#Telemak Kitap
Explore tagged Tumblr posts
dipnotski · 19 days ago
Text
Doğan Gürpınar – Zincirli Hürriyet Diyarında (2025)
Bu kitap, Türkiye’de “liberalizm”in dışarıdan gelme bir ideoloji olarak algılanmasının ötesine geçiyor. Doğan Gürpınar, bu düşünceyi, ülkenin kendi siyasi dinamiklerinden türeyen yerel ve melez bir fikir kümesi olarak inceliyor. Kitap, Hürriyet ve Özgürlük gibi kavramların Türkiye siyasetindeki farklı anlamlarını ve bu kavramlar uğruna verilen mücadelelerin karmaşıklığını ortaya koyuyor. Yüz elli…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yenicagkibris · 3 years ago
Text
KİTAP: Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi Albert Memmi 5 - Halil Karapaşaoğlu
KİTAP: Sömürgecinin Portresi Sömürgeleştirilenin Portresi Albert Memmi 5 – Halil Karapaşaoğlu
Sömürgecinin Portresi & Sömürgeleştirilenin Portresi Albert Memmi Çeviri: Şen Süer Telemak Yayınları   “Sömürgecinin Portresi & Sömürgeleştirilenin Portresi” isimli kitap Tunuslu yazar Albert Memmi tarafından 1957 yılında yayınlanmıştır. Memmi bu kitabında sömürgecinin portresini ortaya koymaya çalışırken diğer yandan sömürgeleştirilenin portresini de çiziyor. Sömürgecinin sömürüleni…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hetesiya · 4 years ago
Text
Albert Memmi, sömürgeleştirilenin ve sömürgecinin konumu
Tumblr media
Emek Erez
Albert Memmi’nin 'Sömürgecinin Portresi & Sömürgeleştirilenin Portresi', zor bir dünyada yaşarken, ortaya çıkardığı sömürgeci ve sömürgeleştirilen portreleriyle günümüzde de başka şekillerde süren bu ilişkiyi görmemizi sağlıyor. Bana kalırsa bu sömürgeci ve sömürgeleştirilen tipleri, başka ilişkisellikler bağlamında bugünde de düşünebileceğimiz yerde duruyor.
Sömürgecilikten genellikle tarihin bir anıymış gibi bahsedilse de biliyoruz ki sömürgeciliğin kalıntıları pek çok alanda varlığını sürdürüyor. Öyle ki bugünlerde “dijital kolonyalizm”den bile söz edebiliyoruz. Sömürgeci bakışın yansımaları, günümüz düşmanlık siyasetinde, göçmen politikalarında, popülist liderlerin diline sızan ayrıntılarda da karşımıza çıkıyor. Bu açıdan düşününce belki de sömürgecilik eleştirileri hakkında daha fazla düşünüp, günümüz dünyasında devam eden etkisini daha fazla sorgulamalıyız ki Achille Mbembe gibi düşünürlerin bu konuda çaba gösterdiğini hatırlayalım. Çünkü Mbembe’nin deyimiyle, zamanımızın “kendisi dışında her şeyi yok saymak” üzerine kurulmaya çalışılan düzenini anlamak için sömürgeci pratikleri anlamak ve izini sürmek önemli. George Floyd’un son cümlesi, “nefes alamıyorum”u alınan bir nefese dönüştürmek ve onun alamadığı nefesin sorumlularını görmek bile meselenin bir tarih anı olmanın ötesinde bir boyutu olduğunun göstergesi. Ayrıca bugünlerde yine Mbembe’nin hatırlattığı gibi, “insanlık durumundan, yeryüzü durumuna geçmiş” bir sömürgeci bakışla da karşı karşıyayız. Çünkü sadece insanın yaşamını değil, tüm yeryüzünün yaşamını tehdit eden ve insanın da çok müdahil olamadığı, farklı sömürgeci pratiklerle karşı karşıya kaldığımız bir dünyada yaşıyoruz ve düşünürün, “insan türünü ve diğer canlıları bilinçli bir şekilde değiştirme gücüne sahip sermayenin iktidarı” olarak tanımladığı devlet politikalarında da sömürgeciliğin başka şekillerde nasıl devam ettiğini gözlemleyebiliyoruz. Tüm bunlar hakkında düşününce, sömürgeci tahayyülleri bugün çok geniş çerçevede ele almamız gerekiyor ve bu konuda yazılmış metinler, sömürgeci siyaset biçimlerini anlamak için önemli bir yerde duruyor.
Zamanının en önemli sömürgecilik eleştirilerinden biri kabul edilen, Albert Memmi’nin 'Sömürgecinin Portresi & Sömürgeleştirilenin Portresi' de bu bağlamda düşünebileceğimiz metinlerden. Kitap, Telemak Yayınları tarafından Şen Süer çevirisi ile basıldı. Memmi’nin yaşam deneyiminden yola çıkarak yazdığı bu metin, hem sömürgeciyi hem de sömürgeleştirileni anlama çabası güdüyor. Yazar, sömürgede yaşamın her anlamda eşitsizliklerle örülü yüzünü açığa çıkarırken, görüyoruz ki sömürgecilik ne sömürgeci için ne de sömürgeleştirilen için umut vaat etmiyor çünkü yazarın deyimiyle, “sömürgecilik sömürgeleştirilene yıkım getirirken, sömürgeciyi de çürütür.” Bu söylediklerimizden Memmi’nin bu iki konumu eşitlediği çıkmamalı elbette çünkü onun gözünde sömürgeci hangi niyetle sömürgede bulunursa bulunsun sonunda “gaspçıdır”. Bundan kurtulmak için mücadele etse de, başlangıçta sömürgeleştirilen için yüreğini sızlatsa da ona getireceği zenginlik, makam, unvan onu bir şekilde süreç içinde sömürgeci yapar.
Bunun yanı sıra sömürgeleştirilen de bu ilişkiden bağımsız düşünülemez çünkü sömürgecilik onun da bedenini köleleştirir. Memmi, meseleyi bu nedenle iyiler-kötüler üzerinden ele almak yerine kendi deneyimini de işin içine katarak -öyle ki bu metinde hiçbir şey uydurulmamış, varsayılmamıştır, hatta tesadüfi bir şekilde genelleştirilmiş de değildir- bir ilişkiler zemininde tartışmaya çalışıyor. Memmi metinde, sömürgeci ve sömürgeleştirilen ilişkisini kendi deyimiyle, “yeniden üretiyor.”
SÖMÜRGEYE GELENİN 'GASPÇI' VARLIĞI
Sömürgeye gelenin, orada yaşayanın neden orada olduğu önemli bir meseledir. Memmi bunu sorunsallaştırırken, orada bulunanın durumunu anlamaya çalışıyor; orada işi ne sorusuyla birlikte, onun içinde yaşadığı çelişkileri de kat ediyor çünkü metin başta da bahsettiğimiz gibi varsayımlardan, olabileceklerden değil, Memmi’nin içeriden bilgisiyle oluşmuş ve bu bilginin düzenlenmesiyle ortaya farklı portreler çıkmış. Peki, sömürgede yaşayanın başkasının topraklarında bulunmasının nasıl bir nedeni var? Memmi’nin dikkat çektiği gibi, sömürgede bulunan için orada olmasının en belirleyici nedeni ayrıcalıklardır. Bu ayrıcalıklı konum, en başta ekonomik kâr ve fayda getirir: “Daha çok para kazandığı, daha az harcadığı bir yer. Sömürgeye, iş garanti, ücret yüksek, kariyerler daha hızlı ve kurulan iş yerleri daha kârlı olduğu için gidersiniz. Yeni mezunlara iyi bir görev, devlet memuruna daha yüksek kıdem, iş adamlarına hatırı sayılır düşük vergiler, sanayicilere çekici fiyatta hammadde ve işgücü sunulur…”
Tumblr media
Sömürgecinin Portresi ve Sömürgeleştirilenin Portresi, Albert Memmi, Çevirmen: Şen Süer, 176 syf., Telemak Yayınları, 2021.
Avantajlarının farkına vardıkça daha da benimser bu durumu sömürgeye gelen. Yaşadığını başka şekillerde ifade etme çabasına girebilir, burada çektiği zorluklardan yakınır, kendini aklamak için bin çeşit bahane bulur ama aşamayacağı şey her durumda konumunun “gayrimeşru” olduğudur. Bunu başta belki kavramaz ama kendi ayrıcalıklarının farkına vardıkça oradaki halkın, sömürgeleştirilenin varlığını fark etmeye başlar. O uzak, egzotik imge yanı başındadır; bir kitaptan, bir filmden, belgeselden tanıdığı insanların varlığı mit olmaktan çıkar, gerçekliğe kavuşur. Bu bir ilişki başlatır çünkü aynı yerde yaşadığı bu insanlardan uzak kalmasının imkânı yoktur. Memmi’nin deyimiyle, “Sürekli onlarla ilişkide yaşamak zorundadır çünkü sömürgelerde aramaya karar verdiği yaşamı sürdürmesini sağlayan tam da bu ittifaktır; kârlı olan, ayrıcalık yaratan, bu ilişkidir. Kendisini terazinin bir kefesinde bulur, öteki tarafta sömürgeleştirilen insan vardır. Yaşam standardı yüksekse, bunun nedeni sömürgeleştirileninkinin düşük olmasıdır…” Sömürgede bulunan, bu bilgiyle varlığını sürdürür. Konumuyla ilgili ne söylerse söylesin, hangi nedenle orada bulunduğunu iddia ederse etsin, bu bilgi onun varoluşunu etkiler. Sömürgeleştirilenin varlığıyla onun varlığı arasındaki aşılamaz bir ilişki ortaya çıkar çünkü sonuçta, “O bir ayrıcalıklıdır, hem de gayrimeşru olarak ayrıcalıklı bir insandır; yani bir gaspçı. Üstelik bu yalnızca sömürgeleştirilenin gözünde böyle değil, kendi gözünde de böyledir.” Kısacası, hem kendi gözündeki yeri hem de sömürgeleştirilenin gözündeki yeri bellidir ve bununla yaşamak zorundadır. Memmi metnin ilk bölümünde, farklı sömürgeci portrelerinden söz ediyor; “iyi niyetli”, “küçük”, “kendini inkâr ve kabul eden” ama her durumda değişmeyen şey, sömürgeci konumunun ona sabitlenen yanı, bana kalırsa “gayrimeşruluk” ve “gaspçılık”. Çünkü Sartre’ın da önsözde vurguladığı gibi, “sömürgeye yerleşmeye gelen kolonlar için iyi ya da kötü denemez; onlar sömürgecidir.” SÖMÜRGELEŞTİRİLENİN BEDENİ
Memmi kitapta, benzer yöntemle sömürgeleştirilenin de portresini oluşturmaya çalışıyor. Sömürgeleştirilenin bedenine yapışıp kalan imgelerin nasıl kurumsallaştığını, sömürgeciler tarafından nasıl işlevselleştirildiğini gösteriyor. Örneğin, tembellik, sömürgeleştirilen imgesine öyle yapışık bir hâl alıyor ki ona iş veren sömürgeci adeta yüce bir konuma yükseliyor. Bu da sömürgeleştirilenin bedeninin ucuz iş gücü olarak görülmesini adeta meşrulaştırıyor, oysa işin aslı Memmi’nin cümleleriyle söylersek şu şekilde: “Bir Avrupalı yerine üç sömürge insanı kullanmak daha avantajlıdır. Her şirketin uzmanlara ihtiyacı vardır kuşkusuz ama ancak en az sayıda; ve sömürgeci, uzmanları kendi türünün arasından ithal eder ya da işe alır. Buna ek olarak, bir Avrupalı işçinin gerektirdiği özel dikkat ve hukuksal korunma sorunu da vardır. Oysa sömürge insanından yalnızca kasları istenir; değeri o kadar düşüktür ki, bir Avrupalı fiyatına üç dört tanesi alınabilir.” Sömürgeci, sömürgeleştirilen bedenin her hâlini kendi ayrıcalığı için kullanır, onun hakkında yaydığı tembellik gibi söylemleri kurumsallaştırır, “sömürgeleştirilenin, ne yaparsa yapsın, nasıl bir heyecanla yaklaşırsa yaklaşsın, tembel olmaktan başka bir şey olamayacağı belirginleşir.” Bu özellik sömürgeleştirilene atfedilen her özelliğe uygulanabilir ve bunun bizi götürdüğü yer, Memmi’nin işaret ettiği gibi ırkçılıktır çünkü “ırkçılık, suçlayanın yararına, suçlananın gerçek ya da hayali bir özelliğinin adsallaştırılmasının ifadesidir.” Bu tanımın izlerini günümüzün popülist politikalarında da sürebiliyoruz ki sadece Suriyeliler üzerinden yayılan söylemlere bakınca bile bunu görebiliriz. Bir gruba atfedilen olumsuz özellik kimin işine yarıyor sanırım soru bu ve bana kalırsa bunu sömürgeciliğin izini sürebildiğimiz her yerde sormamız gerekiyor. Memmi, sömürgeleştirilen beden hakkında bir portre çıkarmaya çalışırken pek çok şeyden bahsediyor; “insanlıktan çıkarma” pratiklerini, okulları, anadil meselesini, sömürgede yazarın durumunu, sömürgecinin hilelerinin sömürgeleştirilenin bedeninde bulduğu karşılığı, asimilasyonun imkânsızlığını, sömürgeleştirilenin tarihin öznesi olmasının önüne geçen nesneleştirmeyi… Kısacası, bu metinde sömürgeci politikalar, yazarın çıkardığı sömürgeci tipler üzerinden açığa çıkarken, sömürgeleştirilenin konumu da bu ilişki içinde açık hâle getiriliyor. Yazarın çıkış olarak sunduğu yöntemin başında “isyan” geliyor çünkü “İsyan sömürge durumundan çıkmanın, aldatmaca olmayan tek yoludur ve sömürge insanı bunu er ya da geç keşfeder.” Memmi’nin kitabının, sömürge karşıtı direnişler için yol açıcı olduğunu da burada eklemeliyiz ki yazarın girişte yazdığı şu cümleler bunun göstergesi olarak okunabilir: “Dünyanın birçok bölgesinde sömürge polisinin sömürgeleştirilmiş halk militanlarının hücrelerinde bu kitaba el konulduğu bana anlatıldı.” Albert Memmi’nin 'Sömürgecinin Portresi & Sömürgeleştirilenin Portresi', zor bir dünyada yaşarken, ortaya çıkardığı sömürgeci ve sömürgeleştirilen portreleriyle günümüzde de başka şekillerde süren bu ilişkiyi görmemizi sağlıyor. Bana kalırsa bu sömürgeci ve sömürgeleştirilen tipleri, başka ilişkisellikler bağlamında bugünde de düşünebileceğimiz yerde duruyor. Başta da bahsettiğimiz gibi, sömürgecilik bir tarih anı olmanın ötesinde, çeşitli biçimlerde devam eden ve gerektiğinde işe koşulan bir siyaset stratejisi. Konuya bu açıdan bakmak sanırım şimdide meseleyi daha geniş çerçevede görünür kılmak açısından önemli, Memmi’nin metni de buna vesile olabilecek türden bir bakış açısı sunuyor.
https://www.gazeteduvar.com.tr/albert-memmi-somurgelestirilenin-ve-somurgecinin-konumu-makale-1529591
0 notes
eserozetlerim · 4 years ago
Text
Telemak Roman Özeti - Yusuf Kamil Paşa
New Post has been published on https://eserozetleri.com/telemak-roman-ozeti-yusuf-kamil-pasa/
Telemak Roman Özeti - Yusuf Kamil Paşa
Tumblr media
Telemak Roman Özeti – Yusuf Kamil Paşa
Telemak adlı eser ile Yusuf Kamil Paşa, Fransız yazar Fenelon’un orijinal adıyla Les Aventures de Télémaque ( Telemak’ın Maceraları) kitabını edebiyatımıza kazandırmıştır. Telemak Türk Edebiyatının ilk çeviri romanı olma özelliğini taşımaktadır. Kitap ideal devlet adamlarının nasıl olması gerektiğinden bahsetmektedir. Fenelon, Fransa’nın kralı için eğitim niteliğinde yazılmıştır. Telemak Özeti özellikle edebiyat öğrencileri için ilgi çeken konulardandır.
Telemakhos’un Serüvenleri, Osmanlı Devleti’nde sadrazamlık da yapan Yusuf Kâmil Paşa tarafından 1859 yılında çevrilmiştir. Tercüme-i Telemak adıyla 1862 yılında yayımlanmıştır. Telemak çevirisi ilk kez Mecmua-i Fünûn‘da yayımlanmıştır. Bu eser aynı zamanda Ahmet Vefik Paşa tarafından da çevrilmiştir.
Türü:
Roman
Önemi:
Edebiyatımızdaki ilk tercüme romanıdır.
Telemak Özeti
Telamak, Türk edebiyatında ilk çeviri roman olma özelliği taşımaktadır. Telemak veya diğer adıyla Les aventures De Telemaque, Homeros’un Odysseia Destanı üzerindeki boşlukları doldurmak için yazılmış bir eserdir. Odyssesus’un oğlu, Telemachus’un öğretmeni ile yaptığı yolculuğu anlatır. Yolculuk sonrasında bu öğretmenin aslında Yunan Bilgelik Tanrıçası Minverca (Mitolohji ismi Athena) olduğu ortaya çıkar. Edebiyatımızda ilk çeviri roman olarak bilinen bu eserin konusu aşağıda yer almaktadır.
Telemakhos, henüz yetişkin bir adam olmamasına rağmen Truva Savaşı’na giderek dönmeyen babası Odyssesus’u aramak için yollara düşmektedir. Telemakhos’un çıktığı bu yolda ona ilham veren, ancak onun haberinin olmadığı barış tanrıçası Athena (Minerve) ona eşlik eder. Athena yol boyunca kimliğini gizleyerek Mentor adlı bir filozofun kılığına girer ve yol boyunca Telemakhos’a öğütler vererek ona yol gösterir. Telemakhos uzun araştırmalar sonucunda, ne kadar ileri giderse gitsin babasının izine rastlayamaz. Umudunu yitirmiş bir şekilde İthaka’ya tekrar dönem kararı alır. Babası Odysseus ise oğlundan önce İthaka’ya dönmüştür. Telemakhos’un şehre geri dönmesinde kısa bir süre sonra baba ve oğlu birlikte kavuşurlar. Telemakhos bu süreçte, babasına yönetimi tekrar ele alabilmesi için yardım etmektedir.
Türk edebiyatında ilk çeviri roman Tercüme-i Telemak’ın konusu yukarıda bahsettiğimiz gibidir. Yusuf Kâmil Paşa bu eseri çevirmiştir. Her ne kadar romanda anlatılanlar, hikâye niteliği taşısa da ahlaki, siyaset ve terbiye konuları pek çok anlamda ibret içermesi için önemli bir şekilde vurgulanarak anlatılmıştır.
0 notes
dipnotski · 24 days ago
Text
Muzaffer Şerif Başoğlu – Irk Psikolojisi (2025)
Muzaffer Şerif Başoğlu’nun ‘Irk Psikolojisi’ adlı kitabı, sosyal psikolojinin henüz yeni geliştiği 1940’lı yılların Türkiye’sinde ırk, kimlik ve grup aidiyeti gibi kavramlara bilimsel bir perspektiften yaklaşan öncü bir çalışmadır. Kitap, ırkın biyolojik bir kategori olmaktan ziyade, sosyal ve psikolojik süreçlerle inşa edilmiş bir kavram olduğunu savunuyor. Şerif, bireylerin kendi ırksal veya…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 5 months ago
Text
Massimo Recalcati – Aşk Hayatında Affetmeye Övgü (2024)
Massimo Recalcati, çağdaş psikanalizin önde gelen isimlerinden biri. ‘Aşk Hayatında Affetmeye Övgü’ adlı eseri, yaşadığımız çağın getirdiği değişimlerin bireysel ve toplumsal psike üzerindeki etkilerini derinlemesine inceliyor. Özellikle pandemi sürecinin insan ilişkileri, aile yapısı, aşk ve cinsellik gibi temel kavramlar üzerindeki dönüştürücü gücüne odaklanıyor. Recalcati, pandemi sürecinin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 6 months ago
Text
Carlo Diano – Form ve Olay (2024)
Carlo Diano’nun bu önemli çalışması, Yunan dünyasının derinliklerine inerek, antik Yunan kültürünü ve düşünce yapısını daha iyi anlamamızı sağlıyor. Kitap, Yunan mitolojisi, felsefesi ve tarihine özgü temel kavramları ele alarak, bu zengin ve karmaşık dünyayı daha bütüncül bir şekilde yorumlamamızı sağlar. Diano, Yunan dünyasını anlamak için iki temel kavrama odaklanır: Form: Bu kavram, belirli…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 1 year ago
Text
Adeeb Khalid – Orta Asya (2024)
Adeeb Khalid’in modern dönem Orta Asya tarihçiliğine katkılarını taçlandıran bu kitap, coğrafi ve tarihi cihetlerden bütünleşik bir bölge teşekkül eden “Orta Asya”nın imparatorluklar ve tarihyazımları arasında ufalanmış tarihini bir araya getiriyor. Sovyetlerin dağılmasını müteakip türeyen ulusal anlatıları kesiştirip kateden siyasi ve fikri cereyanların başrolde olduğu bu yeni tarih alandaki…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 1 year ago
Text
Çaylakçı Mehmet Tevfik – İstanbul’da Bir Sene (2024)
“Çaylak” Mehmet Tevfik (1843-1893), sözlü halk kültürünü, gündelik dili ve bunun örneklerini kaleme almasıyla tanındı. Yaşadığı dönemin fıkralarını, eskinin lâtife ve nüktelerinin derleyerek yarattığı sayısız metin folklorumuz için eşi bulunmaz bir arşiv teşkil eder. ‘İstanbul’da Bir Sene’, 19. yüzyılın geleneklerini, âdetlerini, gündelik hayatının yaşayan bir envanterini çıkarır. Çaylakçı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 1 year ago
Text
Alp Eren Topal – Cumhurdan Cumhuriyete (2023)
Türk düşünce tarihinin Türkçüleri, İslamcıları, Garbcıları, liberalleri, iştirakçileri, Turancıları, hatta anarşistleri vardır, ama cumhuriyetçileri yoktur. “Cumhuriyet” ilan edilmiştir, fakat tartışılmamış, hükümetin şekline indirgenmiştir. Alp Eren Topal’ın bu çalışması dilimize Fransız İhtilali’nin etkisiyle girdiği varsayılan cumhûriyet kelimesinin peşine düşüyor ve tarih içerisindeki seyrini…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 2 years ago
Text
Erol Çağlar – Napolyon’un Peşinde Bir Osmanlı (2023)
Osmanlı İmparatorluğu en uzun yüzyılına girerken Avrupa önce Fransız Devrimi’nin sonrasında da Napolyon ordularının yol açtığı son derece çalkantılı bir dönemden geçiyordu. Napolyon Bonapart’ın İtalya���dan Mısır’a, İber’den Rusya’ya uzanan macerası, İmparator oluşu ve 1814’te iktidardan düşüşü Modern tarihin en büyüleyici sahnelerinden biri olmuş, Napolyon efsanesi iki yüz yıldır edebiyattan akıl…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 2 years ago
Text
Sigmund Freud – Sanat ve Sanatçılar Üzerine (2023)
Kopernik dünyamızın altından halıyı çekmişti, Freud ise gözlerimizin ardını kapatan perdeyi çekti. Yirminci yüzyılın en etkili düşünürlerinden Sigmund Freud, “bilinçdışına giden kraliyet yolu”nu bir arkeolog gibi kazmış, el yordamıyla yepyeni bir yöntembilim vücuda getirmiştir. Freud keşfini basit bir tedaviden çok daha fazlası olması için en başından kurgulamaya başlamıştı. Bu derleme bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 2 years ago
Text
Doğan Gürpınar – Nostalji Cumhuriyeti (2023)
Eski filmler, eski şarkılar, eski ramazanlar, altın yıllar, o masum zamanlar, kayıplara karışmış masal dünyaları… Şimdiki zamanın gadrine uğramamış, ama yaşanırken kıymeti bilinmemiş mazi Türkiye’de daimi bir arzunun ve özlemin nesnesi oldu. Nostalji aynı anda hem kapsayıcı hem de kültürel-sınıfsal bir cemaati çağırdığından dışlayıcı bir “biz”e de dairdir. “Bugün” kimliğini yitirmiş, özünden…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 2 years ago
Text
Michael Christopher Low – İmparatorluk Mekke’si (2023)
‘İmparatorluk Mekke’si’, yirminci yüzyıl başı Hicaz’ında modern Haccın ve teknokratik rejimlerin oluşumuna ışık tutan, ödüllü bir çalışma. Buharlı geminin zuhuruyla, 19. yüzyılda Mekke’ye doğru okyanuslar ve denizler aşılarak yapılan hac, mükerrer kolera salgınları neticesinde yeni tehlikelerle bezeli bir seyahat güzergâhına dönüştü. Salgın hastalıkların nasıl yayıldığının keşfi, haccın Batı’nın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 3 years ago
Text
Taner Artvinli – Artvin Etimoloji Sözlüğü (2022)
Taner Artvinli – Artvin Etimoloji Sözlüğü (2022)
Taner Artvinli’nin ‘Artvin Etimoloji Sözlüğü’, Artvin’de konuşulan Türkçe, Lazca, Gürcüce, Hemşince gibi diller için yapılabilecek tekil sözlüklerin ötesinde, Artvin halk dilinin söz varlığını ortaya koyan bir etimoloji sözlüğü. Artvin’in yöreleri arasındaki geçişler, dillerin sınırları gibi geçişli. Dillerin, kelimelerin toplumsal yaşamın içerisinde mümkün kıldığı etkileşimler, dili…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 3 years ago
Text
Massimo Recalcati – Sonsuz Öpüşme (2022)
Massimo Recalcati – Sonsuz Öpüşme (2022)
Aşkın serüveni ve kapitalist sistemde arzunun yırtıcılığı üzerine çarpıcı bir metin. İtalya’nın en çok okunan psikologlarından Massimo Recalcati’nin televizyonda verdiği derslerden hareketle şekillendirdiği ‘Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler’, şimdiden 4 dile çevrildi ve 150.000’i aşkın okurla buluştu. Samimi üslubu, edebiyat ve sanat tarihinden verdiği örneklerle, psikanalizi herkesin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes