Text
başı dizlerimdeydi. dudakları sol dizimin üzerinde geziniyor, günler öncesinde ona dediğim 'vücutlarımızdaki benler ruh eşimizin bizlere bahşettiği öpücüklermiş' lafıma karşılık bunu gerçekleştirmeye, öpücüklere boğarak sol dizimde bir ben bırakmaya çalışıyordu.
bense ona hiç bakmıyordum.
yarım saat öncesinde bana 'çok toysun.' demesi üzerine kendimce onunla bir tartışmaya girmiş, galibiyet kazanmama rağmen cezasını surat asarak kesmiştim ona.
o da bunu biliyordu.
önemsemiyor değildi ancak sanıyorum ki dizlerime öpücük bırakmak onun için daha iyi bir fikir gibi gelmişti.
bir süre daha öyle kaldık.
bu kez bana bakıyordu.
elimi tuttu.
inadı kestim, ona baktım.
"sana toysun dediğime alınma. benim de toy olduğum konular var."
inandırıcı olsun diye tek omuzunu kaldırıp indirmişti.
tek kaşımı kaldırmış olmayı dilerdim ancak göz kırpamadığım yetmiyor gibi tek kaşımı da kaldıramıyordum.
yüzümü buruşturdum, burnum kırıştı.
"neymiş o?"
cevabı geçikmedi.
belki de dizlerimde yatarken düşündüğü tek şey buydu.
"sana."
bana?
"sana karşı çok toy ve hazırlıksızım."
9 notes
·
View notes
Text
Gülümseme eşliğinde söylediği şeylerden sonra o an benden ne isterse istesin yapacak gibi hissettim. Ben başımı salladım o da kollarını boynuma sardı. Sanırsam gerçek anlamda ayrılık vakti gelmişti. Nuran`ın rüzgarın soğuttuğu burnunu yanağımda hissederken fısıldamıştı.
"Eğer bir gün ölecek olsaydım Maria Puder gibi ölmek isterdim."
Bu kadın ne yaparsa yapsın benim yüreğimi kabartmayı bir şekilde başarıyordu. Gerek sevgiden, gerek üzüntüden.
- Nuran ve Mümtaz. Armonde'den.
2 notes
·
View notes
Text
bana yalanlar söylese yetinecektim
ama bana yalan söyledi
yalanın yetti beni öldürmeye
oysa biliyordun küçük oğlan çocuğundan farksız olduğumu
oysa biliyordun kalbimin un ufak olacağını
hani beni kaybetmekten korkardın?
bile bile yanlış yapan, tanıdığım en korkak adamsın
2 notes
·
View notes
Note
hesabına bayıldım. o kadar güzel ki anlatamam, fazlasıyla kelimelerle ifade edemeyecek kadar beğendiğimi söylemem gerek.. ruhun çok hoş, güzel seneler dilerim, ruhu güzel insan.
yazımı beğeniyor olman beni çok sevindirdi. güzel ruhunu yansıtan cümlelerin ve tatlı dileğin için müteşekkirim sana. dilerim ki mutlu, bol neşeli ve kahkahalı, istediğin şeylere sahip olabildiğin bir yıl geçirirsin.
0 notes
Text
"..babam bana adım dışında hiçbir şey vermemeye yemin etmiş gibiydi Jeongguk. sadece annem vardı onun için. dahası bu annemin de hoşuna gidiyordu. birkaç kez geceleri aralarına girip yatmaya çalıştım. sabah uyandığımda her seferinde kendimi yatağımda bulurdum. bir süre sonra.. bir süre sonra geceleri kapılarını kilitlemeye başladılar."
duyduklarımı hazmedemedim. kanım neredeyse kinim ve öfkemle kaynıyordu. öyle ki düşündükçe kafayı yiyordum. gözyaşlarım usul usul yanaklarıma süzülürken ses çıkarmamak için dudağımı ısırmıştım. bundan bahsetmek onun için zordu, farkındaydım ancak bu tüm ısrarlarım onun iyiliği içindi. geçmişiyle yüzleşmesi gerekirdi lâkin yıkılan bendim. kaldıramıyordum, ben sadece işitirken o, bunu anbean yaşamıştı ce ben bu gerçeği kaldıramıyordum.
"sonra bir gün babamı haberlerde gördüm, artık tüm şubelerin başındaydı. emniyet müdürü olmuştu. başarısını kutlamak için yemek hazırlamıştı annem. o gün kendisinin de benim gibi yok sayılmaya başladığı ilk gündü. oysa annem onun yokluğuyla baş edemedi. dokuzuncu yaş günümde ilk defa pasta yaptı benim için, hediye aldı bana. yanağımı öptü. iğrendim. pastaya dokunmadan kendimi lavaboya koşarken buldum. üç saat boyunca yanaklarımı yıkadım. kızarıp tahriş olsa bile, canım acısa bile sabunladım tekrar. aynı günün gecesi yatağıma geldi, sıkı sıkı sarıldı bana. uyuduğu ilk anda kollarından kurtulup salondaki koltuğa yattım. bunu fark etse de vazgeçmedi."
o, bilinçsizce yaptığı bu davranışları anlatırken zorlanıyordu. tutunabilirdi, geç de olsa annesinin sevgisine tutunabilirdi lâkin içgüdüsel olarak sevgisinden iğrenmeye başlamıştı.
"artık kapısını kitleyerek yatan kişi bendim."
5 notes
·
View notes
Text
"benim yüzümden mi tüm bunları öğreniyorsun?" dediğine hızla "hayır!" dedim. "senin 'sayende' öğreniyorum." dediğimde "bunu böyle mi görüyorsun cidden?" yukarıdan beni izlemeye başladı.
"sen olmasan benim aşkımın zamana yenilemeyeceğini, güzelliğinin asla yıpranmayacağını ve umutlarımın asla körelmeyeceğini anlatacağım daha iyi bir araç bulamazdım muhtemelen."
6 notes
·
View notes
Text
onu tanıdığım gece kar yağıyordu. hüzünümle birlikte geçen uzun sürenin ardından etrafımdaki insanlar yağan karın beni canlandırdığını söylüyorlardı lâkin söylemleri yanılgıdan ibaretti. beni canlandıran, yaşatan şey karın beyazı değil; karın ta kendisi idi. şimdi ise beni yaşatan kişiyi uzun yıllar geçse de unutamayacağımı biliyordum. o benim sus çizgimde yerini her daim koruyan sızım, kalp yaram, ay'ım idi. ben ise onun güneş çocuğu. bu böyleydi ve böyle kalacaktı, bilirdim. tıpkı onun beni, benim de onu ezbere bilmem gibi bunu da bilirdim.
7 notes
·
View notes
Text


“gözlerin asuman, çok ağır.
ben, babamdan yemedim böyle bir dayağı.”
660 notes
·
View notes
Text
belki ben şair değildim lâkin o yaşayan en güzel şiirimdi.
10 notes
·
View notes
Text
yazmak dermanım mı yoksa mahvım mı bilemiyorum. aslına bakılırsa şu son zamanlarda pek çok şeyi bilemiyorum. güçlü olduğuna emin olduğum dallarım kırıldı, uçurumdan düştüm. bana tek iyi gelen şey yazmaktır evvelinde. kafam o kadar karışık ki neyi toparlayacağımı bile bilmiyorum. kahrından omuzumda ağlayan babamın acısını mı dindirsem yoksa henüz küçük olmama rağmen beni bir anda kendi akranı belleyen annemle mi dertleşsem emin değilim. birini tuttuğum an diğerinin boynu bükülüyor. büyümek istemiyorum ben. babamın güzel gözlüm, ay parçam diye sevdiği küçük çocuğu olmak ya da annemin her daim öpmekten yanaklarımı kızarttığı cennet kokulu bebeği olmak isterdim. bazen istekler gerçekleşmiyor lâkin elimde olsa zamanı geri alır ve bir ömür boyu küçüklüğümde kalırdım. belki o zaman böyle şeylerle uğraşmak zorunda kalmazdım.
5 notes
·
View notes
Text
eskiden hayatımda olan lâkin sonrasında tekrar karşıma çıkan insanların o davranışları kadar kötüsünü görmedim ben firuze. tam kendimi sevip sarınmış, onların açtığı yaralarımı bir bir kapatırken onların boş konuşmalarını susturamıyorum. kindar biriyimdir, söyledikleri güzel sözler bir kulağımdan girer diğerinden çıkar ve insanların her anlarını unuturum ancak o dedikleri kötü şeyleri susturmamın imkanı yok firuzem. sen olsaydın genç bedenim ve yaşlı bir zihnimle yatardım dizlerine. yaş almış ellerini saçlarımda gezdirirdin belki? şu sıralar o kadar çok yorgunum ki insanları susturamıyorum bile. firuze, ben iğrenç miyim? öyle isem, ne yaptım ben bu insanlara? öyle değil isem, insanların kini yavaş yavaş bana mı bulaşıyor? birçok sorum ve aynı zamanda cevaplarım var, bunları toparlayamıyorum ve kötü biri olduğum düşüncesini zihnimden atamıyorum. ben eriyip gidiyorum öylece, sen dikkat et kendine.
kıvır saçlı çocuğun canı, firuze'ye.
firuze'me.
6 notes
·
View notes
Text
sen ve ben. kasabadan ve aşkımızın günah olduğunu söyleyen insanlardan uzak. insanlardan çok uzağa gitmiş, çok insan bulunmayan küçük bir kasabaya yerleşmiştik. yaz ayına girmiş olduğumuzu anımsıyorum, pencereden güneş ışıkları süzülüyordu. yüzümde parmak uçların gezerek usul usul tenimi sevdiğinde derin bir nefes almış ve gözlerimi sana çevirmiştim. yüzüne çevirmiştim. beni derbeder eden güzel yüzüne çevirmiştim. sen çok güzelsin lâkin bu, yüzünle alakalı bir mevzu değil. kurduğun ve yazdığın cümlelerle, ses tonunla veya saçının uzunluk ölçüsüyle alakalı. ya da retinanın etrafındaki o koyu çemberle ve elmacık kemiklerinle.. ancak kesinlikle yüzünle alakalı değil. sen parça parça parça güzelsin. bütünken diyecek kelime bulamıyor insan. tüm bildiğimden emin olduğum kelimelerimi unutuyor, boğazımda bir yumru bırakıyordu. ve sana hitap ederken, her şeyi unutuyorum. beni severek uyandırmanın ardından yataktan gülerek kalkıyor kahvaltı hazırlamaya gidiyorduk. sen bana iş yaptırmayı sevmediğinden sadece ufak şeyleri bana veriyor ardından beni sandalyeye oturtuyordun. kahvaltıyı hazırlarken başın bana dönüyor ufak kıkırtılar bırakıyordun. sen kahvenden içerken ben ise kuruyemişlerimden kemirip benim için koyduğun meyve suyunu içiyordum. günün ilerleyen saatlerinde seni seviyordum. kollarımın arasındaydın. dudaklarım teninde geziniyor, ufak öpücüklerimi bırakıyordum yanağına. haylaz köpeğimiz yanımıza gelmeye çalışırken kedilerimiz ise bizi koltuktan etmeye çalışıyordu lâkin fark etmiyordu. ben yine seviyordum seni, okşuyordum saçlarını. öpücüklerimi bırakıyordum tutamlarına, örüyordum. bazenleri krizantemler ile donattığımız bahçemize geçiyor, seninle kahve kupalarımız ve benim seçtiğim plaktan gelen hafif cızırtılı müzik ile dinleniyorduk. gözlerimi kapatır boynumu geriye atar ve derin derin solurdum havayı. gözlerinin üzerimde dolandığını bilirdim tıpkı açıkta kalan boynuma burnunu yaslayıp derince kokumu içine çekip bir öpücük kondurduğunu bildiğim gibi. gece vakti oluyordu. kollarının arasına giriyordum hemencecik. ben küçücük bir çocuğum ve sensiz korkuyor gibi titreyen sesim, düşüp dizlerimi kanattığım, bütün yollar sana çıkıyor. geceleyin ise küçük bir çocuk gibi göğsüne sığınır kapatırdım gözlerimi. mutluydum çünkü yanımdaydın. insanlardan uzaktaydık. birlikteydik. doya doya severdim seni, doya doya severdin beni.. var olmayı hatırladığım gibi hatırlatırdım sana. ruhum, benazir ruhuna öğretirdi yaşamayı.
14 notes
·
View notes
Text
sabiha bu adamlar beni alıp götürecek
sakın ha ağlamanı istemiyorum
soracakları varmış yıllardır sorarlar
anlaşılan bu sorgu daha yıllarca sürecek
ilk götürülüşümü bak hatırlıyorum
sendikaya yazıldığım günlerdi sanıyorum
otomobil farlarına yağmur yağıyordu
cıgaram ıslanmış sokaklar nedense dar
bu defa aksi gibi zilzurna ilkbahar
çocuğa bir şey söyleme sabiha belli olmaz
sakın ha ağlamanı istemiyorum
bakarsın çabuk biter akşama evdeyim
uzayacak olursa git hüseyin'i bul
eli kızıl kanda olsa bizi bırakmaz
çantamı hazırlarsın pijamam terliklerim
izin verirlerse seni de beklerim
hani bir gülümsemen vardır sanki istanbul
gözlerin gözlerimi bulur bulmaz
içimde bütün şehir atlı karınca gibi
döner ha döner ışık renk ve pul
hay allah bu ilkbahar beni öldürecek
rüzgardaki kokular dudaklarımdaki tuz
bu adamlar sabiha beni alıp götürecek
günlerden cuma sabah saat dokuz
sakın ha ağlamanı istemiyorum
paran var mı yok mu bilemiyorum
al şu yüz lirayı yanında bulunsun
yüz de bana kalıyor varımız yoğumuz
çocuğa bir şeyler al onunla avunsun
beyler ben hazırım haydi gidiyoruz
sabiha unutma seni bekliyorum
4 notes
·
View notes
Text
canım,
birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sevmek lazım.
his boşluğu ve iç burkulması diye bir şey varmış.
çok sevince anladım.
hayat, o evde yerin yok diyor.
yerini bil.
evdeki ve sokaktaki tüm savaşları kaybettiğim yerdeyim.
hâlâ güzel olduğunu bilmeden,
güzel duranı seviyorum.
ellerini takip ediyorum, hâlâ.
elin ısısıyla kalbin ısısı birbirine ne yakınmış.
kalp sıkışıyor, el buz.
yüzümü yağmura uzatsam geçecek diyorum.
geçmiyor.
ev buz.
anlamaktan yoruldum.
sarılmaktan.
sen, o evde - sarılmaktan korkanların en uzağında dur, olur mu?
öyle birine aşık ol ki, her şeyi unut.
dans etmeyi hatırla.
birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sev.
9 notes
·
View notes
Text
sil gözlerindeki korkuyu, kini, yalnızlığı ve inci tanelerini. ve sakın korkma. geldim, ben varım artık, sakın ağlama. fırtınalar kopsa da içimde, gülüşün hatırına yeniden yine doğarım. şu çılgın garip dünyaya bir kez daha, senin için geldiğimde candan, canımdan daha yakın seni isterim kanımda. seni sevdim ve sevmeye devam edeceğim. doya doya seviyorum seni. ilk defa lunaparka gidip ilk kez pamukşeker yiyen çocuğun masumluğu ve mutluluğu ile seviyorum seni. içimdeki küçük çocukla seviyorum. her bir hücremle seni ezberlemişken seviyorum. şu tıka basa sen dolu kalbimde ne var ne yoksa avuçlarına serdim. evime serdim çünkü avuçların evimdir. omzun, içimde zerre korku olmadan sırtımı yaşayabileceğim bir dağ. göğsün, kucağın, kalbin, içimdeki çocuğun kanayan dizleri ile gelip bir tek sığınabileceği bir evdi. ancak bunlar karşılıksız değil. sen ne zaman istersen kollarıma gelebilirsin. dudakların tenimde dinlenmek isteyebilir, yapabilirsin. omuzlarıma yaslanıp derin bir nefes alabilirsin. kollarını boynuma sarabilirsin. ne zaman uyumak istersen göğsüm pamuktan yataklara dönüşür. kucağım tahtın olur. saçlarına dolanır parmaklarım, usul usul saçlarını okşar burnuna bir öpücük kondururum. güzel yüzünü dudaklarıma milim milim ezberletirim.* ne istersen, ne dilersen onu yaparız çünkü içimde büyük bir sevinç vardı. bu sevinç, seninle aynı yüzyılda denk gelip bana nasip olmandı. ve bu şahsi hayatımın en paha biçilemez talihidir.
-içtiği şarabın adamı için.
16 notes
·
View notes
Text
bak, nasıl da sararıp soluvermiş Tanrı kederden
sen ondan çok daha güzelsin diye.
kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan,
tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi,
yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan:
biz dönünceye dek siz parıldayın, diye.
gözlerin gökte olsaydı, yıldızlar da senin yüzünde;
utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı,
tıpkı gün ışığının kandili utandırdığı gibi.
öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözlerin gökte, gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.
bak, nasıl da dayamışsın yanağını eline!
âh, eline giydiği eldiven olaydım da
dokunaydım yanağına.
9 notes
·
View notes