Text
Bazı ölümler hemen yaşanmıyor. Mezara koyuyorsun, kapatıyorsun, kalabalık dağılıyor, gömdüğünü sanıyorsun. Fakat ölüm günler sonra gelip oturuyor karşına, günler sonra gömebiliyorsun.
37 yıl önce ilk kez hoşgeldin diyerek tuttuğu elimi, tam 37 yıl sonra aynı gün son kez tutarak veda etti. Hayat bize koca bir daire çizdi, başı sonuna dokundu.
O taviz vermediği dik ve inatçı duruşunu kaybettiği son saatlerde babam, oğlum olmuştu…
Son ana kadar mücadeleden vazgeçmeyen, sayısız insanın hayatında izi olan, pas tutmuş cesaretleri cilalayan, zanaati sadece torna tesviye değil insan biriktirmek olan Cumhur Usta’nın oğlu olmak, hayatımın en ağır ve en şerefli künyesi artık.
Mezarlıklar yalnızca ölüleri değil, onları gömenlerin eski hallerini de saklarmış. İnsan kendi elleriyle gömdüğü kişiyle eski halini de gömermiş.
Akdenizde bir akşamüstü uğurladılar bizi,
Hafızasında yer edeceğiz artık o güzel palmiyelerin.
Unutamadıkları kadar var olacağız babam…
27.07.2025
2 notes
·
View notes
Text
Çatışma.
Çekişme için değil,
Haklı çıkma endişesi hiç değil.
Kendini tanıma çabasıyla derdest edilen onca an.
Kasvet.
Alelade, uğrunda kendinle çatıştığın onca fikir.
Beyhude.
Geçilecek o yol.
Nerede biteceğinden çok,
Nerede başladığıyla ilgilenen,
Amaçsız bir durağanlık.
Fuzuli.
Her sabah kendini yatağından çekip çıkaran o sergüzeşt var olma çabası.
Deliliğin sınırında yaşadığına inandırıp kendini,
Genel geçer kurallara esir ettiğin o yorgun beden.
Hezeyan.
Gerçeğinle bağını koparmış gibi sevdin,
Mış gibi yapmak bu.
Cümle kurmaktan çok, hangi duvara çarpıp dönecek diye kafa yormak.
Adımın geçtiği her düşünce, içimde bitmeyen bir çatışmayı daha doğuruyor. Zekâmı parlatmaya çalışırken etrafa sadece kasvet yayıyorum. Çabam çok, evet, ama beyhude; çünkü sonuç yok, iz bırakmıyor. Söylediğim çoğu şey, itiraf edeyim, fuzuli bir gösteriden ibaret. Gerçekle bağım hâlâ var sanırım, ama kendimi yıllardır ustalıkla beslediğim hezeyanların içinde yakalıyorum. Ve evet, bunu fark edecek kadar da lanet olası bir bilince sahibim.
Öyle ya, zaten hangi perde bir önceki sahneyi kucakladı ki.
Laf-ı güzaf.
0 notes
Text
Çaresizliğin.
İhtiyacım olan buymuş.
Bu çünkü beni hayatta tutan; acıdan beslenmek.
Aramızdakinin tanımı da buymuş üstelik;
Ben sadece senin acından beslenmek istemişim,
Sen ise o yüce merhametinle sadece beni beslemek istemişsin.
Ah be güzelim, simbiyotik bir aşk bizimkisi.
Kimin acısı kimi güzelleştirmiş,
Kimin umurunda?
An’ı hissetmek değil miydi istediğimiz?
Şimdi kim si(l)kiyor yalova kaymakamını?
Dünya küçülüyor onca füzeler altında,
Ev küçülmüş çok mu,
Fakat, sığmıyor artık bu duvarlara paslı zaruriyetler.
Bir şair bozuntusu “ben yandım, kimi cesaret etsem sevmeye, kendime küçük geldim…” derken, bir diğeri “yandım bir daha sönmem…” diyor.
Önce takdir edip, sonra taşlayan bunca mahluk arasında,
Onca riya, onca yanmaya hazır kuru ot arasında,
Kim kime yanıyor?
Merhametine ait ve muhtaç olmanın, biz olmaktan daha cazip olduğu zamanlar bunlar.
İflah olmaz bir kaçık gibi.
Islah edilmesi gereken, arsız bir bekleyiş…
0 notes
Text
Ben sana geç kaldım küçüğüm. Ancak gelebildim affet. Haydi zamanı eğelim, tut elimi.
Biliyorum küçüğüm, kelime dağarcığın yetersiz, anlatamıyorsun. Ben sana sözlük olmaya geldim.
Adını koyamadığın o duyguyu biliyorum, içini buz gibi yapan, sesini içine gömen o duyguyu biliyorum. O duyguya bir isim verdim ben ve elinden aldım senin, alıp akdenize saldım. Yakıp yıktım senin için.
Daha erken gelebilseydim sana, yara bandı olurdum dizlerine. Gökyüzünü anlatır, gökkuşağı olurdum.
Ama geç değil.
Küçüğüm, affedelim, affettikçe özgürleşirmiş insanoğlu.
Biz salıncaklarda sallanalım ve bir gün, kendi kızımıza gökkuşağını anlatacağımız günleri hayal edelim.
Geç değil güzelim. Oradayım, tam da şu an ne kadar ihtiyacın varsa o kadar yanında. Beraber titreyeceğiz artık o ayazda.
Söz veriyorum sana, asla “unut” demeyeceğim. Ama birlikte taşıyacağız artık bunu ve hafifleyecek. Çünkü ben sana unutmayı değil, iyileştirmeyi getirdim.
Bak, gökyüzü biraz daha açık artık. Zamandan çaldım senin için gökkuşağını. Al bu renkleri, ister çiz defterine, ister boya bizi istediğin renge.
Tek başına taşımak zorunda değilsin küçüğüm. Yorulduğunda omuzlarım bunun için var.
Ama biz affederek hafifleyeceğiz küçüğüm. Bizi en çok sevenler bazen koruyamaz. Sana korunaklı bir sır vereceğim; o küçük narin ellerin bir gün büyüyecek, sığınak olacak bir gün.
Sığınak olacaksın bir gün. 40 yaşına geleceksin bir gün ama o kalbin hiç büyümeyecek. Kızın olacak küçüğüm, kendini yetiştireceksin, hazırlayacaksın bu kaosa.
Affet ve afet kendini o güne.
Geç kaldım biliyorum,
Ama farkındayım,
Sen özgür bir ruh olacaksın,
Tutsaklığımızda seveceksin bizi…
0 notes
Text
Övülmeye alışmamış dudaklara sahiptik.
Yaşadığımız bu telaşı, o dudaklardan çıkan kelimelerle telkin ediyorduk.
Onların sığ ovasında, bir rüzgar hasretiydi hissettirdiğin.
Sanki yüzyıllardır söylenmemiş, saklanmış bir bekaretti sana olan şehvetim.
Duyuyor musun sana akdenizden deniz uğultusu getirdim. Doğduğum günün o yaz sıcağını saklamış gibiyim sırf seni ısıtmak için 40 yıl.
Yağmurun kimsesi yok güzelim, ben zanlıyım adaleti olmayan bu hayat muhakemesinde.
Yağmur bir tek sana yağıyor da
Tek misyonu seni ısıtmak olan bir ölü ruh gibi seviyorum seni.
Anneliğinde vurgun yedim çocukluğuma,
Bilmiyorum sevgilin mi olmak isterdim çocuğun mu…
Küflü, tozlu, unutulmuş bir kitabı hatırlamak gibi,
Çıkarıp tavan arasından, yeniden okumak gibi.
Tam göğsümün ortasından doğurmak gibi seni,
Doğmak gibi,
Ölüme kadar geçecek zamanda, hak iddia edebilmek gibi.
Sen gibi,
Senin gibi,
Övebilmek seni…
0 notes
Text
Her şey, kafamdaki evi boşaltmamla başladı.
Ne eskisiyim artık ne yenisi bu semtin.
Yaz olmuş, kış olmuş ne farkeder.
Geçtiğinde ya da artık umursamadığımda,
Tam zamanında üstelik…
Hırıltısıyım artık bu hayatın,
Tükürse sel olup akacak,
Yutsa hazmedemeyecek..
Hayır, yeterince çirkinleşmedim henüz.
Fakat müjdemdir kendime;
Artık sorumlu değilim kendimden.
0 notes
Text
Zamanın acıtabilen bir tarafı olduğunu deneyimlememişler hiç.
Gerçeklikten uzak, duygusuz, sevgisiz, nefretsiz, sitemsiz ve emeksiz bir çerçevede, esiri olmuşlar zamanın.
Onlar için özenle hazırlanan kapitalist bir kaosta yitip gitmiş ilkel içgüdüleri.
İçgüdüler değilmiş gibi bizi eşsiz kılan,
Alelade bedenlerinde kaybolmuş özgünlükleri.
Pek azı farkına varmış; kimi sekseninde geçmişken iş işten,
Kimi kaleminde ararken gerçeği,
Kimi secdede, kimi vanlı mehmedin meyhanesinde.
Ölüm kurtarır mı onları bu kaostan?
Yaşadı diyebilecek miyiz arkalarından?
O halde biz; emin miyiz yaşadığımızdan?
Razı mıyız; dokunduğumuz her insana verdiğimiz zarardan?
Hercai bir çelişki bu,
Sebebi, üstümüzde taşıdığımız aynadan…
0 notes
Text
Babama…
Bir gün,
Akdenizde bir sabah güneşi,
Yersiz bir elveda için doğacak.
Hayat işte,
Yetişebilene keyif verecek,
Kalana şiir bırakacak…
Daha kendimizi tamamlayamadan,
Yarım kalmış hayatlar devralacağız.
9 yıl 9 doğuracak zebani,
Ufuklara uzanacak kirli vicdanımız.
Adil bir kavgada kaybeden olmayı dileyeceğiz,
Tüm o harikulade ideallerimiz,
Adaletsiz bir kaosa yenilecek.
Kaybetmek için çok erken,
Tadını çıkarmak içinse çok geç.
Bir gün,
Akdenizde bir akşamüstü,
Güneşle beraber uğurlayacaklar bizi.
Hafızasında yer edeceğiz o güzel palmiyelerin.
Unutamadıkları kadar var olacağız.
Sonra yüzün yüzüme,
Sesin sesime…
0 notes
Text
19 yıl…
Yenildik sevgili…
Dante’nin duasıyla yaşarken, zaman denen illetin adaletsiz hükmüne yenik düştük. Gösterdiğimiz özveriye yenildik…
Kıyıda köşede unutulmuş hikayelerin kahramanlarıydık biz. Arada kalmış renklerdik. Hangi ara sıkışıp kaldık bu kaosa?
Darmadağın edilmeye bu denli meyilli bir hayatın ortasında, hangi yüzsüzlükle umut eder insan…
Artık çok geç sevgili, yenildik…
Oysa dün gibi. Tam 19 yıl olmuş bugün…
Onlar dayatılmış ilişkilerinin peşinden koşarken yarattım seni kendi çöplüğümde. İlmek ilmek ördüm karakterini her bir hücreme.
Şimdi kendi eserimden huzur dilenmekten acizim, sessizim, çaresizim…
Ben yarattım seni, ben köle oldum eserime, kendime, kendi kaosuma…
19 yıl olmuş bugün. Her yeni gün, yenileceğimi bile bile devam ettirdim bu savaşı.
Kimine yaradı bu tutku, kimi ezildi altında.
Ben?
Gidemedim. Yenildik sevgili…
Bu kaosa teslim olmayı hazmedemiyorum. Sitem etmeye bile cesareti olmayan, çaresizce ölüp gidenlerin arasında yaşamaya çalışmak…
19 yıl. Her yeni gün, yeniden doğmak. İnadına sabretmek. Yenilmek için. Yenildikçe hatırlamak için.
Gözümden düşürdüm seni sevgili.
Ama sonu yok bu terk edişlerin.
Sen beni iyi hatırla.
Belki egede bir sabah güneşi selam verir bir gün,
Der ki
“Ali, gidemedi, kalamadı…”
1 note
·
View note
Text
17 yıl olmuş…
Neşelendirmeye çalıştığımız alelade iki bedendik seninle ikimiz. 17 yıl sonra, yeni güne başlayabildiği için minnettar bir beden artık elimde kalan.
Bir sonu olur mu bilmiyorum, günü geçiştiren zaferlerimin. Yarım kalmış anılarla dolu zihnim. Sitemim bundan. Tam bir nefretim dahi olmadı. Üzerinde deneyler yaptığım şımarık acılarım vardı. Ben sahici yanındım senin, sense benim özgür yanımdın. Sahiciliği başkalarının huzuruna feda ettik. Tutsak ve alelade bir beden artık elimde kalan.
17 yıl olmuş, dile öyle kolay.
Daha yolun yarısında, 35’teyken umudunu ve geleceğini kaybedebilirmiş insanoğlu. Ölüm korkusunu, boynumda nefesi titreyen güzel bir kadının, saçlarının dökülmesinde yaşadım. Öyle öğrendim; şımarık acılarımın ne kadar yersiz olduğunu.
17 yıla ne sığdırabilir insan. Yenilmiş olmayı dilerdim. Çabalamış ama başaramamış olmayı…
Adil bir aşkın ferdi olabilseydim, kazanmayı o kadar dert etmeyebilirdim.
17 yıl olmuş. Kazananı, kaybedeni olmayan bir kaosa kurban ettik o güzel hayalleri.
Beyaz çit, güzel bahçe, sakinleştirici bir fincan çay. Laf!
Bana yeni umut lazım Jeanne; benden çok uzak bir umut.
En az 17 yıl kadar uzak…
Hayat diyor bana seslenişin,
Nedir bu çaresizlik!
1 note
·
View note
Text
34
Affedersin çocuk.
İstifleyip arşive kaldırdım her neyin varsa. Sefasını süremediğin her acı için, affet.
Vicdanını rahatlatmak için sitem edebileceğin kimseyi bırakmadım etrafında, affet.
Bu tekdüzeliği kabullendiğim için, yanında veya karşında durabilecek kadar cesaretim kalmadığı için, affet.
Ne siyahın matemine doyabildin ne de kırmızının cazibesine… arada bıraktım. Bordo bir nar gibi dağıttım seni, affet.
Hiç yaşamamış saydım seni. Hiç sevmemiş, hiç şiir yazmamış, beklememiş saydım.
Seni düşünmeyi bıraktığım her bir an için, affet…
6 notes
·
View notes
Text
Kim kazandı?
Farkında mıyız, hiçbir anlamı kalmadı uğruna sabahladığımız romantizmin?
Kabullendik mi bu yenilgiyi?
Yenilgiyi tanımlayabildik mi geçen onca zamanda?
Pes mi ettik yoksa ta en başında biliyor muyduk bu çaresizliği?
Ya da kendimizi avutup vicdanımızı mı rahatlattık?
Bu çelişkiler bitirdi bizi.
Korkak, alelâde…
Biz hiç taraf olamadık,
Yine de, kazanan onlar…
1 note
·
View note
Text
Yaşlandıkça değerlenen, fakat hâlâ yeteri kadar kıymet görmeyen tuhaf gecelerimiz var bizim. Zaman geçtikçe çürüyen özlemlerimiz.
Korumak için sakladığımız, bir köşede unutulmaya yüz tutmuş hasretimiz…
Yaşlandığımız için değil, geberiyor ruhumuz, sırf unuttuklarımız için…
Tamamen unutana kadar yaşayacağız,
Unutamadıklarımız kadar insanız…
1 note
·
View note
Text
30.
Esiyor bazen kafama, dönmek. Nerede başladıysa artık, en geriye. Belki doyumsuzluğumun bir parçasıdır bu his, bilmiyorum. Yarım bıraktıklarım, yarına bıraktıklarım kadar belki. Hatta belki, ahı tutmuştur o kırmızı elbiseli kızın. Sessiz. Mecaz değil, bildiğin hicaz makamında sessiz sessiz oturuyor silüetin, kıçını koymuş pencere önüne. Sana olan zaafları öyle uzun uzun anlatmak sıktı artık. Hayat kavgasından mıdır, büyüdüğün için midir bilmiyorum. Un ufak olmuş insani değerlerimize tutunmaya çalışan sıradan iki vücut artık elimizde kalan. Çalıştırmaya, para kazandırmaya, yemek yaptırmaya hatta keyiflendirmeye çalıştığımız bayağı iki beden. Kaybetmekten çok, daha henüz kazanmamış olduğumuz zamana, en başa dönmek diyordum. Öyle temiz, öyle alelade. Şekil almamış sakalımıza, boğazımızı yakan, alışmadığımız içkilere, sabaha karşı gelen umuda ve hırsa. Henüz modayı keşfetmemiş, o sade küçük kasabaya. O çınar ağacının altında kurulan masaya, masaya konan çocukluğa, sonra masayı dağıtan gençliğime. Yarıştır yakıştırabiliyorsan dostlukları. Masada kaç kişi vardı hatırlamıyorum, kaç kadeh olduğunu hatırlar gibiyim fakat. Sen vurdumduymazlığının üstünde, yüzünü çevirme zahmetinde bile bulunmuyorken üstelik, ben aklımdan geçirirken bunları. Umarsızca ritüelini sergiliyorsun. Birazdan sabah türküsüne başlayacak ve maviye çalacaksın gökyüzünü. Senin maharetin olduğuna inanmak istediğim bir sabah türküsü. Demem o ki, Sen bir türküye başla, ben alayım sazımı elime, maviye çalsın gözlerimiz…
0 notes
Text
29.
Birikmiş çok hikaye, ifade edilecek fazla duygu var. Başa çıkmak zor… Bazen yanlış bir öyküde olduğunu ve yanlış bir karakteri canlandırdığını fark edersin, sonra da alelacele kendini yeni baştan yaratmaya çabalar, didinir, durursun. Durursun. Beklersin. Keskindir. Arada virgül yoktur. Hep noktayla tamamlanır yaşadıkların. Sonra bakmışsın yine aynı hengame. Bu kısır döngünün çemberinde yuvarlanıp giderken, bir macera sirkülasyonu da yaşamıyor değilsindir hani. Öyle olunca da birikmiş çok hikaye, ifade edilecek epey duygu yüklenmişsin. Hepsiyle başa çıkmak zor. İçinde ki tüm karmaşadan sıyrılıp, farkındalık uyandıran tek şeyin “küçücük şeyler peşinde mutlu olmak” olduğu su geçirmez bir netlikle ruhunu kapsarken, tam olarak ne istediğini bilememe durumu “mutlu olmak bu kadar basit olamaz” propagandasıyla, bu netliğe her defasında meydan okur. Bugün, bir şarkıda bulduğun huzuru, yarın almış olduğun pahalı bir hediyede tamamlamaya çalışırken, yüklenmiş olduğun tüm duygularının seni bir süreliğine terk ettiğini duyumsar, anlamsız bir ifadeyle kalakalırsın oracıkta. -me olumsuzluk ekinin en çaresiz kaldığı noktadasındır şimdi. Konuşamazsın, yazamazsın, soramaz ve yargılayamazsın. Çünkü HİSSEDEMEZSİN. İçinde ki o boşluğu, başka bir boşlukla dolduramayacağını öğrenmişsindir çoktan. Bu yüzden, yine beklemeye alırsın kendini, egemenliği ele almış o kasvetli boşluğun dolması için. Duyguların bu kadar yoğun yaşandığı bedenlerin, arada bir teklemesi, hissizleşerek kendini rölantiye alması normaldir. Düşünün ki, bu bedenler, iflah olmaz bir dalaletle “bile bile lades” demenin riskinden, mazoşistçe haz alan insanlardır. Çünkü, duyguların mantığına tur bindirdiği uzun soluklu bir koşunun düşe kalka ilerleyen kahramanlarıdır onlar… Bu kadar harfe, onca kelimeye, kurulmuş ve zihinde kurulmaya yüz tutmuş yüzlerce cümleye mahcup bir tutumda bitiriyorum bu hikayeyi. Üzgünüm, herhangi bir sonuca varamayacağım belirsiz bir yazı oldu. Ve üzgünüm, sonu yok bu gidişatın.
1 note
·
View note
Text
Onlara göre Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içinde gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içinde hayatı, dünyanın içine insanı yerleştirir. Fakat onun içine koyacak bir şey bulamaz. İnsan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, aşka, sanatla, hatta ironik bir biçimde tanrıya bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir; Hakikatte bütün kitapların içi doldurulmak için yazılır.
Sırt çevirdiğiniz hayatlarınız, toz zerrecikleri gibi sizi kucaklarken, hıçkırıklarınız fraktal bir dans müziğine dönüşür.
Ve bir gün, toz zerrecikleri sizi bağrına basarsa, bilinki ya huzura ulaşmıştınız ya da çıldırdınız. O gün hangisi olduğuna kendiniz karar vereceksiniz...
1 note
·
View note
Text
Ortalama insanda Herhangi bir günde herhangi bir orduya yetecek kadar ihanet, nefret, şiddet ve saçmalık vardır. VE Cinayet konusunda En Becerikliler Cinayet Karşıtı vaaz verenlerdir VE Nefreti En İyi Becerenler Sevmeyi Vaaz Edenlerdir VE-SON OLARAK- SAVAŞI EN İYİ BECERENLER BARIŞ VAAZI VERENLERDİRTanrıyı Vaaz Edenlerin Tanrıya İhtiyacı Var Barış Vaaz Edenlerin Huzuru Yok SEVGİYİ VAAZ EDENLER SEVGİS��ZDİR VAAZ VERENLERDEN SAKININ Bilmişlerden Sakıının.DURMADAN KİTAP OKUYANLARDAN Sakının Yoksulluktan Nefret Edenlerden Ya da Gurur Duyanlardan Sakının Övgü Göstermekte Hızlı Davrananlardan SAKININ Karşılığında ÖVGÜ BeklerlerSansürlemekte Hızlı Davrananlardan SAKININ Bilmedikleri Şeylerden KorkarlarSürekli Kalabalıkları Arayanlardan Sakının; Tek Başlarına Bir HiçtirlerOrtalama Erkekten Ortalama Kadından Sakının Sevgilerinden SAKININSevgileri Vasattır, Vasatı Aranır Dururlar Ama Nefretleri Dahiyanedir Nefretleri Seni Beni Herkesi Öldürebilecek Kadar Dahiyanedir.Yalnızlığı İstemezler Yalnızlığı Anlamazlar Kendilerinden Farklı Herşeyi Yoketmeye ÇalışırlarSanat Yaratamadıklarından Sanatıı Anlayamazlar Yaratma Başarısızlıklarını Dünyanın Beceriksizliğine YorarlarKendileri Tam Sevemedikleri İçin Senin Sevginin Eksik Olduğuna İNANIR VE SENDEN NEFRET EDERLERVe Nefretleri Parlak Bİr Elmas Bir Bıçak Bir Dağ Bir KAPLAN Bir Baldıranotu Gibi MükemmeldirEn Usta Oldukları SANATTIR NEFRET!
1 note
·
View note