsiyeti nedeniyle öldürülen her kadın, yetkililerin ve siyasetin eylemsizliğinin bir başka kanıtıdır. SEBEBİ BELLİ  St.Gallen kanton polisinin polis sözcüsü St.Galler Tagblatt gazetesi ile yaptığı röportajda, kadın cinayetlerinin ne sıklıkla meydana geldiğini söyleyemeyeceğini söyledi. Bunlar suç istatistiklerine dahil edilmemiştir. “Kanton istatistikleri, ulusal istatistik özelliklerine göre derlenir. Federal hükümet, bir vakanın ne zaman kadın cinayeti olduğuna ilişkin uygun kriterleri tanımlarsa, o zaman polis raporlarımızda gerekli verileri toplayabilir ve daha sonra ilgili suçları belirleyebiliriz," diyerek ekledi, “Kadın cinayeti aynı zamanda bir güdü meselesidir. Ya sebebi belirleyemezsek? olabilir” dedi. Kadın cinayetlerinin nedeni açıktır: güç ve kontrol. Bunun arka planı: erkeklerin zehirli bir görüntüsü ve kadın cinsiyetinin devalüasyonu, ataerkilliğin güç yapılarında bulunur. Sonuçta, adamın karısını yemek yapmadığı, bir ilişkisi olduğu, onu terk ettiği veya sadece öyle hissettiği için öldürüp öldürmediği önemli değil. Tüm bu görünen nedenlerin temelinde, kadınlar üzerinde güç ve kontrol çabası yatmaktadır ve bunun bir polis raporunda, medyada ve istatistiklerde olması gerekiyor. SANSANYONEL  Rapperswil-Jona'daki kadın cinayetiyle ilgili haberler, medyanın önemli rolünü ne kadar kötü yerine getirdiğini gösteriyor. Kadın cinayetlerinin önemini topluma yaklaştırmak ve aydınlatmak yerine sansasyonel habercilik daha çok tercih ediliyor. Hemen hemen tüm tabular yıkıldı. Olayların gidişatı mümkün olduğunca net bir şekilde anlatılıyor, bazı komşular sorgulanıyor ve fail ile mağdurun (sansürlenmiş) resimleri gösteriliyor. Bu tür raporlar, birçok okuyucuyu ulaşmayı hedefliyor ve duyum susuzluğunu gidermeyi amaçlıyor. Ancak cinayet ve özellikle kadın cinayetleri medyanın zenginleşmesi gereken bir konu değil. Bir hayat sona erdi ve kurbanı tanıyanlar var. Senin üzülmeye hakkın olabilir ama mağdur, ölümünden sonra bile mahremiyet hakkına sahiptir. Günün sonunda, sadece kadın cinayeti terimini kullanmak yeterli değildir. Doğru ve eleştirel raporlama da bir o kadar önemlidir. Özellikle kadın cinayetleri söz konusu olduğunda, yeniden düşünmeyi ve kendimize şu soruyu sormayı öğrenmeliyiz: Metni kimin için yazıyoruz? Önleme ve eğitim önemlidir, fail için sempati ve anlayış ya da sansasyon değil. Raporlama, daha fazla şiddet eylemini önlemeyi amaçlar. Read the full article
0 notes
seslimeram · 4 years
Text
Bir Karanlıktır Güncelleniyor
Tumblr media
Bir karanlıktır güncelleniyor. Bir karanlıktır sürüp duruyor. Bir karanlıktır daimi kılınıyor iş bu menzilde ayrışmaz, ayrılmaz, eksilmez bildiriliyor. Bir karanlık ki hayat hemen her anlamda çürümeye rehinken, daha da yetmez durmak yok yola devamla bir ve birlikte ol çürüme dört bir yanı kuşatsın diye dört dönülüyor. Zarlar atılıyor, pardon kararnamelerin birisi geliyor, birisi gidiyor, kanunlar ortaya gecenin köründe dökülüyor, kimi zaman bu bahislerden haber dahi verilmiyor karanlık hali olağan bir meseleymiş gibi geçiştiriliyor o arada olan biten sıradana oluyor. Var edilen düzlem ne kadar fecaat ile birlikteliğine açık ara devam ederse o kadar bedel sıradanın karşısında yükseltiliyor. Bir karanlıktır güncel, bir karanlıktır dört bir yanda reva görülenlerle biteviye bir fasit döngü olarak sabit oluyor, sabit kılınıyor.
Her gün artık afaki bir çürümenin nesnelliği karşımıza çıkıyor. Karanlık ile yolunu hiçbir zaman ayrıştırmamış bir menzilin bugününün de yarının da her nasıl biçimlendirildiğine dair en yetkin okuma artık afaki kılınan o karanlık tahayyülle çıkageliyor. Nesnel, eksiği gediği kalmadan var edilen her devletli / muktedir eylemi bir biçimde o katran karanlığını güncelliyor. Bugün üstünde yaşamaya çalıştığımız toprak parçasının hali / ortalamalarının üstündeki / çürümenin, bet ve fecaat ile yolunun / yönünün kesişimi bu meramı ortaya hiç eksiksiz seriyor. Biteviye kılınan her hamle bir sonraki katran karasının varlığını bu yerde gerçek kılıyor. Yaşatılan, var edilen ve sürekliliği sağlama alınmış her hamle bir başkaca çürümeyi beraberinde imliyor. Bir karanlıktır ki ne başı var ne de bu sahnede bir dibi ya da bucağı!
Bir karanlıktır güncelleniyor. Her şey örtbas edilmeye çalışılırken, örtbas edildiği sanılan ile hakikat birbirine değiyor. Bir menzilin nasıl alttan alta, göstere göstere çürüme halinin ortasına demirlendiği artık daha da bariz gerçekliğine ulaşıyor. Bir asırdır onca vahametle bir dolu yıkımla yön kazanamayan ol devlet aklının şimdi handiyse bütün bütün yenilenen sureti hayatı bu defa eksiltiyor, lafta değil gerçekten çürütüyor. Bütün bütün olmakta olan ve varlığı tescillenmiş olan nefret / şiddet ve ayrımcılık siyasetinin, madun siyasetin tümü bariz aşırı sağ / ırkçı yakıştırmalarına ev sahibi kılındığı bir düzlemde karanlık bugünlerin tek hakikati kılınıyor. Bu kadar afaki olanın kıyısında bir menzil bırakılmadı, hayata yer konulmadı, tek bir itiraz duyulmadı / duyurulmadı. Konu burada kilit!
Evrensel Gazetesi’nden aktaralım: “İstanbul Sözleşmesi'ne dönük saldırılara karşı bugün Türkiye’nin pek çok kentinde kadınlar eylemde. Kadınlar, eşitlik haklarının güvenceye alınması ve şiddete karşı korunması için önemli bir uluslararası belge olan İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmek istenmesine karşı sokakları terk etmiyor. Kadınlar "Haklarımızı ve özgürlüğümüzü mücadele ederek kazandık, vazgeçmeyeceğiz" diyor.
Kadınlar, eşitlik haklarının güvenceye alınması ve şiddete karşı korunması için önemli bir uluslararası belge olan İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmek istenmesini protesto ederken aynı zamanda 2011 yılında imzalanan ve 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tartışmaların son bulmasını ve Sözleşme’nin uygulanmasındaki eksiklerin giderilmesini talep ediyor.
İstanbul Sözleşmesine dönük saldırılara karşı İzmir'de kadınlar bir araya geldi. Alsancak ÖSYM binası önünde toplanan kadınlar Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne kadar sloganlar eşliğinde yürüdü.
“İstanbul Sözleşmesi yaşatır, Vazgeçmiyoruz" yazılı pankart arkasında yürüyüşe başlayan kadınlar sık sık "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” “erkek vuruyor, devlet koruyor”, “Devlet elini bedenimden çek” sloganları attı.
Katledilen kadınların isimlerini okuyan kadınlar, “Katledilen kadınlar isyanımızdır, bir kişi daha eksilmeyeceğiz” sloganlarıyla tepkilerini dile getirdi.
Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne yürümek isteyen kadınlara polis müdahale etti. Kadınlar ters kelepçe yapılarak gözaltına alındı. Polis müdahalesinde 16 kadının gözaltına alındığı belirtildi. Gazetecilere de polisin sert müdahalesi oldu.
Gözaltına alınan kadınların bazılarının isimleri şöyle: Gözde Ece Yüksek, Evrim Çakır, Ebru Akeloglu, Didar Gül, Zehra Hekimoğlu, Eylem Tunalı, Gizem Coşkun, Deniz Cesurer, Melda Barutcu, Cansu Ekmen, Nihal Yılmazarslan, Nilgün Yılmazarslan, Tuğba Aratıcı, Alican Kelek, Melodi Zengin, Pınar Usta.
Kadınlar bir süre oturma eylemi yaptıktan sonra basın açıklaması gerçekleştirildi. Kadınlar adına ortak açıklamayı Şengül ve Hülya Ulaşoğlu okudu.
"İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, bir insanın cinsiyeti üzerinden şiddete maruz bırakılmasının önlenmesi, şiddete uğrayanların korunması ve şiddet faillerinin gerektiği şekilde cezalandırılması için somut hukuki ve toplumsal adımları tanımlayan, devlete açık ve net yükümlülükler getiren uluslararası bir metindir" diyen kadınlar sözleşmenin öngördüğü bütünsel politikayı oluşturan ana temanın hayatın tüm alanlarında kadın erkek eşitliğini sağlamak olduğunu söyledi.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini bir partinin yönetim kurulunda karar altına almak isteyenlere karşı her alanda bir araya geldiklerini ifade eden kadınlar, "Mücadelemizin geri dönüşü yok. Sadece sözleşmenin iptali gündeminin ortadan kalkmasını değil, sözleşmenin devleti yapmakla yükümlü kıldığı tüm koruma, önleme, tazminat, çevirmen desteği, eşitlik politikaları geliştirme ve uygulama sorumluluklarının da hemen yerine getirilmesini istiyoruz. Kadınların mücadelesi engellenemez. Biz kadınlar bu haklarımızın gereğinin yerine getirilmesi için yan yana durmaya, hep birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz" diye konuştu.”
Bir karanlıktır güncellene gelir. Söz haklarını, yaşam istençlerini savunmak isteyen kadınlar önce darp edilir, sonra gözaltına alınır. Bir biçimde bu sahadaki kırım halinin en yakın hedefleri arasında başat giden bir kimliğin savunma hattı yıkılmak istenir. Atıldı mı mangalda kül bırakılmayan demokrasi mefhumunun nasıl da ikilemde olduğu her gün en az bir vakanın / kırımın var edildiği cinayetlerden, tacizlere uzanan bir şecere ile karşımıza çıkartılır. Böylesinden bir ülkenin varlığı, zamanında bu muktedir tarafından onanmış olanın şimdi yerle bir edilmesinin tahayyülü güncellenmek istenir. Bize değil o kadınların anlattıklarına kulak verselerdi şayet, değil geri çekmeye teşebbüs etmek tam anlamıyla İstanbul Sözleşmesinin varlığını muhafaza etmek, işlevselliğini daimi kılmak için çaba harcanırdı! Burası Türkiye deyince hiçbir kırımın tam anlamıyla sonlandırılması bir yanda yüzleşilmediği bir uzam karşımızdadır, devamı 13 Ağustos tarihindedir. Budur o karanlığı güncelleyen, hala inatla sürdüren. Özgür, hayatlarına dair kararları kendileri veren / vermekte hakları olan insanların üstüne bir gölge gibi çökertilmek isteneni alaşağı edecek ivme yakalanmış mıdır, yanıtı 13 Ağustos’ta görülecektir.
Tumblr media
Naci Kaya’nın Mezopotamya Ajansı’daki haberini aktaralım: “Aydın, yazar, şair, gazeteci ve sanatçıların da aralarında bulunduğu "101 Aksaçlı"nın, ülkenin kötü gidişatına dikkat çekmek ve muhalefet partilerine “demokrasi ittifakı” çağrısı içeren bildirinin yankıları sürüyor. İmzacılar arasında yer alan Anavatan Partisi (ANAP) eski milletvekili Abdulbaki Erdoğmuş, gazeteci Nadire Mater ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski yargıcı ve Demokrasi İçin Birlik (DİB) Sözcüsü Rıza Türmen ile bildiriyi konuştuk.
Ülkenin bugünkü durumunu “12 Eylül darbe dönemindeki karanlığa” benzeten siyasetçi Abdulbaki Erdoğmuş, kıyaslama yapıldığında bu dönemin geleceğinin daha da belirsiz olduğunu kaydetti. Türkiye’nin rotasını demokrasinin tersine çevirdiğini ve otoriter bir rejime doğru gittiğini belirten  Erdoğmuş, “sivil darbe” ile ülkenin geleceğinin inşa edildiğine söyledi. Ülkenin karanlığa ve kaosa sürüklendiğini ve bu durumdan kaynaklı kaygılandıklarını ifade eden Erdoğmuş, bildirinin bugün yaşananları teşhir etme amacı taşıması bakımından çok önemli olduğunu vurguladı.
“Bu iktidar partisine oy vermiş seçmenini de kapsayan bir bildiridir” diyen Erdoğmuş, “Biz Türkiye’nin mevcut durumunu tespit ettik, iktidarın ülkenin götürdüğü yeri belirleyip ülkenin çok derin bir krizden geçtiğini ve karanlık bir tünele girdiği tünelin ucunun görünmediği bir ortamda bir uyarıda bulunduk. Hani ‘imdat’ denilir ya; biz de ‘imdat’ dedik. Dolayısıyla bu yönetime karşı herkesin ortak bir duruş sergilemesi lazım. Bu ortak duruşun zemini de demokrasi olmalıdır. Aksi halde bu karanlığın bir girdaba dönüşeceği ve bu girdapta hepimizin boğulacağına işaret ediyoruz” diye konuştu.
Bildiriyle aynı zamanda geleceğe yönelik belirsizliği ortaya koymaya çalıştıklarını ifade eden Erdoğmuş, “Bunun için de gençlere ve demokrasi ittifakına özellikle seslendik. Gelecek bu kadar karanlık iken iktidar geleceği gençlerimize ‘aydınlık’ olarak göstermeye çalışıyor. Bildirimizde gençlere iktidarın ‘pembe hayallerin’ gerçek olmadığını, ‘bu gidişatın geleceğinizi kararttığını ve size bir gelecek imkanı sunmadığını’ ortaya koymak istedik” dedi.
Muhalefete de kimi uyarılarda bulunduklarına değinen Erdoğmuş, yaşananlara rağmen muhalefetin demokrasi ittifakında buluşmamasını “aciziyet” olarak değerlendirdi. Erdoğmuş, “Gerçekten Türkiye’de siyaset, iktidar ve muhalefetiyle birlikte aynı güzergahta seyretmektedir. Muhalefetin çizgisi ve yolu iktidardan ayrı değil. Bu yolda muhalefet sadece iktidarı eleştirmektedir. Oysa bizim dediğimiz şey bu yol karanlık bir yol, bu yol çıkmaz bir yol. Muhalefetin bu yolun doğru bir yol olmadığını haykırması gerekiyor. Tüm partilere aynı eleştiri yapmak haksızlık olur. Ama şu gerçek var ki muhalefet partileri, demokrasi konusunda yan yana gelemiyor. Bu muhalefetin aciziyetidir. Tabi bazı partiler demokrasi konusunda daha mücadelecidir, büyük çabalar gösteriyor. Bazı partilerin yoğun baskılar altında siyaset yaptığını biliyoruz. HDP’nin bu baskılar altında siyaset geliştirmesinin ne kadar zor olacağını biliyoruz” ifadelerini kullandı.
“Ortak pay demokrasi ise; bu ceberut iktidara karşı duruş sergilemeli” diye seslenen Erdoğmuş, şöyle devam etti: “Bu hepimizin ortak meselesidir ve bu ortak mesele etrafında herkesin yan yana gelmesinin zorunluluk olduğunu söylüyoruz. Bu tarz şeyleri geliştirmek gerekiyor. O nedenle bu bildiri herkese ulaşmalı. Ana akım medyanın bildiriyi nasıl gölgelediğini biliyoruz. Ama tüm bunlara rağmen bildiri 7 dile çevrildi ve Türkiye’nin mevcut durumu dünyaya teşhir edildi. Bu bildiriyi imzalayıp işimizin bittiğini düşünen insanlardan değiliz. Bu bir başlangıçtır ve bunu sürdürmek zorundayız” dedi.
Ülkenin gidişatının parlak olmadığını dile getiren Rıza Türmen ise, yargı, basın, ekonomi ve dış politikanın çöktüğünü söyledi. “Aksaçlılar” olarak hiç böylesi bir kriz ile karşılaşmadıklarını ifade eden Türmen, “Toplumun bu kadar çok kutuplaştırıldığı, iktidara muhalif olan herkesin düşman ilan edildiği ve yargının muhalifleri kullanmak için kullandığı böylesi bir rejim ve düzen görmemiştik. Bir kuşak olarak ülkenin bu hale gelmesinden elbette bizler de sorumluyuz. Genç kuşakların bizim yaptığımız hatalara düşmemesi için çağrıda bulunuyoruz. ‘Başka bir Türkiye mümkün’ diyoruz. Daha adaletli daha özgür ve daha güzel bir Türkiye olabilir, bizim çağrımız budur” değerlendirmesinde bulundu.
“Aksaçlılar” olarak çağrı yaparak işlerinin bitmediğini dile getiren Türmen, gelecekle ilgili programlarına da değinerek, “Bunu bir hareket haline getirmek mi lazım diye tartışıyoruz. Özgürlük dediğimiz eyleme geçmektir. Özgürlük mücadelesi ancak böyle yapılır. Eylem olmadan özgürlük mücadelesi olmaz. Eylemin içinde her şey vardır. Sözde vardır yazıda vardır, sokağa çıkmakta vardır. Demokrasi çerçevesi içinde kalma kaidesiyle özgürlük mücadelesi verilecekse ki verilmesi gerekir; bu her tür demokratik eyleme başvurmak gerekir. Önümüzdeki günlerde bildirimizdeki talepleri halka ulaştırma çabası içinde olacağız. Çünkü halk olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü mücadelenin öznesi halkın kendisidir. Halkı özne haline getirmeden her şey lafta kalır” diye konuştu.
Gazeteci Nadire Mater de pandemi boyunca iktidarın 65 yaş üstü yurttaşlar için söylediklerine dikkati çekerek, “Dört aydır 65 yaş üstü grubunu Kovid-19'dan koruyacaklar ya, kendi yaşlarını da unutarak bizlere ‘büyüklerimiz’, ‘kıymetlilerimiz’, ‘gözbebeklerimiz’ demekten yorulmadılar. Madem bu kadar ‘değerliyiz’,  yönetenler 101 Aksaçlı’nın seslenişinden gelen fırsatı değerlendirsinler. Derslerine çalışsınlar, seslenişimizi tekrar tekrar okusunlar, ödevlerini yapsınlar” diye seslendi.”
Yöneten katının vurdumduymazlığı bir yandan, her yıkımdan sonra çıkagelen ol âmâ ve lal halinin ortaya serdiğine bir tepkime paylaşılır. Düzenin karanlıktan gayrısını hemen hiç var etmediği ortaya çıkarken bir ülkenin topyekun dönüşümünün önündeki hemen tüm engellerin aşıldığı yer gerçek kılınır. Geçici tedbirler, ön almalar, yahut da tedbirmiş gibi yapılan hamlelerle ortaya serilen bir demokrasi mefhumunun kadından, erkeğe, genç ya da yaşlıya ve her türden inanca, kimliğe, aidiyete ve düşünceye karşıtlığı mihenk taşları döşenmeye devam olunurken bir dur denilebilecek midir, mesel ortadadır!
Bugün şu şartlar altında salt iki konudaki onca eksiltme, süreğen kılınmış tahayyül ötesini ihtiva eden sınırlandırma ve kuşatma ile bir ülke dönüştürülmektedir. Karanlık lafta değil hiçbir zaman da öyle kılınmamıştır. Çürümenin rotasında her atılan adım bir kez daha nihai ve keskin olanı işler / işlevsel kılmaktadır. Böyle bir halde, bu kadar bağnazlık ve dolaylı / doğrudan eylemsellikle hayatın hali her nice olacaktır sahiden? Bütünüyle ve bariz bir biçimde gündemin yoğunluğu içerisinde oluşturulan her yeni eşik hangi kırılma, hangi eksiltme, hangi taarruz nihayetinde müştereklerimizin yıkımını imleyecektir sahi ama sahiden de, sorguluyor musunuz? Atılan avazları, ortaya serilen meramları, biteviye kılınmış olan itirazlarla birlikte / bütünüyle doğrudan bir biçimde müştereklerimiz olanı savunabilecek miyiz meselemizdir. Sorgular mısınız? Bir karanlıktır güncelleniyor, yarın ve daha sonra ne getirecek olduğunu artık anlıyor musunuz? Müştereklerimizi tastamam ne eksik, ne abartı, ne de yorum hakikaten zayi olunmasına karşı sesinizi var edebiliyor, soruyu sorabiliyor musunuz? Bir karanlıktır güncelleniyor, görüyor musunuz, susuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Stories Of A Static Expectation – Paolo BARETTA – Behance
0 notes
medyabuca · 5 years
Text
Rıfat Sait' en
Tumblr media
AK Parti 24.Dönem İzmir milletvekili Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı Rifat Sait, Yunanistan'da gerçekleşen seçimleri değerlendiren bir yazı kaleme aldı. Sait yazısında şunları aktardı: Yunanistan’da üçüncü dönem için yarışan eski Başbakan Aleksis Tsipras'ın partisi Syriza'nın 26 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinden ağır bir yenilgiyle çıkmasının ardından ülkede erken seçim kararı alınmıştı. Yüzde 3 barajının uygulandığı seçimde, partiler meclisteki 300 sandalye için yarıştı. Yunanistan ekonomik kurtarma programının sona ermesinin ardından ilk kez genel seçimler için sandık başına gitmiş oldu. Yaklaşık 10 milyon seçmenin oy kullandığı seçimde, seçmenlerin yarısına yakını sandığa gitmedi.  Seçime katılım oranı yüzde 57,2 olarak gerçekleşti. Yunanistan’da Parlamenter sistem siyasi istikrarı barındırmıyor. Yunanistan’da 2008’den bu yana 6 seçim yaşandı. Yunanistan’da başbakan seçilen Kiryakos Miçotakis'i ilk tebrik eden yabancı lider Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Miçotakis ile telefonda görüşen Erdoğan, sonuçların Türkiye - Yunanistan ilişkileri ve bölge için hayırlı olması temennisinde bulundu. Dört ay kadar öne alınarak geçen Pazar günü yapılan erken genel seçimde yüzde 39 oy alarak 158 milletvekili çıkaran ve tek başına hükümet kuracak çoğunluğu yakalayan Yeni Demokrasi Partisi'nin (YDP) lideri Kiryakos Miçotakis ülkenin yeni başbakanı oldu. Yenilgiyi kabul eden SYRIZA lideri Aleksis Tsipras, yoluna ana muhalefet partisi olarak devam edeceklerini söyledi. Resmi olmayan sonuçlara göre aşırı sağcı ve Türk düşmanı Altın Şafak yüzde 3'lük seçim barajına takılıp meclis dışında kalırken diğer milliyetçi popülist parti Yunan Çözümü az bir farkla meclise girdi. Bu da Yunanlı seçmenin aşırı sağ ve milliyetçi çizgiden ortaya kaydığını gösteriyor. 289 milyar Euro ile küresel finans tarihindeki en büyük kurtarma paketini alan Yunanistan, 55 milyar Euro’ya denk gelen 3 yıllık son kısmı Ağustos 2018'de tamamlamıştı. Tüm bu borcun geri ödemesi on yıllar sürecek. Kamuda yapılan kesintiler yardım paketinin ön koşuluydu ve bu kesintilerin daha uzun bir süre devam etmesi gerekiyor. Ne var ki, Yunanistan bu sayede normal piyasa faizleriyle borçlanabilir ve yatırım yapılabilir hale geldi. Yunan ekonomisi hala kriz öncesine göre yüzde 25'e yakın oranda daha küçük ama toparlanma sürüyor. Yunanistan seçimlerinin Türkiye’deki yerel seçimlerle benzerlikleri Yunanistan seçimlerinin Türkiye’de yapılan son yerel seçimlerle bazı benzer yönleri var. 1-      Hem Türkiye’de hem Yunanistan’da iktidar partileri oy kaybına uğradı 2-      Her iki ülkede de gençler siyaseti farklı görüyor ve etkili duruma geldiler. 3-      Her iki ülkede de ekonomik sıkıntılar var ve bu durum siyasi kararları etkiledi. 4-      Kazanan adaylar Ekrem İmamoğlu 49, Kiryakos Miçotakis 51 yaşında 5-      İşsizlik ortak önemli problem. İşsizlik oranları Türkiye’de %14-15, Yunanistan’da %18 6-      Her iki ülkede de göçmenler sıkıntı oluşturuyor. Türkiye’de 4 Milyonu bulan Suriyeliler ve Yunanistan’da da Türkiye üzerinden giden göçmenler konuşuluyorlar. 7-      Seçim kampanyasında konuşan eski Başbakan Tsipras, seçimlerinde yaşanan oy kaybına "yorgunluk ve öfke" hislerinin neden olduğunu söylemişti. Cumhurbaşkanımız Sayın R.T.Erdoğan’da “Metal Yorgunluğu” kavramını dile getirmişti. 8-      Türkiye’de AK Parti milliyetçi MHP ile Yunanistan’da SYRIZA partisi ise yine benzer şekilde milliyetçi "Bağımsız Helenler" Partisi ANEL ile ittifak kurmuşlardı. 9-      Yunanistan ve İstanbul (YunanİSTAN+BUL) seçimlerinde de sonuç benziyor. Yunanistan ��da aynı gün ülkede yerel seçimlerin de yapıldığı Avrupa Parlamentosu seçimlerinde başbakan Alexis Tsipras 'ın partisi SYRIZA muhafazakâr Yeni Demokrasi Partisi'nin (ND) 10 puan gerisinde kaldı. Aynı şekilde Türkiye’de de İstanbul yerel seçimlerinde CHP ve AK Parti arasındaki fark %10 oldu. Çipras neden kaybetti? Trans bireylere kimliklerinde istedikleri cinsiyeti seçme imkânı tanıyan Tsipras’ın partisi Syriza, eşcinsel evliliklerin de önünü açmayı planlıyordu. Bu çalışma sonuca bakıldığında çok fazla olumlu karşılanmamış görünüyor. Yunanistan'ın Makedonya ile vardığı ve birçok Yunan'ın tepkisini çeken isim değişikliği anlaşması ise Syriza'nın bir dönem daha iktidarda kalma umutlarını azaltan bir faktör olarak öne çıktı. Hatta anlaşma, Yunan hükümetinde krize neden olmuş, hükümetin küçük ortağı konumundaki popülist Bağımsız Yunanlar (ANEL) partisinin lideri Panos Kammenos'un istifa etmesi üzerine hükümet hakkında güven oylaması yapılmasına karar verilmişti. Yapılan güven oylamasında Başbakan Tsipras gerekli oy çoğunluğunu almayı başarmış, ancak iktidara yönelik eleştiriler Syriza hükümetini yıpratmıştı. 2010'da ağır bir ekonomik krizle karşı karşıya kalan ve Euro Bölgesi'nin öngördüğü bir dizi kemer sıkma politikasını içeren ekonomik kurtarma programını 2018'de tamamlayan Yunanistan'da ekonomi seçmen için önceliğini koruyor. Yunanistan’daki bu ciddi ekonomik kriz Tsipras’ın sonunu hazırladı. Avrupa Birliği'nin (AB) kurtarma programları gölgesinde 2015'te iktidara gelen Tsipras, başta ekonomi politikaları olmak üzere milliyetçi "Bağımsız Helenler" Partisi ANEL ile ittifak kurması ve son olarak 'Makedonya' sorunundaki politikasından dolayı eleştiri oklarının hedefindeydi. Göçmen akını, yüksek vergiler, işsizlik ve Kuzey Makedonya krizinin de aralarında bulunduğu sorunlardan dolayı birçok seçmen iktidar partisine tepki gösterdiler. Son 10 yıl içerisinde altıncı kez seçime giden ülkede, halk özellikle Brüksel reçeteleri olan kemer sıkma programlarından memnun değildi. Yunanların memnuniyetsizlikleri aynı gün ülkede yerel seçimlerin de yapıldığı Avrupa Parlamentosu seçimlerinde net şekilde ortaya çıktı. Başbakan Alexis Tsipras'ın partisi SYRIZA muhafazakâr Yeni Demokrasi Partisi'nin (ND) 10 puan gerisinde kalınca Çipras ülkeyi erken seçime götürdü. Ne gariptir ki; aynı şekilde Türkiye’de de erken seçim (inşallah olmaz) sesleri duyulmaya başlandı. Tsipras, yeni programında istihdamın artırılması ve vergilerin düşürülmesi konularına öncelik verileceğini belirtmişti ancak Syriza’nın asıl oy deposu olan orta sınıfı kaybetmişti. Bunun nedeni olarak da kemer sıkma programlarının ana yükünü orta sınıfın omuzlamış olması gösteriliyor. Kiryakos Miçotakis kimdir ve Yunanlılara ne vadediyor? Yunanistan'ın yeni kuşak siyasetçilerinden olan Miçotakis, ülke siyasetine damga vuran Giritli bir aileden geliyor. 1968'de Atina'da doğan Kiryakos Kiryakos Miçotakis, YDP'nin eski lideri olan ve 1989-1992 yılları arasında ( Yunanistan'ın darbe dönemi öncesi)  başbakanlık yapan ve aynı zamanda Elefterios Venizelos'un akrabası olan Konstantin Miçotakis'in oğlu. Ablası Dora Bakoyannis YDP hükümetlerinde 2006-2009 yılları arasında dışişleri bakanı olarak görev yaptı; yeğeni Kostas Bakoyannis ise Eylül'de göreve başlamak üzere Atina Belediye Başkanlığı'na seçildi. Kiryakos Miçotakis, Atina'da Amerikan Koleji'ni bitirdikten sonra ABD'de Harvard Üniversitesi'nde Sosyal Bilimler eğitimi gördü. 1990'da mezun olduğunda "ABD'nin Yunanistan'a Bakışı" konulu doktorası ile "Hoopes" ve "Tocqueville" ödüllerini aldı. Miçotakis, daha fazla yüksek ücretli istihdam alanı için yatırım yapma vaadi veriyor. Yeni Demokrasi'nin vaatleri arasında sınır kontrollerini sıkılaştırmak ve ekonomik nedenlerle ülkeye gelen göçmenlerin Türkiye'ye dönüş sürecini hızlandırmak da bulunuyor. Gözetim ve denetimi artırmak ve üniversitelerde polisin kontrol yetkilerini sınırlayan yasayı değiştirmek de muhafazakâr çizgideki partinin bir diğer vaadi. Seçim sonunda Parti genel merkezinde seçim sonuçlarını değerlendiren Miçotakis, özellikle gençlere yeni fırsatlar vereceğini ve işsizlikle mücadele edeceğini söyledi. Büyüme rakamlarını artıracağını belirten yeni lider, ilk iş olarak vergileri düşüreceğini, yatırımları artıracağını, maaşları yükselteceğini, sağlık ve eğitim alanında iyileştirme yapacağını kaydetti. Miçotakis ayrıca işsizlikle mücadele edeceğini ve Yunanistan'ın sesini Avrupa sahnesinde daha güçlü duyuracağını ifade etti. Miçotakis, seçim kampanyası sırasında Türkiye sınırı yakınlarında bulunan Kestanelik bölgesini ziyaret etmiş ve burada yaptığı açıklamalarda Türkiye'yi uluslararası hukuk kurallarına saygı göstermeye davet etmişti. Miçotakis, iki ülke arasındaki komşuluk ilişkilerinin önemine değinmiş ve "Bu önemli siyasi konjonktürde karşı tarafa bir özgüven mesajı gönderme ve komşularımızla iyi ilişkiler kurma arzumuzu göstermeliyiz. Tabii iyi komşuluk ilişkileri her zaman uluslararası hukuka saygı çerçevesinde olmalıdır." açıklamasında bulunmuştu. Eski ana muhalif şimdi yeni iktidar Miçotakis, üç yıllık sert eleştirilerin ardından iktidar olunca retoriğin dozunu azalttı ve söylemlerini yumuşatarak ekonomik büyümeye ve güvenlik politikalarına odaklandı. ND lideri Miçotakis yeni yatırımlar ve daha düşük vergiler vaat ediyor. Maaşların yükseleceğinin ve sokaklarda daha fazla polis olacağının sözünü veren Miçotakis'in bu vaatlerinin Brüksel ile ilişkilerde zor bir dönemin başlangıcına işaret ettiği konuşuluyor. Yunanistan’ın yeni iktidar partisi: “Yeni Demokrasi Partisi” Yunanistan’ın en köklü partilerinden olan Yeni Demokrasi, 1974’te Konstantin Karamanlis liderliğinde kuruldu ve aynı yıl yönetime geldi. Karamanlis’in atalarının isminin de benzediği Karaman’dan (Türkiye’den) geldiği iddia edilir. Parti, 1974-1981 ve 2004-2009 yılları arasında tek başına, 1989-1993 ve 2012-2015 yılları arasında koalisyon hükümeti olarak iktidar oldu. ND, 2015’teki erken seçimlerde yüzde 27.81 oy alarak 76 milletvekili çıkarmıştı. Türkiye ile yakın bağları var 1967 darbesi sonrası tutuklanarak ev hapsine konan Konstantin Miçotakis, 1968 yılında dönemin Türk Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in yardımı ile ailesiyle birlikte Türkiye'ye kaçtı. Bu sırada Kyriakos Miçotakis henüz bir yaşındaydı. Miçotakis ailesi, 1974 yılına kadar Türkiye'de ve daha sonra Paris'te sürgünde yaşayarak yıllar sonra Yunanistan'a geri dönebildi. Dolayısıyla yeni Yunan Başbakanı Miçotakis 6 yıl boyunca Türkiye’de yaşadı. Babası Konstantin Miçotakis Türkiye’ye karşı ılımlı ve daha yakın bir politika içindeydi. Oğul Miçotakis’ten de benzer ılımlı bir politika bekliyoruz. Ancak yine de Kıbrıs, Akdeniz petrol aramaları, 12 Mil gibi konularda Yunanistan’ın kendi çizgisini devam ettirecektir. Yeni Başbakan Miçotakis’i bekleyen Türk-Yunan meseleleri Türkiye ile Yunanistan arasında evladiyelik diyeceğimiz kronik eski sorunların yanında yeni tanıştığımız meseleler de bulunuyor. Eski meseleler dediğimizde, Kıbrıs meselesi, Adalardan doğan 12 Deniz mili meselesi, Batı Trakya, Rodos, İstanköy (Kos) meseleleri, İstanbul Heybeli ada Ruhban okulu, Atina’daki cami yapımı, Batı Trakya’daki Türklerin Lozan anlaşmasından doğan kendi müftülerini seçme haklarının ellerinden alınması, Adaların anlaşma dışı olmasına rağmen silahlandırılması, Yunanistan vatandaşlığını kaybedip Haymatlos olan Türk soyluların durumu, Yunanistan’daki Türk vakıf yerleri gibi meseleler var. Yeni meseleler ise oldukça iddialı mesele olmaya namzet aslında. Kıbrıs adası açıklarında Akdeniz’de petrol aranması olayı, ABD’nin Türkiye’nin dibine kara sınırına sadece 50 Km. mesafedeki Dedeağaç (Türklerin yaşadığı Batı Trakya bölgesi içinde) askeri yığınak yapması ve ortak tatbikatlar yapması, 15 Temmuz hain Feto darbe girişiminden sonra yine aynı yere yani Dedeağaç bölgesine kaçırılan Türk askeri helikopteri ve iade anlaşmamız olmasına rağmen iade edilmeyen darbeciler, adalarda İsrail ile yapılan ortak askeri tatbikatlar, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçen sığınmacı göçmenler (Mülteciler) , iki ülke arasındaki vize problemi gibi meseleler… Yunanistan seçimlerinde ülkedeki Türklerin siyasi başarısı Yunanistan İçişleri Bakanlığınca açıklanan resmi olmayan verilere göre, Rodop ilinde Değişiklik Hareketi Partisinden (KİNAL) İlhan Ahmet, İskeçe ilinde Radikal Sol İttifak Partisinden (SYRİZA) Hüseyin Zeybek ve KİNAL’den Burhan Baran milletvekili seçildi. İskeçe’de asıl mesleği psikiyatr olan 58 yaşındaki Baran ilk defa Yunan parlamentosuna girerken, Ahmet ve Zeybek 2015’te yapılan seçimlerde listelerinde birinci olarak seçilmişlerdi. Bu seçimlerde İskeçe ilinde uzun bir aradan sonra yeniden 2 Türk milletvekili seçilerek büyük başarı gösterdiler. Arnavutlar dört vekil çıkardılar Bu arada Yunanistan’da yaşayan Arnavut asıllı vatandaşlar da 4 milletvekili çıkarmayı başardılar. Yunanistan’da seçilen Arnavut asıllı milletvekilleri ise şunlar: Anxhela Filo = Yeni Deokrasi Partisi (iktidar) Jorgos Trihas = Syriza (Tsipras'ın partisi) Fatos Malaj = Kinima Allagis (PASOK ittifakı) Eda Gemi = Kinima Allagis (PASOK ittifakı) Kriston Ducis = Elleniki Lysi Read the full article
0 notes