Tumgik
#karşı takım çok güçlü değil
bungoustraydogs-tr · 1 year
Note
Merhabaa, umarım her şey yolundadır :3
Sayfanı düzenli olarak takip eden bir ghost takipçinim ve yaptığın emeği gerçekten takdir ediyorum (Eğer bir yardıma ihtiyacın olduğunu duyurursan mutlaka sana yardım ederim, manga vesaire çeviri yazılarını ve panel temizleme konusunda deneyimim yok ama elimdeki bilgisayar gayet güçlü, elimden geleni yaparım ^^)
Aylardır bsd mangasına çok kısa kısa bölüm atılıyordu, gerçi ben sırf bu kısalık yüzünden bırakıcam bırakıcam diyip yine de devam ettim ama o ayrı konu gerçi, neyse bu ayki manga bölümü cidden güzeldi, benim çok hoşuma gitti ama bir sürü kayıp ay var ve ben bunca ay esnasında ana hikayeyi çok unuttum, detaylar vesaire ve ben bu sefer okuduğumda dumur oldum bir tık (Umarım bu şekilde devam ederler, tempo yakalamaları lazım)
Sadece şunu söylemek istedim, şu an yan karakterlerin ne yaptıklarını çok merak ediyorum ve herkes iyi olacak mı?, Fukuichi'yi yenme planları nasıl olacak ve işe yarayacak mı (Fukuzawa o yerde kanlı yatandı dimi?) ve Fukuichi'nin tuttuğu kutu ne, eğer içinden yıkıcı bir güç çıkacaksa ne etkisi olacak? Fukuichi'yi de etkilemeyecek mi?, üstelik vampire dönen herkes (Özellikle Chuuya, Akutagawa, Higuchi ve Kara Kertenkele'nin normale dönmesini istiyorum :'c) tekrar eski haline nasıl döner kara kara düşünüyorum. Açıkçası sorduğum sorular seninde tam cevabına sahip olmadığın sorular ama sen bsd ile çok nasır neşirsin aklında hazır olan bir takım fikirler var ise, paylaşırsan çok mutlu olurum :3, ve senin fikirlerini, görüşlerini ayrı bir önemsiyorum ondan sana sormak istedim.
Biraz uzun yazdım kusura bakma, zamanını ayırdığın için teşekkür ederim <3 iyi ki varsın! Seviliyorsun :3
Öncelikle teşekkür ederim, uzun zamandır beni takip edenleri görünce ister istemez mutlu oluyorum, seviliyorsunuz 💛
Olayların biraz karıştığı doğru, ayrıca hikâyede çok fazla dallanmalar olduğu için karıştı. Kısaca şu anda mangada:
A. HAPİSANEDEKİLER
1. Dazai ile Dostoyevski hala hapisaneden çıkma yarışındalar.
2. Sigma Dostoyevski ile karşı karşıya.
3. Dostoyevski, Chuuya'yı Dazai'yi öldürmesi i için gönderdi. Chuuya vampir olduğu için bilinçli değil.
4. Gogol yarışın bitmesini bekliyor ve herhangi bir müdahalede bulunmadı.
B. HAVA LİMANINDA
1. Akutagawa vampir, Atsushi ile savaşıyor.
2. Bram ile Aya hala birlikteler. Rehin olarak kullanılıyorlar.
3. Fukuchi Tek Emiri'i ele geçirdi ve mührü açtı.
4. Kenji Tetcho ile savaştıktan sonra baygın düşmüştü. İkisi bir anlaşmaya varmıştı, savaş kötü bitmedi yani.
5. Teruko Atsushi'ye gerçekleri anlattıktan sonra Atsushi'yi serbest bırakmıştı.
6. Fukuchi; Tanizaki, Kunikida ve Ranpo'yu rehin aldıktan sonra Fukuzawa ile savaştı. Fukuzawa yenildi, yerde kanlar içinde kaldı.
7. Jouno Fukuchi'nin yanında yer almadığı için yenildi .
C) MAFYA
1. Akutagawa vampir olduktan sonra Higuchi'yi de vampir yaptı.
2. Salgın mafyaya yayıldığı için birimlerinin çoğunu kaybettiler, mafya zor durumda.
3. Mori Tachihara'nın Av Köpeği olduğunu öğrendikten sonra onu ajanı olarak aldı.
4. Tachihara Fukuchi ile yuzlestikten sonra yenildi.
Özet olarak bunlar oldu.
Fukuchi'nin tuttuğu kutu Tek Emir adlı bir silah. Telsiz şeklinde ve emiri veren kişinin astlarına emiri sorgulatmadan uygulatıyor. Fukuchi tüm dünyanın komutanı olarak tanindigindan eğer bu silâhı kullanacak olursa istediği kişilere hükmedebilir. Silâh çok tehlikeli sayıldığından normalde mühürlü haldeydi ama Fukuchi mührü açabildi.
Sonuç olarak iyi sonla biteceğini düşünüyorum ama açıkçası ne nasıl olur hicbir fikrim yok. Mangada çok fazla ters köşe var. Belki vampir isini Dazai'nin yeteneğiyle halledebilirler.
41 notes · View notes
pazaryerigundem · 2 months
Text
Karabağlar Spor Kulübü BAL Ligi’ne hazırlanıyor
https://pazaryerigundem.com/haber/183894/karabaglar-spor-kulubu-bal-ligine-hazirlaniyor/
Karabağlar Spor Kulübü BAL Ligi’ne hazırlanıyor
Tumblr media
İzmir Süper Amatör Lig ekiplerinden Karabağlarspor, İzmir’in yakından tanıdığı iş insanlarını bir araya getirdi. Kulüp Başkanı Adem Kuzu eşliğinde kulüp binasında toplanan Karabağlar Spor Kulübü sezona yeni yönetimiyle start verdi. BAL Ligi hedefi doğrultusunda kadrosunu önemli isimlerle güçlendirmeye başladı.
İZMİR (İGFA) – Listede şu isimler yer aldı; Yönetim Kurulu Başkanı Adem Kuzu, Başkan Yardımcısı Sinan Mermercioğlu, Yönetim Kurulu Üyeleri Ahmet Karaosmanoğlu, Derya Mermercioğlu, Baki Işıldar, Ömer Tanrıkulu, Nejat Kunal, Atilla Ölmez, Ali Acemoğlu, Muhammet Osman Ölmez, Cemal Alan, Bekir Kalaylı, Genel Kaptan Haydar Çiçek, Teknik Adam Göksel Demirel.
Başkan Adem Kuzu, “Kulüp yöneticileri yoğun bir transfer görüşmeleri yaparak transferde takıma katkı sağlayacak isimlerle tek tek temas kurduklarını ifade ederek,  “Yönetim Kurulumuzun bu süreçte çok emeği olacak şimdiden kendilerine ayrıca teşekkür ediyorum. Karabağlar Spor kulübünün köklü geçmişine yakışır bir şekilde hareket ederek iddialı hedefler koymuş durumdayız” dedi.
Bu sezon hedef olarak Bölgesel Amatör Lig’i (BAL) gözlerine koyan Karabağlar Spor Kulübü çalışmalarına start verdi. Şampiyonluk hedefi doğrultusunda emin adımlarla ilerleyen kulüp, her yıl güçlü rakiplerine karşı daha mütevazi bütçeyle yoluna devam ediyor. Karabağlarspor’da yeni hedef BAL Ligi, altyapı, tesis – proje ve sportif başarı olarak belirlendi.
İş insanlarını bir arada buluşturan kulüp alt yapı çalışmaları ve tesis için çalışma yapacak. Kulüp Başkanı Adem Kuzu, “Amacımız her transferde bu seneki hedefimiz olan BAL Ligine doğru olan merdiven basamaklarını sağlam adımlarla çıkmak. İnşallah bu sezon güzel maçlar, güzel galibiyetler alıp BAL Ligine çıkmak. Disiplinli bir şekilde sezona hazırlanıyoruz” şeklinde konuştu.
Karabağlar Spor Kulübü, BAL Ligine yükselmek için yoğun bir çalışma programı yürütüyor. Takım antrenmanlarda da disiplinli bir şekilde çalışarak sezona hazırlanırken Başkan Adem Kuzu yönetimin moral ve motivasyonunun yüksek olduğunu belirterek, bu sezonun kendileri için çok önemli olduğunu vurguladı.
Başkan Kuzu, taraftarlara da seslenerek, “Bu süreçte taraftarlarımızın desteği bizim için çok önemli. Onların desteğiyle hedefimize ulaşacağız. Her maçta tribünleri doldurarak takımımızı desteklemelerini bekliyoruz. Sezon öncesi hazırlıklarımızı yoğun bir şekilde sürdürmeyi hedefleyerek antrenmanlar, taktik çalışmalar ve hazırlık maçlarıyla takımı, BAL Ligine yükselmek için hazır hale gelmeyi hedefliyoruz. Teknik heyet ve futbolcular, sezonun başlamasıyla birlikte sahada en iyi performansı sergileyecekler var güçleriyle çalışacaklar. Spor camiasında ses getirmeye devam edeceğiz. Karabağlar Spor’umuz Türkiye çapında tanınan, takdir edilen ve saygı duyulan bir camia haline gelmiştir.”
Başkan Yardımcısı Sinan Mermercioğlu, “Futbol bir tanıtımdır. Başarılarımız devam edecek ama bazı fiziksel şartların oturması gerekiyor.  Karabağlar’ın saha olarak gelişim göstermesi gerekiyor. Bu sadece başkanımızla olacak bir iş değil. Fiziki şartlarımız ne kadar yeterli? Bunları tartışmamız gerekiyor. Karabağlar olarak bu gerçekleri göz önüne koymamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
kozba · 10 months
Text
Sigma Kuralları Nedir, Sigma Ne Demek?
Sigma Kuralları son zamanlarda özellikle sosyal medyada oldukça popüler hale gelmiş bir dizi kurallar listesidir. Bu içeriğimizde Sigma Kuralları ve Sigma Ne Demek kavramlarından bahsedeceğiz. Alfa, Beta ve Omega Erkek gibi karakteristik kavramlar uzun zamandır birçok bilimsel makalede anlatılan ve birçok kişinin bildiği kavramlar olmakla birlikte bu listeye artık yeni bir kavram daha eklendi; Sigma Erkek ve Sigma Erkek Kuralları.
Sigma Ne Demek?
Sigma Ne Demek, sorusuna yanıt vermek gerekirse; temelde Alfa erkek kavramına benzemektedir. Sigma Kuralları içeriğimizin başında da belirttiğimiz gibi Sigma Erkekler, Alfa erkeklerle yalnızlık konusunda ayrışırlar. Manipülasyon üstadı olan Sigmalar takım oyuncuları değildir. Zeki ve kendinden emin karaktere sahip bu erkekler uzun süreli değil, kısa süreli ve tutkulu aşk hayatını tercih etmektedir.
Sigma Erkek kavramı Alfa kavramına benzese de birçok noktada ayrışmaktadır. Sigmalar bağımsız ruhlardır ve hayatta en fazla önemsedikleri değerde bu bağımsızlık duygularıdır. Alfalar liderlik yapmayı ve ego tatminini çok fazla severken Sigma Erkeklerde durum bu şekilde değildir. Kısacası, Sigma Erkekler alfalardan daha güçlü, daha rafine ve derin düşünen entelektüel karakterlerdir. Çocukken izlediğimiz Beyblade çizgi filmindeki Kai veya popüler süper kahraman Wolverine gibi karakterleri Sigma Erkek kavramına örnek verebiliriz.
Tumblr media
Sigma Kuralları - 2023
Bazı Ekşisözlük yazarlarına göre ise Sigma Erkek olarak gösterilen karakterlerin hepsi Alfa erkeklerdir ve Sigma diye herhangi bir erkek türü bulunmamaktadır. Diğer yandan, Alfa erkek özelliklerinin neredeyse tümünü taşıyan fakat liderlik yapmak istemeyen erkeklerden günümüzde fazlaca vardır. Bu yüzden de ortaya Sigma Erkek kavramı çıkmıştır ki bu kavrama uyan bir çok insanda bulunmaktadır.
İlgili bağlantıdan da 5 dakika uzunluğunda derleme bir videoyu izleyebilirsiniz.
Spartacus dizisinin önemli karakterlerinden olan Gannicus'da Sigma Erkek kavramına örnek olarak gösterebilir. Gannicus her ne kadar alfa gibi görünse de neredeyse dizi boyunca son sahne hariç sürüye asla liderlik yapmamıştır.
Tumblr media
Sigma Kuralları
Sigma Kuralları Nedir?
Sigma Kuralları sizler için çeşitli videolardan derlenmiştir. Bu videolar İngilizce olduğu için kavramların bazıları çeviri azizliğine uğramış olabilir.
Her zaman sözlerle değil, eylemlerle cevap verin.
Oluşturduğunuz strateji ile rakiplerinizi her zaman şaşırtın.
Kendinize ve çevrenize karşı her zaman dürüst olun.
Sizden nefret edenleri unutun, önemsemeyin.
Kendinizi asla başkaları ile kıyaslamayın.
Oyunu kaybedebilirsiniz fakat özgüveninizi asla kaybetmeyin.
Gücünüzü sadece gerektiğinde gösterin.
Kadınlar için hedeflerinizden vazgeçmeyin.
Ne pahasına olursa olsun, sözünüzü her zaman tutun.
İnsanlara daima yardım etmeye çalışın fakat kendinizi kullandırtmayın.
Eğer bir kadın size karşı tavrını net şekilde ifade ediyorsa, sizde ona karşı tavrınızı net şekilde ifade edin.
Kimseye koşulsuz bir şekilde güvenmeyin.
Kadınların kurdukları tuzaklara karşı dikkatli olun.
Sizi takdir eden yoksa, kendinizi takdir edin.
Sıkı değil, akıllıca çalışın.
Para dünyadaki en güçlü şeydir çünkü konuştuğunda herkes dinlemek zorundadır.
Hayallerinizden vazgeçmeyin. Hayalsiz bir hayat, müziksiz bir partiye benzer.
İnsanlara satmak istediğiniz ürünü zorunluymuş gibi hissettirin.
Kurallar oluşturun ve bu kuralları sadece öz saygınızı korumak için bozun.
Vaktini boşa harcayan insanları hayatınızdan çıkartın.
Para sahibi olmamak, tüm zayıflıkların temel nedenidir.
Daha fazla Sigma Kuralları (Sigma Rules) öğrenmek için bizi takipte kalın.
Sigma Erkek Nasıl Anlaşılır?
Sigma Erkeklerin en temel özelliği bağımsız ruhlarıdır. Sigma erkekler yalnız kalmayı sevdikleri için bu özelliğe sahiptir ve bu özellik sonradan kazanılan bir alışkanlık değildir.
İnsani ilişkileri iyi ve güçlüdür. Karşı cinsi çok kolay bir şekilde ikna edebilir, onu kendi tarafına çekebilir çünkü Sigma erkekler manipülasyon konusunda da çok başarılıdır.
Dışarıdan bakıldığında içine kapanık bir görüntüye sahiptirler fakat gereken durumlarda bir alfa gibi hareket etmesini de bilirler.
Liderlik yetenekleri vardır fakat liderlik etmek istemezler. Bu yüzden de takım oyunlarında başarılı değildirler.
Süresi kısa fakat derinliği olan ilişkileri severler. Tutkulu aşk kavramı Sigma Erkeklerin en sevdiği kavramların arasında yer almaktadır.
Sigma erkekler genel anlamda zeki insanlar olmakla birlikte zekaları genellikle sosyal anlamda daha yüksektir.
Güce sahip olmayı severler fakat gücü sadece gerektiğinde kullanırlar.
Belirli kuralları vardır ve bu kuralların dışına büyük ölçüde çıkmaktan korkarlar.
Sigma Erkek Kurallarının Gelişimi
Sigma Kuralları ve Sigma Ne Demek, konusunu içeriğimizin başında yüzeysel olarak inceledik. Kurt Sürüsü Kişilik Teorisi 20. yüzyılın ilk yarısında çürütüldüğü halde hayvan davranış analisti Rudolph Schenkel 1947’de alfa kişilikli kurdun sürüyü yönettiği temeli üzerine oturtulan bu teoriyi tekrar gündeme getirmiştir. Deneyde gözlenen kurtların sonuçta insanlar tarafından yakalanmış, bir tür baskı altına alınmış kurtlar olduklarının altını çizmiştir. Ben bu ayrıntı yüzünden teorinin çürütülmesi gerektiğini düşünmüyorum. Yani 8 farklı kişilikteki adamı hapse atsanız, birbirleriyle ve kendi kendileri ile olan ilişkileri özgürken sergileyeceklerine en az %80 paralel olacaktır.
Yeni Cesur Dünya’nın yazarı (bilindiği üzere 1. sınıf yazarlardandır) Aldous Huxley 1932’de insanların mutlu ve kalıcı bir sosyal hiyerarşi için kurtların hiyerarşisini göz önünde bulundurmalarının yanlış olmayacağını söylemiştir. Ticarileştirilmeye son derece müsait ve kafadan uydurma gibi görünen kişilik tipleri teorisi aslında bir sürü hayvanı olan insanın evrimiyle ilişkilendirilebileceği için asla astroloji gibi çürük temele (doğum anı) dayanan sözde bir bilimle aynı kefeye konmamalıdır.
Daha da önemli olan şu ki, kişilik tipleri teorisi ister gerçek isterse uydurma ya da yarı doğru yarı kotarma bir teori olsun, insanların okuduklarında kendilerini hangi kişilikle özdeşleştirdikleri, hangi kişiliğe selam çaktıkları açısından bakıldığında bile hem eğlenceli hem de sosyal hayatta işe yarayabilecek bir kılavuz rolü oynayabilir. Bu noktada 3 sorun var:
Herkes kendini ya alfa ya da sigma gibi görecektir.
Kişinin kendini nasıl gördüğünü değil, ona dışarıdan bakanların, onu tanıyanların onu nasıl gördüğünü değerlendirmek gerekir.
Dışarıdan bakanlar hem kendi kişilik tipleri nedeniyle kıskançlık içgüdüsü sergileyebilirler, hem de iyi analiz yeteneğine sahip olmayabilirler.
Sigma Male Ne Demek?
Mesela sigmaların kendine yeterliği kişilikler teorisi konusunda bilinçsiz gelişmemiş toplumlarda kendini beğenmişlik gibi görülür, yeteneklerinin yarısını bile göstermeyen bu mütevazı insanlar hem yanlış anlaşılır hem de durup duruken farkında bile olmadan epey bir düşman edinirler.
Bu sessizlik, gösterişsizlik sigmaların birer ezik gibi değerlendirilmesine sebep olurken alfaların direkt apaçık ortada olan kendini beğenmişlikleri hor görülmez, hatta uysal betalar ve çalışkan dalkavuk deltalar tarafından alkışlanabilir. Çünkü sigmalar ve betalar özellikler listesinin bir bölümünde ciddi benzerlik gösterir, kalan bölümde ise sigma alabildiğine derinleşirken, bireyleşirken, tamamen doğal bir tabu yıkıcıya dönüşürken, yani modern dünyanın beklentilerini bile isteye reddedip yönetici pozisyonundan tiksinirken, beta alabildiğine yüzeyselleşip toplumsallaşır, alfaya öykünmekle geçen ömrünün son çeyreğinde terfi alır, yaşlılığına doğru nispeten daha özgüvenli bir kişilik sergiler, sigma tanıdığını hatırladığında ise kıskançlığı azalmış bir şekilde olsa da sürer.
Gama ile sigmanın da belli bir oranda özellikleri aynıdır, ayrışmaya başladıklarında ise, örneğin, bir sigmanın aldığı maaşı ya da orta düzey yöneticiliği dert etmeyip işine odaklanmakta güçlük çekmediğini görürüz, bağımsız ruhlu, isyankar ve üst düzey vasıflı olmalarına rağmen emirleri, sorumluluklarını asla savsaklamazlar, gama ise (kendince haklı olarak) parayı konuşmadan işe başlamaz, alfayı sürekli kıskanır, işlerini baştan savma yapabilir, argümansızca bildiğini okur, anca şansı yaver giderse yükselir. Sigma iş hayatını bağımsızlığa giden yolda para kazanma amaçlı bir zorunluluk olarak görüp asıl enerjisini büyük hedefleri için saklar, bu aradakalmışık nedeni ile manipülatif olabilir, yani iş yerinde mutlu rolü oynayabilir, oysa parası yoktur ve ne kötüdür ki kariyer hırsı da yoktur. Bütün gerçek enerjisi; deneyim, macera, sanat, felsefe, bilime, yaşamaya yöneliktir.
O halde konuyu eğlenceli bir konu gibi görüp geçmek, herkesin kendi kendisine karşı dürüstçe sorgulayarak tespitte bulunmasından başka çare yok gibi görünüyor. Aslında anlayana sırf yaydıkları enerjilerinden, auralarından bile kişilik tipleri çoğu zaman apaçık ortadadır. Bir sigma; kesinlikle cazibeli / seksi / hoş görünen, en kötü ihtimalde bile başkaları tarafından çoğunlukla beğenilen, reddedilmesi zor kişidir, bu ayrıntı belki kendi kendini kandırmayı engelleyebilir. Bir alfa son derece cesur biridir, güç ve iktidarı ele geçiren politikacılar, mafya babaları tipik birer alfadırlar.
Kişilk tipleri en kapsamlı listesiyle ’sigma, alpha, beta, delta, gamma, omega, epsilon, moron’ olmak üzere 8’e ayrılıyor…
Bambaşka alanlarda, hitap ettikleri toplum açısından bambaşka önem derecelerine ve hatta birbirine zıt görüşlere sahip olmalarına rağmen kişilik tipi açısından aynı çatı altında buluşan tipik alfa ünlüler:
Nietzsche, Atatürk, Karl Marx, Mike Tyson, Dostoyevski, Büyük İskender, Julius Caesar, Recep Tayyip Erdoğan, Kadir İnanır, İbrahim Tatlıses, Bülent Ersoy, Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Arnold Schwarzenegger, Madonna, Robert De Niro, Al Pacino, Yılmaz Güney, Hitler, Stalin, Mussolini, Donald Trump, Vladimir Putin, Tarantino, Brad Pitt, Cüneyt Arkın, … gibi girişken, güçlü noktada konumlanan, kitlelere hitap eden, iş bitirici, tereddütsüz insanlar.
Sigma Erkek - Ünlüler
Franz Kafka, John Lennon, Buddha, Vladimir Lenin, Oscar Wilde, Leonardo da Vinci, Alain Delon, Bruce Lee, James Bond, Clint Eastwood, Michael Jackson, Kropotkin, Mahatma Gandhi, Beethoven ve Keanu Reeves gibi hiyerarşide hiçbir yere oturmak istemeyen ama yine de zirveye yakışan, lider ruhlu, orijinal insanlar.
Alfalarla sigmaların üstünlük derecesi görecelidir. Donanımlı, idealist, soyut düşünebilen bir entelektüel için sigma arketipler üstte konumlanırken; gösterişi, somut kanıtı seven realistler için alfalar sigmaların üstündedir. Bu yüzden orijinal İngilizce kaynaklardaki piramitte iki kişilik tipi aynı hiyerarşik yükseklikte gösterilir. Bir şartla… Sigma piramitin dışındadır, aykırıları, tuhaf ama karizmatik tipleri sembolize eder.
İçeriğe katkısından dolayı Ahmet Bey'e teşekkürler.
Sigma erkek ne?
Sigma Erkek, alfalara birçok özelliği sebebiyle benzeyen fakat liderlik konusunda alfa erkeklerden ayrışan erkek modelidir. Sigma erkekler yalnız kurtlardır ve gölgelerde yaşamayı severler.
Trend kategorimizde ise benzer içeriklerimize ulaşabilirsiniz.
0 notes
sektorellfirmalar · 11 months
Link
0 notes
antalyamemurlarcom · 1 year
Text
"2 Türk Oyuncunun Finalde Olması Bizi Gururlandırıyor"
Tumblr media
Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, UEFA Şampiyonlar Ligi Finali kapsamında düzenlenen Yenikapı'daki Şampiyonlar Festivali'ne katıldı. İstanbul'un Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapmasının önemine dikkati çeken Bakan Osman Aşkın Bak, Şampiyonlar Ligi Finali'nde Hakan Çalhanoğlu ve İlkay Gündoğan'ın olmasının gurur verici, güzel bir final bizi bekliyor ‘’dedi.   2005 yılında Atatürk Olimpiyat Stadı'nda Milan ile Liverpool arasında oynanan final maçını hatırlatarak sözlerini sürdüren Bakan Bak, şöyle devam etti:   "Bu heyecanı 2005 yılında yaşamıştık, ben de maçtaydım. Milan ilk yarıyı 3-0 önde tamamlamıştı ama ikinci yarıda maçın bitmediğini gördük. 3-3 biten maçta penaltılarla Liverpool kupayı almıştı. Muhteşem bir finaldi, hala konuşuluyor. Yine İstanbul altyapısıyla, tesisiyle her türlü şampiyonaya ev sahipliği yapacak kapasiteye sahip. Bunu her zaman ispatladık. Bu final de çok güzel olacak. 2 güçlü takım, Manchester City ve Inter karşı karşıya gelecek. Bütün maçları takip ettim. Ben genç yaştan beri Avrupa finallerini takip ediyorum. Çok kaliteli ve klas oyuncular var. İnşallah yarın akşam güzel bir final izleyeceğiz."   "Türk oyuncuların Avrupa'da büyük kulüplerdeki sayısının artmasını istiyoruz"   Türkiye'nin organizasyonlar için önemli bir altyapıya sahip olduğunu da vurgulayan Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Osman Aşkın Bak, şunları söyledi:   "Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde Türkiye, Avrupa'da en önemli spor altyapısına sahip ülkelerin başında geliyor. 35'in üzerinde stadımız bitti, yenilerinin yapımı devam ediyor. Önemli finallere ev sahipliği yapabilecek kapasiteye sahibiz. Sadece futbolda değil pek çok uluslararası organizasyona ev sahipliği yapabilecek kapasitedeyiz. Ülkemiz spor altyapısıyla, heyecanıyla, coşkusuyla, genç nüfusu ve futbola olan aşkıyla fark oluşturuyor. Bu finalin ülkemize kazandırılması için gayret gösteren Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlarımıza, bir önceki Gençlik ve Spor Bakanımıza, Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyorum. Bu Türkiye'nin gücünü ve marka değerini gösteriyor. Güzel bir final olsun, iyi olan kazansın."   Manchester City ve Inter'in çok önemli futbolculara sahip olduğuna dikkat çeken Bakan Bak, "İstanbul 2 kıtanın birleştiği çok gizemli ve tarihi bir şehir. Bu şehirde insanlar, gelen misafirler umarım çok eğlenceli ve güzel anılarla dönecek. Güzel bir final olsun, heyecanla izleyeceğiz. Manchester City'de Haaland, De Bruyne, İnter'de Hakan Çalhanoğlu var. Manchester City'de İlkay da var. 2 Türk oyuncunun finalde olması bizi gururlandırıyor. Türk oyuncuların Avrupa'da büyük kulüplerdeki sayısının artmasını istiyoruz. Bundan önce finallerde oynamış Türk oyuncular da var. Burada güzel bir akşam olacak bizler için." ifadelerini kullandı.        "2028 Avrupa Şampiyonası için çalışacağız" Türkiye'nin UEFA 2028 Avrupa Şampiyonası'na ev sahipliği yapmak için adaylık başvurusu yaptığını hatırlatan Bakan Osman Aşkın Bak, sözlerini şöyle tamamladı:   "Futbol Federasyonumuzun çalışmaları var, biz de destekliyoruz. Türkiye, Türk insanı ve Türk spor altyapısı pek çok organizasyonu yapabilecek kapasitede. Bunu da kanıtladık. Türk sporu gerçekten altyapısıyla, gelen sporcularıyla önemli bir noktada. Avrupa'da aranan ve pek çok organizasyonun yapılmasının istendiği bir ülkeyiz. Gurur duyuyoruz. 2028'e adayız, takip edeceğiz. Organizasyon için de çalışacağız. Ben yarın iki takıma da başarılar diliyorum. Bir tarafta İngiltere şampiyonu Manchester City, diğer tarafta İtalya'nın önemli başarıları olan takımı Inter var. 2 Türk oyuncu finalde. Hak eden kazansın." Read the full article
0 notes
dualarvebuyuler · 1 year
Text
24 Saatte Bağlama Büyüsü
Tumblr media
24 Saatte Bağlama Büyüsü
Tumblr media
24 Saatte Bağlama Büyüsü 24 Saatte Bağlama Büyüsü, popüler bir büyü çeşididir. Birçok insan, sevdikleri kişiyi kendilerine bağlamak için bu yöntemi kullanır. Bağlama büyüsü, medyumlar tarafından yapılan bir işlemdir. Uygun malzemeler kullanılarak hazırlanan özel bir takım işlemler sayesinde yapılmaktadır. - Bağlama büyüsü yapmak için ilk olarak, uygun bir alan seçmek önemlidir. Çok sessiz ve sakin bir Ortam olmalıdır. Bu, büyünün daha güçlü etki etmesini sağlayacaktır. - Malzemeler arasında, kullanacağınız mumlar, kırmızı iplik, kişinin saçından bir tel, iğne ve çeşitli baharatlar bulunmaktadır. Bu, büyünün daha güçlü ve etkili bir şekilde yapılmasını sağlayacaktır. - Bağlama büyüsü yaparken, kişinin saçından bir tel, özel bir takımda kullanılır. Bu tel, enerjilerin doğru bir şekilde yönlendirilmesine yardımcı olur. Büyü ritüeli sırasında, birçok önemli adım atılmalıdır. Bu adımların doğru bir şekilde yönlendirilmesi büyüye etki eden faktörlerden biridir. - Bağlama büyüsü, 24 saat içinde sonuç vermesiyle bilinir. Bu büyüyü yapabilen medyumlar, büyünün gerçekleşmesi için gereken tüm adımları doğru bir şekilde takip ederler. Bu da, büyünün daha etkili bir şekilde sonuçlanmasını sağlar. Bağlama büyüsü yapmak, doğru malzemeleri kullanarak ve uygun bir şekilde uygulama yapmakla mümkündür. Ancak, bu tür büyülerin her zaman doğru sonuçlar vermediği unutulmamalıdır. Bu nedenle, bu tür büyülerden kaçınmalı ve alternatif yöntemlere başvurmak daha mantıklı bir seçim olabilir.
Bağlama Büyüsü Neden Yapılır?
Bağlama büyüsü, insanların istekleri ya da arzularını yerine getirmek adına kullanılan bir tür büyüdür. Genellikle kendine aşık etmek istenilen kişilere karşı yapılır ve bu nedenle aşk büyüsü olarak da bilinir. Ancak bağlama büyüsü yalnızca romantik ilişkiler için değil, iş hayatı, arkadaşlık ilişkileri, aile hayatı ve daha birçok konuda da kullanılır. Birçok insan bağlama büyüsü yapmanın yasal olmadığını düşünür. Ancak doğru şekilde yapıldığında ve kişinin özgür iradesini etkilemediğinde yasal bir işlemdir. Yani bağlama büyüsü yapmak suç değildir, ancak yanlış yapıldığında ve bir kişinin özgür iradesini kısıtladığında suç olabilir. - Bağlama büyüsü yapmak isteyen kişiler doğru bir niyetle ve sevgiyle yapmalıdır. - Bağlama büyüsü yaparken herhangi bir zarar verici malzeme kullanmamalıdır. - Bağlama büyüsünde kullanılan malzemelerin kaliteli olması ve doğru şekilde hazırlanması büyünün etkisini artırır. Bağlama büyüsü yapmadan önce iyi düşünmek ve karar vermek önemlidir. O anki duygulara ya da isteklere göre hareket etmek, ileride pişman olunmasına neden olabilir. Bağlama büyüsü yapmadan önce sorularımızı cevaplamalı, üzerinde düşünmeli ve yaparken de doğru niyetle ve sevgiyle hareket etmeliyiz. Bu sayede büyünün etkisi de daha fazla olacaktır.
Bağlama Büyüsü Özellikleri
Bağlama büyüsü, birçok insana ilgi çekici gelen bir konudur. Bu büyü, insanların sevdikleri kişilere bağlanmalarını sağlayan bir türdür. Bağlama büyüsünün etkileri oldukça fazladır ve doğru yapıldığında sonuçlar sürekli olabilir. Büyüyü yapan kişinin amacı, insanların aşk, sevgi ve bağlılık gibi duygularını artırmaktır. Bağlama büyüsü yapmak için bazı malzemelere ihtiyaç duyulur. Malzemeler arasında papatya yaprakları, gül yaprakları, tuz, çiğ süt, taze buğday ve çiğ kırmızı et gibi doğal malzemeler bulunur. Bu malzemeler, doğru şekilde kullanıldığında büyünün etkisini artırabilir. Büyü yapmak için gerekli olan malzemeler, eşsiz nitelikleri sayesinde doğal enerjileri yansıtır. Bağlama büyüsü özellikleri arasında, insanların aşkı ve sevgiyi keşfetmelerine yardımcı olması yer alır. Bu büyü, kişilerin kalplerindeki boşluğu doldurabilir. Ayrıca, birçok insanın ilişki sorunlarını çözmek için başvurduğu bir yöntemdir. Bağlama büyüsü yaptırmak, insanların aralarındaki tüm problemleri çözmelerine yardımcı olabilir ve kişilerin kendileriyle barışık bir şekilde yaşamalarına yardım edebilir. - Bağlama büyüsü, kişinin sevdiği kişilere bağlanmasını sağlayabilir. - Doğal malzemeleri kullanmak, büyünün etkisini artırabilir. - Bağlama büyüsü, insanların aşkı ve sevgiyi keşfetmelerine yardımcı olabilir. Malzemeler Etkileri Papatya yaprakları İnsanların rahatlamasına yardımcı olabilir. Gül yaprakları Kişilerin romantik hissetmelerine yardımcı olabilir. Tuz Olumlu enerjileri yansıtabilir. Çiğ süt Kişilerde yaşama sevinci uyandırabilir. Taze buğday İnsanların bereketli bir hayat yaşamalarını sağlayabilir. Çiğ kırmızı et Kişilerin enerjilerini artırabilir ve onları güçlü hissettirebilir.
24 Saatte Bağlama Büyüsü Etkileri
Bağlama büyüsü etkileri, bir ilişkiyi yeniden canlandırmak veya bir ilişkideki sorunları çözmek için kullanılan bu büyünün sonuçlarını ifade eder. 24 saatte bağlama büyüsü etkileri ise bu büyünün ne kadar hızlı sonuç verdiğini gösterir. Bu büyü, bir kişinin ruhani enerjisini kullanarak hedef kişiyi kendine çekmek için yapılır. - Bağlama büyüsü, hedef kişinin düşüncelerinde ve hislerinde değişikliklere neden olabilir. - Hedef kişi, büyüyü yapan kişiye karşı ilgi duymaya başlayabilir. - Büyü yapılan kişinin davranışlarında da farklılık gözlenebilir. Bağlama büyüsü etkileri kişiden kişiye değişebilir ve tam olarak ne gibi sonuçlar elde edileceği önceden kestirilemez. Bununla birlikte, bağlama büyüsü genellikle son derece etkili bir şekilde çalışır. Etki Açıklama Hedef kişi etkileşime daha açık hale gelir Bu, hedef kişinin daha aktif bir şeklide iletişim kurmasına ve daha sık görüşmek istemesine neden olabilir. Hedef kişi duygusal olarak daha bağlı hale gelir Yapılan bağlama büyüsü, hedef kişinin duygularında değişiklik yaparak onu daha bağlı hale getirebilir. Hedef kişi üzerinde etkisi kalıcı olabilir Bağlama büyüsü, hedef kişi üzerinde kalıcı bir etki bırakabilir ve bu nedenle istenmeyen sonuçlara neden olabilir. 24 saatte bağlama büyüsü etkileri açısından, büyü sonucu elde edilecek sonuçların ne kadar hızlı elde edileceği konusunda bir fikir verir. Ancak, bu tür büyülerin etkisi kişiden kişiye değişebilir ve tam olarak ne gibi sonuçlar elde edileceği önceden kestirilemez. Bu nedenle, bağlama büyülerinin yapılması, son derece dikkatli ve iyi düşünülerek yapılmalıdır.
24 Saatte Bağlama Büyüsü Nedir?
24 saatte bağlama büyüsü yapmak, hızlı bir şekilde aşık olduğunuz kişiyi size bağlamak için kullanılan bir yoludur. Büyü genellikle aşk büyüsü olarak bilinir ve sevdiğiniz kişiyi size bağlamak için kolay bir çözüm sunar. - Bağlama büyüsü nasıl yapılır? Bağlama büyüsü yapmak oldukça kolaydır. İlk olarak, büyünün etkisini artırmak için doğru malzemeleri toplamanız gerekir. Bu malzemeler arasında mum, iğne, kırmızı iplik, adınız ve sevdiğiniz kişinin fotoğrafları yer alır. Ardından, büyü için doğru zamanı seçmeniz gerekir. Büyü yapmak için en uygun zaman, ayın yeni doğduğu bir gecedir. - Bağlama büyüsü nasıl etki eder? Bağlama büyüsü, aşık olduğunuz kişiyi size bağlamak için kullanılan etkili bir yoludur. Büyü sayesinde kişi size daha fazla ilgi gösterir ve sizinle daha fazla vakit geçirmek isteme olasılığı artar. Bunun yanı sıra, büyü etkisi altındaki kişi size karşı daha şefkatli ve anlayışlı davranabilir. - Bağlama büyüsünün özellikleri nelerdir? Bağlama büyüsü, aşk büyüsü olarak bilinir ve genellikle sevdiğiniz kişiyi size bağlamak için kullanılır. Büyünün etkisi genellikle 24 saat içerisinde görülmeye başlar ve etkisini yaklaşık 1 hafta boyunca sürdürür. Bunun yanı sıra, büyü yaparken doğru malzemeleri kullanmak ve doğru zamanda yapmak önemlidir. Bağlama Büyüsü Yapmak İçin Gereken Malzemeler Nelerdir? Bağlama büyüsü, insanların güçlenmesi ve sevdikleri kişileri kendilerine bağlamak amacıyla büyüsel ritüellerle yapılan bir uygulamadır. Bu işlem için gerekli olan bazı malzemeler vardır. Bu yazıda sizlere bağlama büyüsü yapmak için olan malzemelerin neler olduğunu anlatacağız. İlk olarak, bu büyüyü yapmak için bir tane beyaz bir kağıt parçası elde etmeniz gerekmektedir. Bu kağıt genellikle A4 boyutunda tercih edilir. Bunun yanında, büyü yapacağınız kişinin bir resmi veya saç telleri de gereklidir. - Beyaz kağıt parçası - Bir fotoğraf veya sevdiğiniz kişinin saç telleri - Gül yaprakları - Bir adet kırmızı mum - Not defteri ve kalem Bunların yanı sıra, büyü sırasında kullanılacak olan birçok bitkisel malzeme mevcuttur. En yaygın olarak kullanılan malzemeler arasında gül yaprakları ve defne yaprakları vardır. Bunların yanında, büyüyü yaparken kullanılabilecek olan bazı taşlar da mevcuttur. Örneğin, turmalin ve ametist taşları bu tür büyülerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Malzeme Özellik Gül yaprakları Aşkı heyecanlandırır ve güçlendirir Defne yaprakları Koruma ve refah sağlar Turmalin taşı Kötü enerjiyi uzaklaştırır Ametist taşı Bilgelik ve sezgi sağlar Genellikle, büyünün yapılacağı mekanda sessiz ve sakin bir ortam olması tavsiye edilir. Büyüyü yapacak kişi, odaklanmaya yardımcı olmak için bir meditasyon ya da yoga egzersizi yapabilir. Büyü, tam bir dikkat ve odaklanma ile yapılmalıdır. Yukarıda bahsedilen malzemeler, bağlama büyüsü yapmak için kullanılması gereken temel malzemelerdir. Bu malzemelerin yanı sıra, daha özel malzemeler de mevcuttur. Ancak, bu malzemelerin kullanımı genellikle uzman kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir. Aksi takdirde, yanlış malzemenin kullanılması büyünün işe yaramamasına ya da istenmeyen sonuçlar doğurmasına neden olabilir. Bağlama Büyüsü ile ilgili yazılarımı da inceleyebilirsiniz. Read the full article
0 notes
eserozetlerim · 2 years
Text
İlk Realist Roman
New Post has been published on https://eserozetleri.com/ilk-realist-roman/
İlk Realist Roman
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push();
İlk realist roman Türk edebiyatı tarihinde Tanzimat Döneminde karşımıza çıkmaktadır. Recaizade Mahmud Ekrem’in kaleme almış olduğu Araba Sevdası adlı eser, Türk edebiyat tarihçileri tarafından ilk realist roman olarak bilinmektedir. Recaizade Mahmud Ekrem’in yayınlanan ilk ve tek romanı olarak Araba Sevdası’nı kalemi alırken aynı zamanda Tanzimat Dönemi eserlerine benzer bir şekilde Batı etkisini de son derece yoğun bir şekilde ortaya koymuştur.
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push();
Tanzimat Dönemi Türk edebiyatında yazılmış olan pek çok eserin, batı etkisi ile yazıldığından söz etmek mümkün olacaktır. Çünkü bu dönemde batı etkisi Osmanlı Devleti’nin bir takım dışı açılma politikalarından kaynaklı olarak hemen hemen her alanda yaşanmıştır. Genel olarak sanatçılar bu dönemde gerek resim sanatı gerek müzik gerekse edebiyat olmak üzere batılı tarzda bir eser ortaya koymaya başlamışlardır. Araba Sevdası adlı bu romanda da Recaizade Mahmud Ekrem batıya hayran olan güçlü bir genci ve onun düştüğü durumları ele almıştır. Aslına bakacak olursanız bu roman Batı özentiliğine karşı bir eleştiri niteliği taşır.
İlk Realist Roman
 İlk Realist Romanın Konusu
 İlk realist romanın konusu Araba Sevdası adlı eserde Bihruz Bey adlı başkarakterin batılı bir yaşam tarzına yani burjuvazi bir yaşama ne kadar özenmiş olduğunu konu almıştır. Batıya ve zenginliğe özenen insanların esasında cahilce ve kimliğinden koparak hareket ettiklerini ele almıştır.
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push();
Araba Sevdası adlı bu romanda Bihsuz Bey karakteri Osmanlı döneminde yaşamış olan bir padişahın oğludur. Babası öldükten sonra kendisine ve annesine kalan mirası çarçur eden bir Bihruz Bey Batı etkisindeki bir yaşamı kendisine entegre etmeye çalışmıştır. Bu sebepten dolayı romanın başkarakteri Bihruz Bey’in başına gelenler ve düştüğü durum hayatın gerçeklerini gösterir.
 Araba Sevdası Neden İlk Realist Roman
 Araba Sevdası neden ilk realist roman diye soracak olursanız dönemin diğer roman kalıplarına bakarak bu soruyu yanıtlayabiliriz. Tanzimat Döneminde yazılmış olan diğer romanlar genel olarak romantizm tarzında yazılmış olan romanlardır. Ancak Recaizade Mahmud Ekrem bu romanda olayları ve olaylar sonucu ortaya çıkan durumları tam olarak gerçek yaşama dair hususlar ile ele almıştır. Bu sebepten dolayı Araba Sevdası ilk realist roman olarak Türk edebiyatında yerini alır.
 İlk Realist Roman Sergüzeşt Mi Araba Sevdası Mı?
 İlk realist roman Sergüzeşt mi araba sevdası mı konusu da edebiyatçılar arasında çok fazla tartışılan bir konu olarak karşımıza çıkar. Bu noktada her iki roman arasında da tercih yapacak olursak, Samipaşazade Sezai adlı Tanzimat dönemi yazarının kaleme almış olduğu Sergüzeşt adlı bu romanın tam olarak realist roman değil de romantizmden realizme geçiş unsuru olarak ele almak daha doğru olacaktır. Fakat Araba Sevdası adlı eseri analiz ettiğimiz zaman tüm hatlarıyla gerçekçi bir roman olduğundan söz edebiliriz.
0 notes
dunyanin · 3 years
Text
Bugün münazara konuları verildi bizim savunacağımız konu "doğa insana hakimdir" ve zaten buna inandığım için sevindim ama eğer aksi çıksaydı ona da inanırdım
5 notes · View notes
dazaissuess · 3 years
Text
Giriş Bölümü
Tumblr media
Kader, savaşçıya fısıldadı:
"Fırtınaya karşı koyamazsın."
Savaşçı cevap verdi:
"Fırtına benim."
Gece ormanda kötülük vardı. Hangi ülkede veya zaman diliminde olursa olsun, orman asla kötü olmadı. Ama kötülük, farklı şekillerde gelir. Bazen seni yutacak derecedeki karanlık, bazen yolunu kaybedeceğin bir labirent. Bazen de aç bir canavarın salyası ve dişlerindedir.
Bu sefer ormanın kötülüğü "ışıktı". Turuncu bir ışık.
Uğursuz bir parıltı duyulmayan bir müzikte dans ediyor.
Ateş.
Gecede her yaratığı korkutan bir delik.
Bu bir orman yangınıydı.
Ağaçların yanma sesi, kuru bir çığlık gibiydi. İnsanlardan farklı olarak ateş, beğenip beğenmeme arasında seçim yapmaz. Şikayet etmeden önündeki her şeyi tüketir ve geliştiği kadar kötüleşir.
Sabah olduğunda orman, sıkıcı bir kül yığınından başka bir şey olmayacaktı. Ormanlar böyle ölüyor. Tekrar canlanmasından önce yüz yıldan fazla süre geçecek.
Ormanı öldüren suçlu, alevlerin ortasında yatıyordu. Bir yolcu uçağının enkazı. Motorun fanı hala dönüyor. Uçak az önce çökmüştü. Gövdesi ortadan ikiye kırılmış, kanatları dik bir şekilde yere çakılmıştı; mezar taşları gibi. Çevredeki köylüler, ateşi söndürmek ve yaşayan biri varsa kurtarmak için toplanmışlardı, ama yüzlerini umutsuzluk kapladı. O kazadan birinin sağ çıkması mümkün değildi.
Uçağın gövdesi parçalandı ve alevlerin ısısına maruz kaldı. Metalin sesi delici bir çınlama gibiydi. Alevler uçağın içine yayılıyordu. Eğer biri uçağın içinde yürüseydi muhtemelen ayakkabıları eriyecek ve zemine yapışacaktı. Köylüler umutsuzca enkazı incelemeye başladılar.
Enkaza doğru yaklaşan bir erkek çocuğu vardı. Yakındaki köyden gelen bir çocuk. Elinde kerestecilik için bir balta vardı. Yangının yayılmasını önlemek için ağaçları kesmek için getirmişti. Ancak o yalnız yetişkinleri taklit ediyordu. O küçük balta muhtemelen büyükbabasının bonsaisini bile kesemezdi.
Çocuk enkaza yaklaşmaya devam etti. Birileri yaşıyor olabilir. Eğer onları kurtarırsa yetişkinlerden büyük övgüler alabilirdi. Kendini genç bir kahraman olarak hayal edince içi kıpır kıpır oluyordu.
Bu hırs, ölümcül oldu. Enkaza sıkışmış bir kapı, metalik bir çınlamayla beraber çocuğun üstüne düştü. Çevredeki kimsenin onu kurtarmaya zamanı olmadı. Kapı, çok güçlü rüzgar akımlarına yetecek kadar ağır ve sertti.
Biri çığlık attı.
Kapı çocuğun kafasını küçük bir şeker gibi ezebilirdi.
Ama olmadı.
Bir el kapıyı yakaladı ve düşüşünü durdurdu. Bu köylülerden birinin eli değildi. Demir kapının ardında ortaya çıkan bir eldi, uçağın içinden çıkan bir el.
"Sonunda ulaştık!" dedi sakince bir ses.
Uçağın içinden mavi takım elbiseli uzun bir adam çıktı. Kesinlikle bir Avrupalıydı. Yaşı belirsizdi, yirmili-otuzlu yaşlar arasında bir yerdeydi. Etrafındaki alevlerin aksine, gözleri soğuk bakıyordu. Uçağı yerle bir eden kazaya rağmen bir çizik bile almamıştı.
"Bir yolcu uçağının bu kadar sallanabildiğini bilmiyordum. Ne olursa olsun deneyim her şeydir- bu arada, iyi misin?" mavi takım elbiseli adam çocuğa sesleniyordu.
"Hayır bana teşekkür etmene gerek yok, insanları korumak ve hayatlarını kurtarmak benim görevim. Ama biraz daha öyle bir yerde kalırsan canın yanacak. Kapı normal gibi görünüyor ama bir kere açıldığında bir daha yerine girmeyecekmişçesine ayrılmak için yapılmış gibi."
"Ha ne-?" diye sordu çocuk şaşkınlıkla. Mavi takım elbiseli adam, bu sırada sıçradı ve yere çöktü. Etrafına bakıyordu.
"Ah? Bu harici bellek veri tabanında yoktu. Japon havaalanları bu kadar yoğun ağaçlarla mı doludur? Ancak, Japonya'nın büyük çoğunluğunu ormanlar kapladığı halde bu mimari düzeni seçmek mantıksız değil mi? Burada yol yok, gideceğim görev alanına yürüyerek gitmek zorunda kalacağım. Bu insanlar ne düşünüyor anlamıyorum."
Genç adam ciddi bir yüzle kafasını eğdi.
"Şey-..." çocuk korkuyla sordu, "Sen nesin?"
"Ah, kusura bakmayın. İnsan topluluğunda kendini tanıtmamak kibarca bir hareket değildir, değil mi?" Genç adam bunu söyledikten sonra göğsünün yanındaki siyah rozete uzandı. Çocuk, ortasına işlenmiş olan gümüş harfleri okuyamadı.
"Ben Avrupa Suçüstü Polis Teşkilatı müfettişiyim ve profesyonel ekipman olarak kullanılan iş amaçlı bir makineyim. Model numaram 98F78195 ve ben parlak mühendis Dr. Wollstonecraft tarafından yapılmış, dünyadaki herhangi bir polis teşkilatındaki ilk insansı otonom yüksek hızlı bilgisayarım.
Kod adım 'Adam. Adam Frankenstein'. Sizlerle tanışmak isterdim ama izin verirseniz bir görevim var."
Genç adam gitmek üzereyken omzunun üzerinden arkasına baktı ve şöyle dedi:
"Bu arada, Nakahara Chuuya adında birini tanıyor musunuz?"
25 notes · View notes
drunkquixote · 3 years
Text
Sicimciler her olasılık, her seçim, her yol bir başka evrende kendini gerçekleştiriyor diyor. Bu yaşadığımız evrenin aslı da seçimlerden ve yollardan ibaret yani diyorlar. Hangi yol ? Bütün eşyalarım hazır bir çantaya sığabiliyorken antik Atina’dan bir kalıntıya kulağımı dayasam Epikuros’un cevabını duyabilirdim belki. Ama pasaport vermezlerdi, kaç yıl oldu hala düşmedi paçamdan Gezi davası. 3 milyon vergi cezası borcunu da ödemeden kesin kaçacak bu derlerdi, ülkede kaldıkça sittin sene verebilecekmişim gibi sanki. İstemedim ben de pasaportlarını. Çok büyük bir oyuncunun Milet’te küçük bir gölgesi gibi İyonya’da kaldım. Bir sebep edindim kendime. Bir anlam, bir erdem ya da. Yola düşmüşken bir zırh edinmekti aslında. O zırhın altında sürekli göğe bakıp yürüdüm Thales gibi. Adlarını çocukluğumdan beri ezbere bildiğim takım taklavatlı yıldızları saydım. Kuyruklu yıldızların izini sürdüm. Kimi zaman Thales delisi gibi çukurlara düştüm. Sayısız meteor yağmuru oyun alanım oldu. Dağlarda, tepelerde tek başıma dolaştım. Karanlıkta yeni fikirler arıyordum sanki. Hayatta kalma inadım, hevesim beni koruyan mızrağım ve kalkanım oldu. Yani aslında benliğimdi beni ayakta tutan. Evrenin bilgisinin yükü tek başına taşımak için ağır gelirdi bazen. Öyle zamanlarda aynı yöne bakan insanlarla rastlaşırdık. Kalabalıklaşırdım. Ama sadece buradaki evden bozma yuvaya gerçekten buyur ettiklerim görebildi sabahımı ve de gecemi. Bacakları çelimsiz ama düş gücü güçlü, bazen iyi bazen de kötü karakter insana yaslandım. Çok yüklendim, çok verdim kendimi, o da durur mu, kırıldı. Hayatıma değen her insanda olduğu gibi onda da bir ayna gördüm, kaldım. Aşağıladım kendimi onun gözünden, düştüm, durdum. Evrendeki seçtiğim bu yolda boş da durmadım. Dört deftere 7 kez, en başından başlayarak yazdım hikayeleri. Bu kez daha da başa sararak. Bugün de küçük bir hikaye idi..Onlara, yüzlere karşı yazılan günlük müsvettesi şeyler gibi de değiller, kolay değil sermek öne.. Kendimi bulmaya yürüdüğüm yolda seçimlerimle bazen ben de kayboluyorum. Bana dair burada, orada bıraktığım izler birer ekmek kırıntısı bu evren bozmasında
23 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 4 years
Text
Bungou Stray Dogs 15 Yaş Roman-1. Bölüm
Tumblr media
Wattpad Linki
Adamın başı beladaydı.
Adamın başı çok büyük beladaydı.
Belgelere baktı, sigarasından çekti, sandalyeden kalktı, esnedi, duvardaki saate baktı, kaşlarının arasında kalan bölgeyi parmaklarıyla sıktı, ölü bir inek gibi sızlandı ve yeniden kağıtlara döndü.
Sigara dumanı, önünde biçimsiz şekiller oluşturdu ve kayboldu.
"Bu... iyi haber değil..."
Kulağının arkasına atılmış siyah saçlı, beyaz önlüklü ve ucu yırtık bir terliği giyen adamın boynunda bir stetoskop ve gözlerinin altında morlukları vardı.
Adam doktordu.
Ek olarak, darmadağın bir klinikte çalışıyordu. Kitaplığında bir stetoskop, hasta tabelası ve kitaplar yığılıydı. Masanın önündeki duvarda röntgen filmlerini asmak ve incelemek için kullanılan bir negatoskop vardı.
Bir doktor, bir doktorun odasında kalıyordu.
Ama doktor değildi ve orası bir doktorun ofisi değildi.
Hastane olmaktan uzak bir yerdi.
"Silah kaçakçılarımız programın iki hafta gerisinden geliyor. Artık tüm astlarımız düşmanla mutfak bıçaklarıyla savaşacak. Bir tek bu da değil, sadece bu ay içinde üç çatışma yaşandı. Eski üyeleri kontrol edemiyoruz." dedi adam, belgelere bakarak.
Adamın adı Mori Ougai'ydi.
Güçlü, yasa dışı bir organizasyon olan Liman Mafyasının patron pozisyonunu sadece bir yıl önce almış, yeni lideriydi.
"Bekçilik işinin fes anlaşması, diğer organizasyonlarla olan yoğun yarış hali, gittikçe küçülen bölgelerimiz... Daraldım. Patron olduktan sadece bir yıl sonra ortada çok fazla sorun var. Bir organizasyonun başında olmak ne kadar zor olabilir? ...Acaba bir şeyler mi yanlış? Sen ne düşünüyorsun, Dazai-kun? Beni dinliyor musun?"
"Dinlemiyorum."
"Neden?"
Mori Ougai'nin sorusuna verilen cevap odanım diğer tarafındaki taburede oturan bir çocuktan gelmişti. Koyu saçları vardı ve kafasına bandajlar sarılıydı. Bedeninden büyük siyah bir takım elbise giyen, zayıf bir delikanlıydı.
Dazai Osamu -15 yaşında.
"Hikayelerin hep sıkıcı oluyor!" dedi Dazai tıbbi kimyasalların bulunduğu bir şişeyle oynarken. "Sutra(1) okur gibi avaz avaz bağırıyorsun. Paran yok, istihbaratın yok, astların sana güvenmiyor. En başında bunu bilmen gerekirdi."
"Evet, ama..." Mori sıkıntılı bir tavırla başını kaşıdıktan sonra konuştu, "Bu arada, Dazai-kun... neden ilaç dolabındaki tansiyon ilacıyla hipertansiyon ilacını karıştırıyorsun?
"Huh? Onları karıştırdıktan sonra içip hemencecik ölürsem muhteşem olur diye düşünmüştüm."
"Öyle ölmezsin!" Mori'nin önceden pek çok ilaçla deneyimleri vardı. "Cidden... İlaç dolabını nasıl açtın?"
"Ölmek istiyorum!" Dazai ellerini birbirine çarptı. "Çok sıkıldım! Ölmek istiyorum! Hemen ve olabildiğince basit bir şekilde ölmek istiyorum! Nasıl olursa olsun, Mori-san!"
"Uslu olup, çocuk gibi davranmayı bırakırsan, sana ilaçların nasıl karıştırılacağını öğretirim."
"Yalan! Önceden de aynı şeyi söylemiştin! Bir yıl önce beni o kadar düşündüren tek şeydi ve sen bana hiç söylemedin! Böyle giderse, organizasyona ihanet ederim."
"Böyle fikirlerden konuşmayı kes, sen zeki bir çocuksun. Organizasyona ihanet edersen kolayca ölemeyeceğini biliyorsun." Mori güldü.
"Ah... sıkıldım. Bu dünya çok sıkıcı." Dazai ince bacaklarını sedyeden kaldırdı.
Dazai ne Mori'nin ne de mafyanın bir astıydı. Elbette gayrimeşru bir çocuk, yetim ya da doktor asistanı değildi. Mori ile Dazai arasındaki ilişkiyi tam olarak açıklayabilen bir kelime yoktu. Eğer bu kelimeleri gerçeğine en yakın şekilde söylerseniz, ölümle karşı karşıya kalırdınız.
"İlk olarak, Dazai-kun..." Mori iç çekti. "Önceki patrondan koltuğu aldığımda yanımda olan tek kişi sendin. Eski patronun vasiyetinin şahidisin. Kolayca ölmeni istemiyorum."
İkisi iş birliği yapmaya karar vereli bir yıl olmuştu. Baş hekim olan Mori, intihar etmeye çalışmış hastası Dazai, gizli bir operasyonu yürütmek için ortak olmuştu: Liman Mafyası liderinin başını almak, sahte bir vasiyet uydurmak.
"Hata yaptın." dedi Dazai garip, net bir sesle.
"Neyden bahsediyorsun?"
"Yardakçın olarak intihara meyilli bir hastayı seçmen zekiceydi. Bir yıl geçmesine rağmen hala hayattayım. Sayende kaygıların hiçbiri ortadan kaybolmayacak."
Bir süre sonra Mori, başından soğuk su dökülüyormuş gibi hissediyordu.
"Neyden... bahsediyorsun?"
"Biliyorum, endişelisin. Üzerinde önceki patronun suikastının dışarıya sızdırıldığının kaygısı var." Dazai'nin ifadesi hala sabitti. Yüzü donuk bir göl kadar durgundu.
"Hata yaptım derken ne demek istiyorsun?" Mori haklılığını kanıtlıyormuş gibi kaşlarını kaldırdı. "Planımızda yanlış hiçbir şey yoktu. Bir yıl önce sen ve ben, mükemmel bir stratejiyle çalıştığımızı düşünüyorum. Bir daha asla böyle bir şeyi yapmak istemem ancak bunun nedeni, zor olduğu için."
"Plan henüz tamamlanmadı." dedi Dazai donuk gözleriyle. "Plan, suikasta dahil olan sahtekarın dudakları mühürlenene kadar tamamlanmayacak. Değil mi?"
Mori'nin hisleri, içinde vahşice çalkalandı.
"Sen..."
Çocuğun bakışları usulca Mori'ye kitlendi. Tıbbı bir cihazın insan bedenine bakması gibiydi...
"Bu bakımdan, uygun bir suç ortağıydım. Çünkü benim şahitliğimle bir sonraki lider olduktan sonra, bilinmeyen nedenlerle intihar etsem bile kimse senden şüphe duymayacaktı."
Doktor ve çocuk bir süre bakıştı. Şinigami(2) ve Şeytan, sanki ruhları odayı dolduruyormuşçasına birbirlerine baktılar. Pek çok kez aklına gelen bilmediği bir kelime, Mori'nin kafasında alarm gibi çalıyordu.
Yanlış hesap.
Yanlış hesaplamıştı.
Uygun çözümü yapamamıştı.
Bu çocuğun bir suç ortağı olarak seçilmemesi gerekiyordu.
Dazai, sonun nasıl bir şey olduğunu bilemezdi. Çocuk, ara sıra kabus düşüncelerinin keskinliğini bakışlarında gösterirdi. Gözlemciydi. Şeytanların mağarası, mafyada eşi benzeri rastlanmamış bir zekası vardı.
“…Dalga geçiyorum. Yetki sahiplerini belalı fikirlerimle sinir etmek eğlenceli geliyor. Şu sıralar böyle eğleniyorum.” dedi Dazai sessizce, yüzündeki tehditkar bir ifadeyle.
Mori Dazai’yi usulca izledi.
Mori tam Dazai’nin aklına girip düşüncelerine odaklandığında, çocuk hemen düşüncelerinin tüm belirtilerini yüzünden silerdi. Her şeyin sona yaklaştığını anlayan ve ne yapacağı belli olmayan bir intihar manyağının ifadesine bürünürdü.
Patron olmadan önce üzerinde hiç düşünmemiş olmasına rağmen, Dazai’nin sözleri ve eylemleri ona birisini anımsatıyordu.
“Sana benzeyen birisini tanıyorum.” Dedi Mori düz bir sesle.
“Kimi?”
Dazai başını kaldırdı ve Mori cevap vermeden hafifçe gülümsedi.
“Neyse, yetişkinlerle dalga geçme. Ben mi seni susturacakmışım? Hayatta yapmam. İlk olarak, çeneni kapatmak isteseydim bunu uzun zaman önce hallederdim. Nefes almaktan bile daha kolay olurdu. Ve geçtiğimiz yıl, kaç kere intihar etmeni engelledim sanıyorsun? Baş belasının tekisin, bunu sen de biliyorsun. Bir keresinde sandalyenin altındaki bombayı imha ederken filmlerdeki kahramanlar gibi gözükmemiş miydim?”
Dazai’nin ölmesine izin veremezdi.
Neden mi? Çünkü Dazai ölürse, hala güçlü olan önceki neslin adamları, kesin bir olay çıkarıp “Beklenildiği gibi, patronun koltuğa seni devretmesi üçkağıtçılıktan başka bir şey değildi.” Derlerdi.
Buna karşın, “önceki neslin adamları” bu yıl Mori’ye düzenlenen iki suikasta engel olmuştu. Hainler idam edilmiş olsa bile önceki neslin adamlarından Mori’yi desteklemeyen kaç kişi olduğunu tahmin etmek imkansızdı.
Bu yüzden Dazai’nin ölmesine izin veremezdi.
Ve geçtiğimiz yıl boyunca, Dazai’yi elinde tutup ölmesine izin vermemesinin bir nedeni daha vardı.
“Dazai-kun, madem bu kadar çok istiyorsun, sana rahat ölmeni sağlayacak bir ilaç verebilirim.” Dedi Mori masasının çekmecesinden bir kağıt çıkarırken. Tüy kalemiyle yazmaya başladı.
“Gerçekten mi?”
“Ama karşılığında ufacık bir araştırma yapmanı istiyorum.” Mori yazmaya devam ederken konuştu. “Büyük bir iş değil. Tehlikesi yok ama bunu ancak senden isteyebilirim.”
“Yarım yamalak anlatıyorsun.” Dazai Mori’ye baktı.
“Yokohama gecekondularındaki o büyük çukuru biliyorsun, değil mi?” diye sordu Mori, Dazai’nin sözlerini göz ardı ederek. “O civarlarda birisinin gözüktüğü hakkında dedikodular var. Bu dedikoduların aslını araştırmanı istiyorum. Yazdığım “Gümüş Vahiy” eline bulunan kişiyi yetki sahibi yapar. Bunu mafyada kime gösterirsen isteklerini yerine getirir. Dilediğin gibi kullan.”
Dazai bir kâğıda bir Mori’ye baktı. “O kişi kimmiş?”
“Tahmin et.”
Dazai iç çekti. “Düşünmek istemiyorum.”
“Dene hadi.”
Dazai koyu gözleriyle Mori’ye bir süre baktı ve sonra ağzını tembelce açtı.
“…Şüphesiz mafyanın en yüksek pozisyonunu taşıyan birisinin, şehirde dolaşan bir dedikodu yüzünden endişelenmesi saçma. Ve dedikodu Gümüş Vahiy’i kullanacak kadar kötüyse muhtemelen o dedikoduyu yayan insanlar değil, dedikodunun kendisidir. Doğruluğunun onaylanması ve kaynağının yok edilmesi gereken bir dedikodu… Varlığı bile zararlı bir dedikodu… Ve bir uzman ya da mükemmel bir ast yerine göreve beni göndermenin bir nedeni varsa tek bir kişi olabilir. Eski patron mu?”
“Aynen.” Mori ciddiyetle başını salladı. “Bu dünyada mezarından çıkmaması gereken kişiler vardır. Onu kendi ellerimle öldürdüm, hatta büyük bir cenaze töreni bile düzenledim.
Mori, parmaklarını birbirine kenetledi.
O anı, parmaklarında hala hissedebiliyordu.
Büyük bir ağacı buduyormuş gibi hissettirmişti. Daha önce birçok insanı kesmiş olsa bile önceki hiçbir ameliyat eski patronunkisi kadar, üzerinde büyük bir etki bırakmamıştı.
Önceki patron, boğazı neşterle kesilip suikasta uğramıştı. Ölüm sebebi gizlenmişti. Kesiği eski patronun komplikasyonlardan dolayı spazm geçirdiğini ve akciğerlerine giden hava yollarını nefes almasını sürdürebilmesi için açmış gibi göstermişti.
14 yaşındaki çocuk yanındaydı. Her şey Dazai’nin gözlerinin önünde olmuştu.
“Mezarından çıkmaması gereken birisi…huh…” dedi Dazai ve bir süre sessizlikten sonra başka seçeneği yokmuş gibi oflayıp ayağa kalktı.
“Benden başkasına güvenemezsin, doğru.” Bunu söyledikten sonra Dazai Mori’nin elindeki kağıdı aldı.
“İlaç. Söz verdin. Ne olursa olsun tutmak zorundasın, tamam mı?”
Mori gülümsedi.
“Bu, ilk işin. Mafyaya hoş geldin.”
Dazai aniden durmadan önce çıkışa doğru yürümeye başladı.
“Bu arada, az önce bana benzettiğin kişi… kimdi?”
Mori hafifçe gülümsedi. Ve yüzündeki belirsiz bir hüzünle konuştu.
“Kendim.”
Mori’nin ihtiyacı olan şey bir asistandı. Sekreter, bir silah ve mükemmel bir sağ koldu. Ve her şeyden önemlisi, bir yer altı doktoru, hain ve gaspçı olarak güvenilir bir asta ihtiyacı vardı. Sırlara gerek duymayan bir ast. Kendisini anlayan, buz dağının tepesinde bir başına el sallayabilmeyi sürdürebilecek bir ast. Dazai’nin hata olarak nitelendirdiği bir seçimle Mori, Dazai’yi seçti. Ama hatalar her zaman kötü değildir. Tek kullanımlık bir taş aldığını düşünüyordu ancak elindeki taş, elmas çıktı.
Bu kanlı koltuğu devralmasını isteyebilirdi. Ancak Dazai—
“Dazai-kun,” farkında olmadan Mori’nin ağzından bir soru döküldü. “Anlayabileceğimden emin değilim ancak söyler misin, neden ölmek istiyorsun?”
Dazai Mori’nin ne sorduğunu gerçekten anlamamış gibi bakıyordu.
Sonra masum gözlerle cevap verdi, “Sen söyle, yaşamaya değer ne var?”
*****
Suribachi Şehri aslında koni şeklinde, katmanlardan oluşan bir çukurdu. Zamanında 2 km çapında, orada yaşayan insanları ve zemindeki toprağı yerle bir eden büyük bir patlama olmuştu. Patlamadan geriye kalan tek şey harabeye dönüşmüş bir çukurdu.
Zaman geçtikçe, insanlar çukurda toplanmaya başladı ve izinsiz, yeni bir kasaba inşa ettiler. Orada toplanan insanlar ya toplumdan dışlanmış ya da başından beri topluma karışamamış gölgelerde yaşayan insanlardı. Yaşama haklarını kaybetmişlerdi ve yasalara göre suçlulardı. Bu iki geçmişleriyle, çıplak elleriyle elektrik tesisatı olan katlı barakalar inşa ettiler. Sonuç olarak çukur, zafere ve kıskançlığa yenik düşen insanların yaşadığı bir şehir haline geldi. Gri insanların yaşadığı gri bir şehre…
Tabii ki, hükümetin elini süremediği bir yerdi. Mafya gibi illegal organizasyonların yeriydi.
Dazai Suribachi şehrinin yokuşundan aşağı yürüyordu. “Demek sıvı kaplama içerek intihar etmek yurt dışında oldukça popüler, huh… anlıyorum.” Dazai hem yürüyor hem de yüzünde ciddi bir ifadeyle kitabını okuyordu. İnsanların görünmekten kaçınıyordu.
“Ne? Popüler olmasının sebebi kaplama fabrikalarında çalışan boyacılarının eline kolayca geçmesidir ve kolay bir intihar yöntemiyle alakası yoktur. Sıvıyı içen kişi saatlerce acı çeker ve iç organları erirken ağır bir ıstırap içinde kıvrılır… Vay, denemediğime sevindim.”
Dazai başını kaldırdı ve arkasında kendisine eşlik eden mafya üyesine baktı. “Hey, bunu biliyor muydun? İntihar ederken dikkatli olursun artık! Um…”
“Hirotsu.” Mafya üyesi başı belada küçük bir köpeğin yüzüyle cevap verdi. “Umm… Dikkatli olacağım.”
Eşlikçi yaşlı bir beyefendiyiydi, saçları siyah beyazdı. Bu bölgeye aşina olduğundan Dazai’nin seçtiği bir Mafya üyesiydi ve gönülsüzce refakatçi rolüyle görevlendirilmişti.
Dazai, 15 yaşında mafyanın dışından bir çocuk olmasına rağmen elinde Gümüş Vahiy vardı. Mafyaya uzun zaman önce katılmış Hirotsu için bu durum oldukça rahatsız ediciydi. Dahası, Dazai eski patronun ölümünde Mori’nin yanında olan tek kişiydi. Mori, böyle birisinden gizli bir araştırma yapmasını istemişse –olan biten bir şeyler olmalıydı.
Hirotsu’nun sezgilerine göre Dazai’ye güvenilmemeliydi. Bu organizasyonda yıllardır hayatta kalmış birisinin sezgisiydi…
Hirotsu, bu sabah Dazai’nin emirleriyle beraber araştırmaya başlamışlardı. Gecekondulardan turistlik yerlere, dedikoduyu nereden duyduklarını tek tek sorarak önceki patronun nerede görüldüğüne dair bilgileri izlediler. Bir çocukla orta yaşlı bir adamın tuhaf bir takım olmasına karşın Dazai’nin diğer insanların düşüncelerini garip yöntemlerle manipüle etmesiyle çoğu kişi ilk elden bilgi verdiklerinin farkında bile değildi. En inatçı insanlar bile Mori’nin soruşturma için verdiği paraları görünce hemen tavırlarını değiştirdiler.
Dazai bölgedeki insanlardan duyacaklarını duyduktan sonra ikisi Mafyanın üssüne geri dönmek üzere yürümeye başladılar. “Um… Dazai-san. Çok uzaklaşmayın. Eşlikçi olsam da çatışmaların sık yaşandığı bir bölgedeyiz. Ne olacağını bilemem.”
“Çatışma mı?”
Hirotsu başını salladı ve konuşmaya devam etti. “Şu anda Mafyaya düşman üç organizasyon bulunmakta. Takasekai, Gerhart Güvenlik Servisi ve civarlardaki üçüncü bir organizasyon. Resmi bir adları yok, “Koyunlar” diye basit bir çete isimleri var. Sadece bu hafta, iki mafya birliği öldürüldü. Liderleri oldukça belalı ve dedikodulara göre mermiler ona karşı “işe yaramıyor”.
“Huh… diğer taraftan patlama ve silah sesleri gelmesine şaşmamalı. Neyse, umrumda değil…” dedi Dazai ilgisiz bir sesle. O sırada Dazai’nin cebinden elektronik bir tını çaldı. Ses telefondan geliyordu.
“Mori arıyor.” Dazai telefonu kulağına getirdi. “Alo? Evet, araştırma tamamlandı. Baya bir şey öğrendim. Huh? Nasıl… Olur, yaparım. Evet, araştırmalara göre…” dedi Dazai. “eski patron. Kara alevlerle sarılıymış, cehennemin çukurlarından dirilmiş.”
Telefondan yüksek bir ses duyuldu: “Ne?. “Tanıkların sayısı fazla. Sanırım bu berbat dünyayla işi bitmemiş.” Dedi Dazai ürkünç bir gülümsemeyle. “Geri dönüp detayları rapor edeceğim-”
Aniden Dazai’nin gövdesine bir şey vurdu. Dazai rüzgâra yakalanmış bir yaprak gibi uçtu. Düştüğü ince çatının ahşap kulübesi kırıldı. Çitleri kırarken, Dazai Suribachi yokuşunun aşağısına yuvarlandı.
“Koyun!” Hirotsu’dan bir bağırış duyuldu. “Dazai-san!”
Kulübeleri kırarak, toz toprak ve molozların içinden yokuş boyunca aşağı yuvarlandı. Sonunda—alçı duvarlı bir binanın çatısına düştü. Dazai’nin üstünde bir şey vardı, az önce Dazai’ye vuran ve onu savuran şey –siyah bir figür.
“Hahaha! Ne güzel!” figür yüksek sesle güldü. “Çocukmuş! Liman mafyası, ciddi ciddi adam sıkıntısı çekiyor herhalde.” dedi. Küçük boyluydu, koyu yeşil motorcu ceketiyle çocuk, karanlıkta bir mızrak gibiydi. Yaşı Dazai’ninkiyle neredeyse aynıydı.
Tumblr media
“Acıttı.” Sırt üstü yatan Dazai konuştu. “Acıyı sevmem.”
“Sana bir seçenek vereceğim, çocuk” dedi motorcu ceketli çocuk, elleri cebindeyken. “Ya şimdi ölürsün ya da ağzındaki baklayı çıkardıktan sonra? İstediğini seç.”
“İki seçenek de güzelmiş. Heyecanlandım.” Saldırıya uğramış olmasına ve binalarla zemini kırıp geçmesine rağmen Dazai’nin sesi soğuktu. “O zaman hemen öldür.”
Çocuk bir süre sessiz kaldı. Sonra Dazai’ye baktığında kişiliği o şekilde olan birisiyle uğraştığını anladı. “Huh. Ağlayıp kaçacağını sanmıştım ama cesaretli çocukmuşsun.”
“Sen de çocuksun.”
“Tabii, benle savaşmadan önce herkes öyle diyor ama hemen hatalarını anlıyorlar. Senin aksine, sıradan bir çocuk değilim.” Motorcu ceketli çocuk bacaklarına güç ekledi. “Şimdi, konuş. Arahabaki’yi soruşturuyordunuz. Bildiğin her şeyi sökül.”
Çocuk Dazai’nin yaralı yumruğuna bastı. Dazai’nin kemikleri ayakkabısının altında eziliyordu.
“…Ah. Arahabaki, huh. Anlıyorum… Arahabaki.” dedi Dazai üzerine basılan yumruğu başkasınınkiymiş gibi bakarken.
“Biliyor musun?”
“Yoo, hiç duymadım.” dedi Dazai açıkça.
Çocuk güldü ve hızlıca Dazai’nin bedenini tekmeledi. Tekmesi, bağırmasına sebep olan kemiklerine vurdu. Dazai’nin sesi, acı çekiyormuş gibi çıkmıştı.
“İyi madem, sayalım mı? En uzunu dokuz seferdi. Kimse dokuz kere tekmeledikten sonra sessiz kalmayı sürdüremedi.”
Dazai acıyla yüzünü ekşitirken konuştu, “Konuşursam… beni bırakır mısın?”
“Oh, tabii. Zayıflara karşı kibarımdır.”
Dazai sessizliğini sürdürdü, biraz düşündü. Sonra ciddi bir yüzle çocuğa baktı ve konuştu. “Anlıyorum… Konuşalım hadi.” Dazai ciddi ve gergin bir sesle konuşmaya devam etti. “Biraz daha süt iç. Çok kısasın.”
Çocuğun tekmesi Dazai’nin gövdesine vurdu. Dazai çatıdan yuvarlanarak düştü ve başka bir binanın çitine çarptı.
“Boyumdan sana ne, piç herif!” Çocuk bağırdı. “15 yaşındayım, hala büyüyorum!”
“Fufu… seni lanetliyorum. Ben de 15 yaşındayım, uzamaya devam edeceğim ama sen aynı kalacaksın.”
“Sinir bozucu beddualar etme!” Çocuğun ayağı Dazai’ye yaklaştı ve yüzünü tekmeledi.
“Acıtıyor…” dedi Dazai kıkırdarken. Dudağı patlamış gibi görünüyordu ve ağzının kenarından biraz kan akıyordu. “Ama şimdi hatırladım ‘Koyun’ … Yokohama’da güç sağlamak için birbirine yardım eden reşit olmayan çocuklardan oluşan grup. Çocuklar hırsızlığa, kavgalara ve baskınlara karşı korunabilmek için toplanır. Savunmayı temel alan bir organizasyon. Ama Koyunla savaşan pek insan yok. Nedeni basit: Koyunun bölgesine saldıran kim varsa liderleri olacak çocuk, güçlü bir karşı saldırıya geçiyor. Anlıyorum. Sen Nakahara Chuuya, Yerçekiminin Kralı mısın?”
“Kral falan değilim,” dedi Nakahara Chuuya adındaki çocuk, sert bir sesle. “Kendimi idare ediyorum ve güçlüyüm. Sadece sorumluluklarımı yerine getiriyorum.” Chuuya Dazai’ye baktı. “Sen, Koyun hakkında fazla şey biliyorsun.”
“Uzun zaman önce, Koyun’a davet edilmişti. Tabii ki, reddettim.”
“İyi karar vermişsin. Benimle aynı organizasyonda olsaydın seni 5 dakikada öldürüverirdim.”
“Ondan önce suikast planlayıp ben seni öldürürdüm.”
Chuuya Dazai’ye, Dazai Chuuya’ya baktı. Chuuya Dazai’nin üstünden kalktı ve birkaç adım geri çekildi. “Tekmelenip beş dakikada ölme kaderin değişmemiş. Neyse, eminim ki istediğim bilgiyi senden söküp alabilirim. Kelleni savaş ilanı olarak mafyaya göndereceğim.”
“Beni öldüremezsin.” Dazai kımıldamadan Chuuya’nın arkasından baktı. “Adım seslerini duyamıyor musun?”
“Adım sesleri mi?”
O sırada, her yerden bir bağırış sesi duyuldu.
“Kıpırdama!”
Bir namlu Chuuya’yı hedef alıyordu. Tüfekler, tabancalar, makineli tabancalar, bir av tüfeği ve daha fazla makineli silah. Sayısız mafya ve sayısız silah etrafını sarmıştı.
“Haha!” Chuuya etrafına baktı. “İlginç. Sandığımdan daha ünlüymüşüm. Birisinin yardıma geleceğinden bile emin değildim.”
“Vazgeç, çocuk.” Mafya birliğinin ardından Hirotsu gözüktü ve sakin bir sesle konuştu. “Genç yaşında, organlarının rengini öğrenmek istemezsin.”
“Ne kadar kötü olursa olsun korkmuyorum, ihtiyar. Silahlar üzerimde işe yaramaz. Herkes işine gücüne baksın, evine gitsin.” Hirotsu sakin bir ifadeyle Chuuya’ya baktı.
“Ne nostaljik… Zamanında senin gibiydim, gözüm kapalı gücüme güvenebileceğimi ve bir başıma dünyaya diz çöktürebileceğimi düşünürdüm.” Kıkırdadı. “Silahlar mı işe yaramıyor? Yeteneğin olağandışı değil. Öyleyse… uyarı zamanı bitti. Sırada pişmanlık var. Düşüncelerin ve bir kan göletindeki cehaletin yüzünden pişman olmalısın.” Hirotsu büyük bir adım attı ve ayak sesi yankılandı. Gözleri Şinigami’lerden daha soğuktu.
“Sen de mi yetenek kullanıcısısın?” Chuuya’nın gözleri keskinleşti. “Ne hoş gözlerin var. Diğerinden farkı hemen belli oluyor… Hadi.” Chuuya elleri hala cebinde savaş pozisyonuna geçti.
“Hirotsu… dursan daha iyi olur.” dedi Dazai acı içinde kıvranırken. “Bu çocuk dokunduğu nesnelerin yerçekimini kontrol ediyor. Yeteneğin uygun değil.”
“Hmm. Yerçekimi, huh?” dedi Hirotsu, eldivenlerini çıkarırken. Mimiklerinde bile asaletin zarafeti vardı. “Koyun çocuk, adil olsun diye ben de yeteneğimi söyleyeceğim. Yeteneğim, avucumla dokunduğum şeylere güçlü bir geri tepme oluşturuyor.”
“Haha… Vay be, bir mafya üyesi yeteneğini söyleyerek adil oynuyor.” Chuuya güldü. “Ama yaşlısın diye saygı bekleme.”
“Endişelendim.” Hirotsu beyaz eldivenlerini rastgele bir yere fırlattı. Tam Chuuya hazırlanırken Hirotsu gövdesine doğru atıldı. Sol koluyla Chuuya’nın boynunu tuttu ve çekti. Chuuya karşı koymak yerine zemini tekmeledi ve bedenini yarı döndürerek Hirotsu’nun sağ eline vurdu. Chuuya havada döndü ve yatay bir tekme attı. Hirotsu’nun sağ eli geriye döndü ve Chuuya’nın ayakkabılarına çarptı. Yerçekimi ve geri tepme çarpıştı ve parladı. Chuuya darbe almadan geriye uçtu, kuş tüyü gibi süzülerek yere indi.
“O mafya sana söylemişti… hiçbir şey yapamazsın. Yeteneğin benimkisine uygun değil, ihtiyar.”
Chuuya’nın yeteneği dokunduğu nesnelerin yerçekimini kontrol edebiliyordu. Normalde yerçekimi Dünyanın merkezine doğru 1G kuvvetindedir. Ancak Chuuya’nın yeteneği objelerin yerçekiminin gücünü ve yönünü, bedeninin herhangi bir yeriyle dokunduğu sürece değiştirmesini sağlıyordu. Diğer taraftan, Hirotsu sağ elinin avucuyla dokunduğu nesnelerin yüzeyinin tersi bir tepki oluşturabiliyordu. İki yetenek birbirleriyle tamamen uyumsuzdu. Buna rağmen, Hirotsu’nun yüzündeki ifade değişmedi.
“Endişelenmene gerek yok, daha gençsin. Gençken yeteneğin gücünün kimin kazanıp kaybedeceğine karar vereceğini sanırdım. Hatamın bedelini hayatımla ödemeyecek kadar şanslıydım. Bu yüzden, senin için üzülüyorum.”
Chuuya güldü. “İlginç.”
O sırada, Chuuya Hirotsu’ya doğru koştu. Elleri cebinde, duruşunu yana çevirip tekme attı. Hirotsu’nun sağ eli ayağının yönü değişmeden hemen önce tekmesini karşıladı. Chuuya tekmesini aşağı doğru ayarlayıp boynunu hedef alarak Hirotsu’ya saldırdı. Hirotsu sol eliyle boynunu korumak için bir silah çıkardı. Yerçekimiyle ağırlaşan tekme silahın namlusunu kırdı. Chuuya Hirotsu’nun sağ omzunu tekmeledi ve Hirotsu Chuuya’nın omzunu çekerken aşağıda tuttu.
“Yakaladım seni.”
“N’olmuş? Yeteneğin işe yaramıyor.”
“Öyle mi?”
Chuuya şaşkın bir yüzle arkasını döndü. Az önce yerde olan Dazai, arkasındaydı. Ellerini Chuuya’nın boynuna sarmıştı.
“Ne kötü. Yerçekimin artık ellerinde değil.” Dazai’nin yeteneği de ancak dokunduğu nesneler üzerinde işe yarıyordu. Yeteneği tüm yetenekleri sıfırlayıp etkisizleştiriyordu –yetenek karşıtı bir yeteneği vardı. Yetenek ne kadar güçlü olursa olsun, fark etmezdi.
“Yeteneğim… işe yaramıyor mu?” Hirotsu’nun sağ eli nazikçe Chuuya’nın göğsüne dokundu.
“Şimdi, çocuk… pişman olmanın zamanı.” Beyaz bir ışık parladı. Chuuya’nın hafif bedeni araba çarpmış gibi geriye doğru uçtu.
Neredeyse aynı anda- Dazai de uçup yerde yuvarlandı. Arkalarındaki ince duvara çarptı ve sonunda durdu.
“Dazai-san!”
Hirotsu’nun kafa karışıklığı yüzüne yansıdı. Yeteneğiyle sadece Chuuya’nın geri sıçraması gerekiyordu. Neden Dazai de fırlamıştı?
“Beni… yakaladı.” Dazai yüzü dönük uzanırken fısıldadı. “Sen saldırmadan tam önce, alt vücudunu döndürerek beni tekmeledi. Elimi çektiğimden… Yeteneğiyle bilerek geriye doğru uçtu.” Düşmüş olması gereken Chuuya binanın duvarının yatay bir biçimde duruyordu. Yüzünde bir canavarın sırıtışı vardı.
“Hahaha! Aynen öyle! Partinin açılışı için havai fişek de patlatalım hadi!” çığlığıyla beraber Chuuya hızla duvarları kıracak güçle öne atıldı. Dazai ve diğerlerinin üstüne atıldı. Chuuya boş bir merminin hızında ilerledi. Hirotsu’nun sadece sağ elini kullanarak saldırıyı engellemesi imkânsızdı. Dazai yeteneğini etkisizleştirse bile Chuuya’nın bir insan bedeninin kemiklerini kırmaya yetecek hızına karşı yapabileceği pek bir şey yoktu.
Sonra, siyah bir alev herkesi geri sıçrattı.
“Agh!?”
Yanlardan gelen siyah bir şok dalgası herkesin ayaklarını yerden kesti. Sadece insanları değil; binalar, elektrik direkleri ve hatta ağaçlar bile havaya uçtu. Hava, insanlığa karşı öfkenin dişlerini göstermiş ve zemindeki her şeyi biçmiş gibiydi.
Suribachi Şehri’nin merkezine yakın yerde gerçekleşmiş siyah bir patlamaydı. Gerçi, tam olarak patlama da denilemezdi. Tüm bölgeyi saran büyük bir alev topuydu. Solmuş yaprak gibi uçan Dazai, etrafına dönüp manzarayı gördü. Ölümle parlayan bir çift kızıl göz, yılların yansıdığı şiddet ve beyaz saç. Siyah alevlerin arasında bile pelerine benzer giydiği alevle cehennemin efendisi gibi duruyordu. O—
“-eski patron.” Diye bağırdı Dazai.
Alevler bağırışını yuttu. –Dazai’nin bilinci karanlıkta kayboldu.
*****
Çevirmen Notları:
(1)Sutra, Budizm'de Gautama Buddha'nın öğretilerinden oluşan ve doğrudan Buda'nın sözlerini aktardığı varsayılan metinlere verilen addır. İlahiye benzer.
(2)Ölüm Meleği
83 notes · View notes
derdiderun · 3 years
Note
Selamun aleyküm abi şu an İsrail in yapmak istediği şey sadece Filistin İ ele geçirmek değil.Ortadoğu yu tümden savaşa sürüklemek ve bizi de ele geçirmek.Bunu hepimiz anlamalıyız.Bu sabah yeni bilgilerde öğrendim.Filistinlilerin aslı Arap olmadığı bazı yahudilerin aşkenaz Türklerin de geldiği.Araplar da Arap olmayanları müslüman devlet yönetiminde söz sahibi görmedikleri için ne Türkleri seviyorlar ne Filistin’e karşı çıkıyor.Asla karışmıyorlar.Ortaya mesih in çıkmasını istedikleri için acı veriyorlar.Ancak mesih olayını da yüzeysel biliyorum anlayamadım bizim dinimiz ve onların inandıklarıyla kıyamet mesih deccal vs nedir ? Biz neye inanmalıyız.kıyaslayarak analatabilirsen çok mutlu olurum.
Ve Aleykümselam kardeşim.
Anladım bahsettiklerin hakkında bir bilgim yok. Rabbim iç dış bütün düşmanlardan Müslümanları muhafaza eylesin. Aşağıdaki bilgileri paylaşabilirim en fazla seninle. Ebubekir Sifil Hoca’nın bu konularla alakalı sohbet-ders videolarını dinlemeni tavsiye ederim. Ama kardeşinden bir tavsiye; çok eğilme bu konulara dediğin gibi inanışın doğru olsun ehli sünnet olsun yeter.
Ve bu konularda (Mehdi, Mesih, Deccal vb.) özellikle sadece ehli sünnet hocaları dinle oku. Ebubekir Sifil gibi, İhsan Şenocak gibi, Cübbeli Ahmet Hoca gibi. Çünkü Mesih ve Mehdi meselesi elbette sebepsiz, durduk yere tartışma gündemine sokulmuyor. Tıpkı daha pek çok benzerleri gibi… Farklı kesimlerin bu tartışmalar üzerinden farklı beklentileri bulunduğunu anlamak zor değil. Ehli sünnetle olmak lazım ehli sünnetle kalmak lazım...
Bunu söylüyorum çünkü; Sırf Mehdi inancı sebebiyle hayattan koparak içine kapanan ve Mehdi'yi beklemekten başka hiçbir kayda değer faaliyette bulunmayan bir topluluğun varlığından haberdar ediyor bizleri Hocalarımız.
Ehl-i Sünnet akaidinde "Mehdi" vardır, ama "Mehdi beklemek" diye bir husus yoktur; tıpkı "kıyamet günü" inancının mevcudiyeti yanında, "kıyameti beklemek" gibi bir tavrın söz konusu olmayışı gibi...
Mehdi'nin zuhur edeceğine inananlar, hayatı doğal akışı içinde yaşar ve var oldukları sürece inançlarının gereklerini eksiksiz yerine getirmenin gayreti içinde olurlar.
....
Müdafaa: Hocam, Mesih ve Mehdî inancı diğer dinlerde var mıdır? Varsa nasıldır? Ebubekir Sifil Hoca: Yahudilikte bildiğiniz gibi bir kurtarıcı Mesih düşüncesi vardır. Onlar bunun Hz. Davud’un soyundan geleceğine ve kıyamete yakın Yahudileri düşmanlarından kurtarıp yeryüzünde bir Yahudi hakimiyeti tesis edeceklerine inanırlar. Benzeri bir düşünce hristiyanlarda da vardır, özellikle Protestanlarda, Evanjeliklerde Tanrı krallığı inancı vardır. Buna göre kıyamete yakın kirlenmiş olan bu dünyaya yeniden tanrının hakimiyetini getirecek, Bunun karşısında duran inkarcı güçleri kırıp geçirecek gibi bir inançları var.
Peki Müslümanlıkta nasıl bir şeydir? Müslümanlıkla bunlar arasındaki Mesih inancında geçişkenlikler ya da birbirini çağrıştıran unsurlar var mıdır? Vardır. Mesela Yahudilikteki mesihin İslam rivayet kitabiyatında Deccal’e tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Bizim rivayetlerimizde “Mesih Deccal” diye geçiyor Efendimiz’in ağzından. Yani sıfatı da veriliyor Mesih Deccal diye. Dolayısıyla Yahudilerin beklediği Mesih, Mesih Deccal’dir. İsa aleyhisselâm ise Rûhullah, kelimetullah olan ve Deccal’i öldürecek olan zattır. Sonra Yahudilikte gökten inecek bir Mesih yoktur inanç olarak. Oysa biz İsa aleyhisselam’ın gökten ineceğini söylüyoruz, buna inanıyoruz, hadisler bunu söylüyor bize çünkü. Bizdeki Mehdî aleyhisselam’a gelince; o aslında çok olağanüstü işler yapacak birisi değil. Hemen onu söyleyeyim. Kurtarıcı düşüncesi diyoruz ya. Aslında burada meseleyi biraz yakın plana alsak göreceğiz ki farklı dinlerdeki kurtarıcı motifiyle bizdeki Mehdî inancı aynı değil. Mehdî aleyhisselam’ın olağanüstü güçleri olmayacak. Normal bir anadan babadan doğacak. Büyüyecek, Mekke’de mücâvir olacak. Orada bir takım evliyâullâh ona Mehdî olduğunu söyleyecek, kendisi buna inanmayacak. Kendisi kendisinin Mehdî olduğunu bilmeyecek mesela, buna inanmayacak. Bir kurtarıcı düşünün, bu motif ne Yahudilikte ne de hristiyanlıkta vardır. Sonra kendisine yapılan ısrarlı başvurular neticesinde Mehdî olduğunu kendisi de kabul edecek. Sonra Medine’den Beyt-i Makdis’e hicret edecek. Orada fiili bir çatışma olacak, yani Yahudilerle Müslümanlar arasında fiili bir çatışma olacak. Mehdî aleyhisselam çatışmada Müslümanlara kumanda edecek, liderlik yapacak. Müslümanlar bir yere kıstırılmış olacak. İsa aleyhisselâm’ın tam indiği süreci rivayetler bu şekilde haber veriyor. İsa aleyhisselâm’ın nüzûlünden önce Deccal zuhûr edecek. Deccal’e karşı Müslümanlar Mehdî aleyhisselam’ın kendisi de dahil olmak üzere herhangi bir çare bulamayacak, güç yetiremeyecekler. Bu açıdan bakıldığında Mehdî Aleyhisselam olağanüstü güçleri olan birisi değil, normal bir insan. Bu ümmetin başına geçecek, liderlik edecek, vasıfları bize bildirilmiş normal bir insan. Normal bir insan derken sokaktaki bir insandan bahsetmiyoruz. Elbetteki üstün özellikleri var, dirayeti, cesareti, maneviyatı güçlü, savaşçılığı olan bir insan. Dolayısıyla İslam’ın dışındaki inanç sistemlerindeki Mehdî-Mesih inancının İslâm’a girdiğini kesinlikle söyleyemeyiz. Bu tamamen İslam’ın bütünlüğü içinde yer alan bir inançtır, bir vakı’adır.
7 notes · View notes
sektorellfirmalar · 11 months
Link
0 notes
graiah · 4 years
Text
Sigaralı fotoğraf da ne bileyim...
Açıkçası çok uzun süredir bir halt yazdığım ve görünen o ki yazacağım da yok. Eski sevgilimin üzerine kitap dahi yazdığı “yazı ile terapi” konsepti, öyle sanıyorum ki benim gibi ruh hastaları söz konusu olduğu vakit “yazı ile cherokee”ye dönüyor ve yeni dünyaya akın eden İngilizler tarafından kolonizasyon kisvesi altında gerek katledilip gerekse işkence görüyor. (İngilizler ile bir sorunum yok, maksadım kâmilen özümü ifade etmek.) Diyeceğim o ki yazmak bana oldum olası azap vermiştir. Belki de Thomas Mann’in deyimiyle “A writer is someone for whom writing is more difficult than it is for other people”dır. Belki ben Mann’in deyimiyle tam teşekküllü bir yazar olduğum için çok acayip zorlanıyorumdur yazma işinde... Düşündüğüm zaman hiç vaki değildir ki bir çeşit akış(flow) içine gireyim bu eylemde bulunurken, kendimi kaybedeyim... Hep bir mükemmelliyetçilik derdi ile mükemmel ve fakat noegzistan bir yazın anlayışım olmuştur daimi şekilde... YARIM CÜMLELER KURMAĞA BAŞLADIM YİNE GADDEMİT.  Ne diyordum? Uzun bir süredir bitik vaziyetteyim. Birkaç sene evvel, daha bir muayyen ifade edecek olursam dört-beş sene evvel major bir depresyona girdimdi; ya da en azından özüme koymuş bulunduğum teşhis bu şekilde oldu idi. Zira takdir edersiniz ki niyabaydım psikoloğa psikiyatra mı gideydim? Ve fakat bu depresyon sırasında şu cihette bir epifani yaşadım: “BU İLK SEFER DEĞİL!” Evet, bu yazıyı kat’a okumayacağı hususunda beklentimi ifade etmekten çekinmeyeceğim arkadaşım, ilk sefer değildi bu depresyon. Ben meğerse depresyona girip girip çıkmıştım evvelden beri... Ama öyle öküz bir kimse idim öyle öküz bir kimse idim ki... Öylesi öz-farkındalık yoksunu idim ki... Öylesine far görmüş tavşan gibi akıl tutulması yaşar bir ahmak idim ki ben, farkında dahi olmadan geçirmiştim bu bunalımları.  Uzun uzadıya ruhsal sorunlarımdan, hafakanlarımdan filan bahsedecek değilim. Zaten baştan itibaren sarahaten açıkladığım üzere yazma işi benim için bir çeşit mi’sar, işkence, mengene görevi görüyor ve acı veriyor bana. Mesela şu an kafam acıyor kafam. İnanmazsın... Ama geleceğim nokta şu olacak sevgili namevcut okuyucu: Farkındalık kazanmıya çalışıyorum teyzemin evladı, uzun süredir çalışıyorum. Meditasyonundan nefes metoduna denemediğim halt kalmadı. İnan bana xianxia karakteri olsaydım sect elder’larından olacak denli cultivation yapmış bulunmuş olacağıdım. Ne bileyim tanrısal güçlerim olacaktı, heaven and earth’ü parmaklarımla bükeceğidim. O denli güçleneceğidim. Ama kazanamadım anasını sattımın farkındalığını.  Lost’u izlerken John Locke karakterine aşık olmuştum. (not gay sex, just hayranlık.) John’un sevdiğim veyahut da kendime yakın gördüğüm/bulduğum tarafı oydu ki John kaderine isyan etmiş, kaderine reddiyeci bir yaşam biçimi süregelmişti. Sözümona fiziğe matematiğe kafası basan biri olmasına karşın boks ile ne bileyim futbol ile ilgilenmişti gençken; nerd değil chad olmak istiyordu. Atom fiziğine de profesörlüğe de lânet etmişti.(Chad kelimesini/ismini kullandım diye incel olduğum sanılmasın. Celibate olsaydım dahi involuntary olmazdı ağzınızı kırarım.) Daha sonrasında ne bileyim kısmi felç geçirdikten sonra inatla kabul edilmediği doğa turuna katılmak üzere uçağa binmiş ve yanında bir çanta pıçak getirmişti. (Lan sen sakatsın sakat, otur tesbih çek leblebi gibi sevap topla değil mi? N’apacaksın pıçağı filan allasen mal herif?) İşte ben de bu tarz karakterleri bu sebepten ötürü kendime yakın bulmuşumdur; kaderine boyun eğmeyen adam olma fikri hep cazip gelmiştir bana da... Kısa ömrümde bunu eyleme de dökmüşümdür çokça ve ilginç bir şekilde belamı da bulmuşumdur her seferinde.  Xianxia demişken, en azından benim okuduklarımda söz gelimi çok güçlü bir pill üretildiğinde filan, ne bileyim bir karakter aşırı büyük bir power up deneyimlediğinde de hakeza, gökler buna karşı çıkıp yıldırım filan gönderir iptal etmeğe çalışır. Bu durum bana hep gerçekçi gelmiştir. Bir takım zincirler var hepimizin zihninde, ya da bana mı öyle geliyor bilmiyorum. Örnek vermem gerekirse bazen düşünürüm, daha daha düşünürüm, yetmez acık daha düşüneyim derim. Bu tefekkür sırasında bir çeşit abysmal realm görür gibi olurum. Fakat bu ürpertici yere giremem, girersem delirmekten korkarak bir şekilde zihnim refleksif olarak geri yapar. Her ne kadar üzere doğduğum din olan İslam’dan uzaklaştıkça özgür iradenin ne denli insan egosunun uzantısı olmaktan öte gerçeklikle alakası olmıyan bir konsept olduğunun idrakına yaklaşsam da, tatbikledikçe daha da biçare hissediyorum bu durumu. İnatla kaderime karşı gelmiye çalışıyorum, inatla isyan etmiye çalışıyorum. Ama beni olduğum yere çivileyen sabitler hayatımı berbat ediyor. Hedonizm olmasa intihar çok şahane bir fikir. Fakat hedonizm var, rasyonalizm var, ne bileyim nihilizmin ötesi filan var. İnsan bir şekilde hayattan yapay bir lezzet alarak sürüncemeye girmekte özgür.  Ama sen hayatı ciddiye alıp bir çeşit anlamı olduğunu sanar ve bu uğurda arayışlara girersen tanrı, ya da bir güç, ya da artık ne varsa göksel olan, sana poposuyla gülecektir bir yerlerden izlerken seni...  Simülasyon da çok olası görünmüyor ama en azından inkişaf etmiş yüce bir egzistan varsa buradan kendisine seslenerek yazımı bitireyim: BANA PİZZA ISMARLA!
2 notes · View notes
buny99 · 4 years
Text
Jeff The Killer (Creepypasta) Part 1
"Anne , neden bizi bir çocuğun partisine götürmek istedin ki ? Belki fark etmemişsindir diye söylüyorum , ben bir çocuk değilim. "
Annesi "Jeff." dedi " Buraya yeni taşındık . Zamanımızı onlarla harcamak istediğimizi komşularımıza göstermeliyiz . O partiye gidiyoruz , nokta ." Jeff konuşmaya başlayacaktı ama kendini tuttu , hiçbir şey yapamayacağını biliyordu . Ne zaman annesi bir şey söylese , karşı konulması anlamsız olurdu . Jeff odasına çıktı ve kendini yatağına attı . Tavana bakarken garip bir şey hissetti . O kadar da büyütülecek bir şey değildi , ama...garip bir histi . Sıradan bir şey olduğunu düşünüp umursamadı . Annesinin eşyalarını alması için onu çağırdığını duydu , onları almak için aşağı indi .
Ertesi gün , Jeff kahvaltı edip okula gitmek için aşağı indi . Yemek masasına oturmuş yemeğini yerken yine o garip duyguyu hissetti , bunu daha önce de hissetmişti . Bu kez daha güçlüydü . Ona hafif bir acı veriyordu , ama yine umursamadı . Liu da kahvaltı etmeyi bitirdikten sonra birlikte otobüs durağına yürüdüler. Durakta oturup otobüsü beklemeye başladılar. Sonra aniden kaykayları üzerindeki bir kaç çocuk neredeyse onların bacaklarına değecek mesafede önlerine atladılar. Jeff ve kardeşi şaşırmış bir şekilde yerlerinden zıpladılar. "Hey bu da neydi? "
Çocuk onlara döndü . Kaykayına ayağıyla basıp yukarı kalkmasını sağladı ve eliyle tuttu . Çocuk 12'lerinde görünüyordu ; Jeff'den bir yaş küçük . Aeropostale marka bir tişört ve yırtık modelli bir pantolon giyiyordu.
" İyi , iyi , çok iyi . Görünüşe bakılırsa yeni etlerimiz var . " Bir anda 2 tane çocuk daha belirdi . Biri acayip derecede zayıftı , diğeri de iri . "Pekala , hazır siz burda yeniyken , size kendimizi tanıtmaktan mutluluk duyarım . Şurdaki Keith " Jeff ve Liu sıska olana baktı . Bir tekme atmayı isteyeceğiniz salakça bir ifadesi vardı . "Ve bu da Troy ." Bu kez iri olana baktılar . Doğduğundan beri egzersiz yapmamış gibi bir hali vardı .
"Ve ben , "  dedi " Ben Randy . Şimdi , burda bütün çocukların otobüs bileti için ödemesi gereken küçük bir fiyat var , tabi eğer bana itaat ederseniz. " Liu çocuğun gözüne yumruk atmaya hazır bir şekilde ayağa kalktı . Çocuğun arkadaşlarından biri bıçak çekti " Hey, hey, hey . İşbirliği yapacağını umuyordum , ama anlaşılan zor yoldan gitmemiz gerekecek. " Çocuk Liu'nun yanına yürüdü ve cebinden cüzdanını aldı . Jeff tekrar o duyguyu hissetti . Şimdi ,tamamen hissedilirdi ; yakıcı bir histi . Ayağa kalktı , ama Liu ona oturmasını söyleyen bir işaret yaptı . Jeff onu dinlemedi ve çocuğun yanına gitti .
" Dinle beni seni küçük pislik . Ya kardeşimin cüzdanını geri verirsin ya da... " Randy cüzdanı kendi cebine koydu ve bıçağını çekti .
" Ah ? Ya ne yaparsın ? " Cümlesini bitirdiği anda Jeff çocuğun burnuna bir yumruk patlattı . Randy elini yüzüne götürdüğünde Jeff bileğini tuttu ve kırdı . Çocuk çığlık atarken Jeff bıçağını tuttu . Troy ve Keith Jeff'e doğru koştular , ama Jeff çok hızlıydı . Randy'yi yere fırlattı . Keith ona saldırdı , ama Jeff saldırıdan kaçarak onu kolundan bıçakladı . Keith bıçağını düşürüp bağırarak yere serildi . Troy da Jeff'e saldırmak üzere hamle yaptı , ama Jeff'in bıçağa bile ihtiyacı yoktu . Sadece Troy'un karnına bir yumruk geçirdi ve Troy'un işi bitti . Çocuk yere düşerken etrafa kustu . Liu Jeff'e şaşkınlık içinde bakmaktan başka bir şey yapamadı .
"Sen nasıl...?"  Liu'nun tek söyleyebildiğiydi . Otobüsün geldiğini gördüler ve herkesin suçu onlara atacağını biliyorlardı . Bu yüzden koşabildikleri kadar hızlı bir şekilde koşmaya başladılar . Koşarken arkalarına baktıklarında , otobüs şoförünün Randy ve diğerlerinin yanına gittiğini gördüler . Jeff ve Liu okula vardıklarında , olanları söylemeye cesaret edemediler . Yaptıkları tek şey oturup dinlemekti . Liu bunu abisinin bir kaç çocuğu dövmesi olarak düşündü , ama Jeff olayın bundan daha fazlası olduğunu biliyordu . Bu daha korkunç bir şeydi . Birine zarar verme isteğinin ne kadar güçlü olduğunu hissetti . Bunun kulağa kötü geleceğini düşündü , fakat buna rağmen mutlu hissetmek konusunda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bütün okul zamanı boyunca o garip duyguyu hissetmedi . Durağın yanına olan şeyler yüzünden eve yürüyerek gitti ,  artık okula giderken otobüse binmeyecekti . Mutlu hissetti . Eve geldiğinde annesi ve babası gününün nasıl geçtiğini sordular ve o da huzursuz bir ses tonu ile " Harika bir gündü . " dedi . Sonraki sabah birilerinin ön kapıyı çaldığını duydu. Aşağı indi ve iki polisi kapıda dururken gördü , annesi sinirli bir şekilde ona bakıyordu.
" Jeff , bu polisler bana 3 çocuğa saldırdığını söylüyorlar . Ve sıradan bir kavga değilmiş , onlar bıçaklanmışlar. Bıçaklanmışlar oğlum ! " Bunun doğru olduğunu gösterircesine Jeff başını yere eğdi.
"Anne, bana ve Liu'ya bıçak çeken onlardı ."
"Evlat," dedi polislerden biri "Biz üç tane çocuk bulduk , iki tanesi bıçaklanmış , birisi de karnına darbe almış ve bunları senin yaptığını kanıtlayacak bir görgü tanığına sahibiz. Şimdi , bu bize neyi açıklıyor?" Jeff bunun işe yaramayacağını biliyordu . Onların Liu'ya ve kendisine saldırdıklarını söyleyebilirdi ama ilk olarak onların saldırdıklarına dair bir kanıtı yoktu . Kaçmadıklarını söyleyemezlerdi , çünkü doğrusuna bakılırsa kaçmışlardı. Bu yüzden Jeff kendini veya Liu'yu savunamadı .
"Evlat, kardeşini aşağı çağır. " Jeff bunu yapamadı , çünkü çocukları döven kendisiydi .
"Bayım, o... o bendim . Çocukları döven kişi bendim . Liu beni durdurmaya çalıştı ama yapamadı ." Polisler birbirlerine baktılar ve aynı anda kafalarını salladılar.
"Pekala çocuk , görünüşe bakılırsa bir yıl..." 
" Durun ! " dedi Liu . Herkes ona döndü ve elindeki bıçağa baktılar . Polisler silahlarını çektiler ve Liu'yu hedef aldılar .
"O bendim , o küçük pislikleri döven bendim. Kanıtlara sahibim . " Kollarını sıvadı , kollarında onu kavga edip yaralanmış biri gibi gösteren kesikler vardı . 
"Evlat, sadece bıçağı elinden bırak ." dedi polis . Liu bıçağı yere düşürdü . Ve ellerini havaya kaldırıp polislerin yanına yürüdü .
"Hayır Liu , bendim ! Bunu ben yaptım!" Jeff'in yanaklarından yaşlar akıyordu . 
"Ah,benim zavallı kardeşim. Beni korumak için suçu üstüne almaya çalışman çok cesurca . Pekala, götürün beni . " Polis Liu'yu araca doğru götürdü.
"Liu,onlara benim olduğumu söyle !! Söyle onlara ! Çocukları döven bendim !" Annesi ellerini Jeff'in omzuna koydu. 
"Jeff lütfen, yalan söylemene gerek yok . Bunu Liu'nun yaptığını biliyoruz , artık durabilirsin ." Jeff Liu'nun da içinde bulunduğu polis aracı hızlanırken arkalarından baktı . Bir kaç dakika sonra arabayla gelen Jeff'in babası onun yüz ifadesinden bir şeyler olduğunu anladı .
"Oğlum,sorun nedir?" Jeff cevap veremedi . Ses telleri ağlamaktan hırpalanmıştı . Bunun yerine Jeff'in annesi olayları anlatmak için babasıyla birlikte eve girdi , Jeff hala ağlıyordu . Birkaç saat sonra eve girdi , anne ve babasının üzgün,hayal kırıklığına uğramış yüzlerini gördü. Onlara bakamadı . Bunu Liu'nun yapmış olduğuna inanmalarına katlanamadı . Olanları aklından uzaklaştırmaya çalışarak uyudu . 2 gün geçti , Liu'dan söz edilmedi. Arkadaş yoktu . Sadece üzüntü ve suçluluk vardı. Bu cumartesi sabahı Jeff annesi tarafından mutlu bir şekilde uyandırılıncaya kadar böyle geçti.
Annesi perdeleri açıp odaya gün ışığı girmesini sağladı "Gün bu gün."
Uyanmaya çalışan Jeff "Ne? Bu gün ne var? " dedi.
"Bu gün Billy'nin partisi var." Jeff artık tamamen uyanıktı.
"Anne,şaka yapıyorsun değil mi? Olanlardan sonra bir partiye gitmemi beklemiyorsun değil mi? Liu...-" Uzun bir duraklama oldu.
"Jeff, ne olduğunu ikimiz de biliyoruz. Bu partinin geçmişi aydınlatacak bir şey olabileceğini düşünüyorum.Şimdi giyin." Jeff'in annesi odadan çıktı ve hazırlanmak için alt kata indi . Jeff yataktan kalkmak için büyük bir çaba gösterdi . Rastgele bir üst ve pantolon giyip aşağı indi . Annesi ve babası giyinmişlerdi ; annesi bir elbise,babası da takım elbise giymişti . Neden bir çocuğun partisi için böyle süslü kıyafetler giyiyorlar ki? diye düşündü Jeff.
"Giyeceklerin bunlar mı?" dedi Jeff'in annesi.
"Çok süslü giyinmekten iyidir." dedi. Annesi ona bağırma isteğini bir gülümseme ile sakladı.
"Pekala Jeff, biz aşırı derecede süslü giyinmiş olabiliriz.Ama bu iyi bir izlenim bırakmak için gerekli." dedi babası. Jeff söylenerek odasına çıktı .
 Jeff  "Benim hiç süslü kıyafetim yok!" diye bağırdı.
"Sadece bul bir şeyler." dedi annesi. Süslü diyebileceği bir şeyler bulmak için dolabına baktı.Bir çift siyah üst buldu , ancak altına ne giyeceğini bilemediği için bıraktı. Biraz daha bakındı, sadece normal tişörtler vardı. Sonunda beyaz,kapüşonlu bir üst buldu ve onu giydi.
Annesi ve babası aynı anda "Bunu mu giyeceksin?" dedi. Annesi saatine baktı "Ah,değiştirmek için zaman yok. Hadi gidelim." dedi ve Jeff 'le babasını kapıya doğru itti . Sokağın karşısına geçtiler ve Barbara ile Billy'nin evinin önüne geldiler. Kapıyı çaldılar, açan kişi Barbaraydı . O da anne ve babası gibi aşırı süslü giyinmişti . İçeri girdiklerinde Jeff 'in tek görebildiği yetişkinlerdi , çocuk yoktu .
"Çocuklar bahçede Jeff . Gidip tanışmaya ne dersin?" dedi Barbara.
Jeff çocuklarla dolu bahçeye girdi. Hepsi garip kovboy kostümleri ile ortalıkta koşturuyorlardı ve birbirlerini oyuncak silahlarla vuruyorlardı. Bir anda çocuklardan biri yanına geldi ve ona bir tane plastik silah ve bir şapka verdi.
"Hey,oynamak iştey mişin?" dedi.
"Ah,hayır çocuk. Bu tür şeyler için fazla büyüğüm ." Çocuk garip köpek suratı ifadesi ile ona baktı.
"Yütfeeen?" dedi çocuk. Jeff  "İyi." dedi. Şapkayı taktı ve silahla ateş ediyormuş gibi yaptı . İlk başta bunun çok saçma olduğunu düşündü, ama sonra eğlenmeye başladı. Çok havalı bir şey olmayabilirdi ama bu düşüncelerini Liu'dan uzaklaştıran tek şeydi. Bu yüzden bir süre çocuklarla oynadı , sonra bir ses duydu. Bir şeylerin yuvarlanmasına benzeyen garip bir ses. Sonra aniden ne olduğunu anladı.
Randy, Troy ve Keith kaykayları ile beraber çitlerden atladılar . Jeff oyuncak silahı attı ve şapkasını çıkardı. Randy yüzünden açık açık okunan bir nefretle Jeff'e baktı .
"Selam, Jeff 'di , değil mi?" dedi. "Bitmemiş bir işimiz var."  Jeff yaralanmış burnunu gördü ve  "Bence herkes karşılığını aldı . Ben senin pestilini çıkardım, sen de kardeşimin hapse gönderilmesine neden oldun . " dedi.
Randy'nin gözlerine bir öfke yerleşti "Ah hayır , ben karşılıklı iş yapmam , ben kazançlı işi yaparım.O gün bizi tekmelemiş olabilirsin,ama bu gün olmayacak." Bunu dedikten sonra Randy hızla Jeff'e doğru gelmeye başladı.İkisi de yere düştüler. Randy Jeff'in burnuna bir yumruk attı , Jeff onu kulaklarından tuttu ve kafa attı. Ardından onu üstünden itti ve ikisi de ayağa kalktılar . Çocuklar çığlık atıyordu ve aileleri evden dışarı çıkıyordu . Troy ve Keith ceplerinden silahlarını çıkardılar .
"Yardıma mı ihtiyacın var?" dedi Jeff'i boynundan tutup bahçe kapısına fırlattı.Jeff ayağa kalkmaya çalışırken y.
"Hadi ama Jeff,savaş benimle!" Jeff'i tuttu ve onu mutfağa doğru itti . Randy tezgahta bir kaç şişe votka gördü ve cam şişelerden birini Jeff'in kafasında kırdı.
"Dövüş benimle!" diyerek Jeff'i oturma odasına götürdü .
"Hadi Jeff,bana bak!!" Yüzünden akan kanlarla Jeff ona baktı. "Senin kardeşini hapse gönderen bendim! Ve şimdi sen oturup da onun bütün bir yıl orda çürümesine izin mi vereceksin?! Kendinden utanmalısın!" Jeff ayağa kalktı.
"Nihayet! Kalk ve dövüş!" Jeff ayaktaydı , yüzünde kan ve votka vardı . Tekrar o garip duyguyu hissetti , uzun süredir hissetmediği o duygu. Jeff'e doğru atılan Randy "Sonunda ayakta!" dedi.O anda bir şey oldu,Jeff'in içinde bir şeyler koptu . Aklı yerle bir oldu , mantıklı düşünme yeteneği uçup gitti , yapabileceği tek şey öldürmekti . Randy'yi tuttu ve onu yere doğru fırlattı . Ardından üstüne çıktı ve kalbine bir yumruk attı . Randy nefes almaya çalışırken kalbi atılan yumruk yüzünden bir süreliğine durdu . Jeff ona defalarca kez yumruk attı , Randy'nin vücudundan kanlar fışkırıyordu . Sonunda son nefesini verdi .
Şimdi herkes Jeff' bakıyordu . Ailesi, ağlayan çocuklar , hatta Troy ve Keith bile . Ancak ikisi şok durumundan hemen kurtulup silahlarını Jeff'e doğrulttular. Jeff silahları gördüğü anda merdivenlere koştu . O koşarken Troy ve Keith ateş ettiler,bütün kurşunlar onu ıskalıyordu . Jeff üst kata çıktı ve Troy'la Keith'in ayak seslerini duydu . Onlar son kurşunlarını ateşlerken Jeff kendini banyoya attı . Banyodaki havluyu aldı . Troy ve Keith ellerindeki bıçaklarla içeri girdiler.
Troy bıçağını Jeff 'e doğru savurdu , Jeff geriye çekilip havluyu Troy'un yüzüne doğru çok sert bir şekilde savurdu . Troy yere düştü . Şimdi sadece Keith kalmıştı . Ancak o Troy'dan daha çevikti . Jeff havluyu ikinci kez savurduğunda eğilip saldırıdan kurtuldu . Bıçağı bıraktı ve Jeff'i boynundan tuttu . Onu duvara bastırdı . Raflardan birinde olan çamaşır suyu şişesi üzerlerine düştü ve onları yaktı . İkisi de çığlık attı . Jeff hemen gözlerini sildi . Havluyu mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Keith'in kafasına savurdu . Keith yerde kanlar içinde yatarken , rahatsız edici bir şekilde gülümsedi .
"Komik olan da nedir?" dedi Jeff. Keith bir çakmak çıkardı ve ateşledi. "Komik olan şey..." dedi "Sen çamaşır suyu ve alkolle kaplanmış durumdasın." Keith çakmağı ona doğru atınca Jeff'in gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ateş ona değdiği anda, alevler votkadaki alkolü ateşledi . Alkol onu yakarken , çamaşır suyu cildini beyazlattı . Ateş her yerini sararken Jeff korkunç,tiz bir sesle bağırdı . Yuvarlanarak ateşi söndürmeye çalıştı ama başarısız oldu . Alkol onu cehenneme göndermiş gibiydi . Koridorda koştu , ve merdivenlere düştü . Jeff'i gördükleri anda herkes bağırmaya başladı . Ateşler içindeydi , yerde yatıyordu ve neredeyse ölmüştü . Jeff 'in en son gördüğü şey annesi ve diğerlerinin ateşi söndürmeye çalışmasıydı.O anda bayıldı.
Jeff uyandığında yüzü bandajlarla sarılmıştı . Hiçbir şey göremiyordu , omzundaki bandajları hissedebiliyordu, bir de vücudundaki yaraları . Doğrulmaya çalıştı ama kolunda kablo gibi bir şey bağlıydı , kalkmaya çalışırken yerinden çıktı . Ve bir hemşire hızla odaya girdi.
Jeff'i yatağa geri iterken  "Yataktan çıkman için çok erken." dedi ve kabloyu tekrar taktı . Jeff sadece orda oturdu ; görmeden , nerede olduğunu bilmeden . Sonunda annesinin sesini duydu .
"Balım,iyi misin?" diye sordu annesi . Jeff cevaplayamadı . Yüzü sarılmıştı ve konuşamıyordu. "Ah balım , sana iyi haberlerim var . Bütün görgü tanıkları olayı anlattıktan sonra Randy sana saldırdığını itiraf etti , Liu'yu serbest bırakmaya karar verdiler." Bu haber neredeyse Jeff'in yataktan fırlamasına neden olacaktı . Ama kolundaki kabloyu hatırlayıp kendine engel oldu .  "Yarın çıkacak ve tekrar birlikte olacaksınız."
Annesi oğlunu kucakladı ve veda etti. Sonraki iki hafta Jeff ailesi tarafından her gün ziyaret edildi . Ardından bandajların çıkarılacağı gün geldi. Ailesi yüzünün nasıl göründüğünü görmek için oradaydı. Doktorlar bandajları açarken herkes sandalyesinin ucuna oturmuştu. Son bandaj da çıkıncaya kadar beklediler.
"En iyisini umalım." dedi doktor . Yüzündeki bezi çekti ve yüzü ortaya çıktı.
Annesi Jeff'in yüzü karşısında çığlık attı . Liu ve babası dehşete kapılmış bir şekilde bakıyorlardı .
"Ne? Yüzüme ne oldu? " dedi Jeff . Yataktan fırladı ve aynaya koştu . Aynaya baktı ve ailesinin verdiği tepkilerin sebebini gördü. Bu...bu korkunçtu . Dudakları yanıp kıp kırmızı bir hal almıştı. Yüzü saf bir beyaz renkteydi , ve normalde kahverengi olan saçı siyaha dönmüştü . Elini yavaşça yüzüne koydu . Yumuşacıktı. . Aynadan ailesine baktı .
"Jeff," dedi Liu "O kadar da kötü değil..."
3 notes · View notes
Text
Kaderin Zarları
Bazı alışkanlıklar edinmek epeyce kolaylaştırıyordu işlerimi. Mesela kafam güzelken kalemi nereye koyduğum,kağıtları nerede tuttuğum. Tüm güzelliklere rağmen hiç gitmeyen, içimde ki tüm duyguları bastıran bir ağırlık çöküyordu. Bir kaç dakika evvel yapmak için heyecanlandığım her şeyi kaplıyordu. Saatlerce hatta günlerce sürebilirdi.Bir adım atıp kalkıyor, sonra o heves imden okuldan eve dönen çocuk gibi kaçıyordum.Bir kaç defa başardığımı sandım , oysa bahardan önce açan çiçeklerin , uğrayabileceği bir don vuruyordu zihnimi. Bedenim güçlü olsa da , zihnim kendisiyle kavgasını kazanamıyordu.İçimde ki şeytanın sesi çok azdı . Fakat gizemi tümüyle enerjimi dizginliyor, hatta kendi istekleri için dört nala koşturup duruyordu.Nasıl vazgeçerim bilmiyorum tanrım , bir yanım hep günahın kendisi . Şimdi fırtınada camları ve kapıları kapatsam, kendi içimde bir başkası başlıyor. Yazmam zorlaşacak , kalemi tutan ellerim epeyce ağrıyacak . Belki de hep böyle olacak yada şeytanım susacak .Kendim ile girdiğim bu muazzam iddia , hevesli bir kumar olacak. Avuçlarımda bir takım zar .Birisi şeytanın diğeri meleğin , ikisini de içimde atacak şans dileyecektim. İyi yada kötü yoktur, belki de dedim . Büyük ve küçükten ibarettir her şey . Nasılsa inkar edemezdim,her birisi benim parçamdı .Olduğu gibi kabullenecektim , büyüğün küçükten üstünlüğünü . Bir rengi diğerinden daha çok sevmek gibi .Ellerimi birleştirip , avuç içlerimden aşağıya , serçe parmağımın kesiştiği avuç yanaklarımdan uzun bir nefes verdim.Zarların nefesimle dans ettiğini duyabiliyordum. Sanki kara köşeleri aşınıyor , doğru olanı belirlemek için sabırsızlanıp,kendi aralarında konuşuyorlardı. Sebebi farketmeksizin bana aitlerdi .Hiç suçlayamayacaktım diğerini , sırf kendi içlerinde ki yarışını kaybetti diye . Ne olursa olsun ilerleyeceksin dedim. Seni çağıran şeytanın da olsa meleğin de . Ürpertiyle şans diledim olacaklara, yapacaklarıma ve tümüyle bunun sonuçlarına katlanacaklara. Kötüydü gelen altı üçlük bir yarışla . Zarlar kaymıştı avuçlarımdan , şimdi ise inanılmaz bir acımasızlık vardı ellerimde. İlk adımı mutfağa attım . İstekli olmak mümkün değildi , fakat arzuluydum. Çekmeceleri açmaya başladım . Birincisi kaşık ve çatallardan ibaretti. Yassı ve kavisli cisimlerdi hiç dikkatimi çekmedi . İkincide gözüme ilişmişti , çeliğin parlak rengi , nihayet güzel bir suç ortağı . Hareket geçmek için arzulu , yapacaklarım için kararsızdım. Önce acıyı tatmalı ve gerçekliği sınamalıydım . Ufak bir parçamla birleştirdim , çelik bıçağı . Sanki tüm kasvet , açılan derimden sızıyordu. Epey bir vakit huzurla izleyebilirdim. Nitekim gerçekliği arzulayan onca ruh , belki de benim kader zarımın sonuçlarını bekliyordu . Benden bir parça öylesine uzaklaşıyordu . İçimde ki merak ve sorular giderek artıyordu . İçim den daha fazlası bunu benim ile paylaşacak . Yan tarafa ilerledim , banyoda ki aynada gördüğüm , yüzümde hoşnutsuz bir mutluluk vardı. Utanan ama suçluluk hissetmeyen . Tanrıyla insanın en çok uzaklaştığı yer olabilirdi , banyom . Şakaklarım da inanılmaz bir gerginlik görüyordum . Ellerimde benden çıkan ,huzursuzluğun ıslaklığı gitmiyor , artıyordu . Daha önce de kan kokusu almıştım . Fakat bu bildiğim alyuvarlar , akyuvarlar ve diğerlerinden oluşmuyordu . Gerçekliğin öfkenin ve zıvanadan çıkmışlığın kokusuydu. Uzunca bir süre kendimde olanları izlemek ile yetindim. Karar vermek gerektiğini biliyorum, artık daha fazlası için gidecektim . Bu kez iyilik ve kötüğün zarları avuçlarımda belirdiler. Aynı zarları atacak , hiç bir zaman kazananın olmadığı bir kumarı yineleyecektim. Avuçlarım nefesimle çalkalanıyor ve kendi aralarında kaderin fısıltılarını duymamı istiyorlardı. Düştüklerin de yüzlerine bile bakmadan kararımı vermiştim . Derim den artık öfkeyle süzülmüyor , huzurla kırmızı bir renk bırakıyordu . Nihayet harekete geçmek için inanılmaz bir isteğim vardı . Parlayan çelik yanıma başımda , öfke ve gerçeklik kokuyordu. Parıltısın da arzular oynuyordu . Daha fazlasına artık ihtiyacım yoktu . Olacaklar ve olasılıklar her zaman avuçlarımda ki , kader fısıldayan zarlarda . Apartmanın kapısından çıkarken , yanı başım da duran Toni İrkildi . Sanırım ilk defa benden , bana ait olmayan bir cesaret kokusu alıyordu . Şaşkınlığını aptal kuyruğu yüzünden , gizleyemeyen bir köpek . Saat gece üç , sokakta eski tabir inler ve cinler . Hiç olmadığım kadar emin , omuzlarım dik o evden ayrıldım. En yakın metro , otobüs durağı yada insanlar . Herkes bir şeylerin farkında olmalıydı . İnanılmaz bir boşluk vardı , yeryüzünde . Kendimden başka kimseyi gerçeklikle uyanmış bulamadım . Yürümeye karar verdim . Nereye gideceğimin , kiminle karşılaşacağımın önemi yoktu . Bir elim cebimde kader zarlarını aşındırıyor , gözlerim daima karşıda hızlı olmaya , ramak adımlarla ilerliyorum . Bunca belirsizlik için de , o kadar eminim ki yapacaklarımdan . Sanki uyandığım da başlayan bu şey , kaderimin ilk günü. Tamirhane durağından nihayet otoyola çıktım . Bir şeyler beni durdurmalıydı . ilk kez tüm bir şehri ele geçirmiş darbe komutanı gibi ilerliyordum . Kuşluk vakti sessizliğiydi , bereketin yeryüzünü okşadığı , kısmetin ve kaderin sakinlerini ziyaret ettiği vakitte,Gökte ki martı bozuyordu tüm bu ahengi . Huzursuzdu sanki benden , öylesine yakın temastan kaçınarak , kanatlarının gölgesini önümde ayırmıyordu. Neyse ki yalnız olmadığımı hissetmeye başladım . Şakaklarımı geren belirsizlik , çizgi çizgi ilerliyor yüzümde . Damarlarım sertleşmiş gözlerim kısılmış . Tüm istanbul üzerin de ki esrar perdesinden aralanıp , günün yatay ışıklarını kabul ediyordu. Martıyla epey uzun sürdü yol arkadaşlığı . Gözlerim de kırmızıdan başka bir rengi görüyordum . Az evvel martının son kanadını çırpıp konduğu , yeşil perdeli , kubbeli kapılı yerden selam aldım . Dervişler , gün ağrırken uyanırdı uykudan . Onlar tasavvuf eder , kendi kaderlerini selamlar , aitsizlik içinde doğruluklarıyla yaşardı . Pek fazla şey bilmesem de devam ettim o kapıdan . Kesiklerimden akan kan durmuş . Öfkem hayretle dizlenmiş , zihnim boşluğa düşmüştü . O an için sormak istediğim hiç bir soruya sahip değildim . Nasıl olur da tüm merakımı , içim de arzuladığım vahşeti geçiştirmiştim. Selamını aldığım derviş ,öylece ışığın yüzüne vurduğu camın kenarında oturuyor , bana baktığını için için hissetsemde, ağzından tek kelam çıkmıyordu . Alabildiğine bir sessizliğin için de öylece hareket edemeden kalmıştım . Çıt çıksa tüm düzen alt üst olacak , sanki her şey başladığım yere geri dönecekti . Biraz daha yaklaşmak istedim , her adım attığım da mesafe kısalmıyor aksine uzuyordu . Sonsuza kadar adım atabilir , fakat oraya asla ulaşamazdım . Seslenmeyi denedim fakat sesim , alabildiğine bir boşlukta hiç bir yere çarpmadan yayılıyor ve kayboluyordu . Ürpermekten ziyade tüm öfkemle sesleniyor fakat sesimin duyulmadığına şaşıp kalıyordum . Zihnim ile denemeliydim , tekrar konuşmayı . Aleykümselam , kimim bilir misin? Uzun dan kısa , kısa dan az biraz uzun . Kumral sakallarım var , kısa saçlarım . Karnım aç değil dünden yediklerim , yolum pek uzun değil,soracak olursan bir kaç martı kanadı mesafeden geldim . Epeyce sağlıklı olduğumu bilirim . Bir bilmediğim var dedim. Onuda ben bilirim yolun aslın da epeyce uzun , burasıda ilk molan dedi . Öğreneceksin , için de kaybettiğin kendini . Önce kaybolmalı ki insan bulsun için de ki gerçeği . Böylece başlamıştı o sesin ilk öğüdü. Şaşırmak istesem de orada olacağımı biliyor gibiydim . Karşı koyamaz insan kendi için de bildiğine . Yüzüme ilk kez bakmıştı , kısa yüz hatları kulaklarının hizasından yere epeyce yakın sakalları , uzun kaş uzantıları ve gözümden kaçmayan sürmeli gözleri öylece beni süzüyordu. Bundan ne anlam çıkarmam gerekirdi , epeyce uzun bir yolculuğum ve öfkem vardı . Elim ceplerim de kader zarları fısıldamaya başlamıştı . Sanki fark etmişti cebim de ki öfkeli uğultuyu . Birden dikkatini kesti ellerime . Şeytanın oyuncaklarıyla mı geldin dedi . Kendi kendime öfkelenmiştim , her insan için de ki şeytanla yaşardı. Günah ta insanındır , sevapta . Bizler seçimlerimizin günahını ve sevabını alırız oysa ki . Yüz ifadesi buz kesmişti , birazdan olacakları bilir gibi bakıp lanetliyordu beni . Ben ise hangi zarın kaderini yaşayacağımızı merakla bekliyordum.Sonuç ne olursa olsun , ikimiz için de kaderden ibaretti . Ölüm yada yaşam farketmeksizin , önceden var olana itaat edecektik. Gözlerim cebime kayıyor , çeliğin parlaklığı göz bebeklerimde süzülüyordu . Bana son kez baktığın da , olacakları bildiğini doğruladı gözleriyle. Burada başlıyor kaderin dedi.İçin de gün ışıklarının bir birleriyle çarpıştığı o küçücük yer , kapkaranlık olmuş . Saat geceye geri dönmüş , derviş öfkesini koskoca bir karanlıkla değiştokuş ederek hapsetmişti beni . Gözlerimi sayamadığım kadar ovuşturdum , metal buz kesmiş , bıçak derimi kesmiyor , yüzüm de ki kıvrımlar yavaş yavaş uzun düz çizgiler halinde başımda ilerliyordu . Bu karanlıktan çıkmak istesem de tüm o kavisli han kapısı kaybolmuş . Pencereler duvarlarla örülmüş ,içeriye nefret fısıltıları sızdırıyordu . Öfkem ürpertiyle süsleniyor , aklım beni bur dan çıkarmak için çalışıyordu . Şeytani dürtülerim , cani iç sesim suskunlukla seyrediyordu beni . Bir martı kanadı mesafede , o şehrin sahibi imparator , kendi için de kalmıştı . Ne arıyordum bu yerde , neden kendimden başka kimseyi bulamadan , kalakalmıştım . Kader kelimesini vurguluyordu zihnim .. Defalarca hatta günceler burada kalmış olabilirdim . Hiç güvenemediğim bir gerçekliğe sahiptim , gerçekten burada mıyım? Defalarca sordum aynı soruları , vaktin önemi hiç yoktu . Yeni bir oyun başlamıştı benim için üstelik akrep yelkovanı , yelkovan akrepi kovalarken , bunlar sadece dairesel hareketlerden ibaretti çünkü burada zaman yoktu . Bir başıma kaybolmuştum , karanlıkta . Teslim olmalıyım diyordum içten içe , başka nasıl kurtulabilirdim ki . Günlerin geçişini fısıltılar azaldıkça anlıyordum . Geceleri susar ,sanırım sabahın ilk vakitlerin tekrar başlıyorlardı. Ben ise bunca boş zamanda içim de saniyeleri ardın dan dakikaları ve saatleri topluyor , ne zaman başladığını bilmesem de fısıltıların ne kadar benimle kaldığını hesaplıyordum. Her bir yirmidört saati bitirdiğimde sakalımdan bir parça koparıyor ve cebime koyuyordum . Tüm sahip olduğum gerçeklik sakallarım ile saydığım günlerdi . En azından bir on güne yakın zamanı bu şekilde tamamlamıştım . Delirmek istesem de zihnim aynı şeyleri tekrar ediyor . Kendi haline bıraktığım da ise hep aynı kaldığım yerden uyanıyor , beni devam etmem için zorluyordu . Kendi içim de ki yolculuk başlamak üzereydi . Aklımın alamadığı bir doygunluk ve uykusuzluk hakimdi . Bedenim hiç acıkmıyor , ruhum ise hiç yorulmadan düşünce çarklarını döndürmeye aralıksız devam ediyor . Belkide asıl sormam gereken soru bunların cevaplarındaydı. Nasıl oluyordu , cebim de duran tam on sakala rağmen hiç yemek yememiş ve uyumamıştım . Kendime aynı soruları sorup cevaplar aramaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Artık fısıltıları dinlemeye karar vermiştim . Bir çok şey den bahsediyor , öğütler veriyorlardı sanki o an kendimden başka duyabildiğim ne varsa kulak verdim . Odanın o tüm sessizliğin de ki uğultuları dinlemeye başladım . Günden güne aydınlanan bir hava , fısıltılar da bir sakinlik vardı . Toprak duvara kulaklarımı yaslayıp tüm bir günü onları dinleyerek geçirmeye başladım . Artık zamanı saymıyor , cevapsız sorularımı tekrarlamaktan çekiniyordum. Bir sabah tekrar duydum dervişi , buldun mu yusuf dedi . Aradığını öfkenin arkadaşlığında , çeliğin kestiği vücudundan akan kanda . O an anladım belki de ama sözünü bölmedim dervişin .Allah’ın peygamberi Hz.Yusuf’uda kuyunun karanlığında bırakmışlardı . O ise kendine verilen karanlıktan , dünyanın en güzel hediyesiyle çıkmıştı . Belki de anlıyorsun diyerek gülümsedi . O küçücük odada zarları kaybetmiştim artık . İnsan topraktan var olur , ateşle pişerdi . Neden seni yakıp kavuran bu ateşten artık kurtulmuyorsun dedi . Aklıma Mevlana’nın şu sözleri geldi ‘Kalbin bir gün seni sevgiliye götürecek. Ruhun bir gün seni sevgiliye taşıyacak. Sakın acında kaybolma. Bil ki çektiğin acı bir gün dermanın olacak‘ Acım kendim dendir bilirim . Atamadığım adım şeytanın çelmesin-dendir . Elimde ki bıçak vesveselerin uğultusundan dır . Kayboluşlarım Allah’tan kaçışım dandır. Sen kendini buldun Yusuf ‘ dedi derviş . Hikayenin başında Tanrıyla en uzak yer dediğim banyomda, bileklerim kesik bedenim kanlar için de yerde kalmış .Ruhum bir martının kanadı gölgesinde , kendiyle inzivaya çekilmişti . Benim ise Dervişle arkadaşlığım , uyanışımın onbirinci günün de bitti . Yememiş ama acıkmamıştım , uyumamış ama yorulmamıştım. Benim kıssadan hissem bittiğin de, açılan gözlerim kollarım da ki serumlara ve bileğim de ki sargılarla başbaşa kalmıştı .
3 notes · View notes