Text
Offline Calendars and templates
If you are working as a freelancer is it important to plan ahead your schedules. Calenderpedia is a good option if you are working mostly offline. They have many templates for different platforms and requirements. http://www.calendarpedia.com The german version includes also the local holidays and acedemic calendar. http://www.kalenderpedia.de PS: If you need an online calender... you can find here good alternatives to Google Calendar. Thanx Frida. ;)
0 notes
Text
Sevmek Zamanı ve Ada
Metin Erksan’ın 1965 yapımı „Sevmek Zamanı“ adlı filmi bugün Türk sinemasının en önemli 100 eserinden biri olarak anılıyor. Zeynep Gemuhluoğlu’nun deyimiyle söylersek Türk sinemasının düşünmeye başladığı evrenin ilk filmidir Sevmek Zamanı.[1] Sinemanın gelenekle olan bu temasının yalnızca anlatımıyla değil aynı zamanda mekan kullanımıyla da dikkat çekiyor. Diyaloglarında bile senaryosunun bize hatırlattığı „masal“ nüvesi bize gerçeklikle bağının hangi düzlemde olduğunu hatırlatır cinsten.
„Surete aşık olmak“ halk edebiyatında çok ciddi bir anlatı türüdür. Bunu modern anlamda edebiyatta işlemiş isimlerden biri de Sabahattin Ali’dir. Sabahattin Ali’nin „Kürk Mantolu Madonna“sı sinemaya uyarlanamamış eserlerden birisidir.
Özellikle sinema ile ortaya çıkan ve yeni bir toplumsal yapıda görsel anlatıda bir dil oluşturmak, geçmişte çok belirgin olmayan ve daha çok sözlü ve yazılı bir kültürün bakiyesi olan bir kültürün üzerine yeni bir araç ve anlatım biçimiyle bunları aktarma zorunluluğunu getirdi. Bu dile yaslanan ve görsel imgeleri kullanarak yeni bir anlatım biçimi geliştirmenin zorluğunu Türk sinemasının bugününde şiddetli biçimde hissediyoruz. Filmin gerçekle ilişkisi ve sinematografik olarak bazı sorunları olsa da mekan kullanımı çok önemli bir „çatışma“ unsuru olarak karşımıza çıkıyor bu filmde. Şehir yerine „ada“ unsurunun hikayeye katılması çok ciddi bir tercihtir.
Klasik anlatılardaki ütopya (olmayan yer) bu filmde Gemuhluoğlu’nun deyimiyle söylersek hayal (kayık) ve hayal alemi’ne (ada) karşılık gelen unsurların vücut bulduğu bir alana dönüşüyor. Bu anlamda evet, bir ilk olma özelliği de taşıyor.
Oysa Kürk Mantolu Madonna’da Berlin ve Spree nehrinin kıyılarında yürüyen bir Raif Bey sözkonusu. Bu anlamda bu tür bir eseri sinemaya uyarlarken de başka türlü bir sihir bulmak gerekiyor demek ki.
[1] Zeynep Gemuhluoğlu (2013), Mesnevi'den Sinemaya Aşk, Suret ve Zaman. Hayal Perdesi, sayı 32, 40
0 notes
Text
Kompleks Şehirler / DokuFest Panel Notları

16-24 2014 Ağustos haftasında gerçekleşen DokuFest’in panel kısmında ilginç tartışmalara da yer veriliyor. Bazı notlar aldım kendime, sizinle de paylaşmak istedim. “Complex Cities“ (Karmaşık/Komplike/Kompleks Şehirler) başlığıyla gerçekleşen ve Rozafa Basha, Gezim Pacarizi, Dukagjin Hasimja, Nita Luci ve Astrit Hajrullahu gibi katılımcıların yer aldığı bu panelde şehir ve şehir dışındaki alanların düzeni ve bunların görüntülenmesi üzerine tartışıldı. Konuşmacıların farklı alanlardan gelmesine rağmen katıldıkları ortak görüş, bu şehir düzenlemelerinin ve aktarımın önemi idi. Bir şehre baktığınızda mekan kullanımının o şehrin yönetimi ve komplikeliği ile ilgili hemen bir fikir edinebilirsiniz. Seçilen başlık da zaten „complication“ olduğu için işin zorluğunu ve karmaşıklığını ifade ediyor. Özellikle kullanılmayan, terk edilen, veya tamamen kamuya ait yerler üzerine tartışılan bu toplantıda özellikle Kosova’nın tarihinde önemli olan kültürel hafızadan ve Post-Yugoslavya süreci ve şehrin bugününden söz edildi. Mîmarî veya şehir düzenlemeleri ile burada bir hafızayı yok edip farklı yaşam alanları düzenleyerek, ideolojik bazı ikonlarla şehirlerin düzenlendiğinden, bunun geri getirilemeyecek bir kayıp olduğundan söz edildi. Görüntünün bunun neresinde yer aldığı ve bu hafızanın geriye yönelik inşa sürecinde imkanları tartışıldı. Prizren Şehir Meydanı’nın da tartılışdığı bu panelde, düzenlemelerin şehrin yerleşimcilerine hitap eden değil tam tersine bu şehri görmezden gelen bir planlama şekliyle inşa edildiğinden söz edildi. İhtiyaç olan şeyin çocuk yuvaları, gençlere hitap eden kültürel kurumlar olması gerekirken turistik bazı şeylere yer verildiğinden söz edildi. Özellikle şehre hakim olan Arnavut kültürünün meydanları da Arnavutluk kopyası meydanlar inşa ederek gerçekleştirdiğinden söz edildi. Malumunuz Tiran vb. şehirlerin meydan düzenlemeri son derece ideolojik ve milliyetçi unsurlar içeriyor. Gelen bir soru üzerine kadınların şehir planlamasına katılmasının öneminden söz edildi. Şehrin kültürel geçmişi olan mîmarînin kasıtlı olarak yok edilmek istendiğinden, bu geçmişin yerine hotellerin ve benzin istasyonlarının yer almasının acı bir gerçek olduğundan söz edildi. Mîmarîsi olmayan bir şehrin hafızası olmayan bir insana benzediğinden söz edildi. Osmanlı felsefesinin yüz yıldan beri bölgede olmadığından ama kullanılan büyük ve mukavemetli materyalin kalıcılığını sağladığından bahsedildi. Buradaki kolektif hafızayı yerinde tutan en önemli faktörün de mîmarî olduğu ifade edildi. Mîmar Gezim Pacarizi’nin aktardığına göre kendisine İstanbul'dan bir proje önerisi geldiğini, Prizren'de biraz dışında, gelen turistlerin gezmesi için şehre ait bir minyatür parkı yapmayı düşündüklerini söyledi. Kendisi bunu son derece absürd bulduğunu ve bunun şehrin dokusuna aykırı bir konsept olduğunu ifade etti. Örneğin Prizren'de şehrin dokusunu yalnızca kamusal alanların oluşturmadığını, işgal edildiği farklı kültür periyotlarında ve bugünün yeni nesillerine bunların nasıl aktarıldığının da önemine dikkat çekildi. Yalnızca bunların temizlenip, bakımının yapılmasının yeterli olmadığını kültürel bir inşa süreci gerektirdiğinden bahsedildi. Bunun için tabi farklı bir bilinç ile düzenlenmesi gerektiği de ortada. Aynı şey TİKA vb. kurumların buradaki düzenlemeleri için de söylenebilir. Burada Yunus Emre Kültür Merkezi ve diğer Türk sivil kuruluşlarına büyük görev düşüyor. Görsel medyanın insanları doğrudan etkilediğini ve gelecekteki şehir düzenlemesini doğrudan etkileyeceğinden bahsedildi. Mîmarlar artık görsel dökümanlarla, belgesellerle yetişiyor. Mîmarî ile görsel medya arasında artık sıkı bir bağ sözkonusu. Sinematografinin Kosova için ne kadar önemli olduğundan ve bu festivalinde bunun bir göstergesi olduğundan söz edildi. Şehircilik ile ilgili görsel medyanın artmasından ve desteklenmesinin bir bilinç yaratmak için de ne kadar önemli olduğundan söz edildi. Mîmarînin bu anlamda kapsayıcılığından ve şehre dair her şeyi kuşattığından söz edebiliriz. Bu anlamda şehri önemseyen ve şehirciliğe dair belgesellerin bu hafızanın aktarımında ve inşasında ne kadar büyük bir önem arz ettiğini de Prizren’e bakarak anlayabiliriz.
0 notes
Photo

New Workspace (hier: Ibero-Amerikanisches Institut - Preußischer Kulturbesitz)
0 notes
Video
2007'de hazirladigimiz asosyoloji dergisinin internet sitesinde yayinladigimiz bir video idi. tesekkurler @qualiacz
youtube
kusursuz insan!
1 note
·
View note
Text
Londa dedikleri

Haritada Londra benim için o kadar uzak, o kadar belirsiz bir yerdi ki bırakın gitmeyi, aklımdan bile geçmezdi bir gün gitmek durumunda kalacağım. Diyelim ki bir gün yolunuz Londra'ya düştü… bir kaç ipucu ve kaba
hatlarıyla küçük bir Londra Rehberi hazırladım ki benim düştüğüm durumlara düşmeyin… Berlin ile İstanbul arasında bir kaotikliğe sahip bir kere Londra… bünye olarak hazırlıklı olun her şeye!
Yolculuk ve Londra'ya Ulaşım
Londra ve çevresinde yaklaşık yedi adet havaalanı bulunuyor. Türk aklıyla düşünüp en ucuz bileti alayım, en uyguna öyle gelir demeyin…. (şehre ne kadar uzaklıkta olabilir ki demeyin…) cidden uzak! En uzakta olanı herhalde Southend Havaalanı olsa gerek… yıllardır Londra'da yaşayanlar bile bilmiyor bu havaalanını…
Londra'ya en ucuz bileti Ryanair ve Easyjet satıyor. Southend'e ortalama bilet fiyatları Easyjet ile 25€. Bu fiyatın üzerine de £18 tek yön tren bileti ekleyin. Etti mi size 47€… Demek ki 50€ olan ve havaalanı şehrin içinde olanlar daha uygun olabiliyor. (Bkz. Heatrow vb. havaalanlarında doğrudan şehre metro bağlantısı mevcut)
Neyse ki bunu Berlin'de fark edip tren vb. imkânları da araştırdık tabii. Şöyle bir durum söz konusu, eğer bu havaalanına geceyarısına doğru inerseniz son treni kaçırma durumunuz olabilir. O yüzden bu havalimanına gündüz uçmak daha garantili. Giderken tren biletini iki farklı siteye üye alıp alamamış biri olarak tavsiyem Southend'e makul bir saatte varırsanız tren bileti almak çok kolay. Ayrıca internette £18 olan tren biletini nedense burada £14'a da alabiliyorsunuz. Son tren saati bu havaalanından Londra (Liverpool Street'de inmek en mantıklısı ve süre olarak 54 dakikanızı alıyor…) yönüne 23:45 ya da geceyarısı… Sonrasında ne uçak iniyor ne tren kalıyor…
Benim şansım biraz daha yaver gitti, uçakta tanıştığım Alman bir eleman, beni Minicab (birazdan değineceğim) ile Londra'ya kadar götürmeyi teklif etti. (Markus diye bir sosyolog)
Londra İçinde Ulaşım
Londra'ya vardığınızda ilk işiniz Oyster almak olsun. (Londra'nın İstanbulkart muadili sistemi) Çünkü Metro, otobüs ve tramvaya ancak bu kartlarla ya da biletle binebiliyorsunuz. Haftalik 1/2/3 alanları (zone) içinde gideceğiniz mevkilere göre haftalık bir kart alabilirsiniz. Turnike sistemi olduğu için öyle Berlin gibi elini kolunu sallaya sallaya gezemiyorsun toplu ulaşım araçlarında… İçinde £5 ile birlikte alıyorsunuz bu kartı, ve haftalık 1/2 alanları için toplam £35 gibi bir rakam ödemeniz gerekiyor. Geceyarısına doğru metroya kaçak binmek de mümkün, yakalanırsanız £70 bayılırsınız, benden söylemesi.
Taksi veya Minicab
Param var, her yere taksi ile giderim diyorsaniz Minicab iyi bir seçenek olabilir. Zira Minicab normal taksilere göre daha uygun fakat özel olarak çağrılması gereken bir taksi sistemi… yani minicabler taksilere nispeten daha ucuz ama öyle yoldan durdurup "hooop" binemiyorsun. Bu arada taksiciler genellikle Pakistanli veya Türk ya da bana hep onlar denk geldi…
Yemek
Geceleri bir çok semtte Türk kebapçılar açık oluyor. Pakistanlı olduğunu düşündüğüm tuhaf tabelalı mekanları bile türkler işletiyor, anlamadım.
Farklı dünya mutfaklarını denemek isterseniz Chinatown'da bulunan çin mutfağı örnekleri sunan restaurantları deneyebilirsiniz. London Chinatown'ı önerbilirim. Biraz servis personeli tuhaf ama yemekleri de güzel. (Portakallı Ördek öneririm) Böyle İspanyol… Tapas meraklısı iseniz de Camden Town'da Jamon Jamon gayet hoş bir yer… yalnız mekan biraz gürültülü… Balık için bir tek The Riverfront Bar and Kitchen'ı denedim, tavsiye edemeyecegim.
Tek bir bakkal ile tanıştım Londra'da o da Afganistanlı idi… ailesi bir nesil önce göçmüş Londra'ya ve o vatandaşlık alıp buraya yerleşmiş, iki dakikada anlattı kısa bir hayat hikayesini… Türk olduğumu öğrenince çok sevindi… seviliyormuşuz millet olarak burada göçmenler arasında… Ne ihtiyacın olursa gel dedi, yazdım bir kenara…
BFI Institute ve MOCA Fest
Her yıl Londra'da WIEF'in MOCA Fest'i de düzenleniyormuş.* Ona katılma şansım oldu, katılımcılar arasında Berlin'den Nilgün Akıncı da vardı. Londra'da film/video alanında en büyük enstitü herhalde BFI (British Film Institute) olsa gerek, onların davetlisi olarak bir hafta Londra'da zaman geçirdim. 3 Kasım 2013'te gösterimlerimiz oldu ve Q&A'lere katıldık. Her şey güzel geçti… BFI Reuben Library'yi ve Arşiv çalışmalarını da inceleme fırsatım oldu bu vesileyle…
£ Pound Sorunsalı
Almanya'dan ayrılırken ne olur ne olmaz diye Berlin Schönefeld havaalanında bulunan döviz bürosundan biraz Pound alayım dedim. 150€ karşılığında £120 aldım. İnsana Almanya bir şekilde güven veriyor ya hani burada yapayım, karşılaştırabileceğim iyi bir örnek olur diye düşündüm. Tek problem aldıkları 3,50€ komisyon idi ama bunu zaten havaalanlarında para bozdurduğunuzda hep alıyorlar. Kısa bir uyarı yapayım Berlin'de mahalleden (Kreuzberg) ayrılmadan yaptırayım şuracıkta yapıyorlarmış demeyin (Kotti'de Kaiser's yanındaki tefeciden bahsediyorum). En saçma sapan rakamlara bozan yer orası.
Londra'da fark ettim ki döviz büroları da semtinden semtine değişiyor ve bildiğin dolandırıcı kaynıyor. Kafanızda böyle bir kaba hesap yoksa gayet kolay çuvala konabilirsiniz. Örneğin Hyde Parkçevresindeki döviz bürolarında 150€ karşılığında £80 vermeye kalktılar, sonra anladım ki devamlı fiyat sorup karşılaştırmak gerekiyor…
Hatta tek seferde yüklü bir miktar bozduracaksanız pazarlık yapma şansınız da var. İstediğiniz rakamı söyler ona göre bir yerde karar kılabilirsiniz.
İhtiyac Duyabileceğiniz Mobil Aplikasyonlar
(ios düşünelerek yazıldı ama Android'de de bulunabiliyor aynı app'ler)-citymapper (londra ve new york'da toplu tasima sistemi icin) -kayak (uygun ucak bileti)
-skyscanner (kayak'a alternatif bir ucak bileti karsilastirma app'i)
-tripadvisor (kalinacak, görülecek yerlerle ilgili faideli bilgiler)
-expedia (tripadvisor ile karsilastirarak, bilet, hotel, hostel ayarlayabileceginiz sahane sistem)
-sunscreen (su anda calismiyor)
İnternet ve Hotspot Noktaları
Barclays adlı banka bütün şehirde wlan hotspot imkanı sağlıyor. Onun haricinde pek bedava internet imkanı yok kamusal alanlarda.
Londra'da Kitapçılar
- Southbank BFI'ın önündeki kitapçılar (Waterloo koprusunun altinda belli saatlerde kuruluyor) - Halcyon Books (1 Greenwich South St, London, London, SE10 8NW) - Walden Books (38 Harmood Street, Camden, London, London, NW1 8DP) - POLLINGER (Flat D 27, Bramham Gardens, London, London, SW5 0JE) - Any Amount of Books (56 Charing Cross Rd, London, London, WC2H 0QA) - Oxfam (Şehrin bir çok yerinde var)
Ayrıca Trid, British Foundation gibi ikinci el şeyler satan yerlere de bakılabilir. ps: bu yazı aynı tarihte berlinpostasi.com'da şehir yazıları başlığı altında da yayınlandı.
1 note
·
View note
Text
yıkılmak
kaç sene geçmiş ben hala ceset kokusunu insanların çaresizliğini apartmanların üzerinde taşları kazarak geçirdiğim saatleri yan apartmanın kazdığımız apartmana iskambil destesi gibi girmiş mutfağını belki bir canlı çıkar diye günlerce bulup atmadığımız resimlerini yüzümden çıkartmadığım maskemin suratımda yaptığı izi ve rahatsızlığımı evet, o toz maskesi hala duruyor apartmanların içine girerek canlı biri var mı diye bağırdığımı birbirine girmiş evleri caddeleri sokakları birisine yardım edebilme umudu ile koşturan insanları kargaşayı gürültüyü ceset kokusunu hatırlıyorum
0 notes
Text
Piktogramlar ya da semboller
Gündelik hayatımızın bir çok aşamasında karşılaşıyoruz bu piktogramlarla, trafik işaretlerinden, lavabo vb. işaretlerine, Türkçe kullanımı çok yaygın değil sözcüğün ama yine de ilginç bir mevzu ve Fanny Jimenes Welt'de yazmıştı... ideografi ile karıştırmamak lazım tabi!
1 note
·
View note
Text
durakta üç kişi
Durakta üç kişi Adam kadın ve çocuk
Adamın elleri ceplerinde Kadın çocuğun elini tutmuş
Adam hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
Kadın güzel Güzel anılar gibi güzel
Çocuk Güzel anılar gibi hüzünlü Hüzünlü şarkılar gibi güzel
Cemal SÜREYA
2 notes
·
View notes
Text
”Herkes yokken biz oluruz; biz uyumayalım…” __ Turgut Uyar
115 notes
·
View notes
Text
Göç Götürmek
Eskiden Almancılar Türkiye'ye tır vb. araçlarla ya da aracı şirketlerle o zaman böyle taşınma şirketleri filan da vardı sanki... göç götürürdüler. Bizim aile de zamanında Türkiye'ye yarı bir dönüş yaptığında "köş" götürdüydü diye hatırlıyorum. Hatırlıyorum da denemez ya ben bu aletleri kullandığımız günleri hatırladığım için kendim de bu süreci kurguluyor olabilirim.

Paranın para olduğu zamanlar ve televizyonlara koltuk takımlarına binlerce Mark para yatırıldığı zamanlardan bahsediyorum. Bugün tabi her aile bireyi çalıştığı için ve nesiller arttığı için bu bolluk bize fazla geliyor. Eskiler çok kıtlık çekmişler diyelim de rahatlayalım biraz. Sırayla gidelim isterseniz;
Nordmende Televizyon, 51 Ekran. Renkli olduğunu hatırlıyorum. Üzerinde dört tane tuş vardı kanal seçmek için, demek ki Avrupa'da da en fazla dört tane TV kanalı olacağı tahmin ediliyormuş üretildiği dönemde. Bilemediniz sekiz kanal kaydedebiliyordunuz bu dört tuşa da en fazla. Her neyse çocukluk yıllarıma ait hatırladığım, altında TV yükselticisi bulunan gıcık bir aletti. 1990'ların ortalarında mahalledeki TV tamircisine yeterince parayı kazandırdığımızı düşünerek değiştirdik sanırım sonraları.
Sony Betamax Video Çalar 803130. Daha VHS'nin çıkmadığı zamanlarda Almanya'dan kasetleri ile birlikte getirdiğimizi hatırlıyorum. Türk filmleri ve TV'den kaydettiğimiz kasetler vardı. TV'den çok bu kasetleri izlediğimizi hatırlarım. VHS çıkınca pabucu dama atıldı ve kasetleri de çoğunlukla kayboldu. Bu Betamax video çaları sonraları (90'ların ortası) artık kullanmadığımız için mahalledeki MGV'ye verdiğimizi hatırlıyorum.
Miele Çamaşır Makinesi 706 Tipi. Bu çamaşır makinesi sanırım bu listede en uzun ömürlü olan aletlerden biri idi. Üniversite yıllarıma kadar kullandım, sonra bu da tamircileri zengin edeceği anlaşılarak Vestel'in bir kampanyasıyla yenisiyle değiştirildi.
Fırınlı Ocak (sanırım Miele yine). Bu fırın hala validelerin evinde hizmet verir. Hala Berlin'de kullandığımız tiplerden. Arada bir arızalanır, fişini çekmeden kapanmaz filan ama şahane bir fırındır. (bununla beraber çadır not almışlar, onu valla hatırlamıyorum)
Singer Dikiş Makinesi (8010). Bu şimdilerde tam müzelik bir dikiş makinesi olmuştur herhalde, elektrikli değil idi zaten. Ayaklı bir dikiş makinesi idi bu, ben çok eğlenirdim birşey dikerken. Bisiklet sürer gibi basardınız pedalına ve dikerdi.
Miele Elektrik Süpürgesi. (ve süpürülecek üç adet halı) Hala kullanılan Ecoline serisine benzeyen bu süpürgelerde en az yirmi sene hizmet vermiştir validelere. Ben artık torbasını Almanya'dan getirmekten bıktığım için gizlice TOGEM'e vermiştim, çok kızdı tabi annem. Eminim manyak alet hala çalışıyordur. (Evden sık sık böyle operasyonlar yaparak eski e��yaları def etmişimdir.)
Tewi 90 cm. Örgü Makinesi. Sanırım kazak örmek için alınmış ve birkaç kez kullanılmış bir makinadır bu... Pendik'te evin çatısında hala duruyor diye tahmin ediyorum. (Çalmak isteyen hırsızlara açık adres verilir.)
1 Adet Çocuk Bisikleti. Bana alınmış olma ihtimali var mı bilmiyorum, sanmıyorum. Sanırım ablamın veya biradelerden birine alınmış bu bisiklet. (Sormak lazım!)
Radyo Teyp. Şu rapçi gençlerin omuzlarında taşıdıkları cinsten gri bir teypdi... az kaset kaydetmemişimdir. Nerde bilmiyorum bu kasetçalarlı radyo.
Muhtelif Eşya. Hala kap kaşık kullanılıyordur sanırım, annemin eski tip tabağı çanağı da meşhurdur. Bizim gibi İKEA gençliğinin tanımadığı cinsten envai çeşit eşya vardır hala...
Liste kısaymış, bence bir kamyon eşya getirmişler en az... Bu da böyle bir yerde kayıtlı dursun, ilerde bakar hatırlarız. Bu arada Almanya Berlin'den gümrüğe verilen eşya demek ki Adana Gümrüğü'nden giriş yapıyormuş memlekete, acaba hala Adana'da böyle bir ofis var mı?
Eşyalarımızı bugün götürmek istesek ne gibi yöntemler var, bilmek lazım değil mi?
PS: Bu blog yazısı aynı tarihlerde Berlin Postası.com'da da yayınlanmıştır.
3 notes
·
View notes
Text
Facebook
Facebook bana Almanya'da 90'li yillarda internete ilk girdigimiz günleri hatirlatiyor. Internet denen seyin ondan ibaret oldugunu sanirsiniz, her sey onun icinde olup bitmekteydi. Kendi web browseri, mail tabanli olsa da ([email protected] idi mail adresleri) kendi ic mesajlasma sistemi gibi calisiyordu. Hatta ilk konustugum ismi bile hatirliyorum, New Jersey'den Olcay Darkanat. Internete giren neredeyse herkes zaten AOL kullanicisi oldugu icin herhangi bir adres tanimlamasina da gerek kalmiyordu.
Hasili Facebook'da yillardir alisilmis olan mail sistemini gereksiz kilacak bir sistem gelisti ve Google bile artik bunu dert ediniyor. Artik mail adresine gerek kalmadan zaten "herkese" ulasabiliyoruz.
Ama asil mesele Facebook'un teshir meselesi ile ilgili. Bütün sistem teshir üzerine kurulu oldugu icin "göstermek" ve "görünmek" en önemli unsur. Şeffaflaşma, içinin görünmeye başlaması... mahremin ortadan kalkışı...
İnsan doğal bir röntgenciye dönüşüyor bir süre ekrana baktığında...
0 notes
Text
Göstergeler
"Göstergeler kendilerine özgüdür ve belli bir dünyanın maddesini oluştururlar" (Deleuze)
Görüntü yaydığı göstergelerle hem maddi hem de manevi bir boyutta "şifrelenmiş kodlar" oluşturur ve dilde olandan çok daha şiddetli ve yayılmacı bir eğilim gösterir. Görüntünün şifrelendiği kodlama dilinin yeniden okunması ve ve aslında bir tür "dekode" işleminden geçirilerek tekrar düşünülmesi gerekir. Bunun için tabi o görüntü diline hakim olmak gerekiyor. Ne demek bu? Hepimiz bir şekilde "görmek" edimi üzerinden koşullanıyoruz ve gördüğümüz şeyleri belli amaçlarla kodluyoruz. Bunu bilinçli bir şekilde yaptığımız söylenemez tabi ama üzerine düşünmeye başladığımızda görüntülerin garip bir şekilde bize hakim olduğunu fark edeceğiz. Ne demek görüntülünün hakim olduğu bir dünya? (devam edeceğiz...)
1 note
·
View note
Text
SLR Fotograf Makinesi Simulatörü
Aslında basit bir SLR Kamera simulasyonu ama giriş seviyesindeki kullanıcılar için bulunmaz bir nimet. Bilgisayar başında ensantene, diyafram vb. ayarları yapıp bir SLR Fotograf makinesini simulasyon olarak test edebilirsiniz. Tavsiyesi için Muammer Yanmaz'a teşekkürler. http://camerasim.com/camera-simulator/
2 notes
·
View notes
Text
Latince sözlük
C. Cengiz Çevik'in hazırlamış olduğu internet üzerinden erişilebilir Latince sözlüklerle ilgili bir derleme http://jimithekewl.com/latince adresinden ulaşılabilir. Almanca için ise basit bir Latince - Almanca sözlük önerebilirim; http://albertmartin.de/latein/ siz de bildiklerinizi paylaşırsanız sevinirim... Bu arada FU Berlin'de Latin Filolojisi bölümü için bkz. http://www.geisteswissenschaften.fu-berlin.de/we02/studium/ba/ba_latein/index.html Resim: http://home.pages.at/druckmuseum/schrift.htm
1 note
·
View note
Text
Michael Haneke:
"Ich glaube, als Filmemacher vergewaltigt man den Zuschauer. Und ich will ihn zur Selbständigkeit vergewaltigen. Ich will ihn dazu nötigen, selber zu denken. Ich will ihn mit Widersprüchen konfrontieren, die er selbst lösen muss. Ich will ihm keine Lösung geben. Weil er dann schlagartig aufhört zu denken."
1 note
·
View note