Dünyama şahit olun. Beni aşan bir hikayenin satır aralarında, ölümle yaşamı sığdırdım içime. İki narsistin bir hayatı el birliği ile nasıl bitirdiğininin hikayesi. 'Uyuyunca geçmemesi' için uyumaya düşman bir adam haline dönüşen bir kahramanın, nasıl şerefiyle oynandığının çığlığı. İyile��ecek ruhumuz, tüm hikaye sona erince...Ve sizler, kendinize inkar ettiğiniz kötülüklerinizle bir insanın içinde sonsuza dek kalacaksınız !
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Yeşil hasret !
İçim sıkılıyordu...
camdan dışarıya baktım...
Seni gördüm...
Yeşilimsi bir mont vardı üzerinde...
Belki de yeşil değildi. Bilirsin bilmem renkleri...
Bir zamanlar ayları sıralamayı bilmediğim gibi...
Belki olsaydın yanımda, kavga ederdik o renk için.
Ben yeşil derdim, sen tüm ayrıntıları ile başka renklerin de varlığına ikna ederdin beni. ve sonunda ikna olurdum.
Uzun zaman sonra, camdan seyrettim seni...
Ne hissettim bilmiyorum. Sadece merak ediyordum.
Omuzunda yine çantan, elinde yine telefon...
Yine uçsuz bir güzellik... İçimden gelen bir güzellik...
Hava da güzeldi... Tam bizim havalardandı...
Ben seyrettim camdan seni... Sen bilmeden beni...
Güzel havalar artık daha güzel dünyamda...
Sana öfkem kalmadı... Özgürüm artık...
Sadece eksik bir özgürlük...
Ama olsun...
Ben yine camlardan seyrederken seni, şeytanın yatağından uzak olduğumu bilmek, şeref verir bu aciz ruhuma...
Ölmedin asla... Ve artık, bitti öfkem...
Yarım kalmadı, bu kadardı...
Artık güzellikler diliyorum sana, her nerede yaşarsan yaşa...
Chuva, yeşil montlu bir sabah kırlangıcıydın...
Avlandın...
0 notes
Text
5 Kasım...
Bir hikaye yazacaktık seninle
Eşsiz dağların ötesine uzanan derin bir vadinin içinde
Mutlu bitmeyecekti belki
Mutsuzluğa da razıydım seninle
Gözlerine bir ömür bakmayı hayal ederken
Ömrüm bitti hayallerimde
Umutsuzluğum alevlendirdi öfkemi
Öfkem delirtti beni
Usul usul dindi yanan ateş
Olsunlarla kalan bir atiye muhtacım artık bir başıma
Yalnız gökyüzü kaldı ortak mazimiz
Onun kıymetini bilerek geldim bu güne
Ben ölüler diyarından her gece uyandım sen diye diye
Duymadın çığlıklarımı, mevsimler geçti,
Ölüp ölüp dirildim gecelerde
Dindi öfkem, ihanetin içinde
Kardelen çiçekleri de yalanmış, seven döner diyen de
Belki de kardelenlerde yanılmış
Seven hiç sevmedi diyen de
Gözlerine benim gibi bakmayacak kimse
Ben dünyamı kaybettim
Sen, sana deliren bir deliyi
Hangimiz mağlubuz hangimiz galip bu çetin arenada
Savaşın ortasında, bir el olamadım sana
Sesini unuttum iyiden iyiye
Umutsuzdum sana
Umutlarım yeşerdi başka baharlarda
Gözlerinde çıkar yakında aklımdan merak etme
Sen, eşsiz bir peri masalının ölü kahramanısın
Ölüler diyarında sonsuza dek yaşayacaksın
Güzel yaşa...
Ömrün gözlerinden güzel olmasın
Chuva, ölü diyarın hain meleği...
Bu dünyada sen güzel yaşa,
hesabımız kaldı yarına...
0 notes
Text
Offf
Çok kışlar geçti üzerinden. Uzun bir ayrılık şarkısının nakaratına denk geldiğimi nereden bilebilirdim. Ruhumu kullanılmış bir fahişe gibi hissetmelerim hala geçmedi. Havalar da soğudu yavaştan. Soğuklarda geliyor daha çok aklıma. Acaba üşüyor mu diye soruyorum kendi kendime, ben soğuktan donarken. Üzülmeyi de unuttum aslında. Kendime kızıyorum sadece. Hem de çok. Kendimi kandırdımama kızıyorum, bu kadar saflaştığıma kızıyorum, bu kadar üzüldüğüme kızıyorum. Unutamıyorum. Unutmak istiyorum... Ben onun olmak istediği her şeyi olmaya yemin ettim. Hayatta beni kamçılayan tek şey onun beni terk etmesi olmasına kızıyorum. Onsuz yaşamayı öğrenmek, bir kurdu evcilleştirmek kadar zor. Nerede bilmiyorum sadece bitmesini istiyorum... İçimdeki bu duyguların bitmesi için dua ediyorum.
0 notes
Text
Alışırsın, unutamazsın !
Onun beni sevmediğini biliyordum. Bunu bile bile onu sevdim.
Bir gün bana bunları yapacağını da biliyordum.
Yokluk anlarında bana sarıldığını ve tamamlandığında ilk olarak beni bırakacağının da farkındaydım.
Bunu bile bile bir mücadeleye girdim. Çok ağır olsa da, onun kötü bir insan olduğunu iliklerime kadar hissettim.
Ona karşı öfkeminin yavaş yavaş bittiğini anlıyorum.
Sadece üzülüyorum ve garip bir şekilde artık ona beddua etmek istemiyorum.
Mutlu olmasını istemem belki içimdeki duygularıma ihanet gibi olacak ama mutlu olup olmamasını artık umursamıyorum.
Benden gidenlerin geri gelmeyeceğini fark ettiğim anda bıraktım tüm mücadeleyi.
Onunla olan savaşı kaybettim, şimdi içimdeki savaşı da bitiriyorum. Sulh ile, sakince.
Tüm bu hikayede onu yeniden görmek güzeldi. İyi ki de yaşadım diyemiyorum ama yaşamasaydım ne olacaktı diye de sorguluyorum.
Acaba bu duyguları asla yaşamamak insana daha da huzur mu verirdi, yoksa huzurun kıymetini asla bilemezmiydi.
Artık bu soruların bir önemi de yok.
Sanırım tüm bunlar, onu gözümde çok büyütmemden oldu.
Aslında çok basitti tüm yaşananlar.
Ne olduğunu bildiğiniz bir şeyin ne olduğunu inkar ederek, ona kendi dünyanızda bir sıfat eklerseniz, bir gün o aslına döneceği gerçeği sizi yaralar.
Gözlerimin kör oluşu, bana ağır bedeller ödetti.
Sıradan bir insandı. İnsanlar gibi yaptı ve gitti.
İtiraf etmeliyim ki onu unutmak kolay olmayacak ama artık onsuzluğa alıştım.
Alışır insan ama unutmaz derler ya, sanırım öyle bir şey oldu.
Özlemek de güzel bazen. Bir şeyler kaldığını gösterir içinde.
Aylarca benden özür dilemesini beklediğimi yazmıştım. Gerçek şu ki çok özlüyordum. Onunla görüşmek, kavgayla olacaksa ona da razıydım.
Chuva'nın kalbinde hiç olmadığımı kabullenmek büyük ızdıraplar yaşattı bana.
Ama bu gerçekti ve tek gerçekti.
Ben çok sevdim ama o sevmedi....
Elma armutu seviyor diye armutta elmayı sevmek zorunda değildi ki...
Yaşattıklarını yaşamasın, çünkü kaldıramaz...
0 notes
Text
230 gün sonra !
Onu sonsuza kadar kalbimde gömdüm. Ruhum, şok hali yerini kabullenmeye başladı. Bu süreç, öfke halinden ne kadar da acı olsa da yine de kendime ve başkalarına zarar verme düşüncelerinden çıkmış olmak benim için önemli bir adımdı.
Artık ilaçlar kullanmıyor, insanlarla daha iyi ilişkiler kurmaya başlamıştım.
Hayatımın sonuna kadar bu acıyı yaşayıp yaşamayacağımı bilmesem de artık bunu insanlara tesir etmemem gerektiğini biliyor ve buna göre davranıyordum.
Düzene girme taklidini yapabilir bir seviyeye sonunda geldim.
Daha bir gün önce hayatımla ilgili çok önemli bir karar almış ve onun yüzünden mahvolan bir hayatı, yeniden inşa etmek için kendimi bir süvari gibi ortaya artmıştım.
Ne kadar zorlasam da kimseye bir şey hissedimiyor, içimden tüm duygularımı çalıp götüren bir hırsızın, mutluluğunu uzaklardan duyuyordum.
Şımarık ve tüm hayatımı mahveden, bencil kardeş için işler iyi gittiğini duydum.
Kafede oturuyordum. Artık rutin bir hayata alışma evresindeydim.
Camdan bana ihanet ettiği sevgilisinin arabasını gördüm. Bakmamak için çok direndim.
Dışarıya çıktım. Marketin önünde araba çalışır haldeydi. Kimin ineceğini bilmiyordum. Yanında bir kaç kişi vardı. Yine dörtlü görmeyi düşünüyordum. Onları onlara benzetmiştim.
Elimde telefonla biraz bekledim. Sonra arabanın motoru durdu. İçinden o indi. Hızlıca markete girdi. Yanında kimsenin olup olmadığını bilmiiyordum. Peşinden gitmek istedim ama bunun bana vereceği pişmnanlığı hesaba kattım. Artık böyle bir insan için bunları yapacak kadar alçalamazdımçç Hayatımı bitiren insana çok yakındım.
Sadece heyecanlandım. Çok heyecanlandım. Biraz bekledim. Çıkması uzun sürdü. Sadece yüzünü görmek istemiştim. Aramızda 300-400 metre kadar vardı. Ben kafenin yüksek merdivenlerinden ona doğru bakıyordum. HIzlıca marketten çıktı. Sevgilisin arabasına bindi. Elinden poşet vardı. Epey şeyler almıştı. Beni görüp görmediğini bilmiyorum.
Aradan tam 230 gün geçmişti.
Arabasını gözlerimle takip ettim.
Bana söylediği yalanlar film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Mutlu olup olmadığını sorguladığım anların boşa olduğunu ve mutlu göründüğünü gördüm.
Ona öfkem içimde bir ateş gibi yansa da kavuşamamın acısı olduğunu biliyorum.
Sanırım artık kendime de itiraf edebiliyorum.
Kuyruk acısıyla yaşadığım tüm acılar, beni değerli kılmak yerine sadece alçalttı.
Alçaldığım insan karşımdaydı ve bindiği arabanın sahibiyle bana yaptıkları, benim hayatımı bitirdi.
Ondan başkasını sevemeyeceğimi, ondan başkasına aşık olamayacağımı biliyorum.
Onun bir daha asla gelmeyeceğini de biliyorum.
Bir gün tesadüfen 'hiç bir ilişkim yok' dediği korkak adamla evlendiğini duyacağımı da biliyorum.
Ama tüm bu duygular beni seven insanlara değer vermeme asla engel değil. Ki böylesi bir narsistin ağından çıkmış bir insan yüzünden, insanlara kötülük yapmak, ondan bir farkımın olmayacağını gösterir.
Ben artık kıymet bilme safhasında hayatımı sürdürürken onun rüyadan uyandığında, iğrenç bir hayat yaşayacağını duyacağım günleri bekliyorum.
Aldıkları ahların, söndürdükleri ocakların, ölümün kıyısından dönen insana yaptıkları acımasızlığın bedelini bir gün yaşayacağı inancıyla, hayatıma devam ediyorum.
Her şeye rağmen, 7 ay sonra seni görmek çok güzel...
1 note
·
View note
Text
İlacın zamanı !
Uzun bir zaman geçti aradan. Benim için kabus gibiydi her şey.
Sanki hiç düzelmeyecek gibiydi...
Umudumu tamamen kaybetmiş bir ruh çöküntüsü halinde, büyük ızdıraplar yaşadım bu zaman içinde.
Kendimi asla konumlandıramadığım bu son, hakkım değildi diye diye bitirdim kendimi.
Kırılma anım olmadı aslında. Sadece zaman geçti. Dayanamadığım çok an oldu.
Onu son bir kez görmek istemiştim. Tüm ruhumla son kez bu sonu yaşamaktı tek gayem... Belki özlemiştim... Bilmediğim bir halde son kez yazmıştım.
Mesajları okuyor ancak cevap vermiyordu. Mesajları okuduğunu bilmek bile ruhumu hafifletiyordu.
Artık onsuz bir hayat kuracağıma tamamen ikna olmuşken, sadece son bir kere konuşmak istemiştim.
Yine büyük bir onur kırıcılığına maruz kaldım.
Çok üzüldüm mü diye sordum kendime, aslında hayır !
Artık onun için çok üzülmediğimi de fark etmiştim. Beni aldattığı sevgilisi her gün yaşadığım apartmanın önünde bir arkadaşı için duruyordu.
Ona saldırmayı düşündüğüm o anı kırdıktan sonra kendimdeki değişimi fark ettim.
Uzun bir zaman geçti.
Onunla yaşadığım her güzel anı çok güzel hatırlamayı ister miydim ? Evet...
Güzel hatırlıyor muyum ? Hayır...
Beni unutacağını biliyordum...
Sensiz yaşayamam cümlelerindeki sahteliğe şahit oldukça öfkelenmemek elde değil ama son kulvarda her şey olması gerektiği gibi oldu diyebiliyorum...
Hayatımda tanıdığım en yalancı insanın, içimde kurduğu o tahtı ondan başkası yıkamazdı...
Bu yalancı ile bir ömür yaşama ihtimali artık bana mide bulandırıcı geliyor...
Estetik manyağı, kafe orospusu, insani değeri olmayan domuz nefisli, paraya tapan bir cehalet boku ile dünya yaşanmazdı...
Haklarında çok şey duydum. Çok üzüldüm desem yalan olmaz.
İçimde bu kadar kusursuz bir halde olan kahramanımın, aslında insanların arkasında iğrenç bir mahluk gibi konuşması benim de ağrıma gitmedi değil.
Bu hale gelmesine üzüldüm.
Daha kötü olmasını istemiyorum, zira hakkında söylenenleri yazmak dahi istemiyorum.
Çok şeyim gitti onun için... Ama yeniden ayağa kalkabilirim...
Olmayan şeylerin hayrını fazlasıyla hissediyorum artık...
Böylesi bir insan hayatı boyunca mutu olamayacağına eminim. Hayatını yalanlar üzerine kuran, insanların duygusunu sömüren, zaaflarını tüketen, yalvartan, acınası hale düşüren bir insanın evren mutlu olmasına asla izin vermeyecek.
Ben bir ölümlü için bir ölümlünün vereceği en büyük aşkı vermiştim...
Kazanan ben oldum... O kaybetti...
O sarayı ondan başkası yıkamazdı...
Yıkılması gereken bir kerhaneyi, saray yapan aptal beynimi açtığın için teşekkürler Chuva Morte...
Umarım her şey güzel olur senin için de :)
Elveda...
1 note
·
View note
Text
Kahpe de kahpeymiş ha !
Uzun zaman oldu. En azından benim için. Onun ve şımarık kardeşinin yaptıklarını unutamıyorum. Ne olursa olsun beni bu denli kötü bir hayata sürüklemelerine göz göre göre izin vermemeliydim.
Onunla ilgili yeni bir şeyler duymaya tahammül edemesem de maalesef bu durumdan kaçamıyorum. Sürekli onunla ilgili bir şeyler duymak zorunda olmak beni çok üzüyor. Ona kızıyorum. Nasıl böyle bir insana dönüştün diye. Sonra bana yaptıklarına bakıyorum... Aslında o öyleydi diyorum...
Benim tertemiz duygularımı sömüren bu iki sahtekar, meğer neler neler yapmışlar. Bana söyledikleri yalanlarla insanları nasıl kandırmışlar ? Duydukça kendimden tiksiniyorum.
Hayat işte. Bir gün söylenen tüm yalanlar karşınıza çıkacak.
Ondan nefret etmekten çok kortuğumu söylemiştim. Şimdilerde ise ona olan nefretimin azalmasından korkuyorum.
Herkesin dilinde sahtekar bir yalancı olarak anılması beni hayal kırıklığına uğratsa da aslında gözlerimin açılmasına yardımcı da oluyor.
Benimle bu kadar zamandır neden birlikte olduğunun cevaplarını bile çok net anlamışken, üzüntümün ana sebebi onu gözümde arşa çıkarmamdı.
O bana ne yaparsa yapsın, gözümde hep mağrur ve gururlu bir insan olarak kalmıştı.
Duyduklarım ise bunun tam tersiydi ve bu beni istemsizce kahretti.
Kendime geliyor gibiyim. Beni seven insanları görüyorum. Ne kadar çok eğlenirsem eğleneyim, onun hayalinden kurtulmak ne kadar zor olsa da bunu başarmak için elimden geleni yapıyorum.
Bana ihanetini unutmam, pek mümkün görünmese de kendime zaman ayırdıkça bu durum etkisinden çıkıyor ve hayatımı artık onsuz yaşamayı öğrenebiliyorum.
Sadece narsist kişiliğinin arkasına sığınan bir zevk düşkünü cahil abla ile cehalette ablasıyla yarışır şımarık bir piçin hayatıma bu kadar tesir etmeleri gerçeği, moral bozucu olabiliyor.
Ben onun için acılar çektiğim gecelerde onun kimlerin koynunda eğlendiğini bilmek işleri biraz daha zorlaştırsa da biraz da içime su serpmiyor değil.
Ama olsun... Bunlarda geçiyor... :)
0 notes
Text
Chuva’ya adalet
Kalabalık bir akşam vakti, çöktü üzerime kabus bulutun
Limanın kıyısında katliama uğrayan yunuslar kadar yorgunum
Sakallarım ağardı bir gecede
Kalleşliğin, ölüme nazire…
Gözerini unutuyorum, bir daha hatırlamamak üzere
Seni, sonsuzluğun mahşerine gönderiyorum
Kalabalıklarda görmüyorum artık suretini
Sen yavrusunu terk eden bir kaltak misali
Korkakların masasında, ne bir pilaki ne haydari
Anasonun şerefine muhtaç, kara kalbin
Gülüşlerin solduğunda açılacak gözlerin
Gözlerini yumacaksın bir kez
Almayacaksın o nefesi son kez
Çıkacaksın, tanrı katına
Kahkahalarım çınlasın kulaklarında
Sorsun zebaniler hainliğinin
Beddua etmedim sana
Bekledim yalnızca onun adaletini
Adaletten köpek gibi korkacaksın elbet
Kork tüm karanlıklardan Chuva,
Gökler senin için gecenin şarkısını söyleyecek
Göklerden gelecek gürültüyle adalet
Tanrım, cehennem değil mi ? Cinayet…
0 notes
Text
Şerefsiz Fahişe
Korkak ruhun, kurbanlık kondomları
Unutmak için çekmedim bu kadar aşkın acısını
Ölüm unutturacak bana senin gözlerindeki yalanları
Ömrün uzun olsun, kahpenin evladı
Uzun uzun acılar çek bu hayatta
Yaşattıkların kadar yaşa, kalmasın öteki tarafa
Merhamet dilen, namertin elinden
Yıkılsın dünyan, o zaman anlarsın halinden
Gülmene malzeme ettiğin o masalarda unutulasın
Güzel olduğun kadar kaltaksın
Bitecek herşey, gülüşlerin, güzelliğin, ellerin...
Haşa fahişeden, sen hayvandan aşağısın
Şerefi olmayan bir fahişe olarak anılasın
Rezil ettin, rüsva olasın
Uykumu bölen her kabusumun anısına...
Chuva, kabuslarını uyumadan yaşayasın...
0 notes
Text
Kar
Günler geçiyor.
Bu sene kış daha ağır
Kar diğer kışlardan daha çok yağıyor
Yağan kar, kalmasını da biliyor
Ağaçların üzerlerinde ki karlar eriyor
Gözlerim dalıyor
Sağa bakıyorum buz, sola bakıyorum buz
Her yer çok soğuk. Onun ellerine gidiyor beynim
Nefesim daralıyor
Lanetler ediyorum bağıra bağıra
Öyle ağız dolusu, öyle haykıra haykıra
Sokakların dili olsa da konuşsa
Memnunlar mı acaba
Buzun kentinde ne kadar mutlu olabilir ki insan
Çam ağaçları, üzerlerinde ki karlardan
Peki ben..
Üzerlerimdeki karlardan buz tutmuş yüreğim
Öylesine merhametsiz öylesine tehlikeyim
Kim aldı benden yazları
Chuva, bir mevsimin baharı...
0 notes
Text
Chuva-1-
Sabahından belliydi akşama kar yağacağı. Gökyüzü kırmızıya boyanmış, sokak lambaları sadece bir süs gibi kalmıştı, sokağın ortasında. Küçücük apart odasında, dağınık masamda bir şeyler karalıyordum. Masamın dağınıklığı takıldı aklıma birden bire. Bir dünya haritalı çalışmayan lamba, boş sigara paketi, içinde sigaraları bitmiş kartonlar, kase ve yarısı yenmiş kalan kısmı kararmış bir elma, boş poşet, defterler, kahve bardağı, kalemler ve bir yarısı yenmiş elma, küllerin grileştirdiği masa ve sönmeyen sigara... Boş şu şişesine takıldı gözüm... Montlar asılıydı balkonun camında... Küçücük aradan kafamı uzattım, dışarıya... Sokak lambaları yine süs gibi kalmıştı sokağın ortasında. Gece, karanlığı terk etmiş gibiydi. Lapa lapa kar yağıyordu. Ben bir şeyler yazmaya çalışıyordum, dünya haritalı ışığın altında. Hoş, çok da güzel yazdığımı düşünmüyorum ama yine de güzel olması içinde yapmıyordum. Odanın yetersiz ışığından dolayı mahkum olduğum haritalı ışıldak, ortama mayhoş bir atmosfer veriyor ve dışarıda yağan karla açtığım müzik adeta dans ediyor gibiydi.
Biraz erinsem de bu havalı olayı kaçırmamalıydım. Dışarı çıkmak için, koltuğun üzerine attığım montların arasından bir tanesini seçtim. Daha önce tuvalet olarak kullandığım şimdilerde ise ayakkabı odası yaptığım, sürekli dış kapıyla olan bağlılığı nedeniyle sinirimi bozan, odadan botlarımı aldım. Kapılara birer küfür ettim ve dışarıya çıktım.
Saat 2'ye geliyordu. Dışarıda köpek sesleri ve tek tük uzaklardan giden arabaların lastiklerinin, kar üzerinde yaptığı seslerden başka ses yoktu. Diğer sokaklarda ara sıra benim gibi bu anın tadını çıkarmak isteyenleri görüyordum. Yürümeye başladım. Bir aşağı, bir yukarı... Sokağı tur atıyordum ve bu bana muazzam keyif veriyordu. Yağan kar, uzun saçlarımı beyazlaştırdıkça, aralarından sızan damlaların verdiği rahatsızlık bile huzur vermişti.
Tam 13 gün olmuştu, evden çıkmayalı. Sanki, dünyaya yeniden merhaba demiş gibiydim. Sanki, dışarıya çıkmam için bana sürpriz yapmıştı atmosfer. Neden çıktığımı bile anlamadım, sadece çok huzurluydum. Botlarımın her yere bastığında duyduğum o ses, sanki kulaklarımın içine kadar aheste aheste giriyordu. Ağaçların üzerleri bembeyazdı. Çocukken, sınıfın takviminde kışı gösteren o an gibiydi. Orada kartopu oynayan çocuklar içimdelerdi. Garip bir heyecan içinde, sigaramın birini yakıp birini söndürüyordum. Kırk dakika kadar yürüdüm. Eve doğru döndüğümde kar yavaşlamıştı. İçeri girdiğimde üşümüştüm. Dış kapı ve ayakkabı odamın kapısı yine birbirine çarptı ve aralardan içeri girmeyi başardım. Artık bu durum sinirlerimi bozuyordu. Bir küfür daha ettikten sonra masama tekrar oturdum. Yazmaya başlayacakken, bu gün için yeter dedim. İçimde o anın verdiği huzuru kaybetmek istemedim. Günler sonra, dışarı çıkmıştım. O an yaşadığım güzel duyguları, ilk defa yaşıyor gibiydim. Çok uzun zaman olmuştu, ilaçların etkisi dışında bir normale yakın ruh hali. Bir karda yürüyüşün bu kadar mutlu etmesinin de normal olduğunu düşünmüyorum gerçi ama yine de ilaçsız bir ilaç gibi gelmişti...
Geldiğim sokağa bakmak için balkona çıktım. Kar artık tamamen durmuş, yağan karlar sanki her yeri istila ediyor gibi, iyice tutunuyordu. Bir sigara da balkonda yaktım. Uykum gelmeye başladı. Kasenin içinde ki yarısı yenmiş diğer yarısı oksitlenmiş elmadan bir ısırık aldım. Boş su şişesinin dibinde kalan iki yudumluk suyu da içtim. Bazı olaylar oldu ve bunlar beni çok üzmüştü. Uyurken kabuslar görerek uyanmak dışında bir sorunumun olduğunu düşünmesem de yan komşum benimle aynı düşünce de değildi.
Tek evin dörde ayrılmasıyla oluşturulan apart odasında, girdiğim öfke nöbetleri, yakayı ele vermem için yeterli olmuştu. Uzun süredir sadece onu görüyordum. Sadece ilaçlarımı kontrol ediyor, evde bazı eşyaları topluyor ama masama asla dokunmuyordu. Günlerce süren bu fedakarlığın ardında ise yaşadığım kötü insan travmaları vardı. En zor anımda o benim elimden tuttu. Onun için kabul ettiğim ilaç tedavisini artık hastanede geçirmemin de verdiği huzurla yatağa girdim. Bu defa uyanmadan uyuyacak gibi hissediyordum. İlacımı içmiştim.
Aniden kapı açıldı. Odanın ışığı yandı. Gözlerim ampulün ışığı ile kamaştı. Gelen Şule'ydi. Korkmuştu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Ben onu görünce hemen dikeldim. Ellerini kapının ardından uzatmış, ve kanlı gözlerle bana bakıyordu. Ne olduğunu sorduğumda ise, mahur gözlerini usulce kapatarak, 'Bir şey olmadı, Uyudun mu diye merak ettim' dedi. 'Bunun için buraya gelmene gerek yoktu' dedim. 'Haklısın, sabah konuşuruz' diyerek, açtığı ışı söndürdü. Sonra kapıyı sertçe kapatıp gitti. Ne olduğunu anlamamıştım. Gözlerimi kapadım. Açtığımda sabah olmak üzereydi...
0 notes
Text
Chuva Morte ! #59
Kadehini kaldırdı gökyüzüne, 'Merhaba Ay Kardeş' dedi gülerek… Kahkahalar atıyordu... Sarhoştuk… Hava soğuktu ama biz üşümüyorduk…
Yol kenarında durdu aniden, uzun bir yolculuktan dönüyorduk… bir bahçeye girdik… Dut ağacının altında bekliyordum.. Dallarından kopardı… Elleriyle yedirdi… Hava sıcaktı ama biz bunalmıyorduk…
Bir yaz akşamıydı… Ağlıyordu… Ormanın içindeydik… Gözyaşları kalbime akıyordu… Ama biz mutluyduk…
Yerimize oturmamıştık o tren yolculuğunda, sıradan bir yol dünyanın en güzel yolculuğuydu… Yorgunduk ama umutluyduk…
Onu sevmek en büyük hatam oldu… Günahsız insanların günahını bile göz göre göre alacak kadar sevmenin bedelini ağır ödedim…
Ben her gece kabuslarla, kan kusa kusa uyandım… O sevdiği adamın kollarında, zafer sarhoşluğu nidaları atıyordu…
Bana iyi ki varsın diyen kadının yıllarca yok saymasının acısıyla kavruldum…
Tek amacı, haklı olmak olan bir narsistin kurbanı oldum… Delirttikten sonra delirmelerimle haklılığı buldu… Zaaflarımı biliyordu ve merhamet dilendirdi…
Her şeyimi aldı… Gözüm görmedi…
Onun bendeki yerini, ondan başka kimse yıkamazdı… Bunu başardı…
Şerefiyle bitirmedi… Onu güzel hatırlamama müsade etmedi…
Benden bir gençlik çaldı…
Kendine bir hayat kurmak istemesine olan saygımı su istimal etti… Onu deliler gibi kıskanıyordum…
Onun bir gün gidecek olmasını kabullenmek bile benim için cehennem azabıydı…
Onu hala çok seviyordum… Ve bu sevgiyi kalbimin en derinlerine gömdüm…
Onun için hiç bir anlamı olmayan bu yazılar, bir insanı hayata bağladı…
Artık kurtulmuştum… Yalanlardan, sevgi dilenmekten, ağlamaktan, 10 metrekare odada onu düşünmekten, bitmeyen ilaç furyasından…
Onu özleyecek miyim ? Evet…
Ben, beni sevmeyen insanı kaybettim…
Dünyada kaybetmekten en çok korktuğum şeyi kaybettim…
Ellerim titreye titreye, kaybettim… İçim yana yana kaybettim…
Onu uzun zamandır görmedim…
Artık, neler yaşadığını merak etmiyorum... Beni dertleri arasına bile alamayan bir narsistin kurbanı olmanın pişmanlığını hala yaşıyorum...
Bir gün pişman olacak yaşattıklarına, benden çıkacak diyecek vicdanı sessizce, kimse ona benim baktığım gibi bakmayacak ve o bunu çok iliklerine kadar hissedecek, kimse benim kadar cesur olamayacak ve o bunu görecek...
En alçak insandır, kendisini sevene eziyet eden insan...
O, onu sevene eziyetler etti...
Bir gün, onu benim kadar kimsenin sevmeyeceğini anlayacak… Beni de onun kadar kimsenin üzmediğini…
Ona son kez o gece sarılmıştım... Ağlıyordum... Çaresizliğime, aptallığıma, kaybettiklerime.... Onun en alçaldığı an bile onun kollarında huzur arayan bir maşukun, sevdasını ömrü boyunca arayacak o kötü kalbi...
Ona son sarılışımı, ölüm döşeğinde olması için tüm benliğimle savaştım...
Bir daha başımı sonsuza kadar onun göğüsüne koymayacağımı bilmek, ölüm gibi geliyordu bana...
Şimdilerde, artık yıktığı gönül şehrimin enkazını kaldırıyorum...
Yakıp yıktığı virane şehrin enkazını kaldıranlarla yaşıyorum...
Kötü insanlar yüzünden, körleşmiş beynimin kırdığı kalpleri onarıyorum...
Her daim yanımda olan dostlarımı daha çok seviyorum…
O başarsın diye unuttuğum başarılarımla gurur duymayı öğreniyorum…
Hayaller kurmaya çalışıyorum…
Büyük bir işkencenin yorgunluğunu yaşıyorum…
Artık, her gece onun gelip özür dilemesini beklemiyorum…
Düştüğüm ölüm çukurundan, çıkıyorum…
Onunla yürümeyi hayal ettiğim yollarda, bana insan olduğum için değer verenlerle yürüyorum…
Ne yaşadıklarımı unutacağım, ne yaşattıklarını…
Tüm bu hikayenin sonunda bir insanın nasıl narsiste dönüştüğünü, şımarık bir çocuğun, çıkarları için gözyaşlarını nasıl silah olarak kullandığını, hayatta sizin için en değerlilerin sizi insan gibi görenler olduğunu anladım…
Ağır bir aşkın, çok ağır bedelleriyle yeni bir hayata merhaba diyor artık kalbim…
Kötü insanlar, kaybedecekler… Kimse yaşattığını yaşamadan göçmeyecek bu diyardan…
Ondan nefret etmek düşündüğümden zor oldu…
Günlerce acılar çektim… abarttığımı düşündüğüm tüm ruh hallerim, bir çocuğun annesini kaybettiği hissiyatını yaşattı bana…
Güzel anıları bir daha onunla yaşamayacağım… bir daha onunla yolculuklar yapamayacağım… bir daha bana kızamayacak… bir daha gözlerine bakamayacağım… bir daha hayaller kuramayacağım… bir daha açık çayına şeker aramayacağım… sarhoşluğuna gülmeyeceğim… bir daha telefonumda onun uyanacağı saatin alarmını kontrol etmeyeceğim… yalanlarına inanmış gibi yapmayacağım… sesini duymayacağım… gülmeyeceğim… konuşmayacağım…
Ben, şerefli bir sonu hak etmiştim oysa…
Ondan nefret etmemek için aylarca direndim…
Şımarık kardeşin kendi emelleri için bizi bitirdiğine mi yanayım… Gözlerime baka baka ihanetine mi… Ruhumu teslim ettiğimin, iki günlük korkak bir adama beni tacizci ettiğine mi yanayım… Onun için kör olan gözlerimin görmediklerine mi… Merhamet dilendiğime mi yanayım… Şarkılarımıza mı…
Ölü diyarların, hain prensesi… Son nefesime kadar kalleşliğinle anacağım seni…
Şımarık kardeş, yaşattıklarını yaşamadan ölmeyecek…
Bu hikayenin sonunda ben kazanacağım…
Yarın çocuğunu, bana yaptıklarının ahının çıkmasından korka korka büyüteceksin…
Umursamadığın hayatımın çilesini, ruhunda çekseceksin…
Çaresiz kalacaksın… merhamet dileneceksin…
Bundan sonra, ne uyanman gereken vaktin bir önemi var bende ne ağrıyan dişinin… Ne dostunum ne düşmanın…
Umarım, mahvettiklerine değer bir hayat yaşarlar…
Yaşayacağın her kötü anında, aldığın ahı unutma…
Bir daha asla aşık olmama yeminiyle…
Chuva Morte…
1 note
·
View note
Text
Mahşer Günleri ! #58
Onu hep anlaya çalıştım... Neler hissettiğini bilmiyordum... Beni sevip sevmediğini anlayamıyordum...
Onu, o adamla görünce içimde uhde kalan onlarca şey cereyan etmişti aslında...
Onunla bir gün özgürce yaşayabilmek için, tüm hayatımı bitirmiştim...
Sadece sevdim... Tek suçum buydu...
Vicdanım rahattı... Hem de hiç olmadığı kadar rahat...
Onun için dinlediğim şarkıları duyunca ölecek gibi oluyordum... Onunla gittiğimiz o yerlerden gitmeye korkuyordum... Adını duyunca krizlere giriyordum...
Uzun bir süre gerektiğini anlamıştım... O hayatına sevdiği insanla devam ediyor, şımarık kardeş istediğini elde ederek beni devre dışı çıkarmanın gururunu yaşıyordu....
Artık, yoktum...
Onun için kırdığım tüm kalplerin acısını hissediyordum...
Onun için yaşadığım onursuzlukların sebebini sorguluyordum...
Onun için gittiğim yolları, onun incinmemesi için verdiğim emekleri, onun gülmesi için gülmeyi unuttuğum o günleri düşünüyordum...
Günler geçiyordu... ama ben bir ölüydüm...
Daha bir hafta önce şehir dışında, şehir dışı planları yapan insanların beni tacizci ilan etmelerini hazmedemiyordum...
İlaçlarda etkisini göstermiyordu... Geceleri uykuya geçmeye çalışıyor aniden kabuslarla uyanıyordum...
Onun o adam karşısında beni sıradan bir sapık olarak tanıtıp ikna etme çabaları gözümün önünden gitmiyordu...
Kabuslar artmaya başladı... Uyuyamıyordum... İlaçların dozunu artırdım... Bir an bile aklımdan çıkmıyordu...
Her gece onun pişman olup geleceğini düşünerek gözlerimi yollara dikiyordum... Sadece neden diye sormak için onun gelmesini bekliyordum...
Eski hayatıma dönmek zorundaydım... Onların yaptıklarıyla, ne kadar değerli insanları terk ettiğimi anlamaya başladım...
Onu çok seviyordum ama ona çok kırılmıştım...
Sağlık problemlerim çıkmaya başladı... Ani kilo kayıpları, nefes zorlukları ve bitmeyen krizler...
Küçücük evde onun hayaliyle, ilaçlarla, deliye dönmüş halde hayata tutunmaya çalışıyordum...
Ondan nefret etmem için daha ne olabilirdi ?
Tüm hayallerimi çalıp götürmüştü...
Şımarık kardeş, son oyunu ile beni alt ettiğini sanıp onlara zarar vermeyeceğimi bilerek hayatına ve şımarıklıklarına devam ediyordu...
Umurlarında olmadığımı biliyordum... Sadece korkuyorlardı...
Bıraktıkları enkaza asla dönüp bakmadılar... Benim bu hayatta ilacım oydu... Bana yaşattıklarını asla anlamayacak kadar kötülükle dolmuştu, kalbi...
İsteseydim, onun hayatını mahvedebilirdim... Onun benim hayatımı mahvetmesinin karşılığı olarak...
Güzel günlerin hatırı kalmamıştı...
Yakın bir dostum herşeyi biliyordu... Her gün beni arıyor, saatlerce onu anlatıyordum... Utanıyordum... Yaşadıklarımın en yakın şahidiydi... Kendime bir şey yapmamdan korkuyordu...
Hayatımın en iğrenç günlerini yaşamıştım... Onlar kafelerde eğlenirken, ben ölümle dans ediyor gibiydim...
Geceleri, çıkıp saatlerce yürüyordum...
Ondan nefret etmem gerektiğini biliyordum...
Ama onu çok özlüyordum...
0 notes
Text
Son oyun ! #57
İlaçlar, bedenimi halsizleştirmeye başlamıştı... Sadece iki gün geçti... İki gece... Uyumadım... Hiç bir şey yiyemedim...
Yaşayan bir ölü gibiydim...
İşe gidiyor, işten çıkar çıkmaz kendimi küçücük evime atıyor, ağlıyordum...
Yazdığı mesajları okuyordum... Kabullenmeye çalışıyordum... Akıllı adama yazdığım mesajı okuyor, kendimden tiksiniyordum...
Ondan nefret etmenin ne demek olduğunu bilmiyordum...
Kapı çaldı yine... Karşımda Katil vardı... Ne için geldiğini hemen anlamıştım...
Tiyatroya büyük bir yeteneği olduğunu iddia ederdi. Son performansını sergilemek için geldi...
Kapıyı açar açmaz, 'İnsanca konuşmaya geldim' dedi... İçeri buyur ettim... Üzerimi değiştim... Karşısına oturdum... Sigaramı yaktım...
'Hakkın ödenmez' diye başladı cümleye... Ödenmeyecek hak yoktu aslında...
Başladı anlatmaya, kendisinin aramızda geçenlerden haberi olmadığını söyleyip durdu, akıllı adamın kardeşine olan aşkını anlatıp durdu...
Sakince dinledim...
Ablasının, o adamı sevdiğini söyledi... Aramızda yaşadıklarımızı anlattım...Onun gururunu incitmeden anlattım... Sadece deli olmadığımı, takıntılı olmadığımı, tacizci hiç olmadığımı anlaması için anlattım...
Sonra ağzında ki baklayı çıkardı.
Asıl geliş sebebi, ablasının korkularıydı...
Tacizci olmadığımı ispat edecek on binlerce delil vardı elimde... Binlerce fotoğrafımız, mesajlarımız vardı...
Duygusallaştı... Son silahını kullandı...
Fotoğrafları ve mesajları silmemi istedi...
'Sizin için asla bir şey daha yapmam. Ben yapacağımı yaptım' diyerek reddettim.
Sevgilisinin ve abisinin beni tehdit edebileceklerini söyleyip, onun evine gidip gitmediğimi sordu...
Gittim... dedim...
'Senin de onlardan onlarında senden uzak durması için' diye başladı cümleye...
'Benim adımı ağızlarına alırlarsa, dünyayı başlarına yıkarım' dedim....
Giderken, bana son kez sarılmak istediğini söyledi...
Ayağa kalktım... Sarıldım... Ağladım...
Yalanlarını dinleyerek ağladım...
Bir daha asla onun benimle irtibata geçmeyeceğinin sözünü verdi... 'Benim dağım gitti' diyerek ağladı...
O ise aşağıda, gönderdiği şımarık çocuğu, telefonumdan her şeyi silip silmediğini merak ederek bekliyordu...
Onlara zarar vermeyeceğimi biliyorlardı... Bunun sözünü verdim...
'Ablana sahip çık' dedim...
Ve bu şımarık kardeşi son görüşüm oldu...
0 notes
Text
Aşkın Ölümü ! #56
Onları o gece evden uğurlamıştım... Büyük bir hayal kırıklığı içindeydim... Bana ettikleri hakaretleri sindirmeye çalışıyordum...
O gecemi hiç bir zaman anlamayacak...
Bana aylardır yaşattıklarının son sahnesini oynamıştı... Bu kadar kötü olabileceğini düşünemezdim... Ben bunları hak etmemiştim...
Ertesi sabah, hiç uyumadan kendimi dışarı attım... Kaybolmuş gibiydim...
Onsuzluğa alışmıştım ama ondan nefret etmek zorunda kalmanın ne demek olduğunu bilmiyordum...
O sabah, aşkımı ellerimle boğdum... Kinim çok yeniydi...
Kendimi öldürmeyi düşünüyordum,... Arabayla son sürat gaza basıyor ama o sona cesaret edemiyordum... Geride bıraktıklarımın bunu hak etmediğini düşünüyordum...
Kendimi, korkak adamın evinin önünde buldum... Sabah saatleriydi...
Yaşadığı yeri öğrenmiştim... Kapının önünde biraz durdum...
Onun ne suçu vardı...
Sevseydi, o laflarımın ardından bir emare gösterseydi belki bu kadar zoruma gitmezdi...
Ben onlara o hakaretleri ederken, o sadece arkada dinleyip şımarık kardeşi sakinleştirmeyle uğraştı...
Aynı şeyi benim yanımda birisi onlara yapsaydı... Sanırım gözüm hiç bir şey görmez, beni hiç bir güç tutamazdı...
Benim baktığım gibi bakmamıştı ki... Korkak bir adam da değildi... Sadece akıllıydı... Kim için ne yapacağını bile bir akıllı adamdı...
Ben de onun yerinde olsaydım, benim gibi bir insana o an bulaşmak istemezdim...
Muhtemelen, o gece onlara erkeklikler taslamıştı ve onların da sakinleştirme çabaları onu tahrik ediyor gibi görünüyordu...
Ama bene bunları yapmalarını değen bir insan olmadığı çok açıktı...
Belki de çok iyi bir insandı... Onların yüzünü biliyordu... Sahtekarlıklarını fark etmiş, belki bir cinsel obje olarak onunla bir araya gelmiş, belki güzel iki kadınla istedikleri yerde oturmanın hazzını yaşıyordu...
Bu kadar çılgınlığa değerler miydi ? Asla...
Kalbim çarpıyordu... Gece geldiklerinde tutan anksiyete krizime karşı 'Geber' diye bağırışı kulaklarımda çınlıyordu...
Kimseye anlatamazdım...
İçimde bu yangını söndürmek zorundayım...
Onun varlığıyla bıraktığım ilaçlara yeniden başladım...
Avuç avuç içiyordum... Ne yaptığımı bilmiyordum...
İki gün sonra, kapım bir kere daha çaldı...
Şımarık kardeş, son oyunu için sahnedeydi...
0 notes
Text
Son Sarılış ! #55
Onu anlatmaktan hiç sıkılmazdım. Sanırım bu dünyada ki en büyük hobim, onunla ortak tanıdıklarımıza onunla anılarımızı anlatmaktı. Bu bana hayatta en çok zevk veren şeylerden biriydi.
Üçümüz bir araya geldiğimizde, yaşadığımız anları başa sarar anlatır dururduk.
Onunla yaşadığım her güzel an, hayatımın en güzel anı gibiydi. Sanki onun olmadığı güzellikler, yarımdı.
Büyük bir şok halindeydim... Bütün gece olanlara anlam vermeye çalıştım...
Daha önce onun bana aylardır sürdürdüğü o psikolojik harbin sonunda, bana bunları söylemesine inanamıyordum...
Uyumaya çalışıyordum... Uyumaktan başka çarem kalmamıştı... Kendimi nasıl hissettiğimi bile anlamayacak kadar garip hissediyordum. Gözlerimden yaşlar geliyordu... Kafamı yastığa gömüp, kendimden utanıyordum... Kalkıp bir kaç adım atıyor, sokak lambasının odamın içine vurduğu yerde, hiç söndürmediğimin sigaranın dumanını seyrediyordum...
Bu gece benim en uzun gecemdi...
Onlardan nasıl nefret edecektim ? Bunu nasıl yapabilirdim...
Sonsuza dek, en güzel çağlarımın tek kahramanını bir hırsız olarak mı bir hain olarak mı bir yalancı olarak mı bir nankör olarak mı hatırlayacaktım....
Kendi emelleri uğruna, tüm hayatımızı mahvetmeyi başaran şımarık çocuğun, beni tehditlerini nasıl hazmedecektim...
Kapı çaldığını duymadım... Aradılar...
Kapıyı açtım... İçeri girdiler...
Hakaretler ediyorlardı... İkisi birden... Şerefsiz olduğumu söylüyorlardı...
Şaşkındım... Yorgundum... Kırgındım...
Köpeklerin kuyruğu sıkışmıştı... Can havliyle bağırıyorlardı...
Birisi bayılıyor, diğeri bana tokat atıyor, birisi haykırıyor, diğeri küfürler ediyordu...
Kendimi zor tutuyordum... Onları oracıkta öldürebilirdim...
Evimi basmışlardı... Onları yakaladığım o kafeyi bastığımı iddia ediyorlardı... Şımarık kardeş, onunla aramızda geçenlerden haberi olmadığını söylüyor 'Sen arkadaşına yan gözle bakacak kadar alçak bir insansın' diye haykırıyordu.
Yaşananlardan dolayı, daha 2 hafta önce 'Ben bunu bırakırım' dediği adamın aşkından yanıp bittiğini söylüyor, benim rezilliklerimden dolayı bu aşkın katili olduğumu bağırıyordu...
Tüm o hengamede ona dönüp sordum, 'Onu seviyor musun'
'Evet' dedi, 'Tutunacak dalım yoktu' dedi...
Ben ona ağaç olmuştum oysaki...
O, tutunacak dal aramıştı...
Hem o korkak adamı hem beni aldatmıştı...
Avaz avaz, beni tacizci ilan ettiği sırada, daha bir hafta önce gittiğimiz yeri gösterdiğim korkak adama söylediğim her şeyi inkar etmemi istiyorlardı...
Bunu için, şımarık kardeş sürekli bayılıyor, diğeri bu durum karşısında öfkeyle küfürler ediyordu...
Polisin, kapımı ne zaman çalacağını bekliyordum...
Acizlerdi... Çok acizlerdi...
Onu hiç bu kadar çaresiz görmemiştim...
Dayanamadım...
Ona son kez sarıldım... Ağladım...
O sırada, askerde olan korkak adamın kardeşinin yemin törenine gitme vaadiyle, şımarık kardeşi teselli ediyordu...
Kalbimin içine ağlıyor gibiydim...
Eskiden, onunla baş başa kaldığımızda birileri girdiğinde 'Katil' der gülerdik. Bu katil genelde şımarık kardeş olurdu.
Bu defa, gerçek bir katildi...
'Halledecek misin abi' dedi...
'Halledecek, söylediyse o halleder. O söz verdiğinde yapar' dedi, ablası...
Hallettim...
Bir erkeğin düşeceği en büyük çukura düştüm...
Son kez, onun için bir şey yaptım... Bilinçliydim.. Kendimdeydim...
Bir kaç saat önce tehditler ettiğim adama bir mesaj daha yazdım... Onlar gitmişti...
Uzunca bir mesajdı...
Takıntılı olduğumu, sevgime karşılık alamadığım için böyle iftiralar attığımı söyledim...
Acıların tüm özeti, 'O seni çok seviyor, sende onu çok sev' mesajım oldu...
Bunun ne demek olduğunu anlamanızı beklemem...
Anlamanızı da asla istemem... Bazı acılar, yazılmıyor... Yazılamayan bir şeydi bu...
Yazamadığım onlarca acının en ağırıydı...
Ona son kez o gece sarıldım...
Kazağında, gözyaşlarım kaldı...
En uzun gecenin sabahı da olacaktı... O sabah en kötü günlere başladığım sabahtı...
0 notes
Text
Köpeklerin Sadakati ! #54
Artık hikayenin sonuna gelmiştik...
O anları hatırlayacak cesaretim yoktu aslında...
Allah insanı sevdikleri ile sınamasın derler ya... Allah, beni sevdiklerimle sınadı işte... En sevdiklerimle...En sevdiğimle...
Bazı geceler çok uzundur...
En uzun gecemi yine o yaşattı bana...
O gün, kadar bundan önce bana yaptıklarının aslında denizde bir kum tanesi olduğunu görmek büyük bir hayal kırıklığıydı...
Tüm ruhumla teslim olduğum bir kadın vardı... Onu ondan daha çok seven bir adamı, beş paralık etmeyi başardı...
Gözlerine dünyayı yakardım, o gözlerine yananı yaktı...
Acımadı... Merhamet etmedi...
Acıların hepsini zerrelerime kadar ilk defa hissettim...
Kalbim yerinden çıkacak gibiydi... Ölüme ilk defa bu kadar yakındım... Nefes alamadım... Ormanda annesini kaybeden bir aslan yavrusu gibiydim...
Bir gün belki tüm bunlara denk gelecek ve o mahur şımarık duruşuyla, yine yok sayacak... Dalga geçecek...
Belki, kardeşine gösterip yaşadığım rezilliklere, 'Bana ne yapmasaydı, ben mi sev dedim' diyecek...
Ama artık bu durumun benim için önemi olmadığını asla bilmeyecek...
O gece, bir ruhu öldürdü...
Ben çıldırmıştım... Onun beni aldatmasına değil... Aldattığı korkağın yanında, yalanlarla bana söylediklerinden çıldırmıştım...
Üst üste arıyordu... Çoktan engellemesi gerekirdi...
Görüşmek için daha bir saat önce bana sakince konuşan o kadını beklerken, bir anda telefonu açınca bağırmaya başladı...
İlk cümlesi, 'Yıllardır beni taciz ediyorsun. Artık bırak beni taciz etme' oldu...
Sahibine, sadakat yemini etmiş köpekler gibi bağırıyorlardı...
Yanındaki korkak adamın onu arattığını anlamıştım... Küfürler etmeye başladım... Sürekli tekrar aranıyordum... Hakaretler, bağırmalar...
Ben tacizci oldum, ben takıntılı oldum, ben hasta oldum...
Korkak herife sesleniyordum, sesini çıkarmıyordu... Hain kardeş beni polise şikayet etmekle tehdit ediyor, oturdukları arabadan bağırma sesleri yükseliyordu...
'Ben bu işin olmayacağın söyledim. Senin iyileşmeni bekliyordum. Ben onu seviyorum...'
Daha öğlede yanıma gelmek için evde olup olmadığımı soran kadın, beni tacizci ilan etmişti...
Hain kardeş, kendi çıkarları için hepimizi korkak herifin kardeşine olan aşkı için satmıştı...
Ablasını sürekli destekleyip bana bağırıyordu...
Korkak herifin sesi hala çıkmıyordu...
Numarasını buldum... Mesaj yazdım... Bana ulaşsın herşeyi anlatayım dedim...
Gözlerim kararıyordu... Sesim tizleşmişti... Sürekli bağırıyordum...
Yaşadıklarımın tarifi yoktu...
Bir anda, kendileri için kılını kıpırdatmayan bir adam için beni tacizci bir sapık ilan etmişlerdi...
Hain kardeş, emeline ulaşmak için bir köpek gibi sahibine sadakat gösterileri yapıyordu...
Hep birlikte beni polise vermeyle tehdit ediyorlardı...
Ne yapacağımı bilmiyordum... Ona hala kıyamıyordum...
Gece oldu... Kendimi eve attım... Saatlerce hiç durmadan sigara içtim..
Hazmedemiyordum... Uyumaya çalıştım.. Gözlerimi kapatır kapatmaz karanlık üzerime çöktü... Kalbim yerinden çıkacak gibiydi... Kimseye anlatamazdım... Bir şeyler yapmamı, ona olan sevgim durduruyordu... İçim yanıyordu...
Gece yarısıydı...
Kapı çaldı...
Karşımda duruyorlardı... İftira atmışlardı... Yalan söylemişlerdi... Nankörlük etmişlerdi... Şereflerini o korkak adamın yanında bırakmışlardı... Ağlatmışlardı...
Mesele benden gitmesi değildi...
Mesele, kalbimde, beynimde ilmek ilmek yücelttiğim insanların, dünyayı ölümsüz sanarak attıkları iftira ile gerçek kişiliklerini bu kadar net görebilmemdi...
Mesele, giderken ona dair tüm güzellikleri yıkıp gitmesiydi...
Mesele, hak etmediğim bir sona beni mahkum etmeleriydi...
Mesele, onu bu kadar güçsüz ve aciz görmemdi...
İçeri girdiler ve son perde başladı...
0 notes