404notfoundmblr-blog
404notfoundmblr-blog
Aysenur🌙
2K posts
ERORRRRRRR
Don't wanna be here? Send us removal request.
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Photo
Çaki? ???
Tumblr media
14K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Mesaj kutuma bir şarkı bırak, bir film adı bırak, bir dizi adı bırak ,bir kitap adı bırak, bir şiir bırak, senden bir şeyler bırak, hadi durma şimdi .
5K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Midem doysa gözüm doymuyo gözüm doysa midem bi daha acıkıyo sürekli açım
1K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
6K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Meyhanede çalıştığım sıralarda biri vardı. 40’larında mı desem, 30’larında mı bilmiyorum veya 50’lerindeydi bu adam, fakat hayat yaşlandırmıştı bilemem… Her neyse bu adam, her gece gelip bi büyük rakıyı deviriyordu, ortalama 2 aydır burada çalışıyordum ve her Allah’ın günü geliyordu. İzin günümde sırf o adamla içmek için geldim. Ses kaydına alacaktım konuşmayı, söylediklerini anlamam lazımdı, bu herif boş biri değildi… O gün bekledim, saat 22:55’di geldiğinde. Tam saatinde gelmişti, dakik bir abiydi…  Her neyse, geldi her zamanki yerine oturdu. Ben onu bekliyordum, yanına gittim ve izin istedim. -Oturabilir miyim abi? +Buyur genç adam, otur. Rakıyı, getirdiler direk. Açtık, iki parmak koydu, gerisi su… -Abi, izninle sana birkaç soru soracağım, izin verir misin. +Buyur bakalım, seni dinliyorum. -Önceliğim, neden rakı? Ve orada gördüm iki parmaklık koydun neden, iki parmak? +Rakı masasının adabını bilmez misin sen genç adam? Bu rakıyı adabına göre içersin, öyle açıp fotoğraf atan birkaç veled gibi içemezsin. Rakının yeri ayrıdır evlat, en kalenderidir, herkese yakışmaz. Başta keyfine kadar, sonra derdine kadar koyarsın rakıyı. Bu yüzden iki parmakla başlarım, bu yüzden her gece son bardağımı sek içerim. Bak bir şiir var. ‘’Rakı, ben gibidir, yalnız gitmez. Rakı, ben gibidir, sensiz gitmez. Rakı, ben gibidir… Rakı, sen gibidir… Rakı, ikimiz gibidir. Rakı, susuz da içilir, Rakısız bir hayata da devam edilir. Bensiz bile hayatım devam eder Fakat sensiz… Sensiz, aldığım nefes bile haram gelir.’’ ve biliyor musun evlat? Bu şiiri yazıp kafasına sıkar şair. Son şiiridir bu ve sonlar bana benzerler. Eksiktirler hep, her sonun bir eksikliği vardır. İçiyorum bu rakıyı, içtiğime değsin diye, acım sönsün diye… -Pekâlâ abi sol bileğinde bir bileklik var. Onun anlamı ne? +Sen… Sen onu nasıl… Her neyse evlat, o Elvan’ımın bana son izi. Burada bileğini açtı, iki kesik vardı. Sonra masaya bi çakı çıkardı, koydu ve sonra bileğindeki dövmeyi gösterdi. Rakı bardağı vardı, fakat kan taşıyor gibiydi, sonuna kadar dolmuştu bardak, bardaktan taşan kısım kandı ve o kanın yanında taşan birkaç farklı çizim vardı. -Bu nedir abi? +Dedim ya rakıyı derdine kadar koyarsın (çakıyla o rakını bardağının altından başladı, biraz bastırdı ve kanama başladı tepesine kadar çıkardı bardağın. Ve kan damladı tepesinden). Bak işte bu insandır evlat! Dertleri birikir, birikir, taşar ve sonra kanar.  Ve sonra, sonra umutlar taşar, hayaller, ümitler… o bardak benim evlat, o bardak benim gibiler. Sen de öyle, o köşedeki kumral saçları olan kadın da, o arkamızdaki kel de, köşe başındaki dilenci de, o arka sokaktaki şarapçı adam da. Biziz bu, bizleriz bu. Devam ederiz hayata, sen de saklıyorsun, herkes saklıyor. Saklarız, amacımız yokmuş gibi başka… -O çakıyı çıkarırken, yanında bir tesbih vardı. Onu gösterir misin, imamesinde bir şey var, o ne? +Ametist taşını bilir misin evlat? (tesbihi çıkardı, masaya koydu ve bu sırada rakı bitmişti, yenisini söyledik, geldi.) bunu bana o aldı, son hediyesi oldu ve sonra gitti. Çakıyı da o zamanlar verdi, bir ağaç vardı. Çakıyı bana hediye ettiğinde, bir ağaç vardı. O çakıyı tanıştığımız ağacın yanında verdi bana, yıldönümüzdü. Ve o ağaca, o çakıyla adını kazıdım. Ve sonra gitti ve ben o çakıyla, bileklerimi kanattım. Olmadığı her güne bir çiziğim var, ondandır o bilekliği takışım.
Biraz sustuk içtik, içtik ve içtik… o şişeyi de bitirdik. Benim kafam iyice uçtu, bu yazdıklarımı da ses kaydından dinleyip aktarıyorum sizlere. Tamamını da aktaramıyorum açıkçası, belki bir gün aktarırım…
-Pekâlâ abi, son sorum. Ceketin sol cebindeki fotoğrafı fark ettirmiyorsun, ama baktığını gördüm. Orada bir yazı var, o dikkatimi çekti o yazı ne? +Sakladığım tek şey, onu anlatamam, gösteremem. Ama şunu derim sana. Ben ondan sonra öldüm, fakat öldüğümü hissettikçe yaşadım ve yaşadığımı hissettikçe öldüm.
Dedi ve masaya biraz para bıraktı, üstü kalsın dedi. Eyvallah çekti, tesbihi bana bıraktı ‘sende kalsın evlat, ben onun manasını çoktan yitirdim…’ ve sonra gitti. Tesbihi elime aldığımda dikkat ettim, her taşına özel işlemeler yapılmıştı. Her birinde ayrı kelime yazıyordu. Ve tamamında onun adı vardı. Ve tesbihin imamesinde, arapça bir yazı vardı. ‘’Sonumdun ve başlangıcım. Ölümüm oldun ve doğuşum. Başlangıcım olmuşken, sonumdun.’’
Hikâye yarım kaldı sanmıştım, ertesi akşamı bekledim. Elvan’a neler olduğunu anlatmadı. Ceketimi toparlayıp çıkarken, bir şey fark ettim. Paraların arasında o kâğıt vardı. Mektup mu her haltsa işte…
‘’Sen, yangınımdın, söndürdün. okyanusumdun, küle döndürdün. Fakat ben noktaydım, virgül yapmaya çalıştın. Kırılmıştım, onarmaya çalıştın. Enkazdım, enkazın oldum. Ben yoktum, sen yarattın beni baştan.’’
Araştırdım olayı, tesbihin yapıldığı yeri buldum. Bu işlemeler bir yere aittir dedim, oraya gittim. Orada Ahmet abi vardı çok sevdiğim biri, sordum tesbihi. O yapmış.
‘’Bu tesbihi yaptıran kişi şizofreni hastası biri, arada böyle geliyor, sipariş veriyor. Bi kız mı ne varmış, çocuklukta sevmiş 60 yaşında işte bu 20 lerinde evleneceği kızı vurmuşlar ve bu adam onunla yaşamış. Onu yaratmış hafızasında, onunla yaşamış ve onunla ölecek muhtemelen. Hayat ne ilginç değil mi? adam ortalama 40 yıldır ölmüş biriyle yaşıyor ve kimse o adam kadar mutlu değil. Bi haber çıktı onla ilgili, kansere mi ne yakalanmış. Ölür yakında ya işte, güzel olan her şey bitiyor…’’
Biraz daha konuştu ama pek önemi yok, önemli olan burasıydı. Bu kısmıydı. Ben bu akşam, içmiyorum. Düşünüyorum bu akşam. Yaşantıları düşünüyorum, o adamı düşünüyorum. Siktiri boktan sebeplere üzülüp duruyoruz, adamın mutlu olduğu şeye bak. Yazık bize, yazık…
4K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Q O ya demişki kanka kuyruğuna basmışlar
c , ç’ye demiş ki :knk sen erkek misin
o, ö'ye demiş ki :knk sen miyop musun
10K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Bu ağlattı işte.
Cumartesi akşamıydı, barlarda eğlenmeye düşkün biriydim, hani o diğer insanların özendiği hayatı yaşıyordum. ‘Karı kızla para yiyor’ dedikleri insan bendim. Fakat, o gün. O gün, o gün olanlar biraz başkaydı. Benim de hala insan olduğumu ve âşık olabileceğimi hatırladım. Her neyse, sahilin yakınlarında bir bar vardı ve oraya içip dağıtmaya gitmiştim, daimî müşterisi olduğum için, güvenlik hiçbir sorun yaratmadan içeri alıyordu. İçeri girdikten sonra, yeni gelen barmen vardı, eski sevgilim Buse. Onun yanına oturdum, bira istedim. Halil getirdi biramı ve biraz sessizce şey dedi; ‘Abi kızın seni görünce zaten götü başı ayrı oynuyor heyecandan, üstüne gitmesen olur mu? İşe yeni girdi zaten, işsiz kalmasın.’ ‘Tamam dostum, dert etme’ dedikten sonra yavaş yavaş biramı içtim. Dans eden bir kız dikkatimi çekti, biraz onu izledim. Hafif makyajlı biriydi, kavruk tenine uygun siyah, göğüs dekoltesi olan bir elbise giymişti, saçları uzundu, hafif bir gamzesi vardı, boyu 1,76-1,75 civarıydı, 4-5 santim giydiği topuklu ayakkabı hesaplarımı altüst etmeme sebebiyet yaratmıştı. Ben biraz daha onu izledim ve en sonunda birkaç tabure sola oturdu. Pek yapmam ama gidip yanındaki tabureye oturdum. Bir duble viski ısmarladım, nazikçe teşekkür etti, fakat aksanı Bulgar gibiydi. Bir duble daha ısmarladım onu da içti. Tam planladığım gibiydi her şey, değiştirmeye karar verdik. Kokteyl ısmarladım, kolay sarhoş olan biri gibi durmuyordu, gizemli biriydi. -Şey, adım ne demiştiniz? +Söylediğimi hatırlamıyorum ama ben Laurel. -Ben de Asrın, şey Bulgar mısın? +Evet, Bulgar Türküyüm. Çok soğuk davranıyordu, muhabbeti kesmek ister gibi. Biraz daha içki ısmarladım ve benim başım dönmeye başlamıştı. Fakat onda pek etkisi yoktu gibiydi, barın özel kokteylinden ısmarladım. Ben viskiye devam ettim, hafif sallanmaya başladı. Fakat benim kafam da git gide uçuyordu. Dans teklifi yaptı, kabul ettim. Dans ettik, git gide başım dönmeye başlıyordu, fakat o eğleniyor gibiydi ve o gizemli tavrı iyice hoşuma gitmişti. Ardından elimi tuttu ve oturduğumuz taburelerin yanına geri gittik. ‘Bu sefer benden!’ dedi. Prensiplerim gereğiydi, yatacağım bir kadına hesap ödetmezdim, yani senelerdir bu böyleydi. Fakat o zorla içki ısmarladı, en sonunda ayağa kalktı ve sarhoş değilim ayaklarına yattı. Ben de onu oturtmak için kalktım, o kollarımın arasına düştü ve planım tamamdı. Hesaba bakmadan bir miktar para koydum ve giderken Buse’ye göz kırptım. Vale Cenk çıktığımı görünce arabamı getirdi, biraz da ona bahşiş verdim ve Laurel’i arabaya oturttum ardından şoför koltuğuna geçip evime doğru sürdüm. Arabada sayıklamalar yaptı, saçma sapan şeylerdi ve öpüp durdu. Eve geldiğimizde, ‘Voaaaavvvv burası senin mi?’ derken suratında çocuksu bir gülümseme vardı. Babamdan kalma bir villaydı, hizmetçiler yoktu. Ben tek başıma yaşıyordum, bir de asistanım Esila vardı. O erken uyurdu, eve geldiğimin farkında bile değildi, sanki evde değilmiş gibiydi. Laurel biraz çocuksu bir şekilde ‘Sen götürür müsün beni?’ dedi ve kucağıma alıp götürdüm. Kokusu, biraz farklıydı. Daha önce onlarca kadınla seviştim ama hiçbirinin kokusu böyle değildi. Öpüp duruyordu beni, daha sonra odama çıkardım ve yatağa bıraktım onu. Bir anda yanına yıkıldım, tam net hatırlamıyorum neler olduğunu birlikte olduk mu, olmadık mı bilmiyorum. Her şey flüydu. Kalktığımda, çoktan öğlen olmuştu. Toparlanıp yüzümü yıkamaya gittiğim sırada, suratımdaki ruj lekelerini gördüm. Yüzümün tamamı ruj olmuştu. Aşağıya inerken, birkaç kez ‘ESİLA!’ diye bağırdım. Ama yoktu, aşağıda Laurel vardı, koltukta uzanmıştı ve şarap içerken kitap okuyordu. Hem de Esila’nın kitaplarından. Ah, Esila görse onu öldürürdü. Merdivenin başında beni görünce ‘Günaydın uyuyan güzel’ dedi ve gülümsedi. ‘Şey evde başka birini gördün mü?’ dedikten sonra. ‘Hayır, tek başına yaşamıyor musun? Bana öyle söyledin, yalan mı söyledin?’ dedi ‘Şey, yok hayır yalan söylemedim.’ dedim ve o da ‘sevindim’ dedi ve gülümsedi. ‘Ha bir de kahvaltın orada, hazırlamıştım ama kalkmaya tenezzül bile etmedin’ azarlar gibi söyledi. Kahvaltı falan umrumda değildi, Esila neredeydi onu merak ediyordum. Hazırladığı kahvaltıyı yaparken, geldi biraz güldü, öptü. ‘Ertesi sabah, hiçbiri yanında olmuyor değil mi?’ dedi ‘Şey, evet olmuyorlar, sen neden buradasın?’ dedim. ‘Bilmem, seninle kalmak hoşuma gitti, hoş birisin’ dedi. ‘Esila’yla beraber yaşıyorum, o izin vermez. ‘Sen dert etme o izni çoktan verdi ve gitti.’ ‘Şey, anlamadım. Gitti derken? Nereye gitti, nasıl?’ bir kadeh daha şarap koydu ve beni tekrar öptü, o koltuğa tekrar oturdu ve göz kırptı. ‘Komidinin üzerine bak, orada aradığın şeyi bulacağını söyledi.’ Ve orada mektup vardı, Asrın’a yazıyordu üstünde açılmamıştı. ‘’Asrın, ben artık dayanamıyorum, gidiyorum. Senelerdir yanındayım, her gece eve başkasıyla geliyorsun. İnan bana bu canımı acıtıyor, inan bana bununla yaşayamıyorum. Seni uyurken izliyorum her gece, sen başka bir şeysin. Seni seviyorum ve seni başkalarıyla görmeye inan ki dayanamıyorum. Zaten seninle olamayız, biliyorum. Beni arama, bulamazsın zaten. Hayatında mutluluklar dilerim, yanına aldığın kadınlara dikkat et. Sabahları portakal suyu içtiğini hatırlat onlara, yumurtanı rafadan sevdiğini söyle, kahveyi şekersiz sütlü içtiğini anlat onlara. Ya da bu mektubu okut, çünkü ben olmayacağım.                                                                       Esila’’ Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok, elimdeki bardak yere düştü, kırıldı ve parçaları ayağıma saplandı. Nasıl beni sevebildi? Ben duygusuz, kalpsiz herifin tekiyim, onun gibi biri beni nasıl sevebildi, anlayamıyorum. Biraz daha ağıt yaktıktan sonra, gözümden birkaç damla yaş aktığını fark ettim. Sevgililerimden ayrılmak vs. pek etkilemezdi beni ama onun gitmesi. Ne bileyim, hayatımı o düzenliyordu. Şimdi nasıl devam edeyim, diye kendimi hırpaladım durdum. O sırada, Laurel geldi ve yerdeki cam kırıklarını topladı. Topladıktan sonra ayağa kalktı, bir öpücük kondurdu. Yukarı çıktı. Niye böyle bir şey yaptığını anlamamıştım, tekrar aşağıya inince anladım. ‘Esila sen, sen gitmemiş miydin? Bu mektup, mektup neydi peki? Dalga mı geçiyordun, Laurel nerde, şaka mı yapıyorsunuz siz?’ gülümsedi, sadece gülümsedi. Mutfakta bir sandalyeye oturdu ve şunları söyledi; ‘Seni sevdiğimi söylemek için, aklıma başka bir plan gelmedi. Ne yapayım, her gece başka bir kızla sevişirken seslerinizi duymak canımı yakıyordu. Her gece aynı sesleri duyuyordum, inan bana bıkmıştım. Seni severken bunlara katlanamıyordum ve böyle bir plan yaptım, belki makyajlı kokoşun biri olunca, senin yanında bir kez de olsa yatabilirim dedim.’ ‘Anlayamıyorum, beni gerçekten seviyor musun? Niye daha önce söylemedin?’ ‘Sen olsan ne yapardın? Sevdiğin adam her gece bir başkasının koynunda, biliyorsun ve hiçbir bok yapamıyorsun. Söyle sen olsan ne yapardın? Hiçbir bok yemezdin değil mi? Sen sevmenin ne demek olduğunu bile bilmezsin. Keşke, keşke bu güzelliğinin içinde gerçekten bir kalp olduğunu hissedebilseydim. Ben, şimdi gidiyorum. Gelmemek üzere gidiyorum.’ Bunları derken askıdan ceketini aldı ve kapıya doğru yürüyordu. Afalladım, kapıdan çıktığında peşinden koşmuştum. Tam arabaya doğru binecekken yanına gittim kolundan tutup çevirdim ‘Gitme’ dedim. Sarıldım ve öptüm. ‘Yalvarıyorum, pişmanım, gitme. Deneyebiliriz, başarabilirim sanırım, bilmiyorum ama gitmemeni istiyorum.’ O da sarıldı ‘Ben senden istesem de gidemem zaten.’ dedi ve ağladı biraz. Göz yaşlarını baş parmaklarımla sildim güldüm. ‘Niye gülüyorsun?’ demesine fırsat vermeden, kucağıma aldım. ‘Ben götürürüm.’ dedim, gülümsedi sarıldı ve öptü.
Size bunları neden anlattım bilmiyorum, herhalde karımın ilk şakasını öğrenmek istersiniz dedim. Üzerinden iki sene geçti, şimdi ikinci şakasına bakıyorum. Kızımız oldu, Sena. Hani Nisan 1’miş ya şakaların yapıldığı gün. Teşekkür ederim tanrım bugünü yarattığın için, teşekkür ederim Esila’m bana bu güzel iki şakayı yaptığın için. Seni seviyorum.
Geçen sene size bunları yazmıştım fakat söyleyemedim. Şimdi o bana üçüncü şakasını yaptı ve gitti. Geçen sene onu Sena’mla birlikte görürken, o şimdi toprağın altında. Gitti, beni ve Sena’mı yalnız bıraktı ve gitti. Huzur içinde uyu sevgili karıcığım, son şakan… son şakan güldürmedi.
5K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media
4K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Herkes kimi ne kadar üzdüyse o kadar üzülsün, kimsenin ahı kimsede kalmasın. Kalp kırıp bir insanın inancını çalmak bu kadar basit olmamalı.
7K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Tumblr Üniversitesi - Reblog ve Like Bölümü (Tam Burslu)
40K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Video
tumblr
https://youtu.be/cw5iDRaBG_0
267 notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
i will not forget you.
8K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Tumblr media
15K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Hislerimi ne kadar kontrol etmeye çalışırsam çalışayım bi gülüşe kalbimi bırakıyorum.
7K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media
1K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Text
Psikoloğa gitmek şart.
Psikologa gidip sorunlarım var dedim hangimizin sorunu yok ki hepsi geçer dedi gönderdi. Şimdi daha iyiyim Profesyonel destek şart..
19K notes · View notes
404notfoundmblr-blog · 6 years ago
Photo
Tumblr media
7K notes · View notes