geceyazsaye
geceyazsaye
3 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
geceyazsaye · 4 years ago
Text
Kişileri eşitlemediğim için...
Tumblr media Tumblr media
Hatun'la bir saat yirmi altı dakika ve yirmi altı saniye boyunca sadece sustuk. :) Evet, sustuk. Arada o şarkı açtı, ben dinledim. Bu sırada o mektup yazıyordu, ben ders çalışmayı deniyordum. Asla konuşmadık, birbirimizin hayatlarını dinledik.
*Bugünü hatırlayın, ilk kez beraber sustunuz.
8 notes · View notes
geceyazsaye · 4 years ago
Text
Bu yazı, tüm yazma kurallarına aykırı olarak gizli anlamlar barındıran bir yazı olacak. Kitaplardan harflere kadar her şeye ihanet etmiş olacağım birine ve sahip olduğu hislere ihanet etmemek adına. Son yazım olduğuna gerçekten inanarak yazdığım yazıdan sonra şu an yazmam dünyanın en saçma şeyi olabilir...
O yazı beni kabuğumdan çıkarıp çıktığımda da beni dünyaya hazırlıksız bırakan insanlarla ve onlara her seferinde kanan gerçek ben’in hayal kırıklıklarıyla doluydu. Bunu dehşet içinde söyleyebilirim ki kabuğumdan çıktığım ilk an, kendimi dünyaya karşı korumam gerektiğine inanmadığımdan (çünkü dünyanın gereğinden daha fazla güzel olduğuna inanırım) tüm maskelerimi indirmiş olurum. Maske takmaya vakit kalmaz. 
Serius est quam cogitas
Bugün beni biri kabuğumdan çıkardı. Tekrar kaçmak ister miyim, bana bunu istetir mi, zaten canı en çok yanmış tarafımı bir kez daha kırar mı bilmiyorum.
23 Ağustos 2021′de bir kitabın başına “dün 22 Ağustos’tu.” yazmışım. 
Dün 22 Ağustos’tu. 
Dün 22 Ağustos’tu. 
“sessizler içinde sessizlik oyunu oynayacağım.”
30 Ağustos’ta “Oyunlara tüküreyim.” yazmışım. :D 
dipnot: feriha is dead...
9 notes · View notes
geceyazsaye · 4 years ago
Text
geçmiş yazılar derlemesi
Yazmak için tüm günümü düşünmeye ayırdığım yazıdan çok kısa bir süre öncesinden beri uzunca bir yazı yazıp içimdeki hisleri ve anılarımı kelimelere emanet etmek niyetindeyim. Sanki kendimi  bir kez olsun ifade edebilmeyi başarsam bir daha asla kelimelerle boğuşmam gerekmeyecek, kitapların üzerimdeki akıl almaz tesirinden ve bunun getirdiği belirsizlikten sıyrılmayı başaracağım. 
Yine son yazı niyetiyle buradayım, hayırlısı. Zaman ne gösterecek bilemiyorum. Bu kez birkaç gün düşündüm, süre uzadıkça birçok şeyi yazabilirim diye düşündüm galiba, atlamadan ve unutmadan. Bu düşüncemin hiçbir zaman gerçekleşmediğini bilerek buna inanmaya devam ettim. Yazmak için izlemeyi, okumayı, düşünmeyi ve birçok şeyi bekleyip durdum. Bugün sayfamda bir şeyleri gizlemek için dolaşırken bir yazımın son cümlesine denk geldim. 
“Bende Bir Problem var, hep oturup bekliyorum.” 
Cümlenin etkisiyle burada değilim lakin beklemenin bana bir yararı olmadığından ve artık canıma tak ettiğinden spontane devam edeceğim. Çok şey anlattım, ruhumu ve özümü Tumblr hesabımda kelimelerin arkasına gizlemeye çalıştım. Bana ağır geldiler, benim yüklenebileceğimden fazlaydı. Kimsenin anlamayacağını, üzerinde düşünmeyeceğini bilsem her şey daha kolay olurdu hatta yazıya giriş yapmak için bu kadar uzatmazdım. 
Işıkları kapatmadım. 
Hayatın Koordinatları üzerinde düşündüm, zaten karşıt bir düşünceyle karşılaştığım ilk anda gerçeği fark etmiştim ama “Her şeyi bilme ihtiyacı”mdan ötürü bunu kabul edesim gelmemişti. Her zaman bekledim, biraz daha beklesem kabullenmek için bir şey olmazdı. Olmadı da. Aksini düşünüyorum artık, kendi hayatımla ilgili her şeyi bilmeyi istemek beni bir yere götürmeyecek. 
Buradan Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetlere bir selam göndereyim: 
Tumblr media Tumblr media
Bir zamanlar Yunus Emre’yi, yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü cümlesinin sahibini, tanımaya, hakkında daha çok araştırma yapmaya, hayatımı bir de ondan öğrendiklerimle gözden geçirmeye heves etmiştim.
Aşık Yunus’u da şöyle analım:
Tumblr media
İkisi birbirinin zıttı gibi görünebilir lakin çok özel bir noktada birleşiyorlar bence, bir de Coraline'le kedi'nin alıntısı atarsam benim bir şey dememe kalmadan anlaşılacağını düşünüyorum.
"Adın ne?" diye sordu Caroline kediye. Bak, ben Caroline’ım. Tamam mı? “Kedilerin adı olmaz,” dedi kedi. “Olmaz mı?” dedi Caroline. “Olmaz” dedi kedi. “Siz insanların adı olur çünkü siz kim olduğunuzu bilmiyorsunuz. Biz kim olduğumuzu biliyoruz, bu yüzden adlara ihtiyacımız yok."
Sevgili derin deniz mavisi, neden gelmedin?
Neden yazmak istediğimi, neden hayatımda "yazmak" denen bir kavram olduğunu ve bunun doğuştan gelen bir şey olup olmadığını defalarca kez sorguladım. Birçok kez "neden olduğunu buldum" dedim, bütün bulduklarım doğruydu ama cevaplarımın farklılığı beni dehşete düşürdü. Ya bütün söylediklerim doğruydu ya hiçbir söylediğim doğru değildi. Yazmak, zihin haritamı çıkarmak gibi dedim. Kendimi zorlamak, bir dünyaya hapsolmak ve o evrenin içinde kalma gücünü de o evrenden çıkma gücünü kendinde bulmak, hissetmek gibi. Karlar içinde kalmış bir çocuğun üşüdüğünü hissetmek. Zaten bunu hissedemeyecek birinin kalemi kırıktır. 
"buradan dışarı çıktık, görmek için yıldızları." Bir ruh sizi heyecanlandıramıyor. Oysa "seni sevişim Frankfurt'taydı, laternaydı."
Kelimelere bir türlü sahip olamayan adamın hikayesini, bir hikayeyi 20 yıldan fazla yüreğinde taşıyan yazar gibi saklayacağım. Belki bir gün yeşerir, elektrikli sandalyeye oturtulacak çocuk gibi o da bir gün verdiğim beş dakikaya sahip olabilir.  
Tarlalara umutlar ektim, birkaç satır yazdım, bir deftere hapsettim, o defteri de zihnimin derinliklerine gönderdim. Sadece tarlalara ektiğim umutlar kaldı belki de, şimdi sadece hasat vakti. Ektiğim umutlar bugün bir bir karşıma çıkıyor, tüm inancım��n meyvesini en zor anlarımda alıyorum. “Tarlalara umut eken afra” imzasıyla düşündüğüm ve yazdığım hiçbir şey boşlukta kaybolmadı. 
Bir sürü boş ve dolu şişenin bulunduğu bir masada oturmakta olan ayyaşa, “Ne yapıyorsunuz burada?” diye sormuştu.
  "İçiyorum,“ demişti ayyaş asık bir suratla.
  "Niye içiyorsunuz?” diye küçük prens yine sormuştu,
  "Unutmak için,“ diye yanıtlamıştı ayyaş.
  Küçük prens adamın haline üzülerek, "Neyi unutmak için?” diye sormuştu bu kez de.
  “Utancımı,” demişti adam başını sallayarak.
“Niçin utanıyorsunuz ki?” diye sormuştu küçük prens. Ona yardım etmek istiyordu.
  “İçtiğim için!” demişti adam. Sonra da yine eski sessizliğine gömülüvermişti.
  Küçük prens kafası karışmış olarak uzaklaşmıştı oradan.
  “Büyükler gerçekten çok tuhaf,” diye söyleniyordu giderken.
Bir kitap alırken ilk cümlesine, varsa ithafına ve son cümlesine bakarım. Bana yazar kendi hikâyesini anlatıyormuş ve kendini kitabın bitiminde öldürüyormuş gibi gelir; bir insanın söylediği son söz gibi, bir kitabın son cümlesi de önemlidir. İnsanın son nefesini vermeden önce bir cümlelik hakkı vardır, bir kitabın da yalnızca bir tane son cümlesi olabilir. Son sözümüzün hayatımızı nasıl yaşadığımızı göstereceği gibi, bir kitabın da son cümlesi o kitabın ne anlattığını gösterir.
“bıçağın yarası ömür boyu kendi keskinliğini taşımaktır” 
Kendime not: Ne zaman buraya gelecek olursan Tutunamayanlar’dan çizdiğin kısımları hatırla ve yoluna devam et. “Ben Hikmet değilim, ben Gökçe’yim, yaşayacağım.” diyen kız doğru yolda, bu kitaplar sen bu yolda devam et diye yazıldı. Bir tutunanla bir tutunamayan arasındaki farkları düşünmeyi bırak. Unutma, yazacağın günde lacivert bir göğün altında field dinleyerek 22.22′yi bekliyorsun. tutunanlar gazap dolu olacak, mahkemede yargıç olarak görev yapacaksın. sen de dahil dışardan görünen hiçbir şeyin olduğu gibi olmadığını hatırla ve rahatla. olduğu gibi olanlar derneği üyesi d’ye buradan selamlar. 
9 notes · View notes