Tumgik
#paravane
dilnaasyn · 1 year
Text
Paravan
Tumblr media
1 note · View note
ulutr · 2 years
Text
0 notes
yasayamiyoruz · 5 days
Text
çoğunlukla nedenini bilmeksizin her şeyden tereddüt ediyorum. kendi aklımdaki ideal düz çizgi anlayışına bakarak iki nokta arasındaki en uzun mesafeyi o kadar çok aradım ki. hiçbir zaman aktif bir yaşam sürme konusunda becerikli olmadım. daima hiç kimsenin atmayacağı en yanlış adımları attım diğer insanlara kolay gelen şeyler uğruna daima çaba harcamak zorunda kaldım. başkalarının neredeyse hiç istemeden elde ettiği şeyleri ben daima elde etmek istedim. gördüğümü ya da dokunduğumu iddia edemeyeceğim buzlu camdan bir paravan vardı daima hayat ile aramda ben o hayatta ya da o boyutta yaşamadım hiç. olmak istediğim şey için bir hayaldim ben. benim kurduğum hayal duyduğum isteklerde başladı. amaçlarım hiçbir zaman olmadığım şeyin ilk kurgusuydu daima.
42 notes · View notes
amezhu · 12 days
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
224. BÖLÜM - Dünyayı Tepetaklak etmek - gökyüzünde ateşten şeytani kale ile dövüş
Devasa taş heykel sersemlemiş ve donakalmış gözlerin altında gittikçe yükseğe ve daha yükseğe çıktı. Xie Lian onun harika bir durumda olduğunu gördü hatta önceden yüzü olmayan beyazın kırdığı bacakta iz bile yoktu, mutlu bir şekilde “San Lang, heykeli onardın mı?” dedi.
Hua Cheng gülümsedi, “eğer ta cennete Gege’yi almaya geleceksem ellerim boş gelemezdim. Hadi gidelim!”
Xie Lian kafasını salladı, “Millet, acele edip atlayın!
Ancak o zaman cennet mensupları kalabalığı onun yanındakinin Hua Cheng olduğunu gördüler, neredeyse dizlerinin üstüne düşeceklerdi, “EKSELANLARI, YANINIZDAKİ???”
Feng Xin’in yüzündeki sıkıntı giderek daha belirgin hale geliyordu ki sonunda bağırdı, “JIAN LAN! JIAN LAN!” ama cevap yoktu.
Lang Qian Qiu caddenin köşesinde saklanarak kaçmaya çalışan Qi Rong’u gördü, gidip onu yakalamak üzereydi ki Tai Hua sarayının oradan geçerken aniden sanki içinden bir şey patlamış gibi tüm saray paramparça olup yere serildi. Tüm cennet mensupları ürkmüştü, bakmak için döndüklerinde öfkeli alevler ve molozların arasında başını eğmiş ve sessizce duran bir figür gördüler.
Jun Wu gümüş kelebeklerden kurtulmuştu.
Beklenildiği gibi durdurulamazdı.
Qi‌ Rong aceleyle Jun Wu'nun arkasına koştu ve kalabalığa kendini beğenmiş bir şekilde bağırdı, “SÜPRÜNTÜ! ÇÖP! GÜCÜNÜZ YETİYORSA BURAYA GELİN!”
Sadece o hâlâ kendi ölümünden habersiz, yaklaşmaya cesaret edebildi, hiçbir cennet mensubu konuşmaya cesaret edemedi.
Beyaz zırhlı savaş tanrısın vücudunun üzerinden göklere doğru kapkara bir aura kükrüyordu, beyaz ışık körleşmiş, iki renk sürekli olarak tahmin edilemeyecek şekilde değişiyordu. Cennet mensuplarının hepsi bu Jun Wu’nun son derece farklı olduğunu hissedip ona baktılar ama sert bir şekilde nefes almaya cesaret edemediler. Aynı zamanda o da Xie Lian’ı dikkatlice izliyordu, yavaşça insanların toplandığı yere doğru ilerlemeye başladı. Attığı her adımda savaşın alevleri ayaklarının altını yakacaktı.
İlk başta canlı çıralar halindeydi, kısa bir süre sonra çılgınca her yöne yayıldı ve göklere doğru esen öfkeli alevlere dönüştü.
Bu alevler Qi Rong'u yakalamıştı ve şeytani bir şekilde uluyarak kollarında Gu Zi ile hızla kaçmaya başladı. Quan Yi Zhen, Yin Yu'nun cesedini sırtında taşıyordu, yüzü is içinde caddenin ortasında duruyordu ve Jun Wu'yu gördüğünde onun da gözlerinde öfkeli ateşler yandı. Ona doğru yürümeye başlamadan önce cesedi yere bile bırakmadı ve onu geri çeken Xie Lian oldu.
Bir başka gümüş kelebek dalgası ileri atıldı ve Xie Lian bu fırsatı kullanarak, "ACELE ET! ORADA DİKİLİP DURMA!" diye bağırdı.‌
Tüm cennet mensupları bir anlığına tereddüt etse de sonrasında her biri birbiri ardına seslenişe cevap verdi. Binlerce cennet mensubu siyah bir karıca sürüsü gibi devasa taş heykele tırmanıp göğüs ve omuzlarında yer edindiler. Durmaya yer olmadığında ise eteklerinin uçlarından tutunuyorlardı. Eğer bu şey uçacak idiyse o zaman sadece bereket fenerleri ve gümüş kelebeklere bel bağlayamazlardı, ancak aynı zamanda çok fazla insan olduğundan Xie Lian Hua Cheng’e doğru bir hamle yapamadı.
Tumblr media
Fikirler acil durumlarda ortaya çıkar, Xie Lian rastgele bir cennet mensubunun yanına çekti, onun arkasında Xie Lian, Hua Cheng'in yüzünü kavradı ve onu sıkı bir şekilde öptü.
Aradan biraz zaman geçti ve Xie Lian'ın tüm vücudu bir anda ruhani güçle doldu, paravan olarak kullanılan cennet mensubu tamamen kaskatı kesildi ve şok içinde bağırdı, "SİZ İKİNİZ ARKAMDA NE YAPIYORSUNUZ??”
Xie Lian ancak o zaman insanların görüşünü engellemek için kenara çektiği kişinin aslında Lang Qian Qiu olduğunu fark etti ve zihinsel olarak derin bir pişmanlık duydu. Ne günah ne günah, bu çocuk tarafından görülmemeliydi ve haykırdı, "HİÇBİR ŞEY YAPMADIK! GÖRMENİZ GEREKEN HİÇBİR ŞEY YOK!" Sonra arkasını döndü ve o ilahi heykele bağırdı, "UÇ!"‌
İlahi heykel onun çağrısını duymuş gibi görünüyordu, sanki bir şey harekete geçmiş gibi, kısık gözleri aniden açıldı ve yüzündeki gülümseme derinleşti.
Gümüş kelebekler ve Bereket Fenerleri aniden dağıldı ama o hala gökyüzünde sabit bir şekilde süzülüyordu, uzun saçları, kolları ve etekleri de rüzgarda dalgalanıyor gibiydi.
Uçuyor!
Xie Lian ve Hua Cheng de ayağa fırladılar ve ilahi heykelin başının tepesindeki yorgun taç platformunun üzerinde durdular ve Xie Lian bağırdı, "HERKES DİKKATLİ OLSUN! SIKI TUTUNUN!
Tam sözünü bitirdiği anda, ilahi heykelin gövdesi önce battı sonra da kuvvetle ileri fırladı! Xie Lian ve Hua Cheng en yüksek noktada durdular ve ilahi heykelle birlikte birçok cennet mensubunu Cennet Başkentinden çok uzaklara taşıdılar. Ancak, yılların birikimiyle Cennet Başkentinde yıllarını geçirmiş çok sayıda cennet mensubu vardı, bu yüzden umutsuz ve kederli bir şekilde arkalarına bakmaya devam ettiler.
Biraz sakinleştikten sonra Xie Lian aniden az önce telaş içinde olduğundan saymaya zaman olmadığını hatırladı ve seslendi, “Herkes bindi mi?” Guoshi nerede? General Pei?”
General Pei'nin başına gelen talihsizliklere yenilip yenilmediğini kim bilebilirdi? Tanıdıklarının orada olup olmadığına bakıyordu ki bağırdı, “USTA!”
Uzaktan Guoshi’nin cevabı geldi, “GELDİM!”
Ancak o zaman Xie Lian biraz rahatlamış hissetti. Tam o sırada aniden birisi bağırdı, “YETİŞİYOR! YETİŞİYOR!”
Beklenildiği gibi! Devasa ilahi heykelin arkasında kızıllara bürünmüş bir şey peşlerindeydi.
Bu cennetin başkentiydi.
Asıl cennet başkenti, hayırlı ve uğurlu bulutlarla sarılıp çevrelenmişti. Şimdi ise bunun yerine savaşın alevleriyle yanıyor, ateşli şeytani bir kaleye dönmüştü.
Birisi dehşetle konuştu, “İmparator… İmparator cennetin başkentini hareket ettiriyor… Hepimizi ortadan kaldıracak…”
“Bizi yakalayacak!”
Ancak Xie Lian bağırdı, “O KADAR DA HIZLI DEĞİL!” el mühürlerini aniden değiştirdi ve devasa ilahi heykelin gözlerinden ışıklar fırladı. Cennet mensuplarının kulaklarını kamçılayan rüzgar daha hızlı esti, deliler gibi uludu, aniden onların peşinde olan kırmızı ışıktan hızla uzaklaştı. Artık ilahi heykel daha hızlı uçuyordu!
Burada işler hızlanırken arkalarındaki kırmızı ışık vazgeçmemiş hızı aniden artmıştı, artık daha yakındı ve bazı cennet mensuplarını panikten çığlık attırıyordu. Bu mesafeyle cennet başkentinin içindeki o figürü artık neredeyse net bir şekilde görebiliyorlardı!
Bu sırada ölümlü alemi neler olup bittiğinden birhaberdi; çocuklar gülüşüp oynaşıyorlardı ki gökyüzünde hızla ilerleyen beyaz bir ışık ve uçup geçmekte olan kırmızı bir ışık gördüler, hepsi ağzını açıp alkışladılar, “Çok tatlı!”
Xie Lian durumun bu şekilde devam edemeyeceğini ve bu şeyi hızlandırması gerektiğini biliyordu ama hafiften başı da dönüyordu. Sonuçta tek nefeste o kadar uzun bir süre uçmuştu ki. Hua Cheng kalkmasına yardım ediyordu ama onlar daha konuşmadan aşağıdan Guoshi’nin bağıran sesini duydular, “HEPİNİZ BURADA NE İÇİN DURUYORSUNUZ? BİR GRUP CENNET MENSUBU HALA KAÇMAK İÇİN HAYALET KRALDAN RUHSAL GÜÇ ÖDÜNÇ ALINMASINA İHTİYAÇ DUYUYOR. KENDİNİZDEN HİÇ UTANMIYOR MUSUNUZ?”
Bazı cennet mensupları bu ses tonunu takdir etmediler ve şöyle haykırdılar, “Sen kimsin? Bize ders vermeye ne hakkın var?”
Guoshi devam etti, “Kim olduğumun önemi yok, buna rağmen ben üst cennetteyken sen hala bir yerlerde kum havuzunda oynuyordun. Mesele şu ki, acele edin ve narin, pamuk ellerinizi bu ilahi heykelin üzerine koyun, hepiniz verebileceğiniz kadar ruhsal güç verin! Ancak o zaman bu ilahi heykel daha da hızlı uçabilir, eğer onun yetişmesini beklemiyorsanız tabi? Hepiniz kenardan izlemeye o kadar alıştınız ki, hayatlarınızın tehlikede olduğunu unuttunuz mu? Hala böyle bir şeyi size hatırlatmama ihtiyacınız var mı?"
Bu hatırlatmayla birlikte cennet mensuplarının nihayet akılları başlarına geldi ve hepsi bu yönteme destek vermeyi unuttukları için içten içe çok utandılar. Böylece hepsi işe koyuldu, ellerini ilahi heykele koyarak bağırdılar.
"EKSELANSLARI, BU MEVKİCE AŞAĞI KİŞİ SİZE YARDIM EDECEK!"
“Ah, o zaman ben de…”
“Pek fazla yok… ama elimizden geleni yapacağız.”
Yedi ya da sekiz yüz el ve ayakla birlikte ilahi heykel tekrar güçle doldu ve Xie Lian da tekrar enerjik hissediyordu. İlahi heykel bir kez daha güçlendi, bu sefer büyük bir gürlemeyle arkadaki kırmızı ışığı kilometrelerce geride bıraktı!
Cennet mensuplarının hepsi derin bir nefes alarak rahatladılar ve terlerini sildiler.
Aniden Hua Cheng konuştu, “Gege, aşağıya in.”
Xie Lian da nedenini sormadı ve doğrudan aşağıya doğru hareket etti. İlahi heykel bulutların zifiri siyah katmanlarını aştı, ama aşağısı da kapkaranlık, bir parça ışık süzmesi bile yoktu. Cennet mensupları telaşlanmıştı, “Burası… burası ne böyle? Neden bu kadar karanlık? Oldukça korkunç.”
“Ekselansları, neden buraya geldik?”
“Bence burada uzun süre kalmamalıyız!”
Ancak Hua Cheng konuştu, “Burada kalıp hareket etmeyeceğiz. Bekleyelim.”
Böylece o devasa ilahi heykel havada süzüldü, Xie Lian “En. Neyi bekliyoruz?” diye sordu.
Hua Cheng fısıltıyla cevapladı, “Yetişene kadar bekleyip bir tur dövüşmeyi.”
Sözler dudaklarından dökülürken, kara gecenin bulutlarının üstünden kırmızı bir ışık kırıldı ve o da aşağıya doğru indi. Her insan bir kale, gece gökyüzünde karşı karşıya geldiler. Her bir cennet mensubu gözlerini kırpmadan o kırmızı ışığın yaklaşmasını izledi, tüyleri diken diken oldu ve hepsi sorguladı, “Ekselansları, neden gitmiyoruz?”
“Onunla kafa kafaya savaşmayı düşünüyor olamazsın? Kazanma ihtimalin yok!”
“Yine aptallaştı! Biliyordum işte bu adam aptal olmayı seviyor!!! Yüzlerce yıl geçti ama o hala… kim tekme attı?”
“Ben.” Dedi Guoshi, “Bir kelime daha edersen seni doğrudan aşağı atarım.”
“SEN KİMSİN BE??”
O ilahi heykel devasa bir nesne olabilir, ancak Cennet Başkenti çok daha görkemliydi ve eğer gerçekten kafa kafaya çarpışırlarsa, bu devasa ilahi heykelin boyutuna göre kesinlikle ezilirdi. Ancak, Xie Lian'ın Hua Cheng'e güveni tamdı ve tek kelime etmeden izledi. Tıpkı o kırmızı ışığın yarım mil kadar uzağa gelmemiş olması gibi Xie Lian aniden ayağının altında bir şeylerin hareketlendiğini hissetti.
 Aşağıya baktığında, hareket edenin ayaklarının altındaki karanlık olduğunu gördü, sppş, sppş, yükseliyor ve katlanıyordu, adeta... ‌
Dalgalar.
Xie Lian anında buranın neresi olduğunu anladı.
Cennet mensuplarından da fark eden vardı, birisi dehşetle bağırdı, “Tanrım! Burası sanki… Kara Su Şeytanın Yuvası! Şeytanların yuvasına getirildik!”
Kelimeler söylendiğinde aniden aşağıdan beyaz şeritler karanlığı yararak havaya doğru sıçradı.
Unutulmaz bir şekilde yeşil dört çift göz, hayalet ateş fenerleri kadar büyük devasa sekiz göz ateşli şeytani kaleye baktı, bu kaba davetsiz misafirden son derece rahatsız olmuş gibi uzun ve kötücül şekilde kükredi. Devasa kuyruklarını ile ileri geri savurdu ve denizin binlerce metre yüksekliğinde heyecan verici dalgalarının yüzeyini kırbaçladı.
Onlar dört kemik ejderhasıydı!
Başlarını şeytani kaleye doğru kaldırdıkları anda ağızlarından hızlı bir akıntı fırladı, vurucu gücü muazzamdı ve demir ve çelik duvarlar bile böyle dev bir su tabancası tarafından kırılabilirdi. Xie Lian izlenimini yeniden değerlendirmekten kendini alamadı, "Onları son gördüğümüzde biraz... haha, aslında bu kadar vahşi olduklarını düşünmemiştim."
Denizin zifiri karanlık yüzeyinden dev canavarın yeni ceset kemikleri suları yarmaya devam etti ve balıklar sanki kaleye kayalar fırlatıyormuş gibi vınlayarak uçtu. Cennet mensupları gördüklerinde tamamen şaşkına döndüler. Jun Wu onları öldürmek için peşlerinden koşarken, Hua Cheng ve Kara Su onlara yardım ediyor gibi görünüyordu. Böyle bir sahne gerçekten çok ilginçti.‌ ‌
Dört Kemik Ejderhası o şeytani kalenin etrafını sardı ve ona çılgınca ateş etti ama can alıcı savaş alevleri biraz suyla yok edilemeyeceğinden o kadar da etkili olamadı. Balıklar mücadele ettikçe ateş de o kadar öfkelendi ve sulara giden tüm yolu yaktı.
Kara Su Şeytanı İninin deniz yüzeyinde şiddetli ateş büyüdü ve ateşin ışıkları ile sular vahşice dans etti, aşağıdan, suların içinden gulyabanilerin ulumaları ve feryatları duyuldu. Bir ter damlası Xie Lian’ın alnından aşağıya doğru yuvarlandı, “Kara… Su’yun… bölgesine böyle bir kargaşa getirmemiz sorun olmaz mı?”
“bunları önemseme.” Dedi Hua Cheng, “Bana para borcu var. Nasıl istersen öyle dövüş.”
Xie Lian, “???”
Aniden birisi ileriyi işaret etti, “NE… NE YAPIYOR O?”
Xie Lian da bakışlarını çevirdi ve gördüğünde kalbi de sarsıldı.
MXTX YAZAR NOTU; Kara Su’yun Hua Cheng’e cidden büyük bir borcu var, çok zavallı bir Yüce. Tüm Yüce’ler rütbesinin ortalamasını fena halde aşağı çekti (3 tane olmalarına rağmen.) ama bu çok fazla yemekten dolayı borçlu olunan bir şey değil.
17 notes · View notes
semantin · 4 months
Text
Ben evlenen arkadaşlarımı görüp bi gelin oluyorsunuz ne bu tantana derdim. Yok veda partilerinden tutunda kına kaç kıyafet değiştirmeye, sonu gelmeyen isteklere kadar. Hepsi dönüp senide göreceğiz dedi. Onlarada bunlar benim karakterimde yok kendimi tanıyorum desem de kimse dikkate almadı. Evlendim. Dediğim hiçbir şeyi yapmadım. Allah'ıma şükürler olsun. Bunu övünerek söylüyorum, sizlerde yapabilirsiniz diye düğünümi dahi kadın erkek ayrı yaptık çook şükür. Zor oldu. Organizasyoncular yapılamaz dedi. Paravan bulamadık koca şehirde. Ama oldu. Asla yapılamaz denilen her şey isteyince oluyor. İnsanlar sizi bir kalıba sokar. Ama siz çoktan şekil almışsanız o kalıplara zaten giremezsiniz. Rabbim hepimize güzel kalıplar alabilmeyi nasip etsin.
Bu devirde de güzel şeyler olabiliyor. Helalinden düğünde oluyor nikahta oluyor kınada oluyor. Rabbim niyet aldırmayı da nasip etsin hepimize.
42 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 8 hours
Text
Tumblr media
#Hayırlı #cumalar #kul #hakkı #yiyenler #hariç
Türkiye’de Allah ile aldatmanın yarattığı kriz fa­tu­ralarının böy­le­si­ne ka­ba­rık ol­ma­sı­nın ar­ka­sın­da Mâûn Su­re­si ih­lal­le­ri var. Ya­ni, Allah’ı ve dini paravan yaparak çal­ma-çırp­ma, hak­sız­lık, hır­sız­lık, dü­zen­baz­lık, riyakârlık, kitlelerin sömürülüp soyulması, ka­mu imkânlarının yağ­ma­lan­ma­sıy­la ka­mu gö­rev­le­ri­nin sav­sak­lan­ma­sı…(Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk)
8 notes · View notes
sarawritesx · 30 days
Text
starter for @spellbindingnights
Flynn loved going out with Belle whenever it was possible. Be it clubs, parties, restaurants, bars, you name it, they'd check it out. It was also a good opportunity for him, a paravane of sort, to handle some business. And he loved making Belle happy, which she always was when they were out in the public together. There was also something about showing her off, this gorgeous blonde on his arm that he would die for, a woman that had him held around her finger, seeing men and women envy the fact they ended up together.
Tonight, two of them were at one of the newly opened restaurants held by a friend of his. They got the best of tables, even if there wasn't a special occasion, he wanted to spoil her, she deserved anything in the world she wanted. Looking at her across the table, his men scattered around as he was always looked after when out, as well as every other Stringer sibling, Flynn's full attention was onto his girlfriend. "I really like the interior of this place. He had a good idea around it, let's hope his food is a great as well. I heard he got cooks from France and Switzerland."he explained with a smirk.
Reaching to take her hand, admiring the softness of it, her perfect manicure, he kissed her knuckles and kissed up her hand and arm, admiring her beauty, inhaling her intoxicating scent. "You look so beautiful tonight, baby. I love that dress on you."he then mused as he pulled back and gave her a big smile, still holding her hand in a soft grip.
Tumblr media
7 notes · View notes
lonestarbattleship · 8 months
Text
Tumblr media
"View of the bow of USS WASHINGTON (BB-56), showing the paravane shoe cathead in its raised position, with the paravane shoe stowed at its base, and the jackstaff mounted at its top. Taken at the Philadelphia Navy Yard. Photo received by Bureau of Ships with Philadelphia Navy Yard letter of February 1, 1942."
U.S. Naval History and Heritage Command: 19-N-28047
10 notes · View notes
kleo1504 · 7 months
Text
[18+ Story] The Mistress and the Beast (003)
Tumblr media
Disclaimer:
18+ Story
May include sexual themes
Female-Dom
Minors do not interact
The story includes AI generated pics
It’s a complete fiction
This is an original story by me, please do not copy
Just for you to know, I cursed this story while writing it, if you do copy my work, karma and curse will get you 😜
And for AI - feel free to learn from and use my story, I know I can’t fight technological progress 😂
Previously...
The Mistress and the Beast
(Part 003)
Tessa: Are you free for the next 30 minutes? Nathan: Not really… I have a meeting with Tessa: Make yourself free and come to my desk. Nathan: Yes, mistress! 🏃‍♂️
Tessa waits for only about 5 minutes and Nathan shows up at her office.
“I’m nearly scared of what you could possibly want from me here. I admit your desk is slightly shielded from the rest of the open space but it’s still a pretty public spot.” Nathan looks around and he can not only see but also hear the members of Tessa’s team.
Tessa is sitting by her desk. When they were moving to this part of the headquarters building, she specifically asked for a new desk which will have three full sides, covering her legs perfectly. She liked to take her shoes off while working late and she didn’t want others to stare at her feet when she did. And this desk also gave her a daring idea. “Go under my desk, Nathan.” She motions with her leg, showing him the way. He’s of a large build but he should fit just fine.
Nathan is clearly startled, his gaze shifting from her to the desk and back. “Tessa…”
“On your knees, crawl under my desk and suck my cherry hard enough to make it pop, Nathan.”
Nathan looks around one more time, nobody is looking in their direction and this space is partially shielded by paravan. He quickly drops down on the floor and hides under Tessa’s desk. He grabs her legs and slides her on the swivel chair closer. He immediately notices she’s wearing a perfectly nice and decent knee-length skirt but no underwear. Without hesitation he starts stroking and rubbing Tessa’s legs and inner thighs.
“Hmm! That feels nice,” Tessa sighs quietly and she starts typing on her keyboard to look busy for her coworkers. “Carry on, Nathan. You are doing well.”
She can feel his lips placing hot wet kisses on her inner thighs and moving up to her most sensitive spot. His skilled tongue caresses her in her lap and finds the very bud of her pleasure easily. He starts giving it quick sharp licks eliciting moans from Tessa and making her stop typing. “Fuck! You’re good!” Tessa whispers. “Don’t stop.” Nathan’s lips envelope her bud and he sucks softly and briefly, building the arousal up in Tessa. “Ahh! Shit! I underestimated this!” Tessa moans and she can hear (and feel) him hum with delight. Nathan really goes for it, using his lips, tongue and teeth, he covers her lap in kisses and his saliva making her lady parts even more wet and slick. Tessa suddenly covers her own mouth to muffle her scream as she feels one of Nathan’s fingers entering her. He starts thrusting it in and out in a slow but building up rhythm while licking and sucking her clit like a popsicle. And Tessa can definitely feel like melting. Then she needs to bite her lips hard and hits the desk with a palm as Nathan pushes two fingers inside her. “Fuck! Nathan! You devil! Shit!” She curses in between breathless panting. “You’re turning me on so much. I’m so close. Don’t stop!” She can feel one of his hands pushing underneath her butt, gripping her better to speed up. Tessa instinctively arches her lower body to give him better access. She tries to muffle her sounds as Nathan really goes for it. She gives a trembling moan when the wave of orgasm covers her. Before she can descend from the ecstatic heights, she feels Nathan’s finger all warm and wet and slick with her juices making its way into her but hole. He thrusts it several times and then she feels him inserting a butt plug in her tight hole.
Tessa’s legs are still shaky and feel like they are made of jelly when Nathan pushes her swivel chair a bit away. “Coast clear?” He asks as he’s using a white paper tissue to clean his face covered in Tessa’s cum.
“Wait!” Tessa signals with her hand.
“Tessa! We are going to that new Thai restaurant on the corner for lunch. Wanna join us?” Nathan hears a female voice and presses a bit more into the under desk space.
“Not today, Naomi. I have an appointment. I’ll join you next time. Thank you.” Tessa responds with a husky and a bit breathy voice.
“Are you okay? You sound weird.”
“I think I caught a cold or something. It’s nothing serious. Enjoy your lunch.” Tessa waits for Naomi to walk away and then pulls Nathan out of his hideout. He quickly straightens his back and clothes. Then he places his hand on her desk, leaning against it and watching Tessa’s face. “I don’t even need to ask whether I was any good.” He gives a wide cocky smile.
“If you were just a tiny bit better, I would scream my lungs out.” Tessa sighs and tries to make her skirt look decent again.
Nathan smiles wide proudly, clearly pleased that he managed to satisfy her. “Always at your service, mistress.” He whispers.
“You did great but you should really go now. People would ask what you’re doing here.” Tessa winks at him.
Nathan nods and walks away.
Nathan: Your boy is working late tonight. 😢
Tessa receives his message followed by a selfie. It’s nearly 11 pm. The selfie captures Nathan pouting, sitting at his CFO desk, his chest bare and his tie turned into a ribbon around his neck as if he was a gift.
Tessa can’t suppress her laughter.
Tessa: Oh no! They are truly overworking you. Nathan: Do you still have the butt plug in? Tessa: It’s yours. I’ll wait till you come and take it back. Nathan: But I can’t control it. 😢
Tessa shares a link with him.
Tessa: Now you can control it. 😉 Nathan: 😈
Tessa can immediately feel it vibrating and rolls on her belly in bed.
Tessa: Hmm! It feels good… Nathan: I know 😂 Tessa: I have a few more toys with remote control here. Wanna play with me? 💋
Instead of responding in the chat, Tessa receives a face call invitation. She picks it up.
“I want to see you using those toys while I control them, mistress.” He says. “I want to make you feel good.”
“Hmm! Very well! Let’s see if you can handle the toys better than I do.” Tessa reaches somewhere outside the cam frame and she presents all her toys.
“That’s one hella vibe the pink one.” Nathan laughs.
“Still a bit smaller than you.” Tessa pouts.
“Are you sure? It looks pretty big from here.”
Tessa lifts the XXL size vibrator and puts it inside her mouth.
“Fuck! Tessa! You’re crazy! You’re turning me on so much here.” Nathan bites his bottom lip as Tessa pushes the vibrator further. She pulls it out slowly again, the phallic vibrator glistening with her saliva.
“It’s smaller than you. I’m sure.” Tessa grins cheekily.
“I believe you,” Nathan moans. “When you’re already familiar with this one, why don’t you give me the remote control and use it on yourself?”
“With pleasure. Would you mind me taking my clothes off?”
“I’ll appreciate it.” Nathan gulps and watches Tessa taking her oversized t-shirt off. She intentionally makes a rapid movement as she throws it away, her breasts bouncing, making Nathan’s mouth dry and his pants too tight. She’s still wearing panties but she keeps them for now and touches her nipples lightly. Nathan can see them perk and harden. “Use the nipple clamps, mistress, please.” He asks her and Tessa reaches them. She takes her time putting the nipple clamps on, moaning and sighing softly as she touches herself.
“Hmm! It feels good! I like my nipples pinched like this. What else, my dear? How would you like to pleasure me? Would you rub my boobs if you were here?”
“I would! I would rub them softly and kiss them.”
“Alright…” Tessa starts rubbing herself, her skin getting heated and more sensitive. She lifts one of her breasts up and kisses it, circling the nipple with clamp with her tongue.
“GOD!” Nathan moans.
Tessa looks up to see him undoing his pants at his desk. He pulls his erection out and starts touching himself. “No no! Not so fast, my naughty boy. Be patient. Stop touching yourself. We have barely started and I want you to last as long as possible.” Tessa scolds him softly.
Nathan whimpers but he obeys and fixes his pants again. “Yes, mistress. Please, slide your hand down. Tease yourself over the panties.”
Tessa leans back and spreads her bent legs to give the camera and Nathan a good view. Her hand slowly slides down to her crotch. She starts stroking herself while tugging the nipple clamps now and then. “Ahhh! Yes… I wish you were here to rub me like this.” She moans and she can hear him hiss.
“I wish the same, mistress. I can see your panties dumping. Slide your hand underneath it. Are you wet?”
Tessa lets her hand inside her panties and properly rubs her intimate folds. “Yes, I’m very wet. I’m wet for you.”
“God! Yes!” Nathan moans. “Take your panties off! Let me see.”
Tessa slowly takes the panties off and positions herself so her intimate parts can be seen in full by Nathan.
“Fuck! You’re so gorgeous, mistress! Use that lube on the vibrator. Make it nicely slick. It’s a big one and I want you to feel good.”
“Hmm! Yes!” Tessa spreads a decent portion of lubricant all over the vibrator and starts rubbing her folds with it. It starts vibrating as Nathan controls it. “Oh! It feels so good, Nathan.”
“I can tell.” Nathan sighs, his eyes glued to the screen of his personal tablet. “Tease your pretty hole with the vibe, Tessa.” Tessa does as she’s told and rubs her entrance with higher speed, moaning more intensely. “That’s it! Start pushing it inside, Tessa.” She starts pressing the tip of the vibrator inside. “Fuck, you’re so tight, love! Slowly, don’t hurry, my dear.” Nathan instructs her and Tessa giggles. As if she never used this vibrator before. His care is somewhat cute but funny at the same time for her. She makes a few shallow thrusts with the vibe, each move inside going a bit deeper than before.
“Ah! It’s so big Nathan! Stretching me so well! I wish it was you, Nathan!”
“Same…” Nathan gulps and Tessa hears him moan. “God! You’re taking it so well! Fuck, Tessa! You’re killing me…”
“What now? I’m full but not quite there, Nathan. What would you do if this was you?” Tessa asks. “How would you pleasure me?” Tessa can feel the vibration getting more intense and with a faster rhythm.
“Thrust it, baby. Start nice and slow.” Nathan instructs.
“Ah! Yes! It feels so good! Filling me so well! God! The vibration… I want more!”
Nathan changes the vibration mode. “Speed the thrusts, mistress. You’re getting close, aren’t you?”
“Yes! I’m so close! Ah! I want it deeper… harder!” Tessa thrusts with the vibe much quicker and harder, nearly pushing it completely inside. 
“Shit! Tessa! Can I undo my pants already?”
Tessa gives a deep throaty moan. “YES! I’m so fucking close now, Nathan!”
“That makes two of us,” Nathan whispers as he reaches to his hard erection and starts stroking himself.
They both reach the climax at roughly the same moment. Tessa is lying on her back, the vibe still inside of her, it’s mode set to something more like a light massage, smile on her face. “Are you still there?” She asks as she’s too tired to move and check the phone’s display.
“Yes, mistress.” Nathan’s voice sounds husky and spent. “I must admit… This was the best jerking I ever had so far.”
Tessa giggles. “Stick with me and we will surely break that record.”
“With pleasure. I should really put myself together again. The night cleaning shift will soon be here and I don’t really want the poor lady cleaner to see me like this.”
Tessa gives a throaty laughter. “A big CFO found in his office late at night all worked up and covered in his cum, watching the head manager of P&C with a giant vibrator in her pussy. That wouldn’t be great for any of us.”
“Tessa?” Nathan calls for her attention. Tessa reluctantly lifts her head and grabs the phone to face him. “Have a good night, Tessa.” Nathan smiles. The lights are too dim to tell for sure but Tessa would swear he’s blushing.
“Go home and get some sleep, too, Nathan. Sweet dreams.”
“Sweet dreams after this? You’re an optimist.” Nathan smirks. “Sweet dreams to you, too, Tessa. See you soon!” He blows a kiss and closes the video call.
Tessa lies for a little longer resting. As she starts falling asleep she forces herself to get up. She pulls both the vibe and butt plug out, washes and sanitises them both properly in the bathroom and puts them on a charger. She wears clean panties but decides to sleep without a t-shirt.
Tessa: We should discuss some rules of conduct. Nathan: Haven’t we crossed most of the rules already? Tessa: I’m not talking about company rules. I mean rules for the… the thing between us. Nathan: You mean rules for our relationship? Tessa: Okay, rule #1 Don’t call it a relationship. Tessa: #2 Don’t ever talk about us with anyone and I mean it - don’t share stories with your friends, family, priest, couch, guru or elementary school teacher. NOBODY! Nathan: I wouldn’t dream about telling anyone about our private relationship 😜 Tessa: We only have 2 rules and you already broke the first one twice. Nathan: Oh dear! Naughty me! I guess you should punish me… 🙏 Tessa: You’re such a manchild, really, Nathan. Tessa: #3 We are not dating. I’m not going to meet your friends, parents, no dates in the cinema, no picnics in the park, etc. Nathan: I think I understand where this is going. Tessa: #4 No attachments! Once I say it’s over, you accept it and we part as civilised people. Tessa: #5 As long as this lasts, you are not allowed to hook up with anybody else, unless I say that you can. Tessa: Those are the rules. If you don’t agree, we should better end this here and now to avoid any further damage. Nathan: Yes, mistress. Tessa: You mean you agree with the rules or you want to end it? Nathan: I agree with the rules, mistress. Tessa: … Good! I somewhat expect you to try to negotiate. Nathan: I learned that you don’t negotiate. You give ultimatums. You don’t make compromises. It’s your way or no way. Why would I try to waste time arguing with you when I know I can’t win? Tessa: True. I’m really happy you have this much understanding. Thank you. Nathan: Can I ask you about something now? Tessa: No emotional bonding types of questions. Nathan: Don’t worry. Nathan: As much as I enjoy all the mindblowing orals and fun with toys, is there a chance of you allowing me to actually fuck you anytime soon?
There’s like a 3 minute pause.
Nathan: Tessa? Nathan: Mistress? Are you there? Tessa: Yup! Tessa: Sorry, I choked on my morning tea. Tessa: You caught me off guard a bit. Tessa: Back to your question. Tessa: I think I can arrange something like that. Tessa: Have you found yourself some apartment or are you still staying at the hotel? Nathan: I have the hotel suit. Company pays for it until I find something permanent in this city. Tessa: Do you have plans for the weekend? Nathan: That depends on the day and hour Tessa: The whole weekend. Saturday and Sunday. 48 hours. Nathan: Well… Tessa: Make it free. Nathan: Yes, mistress. Nathan: You mean… are we going to spend the whole 48 hours together? Nathan: In a hotel suite? Nathan: Fucking the entire time? Nathan: Tessa? Nathan: Mistress, are you there? Nathan: Are you choking on tea again?Nathan: Hello?
To be continued...
8 notes · View notes
sahiray · 25 days
Text
çoğunlukla nedenini bilmeksizin her şeyden tereddüt ediyorum. kendi aklımdaki ideal düz çizgi anlayışına bakarak, iki nokta arasındaki en uzun mesafeyi o kadar çok aradım ki. hiçbir zaman aktif bir yaşam sürme konusunda becerikli olmadım. daima hiç kimsenin atmayacağı en yanlış adımları attım; diğer insanlara kolay gelen şeyler uğruna daima çaba harcamak zorunda kaldım. başkalarının neredeyse hiç istemeden elde ettiği şeyleri ben daima elde etmek istedim. gördüğümü ya da dokunduğumu iddia edemeyeceğim buzlu camdan bir paravan vardı daima hayat ile aramda; ben o hayatta ya da o boyutta yaşamadım hiç. olmak istediğim şey için bir hayaldim ben, benim kurduğum hayal duyduğum isteklerde başladı; amaçlarım, hiçbir zaman olmadığım şeyin ilk kurgusuydu daima.
6 notes · View notes
morihaus · 3 months
Text
sad truth is that even without the alessian order in power, there'd prooobably be some strife and maybe even wars in cyrodiil as the anti-elven contingent still like, has enthusiastic and powerful followers, it just allows for more pushback
ironically, SKYRIM might become a haven for the marukhati faith since borgas still exists in this world, and many nordic rulers overlooked all this monotheistic nonsense to have an excuse to scour and siege the lands of elves in cyrodiil. rather than a period of violent enforcement of the inflexible doctrines, cyrodiil would see this battle between the elven-tolerant paravanics and the anti-aldmeri marukhati/colo-nordic joined forces. and minotaurs would be there
2 notes · View notes
seslimeram · 8 months
Text
Yıkıcılık
Tumblr media
Gündelik koşuşturmanın ortasında doğrudan keskin bir hat olarak yıkıcılık var ediliyor. Behemehal anlamlandırılan bir suretle önü alındığı bildirilen oysa gündelik yaşam hali, pratiklerini imkansız kılan her ne varsa o yıkıcılık ekseni üstünden sözüm ona didaktik bir var etme, anlatım gayretinde eyleme dönüştürülüyor. Her gün perişanlık, her yer karanlık, zifiri kapkaranlık. Bütünüyle bir bozgunculuk hali içinde her gün yurttaşın haklarının açık bir biçimde talan edilmesine devam olunuyor. Bir yönelim olarak hak ihlalleri eylemsellik olarak öne çekiliyor. Ne verili haklar, ne yazılmamış kural ve kaidelerden müteşekkil olan insanlık mefhumunun temellerindeki ihtimaller yerinde duruyor artık. Müştereklerimiz bu kesintisiz şablon içerisinde derdest olunuyor. Günlük yaşam pratikleri zora koşulurken bir hal, bir güzergah üstünde asgari bir yaşam istemi de derdest ediliyor anbean, her yerde. Muktedirin yeni ülkesinin temelleri tüm o primitif, pragmatist tehdit döngüsünü yeniden imal ederek, göz boyayan masalları aksettirip dururken korku filminin ta kendisini hakikat kılabildiği tahayyüllerle var ediliyor. Biçimsiz, mesnetsiz, yok yere değil aralıksız bir teslimiyet hali için durmadan hayata saldırıyor muktedir. Yenilendiği söylenen saha ve şu zeminde eskinin ta kendisi günbegün restore ediliyor. Bir örnek olagelen yıkım, terör, ekseninde yaşam bu saldırılarla birlikte kuşatılıyor.
Bir yerlerde birilerinin aldığı kararların herkesin hayatını etkileyebilmesidir mesele biraz daha açık bir biçimde. Yıkıcılığı keskin bir hat olarak yaşamın orta yerinde konumlandırır iken muktedir eyledikleriyle beraberce geriye dönülemeyecek olan katran karanlığının da temellerini sağlama alır. Bir gün şeriat çağrısıdır bu çıkagelen, bir gün her türlü yılışıklığı bünyesinde barındıran ekonomi politik yönetiminin arkası yarın kuşağına dönmüş siyaseti paravan kılan akçalı işlerinde. Devletlinin olur verdiklerinin milyonlarca dolarlık ranta ait pazarlarda boy göstermelerinden bu hali devamlılıkta okuyabiliriz. Bir başka halde şimdi o mimli televizyon ekranlardan, iki satır manili abuk sabuk bir tecrübe insanı diye anılan ve bildirilen bir şahsiyetin pavyon güzellemesine sahne olduğu yerde o muktedir olanların et pazarlarından pay kaptıkları yerin meselidir o yıkıcılığın işlemesi. Et pazarlarından tüm o silah, insan, uyuşturucu ticaretlerine bir biçimde kollukça yakalandığı kadar kenardan bir biçimde sümen altı edilerek götürülenlere, aralıksız bir yağmacılık halinin orta yerinde yıkım sıradanın gündelik yaşamına demirbaş kılınır. Yenilenmiş ülke tiradı aralıksız saha ve ekranlarda zikredilirken o yıkımın gündelik bir tahayyüle dönüştüğü zemin var edilir, hiçbir yere gitmeyen, ilerlemeyen, dönüşmeyen bir karanlığın ortasına demirlemiş ülke ol aralıktan görünür kılınır. Burasıdır mesele.
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli depremin yıldönümü yaklaşırken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile İskenderun Devlet Hastanesi'nin açılış törenine katıldı.
Anadolu Ajansı'nın haberine göre, Hatay'da deprem konutlarının inşasının devam ettiğini söyleyen Erdoğan, "Çeşitli sıkıntılarla, meşakkatlerle karşılaşıyor olsak da hedefimizden asla kopmuyoruz. Amacımız mümkün olan en kısa sürede Hatay başta olmak üzere tüm depremzede şehirlerimizi yeniden ayağa kaldırmaktır" ifadelerini kullandı.
'Hatay’a Geldi Mi?'
Erdoğan'ın depremlerin en büyük yıkımı yarattığı Hatay'da “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı” demesi sosyal medyada tepki çekti.
Saymaz: Muhalif Adaya Oy Verecek Şehirlere Göz Dağı
Gazeteci İsmail Saymaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözleri üzerine depremden etkilenen ve AKP'li belediyelerde olan illeri hatırlattı ve şöyle dedi:
"Erdoğan, belediyesi muhalif bir partide olan şehirlere “herhangi bir şeyin gelmeyeceğini” ilan ediyor.
Nerede söylüyor?
Depremin yerle bir ettiği, CHP’li bir belediye başkanı tarafından yönetilen Hatay’da.
Bu sözler yerel seçimde muhalif adaya oy verecek her şehre gözdağıdır.
Kahramanmaraş, Malatya ve Adıyaman’daki AK Partili belediye ile hükümet el ele ve dayanışma halinde değil miydi?
Neden bu üç şehrimiz de garip kaldı?
Geçen Kahramanmaraş’ta şehidimizin annesinin deprem çadırında yaşadığını görmedik mi?
O garip değilse…
Bu vatanda garip kimdir?
Belli ki yine bir sopalı seçime giriyoruz. İktidar muhalefetin elindeki büyükşehirleri geri almak için hizmet götürmemekle tehdit etmek dahil, hemen her yola başvuracak.
Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket, doğal afet değildir.
Adaletsiz ve zalim idaredir."
Muhalefete yönelttiği eleştirilerin yanında bir de çağrı yapan Erdoğan, sorumluluğu paylaşmaya davet etmiş ve şu ifadeleri kullanmıştı:
'İktidarın Eksiği Varsa Bunu Muhalefet Tamamlayacak'
"İktidarın eksiği varsa bunu muhalefet tamamlayacak. Belediyenin yetişemediği yerde merkezi hükumet devreye girecek. Resmi kurumların zorlandığı hususlarda sivil toplum örgütleri sorumluluk üstlenecek. Hülasaten 85 milyon, asrın birlikteliğini sergileyerek, şehirlerimizi en kısa sürede ayağa kaldırmanın yollarını arayacağız. Nasıl eleştirebilirim demek yerine 'ben ne yapabilir, nasıl katkı sunabilirim?' anlayışıyla bu meseleye yaklaşacağız. Bunu başardığımızda, hedeflediğimizden de çok kısa sürede depremin izlerini sileceğimizden şüphe duymuyorum.
Bugün buradan şu samimi çağrıyı yapmak isterim; Türkiye'deki muhalefeti, deprem konusunda polemik yapmak yerine vicdanlı, insaflı ve sorumlu davranmaya davet ediyorum."
Hatay'da 80 binin üzerinde bina yıkılmıştı.”
Yıkıcılık gündelik hayatın orta yerinde her nasıl var ediliyor, birinci elden can yakıcı bir örnek olarak baş efendinin sözleri zaten yeterince açıktır. Gayri resmi rakamlara göre en az beş yüz bin insanın canına mal olan bir deprem sonrasında, resmi rakamlarda tahribat bir yana, ilk kırk sekiz saatte devletin varlığının hiç edildiği / yok kılındığı bir zeminden iyilik var edilebilir miydi? Binlerce yurttaşın o iki, üç günlük sürede soğuktan can verdiği bir zeminde, salt öteki partiyi desteklediği için kurtarılmaktan alıkonulduğunun itirafını nasıl okuyabiliriz, başımız belaya girmeden! Merkezi yönetimin bir gölge gibi dayattığı hamleler, önyargılar söz konusuyken, insanların yaşam hakkını muhafaza etmek bir siyasi manevra hakkını doğurur mu? Bunca yalın bir halde, bir devletin en başındaki temsil sırf öyle arzuladığı için birinci senesini doldururken deprem ve sonrasında yaşatılanlar hiçbir ama hiçbir ders alınmaz mı? Bu kadar kötülüğü içselleştirip, yerel seçimler öncesinde bir kere daha aba altından sopayı çıkartarak, canlarından can çalınmış insanların yaralarına hiç merhem olunur mu, olabilir mi böyle bir şey! Tümüyle yıkıcılığı el üstüne tutarak bir ülkede kimsesizlerin kimsesi olunabilir mi? Baş amirin ortaya serdiği mutlak teslimiyetçi hal dışında on bir ilde yaşayan, sorunlarına çözüm bekleyen, halen barınma sorunundan ol gündelik yaşama geri dönüşü için rehabilitasyon ihtiyacını hisseden insanlara bu haller mi yardımcı olacaktır! Bütünüyle düşündürücü değil mi...
Abidin Yağmur’un Artı Gerçek’te yayınlanan haberidir: “Emek Partisi Mersin İl Örgütü, 11 ilde büyük yıkıma ve can kayıplarına neden olan Maraş depremlerinin yıldönümü dolayısıyla “Deprem ve Yerel Yerel Yönetimler. Emekçiler Ne Yapmalı” başlıklı bir panel düzenledi.
Panelde Hatay Tabip Odası Başkanı Sevdar Yılmaz Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Erkan Demir ve Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan izlenimlerini ve düşüncelerini paylaştı.
'20 Gün Sonra Köylere Gittiğimizde “Sonunda Devleti Gördük” Diyorlardı'
Dr. Sevdar Yılmaz, “İlk 3 gün biz devleti yanımızda görmedik ve terk edildiğimizi düşündük. Türk Tabipleri Birliği ve diğer derneklerle, sendikalarla beraber 2 tane koordinasyon merkezi kurduk. Her iki merkezde de revirler kurduk, seyyar ekipler kurduk. Kırsalda ulaşılamayan yerlere, 186 noktaya ulaştık. Kırsaldaki kimi yerlere on beşinci, yirminci gün gittiğimizde, üzerimizde TBB ya da Hatay Tabip Odası amblemi olmadığı için insanlar “Nihayet devleti gördük” diye bize sarıldılar” dedi.
'Hırsızı Yakalıyorsunuz, Polis Almaya Gelmiyor'
Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. Sevdar Yılmaz depremin birinci yılında Hatay’daki durumu şöyle özetledi:
*Şu anda mahallelerimizin yolları tarlaya dönmüş durumda. Köstebek yuvasına dönmüş durumda. Derin derin çukurlar var. Bunlar hurda demir için yapılıyor.
*Ağır hasarlı, oturulmayacak durumdaki binalara orta hasarlı raporu veriliyor ve insanlara bu binalarda oturabilirsiniz deniyor. Birçok orta hasarlı binanın önünde satılık yazıları var.
*Aile sağlığı merkezlerinde sıkça elektrik kesintisi oluyor, dışarıda poliklinik hizmeti vermek zorunda kalıyoruz.
*Güvenlik zafiyeti halen devam ediyor. Sürekli hırsızlıklar oluyor. Hırsızlar yakalansa da aynı gün bırakılıyor, bir başka yerde yakalanıyor. Siz yakaladığınız hırsızı polise teslim edemiyorsunuz. Polis almaya gelmiyor.
*Hijyenle ilgili sorunlarımız var. Temiz suya erişimle ilgili sıkıntımız var. Deri enfeksiyonları çok sık görülüyor ve iyileşmiyor. Çocuk, genç, yaşlı herkeste görüyoruz bu sıkıntıları.
* İş sağlığı ve işyeri güvenliği için işyerlerini gezdiğimizde işçiler için hiçbir önlemin alınmadığını, işyeri hekimleriyle, iş güvenliği uzmanlarıyla hiçbir şekilde çalışma yapılmadığını gördük.
*Hatay’da köylerin en büyük ihtiyaçlarından biri çadır. 1 yıl sonra bile çadır ihtiyacı hâlâ tam olarak karşılanamadı.
*Aşılarla ilgili problemimiz var. Aşı yüzdemiz yüzde 50’lerin altında şu an. Birçok hastalıkta aşı oranımız yüzde 50’nin altında.
*Hatay’da şu an en değerli şey demir. Ne insan sağlığı ne yaşam ne doğa önemli değil. En çok değer gören şey demir.
'Deprem Öncesinde De Deprem Anına Da Deprem Sonrasına Da Hazır Değiliz'
Jeoloji Mühendisleri Odası Mersin Şube Başkanı Erkan Demir de “Bu süreçten çıkardığım 2 sonuç var. Biri denetimsizlik diğeri cezasızlık. Bakanlar, deprem sonrasında yaptıkları açıklamalarda ve resmi yazılarda orta hasarlı binaların da yıkılacağını söylediler. Aradan 2 ay geçti söylem değişti. Orta hasarlı binaları da onabilirsiniz. Yeniden kullanabilirsiniz dediler. Bu binaların çoğu aslında ağır hasarlı. Birilerine, ağır hasarlı binaları orta hasarlı gibi göstermek için rüşvet veriyorlarmış. Biz ölüme davetiye çıkaran bir toplumuz. Maalesef biz depremin öncesine, deprem anına ve deprem sonrasına hazır değiliz. Ama hazır olmak zorundayız. Biz deprem ülkesiyiz. Bunu eğitimle çözmekten başka çaremiz yok” ifadelerini kullandı.
Emek Partisi Genel Başkanı Aslan: Tehdit Dilini Kınıyoruz
Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Hatay’daki açıklamalarına tepki gösterdi.
Aslan, “Erdoğan dün Hatay’daydı. Depremin acıları henüz ortadan kalkmamışken söylediği sözler deprem kadar ağır ve tehlikeli şeylerdi. Merkezi yönetim ve yerel yönetimler birlikte çalışmazsa hizmet alamazsınız. Bunun Türkçesi şudur: Ya AKP’ye oy vereceksiniz ya AKP’ye oy vereceksiniz. Ya da AKP’ye oy vereceksiniz! Yani bizim belediyelerimize oy vereceksiniz, eğer bu tutum olmazsa depremin yaralarını da sarmayız, hizmet de vermeyiz, kaynak da ayırmayız. Muhalefetten belediyeleri kazanan olursa da onlara hizmet edebilecekleri koşulları vermeyiz. Bu kadar açık. Bir tehdit, bir şantaj politikasıdır. 89’da Özal da aynı böyle yapmıştı. Eğer elleri kolları belediye başkanı istemiyorsanız ANAP’a oy verirsiniz demişti. Sonra ANAP tarih oldu, Özal tarih oldu. Erdoğan’ın bu tutumunu bir kez daha kınıyoruz. Bu tehdit ve şantaj politikalarına müsaade etmemiz gerekir” ifadelerini kullandı.”
Yıkıcılık her nasıl var ediliyor, bütünüyle tanıklıklar zaten başlı başına bir meramı açık, aleni paylaştırıyor. Bir cerahat iklimi haline dönüşmüş olagelen yeni ülke tiradının tüm o ötesi / berisi bir kere daha ağır bir insanlık sınavına dönüştürülen Maraş depremleri sonrası ortaya serilen hallerle bariz kılınıyor. İnsanların yaslarına, acılarına, onca defa söz eylemlerine, imdat çığlıklarına rağmen daha depremin hemen ardından başlayarak ilk üç, dört gün yapayalnız kılınmalarından mesela bu mesel anlaşılabilir. Birinci yıl anmalarında ortaya çıkan kadük siyasetçilerin, yarayı görmek anlamak yerine tıpkı ol baş efendi gibi, kendi bildiklerini okudukları gezi programlarından görülebilir yıkıcılık. Yarayı imdat eden, bugünkü katran karanlığına isyana meram eyleyenleri göz ardı ederek evet bir tek bunu var ederek hangi güne varılabilir. Yıkıcılık sadece depremin sunduğu ve insan eliyle kotarılan hataların ardından çıkagelen bir mesel değildir. Milyonlarca insanın hayat haklarının, arda kalanların var ettikleri iyileştirme, yardımcı olma, dayanışma talep ve beyanlarına karşı kulakların tıkandığı bir zeminde hiçbir yere varılamayacak olduğu artık muhakkaktır. Bellek Gazetecisi, Kazım Kızıl’ın vizörüne takılan birkaç dakikalık kayıt zaten bütün o yıkıcılık ekseninden artakalanı da bildirecektir. Gökhan Zan’ın var ettiği meram bu yazının da anlatmaya çalıştığının sağlamasıdır. Oradaki öfkeyi inatla hâlâ anlamayanlar var... Yok edilmiş olanı fark etsinler diye daha ne etsin insanlar. Onca acının üstüne tek bir şey kalıyor: koca bir ah! O ah da bir gün birilerine hesap olur.... O ahlar bir gün bu ülkede karanlığın, kötülüğün karşısında yapayalnız kalanların buluştuğu bir çatı olarak hakkaniyeti bildirir. Bir gün hesabı sorulur... Bir gün...
Tumblr media
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Malatya – Emrah GÜREL – Associated Press – Los Angeles Times
2 notes · View notes
sappho-ilmarinen · 9 months
Text
In my previous post about panel houses I mentioned I used to have weird nightmares when I lived in one. I actually wrote a poem about them. They deal with three particular nightmares I had. English translation under the cut.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Listen I was a weird child with weird dreams okey.
Panel house
Going on the stairs
Up
Down
Up
Down
Behind stairs
There is a paravan
From sawdust
Somebody is watching me
My lungs are filled with spiders
Or maybe they're scorpions
But they don't live here
So they must be spiders
Tiny legs scratching in my chest
I think I'm choking
Into the lift
Minus fourhundred seventyfour
Does that floor exist?
But I am here
Our flat is not like it should be
Burnt patches on the sheets
But nobody smokes
But why are the furnitures in glass cabinets?
Somebody is sitting on the bed
A homeless man
But he can't be such, he lives here
But we live here
No, certainly not
Somehow everything is so wrong
Deep underground
All collapses on me
Where did the spiders go?
Or were they scorpions?
Were they?
Why are they watching me?
Who is watching me?
I never know who chases me, but they want to choke me
I should fly, but I can't
I'm floating a couple centimetres from the ground
Easiest thing in the world
Can't get higher
Wingless angel
I was never an angel
The panel houses are watching
I know they are grey under the pink
They want to trick me
They can't
They can't now
Now I see everything and nothing
Nothing and everything
And they still keep coming
Let them come
I lied to myself
I want to go home
Where is home?
Here, right in front of me, but it's not right
Home is not here
Home never was
2 notes · View notes
epifizz · 6 months
Note
Sizce Türkiye'nin en büyük sorunu nedir ?
Yani elbette bu sorunun cevabı sorunun öznesi kadar kompleks ve katmanlı bir cevabı gerektirir özünde. Sonuçta kelime bazında Türkiye tek bir nesneymiş gibi dursa da oldukça kolektif ve yüksek etkileşimli ve tarihsel olarak da oldukça hareketli bir yapıdan bahsediyoruz. Ancak tek bir en büyük sorun söylemem gerekse ben bunun başında "kurumsallaşma" sorununu koyardım.
Peki kurumsallaşma sorunu nedir? Bu çeşitli devlet merkezli organizasyonların şekillenmesi ve kendi içsel sistemini kurarak faal hale gelmesini ifade eden bir kurum inşasıyla aynı şey değildir, elbette bu anlamda da kullanılabilir ancak benim bahsettiğim sorun bu değildir. Türkiye'de birçok kurum var en nihayetinde ancak bu sorun daha çok bir zihniyet sorunudur. Zihinsel olarak çeşitli kurumların mevcudiyetinin o kurumun içsel sisteminin üst ve soyut bir yapı olarak zihindeki kabulüdür bahsettiğim. Zaten bir kurumun asıl meşrutiyeti onu kabul edenlerin zihninde başlar. Ancak Türkiye'de bir kurumun temsili daha çok bir paravan gibidir hep. Esasında oturmuş bir kurumun kendisi bir misyon üzerinden hareket eder ve onun uygulayıcıları bu misyonun vizyonunu paylaşarak kuruma aracı bir güç olarak çalışır. Örneğin hukuk kurumunun amacı olabildiğince en adaletli düzeni sağlamaktır ve onun uygulayıcıları da bu vizyonla bu kurumun işlemesini sağlayan aracılar, araçlardır. Ancak Türkiye örneğinde örneğin hukuk kurumu adalete dönük bir araçtır ve uygulayıcılar araç olarak bu kurumu kullanır, bu sebeple kurum üstsel bir algının ifadesini değil ancak çeşitli konseptlere dönük eylemlerde bireylerin eylemlerini örten ya da ona doğru kanalı sağlayan bir paravan halini alır. Kurumsallaşmış bir sistemde bireyler kurumlarda elbette değişim yaratabilir ancak yine de o kuruma tabi bir zihniyetin dışına pek de taşamaz, ancak kurumsallığın noksanlığında bireyler her sistemi değiştirebilir yarım olarak zihinlerde kurulmuş konseptlerin çevresinde her şeyi eğip bükebilir.
Bu zihniyet sorunu politik bir sorundur ancak politikacılara has değildir, bu sorun tüm toplumun içine işlemiş bir sorundur. Bu konuda örnek vermek gerekirse toplumca kurumların işleyişleri hep yükümlülükler ve aşılması, açık aranması gereken şeyler olarak algılanır. Bu sebeple Türk toplumunda zeka algısı genelde kurnazlığa, açık bulmaya çok endekslidir, bireyin kurumu aştığı senaryoları yücelten bir zihniyet vardır. Bunun tarihsel açıklaması nasıl yapılır bilmiyorum ancak belki İç Anadolu'daki köylünün ta İstanbul'daki devlet kurumuyla sadece vergi mükellefliği ve yasaklar üzerinden karşılaşması ve kurumdan gelecek olan bir hizmet anlayışı geliştirmemesi ile ilgili olabilir. Elbette monarşiler genelde pek hizmet anlayışı ile çalışmamışlardır o yüzden bu Osmanlı'ya has bir açık gibi durmaz ancak Avrupa'da feodal beylerden başlayan sonrasında burjuva sınıflara taşınan sendikalar ve localar, kurumlar arası iletişimde birey kurum arasında konumlanarak kurumları bireye hizmete zorlamışlar ve nasıl bireylerin kurumsal temsiliyetini sağlamışlarsa bireyde de kurumların temsiliyetinin yolunu açmışlardır, Türkiye tarihinde eksik olan şeylerden birisi de budur. Mesela genel olarak Türkiye'nin algısında olan Alman disiplini esasında kurumların kabulüdür.
Kurumsallaşma sorunu denetimde aksaklık kadar temsiliyette de aksaklıkla sonuçlanır. Bu yüzden politikacıların merkeziyetçileşmelerinde ve kendi çıkarlarına odaklanmalarında gerçek bir engel bulunmaz, hatta iktidar değişince kurumların hizmet ettikleri misyonlar da değişir adeta. Bunun yanında temsiliyet sorununda olduğu gibi birey hak arayışında bir birlik hissedemez, bu birlik noksanlığı aynı zaman bir bütün algısında da noksanlığa işaret eder ve kişiler şehir hayatındaki toplu yaşama uyum sağlayamaz. Vatandaştaki kurumsallaşma noksanlığı aynı zamanda politikayı rasyonel çıkarlar ilişkisi yerine inançlar ve duygusal kararlardan oluşan irrasyonel karmaşık bir ağa sokar. Elbette kurumsallaşma noksanlığı birçok şeyin kaynağı olduğu gibi birçok temel noksanlığın da sonucunu ifade eder ancak dediğim gibi böyle kompleks bir özne için verilebilecek en tek-biçim cevap da en az öznesi kadar katmanlı ve kompleks olabilir.
1 note · View note
sladkenajazyku · 2 years
Text
Správné významy slov
paravan - koupací nádoba pro výsadkáře parte - sbohem pysku pasparta - sbohem, letenský klube pasport - česká kopaná pikolík - tyčka na uvazování slepic pilník - pracovitý člověk pinda - ruská kreditka je chráněna přístupovým kódem
7 notes · View notes
swasdoodles · 1 year
Photo
Tumblr media
OC. Port Paravane is a young, strong, but uncertain wall of a pony. He's good at following orders as long as there's a paycheck involved. Certain types of jobs tend to open themselves for someone like that. Sometimes, he wishes they didn't.
2 notes · View notes