Tumgik
#bergama seyahat
tknztkn · 9 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bergama Bazelika
0 notes
izmircar · 2 months
Text
Tumblr media
İzmir: Tatilin Başlangıç Noktası ve Araç Kiralamanın Avantajları
Türkiye'nin Ege kıyısında yer alan İzmir, tarihi zenginlikleri, doğal güzellikleri ve canlı kültürel atmosferi ile tatilciler için popüler bir destinasyon. İzmir’e tatile gelenler için seyahatin ilk durağı genellikle İzmir Adnan Menderes Havalimanı oluyor. Havalimanına iniş yaptıktan sonra şehirde ve çevresinde rahatça gezmek isteyenler için en pratik çözüm araç kiralama hizmeti. İşte İzmir’de araç kiralamanın tatiliniz için sağlayacağı başlıca faydalar:
Rahatlık ve Esneklik
İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan kiralık araba ile yola çıktığınızda, tatiliniz boyunca maksimum konfor ve esnekliğe sahip olursunuz. Toplu taşıma saatlerine bağlı kalmadan, dilediğiniz zaman ve istediğiniz rotayı seçebilirsiniz. Özellikle İzmir'in birbirinden güzel sahil kasabaları, antik kentleri ve doğal güzellikleri keşfetmek için araç kiralama büyük avantaj sağlar.
Zaman Tasarrufu
Araç kiralama, İzmir’i keşfetmek için zaman tasarrufu sağlar. Şehirdeki görülmesi gereken yerler arasında mesafeler genellikle kısa olsa da, toplu taşıma araçlarıyla bu noktaları ziyaret etmek zaman alabilir. Kiralık araba sayesinde programınızı kendi isteklerinize göre şekillendirebilir ve zamandan tasarruf edebilirsiniz.
Keyifli ve Güvenli Seyahat
Kiralık araba ile seyahat etmek, toplu taşıma araçlarının kalabalığından uzak durmanızı sağlar. Bu, özellikle pandemi döneminde daha güvenli ve hijyenik bir seyahat anlamına gelir. Ayrıca, İzmir'in sıcak yaz günlerinde klimalı bir araç ile seyahat etmek, tatilinizi daha keyifli hale getirir.
Çevre Bölgeleri Keşfetme Fırsatı
İzmir'in çevresinde keşfedilecek pek çok güzel yer bulunuyor. Efes Antik Kenti, Şirince Köyü, Çeşme ve Alaçatı gibi destinasyonlar, İzmir’e yakın mesafededir ve araç kiralama sayesinde kolaylıkla ulaşılabilir. Ayrıca, İzmir’in kuzeyinde Bergama, güneyinde ise Kuşadası gibi tatil beldelerine de kiralık araba ile konforlu bir şekilde ulaşabilirsiniz.
Transfer Hizmetlerinin Sağladığı Kolaylık
İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan otelinize veya konaklayacağınız yere transfer hizmeti alarak yolculuğunuzu daha rahat bir hale getirebilirsiniz. Bu hizmet, özellikle İzmir’e ilk kez gelenler için büyük kolaylık sağlar. Transfer hizmeti sunan araç kiralama firmaları, profesyonel sürücüleri ile güvenli ve konforlu bir ulaşım sağlar.
Geniş Araç Seçenekleri
İzmir’de araç kiralama firmaları geniş bir araç filosu sunar. İhtiyaçlarınıza ve bütçenize uygun olarak ekonomik araçlardan minibüs grubu araçlara, SUV modellerinden aile arabalarına kadar birçok seçenek arasından tercihinizi yapabilirsiniz. Bu sayede tatilinizi planlarken araç seçiminizi de kişisel tercihleriniz doğrultusunda yapabilirsiniz.
Ekonomik Avantajlar
Kiralık araba ile seyahat etmek, özellikle kalabalık gruplar veya aileler için ekonomik bir tercih olabilir. Toplu taşıma veya taksi ücretlerine kıyasla daha uygun maliyetlerle tatilinizi daha rahat ve keyifli bir hale getirebilirsiniz. Ayrıca, İzmir ve çevresinde yapacağınız alışverişler veya geziler için taşıma kolaylığı sağlar.
İzmir’e yapacağınız tatilde, İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan araç kiralama hizmeti alarak seyahatinizi daha konforlu, esnek ve keyifli bir hale getirebilirsiniz. Şehri ve çevresindeki güzellikleri keşfederken zamanınızı en verimli şekilde kullanmak ve tatilinizden maksimum keyfi almak için kiralık araba tercih edebilirsiniz. Araç kiralama hizmetleri, tatilinizi unutulmaz kılacak önemli bir ayrıntıdır.
0 notes
sevketk · 7 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bergama, İZMİR (04/2017)
Bergama Arastası,
Bergama Arastası, yüzyıllar boyunca farklı zanaatlara ev sahipliği yapmış. Geçmişte çizmeciler, pabuççular, manifaturacılar, saraçlar ve zahireciler gibi farklı loncaların bir araya gelmesinden oluşan arastada şimdilerde çok az sayıda dükkân kalmış. Dükkanların çoğu 19. yüzyıldan kalma. Eski günlerdeki canlılığına kavuşması için çalışmalar yürütülüyor. Osmanlı çarşısı Arasta, Bergama’nın turizm ve ticaret merkezi olmaya hazırlanıyor. Arasta’ya gidip çınar ağacının gölgesinde kahvenizi için. 
Hacı Hekim Hamamı
Erkekler ve kadınlar için iki bölüme ayrılan Hacı Hekim Hamamı, halk arasında Çifte Hamamlar ya da erkekler hamamının çarşıya açılan kapısından dolayı Çarşı Hamamı olarak da biliniyor.
91 notes · View notes
kurumsalkacak · 4 years
Photo
Tumblr media
Havalar ısındıkça tatil hayalleri kurmaya başlıyorum. Bahar ayları Kapadokya için güzel zamanlar. Gül kokulu Eğirdir Gölü’nü de bir görelim. Haziran başında Antalya’ya gidelim ki çok sıcak olmadan tadını çıkaralım. Temmuz-Ağustos Ege kıyılarında güneyden başlayıp kuzeye doğru gidebiliriz. Fethiye, Datça, Marmaris, Bodrum, Akyaka, Didim, Foça, Ayvalık, Assos, Bergama... Bu yaz muhtemelen tatil yapamayacağım, ama hayal etmesi bile güzel. 🥰 #tatil #denizkabuğu #deniz #balon #kapadokya #gezi #seyahat #yaz #evdekal #evdekaltürkiye #corona #çizim #karalama #drawing #sketch #inspiration #creative #creativeart #seashells #shells #baloons #cappadocia #holiday #summer #vacation #travel #love #kurumsalkacak (Nispetiye) https://www.instagram.com/p/CAcOHD7AvBA/?igshid=e41u8r1xnrgz
1 note · View note
mucahitbasarir · 2 years
Photo
Tumblr media
Yolculuk, zaman ve mekân içinde her ne kadar sıradan bir yer değiştirme anlamı taşısa da, mistik anlamda, insanın mevcut varlığını bir tarafa bırakıp metafizik bir tecrübe yaşamasıdır. İnsanı yani yolcuyu olgunlaştıracak, onu değiştirip dönüştürecek olan seyahat oldukça zorlu, tehlikeli ve sıkıntı vericidir... Edebiyat aslında bir yolculuktur… İnsan zihninin zaman, mekan, kültür, dil, ilim ve hayat ülkesine yolculuğu… Duygu ve düşüncelerin söz vasıtası ile dış dünyaya gerçekleştirdiği esrarengiz seyahat… Kalbin ve ruhun genişlemesi… İç dünyamızda kopan ruh fırtınalarımızın başka vadilere, başka iklimlere doğru esişi… Gönlümüzün gözesinden kaynayan şiir ırmağından ölümsüzlük denizine doğru sonsuz akışı… Şiir yazmak, görünmezden görünene, içten dışa bir zihinsel seyrüsefer ise; edebiyatı, şiiri anlamaya mümkün kılan çaba da görünenden görünmeyene, aşikârdan gizliye, dıştan içe doğru gerçekleşen bir yolculuktur... ... (Bergama Kınık) https://www.instagram.com/p/CgEpWVQq1Z2/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
gallipolidaytours · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
turkeytraveltours · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
anzacdaygallipoli · 2 years
Text
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
gallipoliguide · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
traveltourstrips · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes
efulimturizm · 2 years
Photo
Tumblr media
➡️ BÜYÜK EGE TURU 🔷 4 GECE 5 GÜN 🟡 Kaliteli Hizmet 2100₺ 🔴 Her Pazartesi Akşamı Çıkış Cumartesi Sabah Dönüş ☎️ TEL KAYIT / WHATSAPP: 0543 443 28 29 🟢 Ayvalık - Cunda Adası - Bergama - Şeytan Sofrası Dahil 📸@emre__41 📍 Cunda Adası 📆 TUR TARİHLERİ: ➖ 1.Tur 23-28 Mayıs ➖ 2.Tur 30 Mayıs 04 Haziran ➖ 3.Tur 06-11 Haziran ◾️ KAYIT ŞEKLİ : 500 TL KAPORA Ücretin Kalanı Gezi Günü Acentede Alınacaktır ☑️ TUR PROGRAMI 🟢 1.GÜN Değerli Misafirlerimiz 17:30 Da Ofisimiz Önünden Hareketle Ege Yolculuğumuz Başlıyor 🟢 2.GÜN ► PAMUKKALE & EFES & KUŞADASI 📍 Hierapolis Antik Kenti 📍 Apollon Tapınağı 📍 Pamukkale Antik Tiyatro 📍 Cin Deliği 📍 Kleopatra Havuzu 📍 Pamukkale Travertenler 📍 Artemis Tapınağı 📍 Efes Antik Kenti 📍 Celsius Kitaplığı 📍 Meryem Ana Manastırı 📍 Güvercin Adası ( KUŞADASI ) 🏛 Kuşadası’nda 4* EFULİM TURİZME Özel Deniz Manzaralı Otelimizde Konaklama 🟢 3.GÜN ► GÜN BOYU TEKNE TURU & ŞİRİNCE ➖ŞİRİNCE KÖYÜ ➖ŞARAP FABRİKASI 📍HER KOYDA YÜZME MOLALARI 📍YUNAN ADALARINA KARŞI TEKNE TURU GÜN BOYU SÜREN KOY MOLALI ÖĞLE YEMEĞİ VE YEMEK SIRASINDA İÇİCEKLER DAHİL ( EKSTRA ) 🏛 İzmir’de ki EFULİM TURİZME Özel 4* Veya 5* Otelimizde Konaklama 🟢 4.GÜN ► İZMİR & ALAÇATI & ÇEŞME 📍Kemeraltı Çarşısı 📍İzmir Saat Kulesi 📍Tarihi Hükümet Konağı Binası 📍İzmir Konak 📍Hasan Tahsin Anıtı 📍Alaçatı Evleri 📍Alaçatı Yel Değirmeni 📍Çeşme Marina 📍Çeşme Kalesi — 🏛 İzmir’de ki EFULİM TURİZME Özel 4* Veya 5* Otelimizde Konaklama 🟢 5.GÜN ► İZMİR & BALIKESİR 📍Bergama 📍Ayvalık 📍Cunda Island 📍Kordon Gezisi 📍Sarımsaklı Plajı 📍Taş Kahve 📍Şeytan Sofrası 🔴 ÜCRETE DAHİL OLANLAR 🔸 Efulim Turizm Otobüsü İle Ulaşım 🔸 Efulim Turizme Özel Bölgede İndirimler 🔸 3 Gece 4* Veya 5* Efulim Turizme Özel Otel Konaklama 🔸 Efulim Turizm Güvencesi 🔸 3 Açık Büfe Kahvaltı ( Otelde ) 🔸 3 Açık Büfe Akşam Yemeği ( Otelde ) 🔸 Zorunlu Koltuk ve Seyahat Sigortası 🔸 Ege Profesyonel Tur Rehberi (Cunda Adası) https://www.instagram.com/p/Cd0l39gqy7S/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
izmircar · 4 years
Photo
Tumblr media
İzmir araba kiralama fiyatlarına ulaşmak için bizimle iletişime geçebilir, tercih ettiğiniz araç için rezervasyon yapabilirsiniz. İzmir Araç Kiralama | iZMiRCAR Rezervasyon için... www.izmircar.com +90 232 220 16 66 #iZMiRCAR #izmiraraçkiralama #arabakiralamaizmir #izmirrentacar #izmirotokiralama #izmirhavalimanıaraçkiralama #izmirhavaalanıarabakiralama #izmir #tatil #seyahat #rentacar #holiday #çeşme #alaçatı #efes #urla #seferihisar #özdere #selçuk #şirince #kuşadası #didim #karaburun #foça #dikili #bergama #carrental (İzmir Adnan Menderes Airport - ADB) https://www.instagram.com/p/CFXKV5XFqiJ/?igshid=1skrinba1yr1v
1 note · View note
sevketk · 7 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bergama, İZMİR (04/2017)
Asklepion Ören Yeri (Pergamon)
Bergama Asklepion’u Eskiçağ’da Epidaurus ve Kos’taki örneklerine eşdeğer önemde bir sağlık tedavi merkezi idi. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu. Kazılarda kutsal yerin M.Ö 4 yy’dan beri var olduğu ve Hellenistik Dönemde geliştiği saptanmıştır. Asklepios Kutsal Alanı, galerili avlusu, 3500 kişilik tiyatro yapısı, İmparator Hadrianus’a ait kült salonu, kütüphanesi, yuvarlak planlı Asklepios Tapınağı ile Roma Dönemi’nde oldukça önemli bir sağlık merkeziydi. M.S II. yüzyıl ortalarında burada 13 yıl kalmış olan hatip Aelius Aristides’ten tedavi şekillerini ve yöntemlerini öğrenmekteyiz. Burada genellikle telkin ve fizyoterapinin bugün halen kullanılmakta olan çeşitli şekilleri uygulanmakta idi. Kutsal sudan içilmesi, su ve çamur banyoları, açlık-susuzluk kürleri, şifalı otlar, kremlerle yağlanma başlıca tedavi yöntemleri idi.
(Kaynak:http://www.muze.gov.tr/tr/muzeler/bergama-asklepion-orenyeri)
43 notes · View notes
afyonhaberleri · 3 years
Text
Askeri Personeller Emirdağ'da ağırlandı
Askeri Personeller Emirdağ’da ağırlandı
Ülkemizi etkisi altına alan soğuk ve karlı hava, Ankara-İzmir karayolunun Emirdağ ilçesi civarında yolda bulunan vatandaşlar zor anlar yaşıyor. Kar yağışı ve don nedeniyle Karayolları ekipleri yolları açık hale getirmeye devam ederken; birçok araç da arıza yaparak yola devam edemiyor. İzmir Bergama ilçesinden Ankara’ya seyahat eden içerisinde 25 rütbeli askeri personelin bulunduğu bir otobüs…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Photo
Tumblr media
Bu bayramı seyahat ederek geçirdim. Sakarya'dan yola çıktım ve ilk önce Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti İznik'e uğradım. Şehri bir kez daha gezdim; Fetret Devri'nden çıkışı temsilen yapılan Yeşil Cami'yi inceledim. İznik Gölü'nün tepeden manzarası harikaydı. Daha sonra Bursa; Osmanlı Devleti'nin başkentini gezdim. En çok da Cumalıkızık hoşuma gitti yine. Moğol istilasından kaçan Kızık Türklerinin kurduğu bir düzine köyden biri. Oradan Ayvalık ve Cunda. Umarım Cunda geleceğin Bodrum'u olmaz. Sonra İzmir ve Çeşme. Ama yol üzerinde Bergama'yı görmeden geçemezdim. Seyahat etmeyi tatilden daha çok seviyorum galiba. Yeni yerler görmek, yeni tadlar tatmak, şehir sokaklarında yürümek, insanlarına bakmak. #iznik #bursa #cumalıkızık #ayvalık #cunda #bergama #çeşme #alaçatı #izmir #ankara #gezi #tatil #bayram #yol #osmanlı #selçuklu (Ankara, Turkey)
1 note · View note
gallipolidaytours · 2 years
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/pamuklara-sarilmis-gercek-bir-hazine.html
Pamuklara sarılmış gerçek bir hazine
Tumblr media Tumblr media
Aslında yeni bir kent Denizli. Büyük Menderes Nehri’nin bir kolu olan Aksu Çayı’nın dereleriyle desenlenmiş bir plato üzerine kurulu olsa da antik çağda kent, şimdiki yerinden 6-7 kilometre uzaktaymış. Yıllar geçmiş, Ege kıyılarından iç kesimlere sokulan doğal bir yol üzerinde olan şehre yeni yollar yapılmış, ulaşım kolaylaşmış, nüfus hızla artmış; tarımdan tekstile, sanayiden turizme ülkemizin en büyük 10 ekonomisi arasına girmiş. Denizlililer bununla birlikte doğa ve tarihi miraslarına da sahip çıkmışlar.
Tumblr media
Hürriyet Seyahat gezgini Serda Büyükkoyuncu Laodikya’da
En güzeli de bu. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Pamukkale’nin ‘traverten’ denen beyaz pamuksu yüzeylerinin oluşum sebebi, yer altından yeryüzüyle buluşmaya çıkan termal suların içindeki minerallerin havadaki oksijenle karşılaşması…
Tumblr media
Kleopatra Havuzu’nun diğer adı Antik Havuz. Ekstra bilet alarak sıcak suda ve antik sütunların arasında yüzebiliyorsunuz
Bu esnada mineral etki kayboluyor, geriye kalsiyum karbonat kalıyor. Bu madde zamanla çöküp sertleşiyor ve bu sayede travertenler oluşuyor. Traverten bölgesinde 17 tane kaynak var; su sıcaklıkları 33 ila 100 derece arasında değişiyor.
Kleopatra burada da var
Balayını topraklarımızda yapmış olması sebebiyle pek çok yerde Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın adıyla anılan kumsallar, kıyılar, hamamlar vardır; duymuşsunuzdur. İşte bunlar gibi bir Kleopatra Havuzu da Pamukkale’de var, diğer adıyla Antik Havuz. Belgelenemese de yüzyıllar önce bu havuzun, bölgede meydana gelen depremlerin yol açtığı çukura dolan şifalı sularla oluştuğu söyleniyor… Buradaki termal suların özellikle kalp-damar sertliğine, romatizmal, dermatolojik ve gözle ilgili hastalıklara da iyi geldiği söyleniyor. Bu arada yılda 2 milyon turist ağırlayan Pamukkale’ye günübirlik değil de konaklamalı, katma değerli turist çekebilmek ve farkındalık yaratmak için Denizli Genç İş İnsanları Derneği (DEGİAD) ‘Pamukkale’de Dönüşüm Seninle Başlıyor’ isimli bir yarışma düzenlemiş. Türkiye’nin her yerinden 51 proje başvurmuş. DEGİAD’ın mimar üyelerinden oluşan bir çalışma grubu, yarışmaya katılan fikirler arasından 44 bin metrekarelik Pamukkale Köyü’nü baştan aşağı yenileyecek tavsiye niteliğinde bir proje ortaya çıkarmış.
Paraşütü de deneyin
Bölgede uzun konaklamayı kalıcı olarak arttırmak için birkaç yıldır hayata geçirilen sıcak hava balonu ve yamaç paraşütü etkinlikleri de çok favori. Dantel gibi bembeyaz Pamukkale’nin üzerinden balonla da paraşütle de uçmak unutulmaz bir iz bırakıyor seyahatimizde.
Tumblr media
Her ne kadar çoğu kez bölgeye göz alıcı travertenleri görmek için gidilse de tepenin zirvesindeki Roma kaplıca kasabası Hierapolis’in kalıntıları bölgenin göz kamaştırıcı adresi. Özellikle geçen yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’nin devamında Roma hamamları var. Bugün müze olarak kullanılan bu hamamlar küçük ama eser varlığı açısından ilgi çekici. İçinde heykeller, kabartmalar, paralar ve lahitler bulunmuş. Genelde zenginlerin gömülmesi için yapılan lahitler, ayrıca işlemeleriyle de değer taşıyor. Bir ilginç bilgi: Lahitlerin diğer adı sarkofaj yani ‘et yiyen’.
Tumblr media
Cehennem Kapısı
Eskiden insanlar lahitlerin içine koydukları cansız bedenlerin birkaç yıl sonra sadece kemikten ibaret olduğunu görünce böyle bir adı uygun görmüşler. Bergama Kralı 2. Eumenes tarafından MÖ 2’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Hierapolis kenti, adını Amazonlar kraliçesi Hiera’dan almış. Aslında bir Helen kenti olarak günümüze ulaşabilirmiş. Ama MS 60’ta yaşanan büyük depremde neredeyse tamamı yıkılmış, sonrasında da sık sık depremlerden nasibini aldığı için ilk halinden pek eser kalmamış. Bugün gördüğümüz, depremlerden sonra yenilenen Hierapolis.
Hıristiyanlar için kutsal
Burası Roma kentlerinin tipik özelliklerini taşıyor ama esas önemi, Hıristiyanlık için kutsal kabul edilmesi. Çünkü Hıristiyanlığın kabul edildiği ilk yerler arasında. Ayasofya’yı inşa ettiren Bizans İmparatoru Jüstinyen, Hierapolis’teki herkesin pagan geleneklerini bırakması ve Hıristiyanlığı seçmesi için John isimli bir piskoposu görevlendirmiş. O da tam 80 bin kişinin Hıristiyanlığı kabul etmesini sağlayıp 98 kiliseyle 12 manastır inşa ettirmiş. İncil’de de Hierapolis’ten bahsediliyor. Ayrıca 12 Havari’den biri olan Aziz Philip’in Hierapolis’te yaşadığına ve 7 oğluyla birlikte öldürüldüğüne inanılıyor. Aziz Philip için yapılan mezarın kalıntıları da günümüze ulaşanlar arasında. Hierapolis’in mezarlığını dikkatli gözlerle gezmek gerek. Çünkü mezar taşlarında ilginç detaylar var. Bir tanesi, üzerinde yazan bedduayla insanı korkutuyor! Denmiş ki; “Mezarıma girmeye kalkan hırsız, yürüyecek toprak, seyredecek deniz bulamasın, çocuksuz ve mutsuz bir hayatın ardından öldüğünde tanrıların laneti üzerinde olsun.” Ölenlerin şahsi eşyalarıyla gömüldüğü bu mezarlar çok önemsenmiş. Aileler mezar bakımıyla çiçeklendirilmesi için ücret ödermiş… Tüm bunların yanında mitolojik bir öykü ve ‘Cehennem Kapısı’ denilen bir bölümle de dikkat çekiyor bu antik kent.
Kapının sahibi Hades…
Kapının hikâyesine geçmeden önce Hades’i tanımalıyız. Mitolojik bir tanrı; yeraltı ondan soruluyor. Kronos ve Rhea’nın 6 çocuğundan biri. Görünmez, vahşi, söz dinlemez, asabi, kindar, nefret dolu, katı yürekli bir tanrı Hades. Antik Yunan’da yeraltı dünyası mağaraları, nehirleri, tarlaları olan bir yer olarak düşü- nülüyor. Yeraltı deyip geçmeyin, tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri orada ve hepsi Hades’in. Hatta tüm yeraltının hazineleri onun olduğu için Romalılar ‘varlıklı’ anlamına gelen Plüton demişler ona sonradan. Hades’in yanında ölüleri kayığıyla yeraltı dünyasına geçiren Kharoon ve bir de Kerberos isimli üç başlı köpeği varmış. Devasa zincirlere bağlı bu korkunç yaratığın görevi, ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemek. İşte 2013’te ortaya çıkarılan Cehennem Kapısı’nın önündeki beyaz heykel, ölüler tanrısı Hades ve köpeği Kerberos. Arazide gördüğümüz kazılardan çıkan heykel parçaları dikkate alınarak yapılmış üç boyutlu bir modelleme aslında. Cehennem Kapısı denen bir mağara gerçekten varmış. Yanına bir de tapınak yapmışlar; Apollon Tapınağı. İnanışa göre mağaradan geçilerek girilen yeraltı dünyasının tanrısı Hades’e kurbanlar veriliyor. İnsanlar kurban için tapınaktaki din adamlarına ödeme yapıyor. O da adak hayvanı tapınağın içine götürüyor ve ilahi bir müdahaleyle hayvan oracıkta ölüyor, din adamı dışarı çıkıyor… Hayvanı öldürenin ne olduğu bilinmiyor!
Ölümcül karbondioksit
Bu efsaneyi araştıran Hardy Pfanz isimli bir Alman biliminsanı olayı çözmüş… Kendisi volkan patlaması ve benzeri jeolojik süreçler sırasında açığa çıkan gazlar üzerinde çalışmalar yapan bir biyolog. Pfanz araştırmaya başladığında mağara girişinde düzinelerce ölü hayvan olduğunu görünce havayı test ediyor. Normal havada karbondioksit oranı yüzde 0.04 civarındayken burada yüzde 80’lere ulaşıyor. Ölümcül bir düzey. Bu aşırı karbondioksit seviyesi, bölgenin kaplıcalarını ve travertenlerini de ortaya çıkaran jeolojik sistemden kaynaklanıyor. Pamukkale, 35 kilometre uzunluğundaki aktif bir tektonik fay hattı bölgesinde. Bu hatlardan biri doğrudan şehir merkezinden geçerek Apollon Tapınağı’na uzanıyor. Ve ölümcül karbondioksit buradan sızıyor. Hayvanları öldüren gaz, din adamlarını neden öldürmüyor peki? Karbondioksit havadan daha ağır olduğu için, geceleri hava daha soğuk olduğunda zeminde birikiyor ve yer seviyesinde ölümcül bir gaz gölü oluşturuyor. Yani burunları yere daha yakın olan hayvanlar bu zehirli bulutta çabucak boğuluyor ama daha uzun boylu olan insanlar hayatta kalıyor. İşte tüm bunlardan dolayı bugün Cehennem Kapısı tuğlalarla örülmüş durumda. İçine girilmiyor ama öyküsü dinleyeni hayran bırakıyor.
Kraliçenin kenti depremlerle yıkılmış
Bir tarafınıza 2.571 metre yükseklikteki Honaz Dağı’nı diğer yanınıza da bembeyaz uzanıp giden Pamukkale’yi alın. Tam ortasında göreceğiniz yer, tarihi MÖ 3.000’e kadar ulaşan Laodikya olacak. Milattan Önce 261-245 yılları arasında, Suriye Kralı 2. Antiokhos tarafından kurulmuş; kente karısı Laodikeia’nin adını vermiş. ‘Laodike’nin kenti’ anlamına geliyor. MS 7’nci yüzyılda büyük bir depremle yıkılmış. Yenisini bugünkü Kaleiçi taraflarında inşa etmişler. Üzerinden çok uzun yıllar geçmiş Selçuklular ve Bizanslılar arasındaki savaşlar sonucu ciddi hasar görmüş Üstelik can damarları su yolları da kullanılamaz hale gelince zamanla terk edilmiş Laodikeia. Denizli’ye 6 kilometre uzaklıktaki bu kent, geçmişte yün ticaretiyle çok zengin olmuş. Yapılan kazılarda geç kalkolitik eski tunç çağına ait mimari, seramik ve çakmaktaşı buluntularına ulaşılmış. Sadece bu kadar değil, Laodikya’nın hazineleri araştırılıyor ve yeni keşifler yapılıyor. Bir açıdan daha Laodikya çok önemli. Aslında yabancı turistlerin antik kentin yolunu tutmasını sağlayan özelliği, İncil’de bahsedilmesi. 4 İncil yazarından biri Aziz Yuhanna’nın cemaatine mektup yazdığı 7 kiliseden biri Laodikya’da. Diğerleriyse Efes, İzmir, Sart, Akhisar, Alaşehir ve Bergama’da.
Ilık sular, ılık insanlar
Laodikya halkı başlarda Hıristiyanlığa geçiş için biraz isteksiz davranmış. Aziz Yuhanna da termal suları kullanarak yaptığı metaforla onlara inceden bir mesaj göndermiş. ‘Yaptıklarınızı biliyorum. Ne soğuk ne sıcaksınız, ılıksınız’ diyerek net olmalarını ya Hıristiyanlığı benimsemelerini ya da reddetmelerini; arada kalmış bir tavır sergilememelerini istemiş. Bu nazik uyarı işe de yaramış çünkü Bizans döneminin en önemli Hıristiyan şehirlerinden biri olacak kadar inançlı hale gelmişler. Hatta bir adım öteye geçmiş Laodikya ve piskoposluk merkezi olmuş. 350 metrelik ölçüsüyle Anadolu’daki en uzun stadyum Laodikya’daymış. Fakat taşları asırlarca başka yapıların inşaatlarında kullanılınca ne yazık ki geriye fazla bir şey kalmamış. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın günümüze ulaşan önemli yapıları arasında; iki tiyatro, dört hamam kompleksi, agora, çeşmeler, giriş kapısı, meclis binası, tapınaklar ve kiliseler var.
0 notes