Her şey bitti, en başa döndük sandığında hayat sana yeni bir mevsim verir.ya da belki sen ona verirsin
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Saçma sapan cümleleri birleştirip hit şarkılar yapanlara, hiç beğenmediğimiz danslar ederek milyon izlenmeler alanlara, oturduğu yerden ürün paylaşarak ömürlük zengin olanlara niye bu kadar gıcık olduğunuzu düşündünüz mü?
Ben düşündüm… Hayatın bu kadar basit olabileceğine öfkeleniyoruz. Ulaşmak için binbir zorluk gerektiğine inandığımız şeylerin böyle kolaylıkla elde edilebilir olduğunu görmeye öfkeleniyoruz. Çünkü ‘hayat zordur, istediklerimize ulaşmak için çok çaba sarf etmeli, bedeller ödemeli ve acı çekmeliyiz’ diye inanarak yaşayıp katlandıklarımızı hat��rlatıyorlar bize. Tahammül edemiyor ve öfkeleniyoruz.
Ama ben artık, galiba çok da kasmamak lazım böyle de oluyormuş demek ki diye bakmaya başladığımdan ordan güç alıp rahatlık buluyorum…🦋
Ve diyorum ki, yine de o yolları seçmiyorsam tüm o kolaylığı ve ulaşabilirliğine rağmen demek ki istediğimi sandığım şeylerin peşinde değilim. Demek ki benim için daha önemli şeyler var. Demek ki benim değerlerime, hayat tarzıma, görüşüme, beklentime, …. uygun değil o yollar. Kendimi konumlandırdığım yeri anlamamda araç olarak kullanıyorum. Yine de tökezledikçe, engellendikçe, zorlanıp yıprandıkça kızmıyor muyum? Elbette kızıyorum. Ama en azından doğru adreslere… :)
0 notes
Text
Aslında ben bilirim veda nasıl edilir, bir zamanlar sevdiklerin artık acıtıyor olduğunda nasıl geride bırakılır. Nasıl unutulur, nasıl üstünden gelinir. Bilirim. Bir çok kez yapmak durumunda kalmaktan dolayı daha bi iyi bilirim. İnsanın kalbini nasıl acıtır tüm bunlar, çok iyi bilirim. İçinden bir organını tutup çıkarıyorlar gibi nasıl olur, bilirim. Yine de her bunu yapmam gerektiğinde bi o kadar acı çeker, devam edemez sanar, sonra yine devam eder, yeniden güler, yeniden severim hayatı. Dönüş hep kendimedir, dönmeyi hiç bırakmadım şimdiye kadar. Bi ara dönemeyecek kadar uzaklaşmaya başladığımı fark ettim. Atladım o gemiden. Yani ben bilirim kendime dönmeyi, uzaklaşsam da, kaybolsam da ben dönüş yolunu hep bilirim. O yüzden sanma ki kaybolmak bunun adı. Sanma ki ondan düştü yolum sana. Ben gönüllüyüm bu yolculukta.
0 notes
Text
Buraya anonim kalarak ve yazdığımı kimseye söylemeyerek yazıyorum.
Hem içimden geçenleri olduğu gibi aktarabilmek için hem de içimden gelenlerin denkleştiği bir toplulukla buluşabilme umuduyla…
Saklanıyorum ama görülmeyi, birilerinin kalbine dokunabilmeyi istiyorum. Çünkü bazen en derin bağlar, kim olduğumuzu bilmeyen ama hissettiklerimizi görebilen insanlarla kurulur.
Bu satırlar belki birinin gününe küçük bir ışık düşürür, belki de sadece kendi yolculuğumda bana eşlik eder.
Her iki hâlde de buradayım; görülmek için çaba sarf etmeden, bazen birilerine hitap etsem de beklentiye girmeden… ama yine de bunları isteyerek.
Eğer bu sayfada sana dokunan bir şey bulduysan, bir gün herhangi bir işaret bırak bana; belki o zaman bu mevsim ikimize ait olur.
0 notes
Text

Evde çiçek, bitki, bir şeyler olsun istiyordum. Bana kendimi daha canlı hissettirir, ona bakıp büyütürüm, bakarken severim, iyi gelir bana diye düşünmüştüm. Teyzem gelirken getirmiş. Anlattı “çok suya ihtiyaç duymaz fazla sulama, öyle çok güneş görmesine de gerek yok biraz ışık alsın yeter” dedi. Dediği gibi yaptım, bi de geldim gittim sevdim. Biraz büyümeye başlayınca çok sevindim. Sonra baktım kökleri küflenmiş, toprağı böceklenmiş. Anlamadım, çok da sulamamıştım. Sordum, araştırdım, ne gerekiyorsa yaptım. Bi tek toprağını değiştirmedim. Fırsatım olmadı bir türlü denk gelmedi yani. Ama çıkardım toprağını serdim kuruladım. Biri maden suyu dök demiş döktüm, biri yumurta kabuğu iyi gelir dedi yaptım. Daha önce bitki bakmamıştım kimden ne duyduysam onu yaptım. Bazen büyüyor gibi oldu, böyle bi kaç yaprak çıkardı. İnanılmaz hoşuma gitti. Keyiflendim, çok güzel oldu çözdüm bu işi dedim. Sonra yaprakları cılızlaştı. Uçları kurudu, yeni çıkan minik yaprağı zaten bi tuhaf oldu. O kadar araştırdım soruşturdum bi şeyler denedim ki acaba yordum mu dedim. Biraz kendi haline bırakmaya karar verdim. Arada yapraklarını temizledim, toprağını kontrol ettim. Bi süre su vermedim. Bu saksıdan aldım küçük bi şeyin içine koydum. Ne biliyorsam ne öğreniyorsam ne doğru hissettiriyorsa onu denedim işte. Bi tek yeni toprak alamadım, o nasip olmadı. Bi türlü de istediğim gibi büyüyüp açmadı yaprakları. Çare bulamadıkça dert oldu bana şu küçücük çiçek. Bu derdimi abartılı ve anlamsız buldun sen. Boşver at gitsin çok mu gerekli dedin. Ben inat ettim onu büyütmeye, dert ettim bi kere. Bana geldiyse ben onu nasıl atayım elbet bulurum bi yolunu büyütürüm dedim. İnandım da bi kere yani. Sonra sen o cümleyi kurdun, senden ayrılmak istediğimi söylediğimde. “Napalım” dedin “her çiçek her toprakta büyümüyor”. İlk kez bi laf ettin bak. O kadar konuş bi derdini söyle, olmadı benim derdime bi şey söyle. Yok. Durdun durdun sonunda bir laf edebildin. Çıktım ben o evden sonra, çiçeği de toprağını da o saksının içinde bıraktım. Çıktım gittim. O zamana kadar can vermek için o kadar didindiğim şu çiçeği öylece bıraktım. Hatırımda senin o kurduğun tek cümleyle beraber. Sonra merak bile etmedim noldu, nasıl, iyi mi acaba diye. Napalım, dedim. Her çiçek büyüyecek diye bi şey yok. Aklıma geldi öyle, bundan önceki yazdıklarımdan sonra. Öyle bi anayım dedim, çiçeğimin gördüğüm en güzel halini çektiğim bu fotoğrafla. Böyle anmak en güzeli çünkü.
0 notes
Text
Beni asıl ne rahatsız etti biliyor musun? Kimse kendinin ve hikayesinin farkında değilken benim açık yüreklilikle paylaştığım hikayemle kendi farkında bile olmadıkları hikayelerini kıyaslayıp hallerine şükür sebebi aramaları.
Biriyle sadece öylesine dertleşmekten habersiz bu kadar çok insan olduğunu, sonunda birileriyle dertleşebilmeye başladığımda fark ettim.
Yeni bir şeye adapte olmanın zorluğu burdan geliyor sanki, adapte olduğun özelliği kullanabileceğin bir çevrenin de gerekliliğiyle. Sen değişirsen dünyan değişir olayı bu bence. Sen değişirsen, mevcut dünyana sığmaz olursan, kendine yeni bir dünya bulman, belki de oluşturman gerekiyor.
Çok doğru: “her çiçek her toprakta büyümüyor”
0 notes
Text
Eğer seninle evli kalsaydım şu an olduğum insan olamazdım, ama eğer seninle hiç evlenmemiş olsaydım da şu an olduğum insan olamazdım. Bir şeylerin hem başlamak hem de bitmek zorunda olması canımı yakıyor. İçimde nereye nasıl koyacağımı bilmiyorum tüm bunları. Sen olmasaydın bu şehri bu kadar sever miydim, bilmiyorum. Ama sen olmasaydın bugün bu şehirde böyle hissedemezdim. Bu tanıdıklık hissi, tüm olanlara şahit olmuş bu şehri bu kadar arkadaş bilir miydim. Bilmezdim muhtemelen. Seninle olmaya devam etseydim bu şehirle arkadaş olabilir miydim, olamazdım muhtemelen. Düşman olurduk belki. Seninle ne olduk diye bakınca da yaşanılanları bir yere koyamıyorum. Sen bir yere koyuyor musun bilmiyorum. Ama günün sonunda geçip gidenleri güzel yapan şey geçip gitmeseymiş. Ömrü varmış gerçekten bazı ilişkilerin. Vedasını kaç kere yaptım bilmiyorum. Bu da bir veda mı bilmiyorum. Vedalar bir yerde bitiyor mu, bilmiyorum. Bu bir özlem değil. Bu bir veda değil. Bir hatıra. En tamamlandığım yerle başlayıp en eksildiğim yerde biten bir hikaye. Bitmeseydi o hikaye biten ben olacaktım, ikimiz de biliyoruz bunu. Dedin ki bana benim için her çiçek her toprakta büyümüyor. Öyle doğru bir laf ettin ki. Ne toprak toprak değildi, ne çiçek çiçek değildi. İkisinde de bir yanlış yoktu belki, yerlerinden başka. Kalbim bazı insanların hayatımızın bir zamanına eşlik eden ve sonra o kadarla kalan adını koyamadığım bu şeye dönüşmesi gerçeğini her geçen gün daha fazla yer açarak yeniden anlıyor sanki. Büyüdükçe büyüyor bu şey. Büyüdükçe güzelleşiyor bu acı, ne acı. Büyüdükçe yolların ayrımı daha belirginleşiyor. Dilerim bir daha kesişmez bu yollar, bir daha görmez birbirini. Dilerim unutur bu iki yol birbirini, unutmaya gerek kalmayacak kadar içine sindirerek. Garip bi his. Ne kadar söylesem anlatmak zorlaşıyor gibi garip. İçinde her şey var. Bir insan ömrü gibi. Acı, tatlı, hüzünlü, neşeli, buruk, bomboş, dopdolu ama çok eksik. Ne kadar olsa eksikliği o kadar artacak kadar keskin bir eksiklik. Beraber yaşadığımız o tanıdıklık hissi ve dayanılmaz yabancılık hali. Neydi bu şimdi noldu yani dedirtecek nerdeyse. Ama anlıyorum neydi, noldu. Öyle anlıyorum ki zerrelerimle hissettim. Olduğum yer her nereyse zerreme kadar hissetmek benim işim çünkü. Konu sen olunca da durum farklı olmadı. En keyif aldığım tatillerimi seninle yaptım. Öyle ki seninle öğrendim sanki bu keyfi. Bugün bu kadar aşinaysam senin parmağın var. Ve bugün bunu yeniden yaşayabiliyorsam da sen artık benim hayatımda olmadığın için. Sarı bir çiçek, her yerde. Mavi bir bulut. Beyaz bir gökyüzü. Pembe bir gelincik. Çok güzel. Ama aslında yok. Kurduk bozduk. Yazdık sildik. Sildik, silemedik. Kazıdık. Ama izi kalmadı. Zaten anlamazsın. Boşver.
05.08.25
0 notes
Text
Ev bir yer değil bir histir, diye bir cümle okumuştum. O zamana kadar tam olarak ne olduğunu düşünmemiştim ama hep aradığım şeyin kendimi ait hissettiğim bir yer olduğunu biliyordum. Sonra bir gün o güne kadar yaşadığım yerden, bir gün ev bildiğim en sevdiğim insanların kalbinden, bir gün benim evim işte burası diyip kurduğum bir yerden tek bir şey almadan ve arkama bakmadan çıkıp gittiğimde yeniden geldi bu cümle aklıma. Bir türlü bir yer edinememiş olmanın yorgunluğuyla, yeniden bir ev aramanın da inşaa etmenin de fazla geldiği bir hisle. Vazgeçmek değil ama gerçekten yorulmak. Bilmiyorum şimdi ev neresi, bulan var mı. Peki ben arıyor muyum artık. Bilmiyorum.
4 notes
·
View notes
Text
Çok gözyaşı döktük, çoğunu da dökemedik. Yorulduk ve bazı kayıplar verdik. Bazı hatıralara tutunduk, bazılarından silkelenip atıldık. Oldu bütün bunlar, söylemesi hoş değil ama yaşandı. Kıymetini tuttukların mı yok saydı seni, yakın bildiklerin mi yarım bıraktı. Her biri de oldu. Vedalaşmayı sevmezdim, yanım yörem veda doldu. Sağlık olsun. Canımız sağ olsun.
4 notes
·
View notes
Text
Sen arabada gidiyormuşsun, terapi gibi geliyormuş ya sana bi şarkı açıyorsun arkadan. Ben dinlediğini bildiğim bi radyodan sana bu şarkıyı ithaf ediyorum. Öyle dinle bunu.
3 notes
·
View notes
Text
Bazı anlaşmazlıklar, bazı denk gelmeyişler oldu. Bazı acılar yaşandı ve bazı razı gelişler oldu. Kolay oldu diyemeyiz bu hikayeye. Zorlaştırmadık da diyemeyiz. Ama çok önemli bir şey var, hiç incitmeyi istememek var. Sonsuz özen göstermek var. Başının üstünde taşımak, kıymet vermek var. Yaraları görmek var. Görmek ve okşamaya hazır olmak var. Bazı nasip olmayışlar var evet. Ama daha önce başka hiçbir hikayede bulamadığım kadar kıymetli şeyler var. Ve o kıymetli şeylerin kıymetini bildiğimi bilmelisin. Sana dair olanları en kıymetli yerimde tuttuğumu bilmelisin.
Ve şimdi durduğum yerden hareket etmeyişimin en kıymet verdiğim yerleri dağıtmaya yeltenmen olduğunu da bilmelisin. Kalbimin kırıldığı ve yanaşmadığı o yeri görmeden geçmeyeceğini bilmelisin.
3 notes
·
View notes
Text
Senin zorlandığın o zamanlarda en yakının da dahil herkes canını acıtacak ne varsa söylediler ve sana taraf oldular. Şimdi sen o zamanları atlattın ve onlar benzer şeyleri yaşıyorlar ama sen onların iyilik halini ve huzurunu önemseyip destek olmaya devam ediyorsun….
İçimden destek olmak da geliyor aslında ve içimde buna dair bi öfke, kırgınlık da kalmadı. Ama aynı hikayeleri bu sefer karşı taraftan duyunca, ben dahil bir sürü desteği de olmasına rağmen ne kadar zorlandığını gördüğümde o zamanlarki yalnızlığımı çok daha iyi anlıyorum. Buruk bi hissi var. Bir yandan da sanki asla ihtiyaç duyduğum yakınlığı bulamayacağımı hissettiriyor. Bunun daha da buruk bi hissi var.
0 notes
Text
Çok büyük beklentilere bel bağlamışız dedim, yaşadıktan sonra. Ama aslında çok küçücük isteklerimize en ufak yer bulamamakmış olan şey. Yer bulamadığımız küçücük şeyler için kocaman değişimler olması gerektiğine ikna olmuşuz içten içe. Değişimler ne kadar kocaman olmalıysa o kadar kocaman güçlükler, kocaman acılar yaşamamız gerekiyordu. Küçücük heveslerimizden böyle uzaklaştık işte. Hak edilmesi gerektiğine inandık her bir şeyin. Şöyle ayaklarımızı uzatmak dahi oh be hak ettim dediklerimiz arasına girdi, hak ettin be diye diye sırtımızı sıvazladık. Özşefkat oldu adı da değil mi? Elbette hak edilen şeyler vardı, keyfi de bambaşkaydı. Ama bir nefes almak da buna dahil değildi. Kandırıldık. Mutluluklarımız öğütülmek istendi. Ama tabi ben izin vermedim buna, kocaman acılarla da bedelini ödedim. Oturduğum yerden konuşuyorum şimdi böyle rahatça. E hak ettim.
0 notes
Text
Bazı süreçler o kadar yoğun geçiyor ki, o yoğunluğu yaşarken sessiz kalmak hem süreci önce senin sindirmen ve anlamlandırman için hem de duygusal yoğunlukla özellikle öfkeyle daha kontrollü bir ifade biçimi bulabilmek açısından en kârlısı oluyor. Öyle bir öfke hissettiğim yoğun bir süreçten geçtim. Sessizlikle ve tamamen kendi kendime geçirdiğim o zorlu süreçten sonra oralardan belki de başka türlü edinemeyeceğim kadar büyük dersler edindim. Ve bence kendi içimde o derece kötü olan bir sürü şeyi bi o kadar iyi bir şeye dönüştürdüm ki bakış açımı, insanlara ve olaylara tavrımı yeniden şekillendirdi. Sanırım zorlu bir zamandan geçen ve orayı geçip bitiren hemen herkesin anlayabileceği bir şeydir bu. Bazı hassasiyetler de bıraktı öte yandan. Kendimi ne kadar iyi ifade edersem edeyim anlamak istemeyenin anlamasını sağlayamayacağımı tüm yolları tüketerek öğrendim. Ama bununla beraber çok daha önemli şunu da öğrendim; anlatmak her zaman başkalarının anlamasıyla ilgili değil, özünde kendi dönüşümümle ilgili süreci kendimin anlamlandırmasıyla ilgiliydi. Ve asıl önemli olan da buydu. Çünkü birçok kez gördüm ve yaşadım ki kendinden emin olmanın, kendi doğrularının olmasının öyle konforlu öyle koruyucu bir tarafı var ki. Kendimi korumayı öğrenmeye başladığım yerde ilk adımım bu oldu. Neyi neden nasıl yaptığını bilmek. Kendini bilmeyen insanın kendine güvenemeyeceğini iliklerime kadar hissettim. Ve sana taban tabana zıt, seni sömürmeye dayalı kurulan sistemlerden bu olmadan çıkılmayacağını gördüm. Bir boşanma sürecinden bahsediyorum aslında sözün başından beri. Bundan bir kadın olarak bahsediyorum. Geleneksel düzlemde ele alınan anlamda hem evlilik hem de boşanma sürecinin ne kadar kadın üzerinden, kadına yük olmak üzerinden yaşandığını gördüğüm dezavantajlı bir yerden konuşuyorum. Hislerinin ve gerçeklerinin ne kadar belirlenmiş o sisteme göre y��netilmeye çalışıldığından, öyle ki kendinden uzaklaştıkça mutluluğa yakınlaşıldığı gibi sözsüz bir anlayışın yönlendirmesinden çıkabilmiş o yerden konuşuyorum. Ve galiba artık bu konuyla ilgili konuşmanın içimdeki sakıncalarından daha arınmış bir noktasından kurabiliyorum bu cümleleri. Aylin Balboa’nın ayrılık sürecini yazdığı kitabının adını bu hikaye senden uzun osman koyduğu aynı yerden konuşuyorum. Konu artık o bu şu değil, bu hikaye artık hepsinden ayrı. Ve üzerinde konuşmak istediğimde utanç duymadan, birileri tarafından bir şeylere karşı özlem ya da pişmanlık emareleri aranmadan ve aslında sadece içimde uyananlara bir vesile olarak konuşmaktan geri durmayacağım. İçimden aktığında akanı durdurma görevimden istifa ediyorum. Canım ne zaman üstüne bir şey söylemek isterse söyleyeceğim, bir daha hiç üzerine bir şey söylemek istemezsem de söylemeyeceğim. Kendi hikayemi onun bunun duygusal hallerini tartarak değil kendi rızama uygun olarak anlatacak ya da anlatmayacağım. Çünkü gördüm ki kendimizden ayrı sebeplerle, örneğin birileri duymak istemez diye konuşmaktan vazgeçtiğimiz parçalarımız ardımızda bıraka bıraka bizi eksik bırakıyor. Oysa ben bir bütünüm. Tüm hikayemle, iyi ve kötü taraflarıyla, gurur duyduğum ve utandığım her yanıyla. Birini birinden geride bırakmak zorunda değilim. İstediğimi istediğime uygun olarak taşır ya da taşımam.
Bir de o kadar da önemli mi ki saklayalım, aman diyip üzerine söz söylemekten kaçınalım diye düşünmeden de edemiyorum. Elbette bir dönüm noktası ama her şey gibi bu da bi hikaye günün sonunda. Neden bu kadar korkutulup engelleniyoruz kendi hikayelerimizi konuşmaktan, onu da pek anlayamıyorum aslında…
0 notes
Text
Bu ulaşıp erişememe hali öyle sessiz insanın her yerine azar azar nüfuz eden bir hal ki… seçip ayıramıyorsun kendinden. Ne kadar olsa da kalıyor bi yerlerde izi. O kadar yayıldı ki bana, benden oldu sanki. Başlardaki o anlamazlık, ondan da ziyade daha çok kabul etmezlik yerini olmazlara ikna olmaya, olanları kabul etmeye yönelince daha sakin karşılamaya başladım. O hırçın his yerini, buruk bir elden bir şey gelmiyor bari çırpınıp boşa yıpratma kendini farkındalığına bıraktı. Tam da bıraktı da diyemeyeceğim bir şekilde bıraktı ama. O yüzden diyorum insanın her yerine nüfuz eden bir hal diye. Kabul de etsen, idrak da etsen, anlasan da ve hatta vaz bile geçsen, o burukluğu kalıyor. Yönün hep oraya dönük, en ufak bir hareket ihtimaline gözünü dikmiş bakıyor. Ki canım vazgeçmek de istemiyor. Her seferinde seçiyorum orayı. Zararı yok gibi geliyor. Öyle taşımışım ki onu ve onunla ilgili tüm varlığı, zahmet vermemiş hiç bana. Hatırası hep içimi okşamış. İnsan neden yetiremiyor öyle olunca. Anlamayan anlamıyor tabi. Takıldın kaldın, bi çıkamadın içinden gibi bakıyor. Ben de öyle baktım bi süre. Sonra anladım öyle olmadığını. Uzunca bir süreçti bu. Belki bahsederim bir zaman. Ama işte anladım, gönül seçiyor. Gönlünün her seferinde seçtiğini insanın bırakası gelmiyor. Gönlünün her seferinde seçtiğini, insanın acıttığında bile başının üstünde taşıyası geliyor. Zaten de taşıyor.
0 notes