Kıymık gibi usulca derine işleyen kelimeler, ruhunun hangi unutulmuş kapısını çalardı, hiç hayal ettin mi?
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
var olmadan ait olan
kalbim seni yıllardır tanıyormuş gibi atıyor.rüzgârla gelen her fısıltıda adını duyuyorum,gözlerimi kapattığımda bile senin gölgene dokunuyorum.birini tanımadan bu kadar hissetmek nasıl mümkün olur,bilmiyorum.ama ben seni bilmeden seviyorum. adına uyanmadan önce,kalbime çoktan sinmiştin.sanki yıllardır omzuma konan bir yabancı sıcaklık,geceler boyunca içime düşen o anlatılamayan boşluk…
1 note
·
View note
Text
belki de sevmek benim için hiç var olmadı
sana yakın olduğum her an,bir yanım senin içinde yanıyor,bir yanım yokluğunda eriyor.ben arzunla doluyorum,ama sevilmemekle boşalıyorum.arzunun soğukluğunda donarken,sevilmemenin sıcaklığında kavruluyorum.her dokunuşun bir kıvılcım,ama her kıvılcım beni yakıyor,yavaşça, ama geri dönüşsüz.ve ben yanarken düşünüyorum:belki de sevmek, benim için hiç var olmadı.belki de ben hiç var…
4 notes
·
View notes
Text
duyulmamış
sana baktığımda, yılların sakladığı sessizliğin anlamını anladım. kelimeler hep yetersiz kaldı; belki de bu yüzden sustum, belki de bu yüzden gözlerimle konuşmayı seçtim. çünkü bazı duygular vardır; kalpten kalbe akan, suskunluğun içinde yankılanan, söze sığmayan, en derin sözler gibi.gözlerinin içinde kaybolduğum her an, bazen bir sessizliğin ortasında boğulsam da, o kayboluş seninle hayat…
5 notes
·
View notes
Text
"olma" halinde bir ben
direnmedim sana.gelirken ne kapılar kapattım,ne yolları uzattım.sen geçerken içimden,hiçbir şey tutmadım, hiçbir şey savunmadım.sadece bıraktım. çünkü bu bağ…zorla kurulmadı.o, zaten vardı.ve ben ona,adını koymadan eğildim.tanımaya çalışmadan hissettim.sahip olmaya kalkmadan ait oldum. sana değil belkisende açılan o sonsuzluğa teslim oldum.çünkü orada,benliğim çözülürken bir benlik daha…
3 notes
·
View notes
Text
susmalarla konuşmak
ben,
kendimi en çok
bir çift gözde unuttuğumda buldum.
ne zaman bir bakışta kalbim yerini bilse,
işte o an
topraktım, köktüm, bir eşiğin sessizliğiydim.
sokaklar geçtim içimde,
kimsenin bilmediği koridorlardan
taştım.
susmalarla konuşmayı öğrendim
bir sesin adımı fısıldaması kadar ince,
bir sessizliğin içime yerleşmesi kadar ağırdım.
bazen,
bir insanın kalbinde değil
göğsünde bir boşlukta durur insan
ve orada,
hiçbir şey sorulmadan
her şey tamam olur.
çünkü bazen
en derin bağ,
kelimelerin bittiği yerde başlar
yer açan bir sessizlikte,
varlığın ses bulduğu bir anda.
ben seni hissettiğimde
kendime daha yakın oldum.
yanında susmak bile
bir yuvaya benziyordu.
şimdi ne zaman
dünyaya fazlaymışım gibi gelse
bir elin avuç içindeki hayalini anımsarım
ve bilirim,
bir yer var:
beni tanımadan bilen,
dokunmadan duyan,
sormadan anlayan…
işte orası
benim içimde durduğu gibi
ben de orada kalırım.
sessiz, eksiksiz, tamam.
12 notes
·
View notes
Text
düğmelerine basmak istiyorum. seni rahatsız etmek istiyorum
24 notes
·
View notes
Text
Seninle tanışmak değil bu; hatırlamak. Bir ömrün değil, birçok ömrün birikmiş duygusunu tanımak. Ve belki de en çok bu yüzden ürkütücüydü. Bu kadar derin bir tanıma, insanın içine aynı anda hem huzur hem korku salar. Çünkü bilir: Böyle bir bağın eşi benzeri yoktur. Ve her eşsiz şey gibi, kıymeti kadar kırılganlığı da vardır.
Ama yine de… Korkmadan bakıyorum gözlerine. Çünkü biliyorum: Her şeyin ötesinde, biz zaten birbirimizi çok önceden seçtik.
14 notes
·
View notes
Text
Adı Konamayan
Bir şey var.
Adını bilmiyorum.
Sözcükler susuyor, dil sarkıyor boğazımda;
çünkü bu şey, kelimelerden yapılmamış.
Sanki bir geceyle bir gündüz birbirine yaslanmış,
arası şeffaf bir sızı gibi…
Ne karanlık ne aydınlık.
Bir ara hâl.
Ama orada bir şey var.
Onu ilk fark ettiğimde, bir bakışın ardına gizlenmişti.
Göz değil de sanki zamanın içinden bana yürüyen bir varoluştu.
İnsan değildi belki,
ama insandan başka kim bu kadar sessizce dokunabilir kalbime?
Bir gözdeki nemin, bin yıllık bir yalnızlığı taşıdığı an…
İşte orada, o gözle bakarken içime doğru çözülen şey,
adı konmayan o hâl,
varlığını hissettirdi.
Bir duygu değil o, bir mekân sanki.
İçine adım atıyorsun da, bir anda kendinle yüzleşiyorsun.
Ama bu yüzleşme kanlı bıçaklı değil;
bir merhametin içinde boğulmak gibi.
Bir ağırlık yok ama taşınamaz bir hafiflik var.
Kalbinin altına yerleşen bir boşluk…
Boş, ama yankılı.
Ve her yankı, o varlığı tekrar ediyor:
“Buradayım.”
Ama kim?
Ne?
Aşk mı diyorsun?
Hayır, aşk değil bu.
Aşk da vardı belki bir zamanlar —
ama bu başka.
Aşk, arzuyla bakar; bu, bilerek susar.
Aşk, ulaşmak ister; bu, sadece var olmakla yetinir.
Aşk, kalbini atar; bu, kalbini durdurur.
Zamanı büküp “şimdi”de seni hapseden bir yoğunluk.
Onunla konuşmazsın;
zaten kelimeler burada gürültüdür.
Onunla dokunmazsın;
çünkü tenin yok burada, sadece varlığın çıplaklığı kalır.
Onunla yol almazsın;
çünkü bu, bir yere gitmek değil —
bir yere geri dönmektir.
Çok önceden bildiğin ama unuttuğun bir yere.
Sanki bir rüyanın kıyısından düşmüş bir hatıra.
Bir zamanlar onunla bir şeydin.
Şimdi onunla, hiçbir şey olup her şey oluyorsun.
Kokusu yok, sesi yok.
Ama bir an gelir, bir kelimenin son hecesinde,
bir şarkının kıvrımında,
bir nefesin tam ortasında sana çarpar.
Ve sen bilirsin.
Adını koyamazsın ama tanırsın.
O, geçmişin tozlu aynasında yüzünü ilk gördüğün andır.
O, hiç dokunmadığın halde içini titreten rüzgârdır.
O, gece uykudan uyanıp nedenini bilmeden ağladığın andır.
Bir şey var…
Ama bu “şey” değil.
Bu, kendine rastlamak.
Aşk, bunun sadece eşiği.
Bu, aşktan öte bir hâl.
Birini sevmek değil de, onunla bir olmak.
Yok olmakta çoğalmak.
Birliğin sessiz kıyısında, ayrılığın anlamsızlaştığı o yerde durmak.
Ve orada —
sadece orada —
o bir şey var.
Yalnızca hissedilir.
Söylenmez.
Çünkü her sözcük onu eksiltir.
Her tanım onu sınırlar.
Ve o sınırsız.
Sen hâlâ soruyorsun: “Bu aşk mı?”
Ben sadece gülümsüyorum.
Çünkü artık biliyorum:
Bu, aşkı da içeren ama ondan taşan bir varoluş biçimi.
Bu, bir ruha temas etmek değil —
bir ruhun içinde uyanmak.
Ve bu hâlin adı yok.
Sadece yaşanır.
Bir şey var…
Ve o şey, senin içinde sonsuz bir sessizlikle çoğalıyor.
9 notes
·
View notes