Hayatım yanlış yola sapmıştı, insanlarla olan ilişkilerimi iç konuşma haline sokmuştum. O kadar düşmüştüm ki, bir kadına âşık olma ile kitap okuma arasında seçim yapmam gerekse, kitabı seçerdim..
yürüdüm yürüdüm çok yollardan geçtim inan çok büyüdüm..
düşündüm düşündüm sebebini bulamadım neden neden
neden çok üzüldüm?..
aç kapını lütfen, çünkü ben geldim
çok üşüdüm, çok soğuk yerden geldim
bana bana biraz gülümser misin?
kimseye sormadım, yolu kendim buldum geldim
simsiyahların içinden sana karbeyaz geldim
şimdi beni biraz sever misin?
ben geldim!..
üstüm biraz tozlu, yolda çok düştüm geldim
ellerim çizik üzgünüm, dikenliklerden geldim
kalbim paramparça ama sana topladım geldim
bir bilsen neler yazdım, hepsini yaktım geldim
annemi bıraktım sana, kimsesiz geldim
çocukluğumun söküklerini dikebilir misin?
izin ver de oturayım lütfen, bacaklarımı çok yordum geldim
kusura bakma üstüm ıslak, büyük yağmurlardan geldim
anlatsam herşeyi, dinler misin?
yanıma para almadım, beş kuruşsuz geldim
yolda biraz acıktım ama sana, dayandım geldim
hiç yokken hep olmak nedir, bilir misin?
kendime.. devdim! devdim! devrildim geldim
kardım, buzdum eridim, erittim geldim
aşkı sırtıma aldım, taşıdım, evladım dedim
açtım, soldum, sarardım geldim
yandım, söndüm, kül oldum geldim
ellerinle ellerime su dökebilir misin?
yüzüme vurdu rüzgar yağmuru, daha çok dedim
yağmur çarptı kendini bana, “bu yetmez” dedim
kırılmış kanatlarıma bir kez dokunabilir misin?
taştım, dağdım, kum oldum geldim
camdım, kayaydım, tuz buz oldum geldim
beni tanrı'ya tekrar inandırabilir misin?
bin kere öldüysem, bin kere dirildim geldim
canımdan can, kan verdim ama adımı yaşattım geldim
yedi kat yerin dibinden beni duyabilir misin?
kimse inanmadı sana, bir ben taptım geldim
dönecek yerim kalmadı, her şeyi mahvettim geldim
şimdi beni biraz sever misin?
ben geldim!
yıldızları gökyüzünden yere indirebilir misin?
bana daha önce hiç duymadığım bir kaç şey söyleyebilir misin?
beni tepeden tırnağa aşık edebilir misin?
şimdi beni biraz sever misin?
Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
“Ol” der Tanrı. Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister. “Ol” der Tanrı. Bulut olur.
Rüzgâr alır götürür bulutu, rüzgârın oyuncağı olur.
Rüzgâr olmak ister bu kez. Ona da “Ol” der Tanrı.
Rüzgâr her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Her şey karşısında eğilir.
Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Oradan esen buradan eser, kaya banamısın demez!
Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı..
Sırtında bir acı ile uyanır..
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır..
Biliyor musun o kadar sene geçmesine rağmen hala seni düşünüyorum.Gerçi 1 yıl 4 ay olmuş ve bu süre bana 10 yıl gibi geldi.Seni çok özlüyorum.Keşke hiç ayrılmasaydık diyorum ya da beni terk etmeseydin diyorum.Ama ben hatalıyım bunu kabul ediyorum.Bu davranışlarımın, hareketlerimin, düşüncesizliklerimin bedelini yeterince ödediğimi düşünüyorum.Senin o gülüşünü, sesini, bana heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatışını ve gözlerindeki o parlamayı, o çocuksu hallerini, beni o kadar içten sevişini, uykundayken seni izlemeyi, bi gece aniden hadi sinemaya gidelim diyip evimizin hemen 2 sokak ötesindeki küçük Batı sinemasına gittiğimiz günleri, bazen Küçükparkta kaybolduğumuz zamanları, evimizin küçük balkonunda içtiğimiz sıcak rüzgarın tenini okşadığı yaz akşamlarını, canımız sıkıldığı zaman kordona gidip gezdiğimiz mutlu günlerimizi daha sayamayacağım bir çok şeyi o kadar çok özlüyorum ki...Lütfen artık beni affet.Seni çok seviyorum.
Sizce yere düşen bir yaprak ölümden korkar mı? Bir kuşun ölümden korkarak yaşadığını düşünebilir misiniz? Kuş, ölüm ne zaman gelirse o zaman tanışır ölümle. Ama ölmeden önce endişe duymaz. Böcekleri yakalaması, yuva yapması, şakıması, tadını çıkara çıkara uçmasıyla; yani daha çok yaşamakla ilgilenir. Kuşların kanatlarını çırpmadan, sadece rüzgarda gökyüzünde süzülüşlerini izlediniz mi hiç? Ne kadar ebedi bir zevk içinde görünürler. Ölümden endişe duymazlar. Ölüm gelirse problem değil yok olurlar. Sonrasında ne olacağı ile ilgili endişeleri yoktur, bir andan diğerine doğru yaşarlar. Değil mi? Biz insanoğlu, bizler her zaman ölümden endişe ederiz. Çünkü biz yaşamıyoruz, sorun bu. Biz ölüyoruz. Yaşamıyoruz.
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu. Hani, kurşun sıksan geçmez geceden, Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık... Ve zehir - zıkkım cıgaram. Gene bir cehennem var yastığımda, Gel artık...