hayranican
hayranican
Söze Düşen Yürek
91 posts
Hayrani Can
Don't wanna be here? Send us removal request.
hayranican · 9 years ago
Photo
Tumblr media
‘Kendimi bildim bileli bu evin tek çocuğuyum. Serbest büyüdüm. Her bir şey elimin altındaydı. Babam ve annem, babalarından kalma şirketi işletiyorlar. Gittikçe, zaman geçtikçe şirket akıl almaz derecede gelişiyor. Ben işte bu bolluğun içinde büyüdüm. Adım Dilruba, yaşım yirmi beş.’
 Hatıra defterinde yazılı olan bu cümleleri nice hatırasıyla birlikte çöpe atmıştı. Varlıklı bir ailenin yaşantısını veya sevdiğim kızın nasıl yaşadığını öğrenmem için büyük bir fırsattı. Elime aldığımda kirlenmişti. Kabanımın içine sakladım, evime doğru giderken yağmur hafiften ıslatmaya başlamıştı. Kalbimde bulunan bu sevdayı küle döndürmek için yıllardır uğraşıyorum ama zerresine dokunamadım. Eve geldim. Annem yemek yaptığını söyledi, aç olmadığımı söyleyip odama geçtim. Rahatsız edilmekten hoşlanmadığımı bilen annem bir daha yanıma gelmedi. Babam henüz evde değildi. Defteri koyduğum yerden çıkarıp pis olan yerlerini temizledim. Kapağını heyecanla açıyor ve ilk satırları şaşkınlıkla okuyorum.
 “Kendimi bildim bileli…” diye başlıyor yazmaya. Anladım ki varlıklı yaşamak mutlu etmemiş Dilruba’yı. Adını yazmış cümlenin sonuna. Mutlu oluyorum. Ne zamandır sevdiğim kızın adı bu. Gönlümü alan kız, adının manası bu; ‘Gönül Alan.’
 Defterin otuz üçüncü sayfasındayım. Şöyle yazılı:
 “Bugünlerde dikkatimi çeken bir kişi var. Her sabah yürümek için gittiğim yolun kenarındaki çayhanede, ben yaşında, yüzünü tam göremediğim bir erkek var. Sanırım beni takip ediyor. Bunu fark ettikten sonra bende onu takip etmeye başladım. Gittiğim yere geliyordu. Takip edilmekten korkmuyorum, neden takip edildiğimi merak ediyorum. Canımın sıkıntısı gitmiş aksiyona dönüşmüştü. Gerilim filmlerinde olduğu gibi, sanki gizemli bir kişiyim ve arkamda bir ajan var.
 Beraberce şirkete gidiyoruz. Birkaç kat çıktıktan sonra dışarıya bakıyorum. Yakınlarda bir lokanta var orada yemek yiyor. Beni de davet etse keşke, içimin sıkıntısını daha da geçirirdi ama bu aksiyon, gerilim, içimin merak tutkusu beni mutlu ediyor, ara sıra da olsa yüzümü güldürüyordu. Babam bu değişikliği fark etmişti. Sebebini sordu ama bir şey söylemedim. Bir gün güzel bir sürpriz yapacağım hem babama hem bu gizemli ajanıma J”
 Bu satırları okurken aklıma bir sürü soru geliyor.
Defterin çöpe atılması acaba bir oyun muydu?
Kız beni takip edip evime kadar gelmiş olmasın!
Yoksa geldi mi?
 Aklımdaki sorulara dalmışken zilin sesi ile irkiliyorum. Annem kapıyı açmak için mutfaktan çıkıyor. Terliğinden gelen ses heyecanımı körüklüyor. Acaba kim?
 Kapının yanına vardığında ‘Kim o?’ diyor. Dışarıdan sanırım ses gelmedi ve tekrar ‘Kim o?’ dedi. Cevap gelmeyince annem kapıyı yavaşça açıp aralıyor. Olanları film izler gibi odamın kapısında izliyordum. Annem heyecanıma kapımı aralayıp son veriyor. ‘Baban geldi oğlum. Rahatsızlanmış, sesi zor çıkıyor. İstersen gel, hoş geldin de, sevindir adamı.’ Annemin yüzüne geleceğimi söyler gibi baktım. Annem gitti.
 Bir hafta kadar geçti. Takip ediyorum, takip edildiğimden de haberim var. Hem takip edip hem takip edilmek değişik bir duygu! Yürüdüğüm yolun sonuna geldiğimde küçük bir büfeye uğruyorum. Bir müddet bekledikten sonra arkamı dönüp kızı sobeliyorum. ‘Dilruba’ diyorum. ‘Gönlümü aldın, hayli zamandır gönlümdesin, seni uzun zamandır seviyorum.’ Dilim kendimden bağımsız konuşmasını sürdürmeye devam ederken kendi kendime düşünüyorum. Bu cümleleri söyleyen ben olamam, o günlüğü okumamalıydım. Dilimi tuttuğumda karşımda tebessüm eden kıza şaşkınca bakıyordum. Şimdi kulaklarımı sonuna kadar açıp kızın konuşmasını bekliyorum. Sessizce arkasını dönüp gidiyor. Arkasından bakakalıyorum.
 Biraz zaman sonra yürümeye başlıyorum. Sanki kan beynime yürüyor ve ben kendime şimdi geliyorum. Kafamın içinde sesler yankılanıyor. Tanımadığım, aşina olmadığım bir ses. İsmimi soruyor. Kim olduğumu öğrenmeye çalışıyor. Hepsine cevap vermişim. Adımı söylemişim, bütün sorularına cevap vermişim. En son ‘Yarın şirketin önündeki lokantada buluşalım’ demiş.
 Şaşkınlığımı üzerimden attığımda evdeydim. Odamın kapısına annem vuruyordu. Sanırım yemek vakti. Günlüğün son sayfasını okuyorum. İki satır bir cümle yazıyor.
 “Defterime burada virgül koyuyorum.
Biliyorum ki sen alacaksın ve bana tekrar getireceksin.”
 Yemeğimi çabucak yedikten hemen sonra annemin yanaklarından babamın ellerinden öpüp kalkıyorum. Nereye gittiğimi soruyorlar sadece birazdan geleceğimi söylüyorum. Defteri alıp Dilruba’ya doğru gidiyorum. İçimden bir ses beni beklediğini söylüyor. Köşe başından döndüğümde karşımda iki adam duruyor. Sanırım bunlar koruma, iri yapılı her ikisi de. Orada duruyoruz. Arkalarında bana göz kırpan, gönlümü alan kız. Defteri uzatıyorum. Dilruba gitmelerini söylüyor. Uzaklaşıyorlar. Neden geldiğimi soruyor, bir daha gelmememi söylüyor. Defteri alıp yarın görüşürüz deyip arkasına bakmadan koşarak gidiyor.
 Yarın olmuyor benim için. Çünkü yarın olmaya daha bir sürü zaman var.
 Son
 Baş: 28.11.2015
Bit: 05.01.2016
Hayrani Can (Mtaha)
Z�1�D��4
2 notes · View notes
hayranican · 9 years ago
Text
Satırları sonsuz kere tamamladım Seni tamamlayamadım içimde İçimde sana şiir yazamadım bir türlü Bir türlü bitiremedim Tamamlayamadım seni içimde Hep bir güzelliğin çıkıyor karşıma Hep şaşırıyorum seni içimde Bir gün güzelsin Bir gün çok güzel Mavi renkli bir gün Nur yüzlüsün her gün Sonsuz kere nokta koyuyorum her cümlemin sonuna Her satırda güzelliğin yazılı Hiç bitmiyorsun içimde Seni tamamlayamadım içimde
Bir gün nefessiz kalıyorum Kalbim seni atıyor içimde Bedenim ölüyor, ruhum ebedi İçimde sonsuz kere yaşıyorsun… Bir gün ruhsuz kalıyorum Sen ebedisin içimde Ruhumda bir gökyüzü Ruhum bir gökyüzünde Sesin rüzgârın içinde Ayın yüzünde yüzün Bir gün sana ölüyorum Sen doğdun bir gün içimde Yaşıyorum seni her zerremde Her zerremde sen varsın Bir türlü seni tamamlayamadım içimde! Hayrani Can (Mtaha)
❤💖💞💕🌹
2 notes · View notes
hayranican · 9 years ago
Text
Suretini suret eyler yüzüm Seni yaşadıkça içimde!
1 note · View note
hayranican · 9 years ago
Photo
Tumblr media
1 note · View note
hayranican · 9 years ago
Text
Kalbim, bir çocuk edasıyla avuçlarımı açtım, hadi 'Allah' de...
1 note · View note
hayranican · 10 years ago
Text
Kâğıt
Sessizce yürüyorlardı. Adımlarını birbirlerine uyduruyorlar topuk sesleri çınlıyordu kulaklarında. Eve yakın bir yerde bıraktı onu. Sesli sesli söylenerek yürüyordu şimdi, birbirlerine darılmışlar belki bir daha görüşmemek üzere ayrılmışlardı sessizce. Adımlarını hızlandırdığı bir sırada durdu, eğildi, sonra kalkıp devam etti yoluna. Etrafına bakmıyor, yerde bir şeyler arıyormuşçasına gözünü kırpmadan yere bakarak yürüyordu, evin kapısına kadar böyle geldi. Kafasını yerden kaldırsaydı belki peş peşe kayan birkaç yıldızı görecekti, hatta kafasını kaldırsaydı ay parçası gibi bir yüzle karşılaşacaktı gözleri. Kalben görmüştü, görüşmüştü kalpleri, konuşmuşlardı, ileride bir gün, yakın bir zamanda bir araya geleceklerdi. Kapıdan içeri adımını atar atmaz evin kedisi bacaklarına sürtünmeye başlamıştı bile, annesi içeriden sesleniyordu sen misin oğlum diye. ‘Evet’ deyip odasına geçti. Cebinden bir kâğıt parçası çıkarttı -yolda bulmuştu onu- yatağının kenarına oturdu. Kenarlarından azıcık yırtılmış, kendisi kırışıktı, düzeltti önce, yırtık yerlerinde eksiklik olup olmadığını kontrol etti. Bu kâğıtta ne yazılıydı. Hiçbir şeye önem vermezdi o. Kapıdan annesi görününce kâğıdı yatağına bırakıp annesinin peşinden mutfağa gitti, birkaç şey atıştırıp odasına çıkmadan önce annesinin isteklerine cevap vermesi gerekiyordu ama okuması gereken, yetişmesi gereken bir yer vardı. Annesinin istekleri bitmezdi, dışarı çıkıp alışveriş yapacaktı.
 Evden dışarı çıktı. Parke döşeliydi sokak, sessiz ve sakindi. Çocukları yoktu bu mahallenin bu yüzden cıvıltısı da yoktu. Dardı sokak, iki kişi yan yana zor yürürdü bu yüzden araba sesi de yoktu. Gürültüsü yoktu mahallenin ama neşesi de yoktu. Ağaçları uzun boyluydu, üç-dört bilemedin beş taneydi. Ağaçları vardı ama kuşları yoktu bu yüzden kuşların sesi de yoktu. Bu küçük her şeyi olan mahallede bir tek neşe yoktu bu yüzden kendinin neşesi de yoktu. Bir an önce işini halledip eve dönmek isterdi şimdi daha çok istiyordu. Evde kendini bekleyen neşesi vardı belki de tanışacağı yeni birileri bekliyordu kendini, bir kâğıdın içinde saklıydı bunlar okuyunca kendinin olacaktı her şey.
 Avucunda tuttuğu kâğıdı açtı yavaş yavaş, harf harf okuyordu şimdi. Ne çok şey yazılıydı, hepsini bulabilir miydi? Aklında türlü türlü düşünceler, gittikçe çoğalıyordu. Annesi nelerde istemiş iyi ki de yazmıştı yoksa bu kadar şeyi aklında tutamazdı. Üç kilo domates, iki kilo salatalık, biraz soğan, sarımsak, dört kilo patlıcan, beş kilo patates… Sanırım annesi akşama ‘tava’ yapacaktı. Tava; Maraş’a özgü bir yemekti. Kendisi de çok iyi yapardı. Önce soğanı ve eti kavururdu yağda, sonra patates, patlıcan, domates ve biberini doğrayıp tuzunu ve pul biberini atar azıcık da su eklerdi... Parasını ödeyip eve doğru gidiyordu heyecanla, parkeli sokağa dönünce yavaşladı. Yüzüne rüzgâr vuruyordu serin serin ve huzurlu, bir kuş yuvasını taşıyordu ağzında, penceresinin kenarındaki küçük deliğe. Ne zamandır yapıyordu taşınma işini, sabah namaza kalktığında duymuştu kuşun sesini, şaşırmıştı, gözleri penceresinden dışarıyı seyre daldığında ancak fark etmişti güneşin doğmasına yakın bir vaktin olduğunu, hemen banyoya koşup abdest almış namazını kılmıştı… Kapıyı yavaşça açarken gıcırdamıştı, yağlamasını söylemişti annesi, çoktandır unutuyordu. Kapıda annesi karşılamış elindekilerin yarısını almıştı. Akşama yakındı saatler. Penceresine baktı, küçük gagalardan neşeli sesler çıkıyordu daha şimdiden. Uzun zamandır kuşlar ötmüyordu. Neşelenmişti kalbi, yüzünde hafif bir gülümsemeyle içeriye girdi. Odasının kapısı kapalıydı.
 Kız arkadaşından ayrılalı sanki yıllar geçmişti. Uzun yıllar yaşayacağı bir hayatı tam altı saat otuz beş dakikada yaşamıştı. Neler de yaşamıştı bu zaman diliminden önce. Ne için ayrılmışlardı, en son ne söylemişti, kötü bir şey söylediğini hatırlamıyordu, acaba söyledi de bu yüzden mi ayrılmışlardı. En son sessizce yürüyorlardı, neşesi eksik mahallenin biraz ötesinde, yerde bulduğu, buruş kırış edilmiş kâğıdı cebine koyarken duymuştu son kez sesini, ‘Nedir o? Niye aldın ki onu? Şu an ondan daha değerli olan beni kaybetmek üzeresin, bu senin için hiçbir şey ifade etmiyor mu?’ diye birkaç soru sormuştu. Cevapsız bıraktığına inanamıyordu, cevap vermek için cebine koyduğu bu kâğıt hakkında bir bilgisi yoktu ama kendini de kıyaslaması çok yersizdi. Kız bu sessizlikte kendi sokağından girerken daha girmeden arkasını dönmüştü hemen, kendisi gözlerini ayakuçlarına indirmişti de ay yüzlüyü görmemişti. Parkeli dar sokağa girerken kalbindeki huzuru hiçbir zaman hissetmemişti. Kalbi aya tutulmuştu bir kere, bilmese de kalbi kendinden bağımsız bağlanmıştı bir güzele.
 Odasına girip çoktan yatağına oturmuş kâğıdı okuyordu. Okuduğundan habersizdi ama okuyordu, kaç kere okumuştu, okumuştu da anlamamıştı. Şimdi fark ediyordu, yatağına oturduğunu, kâğıdı okuduğunu ve anlamadığını. Tekrardan kırışık yerlerini düzeltti ve eksik yerlerini kontrol etti. Eksik bir yeri yoktu. Şöyle yazıyordu;
 “Allah için çıkılan yolun sonu cennettir.”
 Son
06.07.2014
Hayrani Can
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Allah'ı bilen insan cahil değildir. Hayrani Can
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Ahiretim müzakere yapalım gel (:
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Gönül alınmaz, verilir. Hayrani Can
2 notes · View notes
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Muhabbet yok değil, sen kalbinin kapısını aç ey Tâlib! Hayrani Can
3 notes · View notes
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Allah'a iman ettiysen, Korkma! Her şeye galipsindir artık... Hayrani Can
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Semerkand Dergisi Ekim 2014
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Allahım Allahım Bakışlara bak Maşallah (:
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
İçimden sana doğru göç ediyor kuşlar Bilmiyorlar mı icimin hepsi sensin... Hayrani Can
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Bir derdim var Sana (k.s.) Aşık olmak. Hayrani Can
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Sen varsın Sultanım! (k.s.) Ben daha yok olamadım Seni görmüyor, gözlerim kör Bir an seni görsem Ne şeytan kalacak bende ne nefsim! H.Can
1 note · View note
hayranican · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Kâğıt Sessizce yürüyorlardı. Adımlarını birbirlerine uyduruyorlar topuk sesleri çınlıyordu kulaklarında. Eve yakın bir yerde bıraktı onu. Sesli sesli söylenerek yürüyordu şimdi, birbirlerine darılmışlar belki bir daha görüşmemek üzere ayrılmışlardı sessizce. Adımlarını hızlandırdığı bir sırada durdu, eğildi, sonra kalkıp devam etti yoluna. Etrafına bakmıyor, yerde bir şeyler arıyormuşçasına gözünü kırpmadan yere bakarak yürüyordu, evin kapısına kadar böyle geldi. Kafasını yerden kaldırsaydı belki peş peşe kayan birkaç yıldızı görecekti, hatta kafasını kaldırsaydı ay parçası gibi bir yüzle karşılaşacaktı gözleri. Kalben görmüştü, görüşmüştü kalpleri, konuşmuşlardı, ileride bir gün, yakın bir zamanda bir araya geleceklerdi. Kapıdan içeri adımını atar atmaz evin kedisi bacaklarına sürtünmeye başlamıştı bile, annesi içeriden sesleniyordu sen misin oğlum diye. ‘Evet’ deyip odasına geçti. Cebinden bir kâğıt parçası çıkarttı -yolda bulmuştu onu- yatağının kenarına oturdu. Kenarlarından azıcık yırtılmış, kendisi kırışıktı, düzeltti önce, yırtık yerlerinde eksiklik olup olmadığını kontrol etti. Bu kâğıtta ne yazılıydı. Hiçbir şeye önem vermezdi o. Kapıdan annesi görününce kâğıdı yatağına bırakıp annesinin peşinden mutfağa gitti, birkaç şey atıştırıp odasına çıkmadan önce annesinin isteklerine cevap vermesi gerekiyordu ama okuması gereken, yetişmesi gereken bir yer vardı. Annesinin istekleri bitmezdi, dışarı çıkıp alışveriş yapacaktı.
1 note · View note