Tumgik
#Taş Yolu
dilfiruzz · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Bir adım dahi atmadan
Yolun sonundan korkar olmuşuz.
Zamana bırakmışız
Ama zaman korkuyu geçirmezmiş daha da büyütürmüş.
Çünkü zaman her şeyin ilacı değilmiş.
10 notes · View notes
Text
Tumblr media
Nakliyeciler, Çorlu Tır Garajı Kamyon Garajı, Evden Eve Nakliyat, Genel, Kara Yolu Nakliye Ve Nakliyeciler Taşımacılık, Nakliyeciler Kamyon Garjları, Parsiyel Taşımacılık, Tır Garajı Kamyon Garajları, Yük Eşya Taşımacılığı içinde Ambar, Çer Taş Lojistik, Çer Taş Nakliyat Lojistik, Çorlu, Çorlu kamyon tır garajı, Çorlu nakliyat firmaları, Çorlu Nakliyat Şirketi, Çorlu Nakliyeciler, Çorlu nakliyeciler garajı, Çorlu şehir içi, Çorlu şehirler arası nakliyat, Çorlu Tır
0 notes
amezhu · 10 days
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
225. BÖLÜM - Dünyayı Tepetaklak etmek - gökyüzünde ateşten şeytani kale ile dövüş - 2
Bir zamanlar cennetin başkenti olan o ateşli, şeytani kale gökyüzünde titriyor, kütürdüyordu. Sayısız alevli moloz yuvarlanarak aşağı iniyor, kalenin gövdesi yavaşça dönerken suya düşüyordu.
İlk başta düz bir şekilde yerleştirilmişti, ancak şimdi dikey olarak durmuş ve bölünmeye başlamıştı. Cennet başkentinin tepesinde bulunan çoğu ilahi saray yerlerinden hareket ediyordu, bir zamanlar mükemmel olan kale aslında yedi ya da sekiz parçaya ayrılmaya başlamıştı!
Bir cennet mensubu meraklandı, “Vurduk mu? Parçalanıyor mu?”
“Nasıl o kadar kolay olsun?” dedi Xie Lian, “Bu muhtemelen…”
Sözünü bitirmeden kalenin o ‘kırık’ parçaları yeniden birleşmişlerdi. Devasa kayalar arasındaki sürtünme sesi aralıksızdı ve bunu izleyen cennet mensuplarının gözleri gittikçe büyümüş ağızları açık kalmıştı.
Ateşli şeytani kale parçalanmıyordu, farklı parçalara bölündükten sonra yeniden inşa edilmişti. Yeniden yapılandıktan sonra ateşli bir dev… olmuştu.
O dev, derin uykusundan uyandı ve havada dimdik ayakta durdu. O göz kamaştıran altından saraylar neredeyse onun vücudunu güçlü kuvvetli, sert bir zırh gibi sarmıştı. Cennetin başkentini yeni bir hale getirdi ve yüzünü Xie Lian’ın devasa ilahi taş heykeline döndü.
Ancak iki tarafı karşılaştırınca Xie Lian’ın tarafı çocuğun bir yetişkine kafa tutması gibi oldukça küçük ve biraz da acınasıydı. Bu devasa taş heykele muazzam büyük bir eser denilebilse de o ateşli deve ‘Cennet ve Dünyaya hükmeden’ denilebilirdi. En az beş altı kat daha büyüktü, o kadar korkunçtu ki insanın tüylerini diken diken eder, tek bir adımla ayaklarının altındaki bir kaleyi yok edebilirdi!
Yeniden yapılanma tamamen bittikten sonra ateşli dev yavaşça kafasını çevirdi ve ağzından bir alev seli fışkırarak dört kemik ejderhasına doğru hızla ilerledi. Alev duvarı o dört su tabancasını kesip geçmişti. O dört kemik ejderhası işlerin kötüye gittiğini görünce her biri denize geri daldı. Deve gelince, ayakları deniz yüzeyinin üzerinde olarak sanki karaya basıyor gibi yere indi ve devasa ilahi taş heykele doğru adım adım yürümeye başladı.
Devin başının üstünde büyük dövüş salonu vardı, içinde Jun Wu tahtında oturuyor, baskıcı bir aura yayılıyordu. Cennet mensuplarının hepsi bu ortamda boğuluyordu ve haykırdılar, “EKSELANSLARI, ORADA ÖYLECE DURMAYIN, ACELE EDİP ORADAN ÇIKIN, BURADA ÖLÜYORUZ!”
“KAZANAMAYIZ! KAZANMANIN HİÇBİR YOLU YOK! ANLAYIN EKSELANSLARI! MİLYON KAT SİZDEN DAHA BÜYÜK!”
Ancak Xie Lian cevapladı, “Kaçıp duramayız. Kazanamayacaksak bile başka yere gidemeyiz.”
Cennet mensupları bunu anlamadan önce şaşıp kalmışlardı. Sahiden, bu şekilde kaçıp duramazlardı ve Hua Cheng ruhsal güç vermeyi bırakırsa sadece onların ruhsal gücüyle bu ilahi heykelin artık uçamayacağı noktaya kadar bitkin düşerlerdi, ancak sonunda hâlâ savaşacak bir yer bulmaları gerekirdi.
Ve o ateşli devin baskın olduğu yere çekilmek yerine neden o şeyle burada başa çıkılmasın ki? En azından Kara Su Şeytanının yuvası olan bu denizin üzerinde bir ruh bile yoktu bu yüzden kimse buraya sürüklenemezdi!
Bunlar bir cennet mensubunun doğal olarak sahip olması gereken düşünceler olsa da böylesine tehditkâr bir ateşli dev karşısında, arkalarında su varken savaşmaları gereken rakibin Kara Su olduğunu düşünmek bile kimi dehşete düşürmezdi ki? Ama yine de kimse Xie Lian'a onları daha fazla insanın olduğu bir yere götürmesi için bağıran ilk kişi olmak istemedi. Bu yüzden Xie Lian, "HERKES SIKI TUTUNSUN, DÜŞMEMEYE DİKKAT EDİN! KARA SU'NUN SULARINDA BATACAKSINIZ!”
O ateşli dev, kendisinden kat kat küçük olan taştan ilahi heykele doğru hamle yaptı ve onu yakalamak ister gibi uzandı. Xie Lian çevik bir şekilde kaçıp güçlü bir şekilde sıçradı. İlahi heykeli tutan cennet mensupları savruluyor, takla atıyor ve devriliyordu, bazen yükseliyor, bazen düşüyordu, son derece üzücü ve heyecan vericiydi, çığlıkları ilahi heykelle birlikte yükselip alçalıyordu. Çoğu savaş tanrısı değildi ve tüm gün saraylarında oturuyorlardı hatta savaş tanrılarından da çok azı bunun gibi bir savaşı deneyimlemişti. Xie Lian Quan Yi Zhen’in bağırdığını duydu, “SİLAHIN YOK! SİLAHA İHTİYACIN VAR!”
Cennet mensupları nihayet daha fazla dayanamadılar, “EVET, EKSELANSLARI! SİLAHIN YOKKEN KAZANMAK ZOR!”
Xie Lian geri bağırdı, “NEYİ SİLAH OLARAK KULLANABİLECEĞİMİ DÜŞÜNÜYORUM!”
RuoYe büyük bir heyecanla vücudunu birçok döngüye dönüştürdü ve gelerek yüzüne sarıldı ama Xie Lian onu ittirdi, “Teşekkür ederim ama sen işe yaramazsın, çok küçüksün!”
Peşinden Hua Cheng konuştu, “İhtiyacın olduğunda herhangi bir silahın yok gibi bir şey değil ama şimdilik kullan.”
Sonrasında Xie Lian başka bir çığlık uluması duydu. Ateşli devin fırlattığı alevlerden kaçmak için denize dalan dört Kemik Ejderhası tekrar dışarı çıkarak dev taş ilahi heykelin etrafını sardı. Cennet mensupları panik olmaktan kendilerini alamadılar, “Ne planlıyorlar?”
Doğal olarak onlar saldırmak için etrafını sarmamışlardı. Xie Lian, her biri diğerinin kuyruğunu ısırırken onları izledi ve dört uzun Kemik Ejderha birleşerek ilginç bir şekilde uzun bir Kemik Ejderha haline geldi! Bağlanan Kemik Ejderha sıçradı ve uçarak geldi. Xie Lian hiç düşünmeden elini kaldırdı ve devasa ilahi heykel onu yakaladı. Xie Lian hayretle mırıldandı, "Bu..."
Bir Kemik Ejderha Kırbacı!
RuoYe'ye her zaman yaptığı gibi onu kontrol ederse her şey yoluna girecekti! Xie Lian elini çırptı ve Kemik Ejderha Kamçısı doğrudan ateşli devin kafasına doğru savruldu.
Tumblr media
Ateşli dev de elini kaldırdı ve kamçının ucunu yakaladı. Ancak, Kemik Ejderha Kamçısı aniden ortadan kırıldı ve dev ilahi heykel bir adım öne çıkarak elindeki kamçıyla devin kafasına bir kez daha vurdu. Ateşli dev acı çekmiş gibi göründü, elini gevşetti ve yakaladığı Kemik Ejderha parçası geri kayarak bir kez daha Xie Lian'ın elindeki diğer parçayla birleşti.
Bu Kemik Ejderha Kamçısı kırılıp yeniden birleşebilir ve son derece esnek olabilir. Bazen ikiye bazen dörde bölünebilirdi ve ayrıca devasa ilahi heykelin hareketleri de oldukça çevikti bu yüzden aniden baş etmek zor hale geldi. Cennet mensuplarının saçları, hızla savrulan kasırgadan tamamen vahşi bir karmaşaya dönüşmüş, etekleri yüzlerini kapatmıştı, “Ekselanslarının aklında birkaç hamlenin olduğunu düşünmüyordum!”
“Onu şimdiye kadar yalnızca çöp toplarken gördüm ama o gerçekten de bir savaş tanrısıydı!”
“Cümlenin başından ‘düşünmüyordum’ kısmını çıkartabilirsin” dedi Guoshi, “Ayrıca çöp toplama konusuna da vurgu yapmaya gerek yok!”
Xie Lian, “Ah, hahhahah…”
İnanılmaz derecede uzun Bağlanmış Kemik Ejderha Kamçısı trajik bir şekilde beyaz çelik bir zincire benziyor, rakibine dolandığında çınlıyordu. Ateşli şeytani devin vücudu battı ve hemen cennet mensupları dikkat kesildi, “ÇABUK ÇABUK ÇABUK, DENİZİN İÇİNE ÇEK!”
Savaş alanının altı Kara Su Şeytanının Yuvası vardı –insanlar bu suda batabilir!
O devasa ilahi heykel o Kemik ejderha zincirini kavradı ve ‌Xie‌ ‌Lian‌ güç uygularken dişlerini gıcırdattı, “İN AŞAĞI!”
Tabii ki, ateşli şeytani dev biraz daha battı. Cennet mensupları hızlıca tekrardan ellerini ve ayaklarını ruhsal güç vermek için devasa ilahi heykelin tepesine koydular, tezahürat yaparak, “BAT! BAT! ACELE ET VE BAT!”
Jun Wu’ya ‘Bat!’ diye bağırdıklarını duyunca Xie Lian kalbinde hafif bir ürperti hissetti ve o dev ilahi heykelin tepesinde oturan Büyük Savaş Salonuna baktı. Her nedense, içeride oturan kişinin ifadesini tam olarak göremese de Jun'un Wu'nun alay ettiğini hâlâ bir şekilde hissedebiliyordu.
Bu ateşli şeytani dev, beklendiği gibi denizin dibine çekildi ama vücudundaki alevler hala yanmaya devam ediyordu. Öyle ki suya girdiğinde bile alevler sönmemişti. Bunun yerine derin denizin karanlığından kırmızı bir ışık yayılıyordu. Kemik ejderhaları onu gittikçe daha derine çektikçe yavaşça yok oldu.
Cennet mensuplarının hepsi rahatlayarak iç çekti ama Xie Lian tamamen sakin olmaya cesaret edemedi. Uzun bir süre hiç ses çıkmadı.
O sırada Xie Lian Pei Ming’in hala çağrısına cevap vermediğini, Ban Yue ve diğerlerinin sesini duymadığını hatırladı, yani muhtemelen devle birlikte denize sürüklendiler. Bu sefer onlar için gerçekten en kötü senaryo olabilir.
Tam o sırada, denizin yüzeyi aşağıda yuvarlanmaya ve köpürmeye başladı. Blup, blup, yayılmaya devam etti, yükselmeye başladı ve hatta beyaz duman dalgaları bile vardı.
Deniz suyu kaynıyordu!
Xie Lian, yukarı doğru uçmak üzereydi ki birdenbire bir el suyu yararak devasa ilahi heykelin bileğini kavradı. Xie Lian vücudunun güçlü bir şekilde battığını hissetti.
Jun Wu'nun kahkahası tüm denizde yankılanıyor, her köşeyi dolduruyordu. Bu ne çılgın bir kahkaha ne de bir alaydı. Tarif edilemezdi ama bu onu daha ürpertici hale getiriyordu.
Sürtünmeyle birlikte devasa ilahi heykelin yarısı kaynayan suyun içine çekildi ve bu yüzden aşağıda asılı duran cennet mensupları hızla yukarıya tırmanmak zorunda kaldılar. Heykelin tepesinde duran Xie Lian bile bu boğucu sıcaklık ve buharı hissedebiliyordu, o kadar sıcaktı ki alnından ve sırtından aşağıya ter aktı. Eğer denize sürüklenecek olsalardı baştan aşağı pişerlerdi.
Bu işe yaramaz, diğer silahlar onun tam potansiyelini açığa çıkaramazdı. Yine de bir kılıca ihtiyacı vardı! Aniden Guoshi’nin sesini duydu, “Hm… Aklı kıt çocuk, ne yapıyorsun? Bana ceset fırlatma? BEKLE? NE YAPIYORSUN??”
Xie Lian da paniğe kapılmıştı ve el mührünü tutarken aşağıya doğru bağırdı, “Qİ YİNG?”
Ancak o sadece dev ilahi heykelin bacağı boyunca ilerleyen bir figür gördü, sonra o ateşli şeytani devin kolu boyunca yukarıya, kafasına doğru koşuyordu. Xie Lian bağırdı, “Qİ YİNG, GERİ GEL!”
Ancak Quan Yi Zhen kimseye aldırış etmedi. Ateş saçan şeytani devin koluna atladığı anda fark edildi ve devin diğer eli, kolunun üzerinde duran bir sivrisineğe tokat atar gibi tokat atmaya başladı. İnanılmaz derecede hızlı ve inanılmaz derecede isabetli, PA! Tam isabet!
Pek çok cennet mensubu telaşla çığlık attı ama yakından baktıklarında Quan Yi Zhen'in hala koşmakta olduğunu gördüler. Görünüşe göre tokat kesinlikle hedefini bulmuştu ama o devin beş parmağı arasındaki yarığa kaçarak kanlı bir et yığınına dönüşme trajedisinden kurtulmuştu ve parmakların üzerinden atlayarak koşmaya devam etti. Dev tokat atmaya devam etti; birinci ve ikinci tokattan kıl payı kurtuldu ama üçüncü seferde o kadar şanslı olmayabilirdi. Bir sonraki tokat geldiğinde ezilerek parçalanabilirdi.‌
Quan Yi Zhen çoktan hedefine ulaşmıştı. Ateşli şeytani devle boğuşan Kemik Ejderhanın kafatasının içine atladı.
Atladığı anda Kemik Ejder'in gözlerindeki iki hayalet ateş feneri aniden parladı, ışık patladı ve vücudu bile ince bir beyaz ışık tabakası yaymaya başladı. Başını kaldırdı ve uzun bir uluma sesi çıkardı, vücudu daha da sıkı sarıldı. Xie Lian ezilen kayaların ağır sesini duyabiliyordu. Böylesine bir boğulmayla karşılaşan ateşli şeytani dev tutuşunu gevşetti ve sonunda dev ilahi heykelin bileğini serbest bıraktı. Serbest kaldığında, Xie Lian anında havaya uçtu ve elini uzattı, "QI YING, ÇABUK GEL! ONUNLA OYNAMA!"‌ ‌
Quan Yi Zhen o Bağlanmış Kemik Ejderhaya biniyordu ve bırakmamakla kalmayıp tüm gücünü kullanarak kükredi ve onu daha da sıkı sarması için teşvik etti. Sayısız moloz ve enkaz denizin yüzeyine düştü ve o ateşli şeytani dev sabrını kaybederek denizden tamamen çekildi ve Büyük Dövüş Salonunun içinden savaş alevleri yeniden kükreyerek tüm vücudunu yaktı. Ve vücuduna sıkıca sarılmış olan Kemik Ejderha da Quan Yi Zhen ile birlikte ateş denizine gömüldü!
"QI YING!!!" diye bağırdı Xie Lian ve eğilip deve doğru hücum ederek Bağlı Kemik Ejderha Zincirini yumruklayarak parçalara ayırdı!
Yanan kemiklerden oluşan beyaz eklemler denize düştü ve Xie Lian tam Kemiği yakalamak üzereyken Quan Yi Zhen'in bulunduğu yerdeki Ejderha kafatası, o devin elini tokatlayarak geldi ve Kemik Ejderha kafatasını üç, dört mil uzağa uçurdu.‌
Bu mesafe ve hızla, dev ilahi heykel kafatasını havada yakalayamazdı ve o hızla yaklaştığında, Quan Yi Zhen muhtemelen Bağlantılı Kemik Ejderle birlikte çoktan denize düşmüş olurdu ve şu anda deniz adeta kaynayan bir su kazanı gibiydi ve içine düşecek olanları pişiriyordu! Tam son saniyede, beyaz, dev bir Kemik Balık aniden denizin yüzeyinden uçtu ve Kemik Ejder'in kafasını yakaladı, ardından ağdan kaçan bir balık gibi kuyruğunu çırparak aceleyle çok uzaklara yüzdü. Korku vardı ama gerçek bir tehlike yoktu, Xie Lian rahat bir nefes aldı ve görmek için hızla ilerledi. Devden kurtulduktan sonra, Kemik Ejderha kafatasının dişleri hala takırdıyordu ama alevler sönmüştü, ağzı nefes alıp verir gibi açılıp kapanıyordu.
Belki de ateşte kavrulduğu için Quan Yi Zhen’in saçları daha da kıvırcık görünüyordu. Bununla birlikte, Kemik Ejder kafatasının kemikleri koruyucu bir kalkan görevi gördüğü için çok kötü yanmamıştı ve sadece sessiz bir bakımdan sonra iyileşecek bir et yarası olmalıydı. Ne de olsa Quan Yi Zhen'in yaşam gücü çok inatçıydı. Bu dört Kemik Ejderhanın durumu daha ağırdı, yanmış ve vurulmuşlardı, ölü bedenleri denizin yüzeyine dağılmıştı, hatta bazıları hâlâ yanıyordu. Xie Lian onlara baktı ve bir utanç dalgası daha hissetmekten kendini alamadı, "Kara Su'nun meskenindeki muhafızların bedenlerini de yok ettik, gerçekten sorun olmaz mı?..."
Hua Cheng gülümsedi, "Merak etme. Sorun yok."
Xie Lian merak etti, "Sana ne kadar borcu var..."
Cennet mensupları Quan Yi Zhen'in trajik durumunu gördüler ve şöyle dediler: "Ben, ben Ekselansları Qi Ying'e inanamıyorum, çok cesur, tehlike anında öne çıkıp herkesi kurtarmak..." Xie Lian, Quan Yi Zhen'e Üst Saray'da nasıl soğuk davranıldığını hatırladı ve başını sallayarak, 'Gidip herkesi kurtarmak istediğinden değil' diye düşündü. Tam o sırada, arkalarındaki uzak mesafeden yine çatırtı sesleri geldi.
Geriye dönüp baktıklarında, devin bedeninin tamamen alevlerle kaplanmış olduğunu gördüler. Saldırmak için hücum etmedi, bunun yerine gökyüzüne doğru uçtu, bulutların arasından geçti ve bir anda gözden kayboldu. Göksel yetkililerin hepsi şaşkındı, sonra bir felaketten kurtulmuş gibi sevindiler, "Bize saldırmaktan vaz mı geçti?"
Ancak Xie Lian bunun hiç de iyi bir ihtimal olduğunu düşünmüyordu, "San Lang, nasıl ortadan kayboldu?"
“Mesafe kısaltma rününü etkinleştirdi.” Hua Cheng cevapladı.
“Nereye gitti?”
Hua Cheng’in gözleri ciddiydi, “Kraliyet başkenti.”
Burası Shi Qing ‌Xuan'ın hala insan rününü koruduğu yer!‌ ‌‌ ‌‌
16 notes · View notes
1vidapoeticando · 3 months
Text
Eu sonhei que corria em busca dos meus sonhos descalça...Mas mesmo que fosse difícil e dolorido o caminho eu não desisti...Conquistas vem sempre acompadas de um longo caminho de pedras, não desistir é a única opção de se chegar aonde quero...Deus comigo sempre em tudo que faço, isso é primordial!!!...
Soñé que corría descalzo en pos de mis sueños... Pero a pesar de que el camino fue duro y doloroso, no me rendí... Los logros siempre van acompañados de un largo camino de piedras, no rendirse es la única opción para llegar a donde quiero llegar... Dios conmigo siempre en todo lo que hago, esto es primordial!! ...
Ho sognato che correvo a piedi nudi per inseguire i miei sogni... Ma anche se il percorso è stato duro e doloroso, non mi sono arreso... Le conquiste sono sempre accompagnate da un lungo percorso di pietre, non arrendersi è l'unica opzione per arrivare dove voglio andare... Dio con me sempre in tutto quello che faccio, questo è fondamentale!! ...
I dreamed that I was running in pursuit of my dreams barefoot... But even though the path was hard and painful, I didn't give up... Achievements are always accompanied by a long path of stones, not giving up is the only option to get where I want to go... God with me always in everything I do, this is paramount!! ...
J’ai rêvé que je courais à la poursuite de mes rêves pieds nus... Mais même si le chemin a été dur et douloureux, je n’ai pas abandonné... Les réalisations sont toujours accompagnées d’un long chemin de pierres, ne pas abandonner est la seule option pour arriver là où je veux aller... Dieu avec moi toujours dans tout ce que je fais, c’est primordial !! ...
Ich träumte, dass ich barfuß lief, um meine Träume zu verfolgen... Aber obwohl der Weg hart und schmerzhaft war, habe ich nicht aufgegeben... Erfolge werden immer von einem langen Weg aus Steinen begleitet, nicht aufzugeben ist die einzige Möglichkeit, dorthin zu gelangen, wo ich hin will... Gott ist immer mit mir in allem, was ich tue, das ist von größter Bedeutung!! ...
Hayallerimin peşinden yalınayak koştuğumu hayal ettim... Ama yol zor ve acı verici olsa da pes etmedim... Başarılara her zaman uzun bir taş yolu eşlik eder, pes etmemek gitmek istediğim yere ulaşmak için tek seçenek... Yaptığım her şeyde Tanrı her zaman yanımda, bu çok önemli!! ...
Fonte :1Vidapoeticando 🌺 🍃
Tumblr media
23 notes · View notes
derdiderun · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
"Yolu açın Gazze'ye cihada gidelim" desek, diyoruz, diyelim...
Ama HAMAS cihada katılan mücahidlerde "namazı kazaya kalmamış olma şartı" koyuyor.
Bu şarta göre yol açılsa kaç kişi cepheye gidebilir?
Kendimizi kandırmayalım. Camideki yerimizi doldurtmayan iman, cephedeki yeri nasıl doldursun???
Diri, güçlü, birlik olamayışımızı üzülerek, utanarak çok görmüyorum bu yüzden.
Arap ve İslam dünyasının sessiz kalmasıyla, yani kınamaktan, kızmaktan öteye geçememesiyle Gazze'de kadın çocuk demeden taş üstünde taş koymayacağı bir politikaya yönelmiş durumda Terörist, katil İsrail.
Allah, İslâm ülkelerinin liderlerine aslında daha doğrusu bizlere neden sessiz kaldığımızın, neden dirilmediğimizin, neden cihada gelene kadar daha ilk sıradaki namazdan sınıfta kaldığımızın hesabını soracak hiç şüphesiz...
136 notes · View notes
selenisworldsblog · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
Sözüm Sana Ey Hayat!
Yolu yarısını çoktan arşınladım.
Bugüne kadar biraz yalpalayarak
Kimi zaman düşe kalka
Çoğu zaman yanılarak yaşadım.
Geriye ne kadar yolum var bilmiyorum.
Ama daha dikkatli olgun çağlarım.
Adımlarım şimdi daha yavaş.
Daha tadını çıkarır gibiyim bastığım toprağın.
Hoşgörü kuşandım artık,
Huzur yoldaşım,
Yalnızlıksa, en vefalı arkadaşım.
Ey hayat!
Şimdi beni iyi dinle.
Bu yaşıma kadar,
Ne yaşadıysam yaşadım .
Hepsi gelmiş geçmiş olsun.
Ben bu hikayeyi mutlu sonla bitireceğim
Bu da sana son sözüm olsun!
İnan Durak Taş
Tumblr media
139 notes · View notes
dijipin · 2 months
Text
DİJİPİN İLE DİJİTAL DÜNYA
Tumblr media
Metin2, dünya genelinde büyük bir oyuncu kitlesine hitap eden popüler bir MMORPG oyunudur. Oyun içi deneyimi artırmak ve karakterinizi güçlendirmek için çeşitli kaynaklara ihtiyaç duyarsınız. Bu yazıda, Metin2 EP'nin özelliklerine ve sağlayabileceği avantajlara değineceğiz. Ayrıca, Clash of Clans oyuncularının taş toplama stratejilerine ve bu önemli kaynağın nasıl etkili bir şekilde kullanılabileceğine de göz atacağız. Bunun yanı sıra, Roblox platformunda oyun içi para birimi olan Robux'un nasıl kazanılabileceği ve kullanım alanları üzerine de bilgiler paylaşacağız. 
Metin2 EP
Metin2, 2004 yılında piyasaya sürülen ve halen büyük bir oyuncu kitlesine sahip olan bir MMORPG (Devasa Çoklu Oyunculu Çevrimiçi Rol Yapma Oyunu) oyunudur. Oyun, oyunculara farklı karakter sınıfları ve heyecan verici savaş deneyimleri sunar. Önemli unsurlardan biri de EP (Experience Points) sistemidir. Bu sistem, oyuncuların seviyelerini yükseltmeleri ve becerilerini geliştirmeleri için kritik bir rol oynar.
Metin2 EP kazanmanın birçok yolu vardır; görevleri tamamlamak, canavarlardan düşen nesneleri toplamak ve diğer oyuncularla savaşmak bu yöntemler arasında yer alır. Yeterli EP toplamak, oyuncuların daha güçlü ekipmanlar edinmesine ve oyundaki başarılarını artırmasına yardımcı olur. Özellikle seviye atlamak, oyuncular için heyecan verici bir deneyimdir.
Metin2 dünyasında, EP kazanırken stratejik düşünmek de oldukça önemlidir. Doğru düşmanlara saldırmak, etkili ekipmanlar kullanmak ve takım oyunculuğu yapmak, EP kazanmayı hızlandırabilir. Sonuç olarak, Metin2’yi daha verimli oynamak isteyen her oyuncunun EP sistemini iyi anlaması ve bu konuda kendini geliştirmesi gerekmektedir.
Clash of Clans Taş
Clash of Clans, mobil oyun dünyasında son derece popüler bir strateji oyunudur. Oyun içerisinde oyuncular, köylerini inşa ederek diğer oyuncularla savaşıp, kaynaklar toplayarak güçlenmeye çalışırlar. Bu süreçte en önemli kaynaklardan biri de taş dır. Taş, köyünüzü geliştirmek ve çeşitli yapılar inşa etmek için ihtiyaç duyduğunuz temel malzemelerden biridir.
Oyun içerisinde taş toplamak için birkaç yöntem bulunmaktadır. İlk olarak, madenler ve depo binalarını inşa ederek kendi kaynaklarınızı yönetebilirsiniz. Madenler, zamanla otomatik olarak taş üretir ve bu da sizi diğer oyunculara karşı daha güçlü kılar. Ayrıca, taş almak için bazen haritalarda yer alan görevleri ve etkinlikleri tamamlayarak ekstra kaynaklar da elde edebilirsiniz.
Öte yandan, Clash of Clans taş almanın bir diğer yolu da gerçek para ile taş satın almaktır. Bu seçenek, kısa süre içerisinde köyünüzü güçlendirmek isteyen oyuncular için oldukça cazip bir alternatiftir. Ancak, bu yolu seçen oyuncuların dikkatli olmaları ve harcamalarını iyi dengelemeleri önemlidir.
Roblox Robux
Roblox, dünya genelinde milyonlarca oyuncuya sahip olan popüler bir çevrimiçi oyun platformudur. Oyuncular bu platformda kendi oyunlarını yaratabilir ve diğer oyuncularla etkileşimde bulunabilir. Ancak Robux, oyuncuların bu platformda daha zengin bir deneyim yaşaması için önemlidir.
Robux satın almanın birçok yolu bulunmaktadır. Oyuncular, gerçek para karşılığında Robux satın alabilir veya oyun içi etkinliklerden kazanarak elde edebilirler. Bu sanal para birimi, oyunculara kıyafet, aksesuar ve oyun içi içerikler satın alma imkanı sunar.
Ayrıca, oyuncular Roblox tarafından sunulan premium üyelik programına katılarak aylık düzenli Roblox Robux kazancı elde etme şansına sahip olabilirler. Bu da oyuncuların oyun deneyimlerini geliştirmede büyük bir avantaj sağlar.
368 notes · View notes
ertan2618 · 10 months
Text
Tumblr media
Kırılır da bir gün bütün dişliler,
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim.
Gökten bir el yaşlı gözleri siler,
Şenlenir evimiz, barkımız bizim.
Yokuşlar kaybolur, çıkarız düze,
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze,
Sapan taşlarının yanında füze,
Başka âlemlerle farkımız bizim.
Kurtulur dil, tarih, ahlâk ve iman;
Görürler, nasılmış, neymiş kahraman!
Yer ve gök su vermem dediği zaman,
Her tarlayı sular arkımız bizim.
Gideriz nur yolu izde gideriz,
Taş bağırda, sular dizde, gideriz,
Bir gün akşam olur, biz de gideriz,
Kalır dudaklarda şarkımız bizim...
Necip Fazıl Kısakürek - 1964
22 notes · View notes
lalebahcesi · 3 months
Text
Yokuş aşağı inerken bu hayatta keyfimiz yerinde oluyor da ne zaman bir yokuşa denk gelsek hop, bu hayat beni sevmiyor diyoruz. Unuttuk yolun maksadının seni vardıracağı yer olmasını. Yolun aralarındaki şeylerle meşgul bu insanoğlu. Ayağımıza taş takılıyor pes ediyoruz, bir yokuşa denk geliyor, yok, bu yoldan gidilmez diyoruz. Yol güzel yerlere gidiyorsa, güzel yerler gibi o yolu da sevmeli insan. Yani gülün hatırına dikenini de sevmeli insan.
"Eğer çekemezsen gülün nazını ne dikene dokun ne gülü incit, Sahrada Mecnun değilsen eğer ne Leyla'yı çağır ne çölü incit."
19 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 10 months
Text
Pençe kilit hareketinde üç şehidin var Türkiye başın sağolsun
taş üstünde taş gövde üstünde baş birakmayin insallah
Tumblr media
Düşünsene;
Köydesin.
Tarlada uğraşıyorsun.
Gazetelerden Yunanlıların Ege' yi işgal ettiklerini okuyorsun.
Yaşadığın köye çok uzaktalar. Sana gelene kadar durdurulacaklarını ve köyüne gelemeyeceklerini düşünüyorsun.
iki gün sonra gazeteye bakıyorsun.
Komşu şehirdeler. Yolu yarılamışlar.
Endişeleniyorsun.
Birkaç gün sonra gazete de çıkmaz oluyor.
Çevre köylerden haber geliyor.
Hepsinin basılıp yakıldığını duyuyorsun.
Bıçak kemiğe dayanmış.
Gidecek yerin de yok.
Bekliyorsun. Sabah oluyor , akşam oluyor sonra tekrar sabah oluyor .
Belki bizim köye gelmezler diyorsun.
Köyden silah sesleri gelmeye başlıyor.
Kaçınılmaz son geliyor.
Artık senin köyündeler.
Düşünüyorsun.
Eşini kızını ve oğlunu kilere saklıyorsun. Silahını alıp evin camından dışarısını gözlüyorsun.
Dakikalar sonra evin önünde 30 kişilik düşman müfrezesi görünüyor.
Basıyorsun tetiğe.
Biri indi.
Bir daha basıyorsun. Bir düşman daha indiriyorsun
Üç dört beş derken mermin bitiyor.
Dalıyorlar evin içine. Dipçik ile suratını dümdüz ediyorlar.
Aman beni vurup gitsinler de ailemi bulmasınlar diye dua ediyorsun.
Buluyorlar.
Askerlerden üçü " Biz bunu bir sorgulayalim " deyip pis pis gülerek eşini sürükleyip ahıra götürüyor.
Diğer üçü de kahkahalar ile " Biz de bunu sorgulayalim" deyip kızını bahçeye çıkarıyor.
Askerlerden biri oğlunu işaret ediyor.
" Öldürün bunu. Büyüdüğünde intikam almak ister"
iki asker vurmak için oğlanı evin arkasına götürüyor.
Çaresizsin.
Beni vurun onlara dokunmayın diyorsun ama nafile.
Ellerin bağlı. Bir şey yapamıyorsun.
"Herşey buraya kadarmış" diyorsun.
Tam bu esnada köyde silah sesleri başlıyor.
Ancak bu sefer çığlıklar köylülerden değil düşman askerlerinden geliyor.
Türk askeri giriyor köye.
5 Mehmetçik evin arkasına koşuyor oğlanı kurtarmak için. Düşman askerini indirip oğlanı kurtarıyorlar.
4 Mehmetçik. Ahıra saldırıyor eşinin ırzına geçmesinler diye. Son anda yetişiyorlar. Orada ki düşman askerini de vurup hatunu kurtarıyorlar.
Diğer Mehmetçikler evin bahçesine dalıyor. Kısa sürede çatışma bitiyor. Kıza da zeval gelmeden kurtarıyorlar.
O asker senin canını, namusunu , serefini kurtarıyor.
Şimdi sen bu askerlere " Oruç tutuyor musun, namaz kılıyor musun , cumaya gidiyor musun, hangi partilisin, mezhebin nedir, dinin nedir " diye soru sorar mısın ?
O noktadan sonra senin için önemi olur mu ?
Bizi birleştiren partimiz , rengimiz, dinimiz ya da mezhebimiz değildir.
Bizi birleştiren maya akrabalıktir, Türklüktür,
Birbirinize sahip çıkın.
Sizin köyünüze sıra gelmeden... Anadoluyu vatan yapan, " Yurtta Barış, Dünyada Barış " diyerek bağımsız ve özgür Türkiye Cumhuriyetini kuran, eşsiz, yüreğinde sadece vatan sevgi ve şuuru olan önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, kahraman ve fedakar komutan ve silah arkadaşları ecdadımızı ve vatan millet yolunda can veren tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.
🔴 Bizde #Yiğitler Tükenmez ❗Rabbim Muhafaza Etsin #Sizleri...🇹🇷🦅😎🧿
#JÖH 🇹🇷🦅
21 notes · View notes
Text
Ellerindeki taş ile füzelerle savaşan Filistinli gençleri ebabil kılmanın yolu.. Israilin ekonomik ve siyasal politikalarını desteklememek..
İsraile karşı tavır sergilemek ve zulüm karşısında hakkı savunmaktır...
#israel Boycott
18 notes · View notes
Text
kafamın içinde canı istediği zaman keskinleşen o bıçak. çok sonradan kötü olduğunu anladığım iyi insanlara benzeyen zaman cümleleri. zamanla geçer. zamanla düzelir. zamanla her şeyin daha kötüleşmesine benzeyen duygular. insanları anlama çabasıyla birlikte neden buradayım sorusu. çıkarlar söz konusu olduğu zaman hiç düşünmeden ateşe atılmak. kendi iyiliklerimden oluşturduğum bu cehennem. zamanla geçmeyen bu his bu gece. sildim başladım. sıfırdan başladım. yeniden başladım. sıfıra ettiğim bu eziyet. yeniden kelimesinin bu kadar eskimesi. zamandan kurtulmanın yolu. zamansız ölmek. aslında ölünce zamansız kalmak. yine de kurtulmamak. yarın ne olacak. seneye ne olacak. daha mı mutlu. daha mı iyi. daha mı her şey güzel. kalsa. bu kadar olsa. burada bitirsem. hayattan eksilsem. dünyadan eksilsem. o çok yumuşak olan hisler katıysa. kıramıyorsam artık. kocaman taş gibi durduysa hayatımın üzerinde. kaldıramıyorsam. gerçekten ne oluyor ölünce insan. biliyorsam. bileceksem artık.
28 notes · View notes
amezhu · 3 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
202. BÖLÜM - Kontrolü Ele Almak - Dört Savaş Tanrısı Kılıca Dönüşüyor.
O kederli ruhların dışarı kaçmasına izin verirlerse o zaman bu üçüncü kez insan yüzü hastalığı felaketine yol açmaz mıydı?
Xie Lian aniden haykırdı başladı, “BU LANET ŞEYİ DURDURMANIN BİR YOLUNU BULMALIYIZ!”
Omzunun arkasında duran Mu Qing’in saçları ve siyah cübbesi kendini rüzgara kaptırmış ve dağılmıştı, “NE YAPABİLİRİZ Kİ?”
Devasa taş heykel ansızın hareket etmeyi kesti, bu hareketiyle etrafında toz ve kum bulutları oluşturdu, “MİLLET! NEFESİNİZİ TUTUN!”
Uçan kara duman neredeyse peşlerindeydi ve onları yakalamıştı. Devasa taş heykel bir elini kaldırdı ve ezdi. Bu hareketin rüzgarı yeri göğü inletmişti. Bu hareket dünyada olsaydı tüm asırlık ağaçları parçalayarak yerinden söken bir fırtına olurdu. Her şeye rağmen yine de kırılmış parçalar vardı ve bazıları havaya fırlamıştı. Xie Lian bu manzaraya daha fazla dayanamadı ve kendini düşünmekten alamadı, “Eğer bir kılıcım olsaydı!”
Sanki ne düşündüğünü tam olarak anlamış gibi, Hua Cheng şöyle dedi, “Gege, kılıç bulabilmenin bir yolu var.”
Xie Lian keyiflenmişti, “nasıl?”
   “Ancak bunun için cennet mensubu dostlarının istekli olup olmadığını görmemiz gerekecek.”
“Eğer bir yol varsa o zaman sadece söyleyin, onu kandırmayı bırakın!” dedi Feng Xin.
Xie Lian neredeyse demek istediğini anlamıştı, “Demek istediğin General Pei ve diğerleri bir araya gelip bir kılıca dönüşmesi, değil mi?”
“Aynen.” Dedi Hua Cheng. “Cennet mensuplarının güçleri TongLu Dağındayken kısıtlanıyor. Neyse ki burada birden fazla savaş tanrısı var. Eğer dördü bir araya gelip tek bir ruhsal vücut haline gelirlerse hatırı sayılır bir şeye dönüşebilirler.”
İlk cevap veren Pei Ming’di, “Bence uygulanabilir bir fikir.”
Ancak Mu Qing hala şüpheliydi, “Cidden mi? Burada kaç savaş tanrısı var? Üç değil mi?” Pei Su ve Yun Yi’nin güçleri tamamen gitmişti ve Yağmur Ustası da bir savaş tanrısı değildi. Bir araya gelebilecekler sadece General Pei, Mu Qing Ve Feng Xin’di.
“Hayır.” Diye cevapladı Pei Ming. “Qi Ying de burada.”
“Ha?”
Yun Yi bir anlığına tereddüt etti, bir elinde Gu Zi’yi tutarken diğer eliyle daruma bebeği fırlattı. Henüz mühür kalkmadan daruma bebek kendi kendine beklenmedik şekilde sallanmaya ve hatta kulakları tırmalayan bir çığlık atmaya başladı. Bu sesle sanki hepsinin kulakları kopmuşçasına kulaklarını kapattılar. Yun Yi aceleyle hemen geri mühürledi ve farkı bir daruma bebek çıkarttı. Biraz endişeli şekilde kendini açıkladı, “Üzgünüm, yanlış olanı yakalamışım. O yeşil hayalet Qi Rong’du. Bu doğru olan.” Daruma bebeği havaya fırlattı ve kırmızı bir duman etrafı sardı, ardından sisin arasında aşağı yukarı yuvarlanan genç bir adam belirdi.
Devasa ilahi heykel onu yakalamak için bir elini kaldırdı, genç adam sağa sola yuvarlandıktan sonra düzgün bir şekilde heykelin avcunda durmaya başladı. Kanlarla lekelenmiş kıvırcık saçlarını düzeltti ve yukarıya baktığında kafası karışmış koca bir grup insan gördü. Yin Yu çoktan birilerinin arkasına geçmiş gizlenmişse de Qi Ying bunu anında anlayıp ayağa zıpladığı gibi yanına koşup bağırdı, “SHİXİONG!”
“…”
Bir anda Quan ‌Yi‌ ‌Zhen‌ ayaklarını yere vura vura geldi. Ancak yüzünü görür görmez Yun Yi’nin başına TongLu Dağı devrilmişçesine ağrılar girmişti. Quan Yi Zhen’le bir kelime konuşmaktansa Qi Rong’un çığırtılarını üç gün üç gece dinlemeyi yeğlerdi.
Şansına Pei Ming onu kaptığı gibi götürdü, “ Gel gel gel! İşe koyulma vakti Qİ Ying! Şu işi hallettikten sonra senindir.”
Quan Yi Zhen’in son derece kafası karışmıştı, zaten geçen seferki olaydan dolayı ona karşı önyargılıydı ve her an yüzüne yumruğu geçirecek gibi duruyordu. Ancak kafasını kaldırıp etrafa baktığında Xie Lian’i gördü. Xie Lian ellerini dua eder gibi kaldırıp birbirine vurarak içtenlikle konuştu, “Yardımınızı esirgemeyin, şimdiden minnettarım, Qİ Ying.”
“…”
Durumu hiçbir şekilde anlamamasına rağmen yine de kafasını kaşıdı ve rütbelilerin yaptığı işe katıldı.
Mu Qing’e göre bir savaş tanrısının başka bir savaş tanrısına kılıç olması olası iş değildi ancak şu an dördü grupça çalışıyorlardı ve birden ortaya çıkıp ben yapmıyorum diyemezdi, bu yüzden sessiz kaldı. Böylece devasa ilahi heykelin avcunun içinde Pei Ming, Feng Xin, Quan Yi Zhen ve Mu Qing olmak üzere sıralandılar.
Hua Cheng dirseklerini taç platformunun kenarlarına yasladı ve bir bakış attı, “Son ikisinin sırası tersine değil mi?”
Mantık olarak Pei Ming, Feng Xin, Mu Qing ve Quan Yi Zhen şeklinde sıralanmak daha anlamlı olurdu. Karşılaştırınca Quan Yi Zhen’in ruhsal güçleri stabil değildi, dolayısıyla kılıcın orasında yer alırsa kılıç sert bir şekilde savrulduğunda kırılabilirdi. Xie Lian yüzündeki terleri sildi, “Hayır sorun yok. Feng Xin ve Mu Qing asla bir araya gelmemeli. Yarı yolda birbirlerine vurmaya başlarlarsa onları ayırmak için arada biri bulunmalı.”
Bunu duyan Hua Cheng kaşlarını kaldırdı, ifadesinden ‘Bırak da birbirlerini gebertsinler, mükemmel bir gösteri olurdu’ diye düşündüğü net olarak anlaşılıyordu.
Tekrar aşağı baktıklarında ruhsal ışıkları dördünün vücudundan dışarı fışkırıyordu, güçlü ve daha güçlü şekilde. Gittikçe daha da fazla yayıldı ta ki ruhsal ışık kılıcı haline gelene kadar.
Kılıç şekil aldığı an devasa ilahi heykel bir zıplamayla havaya uçtu ve kılıcı havada kaptı.
Elindeki kılıçla Xie Lian adeta kanat bahşedilmiş bir kaplan gibiydi, yüceliği katlanarak artıyordu.
Kılıcı kaldırıp savurdu.
Kara dumanın içinde acı içinde durmaksızın kıvranan kederli ruhlar ruhsal ışık kılıcı ile kesildiğinde aniden durdular. Zafer rüzgarlarını arkasına alarak onları kovalarken Xie Lian’in kılıcı adeta çiçeklerle dans ediyordu, milyonlarca hayaleti parçalanmış bulutların rüzgarlarla dağılması gibi en küçük parçalarına kadar ayırıyordu. Kılıcın saplandığı her yer sanki gökyüzünde binlerce havai fişek patlamışçasına görülmeye değer bir manzara oluşturuyordu. Aşağıdaki tüm hayalet ve canavarlar bu görüntü karşısında sersemlemişti, binlerce tonluk devasa ilahi heykelin ayağı yere vurarak üzerlerine doğru geldiğinde akıllarına kaçmak gelmişti. Xie Lian’da bu çarpışmadan etkilenmişti ki aniden devasa taş heykel düşecekmiş gibi tökezledi, Xie Lian aceleyle kılıcı sabit kalmak için yere bastırdı. Kılıçta dizili savaş tanrıları da merakla sordu, “Ekselansları neler oluyor?”
“Savaşmaya devam edin! Tekrar bir araya geliyorlar!”
Xie Lian bu devasa taş heykeli çok uzun süredir kontrol ediyordu ve biraz da olsa yorgun hissediyordu, tüm yüzü terle kaplanmıştı, ayrıca zihni de oldukça gerilmişti. “Bir şey yok! Sadece…”
Sadece tüm ruhsal güçleri tükenmişti, hepsi bu.
Kafasını sağa sola salladı, Hua Cheng sadece birkaç santim arkasındaydı, ona ulaşmak üzereymiş gibi görünüyordu. Bu yüzden, Xie Lian, diğer her şeyle ilgilenmeyi bıraktı ve doğruca ileri gitti. Üzerine atılarak Hua Cheng’in yanaklarını elleriyle avuçladı, ayak parmaklarını hafif kaldırdı ve dudaklarını Hua Cheng’in dudaklarına bastırmadan önce gözlerini kapatmıştı.
Tumblr media Tumblr media
Feng Xin: “……….”
Mu Qing: “……….”
Quan Yi Zhen: “?”
Pei Ming: “Ho ho.”[1]
Sadece Hua Cheng'in yüzünü avuçlamak yeterli değildi, çünkü her iki durumda da aynı sonuç olacaktı. Xie Lian daha fazla güç emebileceğini düşündü, böylece ellerini sıkıca Hua Cheng’in boynuna doladı ve daha derin öpmeye başladı. Önceki tüm yorgunluğu tamamen kaybolmuş ve tüm vücudu aniden ruhsal güçle dolmuştu. Ancak devasa heykelin elindeki kocaman ruhsal güç kılıcındakiler anında isyankar bir gürültüyle bağırmaya başladı.
Feng Xin sarsılmıştı: “BU NE BÖYLE? SİZ İKİNİZ NE YAPIYORSUNUZ? EKSELANSLARI!!!”
Bunu duyunca Xie Lian biraz boğulur gibi oldu ama sonra kendine geldi. Aşağıya bakmaya cesaret edemediğinden gökyüzüne doğru bağırdı:” RU-RUHSAL GÜÇ ÖDÜNÇ ALIYORUM. SADECE BİRAZ RUHSAL GÜÇ ALDIM İŞTE. GAYET NORMAL.”
Mu Qing de sarsılmıştı: “RUHSAL GÜÇ ALMAK İÇİN ÖYLE YAPMANA GEREK YOKTU AMA??? TOKAT, TEKME YA DA BAŞKA BİR ŞEY DE GAYET OLURDU???!
Xie Lian da artık ne söylediğini bilmiyordu, öylesine haykırdı: “HAHAHHAHA! YAKALANDIM! ASLINDA RUHSAL GÜÇ ALMAKLA İLGİLİ DEĞİLDİ! HAHAHHA…”
Onu öyle görünce Hua Cheng de sesli gülmeye başladı, Xie Lian’in başını avuçlarının arasına alarak aşağıya doğru eğildi ve alnını öperek nazikçe konuştu: “Kaygılanma, Gege”
“…”
Her zamanki gibi tuhaftı, bundan sonra Xie Lian eski normal haline döndü. Feng Xin ve Mu Qing’in seslerini duymamış gibi davrandı. Gittikçe ciddileşerek el mühürlerini bir kez daha tekrarladı.
Devasa ilahi heykel yerdeki ruhsal ışık kılıcını alarak savurmaya ve sanki tükenmez bir güçle doldurulmuşmuş gibi vahşice kesmeye başladı.
Quan Yi Zhen aniden dehşet ve saygıyla doldu, “Sahiden de ruhsal güç ödünç almış, aniden daha güçlü hale geldi!”
Mu Qing kendini daha fazla tutamadı ve bağırarak haykırdı: “BAŞTAN SONA SAÇMALIK! SEN NE BİLİRSİN Kİ…”
Ama kısa bir süre sonra muhtemelen böyle bir şeyi çocuk kafasındaki bir adam olan Quan Yi Zhen’e açıklamaya gerek olmadığını düşündü ve zorla ses tonunu değiştirdi: “ah, evet doğru, ruhsal güç ödünç aldı.”
Pei Ming içtenlikle güldü, “Kesinlikle doğru, ama bu kadar gelişigüzel ruhsal güç ödünç alamazsın, tamam mı Qi Ying?”
Feng Xin’in ağzı açık kalmıştı, “??? NE DİYORSUNUZ LAN SİZ??? CİDDEN HEPİNİZ BUNA İNANDINIZ MI???”
Güçleri artarken kederli ruhlar da aynı zamanda tüm gökyüzünü sarmıştı ve hepsini yakalayabilecek dev bir ağ yoktu. Ruhlar bu dev tanrının ne kadar güçlü olduğunu görünce hepsi insan suratlı dev kurbağa yavruları gibi uzaklaşıp kuyruklarını çırparak kaçtılar. Xie Lian haykırdı, “PEŞLERİNE DÜŞÜN”
Ancak beklenmedik bir şekilde birkaç adım bile atamadan devasa taş heykel hiçbir uyarı vermeden aniden devrilip yana düştü.
Yeterince ruhsal gücü vardı ve ayrıca Xie Lian’in formu da harikaydı, bu olayın yaşanması için hiçbir sebep yoktu. Düşmek üzereydiler, Xie Lian aşağı baktığında devasa ilahi heykelin bacağında kanayan yaradan aşağı doğru yuvarlanan kayalar gibi kocaman bir delik olduğunu fark etti. Beyaz giyimli bir adamın figürü kanat çırparak yavaş yavaş yere indi, hemen ardından gerçekten hayalet gibi arkasında bir iz bile bırakmadan ortadan kayboldu. Bu yüzü olmayan beyazdı.
O sahiden çıplak elleriyle ilahi heykelin bacağını kırmıştı.
Devasa taş heykel manyak gümbürtülerle yere düştü, neyse ki, heykele binen kimse sıradan kişiler değildi ve son derece hızlı bir şekilde sıçradılar ve güvenli bir şekilde yere indiler.
Xie Lian ve Hua Cheng ilahi heykelin göğsüne sıçradılar, Xie Lian kalkmasını emretmeye çalıştı, büyük bir güç sarfetti. Devasa ilahi heykel yere iki seksen uzandı ve yavaşça kıvrılarak perişan görünmeye başladı.
Kılıç sırasındaki Mu Qing sordu, “Durum ne? Hala ayağa kalkabilir mi?”
“Yine mi ruhsal güçleriniz tükendi” Quan Yi Zhen sordu. “Daha fazlasına ihtiyacınız var mı?”
“Hayır, sorun ruhsal güç değil.” Dedi Pei Ming, “Onu tekrar hatırlatmana hiç gerek yok Qi Ying, tamamen unut gitsin.”
“Muhtemelen ağır şekilde yaralandı.” Xie Lian. “Tekrar hareket etmesi uygun olmayabilir.”
Taşlar acı hissetmese de ayakta durmaya ve savaşa devam etmeye zorlanırsa yaralı ayağı tamamen kırılıp düşebilir. bu sadece güçlerinin büyük ölçüde kesilmesi meselesi değildi, hepsinden öte Hua Cheng’in kalbinin en derinliklerinden gelen bir başyapıt ve Xie Lian’in favori ilahi heykeliydi. Eğer gerçekten bu şekilde yıkılırsa elinden bir şey gelmese de çok derin bir acı hissederdi. Düşmanın çöktüğünü gören havadaki kederli ruhlar keyifle çılgınca dans ettiler ve her tarafa doğru fırladılar, o yaratıkların dışarı kaçmasını artık ardına kadar açılmış gözleri ile mi izleyeceklerdi?
Yan tarafa baktığında Hua Cheng'in karanlık öfkesini görebiliyordu. Yüzü olmayan beyaza karşı olan bir öfkeydi, bir an mırıldandıktan sonra konuştu, “Gege…”
Tam o sırada, yoğun ve kalın kara bulutların içinden, Parlak beyaz bir ışık süzmesi sanki bulutların üzerinde bir yerdeymiş gibi içeriyi gözetleyerek geldi. Kısa bir süre sonra, ikinci bir ışın, üçüncü, sonra dördüncü…
Sayısız parlak beyaz ışık kasvetli bulutların arasından geçerek aşağılara indi ve kederli ruhları bıçakladı.
Parlayacak kadar güçlü olan bu beyaz ruhani ışık, orada bulunan tüm göksel yetkililere yabancı değildi. Sonuçta, Göksel Saray'ın tamamı bu ruhsal ışık sayesinde her zaman sonsuza dek sarılmıştı ve parlıyordu.
Jun Wu gelmişti.
---
[1] Artık sanırım herkes anladı ki Bizim Genaral Pei tam bir HuaLian düşkünü :p
14 notes · View notes
gurbet1616 · 4 months
Text
dönem Bursa Milletvekilimiz Niyazi Pakyürek'i son yolculuğuna uğurladık.
Rabb'im kabrini nur, mekânını cennet eylesin.
Gideriz nur yolu izde gideriz Taş bağırda sular dizde gideriz Bir gün akşam olur bizde gideriz Kalır dudaklarda ŞARKIMIZ bizim…
NECİP FAZIL KISAKÜREK
9 notes · View notes
siyahsever1adam · 5 months
Text
Bizim Şarkımız☝️🇹🇷👆
Kırılır da bir gün tüm dişliler
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim
Gökten bir el yaşlı gözleri siler
Şenlenir evimiz barkımız bizim
Yokuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşların yanında füze
Başka alemlerle farkımız bizim
Kurtulur dil tarih ahlak ve iman
Görürler nasılmış neymiş kahraman
Yer ve gök su vermem dediği zaman
Her tarlayı sular arkımız bizim
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur bizde gideriz
Kalır dudaklarda ŞARKIMIZ bizim...
Necip Fazıl Kısakürek👆🇹🇷☝️
14 notes · View notes
29137 · 7 months
Text
Hiç iyi değilim nedensiz bugün çok duygusallım ağlayacak gibiyim hep boğazımda bir yığın yumruyla tavanı izliyorum düşünüyorum da benim iyi olacağım bir gün olur mu? diye emin olamıyorum. Hep eksik yaşadım çoğu hissi iyim hissini, mutluyum hissini, başardım hissini ben iyiye giden bütün yoları hep yarım yürüdüm yolu yarılarken ayaklarımı kırdılar ellerimi parçalayıp kalbimi yerler altına aldılar engel olamadım ben bana yapılan onca insafsızlığa dur diyemedim ben bile bir yerden sonra alıştım bunca şeye sonra kimse yapamadıysa ben yaptım o eziyeti kendime insan acının bağımlısı olunca kimse yapmasa dahi kendi kendini cimdikliyor bir yerde tuhaf bir şey güçlü güçsüzlük bile kavrama dönüşüyor insan yaşadıkça dik durmayı güçlülük sanırıyor yaşadığı şeylere karşı inada biniyor, acı insanı yoğurur taştan duvar olursun ya da değişme zorunluluğu olur ve farkındalıklarla bir şeyleri düzeltirken hata yapma lüksünü düşürür kendini korumayı öğrenirsin. Taş duvar olmak bak giden gelen duvarına çarpar toslar o duvarın arkasında olan her şey enkazda kalır hata lütiksü yüksek sevgiye kanma süresi az her çiçek uzatanın elinde taş olduğunu görmez çiçekler boyar gözü sevmeler kalbe yaşam nefesi sanki hep böyle böyle sanılır her şey ben taştan duvramışım meğer her şey de üstüme yıkıldı enkaz mıyım? yoksa hala duvarın dibinde miyim bilmiyorum yada ben neydim ne olmuşum hiç bilmiyorum.
9 notes · View notes