havlavyu
havlavyu
Mocha'nın macera defteri
27 posts
Mocha; kendini her gün bu deli kız yüzünden ayrı bir maceranın içinde bulan annesi, ve ikisinin değdiği elektrik anahtarları ve kapı kolları başta olmak üzere her köşeyi silmek için bir elinde çamaşırsuyu bir elinde bez bütün gün ortalıkta dolaşan anneannesiyle aynı evi paylaşıyor. Annesi de bu sayfada onun yüzünden başına gelen maceralerı ve Mocha'nın kendisine öğrettiği şeyleri sizinle paylaşıyor.
Don't wanna be here? Send us removal request.
havlavyu · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Uykucuk ayısı
1 note · View note
havlavyu · 7 years ago
Text
7 yaşında
Ben bu gece, tamamen tesadüf eseri, yıllardır erişemediğim hesaplara erişimin yolunu buldum. Kaç yıl oldu kim bilir, gelmişken geceye bir not; “O” artık yedi yaşında ve hala hayatımın en büyük “iyi ki” si...
1 note · View note
havlavyu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
Annesi ona hamileyken sanirim bal kavanozu aşırmış. Bu tatlılığın başka açıklaması yok 😍 #prenses #princess #mocha #mochathegolden #mylove #mybabygirl #goldenretriever #goldenretrievermocha #aşk #aşkım #mochalove
2 notes · View notes
havlavyu · 10 years ago
Text
Ankara Pamuk Şeker
Ankara yine pamuk şeker oldu. Mocha’nın ikinci en sevdiği durum! Bir su bulursa yüzebilme ihtimaliyle baharları sevdi bu çocuk, bir de kapıdan adım attığı anda pamuk şekere bulanmayı. Herkes haksızlık ediyor kara, ben dahil! Şoförler yollar berbat oldu diyor, esnaf bu havada müşteri gelmez diyor… Bense Mocha’yı gezdirirken çok kalırsak çok üşüdük, az kalırsak çocuğumun aklı kaldı diye üzülüp haksızlık ediyorum kara! Oysa ki kar yağdığında sadece sevinilmeli bence… Aslında bu sene ilk defa kar yağdığında gerçekten içim buruk… Bir ritüeldi her senenin ilk karlı gününde gramofon kafeye gidip sobanın üstünde demlenen ıhlamurdan içerken yeni bir Marquez kitabına başlamak, ilki yüz yıllık yalnızlık’la başlatılmış, ve daha başlatılmadan çok öncesinde ritüel olmasına karar verilmiş bir ritüel. Ama her seferi “iyi ki” dedirtir, inanılmaz bir mutluluk verirdi! İlk yıllarda hava kararıp koyunpazarı yokuşunda kepenkler inene kadar devam ederdi bu. Sonra Mocha geldi, kahvaltıdan sonra başlayıp öğleden sonraya kadar devam etti, sobanın başında tam akşamüstü şekerlemesi saatinde kalkıp Mocha’nın yanına döndüm eve, onu da alıp Kurtuluş Parkı’na gittik kar oynamaya. Ama bu sene gerçekten içim buruk! Şimdi çalışan bir anneyim, ne dersin bile olsa ritüel ritüeldir arkadaş diyip ıhlamur içerken kitap okumaya gitme lüksüm kaldı, ne de tüm öğleden sonrayı Mocha’yla parkta geçirecek zaman! Daha fenası taşındık oradan! En başta ben istemiştim halbu ki semt değiştirmeyi, orayı terk edince sadece kötü anılar geride kalacak sanmıştım… Ama Mocha’nın bebekliği, Ankara’nın pamuk şeker romantikliği, her şey o sokaklarda güzel olmuş aslında da ben farketmemişim! Şimdi anılarımla dolu sokaklardan, ritüellerimden en fazla on kilometre uzaktayım, ama on ışık yılından bile daha uzak, daha yabancı, daha imkansız sanki o günlere tekrar dönmek… Ankara hep gri bir sahne, ben o sahnedeki bölgesel renklendirmeye maruz kalmış kırmızı atkıydım, Anlara ve ben hep romantik bir ikili olmuştuk ilk tanıştığımız andan itibaren. Ama şimdi o anılara dair aynı kalan tek şey Mocha, ve önceden parmaklarım morarana kadar kar oynayabilmenin verdiği hoyrat mutluluk yerine tek hissedebildiğim “hadi güzel kızım, işe geç kaldım! Söz akşam daha uzun oynayacağız” cümlesini kurarkenki hüzün. Ankara hala o soğuk, ısıtılması gereken, ve ısıtmak için benim içinde aşkları en dolu haliyle yaşadığım, hep benimle romantik, bu yüzden de soğuk ama kasvetli olmayı asla yakıştırmadığım şehir. O kırmızı atkı hala benim içimde bir yerlerde duruyor, biliyorum! Ama ayrı düştük sanki o fotoğraf karesinde. Ne Gramofon kafede ıhlamur içebiliyorum eskisi gibi, ne Kurtuluş Parkı’nın önünden geçiyorum, ne de dolu dizgin, tutkulu aşklar yaşayabiliyorum sırf Ankara’yı ısıtmak için… Ankara hala o şehir, ve ben hala o kırmızı atkıyım. Ama hiçbir şey eskisi gibi değil. Fotoğrafçı değişti belki de, artık ikimizi o kadar romantik bir karede yakalamayı beceremiyor!
1 note · View note
havlavyu · 10 years ago
Photo
Tumblr media
3 senedir benimle olduğun için, 3 senedir hayatımın anlamı olduğun için 3 sene boyunca her sabah günaydın öpücüğü verdiğin, her gece bana sarılarak uyuduğun, her akşam eve geldiğimde sevinçten kırk takla atıp boynuma zıpladığın için, bana her gün yeniden sevmenin ve sevilmenin gerçek anlamını öğrettiğin için, kısacası; hayatıma kattığın her şey için teşekkürler prensesim. İyi ki varsın, iyi ki benimlesin...
3 notes · View notes
havlavyu · 10 years ago
Text
biraz duygusal, çokça sitemkarım
Ben bir Golden annesiyim. Gözleriyle konuşan, kulaklarının minik hareketleriyle cevap veren, her derdinizi anlayan ve bir şekilde size her derdini anlatan bir goldenın annesi. Türcülüğe, ırkçılığa, ayrımcılığın her türlüsüne karşıyım. Ama bir goldena aşık olunca, onun yüreğinin yumuşaklığını görünce ister istemez yapıyor insan bu ayrımcılığı. Çok köpek baktım, çok köpek sahiplendirdim. Golden da oldu, staff da, coocker da, sokak köpeği de. Hepsi ayrı güzeldi, hepsi ayrı ayrı hakediyordu sevilmeyi. Ama hayatıma giren bütün goldenlar daha bir hassas, daha bir kırılgandı her zaman. Ben onların bakışlarındaki kırılganlığı gördüğümden mi bilmem, şimdi ilanlarda gördüğüm her terkedilmiş golden benim olsun istiyorum. Kapımın önünde beslediğim bebek sokak köpeği bile bir şekilde insanlara kendini sevdirmenin, dilenmenin bir yolunu bulabiliyor, hava yağmurluyken kapının girişine sığınmış olmak bile yetiyor onu mutlu etmeye. Ama goldenlara ne karnının tok olması, ne üstünde çatı olması mutluluk sebebi olabiliyor. Benim bebeliğinden beri yanımda yatırdığım, her gün mutlaka vakit ayırdığım kızım bir gün 10 dakika az ilgilendiğimde hayata küsüyor. Ne ödül maması, ne kemik istiyor o zaman. Sadece sevgimi istiyor. Hani bebekken sağda solda gördüğünüz, oyuncak ayı gibi duran, sonra biraz b��yüyünce yaramazlaşan, ortalığı kemiren ve kemirdi diye sokağa, barınağa atılan goldenlar var ya, işte onlar da sadece sevgi istiyor. Belki birileri acıyor sokakta önüne yemek artığı koyuyor, belki barınakta yemek kavgası yapamıyor diye yemeği ayrı veriliyor. Ama emin olun onların hiç biri yiyemiyor o yemeği, çünkü ruhu açken karnının açlığını düşünemiyor bile, ve önündeki kap yemek dolu olsa bile yemeyerek içmeyerek intihar ediyor ve açlıktan ölüyor bir barınak kafesinde. İşte sizin "ama benim kızım çok güzel, pofuduk torunlarım olsun" diye dünyaya gelmesine sebep olduğunuz o "torun"larınızın, "nasılsa biri alır" diye bir parka ya da market önüne terkettiğiniz "eski" goldenınızın başına hep bunlar geliyor. Ben bir golden annesiyim, bana göre bu dünyadaki en güzel ve en zeki goldenın annesi, yavrulasa belki en sağlıklı ve en zeki yavruları doğurması muhtemel olan dişi goldenın annesi. Ama biliyorum ki bizde şuan dünya üzerindeki goldenların ruhunu doyurmaya yetecek kadar sevgi yok. Onlar o kadar yüce gönüllü, o kadar sevgiye aç ki, bizim insan olarak gücümüz onların yüreğini doyurmaya yetmeyecek. Ve bu yüzden benim asla pofuduk torunlarım olmayacak. Sizden ricam, eğer hayatınızda bir köpeğe yer varsa, lütfen gidin ve barınaktan bir golden alın. Eğer evinizde ikinci köpeğe yer varsa lütfen gidin ve barınaktan bir golden alın. Eğer yakınlarınız sizden ille de köpeğinizin yavrusunu istiyorsa onlara tüm goldenların aynı ruha sahip olduğunu anlatın ve onları barınaktan köpek almaya yönlendirin. "bir gün köpeğim ölürse ondan bir parça kalsın" düşüncesiyle yavrulatmayın. Eğer köpeğiniz öldüyse (ya da bir gün ölürse) lütfen onun anısını sevginize ihtiyaç duyan bir goldena vererek yaşatın. Ve lütfen! Bu dünyada barınaklardaki son köpek yuvalanana kadar, son barınak kapanana kadar yavrulatmayın!
4 notes · View notes
havlavyu · 12 years ago
Text
masumane bir ısırılma hikayesi...
Sonunda oldu. Çevremdeki herkes “Şu köpeklerin ağzının içine girme, bir gün kapacaklar bir tarafını” derdi, heyecanla bekledikleri gün geldi ve sonunda ben de ısırıldım.
Dikkat ettiyseniz kesinlikle saldırıya uğradım demiyorum. Çünkü bacağımda kocaman bir yarık olsa da, bir sürü iğne yemek zorunda kalsam da çok masumane duygularla yanlışlıkla ısırıldım.
Bugüne kadar bulduğum her sokak köpeğinin tüylerini temizledim, tırnaklarını kestim, kulaklarını temizledim, yaralarına pansuman yaptım vs. Arada diş gösterenlere bile “yat aşağı şapşal” diyip elimden geldiğince bakımlarını yapmaya devam ettim. Yakınımdaki herkes ateşle oynadığımı düşünüp ısırılacaksın diye beni uyarmaya çalıştılar. Ama ben bu anların hiç birinde ısırılmadım. Bu yüzden de belirtmek isterim ki yine bulduğum her sokak köpeğinin bakımını elimden geldiğince yapmaya devam edeceğim 
Gelelim ısırılma hikayeme. Aslında huyunu suyunu bilmediğim birçok sokak köpeğiyle bu kadar içli dışlı olan bir insan için çok komik bir ısırılma hikayesi olacak…
Köpeğim Mocha kısır da olsa bir dişi. Laf aramızda biraz da nasıl desem, fazla sıcak kanlı bir dişi. Yanımıza gelen her köpeği hemen benimser, hemen oynamaya başlar. Ben de bir dişiyim. Laf aramızda sanırım ben de köpeklere karşı biraz fazla sıcak kanlı bir dişiyim  Bu da dışarıdan bakıldığında özellikle başıboş dolaşan erkek köpekler için çok sevgi dolu bir aile profili çiziyor ve hemen bizi güçlü kanatları altına alma gereği duyuyor şapşallar.
Birkaç hafta önce kısa süreliğine şehir dışına çıktık. Mocha yine her zaman her yerde olduğu gibi kendine oyun arkadaşları bulmakta gecikmedi. Ben de onun bulduğu arkadaşlara “aa bakayım biti piresi var mıymış, tırnakları uzun muymuş” diye yakın inceleme altına almakta… 
Mocha’nın heyecanlı oyunları, benim kenesi varsa ayıklayayım düşüncesiyle sırt, kulak, gıdı kaşımalarım bizim sıpanın pek bir hoşuna gitmiş olacak ki bizi ailesi olarak kabullendi, düşen taştan uçan kuştan bizi korumaya başladı. 
Bir akşam ben yine Mocha’yı gezmeye çıkarttım. Kendini yakın korumamız zanneden sıpa hemen köşe başında elbette  ki hazır ve nazır durumdaydı. Beraber biraz gezdik dolandık, sonra açık bir arazide oynasınlar diye durduk ve ben bir taşa oturdum. Mocha snf snf snf etrafı koklamaya dalınca oradaki her kokuyu ezbere bilen yakışıklı da gelip dizimin dibine çöküp burun darbeleriyle “sev beni, sev sev” demeye başladı.
 Mocha uzakta etrafı koklarken o da kolumun altında kendini sevdiriyordu, ay ışığında tam bir mutluluk tanımı. Taa ki köşe başından yeni bir erkek köpek görünene kadar. Bu mutlu aile tablosu onundu, bir başkasıyla bunu asla paylaşamazdı! 
Köpek yakınımıza iyice sokulana kadar ufak tefek homurtular dışında sükunetini korumaya çalıştı. Ancak köpek artık iyice yaklaşmıştı ve mutlu aile tablomuz için artık büyük bir tehditti! Önce bir hırladı, ama bir “şşşşt tamam oğlum” sesi gecikmedi. Şimdi susmalıydı, anneyi kıramazdı. Ama öteki köpek yaklaştıkça yaklaşıyordu. Ve korktuğu başına gelmişti, en sonunda burnuyla annenin eline bir “beni sev” darbesi atmıştı bile! Bu resmen bir meydan okumaydı! 
İşte o an çizgi filmlerde gördüğünüz toz bulutunun içinden arada fırlayan kollar bacaklar ve içerde yaşanan ölümüne kavga sahnesi gözümün önünde yaşanmaktaydı. Ve benim bacağımın tek suçu o anda kazara o toz bulutunun içinde kalmış olmaktı…
Evet, bu güne kadar göz gör göre beni ısırmak isteyen birçok köpeği sakinleştirmeyi başarmış ve defalarca kez beni ısırmak isteyen köpeklerle dostluk kurmuştum. Bu sefer bundan kaçamamamın tek sebebi ise o an o taşın üzerinde oturuyor olmam, köpeklerin biri sağımda biri solumdayken bacağımın ise tam ortada kalmasıydı.
Evet, bu güne kadar gözümün içine baka baka yapılan birçok tehdit hırlamasından kurtulmuşken, gönüllü özel korumam tarafından kazara ısırıldım. Kızdım mı, belki ilk anki acıyla evet. Ama sonradan köpeği değil de yanlışlıkla beni ısırdığını fark ettiği an bacağımdan akan kanları yalama çabası beni çoktan tarifsiz duygulara gark etmişti bile 
Yediğim onca iğnenin, yirmi gündür hala geçmeyen yaranın bende oluşturduğu teselli de “sana müstehak” dedirte bilir size  O kadar kocaman ısırmış ve o kadar güçlü kitlemişti ki çenesini, o şekilde beni değil de diğer köpeğin boynunu tutsaydı belki de ölmüştü hayvancık diyorum. Evet bu da benim tesellim, evet sanırım bana müstehak  
Kim ne derse desin, ben onları çok seviyorum. Tanıdığım, tanımadığım bütün köpekleri! Çünkü dışarıdan kötü görünen tavırlarının bile içlerinde masumane bir açıklaması mutlaka var. Bu olay da bunun en güçlü kanıtı değil mi zaten…
1 note · View note
havlavyu · 12 years ago
Text
tahammül sınırı
Köpekler günlük rutinlerinin içinde çoğu kez tahammülümüzü sınayacak şeyler yaparlar. Ancak onlara karşı "sabrım taştı" demeden önce; her şeyi salt bir iyi niyetle yaptıklarını kendimize hatırlatmayı adet edinmeliyiz bence. Tabii ki sizi mutlu etmek adına gidip kakaya yatmaz, ya da ağzına ölü bir kuş alıp gelmez, iyi niyetten kastım elbette bu değil. Ama bunları yaparken sizi deli etmek ya da bir şeyler için cezalandırmak gibi bir niyetleri de asla yoktur. O yüzden onlara "insanca" yaşam kurallarının dışına çıkan "insan çocukları" gözüyle bakıp, bu değerlendirmeye göre kızmadan evvel onların 4 ayak üzerinde yürüdüğüne dikkatlice bakmakta fayda var.
He yok eğer diyorsanız ki ben o kadar tahammüllü bir insan değilim, hele bir kaka yesin öldürüveririm oracıkta; o zaman siz en iyisi köpek almayın. Sinirlerinize yazık. Hı hı, evet.
Tumblr media
2 notes · View notes
havlavyu · 12 years ago
Text
Ağızda Çıkan Siğil: Papillom
Köpeğim Mocha’nın ağzında üç hafta kadar önce et beni gibi bir kabarcık fark etmiştim. İlk gördüğümde "Allah Allah ben bu zamana kadar bunu nasıl fark etmemişim" diyip geçmiştim. Bu akşam dudağının kenarında çıkan biraz daha küçük boyutlu ikincisini görünce anladım durumun basit bir et beni olmadığını.
İnternette yaptığım kısa bir araştırmanın sonunda karşıma ilk çıkan, virüs kaynaklı bir problem olan “Papillom”. Hemen veterinerimizi aradım, o da teyit etti papillom olduğunu.
Peki nedir bu papillom? Aslında aynı insanlardaki siğil gibi virüslerin neden olduğu ve yine aynı insanlardaki gibi bağışıklık sistemi zayıf düştüğünde karşımıza çıkan bir sıkıntı. Sıkıntı dediysem hemen korkmayın öyle. Genelde çok hızlı yayılma göstermese de bazen kısa süre içinde fazla sayılara ulaştığı vakalar da mevcut.
Viral bir hastalık diyince ilk bakışta insanın gözünü korkuyor. Ama tedavisi sanıldığından çok daha kolay. İşe başlarken ilk önce tedavide izlenen yolun bağışıklık sistemini güçlendirmek olduğunu aklınımın bir köşesine yazmak lazım. Bağışıklık sistemi ise beslenmeyle çok ilgili. Sadece papillom görüldüğünde değil, her zaman beslenmesine dikkat etmeliyiz aslında.
Ben köpeğimi sadece kuru mamayla beslemeye karşıyım. Çoğu zaman haşlanmış doğal gıdayla besledim. Bu aralar ise daha çok çiğ beslemeye geçmiş durumdayım. Ama vakit ya da düzen probleminden dolayı kuru mama tercih ediyorsak da yoğurdunu, yumurtasını, arada havucunu elmasını eksik etmemek lazım derim. Bunlar tedavinin beslenerek güçlenme kısmı.
Beslenmemize dikkat ettik, tosunumuza bol bol yedirdik taze doğal gıdaları, peki şimdi ne yapacağız? Beslenme daha çok önlem, hastalık olduğunda da tedaviye destek olması açısından atlanmaması gereken bir adım. Ama dediğim gibi bir kez papillomlar çıktıysa ilaç tedavisine başlamak gerekiyor. İlaç tedavisi de öyle çok gözünüzü korkutmasın. O da düzenli ve sistematik bir şekilde yapıldığı sürece çok basit ve kolay sonuç veren bir periyot.
Papillom kabarcıklarının sayıca çok artmadığı durumlarda eczaneden alacağınız “Sitraks” isimli şurubu içirerek tedavi edebiliyoruz. Ancak papillomların sayısı artmış ve hızlı yayılma gözleniyorsa, sitraksın yanında veteriner tarafından yine bağışıklık desteği bir takım enjeksiyon uygulamaları gerekebiliyor.
Peki sitraks şurubu nasıl kullanacağız? Ticari sunum şekli 40MG/5ML 30ML. Yani 5mililitresinde 40miligram etken madde içeren 30mililitrelik ambalajlar halinde bulunuyor eczanelerde. Köpeğinize vereceğiniz doz hesabı ise etken madde üzerinden. Köpeğinizin her bir kilogramı için 2.2 miligram etken madde hesaplıyorsunuz. Mocha’nın durumu üzerinden örnekleyecek olursak; Mocha 30 kiloluk bir tosuncuk. Her kilogram için 2.2 miligramdan, 66 miligram etken madde alması gerekiyor.  5 mililitresinde 40miligram etken madde bulunan bir ilaç olduğuna göre, tek seferlik dozumuz Mocha için 7.7 mililitre. Eczaneden ilacın yanında bir de 10luk enjektör alıp enjektörün iğne kısmını çıkartarak kullana bilirsiniz. Enjektörün iğne kısmını kullanmayın. Sadece ilaç miktarını ayarlamak ve köpeğinizin kolay yutmasını sağlamak için şurubu ağzına sıkmak amacıyla kullanın.
Evet, üstteki açıklama kilograma göre tek günlük doz ayarlamasıydı. Bir de kullanım periyodu var ki bu da çok dikkat edilmesi gereken bir nokta. Veterinerimizin bize söylediğine göre; ilk gün başlıyoruz, ikinci gün bırakıyoruz, üçüncü gün alıyoruz, dördüncü gün almıyoruz, beşinci gün de aldıktan sonra 7 gün ara veriyoruz. Yani gün aşırı olmak üzere 3 doz alıp 7 gün ara veriyoruz. Sonrasında yine aynı şekilde gün aşırı toplamda 3 doz alıp bir 7 gün daha ara, ve tekrar bir 3 doz. Bunun sonucunda büyük ihtimalle papillom kabarcıklarımız kuruyup düşmüş olacak. Eğer bu periyodun sonunda düşmeyen kabarcıklarınız kalırsa veterineriniz kabarcığın köküne yapacağı küçük bir uygulamayla kuruyup düşmesini sağlayacaktır.
Dediğim gibi bu virüs kaynaklı ve aslında çok ciddi olmayan bir problem. Ancak tedavi edilmediği zaman keseciklerimiz büyüyüp yeme-içmede köpeğimize problem yaratabilir. O yüzden belki korkulmayacak kadar basit, tedavisi aksatılmayacak kadar mühim diyebiliriz.
Buraya yazdıklarım, veterinerimizle yaptığımız görüşme sonucu edindiğimiz bilgiler. Siz de probleminizin papillom olduğundan emin olduktan sonra tedavi olarak bu kürü uygulayabilirsiniz.
Ancak ağızdaki kabarcıkların en sık görülen ve en kolay tedavi edileni papillomlar olduğu halde başka bir sebepten kaynaklanması da mümkün. Üstelik papillom kaynaklı olmayan diğer kabarcıklar çok nadir görülse de ciddi hastalıkların belirtisi olabiliyor. O yüzden küre başlamadan önce kabarcıklarınızın papillom kabarcığı olduğundan emin olmakta fayda var.
Veterinerimizle görüşüp kabarcıkların papillom olduğundan emin olduktan sonra tedaviye başlayabiliriz. Çok hızlı yayılmayan ve başlangıç aşamasındaki papillomlar için kısa sürede sonuç alınıyor. Ancak dediğim gibi papillom sayısı fazla ve yayılma hızlıysa, bu kürün yanında immun güçlendirici enjeksiyon için erkenden veterinere başvurmakta fayda var.
Herkese mutlu, sağlıklı, sallanan kuyruklu günler dileriz.
Selcen&Mocha
0 notes
havlavyu · 12 years ago
Text
Kayıp Köpekler
Acı bir konu yazıyorum bu gün. Etrafımda o kadar fazla ki kaybolan (ya da belki çalınan) köpekler... Uzun zamandır final dönemim vs yoğunluktan yazamıyorum ve aklımda pek çok konu birikmesine rağmen bir süre daha yazamayacaktım aslında. Ama bu konu içime o kadar dokunmaya başladı ki, yazmadan duramıyorum artık. Petarkadaş'ta ve facebook'ta her gün yeni kayıp ilanları geliyordu zaten gözümün önüne. Köpekler herhalde pek eğitimli değil, kaşla göz arası kendisi kaçıyorlar diyordum. Ama yakın zamanda kaybolan Çilek bu fikrimi tamamen çürütmüş oldu. Çilek 6buçuk yaşında bir Golden Retriever, ve tamamen insanı tarafından verilmiş bir arama kurtarma eğitimi var. Bu eğitimi alabilmek insanıyla çok güçlü bir iletişim gerektirir. Bu iletişimi kurabilmiş bir köpek nerede olursa olsun alıp başını gitmez. Çilek'i hiç canlı görmemiştim, ama insanıyla tanıştığımızda yanımda Mocha vardı ve arkadaşına "korkma korkma Çilek'in aynısı bak" demişti. Sonradan fotoğrafını gördüğümde "aaa gerçekten aynısıymış" diye sevinmiştim. Şimdi düşünüyorum, evet o Mocha'nın aynısı, Mocha'dan çok daha fazla eğitimli, sahibiyle çok daha uzun yıllar geçirmiş ve ona daha bağlı. Kalkıp gidemez onun yanından, terk edemez insanını. Onun terk edemeyeceğini Mocha'nın parkta oynarken bile dönüp dönüp ben yerimde duruyor muyum diye bakmasından, biraz uzaklaşmışsa koşa koşa yanıma gelip bir elimi yalayıp geri gitmesinden biliyorum. Bir de Çamur var. Karşı apartmanımızda oturuyordu, sık sık karşılaşırdık, severdim oynardım onunla. Çilek'ten farklı olarak dokunduğum, tanıdığım bir köpekti. Çamur biraz daha özgürlüğüne düşkündü, arada tasması açıldı mı bir fırlar giderdi ama bir alt sokağı turlayıp geri dönerdi hemen. Şimdi üst üste benim tanıdığım iki köpek (dünya bu kadar küçük değil bence) kayıpsa, benim tanımadığımı hesaplamak istemiyorum bile. Ben ikisinin de kaçtığına asla ve asla inanmıyorum. Köpeğiniz kaçabilir diye tasmasını hiç açmayın demeyeceğim, çünkü o parktaki tasmasız koşunun Mocha için ne kadar kıymetli olduğunu çok iyi biliyorum. Ama ne olur etrafınıza, özellikle de etrafta dolaşan insanlara çok dikkat edin, gözünüzü tasmasız dolaşan köpeğinizin üstünden bir an bile ayırmayın. Tasması açıkken ortada dolaşan köpeği bir anlık dikkatsizliğiniz sırasında alıp götürmek sadece 2 saniye... Tasmasız koşup oynamak köpeğimin en doğal hakkı. Ama artık dünya köpeğimizi gönül rahatlığıyla bırakacak kadar temiz bir yer değil. Dünya yıkılsa gözünüzü bir an ayırmayın onların üstünden...
1 note · View note
havlavyu · 12 years ago
Text
kızmayın bize
Bir süredir buraları biraz boş bıraktık, farkındayım kızmayın bize. Boş bıraktık ama sorun bir neden diye, bu aralar çok tatlı bir heyecan içindeyiz. Çok yakın zamanda, uzun zamandır keyifle takip ettiğimiz Köpekler Ve İnsanları sayfasında karşınıza çıkacağız. Bu aralar da onun tatlı telaşı içindeyiz.
Malumunuz burada daha çok maceralarımızdan, eğlenceli hallerimizden bahsediyordum, arada birazcık da kıssadan hisse çıkarımda bulunuyordum. Ama orası buraya göre daha ciddi bir müessese, oraya yazacağım yazıların daha ciddi, kaynaklara dayanan, daha kapsamlı işlenmiş olması gerek. Ben de madem kalkıştık bir işe, o zaman hakkını verelim diye araştırmalar, okumalar içindeyim bu sıra. 
Ben bu telaş içindeyken eğer siz Mocha'yı merak ettiyseniz; o sıpanın keyfi yerinde. Dün Oscar'la buluştular, çamurlarda tepinip debelendiler biraz. Sonra yavrusu mu kankası mı kardeşi mi sandığından emin olamadığım kara böcük Almila'ya gitti, sabaha kadar bir çorabın iki ucundan çekiştirip durdu eşşekler. Yani hayat Mocha'ya güzel, hayat Mocha'ya hayat. Merak etmeyin o eşşeği onun keyfi yerinde. Patilerindeki kilo kilo çamurları temizleyen o değil nasılsa, beni merak edin siz neler çekiyorum bu kızın elinden diye!
0 notes
havlavyu · 13 years ago
Photo
Tumblr media
çok ciddiyim, gerçek aslan dediğin de hep sırıtır ki zaten böyle!
0 notes
havlavyu · 13 years ago
Photo
Tumblr media
ben aslında büyümedim, vallahi bak!
2 notes · View notes
havlavyu · 13 years ago
Text
Bir köpeğin hayatına girmenin sorumluluğu
Hayatınıza bir köpek aldığınızda onun size kattığı güzelliklerin yanında feragat etmek zorunda kaldığınız bazı şeyler oluyor. Aslında hayatınıza en başından yeni bir şekil vermeniz, yeni bir düzen getirmeniz gerekiyor. Ancak bu günkü yazımda sözü geçen sorumluluk o sorumluluk değil. Bu başlı başına onun hayatına girmenin sorumluluğu.
Henüz Mocha benim köpeğim olmadan evvel de ben onun insanı olmaya hazırmışım aslında, sanki doğduğum günden beri onun gelmesini bekliyormuşum adeta. Mocha geldiğinde vazgeçmem gereken şeylerden büyük bir zevkle uzaklaşıp onu seçtiğimde anladım bunu. Ama Mocha benim köpeğim olmayı beklemiyordu elbet doğduğundan beri. Yani evet, onu çok sevecek, onunla ilgilenecek, onu mutlu edecek bir aile bekliyordu. Ve işin aslı ben de hayatımı paylaşacağım bir köpek bekliyordum. Ama bizim birbirimize ait olmamız onun değil benim tercihimdi. O pofuduk bir ayı yavrusuyken bir veteriner kliniğine düşmüştü, ben de gidip "aaa bu benim olsun muuuu" diyerek almıştım onu. Belki benim beklediğim o köpek Mocha'ydı ve belki onun beklediği o insan bendim, bunu asla bilemeyiz. Ama sonuç olarak birbirimizin olmamızın tek sorumlusu bendim.
Yaz sonu Samsun'a gittik Mocha'yla. Bayram, akrabalar, geniş aile... Ailemizde daha önce de köpek besleyen birileri olmuştu, ama o köpekler hiçbir zaman vazgeçilmez olmamışlardı. Bir süre onu alan insanın hayatını paylaşmış ve iş, güç, eğitim, evlilik gibi değişen yaşam koşulları sonucu bir yerlere gönderilmişlerdi. Böyle bir hikayeye aşina olan geniş ailem bana hemen "Köpeğin gerçekten çok güzel, çok akıllı, onu da çok seviyorsun farkındayız. Ama sen henüz öğrencisi, bekarsın, hayatının düzeni henüz oturmuş değil. Birgün elbet onu vermek zorunda kalacaksın. Bencillik etme ve en azından çok büyümeden ver biryerlere, sonradan onun için daha zor olur." demeye başladı. Ama sanki kağıttan okur gibi onlarca insan aynı cümleleri kuruyordu. 
Sadece benim Mocha'ya olan düşkünlüğüm yüzünden onun ihtiyaçlarını karşılayamadığım halde onu vermeyi reddediyor olsaydım, evet bu bencillik olurdu. Ama ondan ayrılmanın lafını bile ettirmememin tek sebebi ona olan düşkünlüğüm değildi. Ben Mocha'yla ilgili tek bir gün ve tek bir kez bir bencillik yaptıysam, o gün sadece onu veterinerde görüp kucağıma alıp gözlerine bakarak "ben artık senin annenim" dediğim gün olabilirdi. 
O gün o veterinere gidip onu alan bendim, beni o almamıştı bir yerden. Ve o gün onu oradan alarak, belki çocuklu düzeni oturmuş bir aileye gitme şansını onun elinden alan da bendim. Mocha'nın o veterinerde olduğu haberini almam ve onu gidip oradan sahiplenmem 1-2 saat içinde gelişen bir olaydı. Ve eğer böyle bir tesadüf olmasaydı ben yavru bile almayacak, gidip barınaktan terk edilmiş bir köpek sahiplenecektim. Eğer ona sormadan hayatına girdiğim köpek Mocha değil de barınaktan çıkarttığım bir  köpek olsaydı, o zaman yaşam şartlarım değiştiğinde onu vermeyi belki düşünebilirdim. Çünkü mutlaka gideceği yer onu çıkarttığım yerden daha iyi olacaktı. Ve ben onu aldığım için daha iyi bir hayat yaşama şansını elinden almış olmayacaktım.
Şimdi düşünüyorum, Mocha'nın bundan daha iyi bir hayatı olabilir miydi diye. Onun ihtiyaçlarını herşeyin üstünde tuttuğum, ona sonsuz bir sevgi verdiğim ve onun bana olan sevgisinden emin olduğum için Mocha'nın ne kadar güzel bir hayatı olduğunu biliyorum. Ama bundan daha güzeli, neden olmasın? Kim bilir... Mocha'nın bundan daha güzel bir hayatı olma ihtimali var mıydı bilmiyorum. Ama öyle bir ihtimal vardıysa da Mocha'yı kucağıma aldığım an o şansların tümünü yok ettim. Ve ben Mocha'ya öyle büyük bir sevgi verdim ki, o belki bir köpek için sağlıksız sayılabilecek derecede çok bağlandı bana.
Mocha bir köpek için sağlıksız sayılabilecek bir sevgiyle şımartılarak büyümedi. Gerektiği yerlerde her zaman sınırlarımız oldu. Ama tüm bu sınırlara rağmen ona olan sevgimin çok çok büyük olduğunu hep hissetti, ve bu yüzden belki bir köpek için sağlıksız sayılabilecek bir bağlılık geliştirdi bana. Tasması açıkken bile benden on metreden fazla uzaklaşmadı, parkta on köpekle oynarken bile onları mutlaka benim yanıma çekip bir şekilde benimle fiziksel temas kurdu, sıcakta uyumayı hiç sevmediği halde ben yatağa girdiğim an kendi yatağından kalkıp ayak ucuma yattı, 2 saatliğine bile başka bir yere emanet ettiğimde onu almaya gittiğim an sevincinden üzerime tırmandı, tasmasını arkadaşıma bırakıp büfeye gittiğimde arkamdan ağladı... Tüm bunları düşününce, beni ne kadar severse sevsin bu denli bağlı olmaması onun için daha sağlıklı olurdu diyorum. Ama sonuçta yaptığım tek hata ona olan koşulsuz sevgimi ona göstermekten çekinmemekti. Şimdi tüm bunları düşününce bir dönüp bakıyorum, ben Mocha'yı bırakın başka bir aileye vermeyi, 2 aylığına emaneten bıraksam Mocha kesinlikle ikinci bir Hachiko vakası olurdu.
Tüm bunları düşünüp değerlendirdiğimde, aslında onun hayatına girmek, onu hayatıma almaktan çok çok daha büyük ve ciddi bir sorumlulukmuş. Mocha için vazgeçmem gereken planlar olabilir, ya da bazılarını yeniden şekillendirmem, aynı sonuç için yeni bir plan yapmam gerekebilir. Ama kendi hayatım için yapacağım hiç bir şey Mocha'dan ayrılmak için bir sebep olamaz. Bir gün Mocha yüzünden hayatımı değiştirmek zorunda kalırsam, vazgeçeceğim şey Mocha değil kendim için yapacağım diğer durum olacaktır. Ve bunun tek sebebi ona duyduğum sevgi ve bağlılık olamaz. 29 Ocak 2012 günü onun gözlerine bakıp "ben artık senin annenim" demiş olmam da en az ona duyduğum sevgi ve bağlılık kadar önemli bir güç olacak her zaman. 
Birgün birşeyler için bir bedel ödenmesi gerekirse, o gün Mocha'nın hayatına girdiğim için bedel ödeyen ben olmalıyım. Benim hayatımın gereklilikleri yüzünden Mocha hiç bir zaman bedel ödememeli, çünkü o gün seçim yapan Mocha değildi, o seçimi yapan bendim...
Dilerim bir köpeğin hayatına girmiş herkesin aynı düşünceleri taşıdığı bir dünyada yaşıyoruzdur...
1 note · View note
havlavyu · 13 years ago
Text
Çözümsüz kalmak
Blogumu okuyan herkesin köpeği var mı bilmiyorum. Mantıken herkesin olamayacağını düşünerek de önce bu açıklamayı yapıyorum. Köpeğiniz saldırgan olmasa da, aşırı korumacı olmasa da, bekçi köpeği olmasa da bir köpektir ve sırf köpek olduğu için en beklemediğiniz kuçu bile ters bir durum sezdiğinde sahibini korumaya geçer. Bu korumayı bazıları saldırganlık göstererek yapar (ki bu uç bir örnektir). Büyük çoğunluğu ise tehlike olduğunu düşündüğü nesneye karşı havlayarak, sadece bir "bizi rahat bırak, bize zarar verirsen ben de sana zarar vermek zorunda kalırım" şeklinde kendince tehdit anlamına gelen bir duruş sergileyerek gösterir.
Bu tehdit havlaması durumunu eğer gerekli görürse benim dili beş karış dışarıda dolaşan şebek kızım Mocha da yapar, 5 aylık mini mini bir labrador olan Almila da yapar, hatta daha annesinin sütünü emen yavru köpek de yuvasına yaklaşırsanız yapar. Kimi köpek sadece alan koruması yapar, kimi köpek sadece sahibini korur, kimi köpek her ikisini de...
Bizim Mocha'yla en sık yaşadığımız sanırım ikisinin bir arada olduğu durum. Akşamları hava karardıktan sonra biz parktayken eğer yalnızsak uzaktan gelen insanlar bize biraz fazla yaklaştığında bir iki "woff woff" savurur. Eğer 3-4 arkadaşımız varsa oyuna dalmış Mocha'nın koruma yapması için gerçekten tehdit algılaması gerekir. Mesela o karakolluk olduğumuz gece köpekleri gördüğü an öcü görmüş gibi çığlığı basan teyze (ki o çığlık onun için büyük bir tehdittir), mesela bu akşam bizi gördüğünde uzaktan "bağlayın şu köpeklerinizi" diye bağırarak üstümüze yürüyen güvenlik. Peki tehdit algıladığında ne yapar bizim sakin, uslu, oyuncu köpeklerimiz Mocha, Almila ya da Oscar? Sahibini korumak isteğiyle, sadece bize yaklaşma demek için havlayarak tehdit oluşturan kişiye doğru koşar ve arada en az 3-4 metre mesafe bırakarak "bize yaklaşma" der. Peki karşıdaki kişi ne yapar?
İşte sorun burada çıkıyor, karşıdaki kişi ne yapar? Genellikle "köpekleriniz bize saldırıyor bu ne böyle burada adam mı öldüreceksiniz gelin alın şunları" gibi ifadelerle zaten köpeğin havlayarak koşacağını anladığı anda zıpkın gibi yerinden fırlamış ve o sırada köpeğin tasmasından tutmakta olan insanın üstüne yürür...
Çözümsüz kalmak diyorum ya, işte çözümsüz kalmak tam da o an oluyor. Köpeğime koruma yapmamayı öğretemem. Çünkü ona koruma yapmayı da ben öğretmedim, o köpek olduğu için, doğası bu olduğu için koruyor. Ve ben köpeğimi sadece çişini yapsın diye 5 dakika sokakta yürütüp geri getiremem. Çünkü ben onu dışarıda rahat dolaşabilsin diye sosyalleştirdim, insanlara, çocuklara, diğer hayvanlara, doğaya karşı saygılı olmayı öğrettim. 
Çözümsüz kalıyorum çünkü bizim ülkemizde insanlar bir yandan "onları evlere hapsettiniz, onların doğal yaşamı bu değil" derken, diğer yandan sokakları, parkları bile kendinin sanıyor, sadece insana ait görüyor. Ama hayır, o hayvanın ayağının toprağa değmesi lazım, o hayvanın koşması oynaması lazım. Ben zaten yolda yürürken tasmasını açmam, parka geldi mi insanların çok olduğu yere sokmam, yakında çocuk varsa "korkuyor musun ablacım, gel sevelim mi seninle" diye nabız yoklarım, korkan varsa yer değiştiririm. Ve zaten bu Mocha dediğimiz sıpa poposunu benim bacağıma dayamadan oynayamaz, zaten benim merkezi olduğum 5metre yarıçaplı dairenin dışına ben çık desem de çıkmaz. Be güzel insan, o kadar rahatsız oluyorsan sen iki metre kenardan geçiversen?
Şu an dünya üzerinde yaşayan köpeklerin büyük çoğunluğu üretilmiş ırk. Belli ırkların belli amaçlar doğrultusunda çaprazlanmasıyla elde edildiler. Yani bunların ataları da belki hiç bir zaman doğada köpek sürüsü halinde yaşamadı. Şimdi bunları ormana bıraksan, belki 3-4 nesil ormanda ürese yine avlanmayı bilmez. Çünkü bir çoğunun doğasında vahşi yaşam geçmişi yok, kurt geni yok. Ama onlar sonuçta köpek, sonuçta dışarıda olmaya ihtiyaçları var. Aslında nasıl her insanın her gün belirli bir süre dışarıda geçirmeye, bir egzersiz yapmaya ihtiyacı varsa onların da öyle var.
Herkes ağzına dolamış ya bir "köpekten korkanlar var" diye, ben öyle insanlar gördüm ki, artık ben insanlardan korkar oldum. Ama hiç kimse insanları kafeslere kapatmıyor ya da tasmayla gezdirmiyor. 
Madem herkes köpeğin doğasına karşı çok saygılı, çok duyarlı, e bir bakıverin bir zahmet köpek dediğinin iç güdüsü nedir. Bizim Oscar sokakta 10 dakikada titremeye başlar tasmasını açmazsan ve koşmazsa. Biz üzerimize düşeni yapmışken, onlara gerekli eğitimi vermişken, aşılarını yaptırmışken, nerde insan az var diye dikkat edip özellikle oralara gitmişken, korkan var mı diye etrafımızı gözleyip "5 dakika koşsun enerjisini harcasın yavrucaklar" diye tasmasını açmışken ne olur siz de 5 dakika onlara saygılı olsanız? Bakın kendime saygıdan bahsetmiyorum burada, bana yapılan saygısızlıklar umurumda bile değil o söz konusuyken. Ama hayvanseverlik öyle "evde doğasından kopartmayın, kısırlaştırmayın ay yazık tatsın o duyguyu, ben her gün kapının önüne ekmek koyuyorum kuşlar için" demekle olmaz. Hayvanseverseniz hepsini sevin, korkuyorsanız da saygı duyun. Biz size bu kadar saygılı davranırken, köpek besliyorum diye bana hakaret etseniz bile, en azından onun yaşam hakkına saygı duyun, en azından onun nefes alma, toprağa basma hakkına saygı duyun...
Dilerim bu yazı, bu bloga ve ya herhangi bir yere kızıma ve diğer tüm köpeklere yapılan saygısızlığın ve sevgisizliğin üzüntüsüyle yazılmış son yazı olur...
0 notes
havlavyu · 13 years ago
Text
Meşgul etmek
Her yazımda bir şekilde belirtiyorum yazdıklarımın profesyonel bir eğitime dayanmadığını, tamamen Mocha'nın bana öğrettikleri, o geldikten sonra okuduklarım, araştırdıklarım ve gözlemlediklerim sonu vardığım çıkarımlar olduğunu. Ama bu sefer doğruluğundan daha emin olduğum bir konuda yazacağım için içim de daha rahat. Yazdıklarım konusunda bu sefer içim daha rahat; çünkü sadece köpeklere değil, dünya üzerindeki canlı-cansız tüm varlıklara karşı bakış açısını ve yaklaşımını her zaman takdir ettiğim pozitif köpek eğitmeni bir arkadaşımdan bu düşüncem üzerine teyit aldım. 
Şu anda dünyada yaşayan bütün köpekler teknoloji bu kadar gelişmeden önce iş köpekleriydi. Nesilleri binlerce yıldır genlerini olduğu gibi koruyan ırkların da, sonradan özel bir görev için ırklar melezlenerek oluşturulmuş yeni ırkların da bebeklik evresini geçirdikten sonra hep bir görevi olmuştu, hatta dediğim gibi belirli bir görev için üretilmişlerdi. Zaten hala isimlerinde bu gün bile eski dönemlerde yerine getirdikleri görevin özelliklerini taşımaktalar; av köpeği, bekçi köpeği, çoban köpeği, retriever(geri getiren anlamında) vs...
Zaman ilerledi, teknoloji gelişti, bir çok işin görülmesi için bırakın hayvanları insanlara bile gerek kalmaz oldu. Ama neyse ki teknoloji içimizde hayvan sevgisini öldüremedi ve biz hayatlarımızı onlarla paylaşmaya devam ettik, onlar da hep bizi mutlu etmeye devam etti. Ancak her zaman kendileri mutlu olabildiler mi?
Sadece köpekler değil, tüm varlıklar aslında bir göreve sahip bu dünyada. Yıllarca çalışmaya alışkın insanlar emekli olduğunda nasıl boşluğa düştüğünü, hatta ömrü boyunca hiç çalışmamış ev hanımlarının bile sürekli faydalı olmak için yapabileceği bir iş aradığını gördüm hep etrafımda. Çünkü bütün varlıkların bu dünyada bir görevi vardı, bütün varlıklar bu sistemin işleyişine bir fayda sağlamak için dünyadalardı. Varoldukları günden bu yana hep çalışan, bir işe yarayan köpeklerimiz bizim hayatımızdan olmaktan tabii ki hep mutlu oldular, ama yapacak bir işleri kalmayıp sadece arkadaş köpek olduklarında, gün boyu evde oturup bizim işten gelmemizi beklemek zorunda kaldıklarında birşeyler ters gitmeye başladı. Evet hayatlarında biz olduğumuz için çok mutluydular, ama birşeyler eksikti. Yerine getirmek için yaşamayı amaç edinecekleri bir göreve ihtiyaçları vardı. Ama onlara gerçek görevlerini sunamıyoruz diye onlarda da vazgeçemedik!
Bu probleme çözüm sunmak için kimi köpekler kendilerine yeni işler icat ettiler, kimilerine de sahipleri yeni işler buldu. Mesela şanslı olan köpekler bebekli bir eve gitti ve çok da başarılı bebek bakıcıları oldular :) Bir de Mocha gibi kendi görevini kendi uyduranlar var. Mocha'da evin ordaki bir boş araziye konan güvercinleri koymayı görev edindi mesela kendine. Kovalayıp kovalayıp yerde tek bir güvercin kalmayana değin koşturur, hepsini cam kenarlarına kondurup araziyi bomboş bırakınca kendinden emin ve gururlu bir ifadeyle olay mahallinden ayrılır. Bir de ağaç dalı meselesi var. Parkta bulduğu kuru bir dalı eve kadar ağzında taşıdığında inanılmaz mutlu olur. Bu ikisi Mocha'nın kendi kendine icat ettiği görevleridir ve bunları yaptığında gerçekten bir işe yaradığını düşünür. Ben de onun bu durumdan ne kadar gurur duyduğunu bildiğim için hiç sesimi çıkartmam. Hatta yolda bazen yorulduğu için durup bir iki saniye dalı ağzından bırakıp dinlenir, ben de o dinlenirken beklerim, sonra "hadi kızım al sopanı gidelim" diyerek onu desteklerim, o da daha bir fazla sevinir işe yaradım diye :)
 Gel gelelim bu gün eğitimci arkadaşımla konuştuğumuz meseleye. Güya köpeğimi sevmediğini iddia eden annem, ona bebekliğinden sonra gösteri komutları öğretmeyi bıraktığım için beni azarladığında, acaba gösteri komutları gerçekten gerekli mi diye düşünmeye başladım. Çünkü Mocha bebekken eğlencesine öğrettiğim şeylerden sonra çok elzem gelmediği için gösteri komutu öğretmeyi bırakıp dışarıda ihtiyacımız olan şeyleri öğretmeye başlamıştım. Ama bu gösteri komutlarını görev olarak algılayıp kendini daha meşgul ve gerekli bir köpek olarak hissetmesi mümkün müydü? Arkadaşımın verdiği yanıta göre evet! Yani evde ele avuca sığmayan, sürekli bir arayış içinde olan, nerede ne kudurukluk yapsam diye dört dolanan bir köpeğimiz varsa ona öğreteceğimiz yat, yuvarlan, atla, zıpla, dön, dolaş, topu getir vs komutları enerjisini atmasına ve kendini işe yarar hissetmesine yardımcı olur, psikolojik açıdan daha dengeli bir köpeğimiz olur. Ancak yine eğitimcimizin dediğine göre bahçede bekçi köpeği olarak yaşayan, arama kurtarma köpeği olarak çalışan bir köpeğimiz varsa onu da bu gösteri numaralarıyla ekstra meşgul etmenin bir alemi yok tabii ki...
Demem o ki köpeğimizin bedenini ve zihnini meşgul edecek bir görevi olmalı. Bu ister gerçek anlamda ona vereceğimiz bir iş olsun, isterse onun kendisini faydalı hissetmesi için ona vereceğimiz oyunlar, fark etmez. Sonuçta köpeğimizin vücudu dengeli olsun diye nasıl günlük egzersiz saatlerine dikkat ediyorsak, psikolojisi dengeli olsun diye de zihnini meşgul edecek egzersizlere dikkat etmeliyiz. Ve unutmayınız ki (her canlı varlık için geçerli olduğu üzere) zihnin en iyi, en güzel egzersizi düşünecek bir işimizin olmasıdır.
0 notes
havlavyu · 13 years ago
Text
İhtiyaç meselesi
Ben bir anne olarak Mocha'nın tüm fiziksel ihtiyaçlarını karşıladığımdan eminim. Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorum? Beslenme konusunda kuru mamayı yetersiz bulduğum için ona özel beslenme diyetleri araştırıyorum, kilosunu ve hareketlerini takip ediyorum, beslenmesini buna göre dengelemeye çalışıyorum. Sonra bütün gün evde sıkılıyor diye saatlerce gezdiriyorum, arkadaşlarıyla oynatmaya çalışıyorum, egzersiz ihtiyacını karşılamak için elimden geleni yapıyorum vs vs... peki bunlar yeterli mi? Yani "Ben köpeğimin tüm ihtiyaçlarını karşılıyorum." diyebilmek için fiziksel ihtiyaçlarını yerine getirmek yeterli mi? Mocha'nın bana öğrettiklerine dayanarak söylüyorum ki; hayır!
Fiziksel ihtiyaçları tabii ki en önemli ihtiyaçları, düzenli bir yemek saati, düzenli bir tuvalet saati, düzenli bir egzersiz zamanı... Evet, bunlar en önemli ihtiyaçları, ama asla yeterli değil. "Ona iyi bakıyorum" diyebilmek için ruhsal açıdan da düzenli bir hayat sunmak zorundayız. 
Bunu söylerken kastettiğim nedir? Mocha benim yüzümden defalarca ortam değiştirmek zorunda kaldı. Yolda yürürken, parkta gezerken bir arkadaş bulduk, onların arkadaşlarıyla tanıştık, bir grup olduk, sonra her gün onlarla gezmeye başladık, Mocha onlarla sosyalleşip arkadaş oldu, onları her gördüğünde mutlu oldu vs vs... Sonra?
Bütün kuçular birbirinden iyi birbirinden akıllı, dünya üzerinde kötü niyetli köpek görmedim ben. Ama gel gör ki insanlar öyle değil! Fikirlerimiz uyuşmuyor, birbirimizden hoşlanmıyoruz, bir arada vakit geçirmek hoş gelmiyor, her neyse... Bir sebep buluyoruz ve o insanlarla bir daha görüşmemeye karar veriyoruz. Bu sadece bir kez başımıza gelmiş olsa tesadüf derdim. Ama bunu üç dört ayda bir yaşayınca insan bir durup düşünüyor bu işte hata nerede diye!
İnsan oğluyuz sonuçta, yeri geliyor kendi ailemize bile tahammülümüz azalıyor, en yakınım dediğimiz insanları ertesi gün görmek bile istemeyebiliyoruz, peki ya burada köpeklerimizin suçu ne? Onların açısından baktığınızda çok güzel sosyalleştiği çok mutlu olduğu bir arkadaş grubu varken, birden bire "hiç bir sebep yokken" onlarla görüşmemek zorunda kalıyor. "Hiç bir sebep yokken" diyorum çünkü bizim sebeplerimiz onları ilgilendirmiyor, bizim kararlarımız onların suçu olmuyor! Belki özlüyor, belki yalnızlığına üzülüyor, belki sürekli ortam değiştirmekten yoruluyor, neyse ne! Bir şekilde ve bir sebepten ötürü sonuçta mutsuz oluyor. Düşünüyorum artık köpeklerimize bunu yapmaya hakkımız var mı diye.
Sonuçta o insanlarla arkadaş olmak için görüşmeye başlamadık, köpeğimizin arkadaşı olsun diye görüşmeye başladık. Eee ne değişti? Madem öyle sürüdeki insanları sevmedik diye neden köpeğimizi sürüdeki arkadaşlarından mahrum bırakıyoruz?
Bu konuda uzun uzun düşündüm, biz çevre değiştirdikçe Moka'nın alışma sürecinde yaşadığı zorlukları gözden geçirdim ve kendimce doğru olduğuna inandığım bir karara vardım. İnsanlarla konuşup tanımaya başladıkça kendimize uygun bulmadığımız yönlerini görmek çok olağan, kendimize uygun bulmadığımız insanlarla görüşmek istememiz de tabii ki çok olağan. O zaman bu duruma nasıl bir çözüm bulacağız? Benim arkadaşım benim arkadaşımdır, Mocha'nın arkadaşının sahibi onun arkadaşının sahibidir. Gideriz parkta görüşürüz, selamımızı veririz, ayrılma vakti geldiğinde iyi günler diler evimize döneriz. Ucu onun huzuruna dokunacaksa, verdiğimiz kararlardan suçu olmadığı halde o zararlı çıkacaksa karar aşamasına gelmemek en mantıklısı sonuçta. 
Pek benim yapıma uygun olmasa da, başarabileceğim konusunda kendime çok fazla güvenmesem de :) sonuçta insan ilişkilerinde resmiyet her zaman en garantili yoldur ;)
2 notes · View notes