Uzağımda bile yakınlık var. Bu konuları anlatmak zor. Beş adımım sanki kapana kısılmış. Anlasam yağan yağmurun gözlerimde işini. Soğuk sanki evimin kalıcı misafiri. Üşümekle ısınmak arasındayım. Sanki hep oralardan bir avuç merhamet doğuyor avuçlarıma. Bilsem kime bu merhamet belki yakar ısınırım. Soğuk bırak şimdi sokağı. Evet, sokağı. Üç kere dört, sen yoksun. Hem zaten kurtulmaz başındaki kardan memleket. İyi de biz ne ara memleket olduk? Konusu sessizlik olan kalabalıktan bahsetsem sana ağlarsın. Belki de ağlamaz gözlerinin cam gibi parlamasına engel olurdun sadece. Nolurdu mesela? Durmadan bağırsam sen de sesimi daima duysan. Sorma, yorgunum. Sor ya da bir şey değişmez. Sen sanki duvar olduğunda ben orayı yuva sanırdım kendime. Bunları konuştuk mesela ama hatırlamazsın sen şimdi. İki kere iki bize beş olalı çok oldu. Hatta belki sen çoğaltdın, ben eksiltdim. Fark etmez. Şimdi sınırın kanlı vatandaşları olarak sana beyaz -biraz kana bulanmış, ama beyaz- güvercin yollayacağım. Fakat karışmasın aklın, güvercinimiz bile sulhe çok uzak.
Bak benim canım yanınca arayabileceğim birisi yok tamam mı? Ya da gece kabus gördüm uyandım, telefonu elime alıp anlatacağım, mesaj atabileceğim birisi yok. Çok korktuğum gecelerde, arayabileceğim birisi hiç yoktu. Kendimleydim ben. Boğulduğum sandığım akşamlarda bu evden çıktığım zaman gidebilecek bir yerim yoktu salıncaktan başka. Saatlerce orda oturunca üşüyüp üşümediğimi merak kimse etmedi mesela, edecek kimsem yoktu. Ben o gün oradan çıkınca bile hiçbir yere gidemedim. Gidip yatağımda yorganı kafama kadar çekip öylece bekledim. Ben küçükken de tektim, hani işte düşersin ağlarsın, bak ben kanayan dizlerime ağlamadım. Vücudum genelde hep mordu mesela, sorsan hepsinde bir anı var. Hiçbirini kimse bilmez benden başka. Dışlandım mesela çok oldu, gidip beni aralarına almadılar diye bir kere ağlamadım. Geçtim köşeye oturdum. Bak hepsinde tektim ben, bedensel de ruhsal da. Anlamıyorsun. Ya da kriz geçirdiğim anlarda gidip beni sakinleştirmesini, kendime zarar vermemi engellemesini isteyebileceğim birisi yoktu. Ne yaptım biliyor musun? Her kriz anımda kendimi ya banyoya ya odama kilitledim. Kilitliyorum. Zarar mı verdim kendime, yine olan bana işte. Kendime. Yalnızdım bak ben hepsinde. Ben ölümü dilerken de yalnızım, ben iyileşmek için çabalıyorum ya hani güya, hani iyi olurmuşum ya ben. Bak ben bunların hepsinde yalnızım. O hastaneden korktuğum halde her ay bak ben tek başıma gidiyorum. Her gidişimde kendimi ben teselli ediyorum. Her ordan çıktığım zaman gidip salıncağa oturup kendimi ben topluyorum. Ben her şeyde yalnızdım, bu hiç değişmedi. Anlıyor musun diye artık sormayacağım, beni hiç anlamadılar. Anlamayacaksın.
Bir gün gelir sen de ağlarsın, işte o zaman belki beni anlarsın ve sonra ihanetin acısını yaşarsın, yaşadıkça belki aşktan ders alırsın.
Kırbaç yedi kalbim ihanetinle, duygularım çöktü, sayende aldatmanın bedelini yaşıyorum şimdi sessiz günlerimde haykırıyorum içimden lanet olsun sana lanet olsun seni seven saf duygularıma.
Seni düşünürken fark ettim aldatmaları, senin sözlerin aklıma geldikçe anladım yalanlarının tertemiz duygularıma ihanetini.
Aşkı değil nefreti sevdim seninle. Sadece gülmeyi değil ağlamayı da öğrettin ihanetinle!
Sen yalanlarınla mutlu ol, gerekirse ben gerçeklerin içinde ağlamasını da öğrenirim, nasıl olsa her gözyaşı bir gün mutlaka yerini gülüşlere bırakır ama senin gibi yalanlar her zaman sahte olanları yaşar, şu an gibi.
Ne aldatma yakışır bana. Ne de aldatılmak yakışır benliğime.
Yalanların kucağında kaldım çaresiz, sana inanırken yarım kalmışım, şimdi anladım, sensiz.
Sana nefes aldığım sürece dua edeceğim sanma ki mutlu ol diye, sen de sev ve benim gibi aldatıl, sen de sev benim gibi yan diye.
sigaranı tekrar kendini öldürmek için içtiğin zaman anlıyorsun, geçmişe döndüğünü. bağırtıları duymamaya çalışarak kapıyı çarpıp gittiğin zaman anlıyorsun. geceleri yine baş gösteren uykusuzluğun geri geliyor mesela. günlerce uyumayıp her şey ile boğuşuyorsun. beyninde yankılanan onlarca cevapsız soru arasında nefessiz kalıyorsun. gözlerinin altına morluklar, çevresine kırmızılar ekleniyor. sanat eseri değilsin sen, yıkımın tablosusun. ağlıyorsun belki de göz pınarların kuruyana kadar. bağırıyorsun boğazın parçalanana kadar. güçlüyüm ben, diyerek kandırmıyorsun kendini. aynaya her baktığında tekrar bir canavarla göz göze geliyorsun. kaçamıyorsun kendinden. düşüyorsun ama bu sefer kalkmak ne demek, bilmiyorsun. her zerren eksik geliyor. yarım hissediyorsun kendini, her zamankinden daha yarım. yazıyorsun mesela ama neden yazdığını bilmiyorsun. sessizliğinin sesi yok artık. sessizliğin sessizlik yalnızca. zihninde bir otoban gürültüsü, sana seslenen kim. sana seslenen var mı. kimsin sen, nesin. yaraların açılıyor bak tekrardan. çok kan akıyor ama ölemiyorsun işte. acıdan titrerken her zerren yine sigara yakıyorsun ardı ardına. kaçıncı paket olduğunu yine bilmiyorsun. alışmak gerekirdi oysa. alışmalıydın sen şimdiye kadar. ama bunu bile başaramadın. alışmanın yanından bile geçemedin. kandırdın yalnızca kendini. güçlüsün sen, dedin her aynaya bakışında oysa üfleseler devrilirdin. mesela tekrar başladı ellerin saçlarını yolmaya. tekrar başladın bedenini kanatmaya. gözlerin aylar sonra karardı, ne yaptığını bilmedin. mesela ellerin çakmağı zor tutuyor, gözlerin buğulu bakıyor. gözünü kırpsan ağlarsın, bunu anlıyorsun ya işte. geçmişe döndün sen. farkına var artık. her şeyin en başındasın. paramparçasın. herkes dağıldı. sen bir sigara daha yaktın, oturdun kaldırım köşesine. şehir üstüne yıkıldı, kurtulmaya çalışmadın. geçmişi silemedin. geleceğe bakamadın hiçbir zaman. bak, sen her şeyin en başındasın. ölmeli misin yoksa savaşacak gücün var mı senin? kaç sigaran kaldı, bu acıya yetecek mi. bu acı senin yaşamana izin verecek mi. hiçbir şey bitmedi, sen bitti sanırken tek bir adım dahi atamadın. yalana kandın, kanadın. inandın, yanıldın. en başta mısın yoksa uçuruma son bir adımın mı kaldı senin?
Canın yansa da bir köşede sessizce ağlarsın, sesin çıkmadığı sürece kimse seni ne görür, ne duyar, ne de acı çektiğini bilir. Bazıları ise sesleri duymazlıktan ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerini görmezden gelir, yanından geçip gider. İçi sızlamaz. Bazı insanlar var iyi gün insanı bazı insanlar var kötü gün dostu...
Hiç çocuk olmamış gibi yüzün. Birisi uzun süre gözlerine bakacak diye korkuyorsun çünkü bakarlarsa ağlarsın, anlarlar içindeki eksikliği, biliyorsun. Kandırmışlar masum duygularını. Büyüdükçe ulaşacaksın çocukluğuna demişler sanki. İçten içe inanmışsın, umutlarla doldurmuşsun kendini. Kaç yaşına gelirsen gel yalan olduğunu söyleyememişsin kendine, hala bekliyorsun. Sana ne küçükken ne büyüyünce vermedikleri çocukluğunu kendin yaratmaya çalışıyorsun. Anlarlar diye korkuyorsun sanki. Tekrar kırılmaktan korkuyorsun çünkü. Eğer anlarlarsa paramparça ederler, biliyorsun. Her parkın önünden geçtiğinde, kendine gelmen uzun sürüyor. Yağmurluysa eğer gün oturuyorsun salıncağın tam karşısındaki banka. Kimse gelmez o gün biliyorsun. Küçükken de kaçabilirsen gelip otururdun o salıncağa dimi? Yağmurlu olurdu gün. Kimse gelmezdi. Ağlardın, yağmurdan belli olmazdı, bilirdin. İçinde hep korku olurdu. Bir kez bile olsa korkusuzca gökyüzüne uçmak için o salıncakta her şeyini verirdin, bilirim. Şimdi hiç ağlamaz gözlerin. Çok mu ağladın küçükken yoksa? Bana hep öyle derdin, 'Ağlama. Yaş kalmayacak gözlerinde, istesen de ağlayamayacaksın sonra.' Küçükken, çocukken kelimesinden nefret edersin sen, çok mu ağlattılar seni? O yüzden mi ağlayamayışın? Yaş kalmadı mı yoksa gözlerinde? Çok derin bakarsın sen çevrene. Derinlerinde korku yatar bakışlarının, bilirim. Neden bu kadar korkuttular seni? Tek başına korkudan ağlayarak yaptığın yolculuklardan mı kalma bu korkmuş bakışların? Küçüklüğünü her anlattığında buruk çıkar sesin. Annene sarılarak uyumak istediğin ama yastığa sarılı ağlayarak uyuduğun gecelerde mi burkuldu o güzel yüreğin? Nasıl dayandı o küçük bedenin tüm bu yorgunluklara? Hep kahramanımdın ya sen, o günlerden mi kalma bitmek bilmez gücün? İçine kapanıksın sen, tıpkı bir kutu gibi. Ne yaparsam yapayım açamayacağım bir kutu. Kapatırken kendini etrafa karşı çok mu acıyla bağladın ağzını? O günlerde de mi şarkılar eşlik ederdi sana? Hani her dinlediğinde uzaklara bakarak mırıldandığın şarkılar. Onlar mıydı tek dostun?
Umut yaşatır insanı derler.. Umut etmek güzeldir insanı ayakta tutar.. Bunca zaman sadece umut ettim ve şimdiki yaşlarımda umut yerini aşka bırakır oldu.. İnsanı yaşatan tek şey umut değilmiş meğer.. Aşk bize verilmiş en kutsal duygu.. Küçücük kalbime dokunduğun gün başladı hayat.. Hala devam ediyor ve ben her seferinde iyi ki diyorum.. Bana olan desteğin bana olan sevgin bana duyduğun büyük aşk karşısında dizlerinin önüne eğilip sana olan bütün duygularımı haykırmak isterdim.. Fakat ağızdan çıkmıyor cümleler senin yanında.. Seni sadece yazarak anlatabiliyorum.. Yüzünü kirpiklerinin tel tel ayrılışını gülüşünü ellerinin ve kalbinin sıcaklığını sadece kağıtlara dökebiliyorum.. Sana bakarken daha bir güzelleşiyor sanki ruhum.. İçimde kötü olan ne varsa hepsi bir bir kopuyor karışıyor sonbahar rüzgârlarına.. Savruluyor içimdeki bütün olumsuzluklar.. Güzel olan ne varsa bana koşuyor sanki seninle birlikte.. Tarif edilemiyor bazen sevgilim.. Sen kutsanmış kitap gibi sen üstüme düşen yağmur damlası gibi sen cama vuran rüzgar gibisin.. Sen yatağımdaki derin uyku sen sabahıma güneş sen karanlığıma mum alevi.. Sen kalbimi ısıtabilen içimi okşayabilen tek varlıksın.. Bana bütün duyguların en güzelini yaşatan büyümemi sağlayan içime heyecan katanımsın ve sen iyi ki varsın.. Duysalar kıskanırlar kalbinin güzelliğini duysalar alırlar hemen seni benden.. Yok eşin benzerin.. Senden bir tane daha yok.. Senin gibi bakan senin gibi gülen senin gibi dinleyip susan senin gibi ağlayan senin gibi saran yok.. Sen varsın bir.. Şu koca dünyaya gönderilen ve beni bulan bir tek sen varsın.. Sen bütün sonlarımın başlangıçlarına dokunansın.. Sen denizin mavisi yaprakların yeşili siyahın aydınlığısın.. Sen beyazsın hemen kırılırsın leke tutar beyaz yanların ağlarsın kan damlar sokaklara.. Yüzüne ufacık hüzün düşse kuşlar ötmeyi bırakır kanatları kırılır.. Ne zaman dönsen sırtını bana yırtılır bedenim.. Yokluğun keser nefesimi dolar gözlerimde ağlayamam.. Üzülmenden korkarım.. Sen üzülme karicim varsın dolsun gözlerim yaşlarla varsın yansın bu gezegen alev alsın.. Yeterki üzülme.. Sen gülümsemek etrafa neşe katmak için yaratılmışsın.. Sen başyapıtsın.. Gözlerin hiç dolmamalı mesela yüzün hiç düşmemeli.. Ellerin hiç gözyaşlarına gitmemeli senin.. Sen hep sevmeli sevilmeli gülmeli mutlu olmalısın.. Sen sofranın tuzu rüyaların tatlı düşü.. Sakın gitme hep yanımda kal.. Kalki ruhum nefes alsın kalki canıma can katılsın.. Yüreğime değdiğin günden beri böyleyim işte.. Kerem Ferhat Mecnun misali divaneyim deliyim belki.. Nasıl böyle oldu dersen dön bir bak aynaya.. Bunun bütün cevabı sende.. Sen sorulara cevapsın.. Bazen olmadığın gecelerde oturuyorum camın önüne alıyorum elime bir kahve ... Sen yokken hava genelde öfkeli oluyor.. Esmer bulutlar kuşatıyor gökyüzünü bir türlü açık vermiyor.. Tek bir yıldız kalmıyor gökyüzünde sanki hepsi küsüyor.. Yıldızlara bakıp dalamıyorum diye dışarıya göz gezdiriyorum bende.. Ağaçlar yalpalanıyor.. Yapraklarını akıtıyor gözyaşı misali.. Yerler hep yaprak oluyor.. İnsan basmak istemiyor yapraklara acıyla ayrılıyorlar daldan diye.. Sonra rüzgar bakıyor etrafa sen yine yoksun.. Bir hışımla esmeye başlıyor.. Ne ağaç dalından düşen yaprak kalıyor ne yerden kalkmayan toz tomur.. Yokluğun böyle bir şey sevdiğimm.. Sensizlik bir tek bana değil bütün doğaya yansıyor.. Herşey herkes kırılıyor dallarından.. Oyüzden iyisi mi sen gitme kal.. Ciğerlerime dolan sigara dumanı bile yoksun diye dertli yanıyor kahve buz gibi oldu odada epey soğuk.. sen hep doğ karanlığıma aydınlansın ısınsın odam.. sen gitme kal.. #Ysfdgrz51
ah, İstanbul ah. bir sen bana yararsın. bu bile artık teselli etmiyor beni.boğazımda koca bir düğüm var. hediye kutusu gibi bağlanmış bir ip. kör düğüm atmışlar. ne açılıyor, ne kesiliyor. yaşlanınca yüzünde kırışıklar artar ya,aynaya bakar gençliğindeki halini özlemeye ağlarsın. ruhundaki kırışıklıklar artınca ne yaparsın? hatırlar mısın kırışık olmayan bir ruh? hatırlar mısın! hangi ayna gösterir ruhundaki çizgileri? gül dikenleri mi bu çizgilerin sebebi? hayır gül sevmem. koku da almam. gözlerim renkli bir gökyüzü görmeyeli epey oldu. hatırlamıyorum bile. anlıyor musun? ölüyor muyum? insan öleceğini anlarmış ya. anlamıyorum. birileri ölüyor biliyorum. ben miyim ölü? katil miyim? kaçma, yaralanacak bir yanım kalmadı. kaçma. hırçın dalgaları bilir misin? kayalara nasıl çarparlar bilir misin? o dalganın içindeki balığım. kayaya çarptım. ölüyor muyum bilmiyorum. denizin içindeyim. denizim beni boğar olmuş. yüzgeçlerim kanat olsa. uçsam. hava almak için çıktığım gökyüzünde, ölsem. havada su ararken dengemi kaybetsem. yere düşsem. ölsem. toprak olsam. toprak olsam üzerimde çiçek açar mı diye düşünsem. çiçekler açsa sevinsem. hepsi solsa. toprağım onları öldürse. katil oldum deyip ağlamaya başlasam. yağmur yağsa. seller olsa. toprağım yeri dahi belli olmasa. çiçekler yeşermez olsa. çiçeklerin katili, toprağın zehiri olsam. ben suçlu olsam. olsam değil. toprak oldum. suçluyum. putum. tanrıya baş kaldırdım. ibrâhim! kır. yoksa kavmin helak olacak. ibrâhim! suçlu olmayayım. kır beni! belki toprak olurum.
Özlem... Ne ağır, ne uzun, ne yorgun bir intiham. Derinlik ve acı hissi yaratıyor insanın içinde. konuşulması çok uzun ama konuşulamayacak kadar boğazını düğümleyen o berbat his. Özlemekten daha zor bir şey varsa ölen birini özlemektir. İmkansızlığı özlemektir. Kokusunu, sesini, eve gelince üstüne koşmasını... Girersin eve sana sarılan biri yok, yatarsın yatağa yanında yatan biri yok. O an sadece boşlukla birlikte gelen o acıyı hissedersin. Ağlarsın... Saatlerce, günlerce, aylarca... Hiç kapanmaz o yara sende. Fotoğraflara bakarsın, güzel anılarını düşünürsün, hayal edersin ama hayalinle kalır. Yine tek başına kalırsın günün sonunda. O yatağa tek girersin mesela. O yatağa girdiğinde kafanda "Remembrance" çalar. Geceleri uyumak için değil de özlemek için var sanki. Özlem garip bir şey öldüğünü düşünüyorsun ama ölmüyorsun, ölmek o anda tek çıkış yolun gibi geliyor. Özlemek ölmekten sadece iki harf fazla be çocuk demiş Cemal Süreya. Özlediğin kadar ölürsün çünkü, öldüğün kadar özlersin bir de. 'Şurama batan, diyor şair; şurama batan Özlem demeselerdi, bıçak derdim'.