gdfg5345-blog
gdfg5345-blog
55
499 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Kısır erkekler kansere daha çabuk yakalanıyor
Tumblr media
1989 yılından bu yana sürdürülen araştırma tamamlandı. Sonuç: Kısır erkekler kansere daha çabuk yakalanıyor! Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr Betül Görgen, Standford Hastanesi Erkek Kısırlığı Bölümü'nde gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları hakkında şu bilgileri verdi: "Araştırma kapsamında yaş ortalaması 35,7 olan 2 bin 238 erkek takip edildi. Bu erkeklerin 451'i azospermikti (meni örneğinde hiç sperm olmayan). Araştırmacılar bu erkekleri yaklaşık yedi yıl takip ettiler. Kısır erkeklerin 29'unda ortalama 5,8 yıl sonra kanser gelişti. Eğer kanser oranı genel popülasyonla benzer olsaydı sadece 16,7'sında kanser gelişirdi. Oysa kısır erkeklerde kanser gelişme olasılığı 1,7 kat daha fazla olmuştur. Daha ileri analizler azospermik erkeklerin genel popülasyona göre üç misli daha fazla kanser tanısı aldıklarını göstermiştir. Ayrıca 30 yaşından önce azospermik olan bir erkekte kanser gelişme riski genel popülasyona göre sekiz kat fazladır. Daha önceki araştırmalar kısır erkeklerde testis kanseri oranının arttığını bildirmiştir. Fakat azospermik erkeklerde beyin, prostat ve melanom gibi farklı kanser türleri de görülmektedir. Bu nedenle azospermi tanısı konmuş erkekler ilerleyen yıllarda kanser taramaları konusunda daha özenli olmalılar. İnsan genomunda bulunan genlerden yaklaşık dörtte biri üreme konusuyla ilgilidir. Bu nedenle kabaca üreme kapasitesi o kişinin genetik sağlığının da bir ölçümüdür."
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Osteoporoz’a karşı pilates
Tumblr media
Sodexo Avantaj ve Ödüllendirme Hizmetleri'nin yaşam kalitesini yükselten tavsiyeleri paylaşmak için oluşturduğu "İyi Yaşa" platformunda tavsiyelerde bulunan Klinik Pilates Eğitmeni Ayça Kaşıkçı, pilates yardımıyla kemiklerin yeniden kuvvetlendirilebileceğine ve bu sayede osteoporozu yenmenin mümkün olabileceğine dikkat çekiyor. Sodexo Avantaj ve Ödüllendirme Hizmetleri'nin yaşam kalitesini yükselten tavsiyeleri paylaşmak için oluşturduğu "İyi Yaşa" platformunda önerilerde bulunan Klinik Pilates Eğitmeni Ayça Kaşıkçı, pilates yaparak kemiklerin güçlendirilebileceğini söylüyor. Kaşıkçı sözlerine şöyle devam ediyor: "Osteoporoz, halk arasında kemik erimesi olarak bilenen ve genellikle kadınlarda menopoz sonrası ortaya çıktığı düşünülen bir rahatsızlık. Esasen, cinsiyet farkı göstermeden kemik metabolizmasındaki bir bozukluk sonucunda kemikteki protein örgüsünün seyrelmesiyle meydana gelen ve kemiklerin kolayca kırılmasına, deformasyonuna neden olan bir hastalıktır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, osteoporoz sadece menopoz sonrası ya da ileri yaşlarda görülen bir rahatsızlık değil, özellikle stresli ve fiziksel aktivitesiz bir yaşamın doğal getirisidir. Beslenme bozukluğu, stres ve fiziksel aktivitesiz bir yaşam, kemik yoğunluğunu düşürerek, pencere açmak veya yerden bir paket kaldırmak gibi basit hareketleri kişiye yaptıramaz duruma getirir ve sonrasında da kemik kırılmaları, deformasyonları hatta omurgamızda kayfotik (kamburumsu görünüm) yapıya neden olabilmektedir. 1994 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü tarafından bir "hastalık" olarak tanımlanmamış olan Osteoporoz, günümüzde "en sessiz" ilerleyen kemik hastalığı olarak belirtilmiştir. Sessiz olmasının nedeni, yukarıda saydığım faktörlerin (beslenme bozukluğu, stres ve fiziksel aktivitesiz yaşam) insan vücuduna olan zararlarının yavaşça ilerlemesi ve kendisini en son noktada göstermesidir. Yapılan araştırmalarda, kemik erimesi yaşayan hastalar bel ve boyun ağrılarından, hatta pantolonlarının/eteklerinin bel ve boy ölçülerinin uzadığından şikayet etmektedirler. 2005 yılında Çin-Oxford-Cornell projesinde yer alan araştırmacılar tarafından, düşük kalsiyum tüketmelerine rağmen tarım ve çiftçilikle uğraşan Çinli'lerde, fiziksel bir aktivite içinde olan kişiler, kanser ve kalp rahatsızlıklarıyla beraber osteoporoz gibi kemikle ilintili bir hastalığın da oranının çok düşük olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle osteoporozu "zengin-tembel hastalığı" olarak tanımlamışlardır. Fiziksel aktivite, vücudumuzdaki kemiklerin öncelikle sağlam bir şekilde yapılanması, güçlenmesi ve düzgün olarak şekillenmesi için hayatımızın her devresinde, en küçük yaştan en ileri yaşa kadar, gereklidir. 2004 yılında U.S Surgeon General (Amerika Genel Cerrahi Enstitüsü) tarafından hazırlanan 404 sayfalık raporda "Bone Health and Osteoporosis-Kemik Sağlığı ve Osteoporoz) kemik sağlığını korumada anne karnından başlayan beslenme bozuklukları ve stres üzerinde durularak öncelikle kemik yapısının sağlıklı bir şekilde oluşturulmasının altı çizilmiş ve bunun devamlılığını sağlamak için de özellikle Pilates gibi fiziksel aktivitelere ağırlık verilmesi tavsiyesinde bulunulmuş. Raporda diğer fiziksel aktivitelerin yanında Pilatesin önemi ve farkı şu şekilde belirtilmiş: "Pilates sadece basit bir fiziksel aktivite değil; vücut duruşunu düzelten ve simetrisini korumasını sağlayan, nefes alıp vermeyi kontrol etmeyi öğreten, karın kaslarını kuvvetlendirerek sırt, pelvis ve omuz kemiklerinin sağlamlaşmasına ve eklem hareketliliğine destek olan vücudun tepeden tırnağa her yerinin çalışmasını sağlayan bir egzersiz bütünüdür." Kemik deformasyonu olarak nitelendirebileceğimiz osteoporozda, kaslar gerektiği gibi gerinememekte, esneyememektedirler. Zihindeki baskı ve gerginliklerin bedende vücut bulması olarak adlandırabileceğimiz osteoporozu, fiziksel aktivite ve nefes egzersizleriyle zihne destek vererek kemikleri yeniden kuvvetlendirebilir ve osteoporozu yenebiliriz!"
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Yoğun spor yapan erkekler dikkat!
Tumblr media
Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir uyarıyor: "Yoğun spor, uzun süre kullanılan steroidler ve sauna; sperm kalitesi üzerinde olumsuz etki göstererek erkeklerde kısırlığa yol açıyor!" Spor her ne kadar sağlıklı olsa da yoğun spor yapmak libido üzerinde olumsuz bir etki gösteriyor. Egzersiz; sağlıklı kalmak, stresi azaltmak ve kilo vermek için tavsiye edilse de her şeyin fazlası zararlı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetişkinler için haftada 150 dakika orta seviyede egzersiz yapılmasını öneriyor. Ancak yapılacak yoğun egzersiz, seks hormonları yani doğurganlık ve libido üzerinde olumsuz etki gösteriyor. Çok atletik kadınların menstrual döngülerindeki sorunlar bilinen bir gerçek. Peki ya erkeklerde yoğun sporun doğurganlık ve libido üzerine etkisi nedir? BİN 77 ERKEK ÜZERİNDE ARAŞTIRILDI North Carolina State Üniversitesi araştırmacılarının yaptığı araştırma, Medicine and Science in Sports and Exercise dergisinde yayınlandı. Çalışmaya bin 77 erkek katıldı. Bu erkekler kendi fiziksel aktivite ve cinsel yaşamları hakkındaki sorulara cevap verdi. Katılımcıların çoğu koşu yapıyor veya bisiklete biniyordu. SPOR YAPIN AMA YÜKSEK DOZ DEĞİL Sonuçlara göre, yoğun egzersiz yapanlarda azalmış libido ortaya çıkarken; hafif veya orta derecede fiziksel aktivite yapanlarda ise daha yüksek libido düzeyleri gözlendi. Bu da yoğun sporun, fiziksel yorgunluğa ve buna bağlı olarak da düşük testosteron seviyelerine yol açtığını gösteriyor. Ayrıca yüksek sıcaklık da sperme zararlı olduğundan yoğun fiziksel aktivite, sperm sayısını azaltabilirken, orta seviyede yapılacak düzenli egzersiz ise doğurganlık açısından faydalı. SAUNA KISIRLIĞA YOL AÇIYOR! Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Yardımcı Üreme Teknikleri Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, aşırı spor ve erkek kısırlığı hakkında şu bilgileri verdi: "Vücuttaki yağ oranının yükselmesi testosteron seviyesinde düşmeye sebep olur. Vücutta testosteron hormonu yağ hücrelerini kimyasal formunu değiştirerek östrojene dönüştürmektedir Aşırı spor yapan erkeklerde kas artışı ile yağ oranındaki azalma kandaki testosteron artışına neden olur. Ancak ağır spor dallarıyla uğraşan erkeklerde testosteron hormonu düzeyi, sperm üretimi ve kalitesinde ciddi oranda düşüş göstermektedir. Aynı zamanda spor salonlarında her gün saunada zaman geçirilmesi testislerin olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir." UZUN SÜRE STEROİD KULLANMAYIN Vücuda dışarıdan testosteron alınması doğru bir yaklaşım değildir diyen Ferti-Jin Kadın Sağlığı ve Yardımcı Üreme Teknikleri Merkezi Klinik Direktörü, Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, "Birçok sporcu tarafından kullanılan steroidler vücutta testosteron seviyelerinde aşırı artışa neden olarak cinsel fonksiyonlarda ciddi performans artışı gösterir. Fakat uzun vadede kullanımlarda vücuttaki doğal testosteron normalin çok altına düşer ve testislerde küçülmeye sebep olur. Bu nedenle sperm üretimi etkilenerek azalır. İlacın bırakılması söz konusu olur ise ancak 4-6 ay sonra sperm üretimi normal haline dönebilmektedir. Bu durum normal yollarla çocuk sahibi olma oranlarında belirgin düşüşe sebep olmaktadır" diyerek erkekleri uzun süre steroid kullanmamaları konusunda özellikle uyardı. VİTAMİN DESTEĞİ ÜREME KAPASİTESİNİ ARTIRIR Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Seval Taşdemir, "Kullanılacak vitamin-mineral desteği ve bazı antioksidan ilaçlar üreme kapasitemize de olumlu katkılar sağlar. Doğru ve uygun dozlarda, uzun süre kullanıldığında sperm sayısı ve kalitesinin arttığı gözlenmiştir" dedi.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Hamilelikte Baba Adayı Nasıl Değişim Yaşıyor
Hamilelik, anne adaylarının hayatına bir takım değişiklikler getiriyor. Gerek anne gerek bebeğin sağlığı için bu değişikliklere uyum sağlamak gerekiyor. Bazı kulaktan dolma bilgilere ön yargı ile yaklaşmak ve doğru olanı uygulamak ise sağlıklı bir gebelik geçirmenin altın kuralı olarak kabul ediliyor.  Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü'nden Op. Dr. Sibel Kaya, hamilelikte doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi. "Hamilelikte çok yemek yersem, bebek daha sağlıklı olur" Yanlış. Hamilelikte çok yemek önemli değil, dengeli beslenmek önemlidir. Hamilelikte beslenme, ben ne yersem bebek de onu yer ve daha iyi beslenir anlamına gelmemektedir. Gebelikte az az ve sık sık beslenilmelidir. Günde 3 ana öğün ve 3 ara öğün yapılmalıdır. Fazla kilo alındığı zaman gebelik tansiyonu, gebelik şekeri ve iri bebek doğumu gibi sorunların ortaya çıkacağı unutulmamalıdır. "Hamilelikte her türlü gıda tüketilebilir" Yanlış. Hamilelikte bazı yasaklı gıdalar vardır. Özellikle çiğ et içeren, çiğ köfte tüketilmemelidir. Buna ek olarak; kabuklu deniz hayvanları, midye, suşi, kokoreç, salam, sucuk, sosis ve tütsülenmiş etler yenilmemelidir. Kavanozlarda satılan turşulardan, çok fazla tuz içerdiği ve katkı maddeleri olduğu için uzak durulmalıdır. Abur cubur tüketimine de dikkat edilmelidir. "Bitki çayları hamilelikte sakıncalıdır" Yanlış. Hamilelikte bitki çayları içilebilir. Özellikle gebelik döneminde kabızlığa eğilim olduğu için, bitki çayları günde 1-2 bardak tüketebilir. Adaçayının düşüğe neden olduğunu düşünülür ancak bu konuda kanıtlanmış bir araştırma bulunmamaktadır. "Hamilelikte ton balığı yenilmemelidir" Yanlış. Hamilelikte haftada 2 kez ton balığı tüketilebilir. Üstelik gebelikte balık tüketimi daha önemlidir. Omega 3 içerir fakat denizin derinlerinde yaşayan bazı balıklar, ağır metaller içerebileceğinden gebelikte risklidir. Özellikle bebeğin gelişim evresinde olduğu ilk 3 aylık dönemde santral sinir sistemine zararlı etkileri olabilir. "Hamilelikte spor yapılmaz" Yanlış. Hamileliğin tüm evrelerinde spor yapılabilir. Sadece son haftalarda fiziksel olarak bazı sporları yapmak sıkıntı oluşturabilir. İlk 3 ayda da düşük tehdidi, kanaması ve lekelenmesi olan anne adaylarının spor yapması önerilmez. Gebelikte yapılabilecek en iyi sporlar; yürüyüş ve yüzmedir. Haftada 2 günde mutlaka yürüyüş yapılmalıdır. Yüzme için de havuz yerine deniz tercih edilmelidir. "Hamilelikte araba kullanılmaz" Yanlış. Hamilelikte araba kullanmak herhangi bir problem yaratmaz. Belki 37'inci haftadan sonra sıkıntı olabilir. Çünkü bebeğin büyümesine bağlı olarak anne adayında sıkıntı yaratabilir. Ancak kontrollü bir şekilde, emniyet kemeri göğsün ve göbeğin altından geçirmek şartı ile araba kullanılabilir. "Bebeğin saçları çıkınca anne adayının midesinde yanma şikayetleri olur" Yanlış. Hamileliğin her döneminde reflü ve mide asidi olduğu için bu durum normaldir ve bebeğin saçlarının çıkması ile alakası yoktur. Mide yanmasını engellemek için beslenme düzenlenmelidir. Çok acılı, ekşili gıdalar ve yatmaya yakın yemek yenilmemelidir. Uykuda yastık boyu yükseltilmelidir. Çok şiddetli reflü durumlarında anne adaylarına, bebeğin sağlığını herhangi bir şekilde etkilemeyen ilaçlar da verilebilir. "Hormonal değişim sadece anne adayında olur" Yanlış. Fiziksel olarak sadece anne adayında hormonal değişim olsa da bu süreç baba adayını da etkiler. Kadınlar için hamilelik, hassas bir süreçtir. Ani duygu değişimleri yaşanabilir. Bu süreç ister istemez beslenme, psikolojik olarak babaya da yansımaktadır. Genelde hamilelik döneminde baba adayları, eşlerinden daha fazla kilo almaktadır. "Hamilelik dikkat dağınıklığı ve motivasyonda düşüklüğe neden olur" Yanlış. Hormonal değişime bağlı kısmen dikkat dağınıklığı, halsizlik ve yorgunluk gibi şikayetler görülebilir ancak geçici bir süreçtir. Üstelik gebelikte evde oturmak yerine, iş hayatına devam edilmesi anne adaylarının kendilerini daha dinamik hissetmelerini sağlayacaktır. Hamileler, öz bakımlarını da asla ihmal etmemelidir. "Hamilelikte saç boyası ve makyaj yapılamaz" Yanlış. Anne adaylarının kendilerini iyi hissedeceği şekilde hamilelik sürecini geçirmeleri önemlidir. Bunun için saçlarına fön çektirebilir, çok aşırıya kaçmamak şartıyla makyajlarını yapabilirler. Özellikle 4'üncü aydan sonra organik boya ile saçlarını da boyatabilirler. Boya saçta kısa kalmalı, bol su ile yıkanmalıdır. "Hamilelikte diş sağlığına müdahale edilemez" Yanlış. Hamileliğin özellikle ikinci yarısından sonra diş ile ilgili her türlü müdahale yapılabilir.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Erkeklerde göğüs büyümesine estetik çözüm
Tumblr media
Jinekomasti meme dokusunda aşırı büyüme ya da asimetrik meme dolgunluğuna sahip erkeklerde görülen bir anomali.  Sadece kilolu erkeklerde değil, kilo sorunu olmayan pek çok erkekte de görülen jinekomasti, erkeğin estetik olarak farklılaşmasına, özgüven kaybına ve psikolojik sorunlar yaşayarak sosyal yaşantısının bozulmasına sebep oluyor. Op. Dr. Bülent Cihantimur, jinekomasti hakkında açıklamalarda bulundu: " Göğüslerinde büyüme olan erkekler kıyafetlerinin altından beliren göğüslerini kamufle etmeye çabalıyorlar. Oysaki çözüm çok basit! Bu tarz aşırı derecede gelişmiş ve genişlemiş meme dokusuna sahip olan erkeklere, kliniklerimizde jinekomasti operasyonu yaparak memelerin cerrahi olarak düzeltilmesini sağlıyoruz" dedi. Jinekomasti ameliyatlarının oldukça kolay işlemler olduğunun altını çizen Cihantimur: " Eskiden yağ dokularının kesilmesi suretiyle yapılan jinekomasti ameliyatlarını artık çok daha kolayca liposculpture metodu kullanılarak da yapılabiliyoruz" diyerek erkeklerde görülen meme büyüklüğü sorununu pratik bir şekilde ortadan kaldırdıklarını anlattı. Kesisiz Jinekomasti konforu Erkeklerdeki meme büyümesinin son zamanlarda çok daha fazla görüldüğünü ve bunun sağlıksız, katkı maddeleriyle dolu beslenme alışkanlığına bağlı olarak geliştiğini söyleyen Op. Dr. Bülent Cihantimur, spor ya da bölgesel egzersizlerle dahi, bu yağlanmanın önüne geçilemediğini söyledi. Oluşan bu yağlanmayı kesisiz bir şekilde yok ettiklerini vurgulayan Cihantimur: "Jinekomasti operasyonları, kesi yapılmaksızın açılan noktasal bir delikten kanüller yardımıyla yağ dokusunun eritilip, dışarı alınmasıyla gerçekleşiyor. Eğer hastada yağ dışında kistik meme dokusu mevcutsa, bu sefer de yine minimal kesiyle bölgedeki fazlalığı alıyoruz. Hiç iz kalmayan ve oldukça kısa süren operasyon sonrası hemen ertesi gün günlük yaşantınıza dönebiliyorsunuz " dedi. Ergenlik çağında da yapılabiliyor Jinekomasti operasyonlarını özellikle ergenlik dönemindeki gençlerin de tercih ettiğini söyleyen Cihantimur: " Ergenlik çağını henüz tamamlamamış olan hastalarda bir kez daha işlemlerin gerçekleşme ihtimali vardır ama istenildiği zamanda yapılmasında sağlık açısından herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Gence yaşattığı psikolojik sorunlar ancak problem ortadan kaldırılarak çözümlenir. Oldukça iyi geri dönüşler aldığımız jinekomasti operasyonlarında İlk yaranın iyileşme süresi 1 hafta içinde gözlemleniyor. Ameliyattan 2-3 gün sonra şişlikler dağılır. Bu arada hasta normal yaşantısına geri dönüş yapabilir" dedi.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Hamilelik Rehberi artık daha kapsamlı
Tumblr media
Anne adaylarının hamilelik sürecini yakından takip eden, benzer süreci yaşayan kişilerle fikir alışverişi yapmasını sağlayan ve birçok soruya yanıt veren Hamilelik Rehberi uygulaması güncellendi. Yeni güncelleme ile uygulama sohbet kulübü, doğuma hazırlık çantası, hamile egzersiz videoları, tekme sayacı ve günlük tutma gibi özelliklere kavuştu. Anne adayları, hamilelikle ilgili merak ettikleri her türlü sorunun yanıtını onlar için özel olarak tasarlanan 'Hamilelik Rehberi' ile alıyor. Hamilelikle ilgili her konuda doktor ve uzman görüşleri, tavsiye, yorum ve önerilerde bulunan uygulama anne adaylarının önemli bir desteğe ve danışmana ihtiyacı olduğu düşüncesiyle yola çıkan Op. Dr. Serkan Oral ve uzman ekibi tarafından hazırlandı. Kullanıma sunulduğundan bu yana günümüze kadar 250 binden fazla kullanıcı tarafından indirilen ve aktif olarak kullanılan uygulama, hamilelik sürecinden sonra da annelere yardımcı olmaya devam ediyor. Annelerin bebekleriyle yeni bir hayata adım atmalarını da düşünen bu özel uygulama, doğum sonrasında da bebeklerin tüm gelişim evrelerini takip edilebileceği ve bilgilere ulaşılabileceği özel bir dünyaya dönüşüyor. Kısaca Hamilelik Rehberi her zaman ve her şartta anne adayları ve annelerle yol almaya devam ediyor. Güncelleme ile yeni özellikler geldi Hamilelik Rehberi'nin yeni güncellemesi, profil kodu sistemiyle anne adaylarının eşlerinin de hamilelik sürecini takip edebilmesini sağlıyor. Uygulamada aynı zamanda sohbet kulüplerinde sohbet etme ve arkadaş edinme özelliği de kullanıma sunuldu. Uygulama, yeni güncelleme ile anne adaylarına doğum çantası hazırlama, kendi alışveriş listesini oluşturma, hamilelik haftasına göre egzersiz videoları, tekme sayacı ve günlük tutma gibi özellikler de sunuyor. Anneler ve anne adayları sohbet kulüplerinde tecrübelerini paylaşıyor Yeni eklenen sohbet özelliğinde anneler ve anne adayları kulüplerde sohbet ederken bilgi ve tecrübelerini paylaşabilecekler. "Anketlerim" bölümünde ise her türlü konuda anket oluşturulabiliyor ve merak edilen konularda diğer anne ve anne adaylarının fikirleri uygulama üzerinden öğrenilebiliyor. Hamilelik yogası da var Uygulamaya yeni eklenen "Haftanın Egzersizi" özelliği anne adaylarına Hamilelik Yogası videoları ile ev konforunda egzersiz yapma imkanı sunuyor. Bu bölümdeki içerikler Hamile Yogası ve Hamile Pilatesi uzmanı Banu Değer tarafından hazırlanıyor. Doğum planlaması da mümkün "Doğuma Hazırlık" bölümü anne adaylarına kendi alışveriş listesini oluşturup, doğum çantasını hazırlamasını sağlıyor. Doğum yöntemleriyle ilgili makalelerin yer aldığı bu bölümde "Doğum Planım" sayesinde doktora ve doğum ekibine anne adayları kendilerini daha iyi ifade edebileceği istekleri listeleyebiliyor. Bu eşsiz özellik sayesinde hazırlanan planı yazdırarak doktorla paylaşılabiliyor. Minik yavruların tekmeleri de sayılıyor Anne adayları uygulama ile karınlarındaki bebeklerin tekmelerini "Tekme Sayacı" sayesinde sayabiliyorlar. Bu tekme sayıları anne adaylarının günlüğüne otomatik olarak kayıt ediliyor. Benzer şekilde kilo takibi ve tansiyon takibi de yine uygulama üzerinden yapılabiliyor.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Kadın sağlığı için bu 7 belirtiye dikkat!
Tumblr media
Kadınlarda hayati risk oluşturabilen hastalıklar bazen önemli belirtilerle bazen de sessizce gelebiliyor. Kadın sağlığına yönelik hastalıkların tespitinde rutin kontroller büyük önem taşıyor.  Başta rahim, rahim ağzı, yumurtalık ve meme kanseri olmak üzere sık görülen birçok kanser türü bu taramalar sayesinde tespit edilebiliyor, erken evrede yakalanan hastalıklar da tamamen tedavi edilebiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü'nden Op. Dr. Altuğ Semiz, kadın hastalıkların önemli belirtileri ve düzenli jinekolojik muayenenin önemi hakkında bilgi verdi. Kadın hastalıkları, yaşam kalitesini düşürmekle kalmayıp, bazı durumlarda hayati riske neden olabilmektedir. Özellikle bazı belirtiler kadın vücudunda bir şeylerin yolunda gidip gitmediğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu durumlar şu şekilde sıralanabilir: 1 -Açıklanamayan kanama düzensizliği; kadınların stres, mevsim değişikliği gibi durumlar dışında kalan sapmaları yani 25 günden kısa, 35 günden uzun aralıklar olması 2 -Adet dönemi dışında kanama olması; iki adet arasında, adet dönemi olmamasına rağmen koyu kahverengi ya da renkli kanamalar görülmesi. 3-Cinsel ilişki sonrası kanama ya da lekelenme olması. 4-Adet ağrılarının her zamankinden farklı, iş yerinden eve gitmek zorunda bırakacak şekilde olması. 5 -İnatçı, kötü kokulu ve kanlı akıntılar görülmesi. 6-Çiğ balık, çürümüş yumurta kokulu akıntı oluşması 7 -Spiral kullanan kadınlarda 72 saati geçen akıntılar görülmesi durumunda vakit kaybedilmeden uzmanlara danışılmalıdır. Kadın cinsiyetine özgü tüm organlar taranmalı İstatistiklere göre, meme kanseri vakalarının büyük çoğunluğu rutin jinekolojik kontrollerde saptanabilmektedir. Birçok kadın yalnızca bir sorun yaşaması, birtakım belirtiler görmesi halinde kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmaktadır. Oysa düzenli jinekolojik muayene ile bir kadının sağlık durumu rutin kontrolden geçirilmelidir. Jjinekolojik değerlendirme için; rahim, rahim ağzı, yumurtalıklar ile genel vajina kontrolünün yanı sıra tiroit ve meme kontrolü de yapılmaktadır. Altı ayda bir muayene gerekiyor Rutin muayene sıklığı çok ideal koşullarda altı ay ama en azından yılda bir kez tüm bu taramaların yapılması önem taşır. Burada kişinin özellikle ailesinde daha önceden kadın hastalıkları ile ilgili bir kanser öyküsü varsa (özellikle de anne tarafında) risk artışı çok daha fazla olur. Dolayısıyla kontrol periyodunun altı ayda bir olması gerekir. Genel prosedürde özellikle meme kanseri görülme yaşının giderek düşmesi nedeniyle 25-26 yaşından itibaren her genç kızın yılda bir kez meme ultrasonu çektirmesi, altı ayda bir elle muayene tavsiye edilir. Rahim ağzı kanserini yakalıyor: PAP Smear testi Jinekolojik muayene kapsamında yapılan taramaların en önemlilerinden biri de PAP smear testidir. Rahim ağzındaki hücreleri saptamak için yapılan mikroskobik bir inceleme olan PAP smear testi hastanın canını yakmayan, enfeksiyon riski olmayan, ekonomik ve çok etkili bir yöntemdir. Rahim ağzındaki hücresel değişikliklerin gözden kaçmadığı, yaklaşık yüzde 100'e yakın doğruluğu olan bu testle rahim ağzı kanseri saptanabilir. Düzenli PAP smear testi yaptıran, farkındalığı yüksek kişilerde rahim ağzı kanserine yakalanma oranı sıfıra yakındır. Menopoz sonrası sıklığı azalıyor Aktif cinsel hayatı olan kadınların HPV DNA taraması yaptırması önem taşır. Normal şartlarda yılda bir kez yapmanın yeterli olduğu bu testin periyodu, menopoz dönemi geçtikten sonra iki yılda bire düşer. Rahim ağzının erken teşhisinde önem taşıyan bu testin yanı sıra günümüzde rahim ağzı kanserine karşı aşılar da bulunmaktadır. 3 dozu 6 ay içinde yapılan bu aşılar HPV'nin belli tiplerine karşı koruyuculuk sağlar. HPV aşısı, 40-42 yaşına kadar yapılabilir. Bu dönemden sonra HPV kapılsa da bunun rahim ağzında yapısal bir değişiklik yapması ortalama 7-8 yıl sürmektedir. Erken teşhis tedavi başarısı için çok önemli Kadın sağlığı bakımından önemli olan jinekolojik kontrollerin düzenli olarak yapılmaması beraberinde birçok sorunu getirmektedir. Jinekolojik tüm kanser türleri, ki buna meme da dahil, erken teşhis edilmesi halinde tedaviye yanıt verir. Yılda bir kontrolden geçen bir kadın menopoz sonrası yumurtalık kanserine karşı çok ciddi avantaj elde etmektedir. Aksi halde kadın karnı genişleyebilen bir bölge olduğu için orada oluşan bir yumurtalık tümörü çok rahat ilerleyebilir. Böylece Evre 3 ve Evre 4'te belirti verebilir. Bu da tedavi şansını çok düşürmektedir.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Cep telefonları spermleri pişiriyor!
Tumblr media
Gün içinde cep telefonunu pantolon cebinde taşıyan erkeklerin %47'sinde sperm sayısı azalıyor. Testislere yakın taşınan cep telefonları gebe kalmayı güçleştiriyor. İsrail'deki Haifa Teknik Üniversitesi'nde yapılan araştırmada, cep telefonlarının aktif olarak yüzen sperm sayısını ve sperm kalitesini azalttığı, bunun sebebinin de elektromanyetik aktiviteden kaynaklanan ısı artışı olduğu saptandı. Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, erkekleri yakından ilgilendiren araştırma hakkında şu bilgileri verdi: "Çalışmada üreme kliniğine başvuran 100'den fazla erkek izlendi. Bu erkekler telefonlarını kasık bölgesine yakın taşıyorlar, telefonla şarj olma esnasında konuşuyorlar ve gece uyurken telefonlarını yattıkları yerin sadece birkaç santim uzağına bırakıyorlardı. Özellikle Batı'da, erkekler arasında sperm kalitesinin azalması bariz olup, çiftlerin % 40'ında çocuk sahibi olma konusunda da problemler çıkmaktadır. Üreme kapasitesindeki azalma ile cep telefonu kullanımı artışı arasındaki bağlantı anlamlı bulunmuştur."
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Havalar ısındı bulaşıcı "MANTAR ENFEKSİYONU" dikkat!
Havalar ısındı bulaşıcı "MANTAR ENFEKSİYONU" dikkat!  Mantar vücudun hangi bölgesinde oluşur? Mantar enfeksiyonunda nem ve sıcaklığın etkisi nedir? Mantar hastalığının tedavisi... Bulaşıcı hastalık olan mantar enfeksiyonu hakkında Özel Deva Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Kadir Sezen çok önemli bilgiler verdi... Özel Deva Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Kadir Sezen, cilt hastalıklarının en yaygın türlerinden mantar enfeksiyonunun havaların ısınmasıyla arttığına dikkat çekti. Mantar hastalığı genellikle kıl, deri ve tırnak gibi keratinize dokulara yerleşen mikrobik bir enfeksiyon olduğunu belirten Dr. Kadir Sezen, “Özellikle havaların ısınmasıyla ve yaz aylarında mantar artar. Tedavi edilmediği durumlarda mantar üzerine başka enfeksiyonlar eklenebilir. Lenf bezlerine yayılarak lenfanjit denen lenf bezi iltihabı yapabilir. Selüloit ve erizipel gibi cilt ve cilt altı yumuşak doku enfeksiyonuna sebep olabilir. Derimizde dost mantarlar da bulunmaktadır. Fakat sıcağın, terlemenin ve kapalı ayakkabıların da etkisiyle onlar da artıp hastalık oluşturabilmektedir” dedi. Dr. Kadir Sezen, mantar hastalığının kaşıntı, kızarıklık, sulanma, sertleşme, kalınlaşma veya pullanma şeklinde kendini gösterdiğini dile getirerek, “Eğer hastalık baş bölgesindeyse, önce çevresi kırmızı, ortası beyaz, yuvarlak bir alan belirir, sonra bu alan genişleyerek yayılır. Ayak parmaklarında, kaşıntı ve rahatsızlık hissiyle birlikte, parmak aralarında ıslak, beyaz, ölü deri parçaları görülür. Tanı; mantarın ciltte oluşturduğu değişikliklerin tanınması ile konmakla birlikte kesin tanı; mikroskopla alınan parçaların incelenmesi ile konur. Ciltten alınan kazıntı ayrıca laboratuvara gönderilerek kültürde üremesi değerlendirilebilir” diye konuştu.  “MANTAR NEM VE SICAKTA ARTAR”   DR. Sezer, mantarın bulaşıcı olduğunu hatırlatarak, hastalığın nem, terleme ve sıcaklıkla artabileceğini vurguladı. Sezen, “Özellikle yaşadığınız evde mantarı olan başkaları varsa potansiyel olarak ayak mantar adayısınız demektir. Mutlaka onların da tedavi olması gerekmektedir ki aile sürekli birbirine mantar bulaştırmasın. Yıkandıktan sonra ayak parmak aralarının nemli kalması mantarı tetiklediği gibi havuz, duşakabinler ve ortak kullanılan terliklerden de mantar bulaşabilmektedir. Hastanın ayrı havlu, terlik kullanması ve bunun gibi basit tedbirler alması bulaşmayı önlemek için yeterlidir. Ayak ve tırnak mantar hastalıkları tedavi edilmediklerinde vücudunuzun diğer bölümlerine yayılabilir, yakınlarınıza bulaşabilir veya vücudunuzda bakterilere bağlı daha ciddi enfeksiyonlara neden olabilir” ifadelerini kullandı. MANTARIN GÖRÜLME ALANLARI   Dr. Sezen mantar hastalığının yaygın görülme alanları konusunda da hatırlatmada bulundu. Sezen, “Aşırı terleyen insanlarda, ayakların duş, yüzme ve abdest sonrası nemli kalması, aşırı el yıkama, çamaşır ve bulaşık gibi nedenlerle ellerin sürekli ıslak kalması, hastalığa zemin hazırlar. Ortak terlik, ayakkabı ve çorap kullanımı, AIDS başta olmak üzere bazı enfeksiyon hastalıklarında, topikal ve sistemik bazı ilaçların uzun süre kullanımında, ergenlik öncesi özellikle kırsal kesimde yaşayan çocuklarda sıklıkla saçlı deride, gebelikte, diabetlilerde ve kanser hastalarının ileri döneminde, vücut direnci kırılmış hastalarda görülür” ifadelerine yer verdi. HASTALIĞIN TEDAVİSİ   Sezen, mantar hastalıklarının tedavisinde ilk basamak mantar oluşumu için gerekli nedenlerin ortadan kaldırılması ile başladığını ifade etti. Uzman hekim kontrolünde ilaç tedavisi yapılması gerektiğini anlatan Kadir Sezen, “Mantar oluşumunun görüldüğü bölgenin nemden arındırılması amacıyla iyice kurulanması ve pudra kullanılması etkili olabilir. Ayrıca ayakkabı, terlik, havlu, iç çamaşırı, tırnak makası gibi kişiye özel ürünlerin temizliği oldukça önemlidir. Bu ürünler kişiye ait olmalı, kesinlikle ortak kullanımda olmamalıdır. Mantar hastalığının tedavisinde hastanın ailesinin ya da ev arkadaşlarının temizliği oldukça önemlidir. Gerekli durumlarda tedaviye onlar da dahil edilmelidir. Mantar tedavisinde diğer bir aşama ise antifungal (mantar karşıtı), antimikotik ilaçların kullanımıdır. Bu amaçla topikal deriden uygulanan kremler ve yaygın, dirençli vakalarda ve tırnak mantarlarında ağız yoluyla alınan tabletler, kapsüller doktor kontrolünde kullanılabilir. Tedavi genellikle 3-4 haftayı bulabilir. Tırnak mantarlarında (onikomikozis) ise tedavi dört aya ulaşabilir. Uygulanan tedavinin sürekliliği önemlidir. Kesinlikle ilaçlar doktor ve eczacı danışmanlığında, önerilen şekilde kullanılmalıdır” şeklinde konuştu. MANTARDAN KORUNMA Dr. Sezen son olarak mantardan korunmak için önerilerde bulundu. Mantardan korunmanın en önemli unsurunun temizlik ve kurulanma olduğunu vurgulayan Sezen, “Ayaklarınızı her gün yıkayın. Özellikle ayak parmak araları olmak üzere, ayaklarınızı tamamen kurulayın. Yazın dar ve kapalı ayakkabı giymekten kaçının. Pamuklu çoraplar giyin ve her gün çoraplarınızı değiştirin. Sentetik materyelllerden yapılmış çorapları giymeyin. Mümkünse evde ayaklarınız açık olsun. Başkasının havlu ve terliğini kullanmayın. Tırnaklarınızı kısa tutun. Tırnaklarınızı deterjan ve kimyasal maddelerden koruyun” tavsiyesinde bulundu. 
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Yıpranan Cildi Baharda Yenilemenin 4 Yolu
Yıpranan Cildi Baharda Yenilemenin 4 Yolu Baharın gelmesiyle birlikte kışın yıpranan cildinizi yenileme zamanı geldi. Kışın soğuk havaya maruz kalıp kuruyan, cansızlaşan ve matlaşan cildiniz bu modern uygulamalar ile ışıltılı bir görünüme kavuşabilir. Mezoterapi ile cildinizi yaza hazırlayın Mezoterapi derinin orta tabakasının tedavi edilmesine yönelik uygulanan bir yöntemdir. Yüz, boyun, dekolte bölgesi, el ve saçlı deriye uygulanır. Yüz bölgesine uygulandığında “mezolifting” yani; “ameliyatsız yüz germe” olarak adlandırılır. Mezoterapi ile deri içine vitaminler, aminoasitler, mineral tuzlar, koenzimler ve hyalüronik asit gibi doğal maddeler enjekte edilir ve bu sayede derinin yenilenmesi sağlanır. Mezoterapi ile cilt daha sağlıklı, daha parlak ve daha tazelenmiş hale gelir. Kışın yıpranan ciltler için bu uygulama cildin yenilenmesi ve tazelenmesi için oldukça etkilidir. “Işık dolgusu” olarak bilinen yeni mezoterapi ürünleri de son dönemlerde sıkça uygulanmaktadır. İçindeki aktif maddelerle ışığı yansıtarak daha parlak bir cilt oluşturur. Saç mezoterapisi, saç dökülmesi şikâyeti olan hastalarda da uzun süredir güvenle kullanılmaktadır. Uygulamalar iki haftalık aralıklarla 4-8 seans olacak şekilde gerçekleştirilir. İşlem sonrasında hasta günlük yaşantısına devam edebilir. Dolgu enjeksiyonuyla ciltteki çukurluklardan kurtulmak mümkün Cilt yaşlanmasıyla beraber deri altında kolajen ve elastik liflerde, hyalüronik asitte ve yağ dokusunda azalmalar olur. Bu azalmalar ciltte kendini kırışıklıklar ve çökmeler şeklinde gösterir. Dolgu işleminde kullanılan malzemelerin içinde hyalüronik asit denilen madde bulunur. Bu madde ince bir iğne yardımıyla kırışıklık olan derinin altına uygulanır. İşlem öncesi uygulanan anestezi ile ağrı yaşanmaz. Dolgu uygulaması sonrası hafif kızarıklık dışında bir bulgu görülmez. Kişi normal yaşantısına rahatlıkla geri dönebilir. Kişiden kişiye göre değişmekle beraber 4-8 ay kadar kalıcılığı olur. Dolgu alın, kaş arası, nazolabial bölge (burun kanatlarından dudak köşelerine uzanan hat) ve dudak kenarlarındaki kırışıklıkları gidermek, yara izlerini ve ciltteki çukurları yok etmek, dudakları ve yanakları dolgunlaştırmak amacıyla kullanılır. Genç bir görünüm için… P.R.P, “Platelet Rich Plasma” yani platelet (trombosit) yönünden zenginleştirilmiş plazma uygulaması adı verilen yöntemin kısaltılmış adıdır. Bir kişiden alınan az miktardaki kanın özel bir işlemden geçirilerek bileşenlerine ayrıştırılması ve elde edilen az miktardaki “trombosit yönünden zenginleştirilmiş kanın” yine aynı kişiye cilt gençleştirme amaçlı enjeksiyon yoluyla geri verilmesi işlemidir. PRP vücutta enjekte edildiği bölgelerde kök hücreleri uyarıp aktif hale geçirerek dokuların yenilenmesine yardımcı olan bir sistemdir. 15-30 günde bir yapılacak 3 veya 4 uygulamadan sonra 10-12 ayda bir tekrarlanırsa kürlerin etkisi kalıcı bir gençleştirici etkiye sahip olur. Botoks, dolgu gibi uygulamalarla kombine olarak kullanılabilir. P.R.P ayrıca yeni oluşmuş çatlakların tedavisinde ve dökülmüş olan saçların tekrar çıkarılması amacıyla da kullanılabilir. Botoks tedavisi ile kırışıklıklarınızdan kurtulabilirsiniz Cildimizdeki kırışıklıklar mimik kaslarımızın hareketleri sonucu oluşmaktadır. Kırışıklık oluşumunun engellenmesi için bu hareketlerin minimalize edilmesi gerekmektedir. Botoks (botulinum toksini), Clostridium botulinum tip A bakterisinden elde edilmiş bir maddedir. Enjekte edildiği kasın kasılmasını geçici olarak engeller. Etkisi 3-4 günden sonra başlar ve kişiden kişiye göre değişmekle beraber 4-6 ay kadar sürer. Dermatokozmetolojide özellikle yüz bölgesinde gençleştirme amacıyla kullanılmaktadır. Kaş arası, alın, kazayağı (göz kenarları), ağız çevresi ve boyundaki kırışıklıkların giderilmesi, kaş ve burun kaldırma, koltuk altı, avuç içi ve ayak tabanında terlemenin giderilmesi gibi amaçlarla uygulanabilir. Uygulama öncesi anestezi sağlayan kremler uygulandığında ağrı, acı hissedilmez.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Deniz suyunda 90 yararlı madde var
Deniz suyunda 90 yararlı madde var Araştırmalara göre, deniz suyunda 90’a yakın faydalı hatta şifalı denebilecek madde olduğunu belirten Estetik Cerrah Op. Cihantimur, bu maddelerden biri olan potasyum klorürün özellikle cilt sağlığı ve güzelliğinde önemli rol oynadığını söyledi. İyotlu havanın zihin ve beden gençleşmesinde olumlu etki yaptığını söyleyen Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur, beyin dalgalarının su sesini işitince, kalp ritmi üzerinde sakinleştirici bir role sahip olduğunu söyledi. Cihantimur, "Bedenimiz, bu şekilde daha fazla oksijen talep eder ve derin nefes alma ihtiyacı hissederiz. Deniz kenarındaki iyotlu hava ise, zihnin ve bedenin aynı doğrultuda gençleşmesine fayda sağlıyor” dedi. "NEGATİF İYONLAR MUTLU OLMAMIZI SAĞLIYOR" “Deniz kenarında son derece kaliteli bir uyku süreci yaşamamızın altında da yine bu deniz havası yatıyor" diyen Cihantimur, şöyle devam etti: "Oksijeni absorbe etmemizi hızlandıran negatif iyonlarla yüklü deniz havası, serotonin salgılanmasına yani, strese karşı savaşarak, mutlu olmamızı sağlar. Beden enerjiyle dolar. Ayrıca kronik deri hastalıkları üzerinde de güneş ışığıyla birlikte iyileştirici bir etkiye sahiptir.” "DENİZ SUYU CİLDİ GÜZELLEŞTİRİYOR" Cihantimur'a göre, deniz suyu güneşle birleştiği noktada ise, cilt üzerinde son derece olumlu etki yaratıyor: “Araştırmalar gösteriyor ki deniz suyunun içerisinde 90’a yakın faydalı hatta şifalı diyebileceğimiz madde mevcut. Bunların içinde en önemlisi potasyum klorürdür. Potasyum klorür, cildin elastikiyet derecesini artırır ve cilt dış yüzeyini pürüzsüz, canlı ve genç hale getirir. Bu yüzden, uygun saatlerde ve güneşin zararlı etkilerini dışlayan kremlerle desteklenmiş güneş ve deniz banyosu, cilt için son derece faydalıdır.” Op. Dr. Bülent Cihantimur, yaz mevsimi boyunca olabildiğince deniz suyundan ve güneşten istifade etmenin hem fiziksel, hem de psikolojik olarak bedene olumlu geri dönüşler yapacağını vurguladı.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Kışın cildi koruma yolları
Kışın cildi koruma yolları Dermatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Oltulu “Kış aylarında sabah kalkarken, gece yatmadan önce yüzünüzü ve cildinizi mutlaka nemlendirin” dedi. Medical Park Samsun Hastanesi Dermatoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Yüksel Oltulu “cilt kurulukları” hakkında bilgi verdi. Dr. Oltulu “Eğer kış ayları geldiğinde cildinizde kuruma oluyorsa bazı etkili yöntemlerle cilt kuruluğuna çözüm bulabilirsiniz. Kış aylarındaki cilt kuruluklarından kurtulmak için cildinizi mutlaka nemlendirin. Kışın cildinizin nem ihtiyacını karşılamanız kuruyan ve kaşınan cildiniz için çok önemlidir. Kış aylarında sabah kalkarken, gece yatmadan önce yüzünüzü ve cildinizi mutlaka nemlendirin. Kısa zamanda kendinizi daha iyi hissetmeye başlayacaksınızdır. Cildinizi nemlendirmek için kozmetik marketlerinden nemlendirici ürün alabileceğiniz gibi kendiniz de evde kuruyan cildiniz için nemlendirici yapabilirsiniz” diye konuştu. “ELLERİNİZİ VE AYAKLARINIZI İHMAL ETMEYİN” Dr. Yüksel Oltulu “Özellikle el ve ayaklarınız kış boyunca soğuklardan oldukça etkilenirler. Kışın bu bölgeleriniz daha kuruyabilir ve kaşınabilir. Sabahları ayakkabılarınızı giyinmeden önce ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka nemlendirmiş olun. Özellikle topuklarınız oldukça çatlayabilir” ifadelerini kullandı. “YÜZ DOSTU SABUNLAR KULLANIN” Kullanılan yüz sabunlarına da dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Yüksel “Oltulu nemlendirici ürün kullanmanıza rağmen halen cildinizdeki kuruluk geçmediyse kullandığınız yüz sabununu değiştirin. Bu konuda suçlu yüz sabununuz olabilir. Akneler için uygun olan yüz sabunlarının asit içerdiğini ve böylelikle cildinizi kurutabileceğini unutmayın. E vitamini veya shea yağı içeren kremli yüz sabunlarını deneyin. Özellikle aloe vera, kakao yağı veya avokado yağı içeren doğal sabunlar daha iyidir” şeklinde konuştu. “KULLANDIĞINIZ ÜRÜNÜN İÇERİĞİNE DİKKAT EDİN” Dermatoloji Uzmanı Dr. Yüksel Oltulu açıklamasını şöyle tamamladı: “Kullandığınız ürünün gün boyunca cildinize nem ve elastikiyet sağlayan bir ürün olmasına dikkat edin. Doğal yağlardan yağılmış ve kış boyunca nem sağlayabilecek ürünleri seçin. Örneğin badem yağı ve sızma zeytinyağı gibi ürünler cildi kışın oldukça destekler. Örneğin yünlü kıyafetler hassas cildinizde bu tür etkiler yapabilir. Eğer giyiniğiniz yünlü bir kazak sizi rahatsız ediyorsa altında ince uzun kolu bir tişört giyinin. Bu tür koruyucu önlemlerle cildinizin tahriş olmasını önleyebilirsiniz.”
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
40 yaş üzeri kışın daha çok nemlendirici kullanmalı
'40 yaş üzeri kışın daha çok nemlendirici kullanmalı' CÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özçelik, "Kış aylarında havadaki nem oranı daha da düştüğü için, özellikle 40 yaş üzerindeki kişilerin daha fazla nemlendirici kullanılmasını öneriyoruz" dedi. Vücudun nem ihtiyacının arttığı kış aylarında, vücut fonksiyonlarının yavaşlaması sonucu gelişecek deri rahatsızlıklarından korunmak için özellikle 40 yaş üzerindeki kişilerin daha çok nemlendirici krem kullanmaları gerektiği bildirildi. Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Özçelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, vücuttaki nemin derinin canlı görünmesini sağladığını söyledi. Nemin deriyle gerçekleştirildiğini aktaran Özçelik, "Derimiz günlük yaşamımızda yaklaşık 400 santimetre küp kadar su kaybeder. Su kaybı bu oranın üzerine çıktığında deri kurur, üzerinde çatlaklar, kaşıntılar oluşmaya başlar ve kişiyi rahatsız eder" dedi. Özçelik, derideki su kaybına mevsimlerin, aşırı deterjan ve sabun kullanımı gibi birçok etkenin neden olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu: "İleri yaş grubundaki kişilerde kullanılan nemlendirici kremler, derideki kurumayı, kaşıntıyı, hasarı ve ve kışa özel egzamayı önler. Kapalı yerler, sobalı ve kaloriferli evler nem bakımından yetersiz. Bu da deriden aşırı miktarda su kaybına neden olur. Ayrıca ileri yaş grubundaki kişilerde deri fonksiyonlarının azalmasına bağlı olarak, deri kuruması çok daha fazla görülür. Kış aylarında havadaki nem oranı daha da düştüğü için bu kişilerde kışa özel egzamalı deriler ortaya çıkar. Özellikle 40 yaşından sonra daha fazla nemlendirici kullanılmasını öneriyoruz." Kremler Sağlık Bakanlığı onaylı olmalı Özçelik, nemlendiricilerin hekim tavsiyesinde ve cilt yapısına uygun olarak kullanılması gerektiğine de değinerek, "Asıl önemli olan nemlendirici kremlerin Sağlık Bakanlığı onaylı olmasıdır. Kullanılan bitkisel kremlerde de buna dikkat edilmelidir çünkü her bitkisel krem cilde iyi gelmez." Cildinin nemlenmesini ve yaşlanmanın etkilerini azaltmak isteyenlere özellikle A vitamini içeren kremler kullanmasını tavsiye eden Özçelik, "B ve C vitamini içeren nemlendiriciler de kış aylarında kullanılabilir" dedi.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Uzun antibiyotik tedavisi 'süper akne' yaratabilir
Uzun antibiyotik tedavisi 'süper akne' yaratabilir Doktorların akneye karşı antibiyotik tedavisini uzun süre devam ettirmeleri halinde, antibiyotikten etkilenmeyen bir akne türü gelişebileceği uyarıları yapılıyor. Bu durumda ortaya çıkan yeni "süper akne" türünü antibiyotikle tedavi mümkün olmayacak. Bu konuda antibiyotik tedavisi üç ay içinde cevap vermiyorsa, hastanın bir cildiye uzmanına gönderilmesi tavsiye ediliyor. Britanya Cilt Hastalıkları Uzmanları Yıllık Konferansına sunulan bir çalışma, ülkede akne tedavisi görenlerin, ortalama altıbuçuk ay boyunca antibiyotik tedavisi denendikten sonra bir uzmana sevkedildiğini ortaya koydu. Çikolata sivilce yapar mı? Hatta bir vakada, bir hastaya yedi yıl boyunca antibiyotik verildiği saptanmış. Araştırmayı yürütenlerden Dr Alison Layton, "Bu durum içinde antibiyotiğe dayanıklı bakteriler olan akne türlerinin gelişmesine ve tedavinin çok güçleşmesine yol açabilir" dedi. Layton, uzun süreli antibiyotik kullanımının sadece akne içindeki bakteri değil ama vücuttaki diğer zararlı bakterilerin de antibiyotiğe karşı direnç geliştirmesine yol açabileceğine de dikkat çekti. Akne nedir? Akne ciltte beyaz iltihaplı ya da siyah noktalı başveren sivilceler diye tarif edilebilecek çok yaygın bir cilt sorunu. Genellikle ergenlik sırasında ortaya çıkan akne bir kaç sivilceden ibaret olabileceği gibi bazı hastalarda iz bırakan ciddi cilt sorunlarına yol açabilir. 15 ila 17 yaşları arasındaki hemen herkeste şu veya bu düzeyde akne görülür. Fakat çoğu insanda akne yirmi yaşından önce ya da biraz sonra ortadan kaybolur. Ama bazen de çok daha uzun dönemli bir probleme dönüşebilir. 'Her şeyi denedim' Lucy Arnold, 22 yaşında akne sorunuyla karşılaşmış. Sadece yüzünde değil göğsünde de sivilceler çıkmış ve genç kadının yaşamında ciddi etkiler yaratmaya başlamış. "Cildim çok korkunç görünüyordu. Dışarı çıkmak kimseyle görüşmek istemiyordum. Kendime güvenim eridi gitti" diyor. Lucy şimdi 25 yaşında ve çocuklara çanak çömlek kursu veriyor. "Çocuklar 'yüzünüz niye böyle' diye soruyordu. Bu çok moralimi bozuyordu" diyor. "İnsanlar pis olduğunu düşünüyorlardı sivilceler yüzünden. Ama elinizde olan bir şey değil bu." Lucy'nin akne sorunu üç yıl devam etmiş. Bir çok antibiyotik denemiş ama hiç biri işe yaramamış. Çaresizlik içinde kendisi internetten konuyla ilgili tavsiyeleri araştırmaya başlamış. "Zerdecal özü denedim, başka ürünler denedim, hiç bir şey kullanmamayı, buğday çimeni kullanmayı denedim. Çok sağlıklı yemeyi, glutensiz, süt ürünleri olmayan diyetler izlemeyi denedim. Sanırım mümkün olan her şeyi denedim" diyor. Lucy'yi de aile doktoru üç yıl sonra bir cilt hastalıkları uzmanına sevketmiş. Onun verdiği kuvvetli bir antibiyotik işe yaramış. Biraz yan etkileri olmuş ama Lucy "Herşeye değerdi. Cildim şu anda harika. Hiç böyle olmamıştı" diyor. Antibiyotiğin alternatifi ne? Peki antibiyotiğin uzun süreli kullanımı sakıncalı ise ne yapılmalı? BBC'ye konuşan cilt hastalıkları uzmanı Dr Whitehouse "Antibiyotikler akne tedavisinde kullanılan şeylerden yalnızca biri. Başka yollar da var" diyor. Mesela hafif akneler üzerinde etkili olan kremler olduğunu anlatıyor. "Akne bir kez sönmeye başladığında ağızdan antibiyotik almayı bırakıp kremlerle devam edebilirsiniz" diye sürdürüyor. Antibiyotik ile kremlerin eş zamanlı kullanılması da bakterinin dayanıklılık geliştirmesi ihtimalini azaltan bir yöntem olarak tavsiye ediliyor.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Uzun antibiyotik tedavisi 'süper akne' yaratabilir
Uzun antibiyotik tedavisi 'süper akne' yaratabilir Doktorların akneye karşı antibiyotik tedavisini uzun süre devam ettirmeleri halinde, antibiyotikten etkilenmeyen bir akne türü gelişebileceği uyarıları yapılıyor. Bu durumda ortaya çıkan yeni "süper akne" türünü antibiyotikle tedavi mümkün olmayacak. Bu konuda antibiyotik tedavisi üç ay içinde cevap vermiyorsa, hastanın bir cildiye uzmanına gönderilmesi tavsiye ediliyor. Britanya Cilt Hastalıkları Uzmanları Yıllık Konferansına sunulan bir çalışma, ülkede akne tedavisi görenlerin, ortalama altıbuçuk ay boyunca antibiyotik tedavisi denendikten sonra bir uzmana sevkedildiğini ortaya koydu. Çikolata sivilce yapar mı? Hatta bir vakada, bir hastaya yedi yıl boyunca antibiyotik verildiği saptanmış. Araştırmayı yürütenlerden Dr Alison Layton, "Bu durum içinde antibiyotiğe dayanıklı bakteriler olan akne türlerinin gelişmesine ve tedavinin çok güçleşmesine yol açabilir" dedi. Layton, uzun süreli antibiyotik kullanımının sadece akne içindeki bakteri değil ama vücuttaki diğer zararlı bakterilerin de antibiyotiğe karşı direnç geliştirmesine yol açabileceğine de dikkat çekti. Akne nedir? Akne ciltte beyaz iltihaplı ya da siyah noktalı başveren sivilceler diye tarif edilebilecek çok yaygın bir cilt sorunu. Genellikle ergenlik sırasında ortaya çıkan akne bir kaç sivilceden ibaret olabileceği gibi bazı hastalarda iz bırakan ciddi cilt sorunlarına yol açabilir. 15 ila 17 yaşları arasındaki hemen herkeste şu veya bu düzeyde akne görülür. Fakat çoğu insanda akne yirmi yaşından önce ya da biraz sonra ortadan kaybolur. Ama bazen de çok daha uzun dönemli bir probleme dönüşebilir. 'Her şeyi denedim' Lucy Arnold, 22 yaşında akne sorunuyla karşılaşmış. Sadece yüzünde değil göğsünde de sivilceler çıkmış ve genç kadının yaşamında ciddi etkiler yaratmaya başlamış. "Cildim çok korkunç görünüyordu. Dışarı çıkmak kimseyle görüşmek istemiyordum. Kendime güvenim eridi gitti" diyor. Lucy şimdi 25 yaşında ve çocuklara çanak çömlek kursu veriyor. "Çocuklar 'yüzünüz niye böyle' diye soruyordu. Bu çok moralimi bozuyordu" diyor. "İnsanlar pis olduğunu düşünüyorlardı sivilceler yüzünden. Ama elinizde olan bir şey değil bu." Lucy'nin akne sorunu üç yıl devam etmiş. Bir çok antibiyotik denemiş ama hiç biri işe yaramamış. Çaresizlik içinde kendisi internetten konuyla ilgili tavsiyeleri araştırmaya başlamış. "Zerdecal özü denedim, başka ürünler denedim, hiç bir şey kullanmamayı, buğday çimeni kullanmayı denedim. Çok sağlıklı yemeyi, glutensiz, süt ürünleri olmayan diyetler izlemeyi denedim. Sanırım mümkün olan her şeyi denedim" diyor. Lucy'yi de aile doktoru üç yıl sonra bir cilt hastalıkları uzmanına sevketmiş. Onun verdiği kuvvetli bir antibiyotik işe yaramış. Biraz yan etkileri olmuş ama Lucy "Herşeye değerdi. Cildim şu anda harika. Hiç böyle olmamıştı" diyor. Antibiyotiğin alternatifi ne? Peki antibiyotiğin uzun süreli kullanımı sakıncalı ise ne yapılmalı? BBC'ye konuşan cilt hastalıkları uzmanı Dr Whitehouse "Antibiyotikler akne tedavisinde kullanılan şeylerden yalnızca biri. Başka yollar da var" diyor. Mesela hafif akneler üzerinde etkili olan kremler olduğunu anlatıyor. "Akne bir kez sönmeye başladığında ağızdan antibiyotik almayı bırakıp kremlerle devam edebilirsiniz" diye sürdürüyor. Antibiyotik ile kremlerin eş zamanlı kullanılması da bakterinin dayanıklılık geliştirmesi ihtimalini azaltan bir yöntem olarak tavsiye ediliyor.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Güzelleşmek isterken cildinizi bozmayın
'Güzelleşmek isterken cildinizi bozmayın' Doç. Dr. Gençoğlan, "Cilt temizliği ve bakımı için kullanılan kimyasal ürünler uygun seçilmezse lekelenmeye neden olabiliyor" açıklamasında bulundu. Manisa Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ) Dermatoloji Anabilim Dalı Kozmetoloji Merkezi Sorumlusu Doç. Dr. Gülsüm Gençoğlan, cilt temizliği ve bakımı için ürün seçiminde dikkatli davranılması gerektiğini belirterek, "Güzel görünmek adına yapılan işlemler estetik olmayan hatta lekenmiş bozulmuş bir ciltle sonuçlanabilir" uyarısında bulundu. Gençoğlan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, cilt güzelliği için kullanılan bazı kimyasal ürünlerin, bakım yerine zarar verici etkisinin olabileceğini belirtti. Cilt bakımı konusunda uzman kişilerden destek alınmasının önemine değinen Gençoğlan, ciltteki her lekenin "iyi huylu" olmayacağını belirterek "Müdahaleden önce onun nasıl bir leke olduğunu, iyi mi, kötü mü, prekanseröz lezyon mu olduğunun ayırt edilmesi lazım" dedi. Konuya ilişkin uzman bulunmayan merkezlerde, tespit yapılamadan lekeye müdahale edildiğini ifade eden Doç. Dr. Gençoğlan, lekenin müdahaleden önce mutlaka dermatologlar, uzman hekimler tarafından kontrol edilmesi gerektiğini söyledi.
0 notes
gdfg5345-blog · 8 years ago
Text
Kışın cilt sağlığı için 8 kritik önlem
Kışın cilt sağlığı için 8 kritik önlem Yaz aylarında sağlıklı bir bronzluk ya da güneşten korunmak için özen gösterilen cilt bakımı kışın unutuluyor. Ancak soğuk hava, kalorifer ile ısınan kapalı ve nemsiz ortamlar cildin olumsuz etkilenmesine neden olabiliyor. Oldukça basit ama etkili bazı tedbirlerle cildin kışın da rahat bir nefes almasını sağlamanın mümkün olduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Figen Akın, “Cildimiz bedenimizi enfeksiyon oluşturabilecek mikroorganizmalardan, zararlı kimyasal madde ve toksinlerden, morötesi ışınlardan, sıcak ve soğuktan koruyan mükemmel bir organ. Ancak işlevini yerine getirmesi için bakıma ihtiyacı var” dedi. Dr. Akın cildin kışın da nemini koruması için önemli adımları paylaştı. Cilt doğal nem üretimini ihtiyacına göre şekillendirse de nemin azaldığı kış aylarında cildin doğal nem üretim hızı yetersiz kalabiliyor. Bu da kış aylarında ellerde kuruma, kızarma ve çatlak oluşumu gibi sorunları beraberinde getiriyor. Soğuk havanın cildin nemini azaltan en önemli faktör olduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Figen Akın, soğuk havalarda cilt koruması için önemli ipuçları verdi; KIŞIN SAĞLIKLI BİR CİLT İÇİN 8 KRİTİK ÖNLEM! 1.Soğuk havanın neden olduğu kuruluğu önlemek için cildinizi nemlendirin. Cilt nemlendirmede kullanılan nemlendiriciler iki farklı mekanizmayla çalışır. Bazı nemlendiriciler, deri yüzeyinde bir katman oluşturur ve derinin doğal neminin buharlaşarak yitirilmesini engeller. Bu tür nemlendiriciler arasında vazelin, lanolin gibi yağlar bulunur. Etkili nemlendiriciler olmalarına karşın sürülmeleri zordur. Diğer grup nemlendiriciler ise havadaki nemi ya da derinin alt katmanlarındaki nemi yüzeye çekerek derinin nemlenmesini sağlarlar. Bunlara örnek olarak, gliserin ve bitkisel yağları verebiliriz. 2.Banyoda vücut temizliğinde deri PH’ına yakın PH’da renksiz, kokusuz duş jeli veya sabunlar kullanın. Çok sıcak suyla yıkanmayın, banyoda kalış sürenizi kısa tutun. Banyodan sonra nemlendirmeyi, cilt üzerindeki su buharlaşmadan mutlaka yarım saatlik dönemde yapın. 3.Eldiven kullanmadan temizlik malzemelerine temastan mümkün olduğunca kaçının ve her el yıkamadan sonra özellikle kış aylarında ellerde bariyer özelliğine sahip bir nemlendirici kullanın. Buna kış döneminde, yaz dönemine göre daha çok ihtiyacınız olduğunu unutmayın. 4.Cildin nemini artıran vitamin (A, C, E vitaminleri), mineraller ve vücutta yapılmayan bazı temel yağ asidlerinden (linoleik ve linolenikasid) zengin beslenmeye dikkat edin. 5.Kış döneminde cildinizin nemlendirilmesi kadar yaşadığınız ortamın havasının nemlendirilmesinin de önemli olduğunu unutmayın. 6.Soğuk havalarda dışarı çıkarken eldiven kullanın. 7.Giysilerinizde yün veya sentetik ürünler yerine pamuklu olanları tercih edin. 8.Soğuk havalarda ellerin çok sıcak veya soğuk suyla yıkanması cildi daha hassas hale getirebiliyor. Günlük el ve yüz temizliğinizi ılık suyla yapın. Bal ve zeytinyağı cilt dostudur Cilt bakımında bal ve zeytinyağının önemli birer besin maddesi olduğunun altını çizen Dr. Akın, “Bal kuru ciltlerin nemlendirilmesinde kullanılabiliyor ve cilde parlaklık, canlılık kazandırıyor. Balın antibakteriyel etkisi olduğundan hafif cilt kızarıklıklarını giderebilme özelliği de mevcut. Zeytinyağı ise cilde uygulandığında (özellikle bebeklerde bez bölgesinde pişik olduğunda) bazı egzamalarda ciltte yatıştırıcı olarak fayda sağlayabiliyor” dedi.
0 notes