Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Bir Adın Kalmalı
bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet sen say ki ben hiç ağlamadım hiç ateşe tutmadım yüreğimi geceleri, koynuma almadım ihaneti ve say ki bütün şiirler gözlerini bütün şarkılar saçlarını söylemedi hele nihavent hele buselik hiç geçmedi fikrimden ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın içimin nehirlerinden evet yangın evet salaş yalvarmanın korkusunda talan evet kaybetmenin o zehirli buğusu evet nisyan evet kahrolmuş sayfaların arasında adın sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı bu sevda biraz nadan biraz da hıçkırık tadı pencere önü menekşelerinde her akşam dağlar sonra oynadı yerinden ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı yani ben seni sevdiğim zaman ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın yine de bir adın kalmalı geriye bütün kırılmış şeylerin nihayetinde aynaların ardında sır yalnızlığın peşinde kuvvet evet nihayet bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet beni affet Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç
Ahmet Hamdi Tanpınar
0 notes
Quote
Yuzun hatirlamak istedigim bircok seyin yerini aldi
Yusuf, Yeditepe Istanbul
0 notes
Quote
Ben yazılarımı, bütün yaşamımla bile bu dünyada hiçbir şeyi etkileyemeyeceğimi bilerek umutsuzca, ama tek bir makale ile tüm dünyayı değiştirebilecekmiş gibi bir sorumlulukla yazarım.
Emre Kongar
Emre Kongar son birkac yazisinda Turkiye’deki ideolojik modeller, devrim ve sinifsal ayrismalardan bahsediyor (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazari/22/Emre_Kongar.html).
0 notes
Text
Sizlayan burun diregi
Gurbette uzun yillar gecirmeyenler bilemez. Daha ne kadar surecek dusuncesi ve gelecegin belirsizligi kemirir durur insanin icini. Gecen yillarin bu belirsizligi surekli hale getirmesi de cabasidir... Uzaklar bircok seyi alip goturur insandan. Sevdiklerinden ayri, can cana hasret, kalp kalbe karsi yasamayi ogrenir, ogrenmek zorunda kalir can. Yillar gecip giderken, kavusulamayan her bayram, her an, sizlar burun diregi. Siz siz olun, sevgileri yarinlara birakmayin. Umutlari ve hayalleri de... Yarinin sizden neler goturecegini bilemezsiniz.
Uzatmanin anlami yok. Soylemek istedigim sozleri, sevdigim bircok sair benden yillar once en guzel sekilde ifade etmislerdi. Bu yazinin devamini onlara birakiyorum...
Göklerde Kartal Gibiydim
Göklerde kartal gibiydim. Kanatlarımdan vuruldum Mor çiçekli dal gibiydim, Bahar vaktinde kırıldım.
Yar olmadı bana devir, Her günüm bir başka zehir Hapishanelerde demir Parmaklıklara sarıldım.
Coşkundum pınarlar gibi, Sarhoştum rüzgarlar gibi İhtiyar çınarlar gibi Bir gün içinde devrildim.
Ekmeğim bahtımdan katı, Bahtım düşmanımdan kötü Böyle kepaze hayatı Sürüklemekten yoruldum.
Kimseye soramadığım, Doyunca saramadığım, Görmesem duramadığım Nazlı yarimden ayrıldım.
Sabahattin Ali
Sevgilim
Sevgilim, yetimim benim,
aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken
kapılar kapalı, dünya buzlu cam uyuşmuş gözlerimin önünde hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan
Murathan Mungan
Yalnizlik Şiiri Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler. Orhan Veli Kanik
Sevgilerde
Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden (siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklımıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı; Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil
Sürgün
Gökyüzünde yeryüzünde Gün doğdu mu her gün ilk gün Her gün aydınlıktır Yoksa ümit her yer loş karanlıktır Yar gurbette can yürekte Bir kafeste ne amansız Sonsuz ayrılıktır geçmez zaman Her gece hep aynıdır Fırtınada ak ayazda sürgün her yerde hep yalnızdır Gül açsa da kuş uçsa da görmez Dargındır Her durakta her uykuda Sürgün her nefeste yalnızdır Her şafakta her yudumda Hasret sancıdır Yol alsa da, ses duysa da, dağ aşsa da her yan en son, her an son adımdır tek başına yalnızlık Bir yankıdır Zülfü Livaneli
İçimdeki Fırtına
Gün ağarırken tek başıma oturmuşsam Henüz daha gözlerimi bir an bile yummamışsam Sen yoksan yine bende yorgun ve yalnızsam Hele bir de birde canim hasretine kapılmışsam Ve gözümde tütüyorsan buram buram
İste o an bir fırtına kopar Sanki o an yer yerinden oynar Hoyrat bir rüzgar eserken Sallanan gemi misali Sallanır durur içimde dünya
Son ışıkları sönüyorsa sokakların Yeni bir gün giriyorsa penceremden yavaş yavaş Sen yoksan yine bense suskun ve bitkinsem Hele bir de bir kadehin gölgesine sığınmışsam Ve yılların hesabını saşırmışsam
İşte o an bir fırtına kopar Sanki o an yer yerinden oynar Kül rengi bir akşam vakti Kaybolan renkler misali Kaybolur gider gözümde dünya
Iste o an bir fırtına kopar Sanki o an yer yerinden oynar Bir koca çınar dalıdan Savrulan yaprak misali Savrulur gider güzelim dünya
Cigdem Talu
Çocuklar Gibi
bende hiç tükenmez bir hayat vardı kırlara yayılan ilkbahar gibi kalbim hiç durmadan hızla çarpardı göğsümün içinde ateş var gibi
başını göğsüme sakla sevgilim güzel saçlarında dolaşsın elim bir gün ağlayalım, bir gün gülelim sevişen yaramaz çocuklar gibi
hissedince sana vurulduğumu anladım ne kadar yorulduğumu sakinleştiğimi durulduğumu denize dökülen bir pınar gibi
başını göğsüme sakla sevgilim güzel saçlarında dolaşsın elim bir gün ağlayalım, bir gün gülelim sevişen yaramaz çocuklar gibi
sözün şiirlerin mükemmelidir senden başkasını seven delidir yüzün çiçeklerin en güzelidir gözlerin bilinmez bir diyar gibi
başını göğsüme sakla sevgilim güzel saçlarında dolaşsın elim bir gün ağlayalım, bir gün gülelim sevişen yaramaz çocuklar gibi
Sabahattin Ali
Geçmiyor Günler
burda çiçekler açmıyor kuşlar süzülüp uçmuyor yıldızlar ışık saçmıyor geçmiyor günler geçmiyor.
avluda volta vururum kah düşünür otururum türlü hayaller görürüm geçmiyor günler geçmiyor.
dışarıda mevsim baharmış gezip dolaşanlar varmış günler su gibi akarmış geçmiyor günler geçmiyor.
gönülde eski sevdalar gözümde dereler bağlar aynadan hayalin ağlar geçmiyor günler geçmiyor.
yanımda yatan yabancı her söz zehir gibi acı bütün dertlerin en gücü geçmiyor günler geçmiyor
Sabahattin Ali
Bir Fincan Kahve
cam kenarına oturduğum masadan yüzüme sokağı vuran tülün gölgesinde düşünüyorum: yavaş yavaş anıların da terk ediyor beni git gide azalıyor günün birinde birlikte bir fincan kahve içebilmenin sadakati hayali
neden mümkün olmuyor ayrılmak yok pahasına tüketmeden her şeyi
Murathan Mungan
Placebo
kaç hikayede kıydın kendine bir aşk için
aşk için söylenmiş bütün sözler yaban bütün yaralar derin tekrarlayarak karşılaştırılamaz yaralar derin
ümitsiz durumlar için bir yerlerde bulunduğunu sandığın o bir kaç kelime mümkün mü?
dilin ucu bu kadar uzakken sahibine
Murathan Mungan
Ayrılıklar Öğretti Bana
merdivende ayak sesleri içimin kapıları açılıyor herseferinde kimse yok, kimse yok, kimse yok ki yalnızlıkta seslerin birbirine ne çok benzediğini ayrılıklar öğretti bana
Murathan Mungan
Acıyor
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık Onlar da orada yaşadılar Bir dağın çarpıklığını Bir sevinç sanarak En başta mutsuzluk elbet Kasaba meyhanesi gibi Kahkahası gün ışığına vurup da Ötede beride yansımayan Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi Öbürünün bir kadından aldığı verem Bütün işhanlarının tarihçesi Bütün söz vermelerin tarihçesi Sevgim acıyor Yazık sevgime diyor birisi Güzel gözlü bir çocuğun bile O kadar korunmuş bir yazı yoktu Ne denmelidir bilemiyorum Sevgim acıyor Gemiler gene gelip gidiyor Dağlar kararıp aydınlanacaklar Ve o kadar Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır Sonbahar geldi hüzün Kış geldi kara hüzün Ey en akıllı kişisi gündüzün Sevgim acıyor Kimi sevsem Kim beni sevse Eylül toparlandı gitti işte Ekim falan da gider bu gidişle Tarihe gömülen koca koca atlar Tarihe gömülür o kadar
Turgut Uyar
Pişmanlığın Geometrisi
bende unutup gittiğin yalnızca bildiklerin değil bilmediklerin mecbur almaya geleceksin çaresiz, bir gün benim burada olmadığım bir gün zamana işlemediğini göreceksin pişmanlığın yanılmaz geometrisinin
Murathan Mungan
Yalnizlik Siiri
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım Bu gece dağ başları kadar yalnızım Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından Dudaklarımda eski bir mektep türküsü Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim Gözlerim gözlerini arıyor durmadan Nerdesin? Attila Ilhan
Gerilerde
Çok gerilerde kaldı Bizi bazen bir şiirin uyandırdığı sabahlar Durup dururken içimizde parlayan sevinci tutuşan ümit Çok gerilerde kaldı Hayatı budalaca seven yanımız Çok gerilerde… Şimdi dönüşyolunun Karanlık düşüncelerinden yorgun Aynalarda unutkan dalgın bakışlar
Murathan Mungan
Bir Gün
O "bir gün" Yuvalanmış sanki içinizde Buğulu cam tıpkı Hiçbir şey görünmüyor Besbelli dışınızdan bakıyor size. Yokuş aşağı, yokuş yukarı Düzlerde, eğrilerde Yansır ondan size her ışık Bırakılmış bir bıçaktan döğüşte. Beklemek, avuntu--bir silah patladı uzakta-- Yakında bir tel koptu Durmanın durgunluğu--yeterse-- Sürsün bir süre böyle--ne çıkar-- Emzirsin içinizi o sonbahar bulutu. Gelecekte, dediniz--ama ne zaman-- Kim bilir, belki de geçmişte Yağmurlardan kalan kimsesizliğin Saklıdır acısı o "bir gün" de "Bir gün" buluşuruz--çok iyi-- :Bir gün" dü, hani nasıl--silinti-- Gerisi döküntü günler Ola ki beslemekte "bir gün"ü hepsi
Edip Cansever
Kirlardan Geliyorlar
kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber elbette kırlardan kırlardan gelecekler başka türlü nasıl güzelleşir bu akşamüstleri söyleyin nasıl dayanılır dükkanlara depolara bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer sonsuza varmadan bir önceyiz sanki -o sayının da bir adı vardı unuttum - her şey öyle saydam öyle madensel kapıların kilitleri açık ve herkes uykusuz hepsinin elinde bir saat bir sümbülteber eskiden şaşardık bazı şeylerin yokluğuna artık bu yokları var etmeyi usladık ağaçları budadık omandan balıkları tuttuk denizden hani bazı açılmaz sanılan kapıları omuzladık çünkü herkesin elinde bir saat bir sümbülteber hey koca dünya nasıl avucumuzdasın nasıl da parlıyorsun ey gözleri maden çözdüğüm bütün bulmacalardan zorludur yüreğin elbette kırlardan gelecekler kırlardan kırlardan gelecekler ellerinde sümbülteber ey güzelim sümbül ve teber ey canım gördüğüm sanki o değildi sanki kuşlar albümünden bir maden
Turgut Uyar
Başım Dönüyor İkimizden
Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin Ön dişleriyle belli belirsiz Bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan Çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz Evet mi hayır mı pek anlamadan. Ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız Bir tayın dişinde ince taflan Az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının Yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından Dönüp iç çekmesine gece kuşlarının. Sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan Süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.
Edip Cansever
Biliyorum Sana Giden
Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yalnız seni, yalnız senin gözlerini Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olmam bu derde düşeli Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda; Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu; Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım Bu böyle pek de kolay değil gerçi... Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya; Bunun verdiği mutluluk da az değil ki Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa, Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem, Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi: Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
Cemal Sureya
Sevgilim Ben Simdi
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz "Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz". Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı Hepten hüzünlü bu günlerde Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye Masada tabaklar neşesiz Koridor ıssız Banyoda havlular yalnız Mutfak dersen - derbeder ve pis Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş Vantilatör soluksuz Halılar tozlu Giysilerim gardropda ve şurda burda Memo'nun oyuncak sepeti uykularda Mavi gece lambası hevessiz Kapı diyor ki açın beni kapayın beni Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi Radyo desen sessiz Tabure sandalyalardan çekiniyor Küçük oda karanlık ve ıssız Her şey seni bekliyor her şey gelmeni İçeri girmeni Senin elinin değmesini Gözünün dokunmasını Ve her şey tekrarlıyor Seni nice sevdiğimi
Cemal Sureya
Üçüncü Şahsın Şiiri
gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu ağlardım beni sevmiyordun bilirdim bir sevdiğin vardı duyardım çöp gibi bir oğlan ipince hayırsızın biriydi fikrimce ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım felaketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka’dan geçsem limanda hep gemiler olurdu ağaçlar kuş gibi gülerdi bir rüzgar aklımı alırdı sessizce bir cigara yakardın parmaklarımın ucunu yakardın kirpiklerini eğerdin bakardın üşürdüm içim ürperirdi felaketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi jezabel kan içinde yatardı limandan bir gemi giderdi sen kalkıp ona giderdin benzin mum gibi giderdin sabaha kadar kalırdın hayırsızın biriydi fikrimce güldü mü cenazeye benzerdi hele seni kollarına aldı mı felaketim olurdu ağlardım
Attila İlhan
8.10 Vapuru
sesinde ne var biliyor musun bir bahçenin ortasi var mavi ipek kis çiçegi sigara içmek için üst kata çikiyorsun sesinde ne var biliyor musun uykusuz türkçe var isinden memnun degilsin bu kenti sevmiyorsun bir adam gazetesini katlar sesinde ne var biliyor musun eski öpüsler var banyonun buzlu cami birkaç gün görünmedin okul sarkilari var sesinde ne var biliyor musun ev daginikligi var ikide bir elini basina götürüp rüzgârda dagilan yalnizligini düzeltiyorsun sesinde ne var biliyor musun söyledigin sözcükler var küçücük seyler belki ama günün bu saatinde anit gibi dururlar sesinde ne var biliyor musun söyleyemedigin sözcükler var.
Cemal Sureya
0 notes
Text
Fil
Cocuklugumun ilk hediyelerinden biri kocaman bir fil(os). Kendisi kirmizi, ayaklari mavi, sari, hortumu yesil, garip bir pelus iste. 17 yasina kadar beraber uyuduk, hala da evde yatagimin ustunde durur. Sonrasinda da kendime fil seklinde mavi kupeler aldim. Garip ama gercekten bir cift fil kupesi bana huzur veriyor iste.
Fillerin ugur getirdigine inanilirmis. Dogru mu bilmiyorum. Ya karsima gercekten bir fil cikmasini beklemem lazim, ya da insanlar gercekten kendilerini kandirmayi cok seviyor.
Kis tatilini ailemle gecirdim. Ne zaman disari ciksak, carsida, magazalarda, dukkanlarda filler gordum.
Fil hortumunu yuzukluk olarak kullanmak ilk kimin aklina gelmis acaba? Bence bu yeryuzundeki en sahane fikirlerden birisi.
Cift cift dizilmis olmalari tesaduf olabilir mi acaba?
Filler insanlara cok benziyor aslinda, 5 kiloluk beyinleri ve 20 kiloluk kalpleri disinda. Duyulari cok guclu, ve hatta fazlasiyla duygusal ve unutmaz varliklar. Unutmamanin hem cok buyuk bir odul hem de cok buyuk bir ceza oldugu soylenir. Belki de su hayatta hicbir seyi filler kadar kafaya takmamak lazim.
2005-2010 yillari arasi Ankara’dayken, Ataturk orman ciftliginin hayvanat bahcesine gitmistik. Maalesef ciftligin gozbebegi, yegane fili hayata gozlerini yummustu. Ileride, fil gormek icin Afrika’ya ya da Hindistan’a gitmeyi cok isterim. [Hindistan mumkun olabilir. Cok sevdigim bir arkadasimin dugunune davetliyim.] Bir fil yavrusunu kucaklayabilmek, onun burusuk derisine dokunabilmek ne guzel olurdu...

Not: Fil TV diye bir kanal var. Konumuzla pek alakali olmasa da kis tatilinde kesfettigim bu kanal sayesinde cok guzel Avrupa filmleri izleme sansi buldum. Hollywood filmlerinden bikkinlik gelince gayet guzel bir alternatif oldu benim icin.
0 notes
Text
Austin
Benim basima gelen en guzel “sey”lerden biri Austin. Amerika’ya ilk gelisimde cole geldigimi dusunurken, karsimda Turkiye’nin bozkirindan daha yesil bir yer bulunca gozlerime inanamadim. Kucucuk bir sehir merkezi, sehrin ortasindan akip giden nehri, insanlarinin mutlu ve sicak olusu, sehrin canliligi, muzikleri, beni Austin’e hayran birakti. Hele ki ogrenim icin yurtdisina cikarken buyuk beklentilerim olmadi. Gidecegim, 3-4, ya da kac sene surerse surecek, sonra donecegim diye yola dustum, muhtemelen bircok meslektasim gibi. Hayat bana plan yapmamayi biraz gec ve guc de olsa ogretti, ya da oyle saniyor.
Austin’de cok fotograf cektim bos ya da dolu zamanlarimda. Olmadik zamanlarda karsimda beliriveren guzellikler, gariplikler, belki de kimsenin ilgisini cekmeyecek detaylar... Birkacini bloguma koymak istedim.

Austin'in kendine has kafesi: Mozart’in yeri. Acik havada, gol kenarinda kafa dinlemek icin mukemmel bir ortam. Burada gecirdigim zaman omrumun bir yilina tekabul etmistir diye dusunuyorum.

Burasi yuksek lisans/doktora ogrencilerinin konakladigi lojmanlardan birinin bahcesi.

Duvardaki kahramanlar icinde benim de bir kahramanim var. Hemen soyluyorum, sag ust kosedeki: BATMAN :)

Okulun (UT Austin) cok sevdigim camdan kosesi. Maalesef benim bolumum degil. Benim bolumumde disari bakabilecegim bir pencere bulmak bile zor.
Kendi basima yapmayi sevdigim “garip seyler” var. Yurumeye bayilirim. Saatlerce tek basima yuruyebilirim. Yeryuzunde kac insan Whole Foods’a gitmeye bayilir ki! Gidip cikolata dekorasyonlarini, pasta reyonlarini, cicek bolumunu gezmeye, istesem de arkadas bulamam. Spesifik objelerin fotograflarini cekmeye bayilirim: heykeller, pencereler, cicekler, filler, binalar... Hayattan buyuk beklentileri olmamali insanin. Kucuk mutluluklarin keyfine varmak lazim.

Araliga dolusmus yapraklar... Kimbilir o kucucuk dunyada neler fisildaniyor. Kimsenin dikkatini cekmeden neler biriktiriyor bu kucuk araliklar.

“Evim gol kenarinda (Lake Austin)” demis miydim? Cep telefonuyla cikip harika manzara fotograflari cekmek an meselesi. Guzel bir sonbahar sabahinda karsima cikan bu guzellik de kendine hayran biraktirmisti.

Cok sevdigim baska bir kafe. Kendisi ev gibi ve kucucuk bir balkonu var. Austin’in en guzel ekspresosunu burada ictim. Star(f)ucks’tan artan zamanlarimi burada gecirmeye calisiyorum. Not: Bu fotografla reklam yaparlarsa musterileri katlanarak artar! Telif hakki sakli degildir.

Karsima cikan bu kucucuk detaylar hayati(mi) guzellestiriyor.

Burasi da orumcek ev. Bu sehrin isiklarini da kendisi kadar sevdigim dogrudur.

Mozart’in yerinden gole bakarken...

Bukulen kantin koridoru. Fotografin bulanik olmasi kamera ayarlarini cok iyi bilemememden.

“Bazen dolayli anlatmaya calisirim, kimse anlamaz derdimi...” demis sair. Boyle bir sey yok tabii ki.
Bu sehre yolum dusmeseydi, bu cok sevdigim ortami, cok sevdigim okulumu, cok sevdigim insanlari acaba nasil karsima cikaracakti hayat? Hayati cok sorgulamadan yasamak lazim.
0 notes