birmimoza-blog
birmimoza-blog
GERÇEK BİLİM - G��DÜMLÜ BİLİM
14 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
  Gen akışı, Melez (biyoloji) ve Yatay gen transferi
  ALINTI:
  Gen akışı, popülasyon ve türler arasında genlerin alış verişi veya değiş tokuş edilmesidir.
  Gen akışının varlığı ya da yokluğu, evrimin gidişini temelden değiştirir.
Organizmaların karmaşıklığı nedeniyle, zaman içinde tamamen birbirinden izole olmuş herhangi iki popülasyon, bu her iki popülasyon çevreye uyumluluk açısından temel olarak aynı kalsalar bile, sonunda Bateson-Dobzhansky-Muller Modelinde olduğu gibi nötral süreçler yoluyla genetik uyuşmazlıklar ve bağdaşmazlıklar geliştirecektir.
  Eğer popülasyonlar arasında genetik farklılaşmalar baş gösterirse, popülasyonlar arasındaki gen akışı, yerel popülasyondaki dezavantajlı olan özellik ve alellerin ortaya çıkmasına yol açabileceği gibi, bu popülasyon içindeki canlıların, genetik olarak uzak popülasyonlarla çiftleşmesini önleyen ve sonunda yeni türler ortaya çıkması ile sonuçlanan mekanizmalar geliştirmesine neden olabilir.
  Böylece, canlı bireyler arasında genetik bilgilerin alınıp verilmesi, temel olarak biyolojik tür kavramının geliştirilmesinde önemlidir.
  Modern evrimsel sentezin gelişimi sırasında Sewall Wright tarafından geliştirilen Değişken denge kuramı'nın kısmen izole olmuş popülasyonlar arasındaki gen akışı, adoptiv evrimin önemli bir parçasıydı.
  Ancak, son zamanlarda Değişken denge kuramının önemine dair ciddi eleştiriler olmuştur.
     CEVABIMIZ:
  Yukarıdaki yazı, türlerin oluşumunu evrim felsefesine uygun fakat kanıtlara dayanmayan bir açıklama çabasıdır.
  Sayın evrimcilerimizin demek istedikleri eğer türler birbirlerinden çeşitli nedenlerle izole olmuşlarsa aralarındaki farklılıklar çoğalır, bu farklılıklar aynı türden olsalar dahi çiftleşmelerine engel olur, bu nedenle yeni tür canlıların oluşmasına neden olabilir. 
  Sayın evrimcilerimizin demek istedikleri evrim diliyle allopatrik türleşme, tersinim dilliyle dar alanda çeşitlenmedir.
  İster doğal çeşitlenme, ister dar alanda çeşitlenme olsun değişimlerin sadece ayrıntılarda olduğunu canlı genetik şablonları değiştirmediğini, değiştirmesinin mümkün olmadığını biliyoruz.
  Zamanla oluşan büyük, derin, geniş ayrıntı farlılıkları nedeniyle türlerin çiftleşmemesi yeni türlerin oluştuğuna ya da oluşabileceğine kanıt olur mu?
  Fakat çiftleşmenin biyolojik etkenleri  kadar psikolojik etkenlerinin olduğunu biliyoruz.
  Kimi canlılar biyolojik olarak engel olmadığı halde çeşitli nedenlerden  dolayı aynı türün karşıt cinsiyle çiftleşmekten kaçınabilir.
  Ayrıca başka tür canlılarla ilişkiye girenlerde var. Onları aynı türden mi kabul edeceğiz?
  Türleri tarif ederken çiftleşip çiftleşmediklerini temel alma yerine genetik şablonların uyumlu olup olmadığını temel almanın daha bilimsel, daha akılcı ve mantıklı olacağı açıktır. 
  Bu nedenle türsel ayırımları gen şablon farklılıkları göz önüne alınarak yapılması daha doğru ve bilimseldir.
    =
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
  Genetik otostop, Hill-Robertson etkisi ve Seçici süpürme
  ALINTI:
  Rekombinasyonlar, aynı DNA dizisi üzerinde bulunan alellerin birbirlerinden ayrılmasını sağlarlar.
  Ancak, rekombinasyonların oranı düşüktür (her kromozom ve her popülasyon başına yaklaşık iki defa vuku bulurlar).
  Sonuç olarak, kromozom üzerinde birbirine yakın olan genler her
zaman karıştırılarak birbirinden ayrılmazlar ve birbirlerine yakın genler, genetik bağlantı olarak bilinen bir fenomenle toplu şekilde kalıtılarak miras bırakılırlar.
  Bu eğilim, bağlantı dengesizliği adı verilen olasılık beklentilerine göre, iki alellin hangi sıklıkta tek bir kromozom üzerinde görülmelerinin saptanmasıyla ölçülür.
  Genellikle bir grup içinde kalıtılan ve miras bırakılan bir alel dizisine haplotip denir. Bu, belirli bir haplotip içindeki bir alellin çok avantajlı olduğu durumlarda önemli olabilir.
  Doğal seçilim, haplotipteki diğer alellerin de popülasyon içinde daha yaygın hale gelmesine yol açan seçici süpürmeyi tetikleyebilir. Bu etkiye, genetik otostop ya da genetik taslak denir.
  Genetik taslağın oluşmasına yol açan neden, bazı nötral genlerin, seçilim etkisi altında uygun bir etkin popülasyon büyüklüğü tarafından bağlanmış olan diğer genlerle genetik olarak bağlantılı olması gerçeğinden kaynaklanır.
    Cevabımız:
  Yukarıdaki yazı evrimcilerimizin basitleri karmaşıklaştırma, karmaşıkları basitleştirme operasyonunda başka bir şey değildir ve tamamen iyi niyet temennilerini içerir.
  Evrimcilerimiz şunu demek istiyor.
  Çeşitlenmeler sırasında benzer genler (alleler) ayrılabilir fakat bu nadiren oluşur.
  Ayrılmayıp diğer nesle aktarılan genler gelişmeye yönelik olabilir. Bu da genetik materyallerin içinden zararlı ve kötüleri seçip temizleyerek (seçici süpürme) iyileşmeye yol açabilir.
  Çeşitlenenlerin mayoz bölünen anne ve baba genlerinin birer kombinasyonları olduğu açıktır.
  Çeşitlenme sırasında bölünmeyen bir gen çiftinin (alelin) diğer nesle aktarımının hangi taraftan geldi ise o tarafın benzeşimine neden olacağı da açıktır.
  Sevgili evrimcilerimiz bölünmeden diğer nesle aktarılan gen çiftlerinin yararlı olmadan çok zararlı olabileceğini nedense düşünmezler.
  İddia edildiği gibi allellerin bölünmeden diğer nesillere aktarımı yararlı olsaydı bu tür aktarımların sık görüldüğü yakın akraba evlilikleri de yararlı olurdu.
  Fakat yakın akraba evliliklerinin genetik rahatsızların birinci nedeni olduğu biliniyor. 
  = = =
  Alel= Aynı özelliği kodlayan fakat yapı olarak farklı kodlar içeren gen çiftleri
  Lokus=  gen çiftlerinin kromozomlardaki yeri
  Rekombinasyon= çeşitlenme
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
YANLI MUTASYON
Alıntı Önemli bir varyasyon kaynağı olmanın yanı sıra, farklı mutasyonların oluşması için moleküler düzeyde farklı olasılıklar var olduğunda, yanlı mutasyon olarak bilinen bir süreçte, mutasyon da bir evrim mekanizması olarak işlev görebilir. Eğer iki genotip, örneğin nükleotit G ile aynı pozisyondaki başka bir nükleotit A, aynı seçilim değerine sahipse ama G'den A'ya olan mutas-yon, A'dan G'ye olan mutasyonlardan daha sık görülüyorsa, bu durum-da A'ya sahip genotip gelişme eğiliminde olacaktır. Farklı taksonlarda yanlı mutasyonların katılımı veya silinmesi farklı genom boyutlarının evrimine yol açabilir. Gelişimsel veya mutasyonla ilgili bu tür bir yanlılık ve tarafgirlik morfolojik evrimde de gözlemlenmiştir. Örneğin, Baldwin etkisi olarak da bilinen evrimin ' önce fenotip ' teorisine göre, mutasyonlar sonunda daha önce çevre şartları tarafından uyarılan özelliklerin genetik asimilasyonuna neden olabilirler. Yanlı mutasyon efekt ve etkileri diğer süreçlerin üstünü kapamıştır.  Eğer her iki mutasyona da sahip olmak hiçbir ek avantaj içermemiş ve bu yüzden seçilim iki mutasyondan biri lehine olmuşsa, bu durumda popülasyon içinde daha çok sabitleşen mutasyon, aynı zamanda en sık olarak görülen mutasyon olacaktır. Cevabımız: Evrimcilerin en sık kullandıkları taktiklerden biriside basit konuları olabildiğinde karmaşıklaştırmak, karmaşıkları ise olabildiğinde basitleştirmektir. Yanlı mutasyon her şeyden önce mutasyonların FAYDALI oldukları fikrini temel alır.  Mutasyonlar faydalı ise aynı noktaya birden fazla mutasyon uygulanmasının uygulanmayanlara göre avantaj sağlayacağı açıktır. Fakat mutasyonların açık bir şekilde az ya da çok ZARARLI olması bu öngörüyü en baştan temelsiz kılar. Bu öngörü (sıkça rastladığımız gibi) kafa karıştırma yöntemiyle evrime destek arama girişimi olmalıdır. Bu öngörünün geçerli olabilmesi için her şeyden önce mutasyonların faydalı oldukları kanıtlanması gerekir.  Mutasyonların zararlı oldukları konusunda ise binlerce kanıt vardır.
  Alıntı:
  Bir genin fonksiyon kaybına yol açan mutasyonlar, tam işlevlere sahip yeni bir gen oluşturan mutasyonlardan çok daha yaygındır. Fonksiyon kaybına yol açan mutasyonların çoğu buna rağmen seçilmişlerdir.
  Ancak, seçim zayıf olduğunda yanlı mutasyonlar fonksiyon kaybına rağmen evrimi etkileyebilirler.
  Örneğin, pigmentler mağarada karanlıkta yaşayan canlılar için artık yararlı olmadıklarından kaybolma eğilimi gösterirler.
  Mutasyon yanlılığı nedeniyle veya fonksiyonlar bir bedele sahip olduğu için bu tür bir fonksiyon kaybı meydana gelebildiği gibi bir kez fonksiyon avantajı yitirildiğinde doğal seçilim kayıplara yol açabilir.
  Laboratuardaki evrim sırasında bir bakteride (Bacillus subtilis) spor oluşturma yeteneğinin kaybolması, spor oluşturma yeteneğinin bedeline karşı doğal seçilimden ziyade mutasyon yanlılığı tarafından yol açılmışa benziyor.
  İşlev kaybına dair herhangi bir seçilim olmadığında kaybın oluştuğu hızın, etkin popülasyon büyüklüğünden ziyade,
  mutasyon oranına bağlı olması da bu durumun genetik sürüklenmeden çok mutasyon yanlılığı tarafından desteklendiğini göstermektedir.
   Cevabımız:
  Yukarıdaki ifadeler mutasyonların az yada çok zararlı olduklarının kabulüne ilişkin bir evrimci ikrarıdır.
  Evrimcilerimiz genelde evrimin temel ilkesi olan DEĞİŞEREK GELİŞİM YÖNTEMİYLE TÜRLERDEN TÜRLERE GEÇİŞ öngörüsünü hiçe sayarak canlılardaki zaman içinde oluşan tüm değişimleri evrim olarak niteleme eğilimindedirler.
  Kullanılmadıkları için körelen sonunda yok olan kimi avantajlar (örneğin köstebeklerin gözleri, deve kuşlarının tavukların kanatları) evrime kanıt sayılabilir mi?
  Bu olguların bir TERSİNİM olduğu açıktır.
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
GENETİK SÜRÜKLENME VE ETKİN POPÜLASYON BÜYÜKLÜĞÜ
    Alıntı:
  Genetik sürüklenme ya da "Sewall Wright etkisi", küçük bir grup canlının genetik havuzunda tamamen şans eseri oluşmuş değişikliklerdir.
  Genetik sürüklenme bir popülasyondaki genetik bir karakteristiğin yok olmasına ya da güçlü olanın hayatta kalmasından ve alellerin değerinden "bağımsız olarak" yaygın hale gelmesine neden olur.
  Cevabımız: Genetik sürüklenme tamamen rastlantısal olup, etkisi dar alan çeşitlenmesinde daha çok gözlemlenir.  Olayı tarafsız ve gerçekçi gözlerle yorumlarsak genetik sürüklenmenin canlıların zararına olduğu (çünkü faydalı mutasyon yoktur) DAHA AZ ZARAR GÖRENLERİN DAHA ÇOK ZARAR GÖRENLERE GÖRE yaşama şansının daha çok olacağı AÇIKTIR.  Daha ÇOK zarar görenlerin daha AZ zarar görenlere göre daha ÇOK ELENECEKLER, yaşam dünyası daha AZ ZARAR görenlere kalacaktır.  Genetik sürüklenme dar alanda gerçekleşmiş ise popülasyonlar daha AZ ZARAR görenler YİNE DE atalarına göre DAHA ZAYIF bireylerden oluşacak, değişime göre değişim EVRİM gerçekleşmeyecektir. Evrimleşmeye neden olduğu iddia edilen genetik sürüklenmenin bir dar alanda çeşitlenme olduğu açıktır.    
Alıntı:
 Popülasyonda üremeyi gerçekleştiren canlıların sayısı arttıkça, genetik sürüklenmenin etkisi azalır. Bu durum yazı-tura örneğine benzer.
  Art arda iki kere tura gelmesi doğal karşılanırken 20 kere tura gelmesi tuhaftır. Yazı-tura işlemi tekrarlandıkça, turaların oranı 0.5'e yaklaşır.
  Cevabımız: Üremeyi gerçekleştiren canlıların (aynı tür bireylerin) sayısının artması dar alanda çeşitlenmeden çıkıp GENİŞ ALANDA çeşitlenme demektir. Dolaysıyla DAR ALANDA çeşitlenme etkileri azalacaktır.
  Alıntı:
 Genetik sürüklenmenin etkisi en çok, bir canlı türünün kaderi birkaç bireye bağlı olduğunda ortaya çıkar. Bu duruma kurucu prensibi denir. Göl, ada gibi izole olmuş ortamlara rüzgar veya başka canlıların vücudu gibi herhangi bir vasıtayla ulaşan tohumlar ve hayvan türleri, genellikle ulaştıkları yeni ortamda koloniler oluştururlar. Bu birkaç kurucu bireydeki alellerin görülme sıklığı, genellikle geride bıraktıkları popülasyondaki lokusların çoğundan farklıdır.
  Bu farklılıklar, yeni ortamda türeyen popülasyon üzerinde uzun süreli evrimsel etkiler yaratırlar.
Hawaii Adaları gibi takımadalarda görülen tür çeşitliliğinin, birbirine temas eden anakaralardan fazla olmasının nedeni, kurucu prensibidir.
    Cevabımız: Tarif edilenin DAR ALANDA ÇEŞİTLENME olduğu açıktır. KURUCU BİREYLERDE dar alana ilk gelen canlı (en azından bir erkek, bir dişi)GRUPLARIDIR . Buradaki fazla kelimesini farklı olarak yorumlamak gerekir. DAr alanda çeşitlenme ana karadakilere göre FAZLA değil FARKLIdır. 
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
  CANLILARIN ÇEŞİTLENMESİ Alıntı: “Yeni nesiller, eski nesillere göre farklılıklar taşırlar ve ortak atadan uzaklaştıkça çeşitlilik artar” = = = Yukarıdaki ifade ve evrim doğru olsaydı dünyamızda yaşamını sürdüren yüzlerce yaşayan fosilleri gözlemlememiz mümkün olmayacaktı. Fakat yinede yukarıdaki cümleye gen havuzu dahilinde kalma şartıyla kısmen de olsa katılırız.  Gerçekten de tüm canlılar zaman içinde değişmektedir. Fakat bu değişim az ya da çok tersinim yönündedir. Bu ara tersinimin canlılıkta dahil varoluştaki tüm düzen ve sistemlerin zaman içinde ve doğal şartlarda; eskimesi, yıpranması, azalması, sakatlanması, yaralanması, hastalanması ihtiyarlaması vbb... olguların genel ifadesi olduğunu hatırlatalım. 
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
                                        BİYOLOJİK EVRİM
  Alıntı:
  “Biyolojik evrim, canlı nesillerinin ortak atadan değişerek türeme sürecidir”
  = = =
  Cevabımız:
  Yukarıdaki cümle ise hiçbir kanıta dayanmadığından evrim varsayımı olmadan öte bilimsel bir değeri yoktur.
   Bu tür kesin ifadelerin bilimsel kanıtlara dayandırılması bilim ahlakı gereği bir zorunluluk olmalıydı.
  evrimden canlıların zaman içindeki değişimleri kast ediliyorsa bu tüm canlıların aynı atadan evrimleştiklerine kanıt olmaz.
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
              YAŞAMIN İLK KAYNAĞI BAKTERİMSİ        
                        MİKROORGANİZMALAR MI?
       Alıntı:
       “Tüm hayvanlar ve bitkiler, yaklaşık 3 milyar yıl önce yaşamış bakterimsi mikroorganizmalardan türemişlerdir”
                                                          = = =
       Cevabımız:
       Yukarıdaki öngörü evrim teorisinin en iddialı fakat kanıtlanamayan; buna karşılık yanıtlanması, aşılması mümkün olmayan soruları ve sorunları beraberinde getirdiği bir varsayımdır.
       Burada bakterimsi mikroorganizmalar olarak tanımlamak istenen bir ilkel canlı olmalıdır. En ilkel bir canlı bile en az şu üç özelliği bir arada bulundurmak zorundadır.
      Bu ilkel canlı:
  a)-Korunmalı- savunmalı ve çevreye uyum sağlamalıdır.
  b)-Beslenmelidir.
  c)-Üremelidir.
       Bu özelliklerin hepsi de ayrı ayrı düzen ve sistemler topluluğudur. Hiç biri basit bir yapılanma değildir.
      Bu nedenle en ilkel canlılar bile düzen ve sistemlerin bütünselliğinde olmak zorundadır. Aksi halde varlıklarını sürdürmezler, üreyemezlerdi.
  ��    Bu ara var olduğu iddia edilen bakterimsi mikroorganizmaların (ilkel canlıların) varlığı konusunda herhangi bir kanıtın bulunmadığını ifade edelim.
  Fakat söz konusu dönemlerde mükemmel yapılı canlılar olan bakterilerin varlığı konusunda pek çok fosil kayıtları mevcuttur.
    Prokaryot ve ökaryot hücreler arasında evrim mekanizmalarıyla aşılması mümkün olmayan derin, geniş ve büyük farklılıklar vardır.
  Evrim taraftarları bu büyük sorunu arke bakteriler siyano bakterleri yuttu, bu yolla ökaryotlar oluştu gibi akla, mantığa sığmayan; rahatlıkla saçma olarak niteleyebileceğimiz bir varsayımla aşmaya çalışırlar ama herhangi bir kanıt gösteremezler.
                                                       = = =
  Evrim taraftarları bakterimsi mikroorganizmalar varsayımını ortaya atarak ilk görülen canlılar olan prokaryot - ökaryot hücreler arasındaki evrimsel mekanizmalarla doldurulması mümkün olmayan benzemezlikleri; büyük, derin ve geniş yapısal farklılıkların nasıl oluştuğu sorununa bir cevap bulmaya yönelik ön hazırlığı amaçlamış olmalıdırlar.
2 notes · View notes
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
                  SU SOLUCANLARI ORTAK ATA MI?
       Alıntı:
       Memeliler, kuşlar, sürüngenler, iki yaşamlılar ve balıkların ortak atası 600 milyon yıl önce yaşamış su solucanlarıdır.
                                                 = = =
         Cevabımız:
  Su solucanları evrimcilerin en büyük, büyük atasıymış.
       Yukarıdaki cümle evrimcilerin herhangi bir kanıta dayanmayan sadece gerçek olduğu İNANILAN bir teoriye atfedilerek yapılmış bir çıkarımdır ve de eksiktir.
       Bitkilerin böceklerin…ilk atalarının hangi canlı yada canlılar olduğunu nedense belirtmemişler. Halbuki bu canlılar yaşamın tür, çeşit ve sayı yönünden en zenginleridir.
  Bitkiler ve böceklerde su solucanlarından mı evrimleşti? 
      Ayrıca su solucanlarının (ve tabiî ki diğer ataların) evrimsel geçmişlerini belirtmeleri, yaşamın başlangıcına kadar gitmeleri gerekirdi.
       Fakat böyle bir tanımlama evrim teorisini içinden asla çıkamayacağı soru burgaçlarının içine iter.
       Muhtemel ki evrimciler yaşamın daha derinlerine inmeyi, bu konulardan bahsetmeyi teorileri için sakıncalı görmüşler, bu nedenle görmezlikten, bilmezlikten gelmişlerdir.
         Fakat tarafsız ve objektif olması gereken gerçek bilimin işine gelmeyen bölümleri görmezlikten bilmezlikten gelme gibi bir lüksü yoktur.
        Bu nedenle evrimcilerce görmezlikten bilmezlikten gelinen, yok kabul edilen gerçekleri de ortaya koymak, daha sonra bir sonuca ulaşmak gerekir.
       Bu nedenle evrimin temellerini meydana getiren fakat nedense görmezlikten, bilmezlikten gelinen soru dağlarından bir kaçını dile getirelim.
  a)-İlk canlılık nasıl meydana geldi?
  b)-Ökaryot hücreler nasıl evrimleşti?
  c)-Tek hücreli canlılıktan çok hücreli canlılığa nasıl geçildi?
  d)-Eşeysiz üremeden eşeyli üremeye nasıl geçildi?
        Buna benzer yüzlerce soru.
        Evrim soru dağlarının altında ezilmiş bir teoridir diye yazarsak hiç de mübalağa ve haksızlık etmiş olmayız.
2 notes · View notes
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
  İNSANLARIN EVRİMSEL ATASI PRİMATLARDAN ÖNCE SİVRİ FAREMSİ CANLILAR MI?
       Alıntı:
      “İnsan ve diğer tüm memeliler, yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış sivrifaremsi bir canlıdan evrimleşmişlerdir”
         Cevabımız:
       Yukarıdaki cümle bilimsel olarak kabulü mümkün olmayan acınacak bir ifadedir.
      Evrimciler bu kesin ifadeli iddialarına; yarasanın kanatları - kemirgenlerin (sivrifaremsi hayali bir canlının) ön ayakları ve insan ön kolları kemiklerinin mekanik benzeşimlerini kanıt olarak gösterirler.
         Evrim teorisine göre insanların yakın evrimsel ataları yarasalar – kemirgenler (sivrifaremsiler)…….dir.
      Bu üç farklı canlı türünün kimi organları benzeşiyor diye daha inandırıcı ve bilimsel kanıtlar bulunmadan evrimsel bağlar kurup akraba ilan etmek evrimci garipliklerinden birisi olmalıdır.
       Evrimcilerimizin benzeşiyor diye kanıt olarak gösterdikleri ise yarasaların kanatları, kemirgenlerin ön ayakları ve primatların (insanların) kol ve ellerinin kemik yapısal benzeşimleridir. Evrimcilerimize göre önce yarasa kanatları kemirgen ön ayaklarına kemirgen ön ayakları da primatların kol ve el kemiklerine evrimleşmiştir.
       Bu varsayımın bir evrimci prof.a ait olduğunu ayrıca hatırlatalım.
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
   CANLILAR ORTAK BİR ATADAN MI GELİYOR?
       Alıntı:
      Tüm canlılar, ortak atalardan geldikleri için akrabadırlar.
        Cevabımız:
  Yukarıdaki ifadeler evrimcilerin en iddialı fakat bilimsel verilerden uzak, pek çok temel sorun ve sorulardan soyutlanmaya çalışılmış; miyop ve şaşı gözlerle çok yükseklerden kuşbakışı gözlemlerin sonucudur ve çok vahim hatalar, mantıksızlıklar, sorular, sorunlar içermektedir.
       Önce şunu ifade edelim.
      Tüm canlıların ortak bir atadan geldikleri konusunda bu iddiayı kesinleştirip gerçeğe dönüştüren herhangi bir bilimsel bulgu yoktur.
       Olsa olsa tüm canlılar aynı materyallerden (92 elementin seksen tanesi ve bileşiklerinden) var edilmişlerdir denilebilir. Nitekim gözlenen ve ulaşılan gerçek budur.
      Evrimciler “tüm canlılar, ortak atalardan geldikleri için akrabadırlar” diye kesin ifadelerle yazarak bu iddiayı bilimsel bulgularla kanıtlanmış gibi gösterme çabasındadırlar.
       Evrim taraftarları genelde ortaya attıkları evrime uygun bir iddiayı önce inkar edilemez bir gerçek gibi gösterirler sonra da kanıt ararlar; bulamazlarsa olayları, gerçekleri, bilimsel bulguları eğip bükerek öngörülerine uydurmaya çalışırlar.
       Yaptıkları budur. Evrim teorisini mantıksızlıkların, çelişkilerin, içlerinden çıkılmaz soru burgaçlarının içine iten bu sakat mantıktır.
       Bu iddia önce ret ve inkar edilemez gerçek gibi kabul edilmiş sonra kanıtları bulunmaya, olmazsa uydurulmaya çalışılmıştır.
      Evrim teorisinin tüm öngörülerinin bu mantıkla kurgulandığını ayrıca ve özellikle belirtelim.
       Bu ise bilimin önce kanıt sonra sonuç ilkesine terstir.
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
          YAŞAM ZENGİNLİĞİ EVRİME KANIT MI?
        Alıntı:
       Dünya'daki canlı türlerinden henüz sadece 2 milyondan biraz fazlası tanımlanabilmiş ve sınıflanabilmiştir.
       Bazı tahminlere göre henüz tanımlanmamış 10 ila 30 milyon canlı türü vardır.
      Bir milimetrenin binde birinden kısa bakterilerden , yerden yüksekliği 100 metreyi, ağırlığı binlerce tonu bulan sequoia servi ağaçlarına kadar dünyadaki canlı türleri, cüsse, biçim ve yaşayış biçimi açısından çok büyük farklılıklar gösterirler.
      Sıcak su kaynaklarında kaynama sıcaklığına yakın derecelerde yaşayan bakteriler olduğu gibi, Antarktika'daki buzullarda ya da tuz göllerinde -23 °C'ye varan sıcaklıklarda yaşayan algler ve mantarlar vardır.
      Aynı şekilde karanlık okyanus tabanlarındaki hidrotermal çatlakların kenarlarında yaşayan devasa boru kurtçukları olduğu gibi, Everest Dağı'nın yamaçlarında, 6 bin metre yükseklikte yaşayan hezaren çiçekleri ve örümcekler vardır.
      Dünyadaki bu neredeyse sınırsız sayıdaki yaşam biçimi, evrimsel sürecin bir sonucudur.                                                 
       Cevabımız:
      Yaşam zenginliği olarak nitelenmesi gereken yukarıdaki ifadelere canlılar arasındaki evrimsel mekanizmalarla aşılması mümkün olmayan geniş, derin ve büyük yapısal farklılıkları da eklemek gerekir.
       Ahtapotlarla insanları, arılarla yılanları, dev sekoya ağaçlarıyla süngerleri……. aynı atanın torunları olarak görüp tanımlamak için bir evrimcinin hayal gücüne ihtiyaç vardır.
       Hayal gücü bilimi tetikleyen varsayımlar üretebilir ama kanıtlarla mantıksal çıkarımlarla desteklenmediği sürece bir öngörü olmadan öteye gitmez. Yadsınması mümkün olmayan gerçekler olarak kabul edilip bilimin annesi babası… ilan edilmez.
       Canlılığın böylesine tür yönünden zengin var edilip çeşitlenmesi ve nice milyar yıllardan beri yaşam sahnesinde bulunup nesillerini devam ettirebilmeleri canlıların yaşam özelliklerinin tümünü (korunma, savunma, çevreye uyum, bağışıklık –beslenme ve üreme) ve daha fazlasını en baştan sahip olduklarının en önemli kanıtlarıdır.
        Bunun tersi olsaydı (evrim gerçek olsaydı, canlılar yaşamsal özelliklerini zaman içinde ağır, ağır kademeli kazansaydı) canlılar asla bu kadar uzun süre yaşayıp nesillerini devam ettiremez, yok olup giderlerdi.
       Gerçekte bu zenginlik düşünenler için evrime kanıt değil, bir anti-kanıttır.
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
GENETİK KOMBİNASYONLARIN MUTASYONLARLA DEĞİŞTİĞİ KONUSU
        Alıntı:
       Evrim, bir canlı popülasyonunun genetik kompozisyonunun rast gele mutasyonlar yoluyla zamanla değişmesi anlamına gelir.       Genlerdeki mutasyonlar, göçler veya çeşitli türler arasında yatay gen aktarımları sonucu türün bireylerinde yeni veya değişmiş özelliklerin (varyasyonların) ortaya çıkması, evrim sürecini yürüten temel etmendir.     Evrim, bu yollarla oluşan değişimlerin popülasyon genelinde daha sık veya daha nadir hale gelmesiyle işler.                                             Cevabımız:
     Canlıların zaman içinde az ya da çok değiştikleri doğrudur ve bu doğal bir süreçtir.        Bu tür değişimlerin en büyük nedeni eşeyli üreme sonucu oluşan çok zengin gen kombinasyonlarıdır.       Bu öylesine zenginliktir ki aynı türden olsalar bile hiç bir canlı bir diğerine tıpatıp benzemez, yok oluncaya kadar da benzemeyecektir.       Bu olaya varyasyonlar = çeşitlenmeler denilir.      Fakat bu değişimler SADECE gen havuzu sınırları dahilindeki AYRINTILARDADIR.       Bu arada eşeysiz üremeden eşeyli üremeye geçişin evrim teorisinin önündeki en önemli engellerden, yanıtlanamayan, yanıtlanması mümkün değil gibi görünen en önemli sorulardan birisi olduğunu AYRICA belirtelim.                                                    Türler arasında aşılmaz engeller vardır. Bu nedenle varyasyonlar yoluyla türlerden türlere geçiş mümkün değildir. (Kalıtım kanunları ve canlılardaki değişmezlik ilkesi bölümlerine bakınız)      Evrim zannedilen olay sadece TÜRLER İÇİNDE OLUŞAN bir çeşitlenmedir. Çeşitlenmede genetik kombinasyonlar kadar çevreye uyumda önemli bir etkendir.                                                  Dar alandaki çeşitlenme = Allopatrik varyasyon sonucu aynı türün popülasyonları arasında ayrıntı farklılıkları büyüyüp derinleşebilir ama asla türlerden türlere geçilemez.      Bunun nedeni ise gen havuzu bilgilerinin tüm ayrıntılarıyla ( bu ayrıntılar milyarlarca ve hatta trilyonlarcadır.) tümden değişip yeniden organize edilme gerekliliğindendir.      Böylesine köklü bir değişim evrimleştiği iddia edilen canlının yenilerini kazanma fırsatını bulamadan TÜM YAŞAMSAL AVANTAJLARINI KAYBETMESİ ve yok olması demektir.
   = = =
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
                    EVRİM TEORİSİNİN SAKAT MANTIĞI
       Alıntı:
     Bu teoriye göre hayvanlar, bitkiler ve Dünya'daki diğer tüm canlıların kökeni kendilerinden önce yaşamış türlere dayanır ve ayırt edilebilir farklılıklar, başarılı nesillerde meydana gelmiş genetik değişikliklerin bir 
sonucudur.
         Cevabımız:
        Evrimin temel ilkelerinden biri olan yukarıdaki ifadenin canlılardaki değişmezlik ilkesi ve kalıtım kanunlarıyla çeliştiği açıktır.
     Ayrıca yukarıdaki iddialı ifadeyi gerçekten destekleyen hiçbir bilimsel bulgu ve kanıt yoktur.
  = = =
1 note · View note
birmimoza-blog · 11 years ago
Text
KENDİ DİLİNDEN EVRİM YANILGISI
    Yazılarımız Hüdai ÇAKMAK'ın  eserleridir.Kaynak gösterme kaydı ile alıntı yapılabilir, başka dillere çevrilebilir.
[email protected] email adresiyle iletişime geçiniz.
       İnsanlık tarihinin en önemli, en etkili varsayımlarının başında evrim teorisi gelir. Öyle ki ortaya atıldığı ilk günden beri insanlığın bilimsel, sosyal ve hatta ekonomik hayatını derinden ve önemli ölçülerde etkilemiş ve şekillendirmiştir. 
    Evrim teorisinin böylesine yaygın ve etkili olmasının en önemli nedenlerinden birisi şüphesiz ki materyalist-ateist felsefenin paralelinde olması, ateist materyalistler tarafından tam anlamıyla sahiplenilip, desteklenmesiyle birlikte dinsel bir kimliğe büründürülmesidir.
      Bu gün evrim bilimsel yöntemlerden çok dinsel bir taassupla savunulup yaşatılmaya çalışılmaktadır.
      Evrim teorisi kendilerini bilimin tek mirasçısı gibi gören, bu nedenle bilimi ve bilimsel kimliği sahiplenmiş materyalist-ateist felsefe mantığına uygun olarak şekillendirilip kurgulanmıştır.
      Fakat bilim tam bir tarafsızlık ister. İnanca dönüştürülmüş herhangi bir mantığın güdümünde olan bilim, bilim değildir.
    Aşağıdaki bölümlerde evrim teorisi öngörülerini muteber bir kaynaktan tek kelimesini dahi oynatmadan alıntılayacak, evrimin ve evrim taraftarlarının çarpıtmış ve çarpıtılmış mantıklarını örneklerle gösterip yanıtlamaya çalışacağız. 
Alıntı yaptığımız kaynak 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Evrim
   = =  =
                                               EVRİM TEORİSİ
     Alıntı:
     Evrim, biyolojide canlı türlerinin nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayarak ilk halinden farklı özellikler kazanma süreci.       Bazen dünyanın evrimi, evrenin evrimi gibi kavramlardan ayırmak amacıyla organik evrim ya da biyolojik evrim olarak da adlandırılır.        Evrim, modern biyolojinin temel taşıdır.                                                                       Cevabımız:
        Bir teoriyi ve bu teorinin temel mantığını niteleyip, eleştirmek için her şeyden önce bu mantığı doğru olarak bilmek ve tarif etmek gerekir. Gerçekten de evrim, temel mantığına uygun olup olmadığına bakmadan canlılardaki tüm değişimleri sahiplenen, çoğu zaman birbirleriyle çelişen bir anlam karmaşası içindedir.
       Kısaca evrim değişerek gelişimdir. Tüm var oluşu kapsar. Bu gelişmede herhangi bir iradenin rolü ve yönlendirmesi yoktur, doğal süreçlerin sonucudur.
       Bir olguyu evrim olarak nitelemek için rastlantılarla değişimi ve gelişimi birlikte gözlemlemek gerekir.
       Bir olguda değişim gözlenip, gelişim gözlenemiyorsa o olgu evrim değildir.
       Bu    nedenle “Evrim, biyolojide canlı türlerinin nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayarak ilk halinden farklı özellikler kazanma süreci” tarifi yanlış olmasa bile eksiktir.
   Evrim, biyolojide canlı türlerinin nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayarak ilk halinden farklı VE GELİŞKİN özellikler kazanma süreci” olarak tarif edilseydi daha doğru olurdu.                                                  
     Evrimi teori olarak niteleyip ardından biyoloji biliminin temel taşı olarak kabul ve ilan etmek materyalist- ateist- evrimcilere özel çarpık mantığın en belirgin işaretlerinden birisidir.
       Taraftarları için evrim (her ne kadar kanıtlanmamış bir teorisi olarak kalmış olsa da) sadece biyolojinin değil tüm bilimlerin temeli, doğruları yanlışlardan ayıran (sözde) bir mihenk taşıdır.
       Tüm bulgular bir kefesinde evrimin temel öngörüleri bulunan evrim terazisinde tartılır. Yanlışlığı ya da doğruluğu bu tartıma göre kararlaştırılır.     Evrimin temel mantığına ters gelen hiç bir bulgu (çok güçlü bilimsel kanıtlarla, bulgularla desteklense dahi) kabul edilmez.
       Onun yerine evrime öngörülerine uygun fakat bilimsel bulgularla, kanıtlarla desteklenmeyen hayal ürünü ve hatta saçma varsayımlar muteber kabul edilip ve desteklenebilir.
       Bir evrimci için evrime ters gelen (Bir Varedici İradenin var olduğunu gösteren) bir olguyu kabul etmektense en saçma, en akıl dışı varsayımları kabul etmek çok daha kolaydır.
1 note · View note