Tumgik
#yani kazanırız diye düşünüyorum
dunyanin · 3 years
Text
Bugün münazara konuları verildi bizim savunacağımız konu "doğa insana hakimdir" ve zaten buna inandığım için sevindim ama eğer aksi çıksaydı ona da inanırdım
5 notes · View notes
barbilya · 5 years
Text
Herkese Merhaba
Öncelikle herkese merhaba Ben İlya...
Anlatacağım yazı çok uzun olabilir ve sadece ne anlatmak istediğimi okumayı sevenler anlayacaktır. Okumayı sevmeyen sadece hızlı hızlı geçen veya anlayarak okumayan birisi iseniz bu yazı size çok bir fayda sağlamayacaktır. Ama okuyanlar için güzel bir bilgi kaynağı olacaktır. Çok derine girmeden yüzeysel bir şekilde anlatım yapacağım...
Neyse girişi çok uzun tutmadan anlatacaklarıma başlıyayım. Bana çok fazla nasıl internet üzerinden çok kazanç sağladığımı ve bu kadar çok gezdiği soran çok insan var.
İnternet üzerinden nasıl kazanırız ? Ne tür işler yapabiliriz diye. Aslında İnternet üzerinden tonla yapılacak iş olmasına rağmen bunların %90 ı sizin ihtiyaçlarınızı karşılamayacaktır. Sebebi ise size çok iş yaptırır fakat karşılık olarak çok az bir miktar para sağlamaktadır. Harcadığınız zaman ve emeğe baktığınızda orantısız olduğunu görebilirsiniz.
Ben ailemi hiç tanımadım doğduğumda bir ailem yoktu. Sosyal hizmetler çocuk esirgeme kurumunda büyüdüm. Her ne kadar ailem olmasını istesem de zamanla ne kadar da özgür olduğumun farkına vardım. 
Hayatta kimsenin size karışmadığını ve istediğiniz an istediğiniz şeyi yapabileceğinizi düşünüz mü ? Ben buna özgür olmak diyorum.
14 yaşımda İzmir’de bir aile beni sahiplendi ve onların yanına yerleştim. Beni okula yazdırdılar ve her gün okula gider daha sonra eve dönerdim. Fakat daha bu yaşta hayatta çok bir zevk alamıyor, hayalim dünyayı gezmek, istediğim şeyi yapmaktı. 
Aile yanına yerleşmenin benim için tek avantajı soranlara en azından ailem var diye bilmemdi. Ama sadece okula gidiyorum ve dönüyorum ama üzerimde artık bir aile baskısı vardı. 
15 yaşıma geldiğimde her şeyi iyicene boşlamıştım ve hayattaki hevesim kırılıyordu. Okul ve ev hariç yaptığım hiçbir şey olmamasına rağmen hayallerimde tükeniyordu. Yapmak istediğim çok şey olmasına rağmen param olmadığı için yapabileceğim şeyler sınırlıydı. Yeni ailem orta düzeyde gelire sahip insanlar olduklarından dolayı malesef çok bir bütçe ayıramıyorlardı.
16 yaşıma geldiğim zaman beni alan aile emekli oldukları için Bodrum’da olan yazlık evlerine taşınmıştık. Fakat benim işim sadece okul ile ev arasında olduğundan dolayı yapaabileceğim şeyler ve maddi açıdan yapabileceğim her şey yine kısıtlıydı. Okul ve ev başka bir şey yok.
17 yaşıma geldiğimde ise çok fazla bir arkadaşım yoktu. Çünkü kafa dengi kimseyi malesef bulamıyordum. Genelde yaşıtlarım aşk, sevgili, dedikodu ve boş işler yada gezmeler peşindeydi. 17 yaşlarımın başında ailem daha fazla sosyalleşmem gerektiğini ve daha fazla arkadaş edinmemi söyledi.
Okuldan birkaç kızla takılmaya başladım resmen kabus gibiydi... Sebebi şu insanların ileriye dönük bir hayat kaygısı olmaması sadece anı ve günü yaşamalarıydı. Benim ise hep düşündüğüm ileride ne olacaktım. Takıldığım arkadaşlarım sosyal medyada gezme, dışarı çıkıp gezen, aşk sevgi ve yakışıklı erkeklerin hayalini kuran kişilerdi. Barlar, eğlence mekanları her yere gider eğlenirlerdi.
Fakat anı ve günü yaşadıklarından, ertesi gün hayat sıfırlanır ve tekrar yeniden başlarlardı. Kendi ayakları üstünde duramayan ailelerine bağımlı insanlar.
Bu yüzden eve kapandım ve 1 yıl sonra hayatımı değiştirmek için neler yapabileceğime bakmak istedim.
İnternet üzerinden bildiğimiz veya bilmediğimiz yüzlerce iş seçeneği mevcut. Bunlardan çoğunu denedim evde yapılacak ve satılacak işler, anketler vs vs hiçbirinden para kazanamadım. İnternette tanıştığım biri sayesinde farklı bilgiler öğrenip, farkı konular hakkında bilgi sahipliği edinmiştim.
Youtube kanalı açtım fakat malesef çok uzun yıllar uğraşmanız veya fenomen arkadaşınızın olması yada çok para harcamanız lazım. Benim ise bunlara 3-5 yıl harcamam gerektiği ama benim sadece 1 yılda yapabileceğim bir iş seçeneği gerekliydi.
İnstagram üzerinde takipçi arttırarak reklam seçeneğini denedim oda olmadı hesabımı çaldılar. Geride alamadığımdan yeni hesap açmak zorunda kaldım.
Daha sonra “sohbet operatörlüğü”  diye bir şey buldum. İnternet üzerinden kameralı sohbet ederek para kazanıyordunuz. Cinsellikte dahil bir çalışma sistemi. Çok iyi bir çalışansanız haftada ortalama 500-1000 TL arası ama değilseniz haftada 100-200 TL bırakıyordu. Bu işi 1 ay denedim fakat kazanılan para anca ev tutarsanız kirasına gidecek derecede az olduğundan işime yaramadı.
Yerli kaynaklar genelde insanları çok kullanayım ama az para vereyim modunda ve çok para kazandıran işler yoktu. Colombia hayalimden dolayı İspanyolca kursuna gidiyordum. Bu yüzden yerli kaynakların yetersizce gelmesinden dolayı, ingilizce ve ispanyolca olarak aramalara başladım. En azından colombiaya gidebilirsem orada kazanç sağlıcak bir iş bulabilirim hayalim vardı. Daha sonra internette araştırmalar yaparken “sugar daddy” diye youtube videolarından ve google haberlerinden bir bilgiye eriştim.
Bu bilgiler sonrası baya bir araştırma yaptım ve aşağıdaki bilgilere eriştim;
Sugar baby demek zengin dost, arkadaş ve sevgili arayan kadınlar. Yani maddi yardım bekleyen kadınlar.
Sugar daddy ise birlikte zaman geçireceği ve maddi yardım yapacak zenginlere verilen isimdi.
Daha sonra bir sistem bulup bu sisteme başladım. Bu sistemde yurt dışında yaşayan çok zengin insanlar olmakla beraber size servet yatıracak insanlar mevcuttu. Kadınlara harcanan paranın haddi hesabı yoktu. Uzun bir süre bu işi araştırdıktan sonra bulunduğum bölgede meğerse çok kızın bu işi yaptığını öğrendim.
Sistemden yapmanız gereken zengin biriyle tanışmak ve arkadaşlık kurmak. Gezmek, dolaşmak eğlenmek her türlü faaliyette bulunmak cinsellik vs. 
Bu sayede ilk ay toplamda 12.000 dolar kazanç sağladım. Düşünebiliyor musunuz 12.000 dolar çok ciddi bir rakam. Bu kazançları sağladıktan sonra hayatımda çok değişiklik oldu. Lüks yaşamaya başlamıştım ve çevremdekiler soruyordu. 
Birkaç güvendiğim arkadaşıma bu işleri anlattığımda verdikleri tepkiler sıradandı. Tepkiler : Sevmeden olmaz, böyle bir şey yapılır mı, para için ben yapmam, ben daha hazır hissetmiyorum ve yüzlerce farklı tepki. Anlattığıma pişman olmuştum
Fakat kimseyi dinlemeden devam ettim. Aileme artık kendi hayatımı yaşamak istediğimi söylediğimde anlayışla karşıladılar.
Sugar daddy sistemi beni ücretsiz olarak Dubai tatiline gönderdi. 1 hafta ücretsiz deliler gibi tatil sonrası, merak ettiğim 2. şehir Almanya’ya gittim. Daha sonra Colombia’ya gelip burada okul işlemlerimi hallettim ve hayalimdeki şehire geldim. Daha çok fazla gezecektim ama corona salgını başladığından dolayı gezme planlarım suya düştü :( Salgın sonra tüm dünyayı gezip Paris’te moda ve tasarım üzerine bir şeyler yapmayı düşünüyorum. Bu arada siz bu yazıyı okurken bankada nakit 270.000 dolarda birikimim oldu.
Bana şöyle böyle diyen arkadaşlarımın hayalleri yok. Onlar okuyup ilerde iş bulamazsalar evlenip kocalarına kendilerini baktırma derdindeler. Sonra anlaşamamazlık çıkıp boşandığında veya kocası terkettiğinde yada şiddet uyguladığında birikimi olmadığından dolayı bu durumu katlanmak zorunda kalırlar. Bunları size en güzel eşinden boşanmış sorunları olan birisi anlatabilir bana anlatıldığından çok iyi biliyorum.
Ülkede her şeyin pahalı, sevgilim, aşkım dediğiniz kişinin sizi zevki uğruna kullanıp kenarı ya attığı bu dünyada eğer ki gücünüz yani paranız yok ise ne ilerleyebiliyorsunuz, nede birşeyler yapabiliyorsunuz.
Lgbt üyesiyim ve yaptıklarımdan pişman değilim. Eskiden aşk sevgi desem de çevreme baktığımda herkesin ya birbirini aldattığını yada işi bitenin gittiğini görüyorum. İnsanların sizleri hep kullanma peşinde olduklarını görüyorum. 
Ben 18 yaşındayım ve salgından dolayı insanların işsiz kalır benden para istediklerini görüyorum. Bir gün birikiminiz yok ise hayat size nasıl acımayacak bunları da bu sayede öğrenmiş oldum.
Değerinizi bilin kendinizi ya kullanır yada kullandırırsınız. Hayatta her şeyin maddiyat olduğu zamanlarda boş boş yaşarsanız ilerde biri size bunu yap der sizde yaparsınız...
2 notes · View notes
kutupayisi-blog · 4 years
Text
BİR GARİP KORONA YAZISI
Covid pozitif olan biri olarak yazıyorum.
*Mesafenizi koruyun *Maskenizi kesinlikle çıkarmayın *Arkadaşınızın yanında dahi maskenizi çıkarıp çay içmeyin *İnsanları gereksiz ithamlarla yargılamayın *Yargılamak sizin haddinize değil *Ne kadar önem verirseniz verin eninde sonunda bu hastalığa yakalanacağınızı düşünerek hayatınıza devam edin
*Ya da şimdiye kadar yakalanmadıysanız yakalanmama durumunuz da var, o yüzden kendinizi sakınmaya devam edin
*Maskenizi çıkarmayın *Toplu buluşmalar yapmayın. Herkes herkesle buluşuyor diye düşünürken korona bizi buldu neticede. Siz öyle düşünmeyin.
*Maskenizi çıkarmayın
Biliyorum aynı cümleyi üç kere yazdım. Yazım ya da anlatım hatası yapmıyorum. Maske önemli!
Yeni covid olmuş biri olarak bu hastalığın bizde, bizim toplumumuzda çok şeyi değiştireceğini düşünüyorum. Neden mi?
Başlangıçta tüm dünyada hastalığın bu kadar ilerleyeceği tahmin edildi mi bilinmez ama bu pandemi sürecinde insanlığımızdan, sağlığımızdan, psikolojimizden çok şeylerin gittiği aşikâr. Bazen çok romantik bir şekilde olaylara yaklaşıp “çok vefalı toplumuz, Türk toplumu diğer toplumlar gibi değil” cümlelerindeki anlamlarla özdeş cümleler kursak da işin, aslında öyle romantik olmadığını da günler geçtikçe görüyoruz.
Covid-19’un küresel salgın ilan edildiği 11 Mart 2020 gününden itibaren günümüze kadar geçen 8 aylık zaman diliminde hayatın her alanında değişimler yaşandı. Ekonomik, politik, sosyo-kültürel ve psikolojik olarak geri dönüşü olmayan geniş çaplı bir değişim yaşanıyor bence. Gerek politik gerek ekonomik değişimler toplumların yaşamlarını ve psikolojilerini öncelikli etkileyen faktörlerden. Ve bu mevcut durum ilerledikçe ekonomik ve sosyal kriz de büyüyecek. İlk etapta sadece sağlık krizi gibi görünen bu durum zaman ilerledikçe farklı boyutlarda kendini gösterdi. İnsanlığın bir kısmı hastalığı ya da hastalarını düşünürken büyük bir kısmı ise geçimlerini düşünür oldu. Çünkü bu salgın hali, sadece sağlık alanında sağlık sistemlerini tehdit edip onları etkilemedi. Toplumsal yaşamı oluşturan bütün düzenlerin temelinde deprem etkisi yaparak sarstı ve sarsmaya devam ediyor. Fay hattının her sarsıntıda kırılması gibi günler haftalar geçtikçe toplumsal düzenlerde – yaşayışlarda da önemli kırılmalar yaşanmaya başladı.  Bu durumun neticesinde: Virüs sadece sağlık sistemini değil tüm düzenleri ve sistemleri etkiledi, etkilemeye devam ediyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve yeni normale alışılması gerekiyor.
İnsanlığın bilinen geçmişine bakıldığında salgın hastalıkların, toplumların yaşamında ve gelişiminde önemli etken olduğu görülür. Salgın hastalıklar, insanlık tarihini derinden etkileyip siyasi ve sosyal hayata yön veren etkenlerden. Tek başına gücü olan ve toplulukların hayatının değişimine sebep olan bu durum da en zararlı ya da daha doğru bir ifadeyle en talihsiz olan, “birey”dir. Hem psikolojik hem ekonomik kaygılar bireyin yaşamında değişikliğe sebep olur ki olmaya başladı bile.
Bireylerin yaşamlarındaki kaygı ve endişe durumları da toplumların değişmesine, insanların daha hırçın olmasına belki de daha tedirgin ve korkak olmasına sebebiyet vermekte. Belki de insanlardaki bu ruh hali, empati yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunarak dayanışma biçimine dönüşecek. Belki de tüm bu süreçte insanlığımızdan çıkacağız. Yine bir diğer durum da kişilerin izolasyon süreçlerinde bilinç ve niyetlerinin değişimi olacak. Ve bunun tam tersi de yine diğer insanlar tarafından izolasyondaki bireye karşı takınılan tutum olarak karşımıza çıkacaktır. Bireydeki kaygı düzeyi ve benmerkezcilik hastalığa yakalananlara karşı tutumu da etkileyecektir.
Akran zorbalığı yaşayan çocuk misali, zorbalıklara maruz kalacak; özel hayat sınırları aşılacak, herkesin hayatı herkesi ilgilendirecek ve müdahaleler başlayacak. İnsanların kaygı düzeyleri karşı tarafı rencide ederken yine o kaygı düzeyi salgına karşı daha temkinli ve güvenli olmasını sağlayacak. Daha fazla önlem almaya çalışacak ve bu önlem alma adı altında takıntılı davranışlar geliştirecek. Normalde yapılmaması gereken bir davranış bu süreçte doğru gibi gelecek ve hayatlar hayatımız olacak. Kafalar karışık, ruhlar karışık, hayatlar karışık yani.
Benzerlerinden daha etkili ve öldürücü olan bu virüs, bireylerde sorgulamalara sebep olmaya başladı bile. Kişi şimdiye kadar dünyanın yaşam akışına kendini kaptırıp düşünmediği konuları, tam da bu süreçte- kendiyle baş başa kaldığı bu günlerde- elinde olmadan sorgulamaya yargılamaya başladı. Ekonomik durumundan tutun da sosyal medyada başkasının yaşadığı hayatla kendi hayatını mukayese edecek kadar sorgusunda ileri gitti. Bazen bu sorgulamalar insanlardan izole bir yaşam sürmeyi göze alacak kadar ileri gitmekte. Tüm bunlar sonucunda psikolojilerin aldığı zararı hafife almak yanlış olacaktır. Bence tüm bu süreçte psikolojimizi en çok zorlayan durum kişisel alan değişikliği oldu. Zira Akdeniz insanının sıcakkanlılığına sahip bir kültürümüz var bizim. Sıcak ve kişisel alanı dar olan bir toplumuz. Hal böyleyken insanlara mesafe koymak ve onlardan uzakta yaşamak başlangıçta kendimize geri dönüş, kafamızı dinleme, dinginleşme, sadeleşme gibi olumlamaları çokça dillendirmemizi sağladı. Ancak zamanla alışık olmadığımız sevdiklerimizden uzakta olma durumu, dostlarımızla görüşememe durumu zaman içerisinde psikolojilerimizi etkilemeye başladı. Çünkü biz duygularımızı dokunarak ifade etmeyi seven bir toplumuz. Seviniriz sarılırız; üzülürüz sarılırız; ağlarız sarılırız; doğum yaparız sarılırız; ölürüz sarılırız; kazanırız sarılırız. Ve aslında önemini bu günlerde daha iyi kavradığımız bu eylemin değişecek olması durumu bilinçaltımızda mutlaka etkileyecektir bizleri.  Sağlığımızdan endişe ediyor, psikolojimizin bozulmaması için sürekli olumlamalar yapıyoruz. Akıl sağlığımızın bozulmaması ve bu durumdan en az zararla çıkmak adına çabalıyor ya da çabaladığımızı zannediyoruz.
Taze covidli biri olarak şu yaşanılan süreçte kalbim kırık sadece. Arayanların yargılamasından, aramayanların vefasızlığından kalbim kırık. İnsanların hadsizce ve acımasızca yorumlar yapmasından kalbim kırık. Karşı komşumun telefonda kovid olduğumu duyar duymaz telefonu kapatmaya çalışmasından ve ekmeksiz kaldığımız bir gün ekmek alır mısın? dediğimizde alamam demesinden kalbim kırık. Bazı insanlar telefondan kovidin bulaştığını felan zannediyorlar herhalde.  Kendileri sanki hiç başkaları ile oturmamış, ev görmesi yapmamış, pikniklere gitmemiş, selfiler çekinmemiş, yemekler yememiş gibi davranarak haddi olmadan küstahça, senin başına gelen hastalık için seni yargılıyor olmasından dolayı kalbim kırık. Ve tüm bu süreçte yukarıda dile getirdiklerimi yaşamış ve düşünen biri olarak toplumsal yaşantımızın tamamen değişeceğini düşünmekteyim. Evet bazı komplo teorilerine göre “kalan sağlar bizimdir” anlayışı sergileniyor ya. Aynı o hesap işte. Bu değişimler toplumsal yaşantıda aynen kalan sağlar bizimdir, dedirtecek. Sancılı bir süreç elbette bu süreç. Maddi manevi sıkıntıların had safhada olduğu bir dönem. Ve bu dönemde yazılan çizilen komplo teorilerine kulak asmadan ruh sağlığımızı korumak en önemlisi. Zira ruhu bozuk bir toplum zaten bozulacaktır, kovid bitse bile…
 Asuman...
0 notes
medyabuca · 5 years
Text
Siyasette Balkanları dışlamak
Tumblr media
Siyasette nüfus yani kalabalık olmak önemlidir. Zira ne kadar kalabalıksanız o kadar oy kazanabilirsiniz. Ancak diğer taraftan da kemiyet ve keyfiyet denilen iki önemli ayırım vardır. Yani nüfusunuz çok kalabalık olsa da sonuç getirmeyen boş bir kalabalıktır ya da az kişi ile büyük davaları başarabilirsiniz. Bunu söylerken kimse üzerine alınmasın herkesi tenzih ederim. Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in güzel Şiir’lerinden birinde şöyle der: "Cenazemde olmasın çelengim top arabam. Tabutumu taşısın dört tam inanmış adam. “ Hakikaten de 4 inanmış adam bazen 4 milyar insanın karşılığı olur. Ancak futbolda da güzel bir söz vardır: “Hatice’ye değil neticeye bakalım” Yani sonuçta aldığınız oy miktarı önemlidir ve o sizi iktidar yapar, nokta. Bu ülkede Balkan göçmenleri oldukça kalabalık ama hepsi birlikte hareket ediyor mu? Masaya hep birlikte yumruklarını vurabiliyorlar mı? Bir birlerini destekliyorlar mı? Bunlar önemli. Milliyetçilik yapmak için değil. Ama kantitatif konuşabilmek için sayıları ortaya koymanız önemlidir. Daha önceki yazılarımda pek çok kez yazdım. Türkiye’deki Balkan göçmenlerinin yaklaşık toplam sayısı 18 Milyon dolaylarındadır. Bu sayıyı sizlerin de kabul etmesi için Türkiye göç tarihine bakmanızı öneririm. Ben 28 Ekim 1927 yılındaki nüfus sayımı sonuçlarına ulaşabildim. O tarihte 13 milyon 600 Bin kadar bir nüfusumuz olduğu görülüyor. Peki, ama bu 14 milyon insan bugüne gelindiğinde nasıl 80 milyon oldular? Aniden mi?   Türkiye’ye Balkan göçlerinin tarihi kronolojisi Türkiye’ye Balkan göçlerine baktığınızda, 1912 Balkan savaşları sonrasındaki göçler, 1924 Mübadele göçü, 1956 Yugoslavya göçü, 1989 Bulgaristan göçü dikkat çekiyor. Tabi bunların öncesinde, arasında ve sonrasında da çeşitli göçler yaşanmış. Bu göçler ağırlıklı Trakya, Ege ve Marmara bölgelerine olmuş. Edirne, Çanakkale, Lüleburgaz, İstanbul, Bursa, Kocaeli, Sakarya, İzmir, Manisa, Denizli gibi illerimiz bu göçlerin merkezleri olmuş. O yüzden örneğin İzmir’in nüfusunun (Buca, Gaziemir, Çeşme, Dikili, Bergama, Bornova, Karşıyaka)  neredeyse %40’ı göçmendir. İstanbul’da ise yaklaşık 6- 7 milyon dolaylarında Balkan göçmeni       ( Bayrampaşa, Eyüp, Gaziosmanpaşa, Avcılar, Pendik, Zeytinburnu, Esenler, Sultangazi) yaşamaktadır. 2002 seçimlerinde kendisi bir Rumelili olan Cem Uzan’ın kurduğu Genç Parti’nin İzmir’de ikinci parti olarak gösterdiği başarının arkasında Balkan göçmenleri olduğu unutulmamalıdır. Bu rakamları neden veriyorum? Siz eğer siyaseten güçlü olmak isterseniz demografik yapılara dikkat etmeniz gerekir. Ayrıca “Siyasi Mukarenet (Siyasi uygunluk) “ denilen olgu da çok önemlidir. Siyasi Mukarenet, yani Siyasi Uygunluk, ne demek? Daha önceki bir yazımızda açıklamıştım, şimdi tekrar açıklamaya çalışayım.   Diyarbakır’a Selanikli, Trabzon’a Malatyalı aday olur mu? Kafatası milliyetçiliğine karşıyız. Siyasette bölgesel demografik ölçülerde herkesin kendi yöresi, düşüncesi, yaşam tarzı, kültürü, ortak değer ve çıkarlarına göre aday tercihi olabilir. Bu gayet normaldir. Örneğin Diyarbakırlı bir kardeşimiz, kendi şehrinden kendisi gibi bir Kürt kardeşimizi isteyebilir ve aday olarak gayet tabi tercih edebilir. Bu doğaldır ve normaldir.  Bir Trabzonlu kardeşimiz, yakın komşusu olsa bile Rizeli değil, özellikle Trabzonlu bir adayı tercih eder. Rizeli bir adayı bile kabul etmeyen Trabzon, mesela bir Malatyalı bir adayı belki de hiç kabul etmez.  Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu bölgelerimizin bu konuda hassas olduklarını düşünüyorum. Ancak aynı hassasiyet Ege, Marmara ve Trakya bölgeleri için de neden geçerli değildir? Tabiki bu bölgeler diğer bölgelerden göç aldıkları için farklı bir dengede olabilirler. İstanbul veya İzmir’in bazı ilçelerinde Kürt kardeşlerimiz, Erzurumlular, Mardinliler, Konyalılar ya da Karadenizliler daha kalabalık olabilir. Bu yüzden milletvekili, Belediye Başkanı ve Meclis üyesi adaylarını ve ilçe başkanı ile ilçe yönetimlerini dengeli seçmek çok önemlidir.   AK Parti’nin Siyasetteki Balkan paradoksları (Çelişkileri) Bunu yaparsan doğrudur ya da böyle yaparsan kazanırsın dediğin şeyleri yaparsın ama beklediğinden çok farklı sonuçlar alırsın. İşte bu çelişkidir. Örneğin, iktidardaki AK Parti hükümetleri Balkan ülkelerinde çok önemli hizmetler veriyorlar. Devletin, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, Maarif Vakfı, Dışişleri Bakanlığı, Diyanet işleri Başkanlığı, TRT, Anadolu Ajansı, Ziraat Bankası, Halk Bankası gibi kurumları Allah var Balkanlarda çok güzel hizmetlere imza atıyorlar. Balkanlardaki ecdat yadigârı eserler restore ediliyor, Balkanlardaki soydaşlarımıza ve akrabalarımıza maddi ve manevi destekler, burslar, yardımlar veriliyor. Balkanlarda yollar, havalimanları, sosyal kurumlar yapılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Balkanlara gittiğinde Bosna’da, Kosova’da, Makedonya’da, Arnavutluk’ta, Bulgaristan’da, Batı Trakya’da kalabalıklarca muhteşem karşılanıyor, sevgi yumağı oluşuyor. Hatta bilmem bilir misiniz ama AK Parti’nin temelleri, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın cezaevinden çıktıktan hemen sonra gidip toplantılar yaptığı Makedonya’da atılmıştır. Türkiye’deki Balkan göçmenleri, Balkanlardaki akrabalarından bunu çok iyi biliyor ve görüyor. Ama bu hizmetleri veren AK Parti hükümetlerine siyasal desteği vermeyebiliyorlar. Nitekim AK Parti’nin zayıf olduğu yerler genellikle Balkan göçmenlerinin ağırlıklı yaşadığı Batı ve Trakya bölgeleri. Bu çelişki değil midir? Diğer taraftan ise Balkanlar’da (Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya)  yılarca Komünizm veya Sosyalizm belasından çekmiş ve göç etmek zorunda kalmış Balkan göçmenlerinin, bu sistemlere yakın ve devamı sayılabilecek sol partilere destek vermemesi beklenirken, böyle olmuyor. Bu çelişki değil midir? Bunlar AK Partinin Balkanlara olumlu yaklaşımlarına rağmen Balkan seçmenlerinden yeterince ahde vefa bulamamasıdır. Ancak tam tersine şeyler de oluyor. Yani bu sefer AK Partinin Balkanlara karşı yaklaşımı ters tepki oluşturuyor. İşte bu aslında AK Parti’nin bile bile kendine yaptığı harakiridir. Örneğin, Balkan göçmenlerinin Türkiye’deki sayısal gücünü bildiği halde bu durumu dikkate almayarak oy kayıpları yaşamak, Belediye Başkanlıklarını kaybetmek de bir çelişki değil midir? Bu durum açıkçası, Balkanların demografik ve siyasi mukarenet açısından güçlü olduğu yerlerde teşkilatlarda, meclis üyeliklerinde, Belediye Başkan adaylıklarında, milletvekili seçimlerinde tam tersine farklı tercihlerle bulunarak adeta çelişkiye düşmektir. Yine oldukça ilginçtir ki; Osmanlıyı örnek alan siyasi bir düşünce içinde ayrıca bir çelişki yaşanmaktadır. Zira hem Osmanlıyı sevecek ve örnek göstereceksin hem de onu örnek almayacaksın. Bu çelişki değil midir? Osmanlı devletinde sadece Arnavutlardan 38, Boşnaklardan ise 44 vezir yani bugünkü tabiriyle başbakan hizmet vermiştir. Yani Osmanlıda 80’den fazla Balkanlı Başbakan görev alırken, bugün Balkan göçmenlerinin milletvekili dahi olma konusunda çok fazla tercih edilmedikleri görülmektedir. Nüfusu 80 milyon olan Türkiye’nin bağrında 18 milyon dolaylarında Balkan – Rumeli göçmeni olduğu düşünüldüğünde bu paradoksun mahiyeti anlaşılabilir. Bu kalabalığı safınıza çekmek varken bile bile kaybetmek büyük bir siyasi israftır. Hele hele önümüzdeki günlerde birkaç puanın bile çok değerli olacağı bir Türkiye düşündüğünüzde. Balkan – Rumeli insanı bu ülkenin çimentosudur. Onlarsız bir siyaset yapılamaz. Her şeyden önce ülke genelinde demokratik temsil dengesini bozarsınız. Yerel yönetimlerde, parlamentoda, kabinede, bürokraside bu denge şarttır. Bu denge sadece Balkanlar açısından değil, Kürt kardeşlerimiz için de geçerlidir. Demografik yapılarına göre bu denge sağlanmalıdır. Ama her şeyden önce Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve beraberliği muhafaza edilmelidir. Balkanlı da gelse, Kürt te gelse, Laz da gelse, öncelik Türkiye Cumhuriyetidir. Bu denge her şeyden önce gelir. Ateş İlyas Başsoy’un “AKP neden kazanır, CHP neden kaybeder? “ isimli kitabını okudunuz mu? Okumadıysanız mutlaka okuyun. Yazar, 2009 yerel seçimlerinde Antalya Belediyesini CHP’ye nasıl kazandırdığını anlatıyor. Bunu çok büyük bir başarı olarak gösterip AK Parti’nin ilk başarısızlığına kendisinin ortaya koyduğu stratejilerle gidilerek gerçekleştiğini belirtiyor. Oysa şimdilere baktığımızda Antalya tekrar kaybedilmiş. Hata sanki bir kâbus gibi İstanbul, Adana, Ankara, Adana da kaybedilmiş. Şimdi yeni bir kitap yazıp ismini “AK Parti neden kaybeder, CHP neden kazanır? “ koymak lazım. Bu kitapta yazılacak nedenler arasında Balkanlar mutlaka yer alacaktır. İstanbul seçimleri öncesinde televizyon programlarının pek çoğunda “Kürtlerin oyu ne olacak? “ diye soruldu ve tartışıldı. Ama Allah için bir kere İstanbul’daki 6 Milyon Balkan göçmeni ne yapacak diye sorulmadı ve merak edilmedi. Ya da İzmir’deki 1,8 Milyon Balkan göçmeni nasıl hareket edecek, onları nasıl kazanırız diye sorulmadı. Ama Kürt kardeşlerimizin oyu ne olacak diye o kadar çok sorulmasına rağmen sonuçta onlar da kazanılamadı. Nereden mi biliyorum? Geçen hafta Kürt kökenli eski bir milletvekili ağabeyimle İstanbul’da buluştuk ve sohbet ettik. Kendisi Kürt toplumunda kanaat önderi bir büyüğümüzdür. Bu milletvekili ağabeyime Kürt kardeşlerimizin AK Partiye İstanbul seçimlerinde destek verip vermediğini sordum. Bana dedi ki; İstanbul’da milyonlarca Kürt var. Kaç tane Kürt kökenli İstanbul milletvekili var biliyor musun? Ya da İstanbul’un 39 ilçesinde kaç tane Kürt kökenli Belediye başkanı var? Biliyor musun? Yok dedi ve İşte bu yüzden Kürtler İstanbul’da bize destek vermediler, dedi. Sonra düşündüm de yahu Balkanlar ve Kürtler yoksa İstanbul’da kimlerle siyaset yapılıyor?   CHP’nin Balkan yakınlığı AK Parti’de durum böyleyken, CHP’de ilginç bir Balkan çıkışı oldu. CHP, bünyesinde bir Balkan masası kurdu. Başına da kendisi de bir Balkan göçmeni olan Genel Başkan yardımcısı Faik Öztrak’ı getirdi. Öztrak’ın yardımcısı ise yine Balkan göçmeni olan Bursa Milletvekili Prof.Dr. Yüksel Özkan. CHP’nin Balkan masası ilk istişare toplantısını İstanbul’daki Balkan Federasyonunda Balkan STK temsilcileriyle birlikte yaptı. Bu, CHP’nin bir Balkan şovu mudur bilemiyorum? Diğer yandan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçen ay Arnavutluk’a giderek orada Dünya Bektaşileri Başkanı Baba Mondi’yi ziyaret etmişti. Bu şekilde Türkiye’deki bir kesime önemli bir mesaj vermiş oldu. CHP, zaman zaman Batı Trakya ve Bulgaristan’a da heyetler gönderiyor. Özellikle Bulgaristan’da ülkenin en büyük üçüncü partisi olan ağırlıklı Türklerin oluşturduğu Halk ve Özgürlükler Partisi (HÖH-Bulgarcası DPS)  ile yakın temaslar kuruyorlar. Bulgaristan’daki bu parti AK Parti hükümeti ile arası bozuk. Zira AK Parti,  bunlara muhalefet olan başka bir Türk partisine destek vermişti. Gerçi, bu desteğin farklı nedenleri de vardı ama burada detaylara girip esas konuyu dağıtmak istemiyorum. Bu durum sonrasında Bulgaristan’daki HÖH partisi ile bağlantılı Türkiye’de yaşayan Türk-Bulgar çift pasaportlu çok sayıda Bulgaristan göçmeni vatandaş, AK Partiye tepkili ve CHP’ye yakın oldular. Esasen bunların çoğu zaten CHP’ye yakın olan kimselerdi ancak arada olanlar da CHP’ye sıcak bakmaya başladılar. Bu durum ayrıca onların AK Partiye tepkilerini de artırdı. CHP, 2012 yılı Kasım Ay’ında İstanbul’da Mövenpick otelde  “Değişen Zamanlarda Sosyal Demokrasi, Balkanlar’da Dayanışma ve Refah’ başlıklı konferans” düzenlemiş ve bu konferansa Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da katılmıştı. CHP’nin Balkanlarla ilgili bu toplantısına ben de davet edilmiştim. AK Parti Genel Merkezinin izni ile toplantıya katılmıştım. Hatta toplantının istiklal marşı ve Atatürk’e saygı duruşu yapılmadan başlaması beni şaşırtmıştı. Oysa bu gibi kriterler CHP’nin sözde hassas olduğu şeylerdi.   İzmir’de göçmen partisi kurma çalışmaları Yaklaşık 1,8 milyon Balkan göçmeninin yaşadığı İzmir’de, “Bizden sağcı da çıkar solcu da ama vatan haini asla” temel mantığı ile bir “Balkan – Anadolu” partisi kurulma fikri ortaya atıldı. Türkiye’nin birçok bölgesinde mevcut olan Balkan Rumeli STK’ları tarafından teşkilatlanması düşünülen Balkan – Anadolu Partisi (BAP) fikri ses getirebilir ama hayata geçer mi bilemem? Partiyi kurmak isteyenler önümüzdeki seçim döneminde 1-2 puanın bile anahtar olacağından yola çıkarak bu düşünceye iskelet bulmaya çalışıyorlar. Balkan göçmenlerinin siyasi partilerde yer bulamamasından dolayı tepki gösteren bu arkadaşlar şimdilik bir siyasi Feyk (Fake)  atarak tepkileri görmek istiyorlar. Ancak böyle bir yapılanma fikri milliyetçiliği körükleyebilir mi?  Bunu da çok iyi düşünmek gerek. Olur mu olmaz mı bilemem ama eğer hayata geçirilirse İlk planda CHP’den oy çalacağı düşünülüyor. Oysa MHP sempatizanı olan çok sayıda Balkan göçmeni de var. AK Parti içindeki küskün Balkan göçmenleri de diğer bir hedef kitle olabilir. Ancak AK Parti’de de CHP’de de MHP’de de İP’de de partisine çok sıkı bağlı olan göçmenler var. Asla ayrılıp gelmezler. Bazıları bunu milliyetçilik ve dolaylı ayrılıkçılık gibi görüp gelmeyebilir. Bazı Balkan Göçmenleri hiç siyasal değillerdir, karışmazlar. Böyle bir şey yapılacaksa bile isminde Balkan veya göçmen ibareleri olmaması daha iyi olur. Tıpkı Bulgaristan’da aslında ağırlıklı Türklerin oluşturmasına rağmen içinde az da olsa Bulgarların da olduğu Halka ve Özgürlükler Partisi (HÖH) gibi. Ama bana soracak olursanız şu anda böyle bir Balkan partisi için Türkiye şu anda hazır değildir. Read the full article
0 notes