Tumgik
timolenko · 1 year
Text
Solcu Abilik Yükleniyor...
Tumblr media
Hayatımın, siyaseten tuhaf bir dönemindeyim. Elbette boğazıma kadar siyasete gömülmüş durumdayım ama örgütlü mücadele içinde olduğumu söyleyemem. İtinayla oy veririm, 1 Mayıs'ta Maltepe'nin ara sokaklarından sahildeki o saçma sapan yapay ovaya giderim amma velakin bilfiil örgütlü değilim.
Bence solcuların siyaseten tuhaf dönemi 35-55 yaş arası yaşanıyor. Öğrenciyken, daha ilk gençliğini yaşıyorken, yüksek ihtimalle işsizken falan örgütlü solculuk daha eğlenceli oluyor. En azından dijital çağdan önce doğanlar için... Para yok ama vakit var, afiş var, pankart var, bildiri var, stant var falan filan... Sonra işe girip de biraz ekonomik özerkliğe sahip olunca işler değişmeye başlıyor, sistem sizi çemberin içine çekiyor bir anda.
Çemberin içine yerleştikçe kımıldamak zorlaşıyor ve insanın yavaş yavaş diline vurmaya başlıyor.
Ve ben de artık sağa sola baktığımda yarı yaşımda insanların solculuk yaptığını, teori kastığını, pratik bokladığını falan görmeye başladım. Tabii nispeten yeni sözcükler ve yeni iletişim araçlarıyla. Son son stand up ve podcast işine girip solculukla, solcularla, örgütlerle dalga geçen tipler dikkatimi çekiyor. Dinliyorum dinliyorum, e bunlar hep benim aklımdan da geçti, geçiyor diyorum, sonra anlatan muhterem diyor ki 26 yaşındayım... Şöyle mahallede büyüdüm , annem babam solcu, üniversitede forum yapardık falan filan diye goygoy yaparken pat diye 26 yaşındayım diyor mesela.
İşte o an, belli ki yıllardır içimde yuva yapmış solcu abi ortaya çıkıyor: Lan, diyorum dinlerken, askerlik anısı gibi anlattığın şeyleri hepi topu iki sene önce yaşamışsın dürrük! Ne ara bu kadar yoğun ve sık solculuk yaptın da gömecek kıvama geldin? Podcastin içine girip yakasına yapışasım geliyor. Ama hiza vermek için değil, bende daha çok hikaye var, anlatma işini ben niye akıl edip denemedim diye. Dümdüz haset yani, siyasi bir durum değil...
(devam edece)
3 notes · View notes
timolenko · 2 years
Text
82 Lefkoşa...
Tumblr media
Bir sabah bir uyanacağız, ki muhtemelen seçimlere yakın bir sabah olacak bu, Türkiye, Kıbrıs'ın kuzeyini kendisine bağlamış. Literatürde buna ilhak deniyor.
Buna şu meşhur, dış politikada devletimizin ayağına taş değmesinci altılı masa namlı oluşumdaki partiler itiraz etmeyecek. Altılı masanın İYİP, SP, GP, DP tayfası, Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkleri katledecekti, şanlı devletimiz Kıbrıs'ta Türklüğü kurtardı diyecek, CHP, Ecevit'in başarısı bu, AKP kendine pay biçmesin diyecek, DEVA tayfası, ya bu iş Avrupa'yla aramızı bozacak ama Rumların uzlaşmazlığı yüzünden hep, devletimiz elinden geleni yaptı diyecek.
Demokrasi ittifakı da denilen yedili masada ise HDP, Kıbrıs'ta federal çözüm açıklaması yapacak, TİP'in Kıbrıs sorunuyla ilgili görüşlerini bilmiyorum ama emperyalizmin oyunlarına gelmemek lazım gibisinden bir şeyler diyecek.
TkP, Yunanistan Komünist Partisi'yle ortak açıklama yapabilir mi emin değilim çünkü Yunanistan Komünist Partisi, Kıbrıs'ta Türkiye işgali var falan diyor, TkP'nin, Türkiye'nin işgalci diye tarif edilmesini kaldırabileceğini sanmıyorum zira. Emperyalizmin oyunu falan içerikli bir şeyler söylerler artık. Ama Sol Parti kesin, Kıbrıs Kıbrıslılarındır, onların istediği olsun diyen, AKP'nin Kuzey Kıbrısı dincileştirmesinden falan dem vuran geleneksel Kıbrıs açıklamasını yapacak.
Sonra 81 Düzce, 82 Lefkoşa olacak. Hep beraber tatile Girne'ye gideceğiz. Yazlık almak için Kıbrıs'ın kuzeyine de akın edeceğiz tabii ve dağ taş inşaat olacak. Yazlığımızda ayaklarımızı uzatıp dinlenirken buraları da hep Türkiye'ye benzettiler, cık cık cık diyeceğiz. Kıbrıslı Türkler, AB pasaportuna sahip oldukları için hayıflanacağız. Genç Kıbrıslı Türkler, Avrupa'ya göç etmeye artan bir şekilde devam edecek. Hatırlatayım, onlar AB vatandaşı.
Böyleyken böyle. Türkiye'nin Hatay'dan sonra nihayet toprak elde etmesi inceden neredeyse herkesi sevindirecek.
Üzücü.
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=314305664220145&id=100069221409603&sfnsn=scwspmo
1 note · View note
timolenko · 7 years
Text
Çepotî
Tumblr media
Öykü kitaplarını okuyup okuyup özenirdim ne güzel yazıyorlar diye. Okumayı çok seviyorum ama yazsaydım ne güzel olurdu diye sık sık düşünürdüm. Bende sanatsal anlamda yetenek yok. Yazamıyorum, çizemiyorum, çalamıyorum, oynayamıyorum. Sporcu da değilim. Eskiden, yani epey eskiden futbol oynarken sırf solak olduğum için bir albenim vardı, o kadar. Hakkımı yemeyeyim, birebirde hiç etkili değildim belki ama alan kullanmakta iyiydim. Gerçi bizim oynadığımız maçlarda böyle taktiksel durumlar hiç olmadığı için uyduruyor da olabilirim.
Ortaokulda basketbol takımındaydım. Hatırladığım bu kadar. Niye girdim, niye çıktım takımdan hiç bilmiyorum. Daha doğrusu, galiba ders notlarım düştü diye çıktım. Solak olduğum için çok iyi turnike atardım çünkü herkese ters geliyordum. Çaprazdan çok iyi üçlük atardım ama kenardan tutturduğum çok nadirdi. En çok Toni Kukoç'u severdim çünkü o da solaktı. O Chicago Bulls'ta oynardı, ben sitedeki basket sahasında. Masa tenisinde de Yugoslavya şampiyonu olmuş. Benim de bir yaz tatilinde gittiğimiz kampta masa tenisi üçüncülüğüm vardı. Evet, solaklığım burada da işe yaradı. Sağlaklar pinpon topunu karşılayamıyorlar istedikleri gibi.
Sonra büyüdükçe spordan uzaklaştım. Başka mühim işler vardı. Devrimcilik, okuldaki kulüp seçimleri, faşistlerle kapışma falan. Ara sıra halı sahada takıldığım olurdu ama öyle düzenli oynama işi bitmişti. En son halı sahada oynadığımda takımın en büyüğüydüm. "Abi sen Beckenbauer gibi geriden oyun kur, sol ayağın çok iyi" diye savunmaya koydular. Bir ara sürpriz çıkış yapayım diye ileri koştum, seke seke yerime döndüm. Maçı adrese teslim paslarla tamamladım. Halı sahada en son oynadığım maç bu oldu.
O son halı saha maçından sonra aşağı doğru yuvarlanmaya başladım galiba. Bir baktım yedi yıl geçivermiş. Artık solaklığım bilgisayara bağlı farenin tuş tercihlerini değiştirdiğim için diğer çalışanlara güçlük çıkarıyor. Haftada bir bu konuda siteme maruz kalıyorum. Plazaya girerken geçtiğim turnikede kart okutma aparatı sağlaklara göre, soldan sağa tutuyorum kartı. Ve eminim saliselerce geciktiğim için sessiz küfürler yiyorum çünkü sesli küfür edilemeyecek kadar steril mekanlarda iş gücümü satıyorum.
Makaslar, cetveller, cezveler, saatler, konserve açacakları, arabalar, su ısıtıcıları, ocaklar, kapılar, bağlamalar... Hepsi ve her şey bana ters.
Solakları ağır çalışma koşulları yüzünden erken emekli etmeliler. Çünkü hayattan beklentim bu kadar düştü.
0 notes
timolenko · 8 years
Photo
Tumblr media
Belki de hayata karşı mottomuz bu olmalı?
0 notes
timolenko · 8 years
Text
Darbeli Hayatım
Tumblr media
İlk darbemde 1 yaşındaydım. Hatırlamıyorum. Siz de hatırlamak istemezsiniz herhalde. Ama bir süre anneannem ve dedemle yaşadım. Yine de darbeyi öyle çok da hissetmedim sanırsam, sadece anlatılanları biliyorum. Babam ve Oğlum triplerine girmenin alemi yok bence.
Sonra 28 Şubat oldu. Babamla ÖDP'nin öncü olduğu HADEP'in de katıldığı Ne Refah Yol Ne Hazırol mitingine gittik. Sıkı kalabalık vardı. Sultanahmet'teydi hani. Çok havalı gelmişti o zaman. Bunu siz de hatırlamak istersiniz.
E-muhtıra oldu sonra. Garip bir şeydi. Zaten kafamız da karışıktı, tam anlamadık. Belki de bugünlerin temeli atılıyordu, kim bilir.
Sonra 15 Temmuz oldu. Ama ne garip geceydi. Darbeydi değildi, olduydu olmadıydı… Önce goygoyunu yaptık, sonra uçaklar alçak uçuş yapınca, televizyonda meclis bombalanınca ağzımız açık kaldı. Sonra insanların takır takır vurulduğu görüntüler geldi. Ucuz kurtulmuşuz darbeden. Artık birbirlerini mi sattılar, tankların önüne atlayanlar mı durdurdu bilmiyorum, acayipti. Ve de korkunçtu.
Sonra OHAL geldi. İşyerindekiler çok korktu. İnternetten araştırdılar OHAL nedir diye. Tam anlamadılar. Kürtler on yıllarca yaşadılar dedim, ya sen de hemen bir bölgeye çek diye laf ettiler. Lan bi’ siktirin gidin, diyemedim.
Daha bundan fazla yaşarım ben. Yıl olarak demek istiyorum yani, daha kaç darbe, darbe girişimi falan görürüm kim bilir. Ne gerek var şu ……. dünyasında böyle şeyler yaşamaya hiç bilmiyorum. Coğrafya insanın kaderi galiba gerçekten. Göç etmeyi bilmezsen. Veya cesaret edemezsen.
Zaten ne olursa olsun kurulmuş robot gibi kalkıp işe gidiyorum. Distopya karakteriyim olm ben. İsme ne gerek, bir numara verseler onla da yaşarım.
07:20 uyanış 
07:40 evden çıkış 
09:00 mesai başlangıcı 
18:00 mesai bitişi 
19:15 eve giriş 
23:59 istiklal marşı (hızlı okuyorum, olamaz mı?) 
24:00 kapanış
0 notes
timolenko · 9 years
Photo
Tumblr media
Bu yaşıma geldim, ilk defa Oğuz Atay okuyorum. Belki de hatta bence kesin, Oğuz Atay bu yaşlarda okunacak bir kitap. Bu yaşlar dediğim 30-40 arası. Ama hemen 30 da değil, 30'da insan nerede olduğunu idrak edemiyor. Tehlikeli Oyunlar kitabını okuyorum, Albayımı merak ettim çünkü. En son bir de televizyon dizisinde görünce artık dedim, herkes okuyor, o zaman ben okumam havalarını bırak. Ayıp oluyor. Hem Albayım şöyle, Albayım böyle... Bakalım nasıl biriymiş Albayım. 44. sayfadayken dikkatim dağıldı. Kitap yüzünden değil. Metroda yanımda duran ve tek bir kağıt mendille yüzündeki, saçındaki terleri silen kadın dikkatimi dağıttı. Bir defa da değil, üç tur attı kafasındaki terleri silebilmek için. Sanırım 40'ının üzerindeydi. Gerçi ben pek beceriksizimdir insan yaşını ve mitinge katılım sayısını tahmin etmekte. Metrodan indim. Cehennemin Dibi istasyonundan yukarı çıkmak çok zaman aldığı için (evet, bu çok mesafe beni hep sinirlendiriyor) yürüyen merdivenlerin solunu kullanır ve sağda durmak yerine solda duranlara içimden küfür eden ben (medeni olmak tanımadığın insanlara içinden küfretmeyi gerektirir), Albayımı okumak için onca mesafeyi durarak katettim (durarak mesafe katetmek ileri medeniyet göstergesidir).
0 notes
timolenko · 9 years
Photo
Tumblr media
#KızKulesi #Üsküdar #Boğaz #İşeGiderken (at Kız Kulesi)
0 notes
timolenko · 9 years
Text
Ege'nin Küçük ve Sevimli Bir Sahil Kasabası
Benim bazı hayallerim çok feci sıradan. Ege'nin küçük ve sevimli bir sahil kasabasında bahçeli ev falan gibi… Bizim ofistekilerin ve bizim olmayan diğer ofislerdekilerin üçte ikisinin de böyle. Hepimiz bunu başarsak Levent-Maslak hattını Ege'de küçük ve sevimli bir sahil kasabasına taşımış oluruz. Takdir edersiniz ki bu da oranın tek caddesini bildiğin Büyükdere Caddesine çevirmeye yeter.
Ayrıca Ege'nin küçük ve sevimli bir sahil kasabasında kesin terörö diye evimi yakmaya kalkarlar. Netice burası bizim değil, IŞİD'in yaptığı ortaya çıkan, 100'den fazla güzel insanın öldüğü bir saldırıyo hala PKK olmadı HDP'nin yaptığını düşünen insanların ülkesi. Bu insanlar boş vakitlerini ev, işyeri yakmakla geçiren insanlar. Bunun için gerekirse boş vakit yaratıyorlar.
Neyse iş hayatına dair benim böyle ofislerde helak olmak gibi hedeflerim yoktu. Herhangi bir hedefim yoktu gerçi, sanırım ondan böyle oldu.
Tatillerde gidiyorum ama o Ege'nin küçük ve sevimli bir sahil kasabasına. Yarım pansiyon geceliği 120 lira. Fakat bira ve rakı ekstraya giriyor. Zaten en çok da oradan giriyor…
0 notes
timolenko · 9 years
Photo
Tumblr media
Sizi incir ağacımla tanıştırayım. 36 yıllık hukukumuz var kendisiyle. Aramız hiç bozulmadı. Mesela hiç üzerinden düşürmedi beni. Sadece incirlerinin sütünden ağzım yüzüm yapış yapış oldu o kadar. Ama zaten inciri seven sütüne katlanır. Birkaç senedir görmemiştim kendisini, hasret giderdik. Hiç sitem etmedi, öyle de tatlıdır. İncirleri de tatlıdır.
0 notes
timolenko · 9 years
Text
İşte Bu Bizim Hikayemiz-1
14.10.2000'de, ABD'nin Afganistan işgaline karşı miting yapmak istemişiz ama yasaklanmış. Kadıköy'de basın açıklaması yapmaya karar vermişiz. Polis saldırınca parti binasında mahsur kalmış bizimkiler (ÖDP). Biz de binanın önünde biber gazı yiyip polisle çatışmışız. EMEP'le SİP binalarından çıkmış. Gelin bizim binadaki ablukayı kıralım demişiz ama gelmemişler. İskeleye inmişler. Polis çevirip coplamış. Timolenko'nun mücadele günlüğünden notlar…
0 notes
timolenko · 9 years
Photo
Tumblr media
İnsan zilyon yıldır aynı iş yerinde çalışıyorsa evini değiştirmesi, ne bileyim tatile veya hafta sonu farklı bir yere gitmesi falan öyle çok da büyük bir değişiklik olmuyor. Küçük bir değişiklik de olmuyor. Aslında değişiklik falan olmuyor. Neticede saatin alarmının yine o saatte çalması, öncesinde yaşadığın ne varsa, onların Instagram anıları olarak kişisel/kamusaş tarihinse yerini almasına neden oluyor. O fotoğraflara da dönüp bir daha bakan var mı çok da emin değilim, bu da ayrı bir konu. Artık bir biyolojik saatim yok. Onun yerine endüstriyel saatim var. Ona göre her gün o saatte, tatil veya değil, mutlaka uyanıyorum. Tatilse uykuya geri dönüyorum. Tabii önce ya tekrar uykuya dalamazsam korkusu yaşıyorum mutlaka. Hilmi Yarayıcı'nın 9-6 Yollarında şarkısının sözleri belki çok ama yani yaşadığımız şey de düz, adam ne yapsın?
0 notes
timolenko · 9 years
Photo
Tumblr media
İki vagonlu bir trencik. Biri makinist, biri kondüktör olmak üzere Yunanistan'da yaşasalar ya çoktan işten atılmış ya da emekli edilip maaşları kuşa döndürülmüş olacak iki amca çalışıyor. Bilet gişesindeki amca ve trene dur-kalk yapan amca da aynı model. Evet, hepsi amca.
Trenler eski. Benelüx ülkelerindeki (bunu diyen de kalmadı) trenlerin yanına bile yaklaşamaz ama klimaları sıkı çalışıyor. İşte Siracusa tren istasyonundan kalkan bu trencikle Sicilya adasının güneyine doğru gidiliyor. Mesela 2.25 €'ya 15 dakikada Fontane Bianche bölgesine gidip enfes plajlarda (bkz. bir önceki foto) takılabiliyorsunuz. Fontane Bianche çünkü denizin içinde bazı yerlerde tatlı su pınarları varmış. Varmış diyorum çünkü girdiğim tarafta denk gelmedim.
Israrla otobüsle gidin, tren iyi değil dediler ama şahsen treni tecrübe ettikten sonra niye böyle dediklerini anlamadım. Belki Fontane Bianche istasyonun inince denize bir 10 dakika yürümek gerekiyor diyedir. Bilemedim. Hoş istasyon demek biraz iddialı oldu. Yolcuların inebileceği bir platformdan ibaret. Ama orası da sevimli geldi.
Trenler zamanında gelip gidiyor. Ama düdük öttürdüklerini hiç duymadım.
0 notes
timolenko · 10 years
Link
Kakao üretimi talebi karşılamaya yetmiyormuş, 2020'den itibaren üretim açığı giderek artacakmış. Yani çikolata bulmakta zorlanacağız. Bildiğimiz anlamda uygarlığın sonu gelecek. Gelmeyecek tabii... Daha neler... Gerçek olansa şu: Beyaz insan üç kuruşa kakao çekirdeği satın alıp beş kuruşa çikolata üretiyor, sonra onu on kuruşa satıyor ve bu esnada ömrü hayatında çikolata yememiş kakao yetiştiricileri var.
0 notes
timolenko · 11 years
Link
Adalet Bakanlığı, birgün Tuncay Özkan'ı aldı, yeni inşa ettiği F tipi cezaevlerini gezdirdi. Tuncay Özkan, lüks konut projesi över gibi yazılar yazdı. Sene 2000'di... Bu ve benzeri başka övgü dolu yazılardan sonra devlet, cezaevlerine saldırdı. Dalga geçer gibi adına "Hayata Dönüş" denen bir operasyon sonucu cezaevlerinde onlarca insan öldü, yüzlercesi yaralandı. Askerlerin kullandığı kimyasallar yüzünden vücutlarında yanıklar olan tutuklu ve hükümlülerin görüntülerini hatırlarsınız. Siyasi tutukluları F tipi cezaevlerine tıktılar. İşte o Tuncay Özkan, Ergenekon davası nedeniyle şimdi o övdüğü F tipi cezaevlerinin birinde...
0 notes
timolenko · 11 years
Photo
Tumblr media
Yeniköy muhtarı ve çetesi, Yeniköy forumuna gelenlere “Rumların peşine takılıp gelmişsiniz” diye saldırıyor çünkü Yeniköy dediğimiz yer, aslında 1964 yılında Kıbrıs’ta yaşananlar bahane edilerek İstanbullu Rumların kovulmasıyla birlikte Rum nüfustan “arındırılan” Nihori köyü…
Nihori'den kovulan Rumlar'ın malları kimlerin eline haraç mezat geçti de orası Yeniköy oldu acaba?
Bu ülke insanların ahı üzerine kurulu…
10 notes · View notes
timolenko · 11 years
Photo
Tumblr media
1913 yılında yazılmış, 24. yüzyıl İstanbul'unu anlatan bir Osmanlı ütopyası... Çokça Türkçü-İslamcı-erkek bakış açısı var ve dahi çalışmayı-(dini) ahlakı-eşitliği yüceltiyor. Ve fakat 1913 yılında yaşayan bir insanın gelecek ütopyasını okumak hayli eğlenceli... (Adam, Boğaz'a üç katlı köprü yapılacağını öngörmüş. Biz daha 21. yy'da katlı olmasa bile 3 adet köprü görebiliyorsak 24. yy'a varana kadar Boğaz'ı doldurmuş oluruz)
0 notes
timolenko · 11 years
Photo
Tumblr media
Uyarmadı demeyin...
2 notes · View notes