Buraya girerken derin bir nefes al çünkü burada bu dünyaya ait olmayan bir sevgiyle karşılaşacaksın.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Conversation
kavram sevgisi
Selamladığım limandaki ışığın derdiydi belki de; içinde sağanaklar ve sisler varken seni aydınlığa ulaştırmak. Dokunduğum perdenin rüzgarı saçlarına kavuşturmasıydı belki de; satırların ortasından uzanan yağmurlar. Sana bir ilmek gibi dokunan zaman, bütüne yol alan uzun bir okyanus dalgası olup çarpardı ellerine. Ben düştüğümde ellerine senin cennetine adımlarımı atardım o zaman.
Yık��lan bir duvarın üzerindeki çiçeği yakalamak için atlarken uçurumdan, tutunduğumda ona; bir sarmaşık olurdum dolanırdım kalbine. Ben tüm bu sağanağa rağmen sana kar tanesi olup, ıslanmadan ulaşmaya çalışırdım ya; o gün tüm gökyüzü benim için ıslanmayı bırakır, sana güneş açardı. İndiğim yokuşların kenarlarında sahile vuran çığlığı yakalardım da senin korkularını bağlardım uzaklara. Senin yürüdüğün o yollarda hep güzel papatyalar serilirdi ve benim öpücüklerimi sana ulaştırmak için büyürlerdi. Ben şehri severdim çünkü sokakları sana çıktığından, senin ayaklarının bastığı yolların kıymetini içimde taşıdığımdan.
Ama sen benim bir bahçemdin sen ve ben o bahçedeki bir tohum.
Ve bu yaşımda anladım bir TOHUM'un derdini;
Üzerinin örtüldüğü topraktaki sıcaklığından, güveninden açarmış içini toprağa, orada kök salar büyürmüş de meyve verirmiş.
Ben bir TOHUM'muşum meğer toprağımı bekleyen.
Üzerimi örttüğün için teşekkür ederim sevgilim.
Sevgilerimle. Canım Sevgilime.
4 notes
·
View notes
Text

Kaybediş
Çok güzel değil mi ? Güllerin rengi, kendine yaptığı yoldan salınışları, yere düşen gül yapraklarının oluşturduğu renk cümbüşü.
Bana göre, bu resim o kadar güzel olmasına rağmen eksik. Tamamlayan sen olmalıydın, duruşunla, güller tacın olmalıydı güzel saçlarının üstünde.
Benim öfkem her gün gördüğüm bu eksik tabloya. Geçen günlerin sensiz olmasına.
Hayatım boyunca seni bu manzaraya dahil etmeye çalıştım.
Sonunda haklı çıktım,
ve yine haklı çıkacağım.
Özgür olmayı isteriz fakat özgür olsakta eksik yaşanmıyor. O yer hiç dolmuyor, vakit geç olmadan hep sana anlatmak istedim. Asıl özgürlüğün tanımını o zaman yapıyorsun. Uçmayı, kanatlarını seven insanla özgürlüğe uçuyorsun. Hayatının her anında karşına geldim, hatırla.
Bir kez karşımda dur istedim,
Bir kez benim için bir şey yap.
O zaman bu güller ellerine dökülsün.
Papatyalar sereyim yoluna isterdim,
Yeter ki benimle kal.
Benden nefret et istersen,
Bir gün o boşluk sana sorduğunda senden cevaplar istediğinde,
Beni daha iyi anlayacaksın.
Anlamazsan ben yine kaybetmiş olmayacağım,
Sen bu dünyada böyle bir sevgiye sahipken
Kaybetmeyi seçtiysen,
Ben bunu kabulleneceğim.
Seni her zaman anlamaya çalıştım, suçlamak yerine. Çünkü sevdiğin insan incinsin istemezsin, ne olursa olsun. En azından bu çabama sarıl isterdim.
Ama olsun, beni bıraktığın iskeledeki gibi ellerimde hayallerimle arkandan bakarım.
Zaman, akıp gitsin bu saatten sonra,
Onu da tutmuyorum artık.
0 notes
Text

“Ben seni karşımda görsem,
Sana doğru yürürken kırmızı güller dolanır sağıma ve soluma.”
0 notes
Text
Sevgi papatyası
Ben sana kızmayacağım bundan sonra öfkelenmeyeceğim.
Sadece seni seveceğim,
Sen olmasan bile.
Çünkü benim bu sevgim,
Bu dünyadan büyük.
Çünkü benim bu sevgim,
Senin ellerin.
0 notes
Text
şair ritmi
Bir can nasıl saklanırdı ömürden, kelebeğin kanadından çıkan gürültüden.
Sen ki, bulutların taşıdığı yağmur damlası,
kirpiklerime düştüğünde, nasıl inanırdım, tanrının olmadığına.
Nasıl inkar ederdim, mucize olduğunu, bana hayat veren bir su tanesi...
Senin etrafında, dolaşsam, dünya gezmiş kadar olurdum. Oturup kıyına, büyülenmemek olur mu?
0 notes
Text
cennet makamı
Günler ziyadesiyle sabaha kavuşur da, insanların hayalleri toz pembe masallara konu olur mu ?
Yaşam toprağını eken insanoğlu nefessiz kaldığında, bir çift gözün ufkunda kaybolur mu ?
En azından kaybolmak..
Neydi sahi kaybolmak,
Siyah gecenin ortasında, ışık içine dalmak..
Kokusunun sardığı bir gökyüzünden düşmek...
“Ben diyar diyar dolaşsam da senin ayak basmadığın toprakları sevemem. Senin kokunun karışmadığı sabahlara uyanıp havasını içine çekemem.”
0 notes
Photo

Sahil kenarında, dün gibi aklımda...
Ellerinle koparıp bana savurduğun bu yaprak parçası...
“Bunu bile senin için saklarım demiştim.”
Belki... Belki o zaman sana da imkansız gelmişti...
Ben seni hep sakladım.
0 notes
Text
-Sukha-
Bir papatyaya sorabilirler miydi, neden açtığını?Çanaklarına gizlenen güzelliğinin, insanları neden bu kadar büyülediğini ? Soramazlardı, onun bu güzelliği topraktan gelmişti.İçinde güzellik saklıydı. En sevdiği güneşine açıyordu kanatlarını; akşamın karanlığı, ıssızlığı ve soğuğuna rağmen.
Peki güneş neden doğuyordu? Her gün aynı değil miydi onun için. Bırakıp gidebilir miydi yörüngesini, açık evrenin sonuna doğru, ne kaybederdi? Kızılını seven birinin olduğuna inanıyordu belki, içinden seviyordu bizleri. İçimizi ısıtmasından çok, ihtişamına hayran olduğumuzu biliyordu belki de.
Belki ay da en güzel şiirlere konuk olduğunun farkındadır. Her gece sergilediği büyüleyici güzelliği bu yüzdendir belki de. Güneşin yerini doldurmaya çalışıyor da olabilir. Fakat ruhumuza işlediği kesin. Ama onun işi daha zor değil mi ? Karanlıkta yol göstermeye çalışıyor, aldığı ışıkla. Bence güneşe bu yüzden hep minnettar.
Yıldızlara bak! Ne kadar muhteşem dizilmişler. Hepsi bir bütün ve kalabalık, yan yana olmanın keyfini çıkarıyorlar. Göründüğü gibi değil ama. O kadar uzaklar ki birbirlerine, birbirlerinden haberi yok belki de, çoğunun. Ama bir bütün olduklarında, nasıl da dolduruyorlar içimizi.En güzel tablomuza konuk oluyorlar.
Her şey olması gerektiği gibi değil mi aslında ? Bir düzene konuk bakıldığında.O yüzden sen, benimle açtın en güzel çiçeklerini, kimse soramaz sebebini.Sen ay gibi parlarken geceye, içindeki güzelliklere dokunabilmeyi başaran biri vardı, güneşin. Sen bütün soğuklara, ıssızlığa ve karanlığa rağmen açmayı tercih ettin. Kim karışabilirdi ki ?
Her yeni günü yaşanır kılan ne peki ? İnandığın bir şeyler,
Senin ışığını,
Senin sıcaklığını,
Senin kızılını,
Seven birisine olan inancından belki de.
Belki de kimsenin hayatı boyunca duyamayacağı, adına yazılmayacak şiirlere konuk olduğundandır bu inancın. Ruhuna işleyen, sana yol gösteren birine uçuyor her gece ruhun, o yüzden en güzel sen parlıyorsun geceye.
Ve yıldızlar gibi,
Kilometrelerce uzakta olsan da birine,
En güzel onunla bütün oluyorsun,
Bir tabloya.
En güzel manzarayı dolduruyorsun.
Arada mesafeler olsa da,
Ruhuna dokunuyorsa,
En güzel bakış açışını yakalıyorsun.
Yan yana oluyorsun.
(hayatım boyunca her zaman değerli kalacak ucsuzbucaksız’a...)
1 note
·
View note
Text
Gökyüzü karanlığı sırtlandı,
Sarkan dallarından tutunup gecenin,
Kollarına uzandı hasret.
Ölümün tutkusuna yenik düştü, hayaller,
Kalkıp giden zamanın arkasından dur diyemedi o çaresiz eller.
Koşan bir kalabalığın arasında kaldı düşleri,
Ezilip parçalara ayrıldı,
Kimse dönüp bakmadı.
Zorla doğrulup koşmaya çalışsa da,
Yollarda kırık cam parçaları.
Kokusu sarmıştı bir kez şehrin duvarlarını,
Kim alabilirdi aklından onun hatıralarını,
Kim susturabilirdi yağmurun satırlarını,
Koşmalıydı,
Bir çaba koştu, ölüm olsa da ucunda.
Fakat,
Çaresizliklerle sarılıydı çemberin halkası,
Alevlerle kaplıydı yarının kapısı,
Nereye koşsa,
Bedenini kapladı sarmaşık,
Olduğu yere mahkum etti.
Ne hayal kursa,
Nereye baksa,
Elinden alındı.
Bir hırsızın kitabına mahkum edildi.
Çok sevmişti,
Kavuşamadan kanatları kesildi,
Yere çakıldı telaşı, heyecanı, sevinci, geleceği.
Ve sonra,
Kim olduğunu unutturdular,
Gülmeyi seven çocuksu yüzüne,
Ağlayan bir surat çizdiler.
Bir ip geçirdiler, hayallerine,
Sıkıca bağladılar, boğulmasını izlediler.
Ağzından dökülen güzel melodileri,
Anlamadılar da,
Öfkelerini savurdular.
Bu dünyada,
Onca kalabalığın içerisinde
Yalnızlığa hapsettiler.
0 notes
Text
Kelebek kanadı
Severdi,
Akşamları, bir gece vakti kollarıma uyanmayı,
Dizelerimi...
Yağmurların yıkadığı dudaklarımda,
Hayalleri vardı.
Severdi,
Bir kuşun kanatlarındaki, özgürlüğü,
Sabahlamayı,
Sırtımdaki bulutları...
Kokumun sindiği elbisesinde,
Umudu vardı.
Severdi,
Koşmayı, en çokta konuşurken
Soluklanmamayı,
Gözlerimdeki aynayı.
Sarıp sarmaladığım kollarımda,
Cesareti vardı.
Severdi,
Ağlamayı, kapanıp omuzlarıma,
Yarını düşünmeden,
Bir kez daha sevmeyi,
Ellerimdeki sıcaklığı.
Dokunduğum o sıcak teninde,
Benden bir parça vardı.
Severdi,
Bakmayı uzaklara, gününü telaşla bana anlatmayı,
Kışı, baharı, papatyaları,
Kucağımda uykuya dalmayı.
O mis kokulu saçlarında,
Bir ömrüm vardı.
0 notes
Text
Karanlıktan aydınlığa
Kime sorsan anlardı seni,
Kim derdine koşardı.
Titreyen sesine çare neredeydi ?
Gözünden düşen yalnızlığa,
Çareyi bulamayan yıllara sordu,
Sebebi neydi günahların ?
Bugüne çıkmaz olan yokuşları,
Hapsetmişti karanlık,
Her adımı boşluğa düşüyordu.
Kızgınlığı kendineydi,
Aniden düşlerinde boğuldu.
Uzunca süre kaldığı yerde,
Unuttuğu suretime sarıldı.
Oradaydı da neden göremedi yıldızları,
Eskide miydi sahi sahilin o kumlu yolları.
Duymasa da,
Çağırıyordu onu geleceğin düş sokakları,
Düşse de,
Kaldırıyordu onu, şarkıların dokunaklı basamakları.
Rüzgar, sokağının çığlığı oluyordu,
Baktığı sokak lambasında,
Lapa lapa yağan karın gölgesinde,
Kaybettiği geleceği vardı.
Susmaya çalıştıkları basıyordu boğazına,
Kesiyordu nefesini,
Zindanı oluyordu pişmanlık, hayallerine.
Celladı oluyordu yalnızlık, sevgisine.
Günahı oluyordu geçmiş, geleceğine.
Böyle hayal etmemişti,
Düşünmemişti belki de geceyi,
Gündüzün keyfine varmayı seçerken unutmuştu telaşla akşamı.
Hazırlıklı değildi, rengini kaybedeceğinin farkında değildi, her şeyin, gelen karanlıkla birlikte. Çöktüğünde karanlık,
Yalnızlığa uyandı, en derin senelerini tuttuğu çantasıyla.
Anlamayan, onu duymayan insanların arasında,
Çantasından çıkardığı resmini gösterdi.
Aleve verdiler kağıt parçasını,
Ayaklarının altına alıp çiğnediler.
Sonra dönüp ellerini kestiler,
Ağzını kapattılar.
Sen bu değilsin dediler.
Oysa, o resim;
Karanlığı aydınlatmıştı,
Gözlere renk,
Dillere tat vermişti.
Kimse görememişti.
Anlamayan, onu duymayan insanların arasında,
Çantasından çıkardığı resmini gösterdi.
Aleve verdiler kağıt parçasını,
Ayaklarının altına alıp çiğnediler.
Sonra dönüp ellerini kestiler,
Ağzını kapattılar.
Sen bu değilsin dediler.
Oysa, o resim;
Karanlığı aydınlatmıştı,
Gözlere renk,
Dillere tat vermişti.
Kimse görememişti.
Tam umudunu kaybettiği an karanlığın içerisinden bir adam belirdi.
Elinde ayaklar altına alınan resimle karşısında dikildi.
“Senin için” dedi adam;
“Gözyaşının düştüğü, toprak olurum.
Yalnızlığının limanına bağladım kendimi,
Çizdiğin her resimde yanında olacağım,
Gül sen,
Sen güldüğünde gecem, sabahım olur.”
Karanlık kalmamıştı,
Aydınlığa ulaşmışlardı.
Sahi karanlık içimizdeymiş, bizi yok eden atmosferimizdeymiş. Önümüzü görmemize engel, bizi dibe çeken bizi anlamayan insanlarmış meğer.
“Ne mutlu bana, seni bu dünyada anlayan, seni bu dünyada seven kişi olduğum için”
“En güzel resimlerini çantadan çıkarmaya korkmadığın kişi olduğum için”
“Ne mutlu bana, bu dünyada gerçek dünyamı bulduğum için”
Sevgilerimle.
0 notes