Tumgik
uzaksen · 6 years
Text
Tumblr media
.yol yolu açtı. şimdi nereye?
karşılaşmalar hep kendime sorduğum sorulara yenisini ekleyerek devam ediyor. bu sefer neresi? seferin sonu yok, bir gemiden inip bir ata belki sonra da bi kuşun kanadına binip gideceğim. uzaksen karakteri yerini bulmaktansa hep aramayı, yeniye tohum atmayı, içerde unuttuğu çocukları bulmayı seviyor. hepsi kendimle karşılaşma dolu bu yolların sonu yok. elbet bi son vardır, ama hala ayaklarım toprakta adımlıyor. dikenler, çalılar, ağaç gölgeleri ve bi dolu yara izleriyle devam.
bayır aşağı yuvarlanan taş misali bi düzlükte de duraklasam bi rüzgar taşıyor beni hoop yeni bi yere.
sürüklenmenin ötesinde bir seyir, dilini bilmediğim, konuşmadığım, çokça gülümsediğim ve keşfettiğim alanlar kapılar açılıyor. içimden geçeni zihnim fark etmeden yapıyor halde buluyorum. aramadığım ama rastladığım yeni yoldaşlar da geliyor bu yolda.
yol-a-çık. bi sonraki sefere şimdi ki seferden selam olsun.
2 notes · View notes
uzaksen · 6 years
Text
.yalnız yollar ve hiçbir ev hali.
.bu aralar bi ihtiyaçtan öte olagelen tek başına adımlar atmak. şehirde bisikletle hareket etmeye başladıkça iyice belirgenleşti yolculukların tekilliğine olan özlemim.
"hadi gidelim de kuralım hayallerimizi" toplaşmalarından sonra geriye kalan kendi yolumu bulmak için cesaretin hasadıymış.
"biz"lere inancımı yitirmedim, özgür hareket edebilmenin içinde kesişmelerin, yoldaşlığın desteği. sadece biliyorum ki birileri yola çıkıp net adımlar atmalı ki "biz"lere alan ve zaman açılsın.
hiçbir zaman evim olmadı. son 4 senemi 3 evde geçirdim. son 1 senem ise gitmeli gelmeli "her yer"de olma haliyle geçti. yuvamı bulana kadar bu halle kalmayı göze alıyorum ve aslında bu halden de kurtulmayı da düşünmüyorum.
yeniay bahane olsun da bi niyet tohumu atayım. bi yer-yurt var ki beni kucaklayan, bir değil, pek çok. bi alan var ki, her yerde kendimle birlikte taşıyıp, kurup bozup sonra yeniden taşıyabildiğim. bi yuva olsun ki gidip durabildiğim, biz'lere yuva olabilsin, hareket edip, şarkılar söyleyip, sessiz kalıp, boş bakabilelim. hepsi bende hepsi benden öte.
bazı ayrılıklar vardır ki götürdüğü şeylerin yarattığı boşluk yeniye alan açar ve yol zaten budur.
yersizliğin rahatlığıyla biraz daha dolan dur uzaksen.
2 notes · View notes
uzaksen · 6 years
Text
.kedidir kedi.
.uzun yollardan geldim. çok gezdim, çok dans ettim, çok dinledim, çok konuştum. bir dolu güzel insanla tanışıp, hayatıma kattığım can oldu. Budapeşte’de başladığı gibi biten bu yol yepyeni yollar açacaktı belli ki. Ordan alıp geldiklerim, bedenimde dolup taşan keşfetme süreci artık açılmaya hazırdı ve açıldı. 
bu bahar niyetini koyduğum “yerimi bulma ve alanım kurma” hayalini demlediğim dede evine bir ziyaret öncesi iki dostun güzel ve sakin evinde 3 kedi canla geçen 10 günün ardından yine yollar kazdağlarının kıyılarına uzandı. sabah gün doğmuşken vardım Küçükkuyu’ya. ev beni bekliyordu, 1 buçuk ay olmuştu veee... mutfak penceresi açık kalmış, eyvahlar olsun. “dur bir sakin ol” demeye kalmadı zaten ordaydım artık. etrafta kemirgen izi yok, şükür. 
İlker’i köyüne uğurladım, çarşıdan alışverişimi yaptım, müziğimi açıp büyük bir kahvaltı ve yayılmaca sezonunu açtım. biraz dinlenip evi toparlayayım ki İlker ile gezelim niyetindeydim. ve işte temizliğin 3. dakikasında yatak odasındaki siyah kutudan kafasını çıkaran kedi ve altındaki minik yavrusu her şeyi bir anda bıraktırdı. o pencerenin açık kalması genç anneye yaramış ve yepyeni doğum yapmıştı. panik oldum, birkaç uzun telefon görüşmesi ardından farkıma varmış olan vahşi anne korkuyla tıslıyor, hırıltılı sesler çıkarıyordu. binlerce düşünce, dönerken ne yapacağımlar gelip gitti. o gece yalnız ama hiç de yalnız değildim. 
sabah ola hayrola demişler ya, inandım. sabah pratiği, üzerine denizin tuzunu bedenime alıp durmaya karar verdim. kedi derdi sardı beni ama ne diye derdim oldu ki? 
günler yavaş yavaş geçerken damla ve elif misafir oldular, sonra istanbul’a yolladım onları. ayşegülümle tadına doyulmaz sohbetle kavuştuk aylar sonunda derken kediler beni panikle senaryo yazma halinden üzerine düşünmeye davet etti. gelmiş, fırsatı bulup, güvenli alanı bulup doğuruvermiş işte. ne güzel böyle bi alanda olmak. sahiplenmiş, yerleşmişti oraya. benim yapamadığım şeyi başarmıştı. her yerde, her şeyde geçicilik var elbet ama biraz da yerleşmeli miydi artık? bir yuva kurmak için daha ne kadar göçer olacaktım? bir işe başlamak için kaç sene daha “yeterli” olmayı bekleyecektim? bu soruların cevabı değilse de soruları arada hatırlamak iyi geldi. kedidir kedi. bereketiyle, süpriziyle, netliğiyle geldi. hoşgeldi.
yeni yollara merhaba, yeni insanlara, canlara kapılar açıla...
Tumblr media
*temisili kedi bebesi. benim bebeleri 1 haftaya görmeye gideceğim. 
2 notes · View notes
uzaksen · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
zaman yavaşladı. zamanın içinde alan açıldı.
sırt çantamı yüklenip de bilmediğim bir ülkeye, dile, coğrafyaya, kültüre ayak basmamdan itibaren tek ifade bulan şey bu oldu. zaman çok geniş, zaman çok geçici ve şeffaf.
Budapeşte’nin kuzeydoğusunda Slovakya sınırına yakın bir kırsal alanda Harom Kincs Völgye (3 Hazine Vadisi/ 3 Treasures Valley) 1 hafta boyunca her türlü harekete, temasa, bağ kurmaya ev sahipliği yapıyor. Budapeşte Kontak Doğaçlama ekibinin ilk ulusarası büyük etkinliği. Alana vardığımda hiç tanımadığım güzel gözler kucakladı beni. Yuvamı kurup yerleştikten sonra festivale dair ne varsa desteklenecek ucundan tuttum ve beni gerçekten oraya getirdi bu hal. 1 hafta boyunca doğada / stüdyoda kendimle ve çevremle kurduğum bağ, ilişkiler kendiliğinden kuruldu ve yumuşacık, eforsuz bi halde sürdü. Zamanı doğada izlemek, güneşin renginden, havanın kokusundan, yaban atlarının bulunduğu konumdan ve yaptıkları aktivitelerden günün neresinde olduğunu bilmek çok normaldi artık. kendimde “korku” ve “kaçınma” olarak ortaya çıkanlar atölyelerde, akşam jamlerinde patır patır döküldü eteğimden ve yüzleştikçe hafifleyip adım atmaya, zıplamaya ve hafifleyerek havalanmaya başladım.
1 haftalık yoğun festivalin ardından şehirde geçen günler de bunu takip etti ve kimi zaman dans ederek, kimi zaman susarak, kimi zamanda şehri yürüyerek izleyerek geçti günler. ortak noktası hep aynıyıdı, zaman aynı zaman ama şimdi daha yavaş ve yormadan yoğun/ dolu dolu.
Budapeşte- Viyana arası keyifli bir tren yolculuğunun ardından kardeşime kavuştum 6 ay kadar sonra. o 23 ben 31. ben kendimi bulmak için yola çıktığımda 2 sene uzak kalmıştık. o kendi yoluna gittiğinde ise ben doğduğum şehre dönmüştüm, o ülkeden çıkmıştı. 15-20 senedir kurmadığımız bir bağ kurduk birlikte geçen 1 haftada. ben sabahları Mysore Vienna’da sevgili Barbara Süss ve öğrencileri ile pratiğimi sürdürürken kardeşimle de konuştuklarımız, kendime söylemekten kaçındıklarım hooop ortaya döküldü. Aydın anlattı, sordu, dinledim. Bazen ben sordum ve anlattım kendi süreçlerimi. İkimizin de çok farklı olduğu ve düşündüğü konuları başbaşa konuşmak ve bazen de susmak ne değerliymiş.
Kontak Doğaçlama ve Mysore Ashtanga’nın bedenime etkisi, var olan halimi gösterişi, aklımda dönüp durmakta olan düşünceler silsilesi ve duygu karmaşasını da ortaya koymamı destekledi. Hep yanımda, hiç kaçamadığım “ben” yoldayken bir çok şeyi bırakmanın yanında kendimi “desteklemeyi” ve “cesareti” hatırladım. hatırlamak da yetmiyor, aldıklarım ve verdiklerimle artık daha kolay, hafif ve kendim olmaya niyet edip adım atıyorum.
2 notes · View notes
uzaksen · 6 years
Text
.hareketin içinde durabilme sanatı.1
.uzun bi hafta bitti. ilk kez yalnızım. bi hostelden tabi ki de ranzanın üst katından size sesleniyorum.
haziran 18, yine "yağsam mı yağmasam mı kararsızlığındaki" havayı da alıp yanıma çıktım yola. huop öyle böyle uçtum kondum budapeşte'ye, yolda geçen süre kadar da pasaport kuyruğunda geçti vakit(neyse ki evrepa 1 saat geride).
şehre indiğim gibi şehirden en acil çıkış yapılacak otobüs terminaline attım kendimi. Batonyterenye dedim, kestiler bileti, atladım otbüse. ayçiçek tarlaları yanından geçerken bayağı trakya hissi geldi. zaten insanlar da sarı maviş...
1 buçuk saatlik yolun sonunda yol çalışması yapılan küçük bi yerleşime geldim ki internet gitti. elimde Greg'in tarifi var, ama yön duygum yok. Buldum bi Macar abla, ingilizce girdim, beden diliyle devam ettim. Ablayla birlikte yürüdük sessizce, beden diliyle son direktifleri verdi ve vedalaştık.
"Şu tepeyi aşınca" kısmına gelmiştim, sırtımda dev görünümlü çantamla başladım yürümeye. Sokaklar boş ve biraz yalnızdı. Öylece yürümeye ve o bahsi geçen tepeye tırmanmaya başladım. Beyaz bi araba geliyordu ağır ağır karşımdan ve durdu yanımda. Üzerimdeki çantalar beni ele vermiş olmalı ki festivale geldiğimi anlamışlardı. David ve Petra aldılar beni arabaya.
Alana vardık ve hayal ettiğimden daha bile fantastikti ilk yarattığı izlenim.
Yavaş yavaş ekiple, hocalarla tanışmaya başladım. İlk gelen katılımcı bendim ve huop en güzel yere yuvamı kurdum hemen. hazırlıklar, yemek organizasyonu derken zaten sanki bi süredir burdaymış gibi hissetmeye başladım.
Tumblr media
uzun zamandır "aidiyet" ile uğraşırken ilk kez geldiğim, diline hiç de aşina olmadığım bi ülkede ve coğrafyada çeşit çeşit insanla birarada olmak bi "yuva" hissi verdi. tanış olmak, anlaşmak, ait hissetmek ve koşulsuzca sahiplenip bırakabilmek tam da o anda gerçekleşmeye başladı. ait hissettiğim alanda köklenmek, yayılmak, "kendim" olmak, rahat hissetmek ve sadece var olmak.
merhaba yeni yolculuk, yeni temaslar ve keşifler.
Tumblr media
3 notes · View notes
uzaksen · 7 years
Text
.yuva ve ötesi.
kimbilir kaç zaman oldu bu rüyanın içinde yürümeye başlayalı. bir süredir sadece niyet ettiğim şeyler kendiliğinden, zorlamadan ortaya çıkıyor, denk geliyor ve kabul ediyorum. açık olmak, aşık olmak, ses çıkarmak, ses olmak derken vallahi bu kadarını ben de beklemiyordum.
Tumblr media
güz mevsiminin en sevdiğim halleri. ne çok bayıltan bir sıcak ne de sırılsıklam yollar. tam arada, sararan kızaran yapraklar, canlı ve yumuşak bir güneş. bundan güzel zaman mı olur yola çıkmak için. can dostum ve ilham veren çocuk kalpli aşk dolu Baran’ım ve güleç yüzlü güzel Elif’im ile düştük birlikte yollara. Seferihisar Orhanlı Köyü’nde Doğa Okulu’nda Erkan Oğur ve İsmail Hakkı eşliğinde müzikle, sesle ve sessizlikle hemhal olmalara. Doğa Okulu’na kadar olan yolun kendisi yine oldu mu bize bir tanış olma hali. Baran’la yol yapma hevesim Elif’in gelmesiyle katmerlendi ve heyecan doruktaydı. Yolun sonu Doğa Okulu’na ve sese uzanıyor olması bir yana bu ekiple kıkırdamalı, susmalı, coşmalı hallerle Sığacık’a vardık geç vakitlerde. Elif’in bir arkadaşının evinde hoş sohbet, güzel yemekler yiyip yolun yorgunluğunu mis gibi uykuya bıraktık. Sabah kahvaltımızı da sıkıca edip Baran’la yeniden teker döndü, heyecanla köy yollarına düştük. Doğa Okulu çırakları ve bilimum güzel dost karşıladı. Sayamadığım yıllarda göremediğim bir sürü canla yeniden denk geldik, sarıldık, gülüştük. 3 gün boyunca Erkan abi ve İsmail Hakkı’nın yarattığı ortamda sohbetler arası türküler, türküler arası hikayelerle aşk olduk yine 60 küsür insan. Her yer ses, her yer müzikti. Doğa kendi müziğini çağlarken, ben de kendi iç yolculuğumdaki seslere bir adım daha yaklaştım. Ne güzel oynadık, ne de güzel çağladık hepbirlikte.
Tumblr media
Yolumuz daha var uzanan İzmir’in başka köşelerine. Asilcanı da aldık yanımıza, şarkılar dilimizde, aşk yüreğimizde Kemalpaşa Yukarıkızılca’ya döndü rota. Doğukan varmış oralarda. Uzakyakın takipteydim, tanış olmaya can atıyordum, yol çıkardı bizi “Tilki Yuva”sına. Bitmeyen rüyalı halde hülyalı gözlerle yeni yüzlerle tanış oldum. İlk gecemiz güzel bir çemberle taçlandı ve bütün bu yolculuğun başından beri yeniden geldiğim yere bir köklendirdi beni, “burdayım ulan,harika” dedim. 
Eee tabi Tilki Yuvası’na gelmişken dokunmadan olmaz, hemen sıvaya koştum çamur çamur olmaya. Yuva neymiş, nasıl da anlamlıymış diye hatırladım yeniden. Ellerimizle dokunup güzelleştirebildiğimiz, yaratabildiğimiz her şeye duyduğum hayranlık burada bir de mis sohbetler ve müziklerle coşkuyla perçinlendi. Akşam hava kararmadan Ahmet geldi, ukulele eşliğinde ateşlerin başında durmaksızın şarkılar söyledik yine, Erkan abilerin bıraktığı yerden devam ederek. 
Tumblr media
Yuva yuvayı hatırlattı. Yuvada olma haliyle; sıcaklığı, dostluğu, koşulsuzca sevebilmeyi, şefkati ve içimde tuttuğum sesleri ve dokunuşları saldım. Dokunduğum her şeyden aldığım bir şeyler var ve artık ben de öğreniyorum sanırım talep edip “talebe” olabilmeyi. Yolun büyüsünde kaybolmadan tam da o anda, o insanlarla gerçekleşen her şeyin olagelmesi haliyle şapşal bir gülümseme beliriyor. Çok şükür bu yolculuk kendimi bulma yolunda attığım adımlara biraz daha destek ve güç verdi. Baran ve Elif’in yoldaşlığıyla başlayıp da sesin coğrafyalarına uzanan, Erkan abi ve İsmail Hakkı ile derinlere götüren yol. İzmir’in dağları, kıyıları tavaf edilirken yuvalar yuvalar buldum heryerde. içimdeki çocukla kıkırdadım gecelerde gündüzlerde. Rüzgar esti, titredim, sarıldım ateşe ve müziğe. 
Yuva yol verdi, yer verdi. İnsan insana değdi güneş parladı. İçim şen bir çocuk misali, aşk oldu büyümekte her yerde bu şenlikte...
0 notes
uzaksen · 7 years
Photo
Tumblr media
zamanı kaybettiğim doğrudur. algılarımın değiştiği, boyutsuz ve kalıpsız hallerdeyim. 
takvime göre 7 günü, hissel olarak da bitmeyen günleri Çeşmeköy’de MultiRaid2′de geçirdim. Hala kulağımdaki ses katmanlarıyla dolaşmaktayım. 
baharda “müzik hayatımda olsun, ben müziğe, sese karışayım” demiştim. Bu niyeti salmak yetti. Her nefes bir sesten müziğe karışırken can verdi sanki. 
ses bir bariyer, ses bir geçiş alanı aynı zamanda. yıllarca küçük konser salonlarında en önde sadece müziğe bırakırken kendimi ve kimi zaman kaybolurken titreşimlerin içinde bunun bu kadar da hayatımda yer edeceğini bilemezdim. 
müzikle yaşayan, bir olan güzel canlarla birlikte sesin her türlüsünü yaşayıp, kendi içimdeki “rahatsız” hallerle yüzleştim. sanki ben olmayan benleri ortaya döktü Çeşmeköy’den yükselen sesler. 
kelimelere dökmek çok zor. kimi zaman gökyüzüne bakarken kulaklarıma değen tınıların görselliğini yıldızların hareketinde, kimi zaman da bedenimin hareketlenmesinde buldum. “rahatsız” olmayacağım kadar rahat hissediyordum çünkü kendim olarak var olmak ve başka ihtimalleri görmeye gelmiştim. 
keyifli sohbetler, anlık buluşmalar, müzikle hareketle aşkla dolu günlerin ardından şehirdeki ses-gürültü-cazırtı başka bir boyuta geldi. insan sesleri, inşaat gürültüleri, zihnin içindeki binlerce kelam birer katmandı ve kabuk kabuk soyulabilirdi belki de. “tahammül edemiyorum” dediğim her şeyin sadece kendime koyduğum bir engelden öte olmadığını gördüm. bazen “bırak gitsin” diyebilirken bazen kilitlenip kaldım, hareketsizleştim. 
hayatta hep bir ses, bir sessizlik, arasında bir boşluk ya da boşluklar var. hepsi bu kadar. dizgisiyle, hızıyla, ritmiyle değişen her şey de sese dair bir iz buluyorum ve biraz daha içerdekini dinlemeye, dışardan geleni de içe katmaya yöneliyorum. iç gürültüleri sessizliğe gömmeden dinlemeye kadehler çınçın. 
0 notes
uzaksen · 7 years
Audio
(via https://open.spotify.com/track/1pdz8zR8gb1qfEBi64H1fa)
Günler günleri kovalarken ben de o kovalamacada önümü arkamı görmeden film şeridinin hızından habersiz akıyormuşum. Uzun zamandır kendimi verdiğim, gündelik hayatımın ritueli haline gelmeye başlayan ve “hafifledikçe kolaylaşan” pratiğimle hemhal olmaya yola çıktım. Yoga hayatıma girdiğinden bu yana belki de en yoğun dönemim. Yoga bir yol, bitmeyen ve sürekli yeniliklerle karşılaşıp şaşırıp o duruma göre şekillendiğin. Bedensel pratikle başlayan bu yolculukta karşıma çıkan binbir türlü hikayeye şimdi yeniden, olduğum yerden, şimdiki algımla bakmak ve fikirlerin, cümlelerin, duyguların da tıpkı beden gibi dönüşebileceğini görmek bir kez daha şaşırttı ve meraklandırdı. 
Ne diyorduk, hız, koşturmaca, sıkışıklık. Bunların hepsiyle birlikte geliveren olaylar tamlamasının içindeyken 5 gün “bir mola” verme zamanı. Sabah erken başlayan günü aylardır süren pratiğini o gün, o an içindeki halini izleyerek yap, ve sonra ye-iç-yat. Bütün bu “kendime zaman ayırma” alanını kendi kendime yıkarken farkında ve bilinçli bir şekilde “durmadım”. Baktım boşluklar benim için doldurulacak su testisi gibi. Oysa ben o testinin içindeki detaylara bakmayı unutmuşum. 
Hayatımda çokça dönüşüme açık zamanlardan geçiyorum. İlişkiler, yazılar, ritüeller derken yeni kapılar, yollar daha da geliyor. Baktım ki her zaman o kadar da net adımlar atmayıp “niyet” ediyorum. Yahu işte kapı burda, yol burda, varış belirsiz, yürü sadece. Yürüdüğümde görüyorum ki güzellikler benle birlikte çıkıyor, benden ve yoldan. 
İşte tam da bunu biliyor olmanın getirdiği yaymışlık hali varken, yine her şeye birden yetişmeye çalışırken “dur” dedi bedenim. Madem adım atmıyorsun, boşluklarını dolduruyorsun, biraz “dur”. 
Ashtanga kampından gelir gelmez kendimle pek de güzel başbaşa kalma zamanları iken hooop yine bir koşturmacaların içine girdim. Yolda yürürken pat, sol bileğim o dengesizliklerimin sonucu burkuldu. Oh şimdi istemediğim kadar boşluk, yatış, izleme ve dinlenme zamanı. 
Bir yere gitmek mi, gittiğin yerde kalmak mı, kaldığında sadece orada olma hali mi, bunu sadece yaşa. Tereddütleriyle, endişeleriyle, mutluluğuyla, yumuşaklığıyla yani ne haldeysen o haliyle. Adımlarını aceleyle ve geçiştirerek değil bilerek farkında olarak at, adım at diyorum kendime ve gülümsüyorum. Yola ve kendime güvenmek, nereye varacak bir kenara bırakıp akışın getirdikleriyle beslen.
2 notes · View notes
uzaksen · 7 years
Text
.kamplumbağa ile kurbağa arası.
hem çok sesli hem de o kadar sessiz günlerimdeyken yol yine güneye doğru uzandı. kendimi “ses” çıkarmaktan alıkoyamazken sessizliğin içinde doğanın ve insandışı tüm varlıkların sesine teslim etme zamanıydı. fethiye’nin yanıklar köyüne yol uzanacakken kendimi zor yataktan kaldırıp önce uçağa sonra servise bindim nasıl olduysa. yolun sonu pastoral vadi, özlemle beklenen inziva.
midemin isyanı, içimden atmaya çalıştıklarımla tanıdık bir yere varmanın verdiği rahatlama bir arada. gece yatağa yatar yatmaz kurbağaların gece konseri, rüzgarın hışırdaıttığı okaliptüs ağaçları arasında hoop uykuya dalmışım. sabah erkenden uyandığımda bedenim, zihnim tazelenmiş gibiydi. mutfakta hatice’nin sesi, ateşin sıcaklığı, sedirlerin bezginliğe çağrısı derken günler akmaya başlayacaktı. sabahın erken saatinde beni uyandıran çeşit çeşit kuş sesleri eşliğinde güne başlamak mis gibi. tazecik, az çok sessiz günlerin içinde biraz gözyaşı, biraz gülümseme, uzunlu kısalı satırlar hatta masalımsı öyküler aktı. 
gecelerin en güzeli dolunay altında karanlıkta onun ışığıyla bendir-ney-apız kopuzu meşk ettik. doğanın bütün titreşimleriyle geceler ve gündüzler arası kah kaplumbağa hızında ve sessizliğinde, kah kurbağa sıçrayışları ve sesliliğinde yolculuktu bu geçen günler. 
Tumblr media
biraz daha duru, biraz daha dingin halim. adımlarım yavaşlamış yeniden, geç kalmaktan ya da ifade etmekten korkmanın anlamsızlığına gülüp geçer haldeyim. kaplumbağa gibi biraz kabuğuna çekilmeli biraz da ses çıkarabilmenin heyecanıyla kurbağa gibi oradan oraya keyifle atlamalı bir yer. 
1 note · View note
uzaksen · 7 years
Text
.ormanın ışıltılı dünyası.
.bir kere yola çıktığımda, kararlı adımlar attığımda artık geri dönmeyeceğimi biliyorum. döndüğüm yer de ben de dönüşüyorken, aslında sadece yollar ve duraklar arasında gitmeler gelmeler var. dönmekten çok dönüşmek sanki bu hal.
ormanın kokusu, sesi, nemi ile bedenime sirayet eden bütün titreşimlerle burdayım. nasıl anlatsam bilemediğim uzun anlar anlar geçti. herkesin bu kadar tanıdık, yakın ve açık olabildiği bir alanda olmak günlerin etkisini katladı katladı ve sanki aylar boyu ormanda yaşıyorduk hissini verdi. 
ateşler başında sesler birleşti, dağıldı, çoğaldı, bedenim kendini özgür ve bir hissetti. kaybetmekten korktuğum, kendimde görmeyi istemedim, çekindiğim ve sıkıldığım her şey o ateşin içinden geldi, üstüme sindi önce. görmek ve hissetmek iyi geldi, yüzleşip kabul ettim ve şelalenin suyu ile, seslerle, nefeslerle hafifledim, biraz daha kendimi gördüm. 
saatlerin kaybolduğu güneş-ay-ateş-rüzgar ve yağmurla yaşadığımız derin ve yoğun günlerin tozunu kokusuna şu andan bakarken bir sıcaklık ve tebessüm var bütün bedenimde. “ben” olmayan şeylerden yavaşça sıyrılırken sanki “ben” olan şeyleri de çocuksu bi heyecanla kabul ediyorum. 
2 notes · View notes
uzaksen · 7 years
Audio
(via https://open.spotify.com/track/0noL4i9YiOgAwxRJJMpN2l)
.yollar durmuyor ki, zaman zaman duraksıyor ve demleniyor.
her şey tam olarak nasıl başladı bilmiyorum ama “ses”imi saklamamaya başladığım zamanlar. ses çıkarmak, içimden gelen melodileri takip etmek ve mırıldanmaktan acayip keyif alır oldum. onu bulduğum anda etrafında salınmakta olduğumu ve hafiflediğimi gördüm. yazmaktan kendimi alamadığım kadar şarkılara eşlik etmek, uydurmak, kendi sesimi katabilmek öyle bir yere dokunuyor ki, harika. 
bir gecenin sonunda “ama şarkı söylemeye doyamadım ki” diyip kendimi bayramiç yollarında buldum bundan 1 ay kadar önce. müzikle kurduğum bağı ve bağlantıda olma halini o aşık olduğum coğrafyada yeniden bulmaya başladım. karanlık derede suyun gürül gürül akışına yaktığımız türküler, ormanın içinde tıngırdayan çaydanlığa eşlik eden o büyüleyici kuş sesleri, dost evinin bahçesinde dut ağacından vadiye rüzgarın melodisi derken kendimi de o seslerin içinde buldum. çocuk gibi gülümsüyordum. 
rüyalarımın içine de sızan o hali anlatmak ne kadar mümkünse o kadar işte. sesime, sesimin açığa çıkmasına, müziğin beni alıp götürmesine izin veriyorum. gerisini şarkıya ve yola bırakıyorum. ormanda görüşürüz cıvıltılarda, suda, toprakta, gökyüzünde. 
0 notes
uzaksen · 7 years
Text
kesişimlerde inecek var.2
ilk yazıda başlarken değineceğim dediğim ama es geçtiğim mevzuyla doğrudan giriyorum. 
bu bloga isim verirken çok da düşünmedim, bir dolunay seyri sırasında Deniz’in bana dediği bir şeydi “uzaksen”. üç kişi yanyana yatıyorduk sahilde, Deniz ve ben en uçta, aramızda Işıl. “sen” diyince “hangi sen” dememek için ben uzaksen, Işıl da yakınsen olmuştu. 
hayatta da bir uzaksen hissim oldu insanlara karşı. uzaklık gitme hallerim, hep bir terk-i şehir halimden öte benle örtüşen bir hal almıştı. yağmur bir gider, ulaşamazsın, kaybolur, uzaklaşır, öyledir yağmur. 
2014 itibari şehirde yeniden var olmaya başladığımda, çıktığım yolun uzun soluklu durağı bu İstanbul’da olma halinde de hep bir “gidecem ben” hissiyle eski dostlardan, meclislerden, ortamlardan uzak olma halimi gördüm. ama bunu yıl olmuş 2017, ancak gördüm. uzaksen hep uzaktı. başka bir hayalin peşinde koşarken kapalı kutu halimi epey bir abartmışım. yollardan yollar akar da yeniden istanbul’a gelince geçtiğimiz hafta “niyetlerim” doğrultusunda insanlarla denk gelmeye başladık. 
yıllar öncesinden tanışıklıklar, aradan geçen 5-6 senenin yarattığı dönüşümler, yıllardır aynı çevrede dönüp dolaşıp da ancak denk gelmeler ve ortak hikayeler. bunlarla akmaya devam ediyordu hikayeler. 
kolektif yaşam, topluluk, ekoloji meseleleri derken öylesine yoğun sohbetlerin içinde yuvarlandım ki, anlat anlat bitmez. 
benim de yıllardır peşinde sürüklendiğim bu birlikte yaşama, birlikte üretme hayalleriyle dolan ya da girişmiş insanların karşıma çıkması tesadüf filan değil güzel kardeşim. niyetin yolda tutuyormuş meğer, ben öyle yaşıyorum şu anda. 
Dersimden çıkmıştı Ersin “biraz konuşalım mı dedi”. meğer mesele yoga değilmiş, “ya bir ara anlatsana şu Marmariç’i” dedi, olur dedim. Ersin çok tanıdık ama tanımıyorum ama aslında çok tanıyormuşum. konuşmaya başladıkça aslında son 3-4 yılda karşılaşmamamız baya şans eseri olmuş onu anladık. 4 saat mi ne durmadan konuştuk, o sordu anlattım, o sordu açıldım, o sordu düşündüm ve bazen de çeliştim kendimle. oh be dedim, ne güzel şey bunlara kafa yoran birileriyle yeniden denk gelmek. en son vipassana oturmaktan bahsediyorduk. düşünün artık kolektif yaşamın sonunu meditasyona bağlayıp da mevzuyu çok da farkındalık dolu bir alana taşıma halini. 
telefon çaldı bir ara, (bu ara baya çokça çalıyor), ahanda Mevo, “yağmur ya bizim tayfadan bir arkadaşın masaja ihtiyacı var, Tuna”. ya ben tanıyorum ki Tuna’yı dedim. “Tuna, abi seni tanıyormuş, alla alla”. tabi nasıl tanıştığımıza dair en ufak fikrim yok o anda ama tanışmışız bir de yine yoga filan konuşmuşuz akabinde. Tuna geldi ve 6 senenin ardından, 1 günlük tanışıklık filan mühim değil, durmaksızın akan bir sohbet, her şeyden konuştuk nerdeyse. konuların nerden nereye aktığını anlatmak zor. en son göz göze bakıp bir olmaktan bahsettiğinde ben de bu basitliği ve saflığı taa içimde hissettim. stk’lar, aktivistlik, kolektif işler haller derken kurufasulye-pilav-turşu ile günü kapadık ve ayrıldık. 
daha da ötesi geliyor. yıllar sonra yine bir doğal mimari projesi ile ilgili “ya siz herkes için mimarlık’la bize destek versenize” diyorlar ve gevşek bir toplantıda buluyorum kendimi (tam benlik). kiminin uykusuzluktan, kiminin hamilelik hormonlarından, kiminin de bahardan(o benim tabi) kafası güzel bir halde ve hepimiz birbirimizi anlıyoruz, harika bir ekip toplantı için. 
elimi toprağa dokunmak, insanlara dokunmak, yollarda olmak ve elimdekileri paylaşmaktı niyetim. oluyor valla. bir sonraki durakta neler olacak kimbilir. 
hadi yollar aksın usul usul...
0 notes
uzaksen · 7 years
Text
kesişimlerde inecek var.1
1 hafta oldu şuracıklara kelimeleri dökemedim. ama bu sefer hep uzaklardaki benden değil içimdeki uzaklaşan “ben”den de dökülecekler var.
bahar yağmurlarıyla soğuk bir günde yine çıktım istanbul’dan. ilk kez izmir dışında bir yere uçuyorum ve uçmaktan öte o havaalanı prosedürleri, indiğimde “hiçliğin içinde havalimanı”na inme hisleri bir gergin yaptı beni, ama her şey geçti gitti. kuş gibi indim dalaman’a. hadi yine kayaköy demiştim, güzel dostlarla bir kez daha buluşmak için. 
uçak indi, yanımdaki kadınla o sırada konuşmaya başladık. okuduğum kitap üzerinden (bora ercan-yoga) yoga-beslenme-sürdürülebilirlik çerçeveli ufak bir sohbet yaparken bulduk kendimizi. marmaris’te yaşıyormuş, gelirsen ara dedi, telefonlarımızı verdik birbirimize. 
hayatımda pek yapmadığım bir şey, yaptım bu sefer. bu tanımadığım hiçliğin içindeki havaalanından beni almasını istemiştim çağım’ın. beklerken beklerken onu yine bir tanıdık yüz geldi tanıma, o da marmaris’te yaşıyormuş, ara gelince dedi, telefon takası devam. 
çağım ve leydi güzeli geldiler “çıtır”la. tortor motor sesiyle uzaklaştık dalaman’dan, inlice’ye doğru yollandık. leydi yağmurlu havalarda evde-verandada kalmış. güneş çıkmışken özgürce sahilde koşturmalı, yuvarlanmalı bir yürüyüş yaptık hepbirlikte. 
kayaköy’e doğru yollandık ve bitmeyen yol oradan başladı ve hala akıyor sanki. bundan sonrasını tek tek anlatamayacağım ama anlatacağım tabi akışı. 
Volkan ve Deniz ile kavuştuk, Hira ve Derya da geldiler benden bir süre sonra. Birlikte Darboğaz’a gittik, taşlara uzandık. biraz denizi izlemek, biraz sessiz kalmak, biraz oyun oynamak çok tatlı geldi. çokça yoğun günlerin içinden çıkıp da burada bulmak kendimi biraz zaman aldı. zihnim çok aktif ve duraksatıyordu beni kimi eylemlerimden. Deniz’le tohumları topraga kavuşturduk, Derya ile Ayn-ı Şifa’ya şifalı otlar topladık, hepbirlikte yoga yaptık, sofralarda buluştuk ve tabi tatlı tatlı sohbetler. Derken bir gün Refikler Çiftliği’ne ve ardından da Yanıklar köyüne doğru yollandık. 
aradan geçen 3 senenin ardından Refikler’i görmek ilginçti. Değişen, yeni eklenen her şeyi ile dışardan bakmak ve dönüşümü görmek kafa açtı. Ordan hoop Yanıklar köyünde bir ev taşınması vesilesiyle “garage sale” (türkçesini olduramadım, bit pazarı olur ama sanki) atraksiyonuna geldik. seneler öncesinden Xavier ve Seda, Pınar, İrem’i gördüm, sohbetler sohbetler. arada yıllar var görüşmeyeli, ama yine de denk gelince sohbet oluyor, kendiliğinden akıyor. 
ve daha bitmedi, 3-5 cümlede değindiğim kesişimlerin sohbetlerin çok büyük yeri var bende. hayatımda aldığım kararların, attığım adımların, kafamdaki soru işaretleriyle birlikte bi yola çıkmış olmanın getirdiği her şeye dair bir sürü yansımalar, şaşırmalar, gülümsemeler çıkıyor bu kesişmelerden. 
pazar günüydü (gün ve zaman kayması yaşasam da o günün pazar olduğunu çok iyi anlamıştım), bilinmez yollardan, taka tuka, tortor dalamanın sahillerinden birine kamp atmaya doğru yollandık. işte sahile gelince pazar günü olduğu apaçık ortadaydı, mangallı haller, çoluk çocuk ortalıkta koşturan enerjilerle...
Filiz Telek teklif etmişti bi kamp yapmayı Tamera’ya gitmeden. ben de en az 5 senedir görmemiştim ve arabadan indiğimizde Sarsala Koyunda Filiz de şaşırdı, yine arada geçen zamanı bir toparladık. 
Çadırlarımızı attık, soframızı kurduk, ateş de yandı. oh mis. deniz kenarı, harnup altı tatlı bir akşam. güzel bir uykudan sonra miskin bir gün geçirdik. biraz yalnız oturdum kuytu köşelerde, sonra miskin bir yoga ile devam ettik derken, yedim içtim ve yattım tüm gün nerdeyse. yola çıkmadan Hira-Derya-Volkan-Deniz-Çağım biraraya geldik, geçen günlerin, içinden geçtiğimiz coğrafyaların bizde yarattığı bıraktığı hallerin üzerinden konuştuk biraz. Hira ve Derya Bayramiç’e doğru yola düşerken ben de yeniden İstanbul’a geliyordum. Sarılıp koklaşıp ayrıldık, başka diyarlarda yakında kavuşma halini hissederek. 
ikinci kısım az sonra geliyor.
1 note · View note
uzaksen · 7 years
Text
özlemişim işte, özlem tazelik getiriyor dönüşen mevsimlerle. toprak kokusunu, kalpten gülümsemeleri, olduğu gibi ifade etmeyi, filtresiz olmayı ve uzun uzun sessiz yürümeleri.
sabahın soğukluğunda sobanın geceden kalan külü, penceredeki buhar ardı doğan güneşe yakın olmak. basitlik, yavaşlık, candan dokunuşlar, ılık gülümsemeler, hepsi bu kadar ve yeterli. 
uzun zaman önce keşfe çıktığım coğrafyada es geçtiğim bir yerdi kayaköy, yolum düştü niyetler belirginleşince. deniz kenarı, orman içinde, tepelere uzanan patikalarda yürüdüm. her adımda biraz daha hafifledim, anlattıkça ve dinledikçe kalbim biraz daha açıldı, daha ne kadar genişleyebileceğini tahmin edemeyeceğim kadar. 
yalnız olduğumu sandığım zamanlardan sonra aslında hiç de öyle olmadığını yeniden hatırladım. kendi yoluma çıkmışken kesişen yollarda tekrar selamladım tanıdıkları, yeniden tanıdım kendimi ve herkesi. yolun başı, hem de ortası. 
hep bir yolun ortasında, yürüdükçe de hep ortasında olmak ve süprizlerle dolu bu süreci yaşamanın keyfini sürüyorum. 
şimdi biraz hikayeyi anlatayım size o zaman. 
2011′de bir heyecanla çıktığım ve kendi ellerimle ev yapmanın hevesiyle aşık olduğum toprak ile bir dolu can girdi hayatıma bayramiç’te. “birlikte yapsak, yaşasak ya” hayalleri perçinlendi, kimi zaman yollar yapıldı, çemberler kuruldu, araya kimi zaman “hayat” girdi ve o büyük coşkular biraz yitti, yollar değişti. herkes kendi hikayesini yaşarken bazen bir seslendik birbirimize, sonra yine kendi yolumuzda yuvarlandık. 2012 oldu, izmir’in kurak dağlarında “burda bu insanlarla nasıl olacak” diye bile sormadan bambaşka bir boyutun içinde buldum kendimi, tutunmaya, varolmaya çalıştım. şimdiye geldiğimde dönüşmüş, belki biraz büyümüş canlarla yeniden bambaşka bir coğrafyada kesişti yol. 
yaşadığım, korkularını taşıdığım, güvenimi kaybetmeye başladığım zamanlardan başka hallere evrilirken her şey, aslında yalnız olmadığımı ve “birlikte ortak bir yaşam mümkün” sözünü içten duyabildiğim bir zamanda çıktım yeniden yola. 
daha hafiflemeye, basitleşmeye, kendimi kendime ve çevreme olduğu gibi açmaya başlamışken tanıdığımı sandığım herkesle yeniden selamlaştıyorum şimdilerde. uzun yürüyüşlerin, yavaşlığın, toprağın, kayaların, denizin, kuş seslerinin kucağına bırakıyorum kendimi.
niyetlerim bu ilk bebek adımlarını atmaya başladığım zamanlarda belirmeye, netleşmeye başlıyor. yalnız olduğumu sanıp da korkuyla geri çekildip, ötelerken yolu, aslında paylaştıkça kendimi de daha rahat görebildiğim alanlar olduğunu hatırladım. yalnızlıktan da, eski deneyimlerin “acı” tadından da bir korkum kalmamıştı.
sadeleşmeyi, yavaşlamayı, elimdekini paylaşmayı, çoğalmayı, doğaya yakın ve her anlamda uyumlu yaşamayı seçiyorum ve birlikte çoğalmaya niyet ediyorum. artık sadece harekete geçmiş olmak bile içimdeki karmaşayı yumuşatmaya, açmaya başlıyor. hadi diyor hayat, bahar geldi ve cebindeki tohumları saçma vakti, belki de olmayanla paylaşma ve o muhabbette kendini biraz daha bırakma, teslim olma zamanı. 
adımlarım hafif ve belli belirsiz, belki görünmez ayak izlerim, sanki yağmur ertesi toprak kokusunun yumuşaklığı ve derinliği gibi. 
yolun hep ortasında olmak, hep ortasında. 
Tumblr media
1 note · View note
uzaksen · 7 years
Text
.düş yeniden yollara.2
yok yok bu gece uyku tutmuyor. gece yazı yazmak da ayrı bir adrenalinmiş. 
hep kendimi yol’da olacak sanarken baktım ki bu durakta uzundur beklemekteymişim bir itkiyi. heyecan sardı birden nedense, durağanlığın içindeki duramayan ben artık bir “adım” atabilmenin heyecanını yaşıyor belli ki çocuk gibi. 
hep “gitme”lerden bahsederken baktım ki kendime çelmeler takar, gelmeyecek o son treni bekler gibi hep garda takılır olmuşum. iyi hoş garları çok severim, trenlerin sesini, yemekli vagonları ama binmeden hep izlemişim gidişleri. 
yıl 2009, likya yolu ve yanımda 7 kişi. o yolla başladı her şey. sonra gerisi “başka bir hayat” hayalleri. 2011-2014 arası epey bir şey birikti heybede. ekomimariye mi bulaşmadım, topluluk hayalleriyle sürdürülebilir yaşamları mı denemedim.. sonra dedim ki “şehir de bir durak, geçici her şey, şimdi burada da gelip geçiciliği gör yeniden”. derken geçmiş nerdeyse 2,5 sene. güzel canlar, dostlar girmiş hayatıma. yeni topluluk hayalleri mi dersin, sadeleşip ufalmak mı dersin, yeni yerlere açılmak mı dersin hepsi ufak tefek olmuş. ama gel gör ki ufak tefek bütün “kaçamak”ların ötesinde hep bir endişe varmış üstümde, her şey “tam” olduğunda o yol gelecekmiş gibi. 
tam ne, bütün kim, yol nerede? hepsi zihnimin şaheserleri, bir bakmışsın orda, bir bakmışsın burda. bağlantıda hissettiğim şeyleri görmeye, odaklanmaya ve akışa bırakmaya izin verdiğinde zaten olan oluyor. gelen geliyor, gidenin de gözü arkada kalmıyor. 
oh şükür yeniye açmak kalbimi, heyecan duymak, şaşırmak, tökezlemek. tek eksik bi adım atmakmış. elimde, cebimde ne varsa içten paylaşmakmış. adım adım bebekler gibi düşüp düşüp kalkmalarla yol-a-çık. yeni hikayelere açılsın bu gece rüya kapıları .
1 note · View note
uzaksen · 9 years
Photo
Tumblr media
Angara güncesi
2 notes · View notes
uzaksen · 10 years
Text
Tumblr media
Birhan ve Tuğba'nın uzaktan uzağa yıllardır okuyarak, takip ettiğim yaşam alanlarına sonunda gidebildim. 10 yıl kadar önce yürüyerek keşfettikleri Anadolu topraklarında bereketin cenneti Alakır Vadisinde durakalmışlar. Elleriyle yuvalarını kurup, komşuları Durmuş amca ile toprağı öğrenmeye başlayıp, basit, kendine yeter hayatı deneye yanıla kurmaya adamışlarken kendilerini bölgede 8 HES projesinin ortasında bulmuşlar kendilerini. Yıllardır süren mücadeleden bir an bile vazgeçmeyen bu iki güzel insanı birazcık olsun tanırken, Anadolu'nun farklı yerlerinde farklı biçimlerde hayatlar kurmaya çalışsan insanlar olarak birbirimizden öğrenecek, ilham alacak, yüreklendirecek ne kadar çok şeyimiz olduğunu yeniden fark ettim.  Bazen yapayalnız hissederken dağ başında, deniz kenarında, şehrin göbeğindeyken dahi güvenecek, tutunacak hala sağlam dallar bulmak güzel.
O zaman bugün Antalya'da Alakır için, yaşam alanlarımızı savunmak için Cumhuriyet Meydanında saat 19:00aki yürüyüşe davet ediyorum.
"Küçük pet şişenin yarısına kadar çakıl taşları koyup, varsa düdük, darbuka, tef.. gibi ses yapacak şeylerle ve rengarenk, yaratıcı görseller hazırlayarak gelmeyi unutmayın. Adaleti uyandırmak ve yaşam mücadelesi veren canlıların çığlığını cümle aleme duyurmak için "ses" çıkarıyoruz! Adaletsizliğin griliğine karşı renklerimize sahip çıkıyoruz!"
1 note · View note