Text
Yeniden verilmiş bir şans için daha derinden nefes alıp yeniden demeyi bilmeliyiz...
0 notes
Text
Bir selamıyla nefes olur bazen. Sen karşı koyulmaz bir mutluluk duyarsın. Anlatamazsın...
1 note
·
View note
Text
Dokunabileceğim kadar yakın, gerçek olamayacak kadar uzaksın.
1 note
·
View note
Text
Renklerden mavi olmalısın, mevsimlerden bahar. Tebessüm olmalısın bir çocuk gamzesinde, en güzel şiir olmalısın şairin dizesinde...
0 notes
Text
İnsan yıllar içerisinde kalbinin olduğunu unutuyor. Günlük telaşlar, yaşama dair çatışmalar, dipsiz birer kuyu gibi insanı içine çekiyor. Öyle hızlı yaşıyoruz ki herşeyi sadece hayatı değil kendimizi de tüketiyoruz. Oysa aynaya baktığımızda gördüğümüz çizgilerin her birinde anlam yüklü değil miydi? Biraz yavaşlasak. Kalbimizin orada olduğunu duygularımızın hala var olduğunu hissetmemek mümkün değil. Tam da bugün hissettim. Ben üzerini örttükçe, adını anmadıkça, dile düşürmedikçe azalmıyormuş bazı şeyler. Bitmiyormuş meğer. Herşeyden habersiz parmaklarını bileğimin üzerine koyarak nabzımı kontrol ediyordu. Oysa bilmiyordu kalp atışlarımın hızlanmasının, kalbimin yerinden çıkmasının sebebi ta kendisiydi.
1 note
·
View note
Text
Bir kitapta okudum kadın şöyle anlatıyordu olanları...
"O gün herşey çok farklıydı. Ruhumda sakladığım hayranlık, gün yüzüne vurmamış duygularım aklımın içinde üzerini örttüğüm bir köşeydi. Hayatımda gördüğüm en pozitif insanın sesinde ilk defa negatiflik sezmiştim. Hatırlıyorum yanıma gel dedi sonrası yok ben de. Ona gitmek için yola çıkmadım ben, ona yol oldum resmen. Kısacık zamanda yanında buldum kendimi dahası kollarının arasında. İnsan bazen sarılmak ister birine. O an o duygu müthiştir. O güven gerçektir. Gözlerimi kapattığımı hatırlıyorum kısa bir an. Hiç engel olmadım kendime sıkıca sarıldım. Derin nefes aldım. Ayaklarım yerden kesildi. Belki de boyum kısa diye ayaklarımı kaldırdım emin değilim. Rüya gibi geldi herşey. Sarılmıştı bana ama nedenini bilmiyordum. Nedeni önemli değil ki. Hoşgeldin sarılmasıydı işte. Sonra da kendine gel diyerek zorla kazıdım kendimi o müthiş andan. Ya ben bunu istemiştim. Uzunca bir süre önce ona sarılsam dünya dursa demiştim. Olduğuna inanamıyorum. Kalbim patlayacak zannettim. Evet evet hissettiğim tam olarak buydu kalbim göğüs kafesimin sınırlarını zorladı. Anlatmalara doyamadığım uzun uzun dile döktüğüm o an belki otuz saniyeydi ve bitti. Geçtim oturdum karşısına sohbet ettik. O konuşurken dinlemeyi de sever oldum. O hep konuşsa ben hep dinlesem ne güzel olurdu dedim içimden."
Bir-ihtimalsizlik-ötesi
0 notes
Text
2 gündür müthiş tuhaf herşey. Birilerine övgü yağdırırken diğerlerini baya aşağılayan bir ego var karşımda. Örtü kavramından bahsederken aşağıladıklarının arasında ben de varım fakat benim ne zararımın olduğunu çözebilmiş değilim. Odada benden başka 4 farklı kişi daha var ve o kadar suskunum ki yok gibiyim. Susmam gereken yeri iyi biliyorum çünkü. Sahi ben var mıydım hiç. Bence yoktum. Hiç olmadım ben. Gülüşüne denk geldim bazen ama istediği zaman istediği kadar. Öyle uzun uzun günler mevsimler değil dakikaları aşmayan zamanlar. Gerçi tuhaflık ben de neden alındım ki? Beni övdüğü hiçbir an olmadı ki zaten. Hangi sihre kapıldığım konusunda hiçbir fikrim yoktu benim. İçten içe hayrandım hepsi bu. Esprilerle yerden yere vuruldum oysa. Her seferinde güldüm geçtim de birde içime sor bakalım. Neyse... En güzel duygular bilinmeyen, dile düşmeyen duygular bence. Gördüğümde gülerse gülüşüyle mutlu olurum geçer herşey.
3 notes
·
View notes
Text
Yalnız geldik bu dünyaya ve hayatımıza ne çok insan girerse girsin yalnız gideceğiz bu dünyadan. Sevdiklerimiz, arkadaşlarımız, akrabalarımız, annemiz, babamız, kardeşimiz, eşimiz hatta evlatlarımız bile olmayacak yanımızda. O yüzden insan kendisine yetmeyi, kendisine iyi gelmeyi, bütün duygularını tek başına beslemeyi öğrenmeli… Zira yalnız geldik, yalnız gideceğiz…
0 notes
Text
Bir anda aklıma geliyorsun. Darma duman oluyorum. Halimi bilsen ne kadar çok güler, eğlenir, dalga geçerdin benimle. Bu yüzden de bazı şeyler içinde kalmalı insanın. Konuşurken bana kimse gizlice aşık olmadı diyor. Peki ya BEN demek geliyor içimden susuyorum. O anlatıyor ama bana bunları neden anlatıyor hiç bilmiyorum. Kalbimi görmüş, aklımdan geçenleri okumuş olabilir mi? Fark etmiş olabilir mi? Beni manipule edercesine soruyor "Sen beni tanımasaydın, sadece gördüğünde aşık olur muydun?" diye. Oldum da senin haberin yok. Sesindeki her kelimenin detayıyla büyüleniyorum ben. Çirkinim diye devam ediyor cümlesine. Hatta bir arkadaşı gönderdiği hediyeye çirkin kral notu eklemiş. Anlatırken gülüyor. Espriyi sevmiş olsa da övgü daha iyi hissettirirdi. Onu dinlemek çok güzel. Anlattığına göre, eskiden 2 öğrencisi kendisi yüzünden kavga etmiş ama bunu da sonradan öğrenmiş. Ne büyük talihsizlik? Aşk üçgeninde kalmış bilmeden. Etrafına bakıyorum, herkes hayran herkes seviyor. Herkesin sevgilisi olmakta zor. İnsanlar sevdiklerinden beklentiye giriyor. Kişi zamanla kendinden veriyor. Bunun da ona ağır geldiği zamanlar olduğuna eminim. Dünyanın en iyi, en mükemmel insanı da olsan, zaman gelir insan insana yük olur. Bugün değilse de yarın.

"Ne güzel şey hatırlamak seni, bunca kalabalıklar ve bunca yorgunluklarımın içinde."
Nazım Hikmet
116 notes
·
View notes
Text
Bir çay içimi saf dışı bıraktığı protokolün bir anda ilgi odağı olmuştu. Oysa herşey birer rastlantıdan ibaretti. Konuşulan konudan sıyrılarak, kenara çektim kendimi. Hareketlerini, konuşmalarını, mimiklerini kısaca her halini gözlemledim. Bütün egosuyla alışmış olduğu ilginin hoşnutluğu yüzüne yansımıştı sanki. Biraz çekingen, ortama saygılı, her yana pür dikkat bakan ve yine anlaşılmaz o neşeli hali vardı. Hatta odaya anlık girip çıkan kişilerin bile ilgi odağı olmayı istemişti. Sonrasında o anları anlatırken popüleritenin karşı cinsin aklını çeldiğini gülümseyerek belirtti. Ne kadar da farkında olan bitenin. Sahip olduğu özgüvende bu yüzden. Sesinde çözemediğim bir neşe, pozitif halinin insan ruhuna işleyen bir yanı var. Aslında etki alanında eridiğimi çaktırmamaya, yolumdan şaşmak üzere olduğumu gizlemeye çalışıyorum ama her fırsatta kendimi ele veriyorum. Bunu yakaladığı her anda da mutlaka üzerime basıp geçiyor. Baya dalga geçiyor benimle. Zekası ile baş etmek çok zor. İnsan herkesi kandırabiliyor ama kendini asla. İçimden gelenleri kendimden gizleyemiyorum mesela. Kendisine yüklediğim anlam ve sonsuz saygı ile konumlandırdığım tepelerde içine düştüğüm hayranlıkla dilinden dökülen her cümlenin güneşe döndüğünü hissederken, ona giden yolda şekillenen su gibiyim. Kendinden emin haliyle üstüme yapıştırdığı imalarında haklı mı şimdi? Hayatımın ucuna ilişmeyen birini, sadece söylemleri ile alakalı kıskanabilme ihtimalim var mı gerçekten? Böyle bir düşünce çukurunda kayboluyor olabilir miyim?
0 notes
Text
Kendisini kandırmaya çalıştığımı ima ediyor birçok cümlesinde. İhtiyarladığını aklının çabuk karışacağını söylüyor. Yaptığım esprilere gülerken beni kandıramazsın diye de ekliyor. Kendisi konuşurken bakışları hep başka yerde, ara ara ben konuşurken bakıyor yüzüme. Çok soru soruyor, ben soru sormuyorum oda fazla detay anlatmıyor. Konular birbirinden bağımsız. Aslında egosundan arınmış ama kendisine ve fikirlerine duyulan saygıyı önemsiyor. Her haliyle merak uyandırıyor. Her seferinde sigara içiyor üst üste. Anlayamadığım haller bunlar, çıkmaz sokaklar gibi bazı durumlar. Bu kadar karmaşık bir zamanda tanımış olmam da biraz tuhaf. Yıllardır denk gelmediğim halde şimdi etrafına düşüyorum bir şekilde. Yanımdan geçip gidişi var en dik duruşuyla, asilce. Beni görmüyor bile. Bütün ihtimalsizliklere rağmen görülmeyen bir iple beni çekiyor.
2 notes
·
View notes
Text
Eskiden çok gülerdim. Acım içime kan akıtsa da insanlar görmesin, anlamasın diye gülerdim. Daha çocuktum gülmeyi sevdiğimde, ayakkabım delik olurdu, kış mevsimi su dolardı ayaklarıma ama o zaman bile gülerdim. Mutluda olsam mutsuzda olsam tebessüm için mutlaka bir sebebim olurdu. Sonra gülmeyi unuttum ota boka ağlar oldum...
Eskiden kendime yapılmasını istemediğim hiçbirşeyi etrafımdaki insanlara yapmazdım, çok düşünür çok dinler az konuşurdum, yorum yapmayı fikir beyan etmeyi sevmezdim, en fazla evet öyle dercesine yada hayır öyle değil dercesine başımı sallardım yeteri kadar konuşmayı ve susmam gerektiğinde susmayı bilirdim, şimdi patavatsızın önde gideni oldum, lafımı sözümü tartmadan yerli yersiz aklımdan geçeni dilime düşürmekten çekinmez oldum...
Yanlış adımlar atmaktan korkardım eskiden, ayağımı daha bir sağlam basardım yere, gurur duyardım yaptığım şeylerle ve başım dik yürürdüm. En çok kendime saygı duyardım önceleri, insan kendisine saygı duymazsa etrafındakilere de saygı duyamazmış gibi gelirdi ama zamanla öyle bir hal aldımki kimseye saygı duyamaz oldum. Saygısızlıkta level atladım sanki ve başım öne eğik yürümeyi öğrendim..
Büyüdükçe olgunlaşır diyorlar insanlar için ama ben büyüdükçe edepsizleştim. Eskiden ağzımdan kötü bir laf çıksa "ağzına biber sürerim" derdi annem, şimdi ettiğim küfürleri, saydığım hakaretleri duysa kızgın yağ dökse yeridir ağzıma...
Şu yazdıklarımı gelip başkası suratıma baka baka saysa, hiç düşünmeden parçalarım karşımdakini, gel gör ki haksızda olmaz hani! Ama kendimde görebiliyorum hayatıma kattığım her insanın beni ne hale getirdiğini ve yavaş yavaş insanlığımı nasıl yitirdiğimi...
2 notes
·
View notes
Text
"İhtiyarladım ben, kafam çabuk karışır." diyor. Hem de sadece bir gün bir saat ile karıştırdığı bir kafanın varlığından haberdar değilmişcesine. Neler oluyor, nasıl şekilleniyor ya da vesile olan insanlarla bir şekilde yakınına nasıl düşüyorum hiçbir fikrim yok. Hissetmekten korktuğum ama içten içe beni saran birşey var hükmedemiyorum. Hayatıma dahil olmayan birinin tezatından nasıl korkuyorum anlatamam. Ayaklarım ne kadar uzağa giderse gitsin, aklım hep yakınlarında sanki. Hem de onun hiç haberi yokken. Etrafına ışık sa��ışını seyrediyorum, o kadar parlak ki bazı anlar inanamıyorum. Şöyle bir an dursa herşey, kaybolsa herkes, dondursam zamanı ve o hiç fark etmese olanı biteni...
1 note
·
View note
Text
Garip bir his. Nasıl anlatılır hiç bilmiyorum. Zaman geçince bir şekilde bana dönüyor oluşu güzel. Hemde hiç beklemediğim anlarda. Sonuçları biraz uğraştırıcı, belki biraz yorucu, bacak boyu benim kadar olan birini bana yönlendirmesi de caba. Biraz da kıskançlık ekti içime sebepsiz yere. Herşey çok saçma. Konuşmalarıma gülüyor, o güldükçe mutlu oluyor olmam da bir kısır döngü. Hala aynı yerdeyim hem çok güzel hem de ihtimali olmayan birşeyin içindeyim. Olabildiğince tuhaf. Bir anda aklıma gelen şeyleri de hiç anlamıyorum... #birihtimaldahavar
1 note
·
View note
Text
Mevsimler çoktan geçmişti halbuki, gönül bahçemden. Artık sadece birkaç cılız dal, çoktandır kurak kalmış bu bahçede, rüzgarlarla salınır zannederdim. Ama birgün, artık yosunlaşmaya yüz tutmuş taşların arasından, öylesine zarif öylesine güzel bir çiçek, kendini gösterir oldu ki inanmakta güçlük çektim. Nasıl olmuştu hiç anlamadım. İnsan tanımadığı birine nasıl ve neden böyle güçlü şeyler hisseder. Bu duygular bir hayli melankoli. Hele karşılığı olmayan, bilinmeyen, gizli saklı tutulan hali daha da güç. İlkokul öğrencisinin öğretmenine olan tutkusu gibi. Belki de hissetmeyi seviyorum ben. İhtimaller üzerine hiçbir hayal kurmadan, karşı tarafa hiçbir sorumluluk yüklemeden hissetmeyi seviyorum. Kalbime ve hissettirdiği duyguya sahip çıkıyorum. Konuşurken flörtöz tavırlar sergilediğimi söylüyor. Ben mi konuşmaları bu şekilde manipule ediyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim, sesini duyduğum anda güneşe yüzümü çevirmişcesine içimin ısındığı. Duygularımı gizlemekte usta değilim ki ben. Kalıplarımın dışına çıkmamayı çalışıyorum sadece. Elimden gelen bu kadar işte.
Ne demişti şair; "Üç günlük dünyanın ikinci günündeyim, ne ilk günün hevesi ne de üçüncü günün korkusu var."
Öylesi bir hal benimkisi...
2 notes
·
View notes