#Tragedyalar IV
Explore tagged Tumblr posts
aydinoztoprak · 1 month ago
Text
Çünkü başka ne vardı, alkoller bizi yıkardı Sığ denizler gibiydi alkol, geçerdi üstümüzden Ve birden bırakırdı bizi Biz öyle kalırdık da çakıllamış ve beyaz Seslerimiz birbirinden artardı
- Edip Cansever
5 notes · View notes
azad30altug · 7 months ago
Text
(Bir insan yaşanmamışlığı bulunca
Onu artık hiç kimse anlatamaz
Kalır sonsuz gücünün buyruğunda
Ve bütün kesinliklerin üstünde, yalnız
Dolaşır bir ateşböceği gibi kendi aydınlığında).
Edip Cansever
Tragedyalar IV
Tumblr media
11 notes · View notes
yurekbali · 2 years ago
Text
Tumblr media
I “Hepimiz tanrı kaldık, kimse mutluyum demesin.” IV “(Bir insan yaşanmamışlığı bulunca Onu artık hiç kimse anlatamaz Kalır sonsuz gücünün buyruğunda Ve bütün kesinliklerin üstünde, yalnız Dolaşır bir ateşböceği gibi kendi aydınlığında.)” V “Ve yaşam söylemekti bay yargıç Bilip de söyleyemediklerimizi Eski bir umut kadar eskidik. Ve eski Yaralarımızı gösterelim size, çürüklerimizi Koparılmış tırnaklarımızı bay yargıç O soğuk karanlıklardan soğuk Artakalan gözlerimizi Ah öyle değil Çünkü eski bir toplumbilimdi yargılanmak Ve eski Bir cehennemi uygulamaktı bizlere Baş eğmez, ama yorgun bizlere.” - Edip Cansever, Tragedyalar (Sonrası Kalır I / Bütün Şiirleri) - Görsel: Peter Mitchev
17 notes · View notes
masumcetin · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Şiiri Bölmek
      Bir birey olarak neyiz? Yani kendimiz hakkında ne biliyoruz, ne bilebiliriz? Bu sorulara doyurucu bir yanıt bulamadıkça, kişiliğe sıkı sıkıya bağlı olan ozanlığımızın olanaklarını da belirleyemeyiz sanırım. Biyolojik, fiziksel varlığımız bir yana (gene de insanın bir bütün olduğunu gözden uzak tutmamak şartıyla), kendimizi toplumbilim açısından irdelersek göreceğiz ki, bizler, düzenli olarak düzen değiştiren, yani bilimsel yöntemlere uygunluğu oranında geleceğini, gelecekteki yaşama duraklarını, yaşama biçimlerini kestirebilen insan tekleri değiliz. Geçirdiğimiz toplumsal evreler arasında yapıcı, tamamlayıcı bir ilişki olmadığı gibi, buna bağlı olarak ileri bir atılımdan da yoksunuz. Günlük edimlerimiz bizi öylesine yoğuruyor, öylesine kılıktan kılığa sokuyor ki, bir yığın çıkmazın buyruğunda, direnmekle çevreye uymak arasında şaşkına dönüveriyoruz. Boyutsuz, anlamsız, sallantılı bir yaşama düzeyinde bocalıyoruz durmadan. İnancımızı somutlayan eylemlerle değil de, ancak bize uygun buldukları düzenlerden birini seçmekle biçimleniyoruz. Böylece düşüncelerimiz kuramsal, ilişkilerimiz soyut kalıyor. Her durumda aşınıyoruz, kişiliğimizden biraz daha yitiyoruz. Düşünsek düşünemeyeceğimiz, duysak duyamayacağımız, “göre” bir yaşayış tutturmuşuz. Kendi öz varlığımızla tanışmak, karmaşık, çözülmez bir problem oluyor çoğu kez. Giderek, bu toplumsal çatı altında, bir yalnızlık anıtından başka hiçbir görünümüz kalmıyor.         Gerçek “ben”imizle yüz yüze gelmedikçe, tersine, kişiliğimizden gün günden daha bir uzaklaştırıldıkça, şiiri nasıl olup da ozanın yalnızlığına, sezgilerine, güdülerine bağlayabiliriz? Ayrıca, kimliğimizle yazdıklarımız arasında varsaydığımız benzeşlik, gerçek, tutarlı bir benzeşlik olabilir mi? Yani şiirlerimizle ne kadar sokulabiliriz kendimize? Ya da yazdığımız şiirler için, hızını, devinimini kendinden alamayan benliğimizin katkısız ürünleridir, diyebilir miyiz? Bana kalırsa böylesi bir özdeşlikten söz açmanın sırası gelmemiştir daha. Giderek denebilir ki, edebiyat dünyamızda yer alan bir sürü kavramın (lirik, authentique vb.) özünde yatan gerçekler, yaşadığımız gerçeklerle çelişmektedir. Çünkü bireyliğimizi kurtarma savaşı içindeyiz biz. Bu savaş da, toplumsal savaşımızın içeriğine girer. Şiiri de böyle bir ortamın  izdüşümü olarak düşünmek gerekir. Ne yapalım ki, tarihsel sıra, bizi böyle bir dönemde konuşturuyor. Güvenemediğimiz bir “ben”e, bir kendiliğindenliğe sığınamayız kolayca. Edebiyat tarihimiz, olanaklarını bilmeyen ozanların çoğunlukta olduğunu gösteren belgelerle doludur. Üç beş aşamadan geçtikten sonra, hangi ozanın hangi yanıyla ayakta kaldığını saptamak bile oldukça güçleşmektedir. Çünkü gerçek bir evrimden; düşünceye, yaşantıya bağlı bir şiir evriminden çok, bütün bunlardan soyutlanmış salt bir deyiş özelliği, biçimsel bir doygunluk geliştirilmiş, ya da sürdürülmüştür ozanlarımızca. Genellikle ilk heyecanın, ilk esrimenin, ilk cesaretin yarattığı birtakım sonrasız ozanlar, şiirimizin temsilcileri olup çıkmışlardır.         Öyleyse bu ikili “ben”i, daha doğrusu bölüne bölüne ayrıcalığını, kimliğini yitirmekte olan “ben”i şiire aktarmak, ona bir etkinlik kazandırmak istiyorsak, eninde sonunda dramatik bir şiire yönelmemiz gerekecektir. Gerçekte korkunç bir dramı sürmekteyiz çünkü. İşlevini tamamlamış bir gizemciliğin yerine, gene toplumun üst katlarında yer alan toplumsal – ekonomik  bazı güçler, bu güçlere bağlı kurallar, sinen ya da başkaldıran; sayan ya da değerlenmeye doğru atılan; tutsaklığı ya da yok olmayı kabullenen bir yığın varoluş biçimi yaratıyor. Çoğu zaman da olumluyla olumsuz birlikte ya da çelişe çelişe yaşıyor insanoğlunda. İşte biz bu durumu çağımızın, toptan yaşamamızın bir niteliği sayıyorsak, o denli büyütüp yoğunlaştırabiliyorsak, aynı zamanda gerçek bir tragedyanın içindeyiz demektir. Edip Cansever, Şiiri Şiirle Ölçmek s.126-127 “Şiiri Bölmek”
Tumblr media
IV (Bir insan yaşanmışlığı bulunca Onu artık hiç kimse anlatamaz Kalır sonsuz gücünün buyruğunda Ve bütün kesinliklerin üstünde, yalnız Dolaşır bir ateşböceği gibi kendi aydınlığında.) Edip Cansever, Sonrası Kalır I. s.340 “Tragedyalar”
37 notes · View notes
yararsizbiradam · 6 years ago
Photo
Tumblr media
......................
STEPAN Korkunçtur, bana kalırsa adımıza Hazırlanmış bir oyun var bizim Hepimizi yalnız bıraktıkları bir oyun Ve bilirler, insanlar yalnız kaldıkça Konuştukları dil de değişir Sonunda hiç anlaşamazlar. Öyle ki Bir zaman parçası içinde, bir durumun Değişmez akışında, tekdüze Kalırlar bir sıkıntı avcısı gibi Ve bir gün anlarlar ki, bir güc değildir artık yalnızlık Ve bunu anlayınca, işte o zaman Lusin Aşıvermek isterler bu zamanla durumu Koşarlar, koşarlar, tam sınıra gelince Sanki o tel örgülere yapışmış gibi Bir duman oluverirler ya da kaskatı Bir kömür parçası, bir ceset.. Nedir bu durumda insanın anlamı? LUSİN Aşmalı bu durumu Stepan. STEPAN Duymuyorum ben acılarımı. Ve yitirdim çoktan Yitirdim bütün karşıtlıkları. Ne umut Ne umutsuzluk, ne hiçbir şey Kurtaramaz varlığımı benim. Ve yoğun bir anlamsızlığın içinde Sanki renksiz, boyutsuz Ve göksüz, zamansız bir evrende Tek çıkar yol yaşamaksa Lusin Yaşıyorum ben de kaygısız Değişmez bir anlamsızlığı böylece. LUSİN Yani bir çıkmazı sürdürüyorsun kısaca Bu yitiriş kendini, bu çöküş Sanki bir üstünlük duygusu veriyor sana STEPAN Bense bir yalnızlık tarihini örüyorum ustaca. Ve gelecekteki Bir önseziyi kuruyorum şimdiden. LUSİN Asıl iş bir sonuca varmakta. STEPAN Varabilir misin? LUSİN Öyleyse çok uzun bir yol bu doğrusu. STEPAN Bir konyak daha içer misin? LUSİN Ayrılalım Stepan, belki biz anlaşıyoruz ama İlkemiz ayrı yaşamak Ve ne varsa işte bu ayrılıkta.
.....................
Edip Cansever Tragedyalar IV
35 notes · View notes
kaanozer · 8 years ago
Quote
Şiirlerin yavaş yavaş bittiği saatler Bir çocuk yüzünün, bir sokak isminin, bir kitap sayfasının Bittiği ve uzantısını geri çektiği saatler. (Bir şeyiz Kaçınılmaz ölü saatler içindeki Kimse artık bir şey için daha fazla bir şey söyleyemez Yaşadıklarımızı ancak toplarız. Dünyadan Hiçbir şeysiz ancak çıkarız Ki biz öldük diye yapılır bütün işlemler arkamızdan Susarız, katlanırız Uçsuz bucaksız rengi alırız bir daha hiç konuşmamanın Sorularımız ancak kalır, sıkıntılarımız. Arkamızdan biraz olsun gülerler Gülsünler! bu bizim boş bulunup onlara yakalandığımız Onların günübirlik yaşadıklarına Yeni doğmuş gözleriyle kaygısız Biz ki kendimizi ancak toplarız Son kadehlerimizi ancak içeriz. Sigara paketlerimizi Ceplerimize koyarız Kapılardan ancak çıkarız. Masalarda Sorularımız ancak kalır, sıkıntılarımız Ve kalır kahverengi saatler, hiç bilinmeyenler Bir çağı gerdiğimiz, süresiz kanattığımız Kalır elbette bunlar, daha fazla değil Ve soğuk dünyamızda yanıtsız kaldığımız Sonra işte acılarımızı ancak toplarız Şehirlerimizden ancak çıkarız. Boş sokaklarda Evlerde, tezgahlarda ve bütün olağanlıklarda Sorularımız ancak kalır, sıkıntılarımız.)
Edip Cansever - Tragedyalar IV
16 notes · View notes
alfa001 · 5 years ago
Text
Ve kirli
Ve büyük bir sirk çadırı gibi, uçsuz bucaksız
Bu tuhaf akşamları kim çizdi
Biz içkiler içerken.
Edip Cansever Tragedyalar IV
0 notes
coniwalker · 6 years ago
Text
Edip Cansever - Tragedyalar IV
EPİSODE Ya alkol olmasaydı. Bir uzun bardaklarımız vardı. Herkes birbirinden artardı Bulanık, bungun artardı Kuru gök, kuru bir yağmur bırakırdı sesimize Çok uzaklarda çok düşündüğümüz bir şey solar solar solardı Meyhaneler biraz olsun solardı İmgeler ve bütün çözüm yolları. Bardaklar Bardaklar, o uzun bardaklar, dişi alkoller yani Çiftleşip bırakırlardı sesimizi Sirkler ve bütün sirkler, atlıkarıncalar öyle Çılgınca dönerlerdi sesimizde Biz bütün görme gücüyle görürdük sesimizi Renksizdi Ve nasıl kirliydi ki, her günkü kuşkulardan Her türlü engellerden, aşklardan ve kurallardan - Sesimizi duyuyor musunuz. Hayır! - Sesimizi duyuyor musunuz. Evet! Yani işte böyle biz Tek anlamlı iki söz parçası olan. Biz bir de çok eski zamanlardan kalmış olurduk. Ve bir de Sert içkiler içerdik - Bu tuhaf akşamları kim çizdi Öyküsü tanrılardan ve açık denizlerden derlenen Bu tuhaf akşamları kim çizdi Güçlü bir soluk tarafından ve hırsla Ve kirli Ve büyük bir sirk çadırı gibi, uçsuz bucaksız Bu tuhaf akşamları kim çizdi Biz içkiler içerken. Biz içkiler içerken cam kapılar yeryüzünü keserdi Düşük organlarıyla kadınları keserdi Biz içkiler içerken Kesilince giderdi Cam kapılar dönerdi, dünyacığımız kanardı Cam kapılar dönerdi Gökboyu giderlerdi bir saydamlığı akıtıp Doğanın gizlerine ve bütün rahimlere Gökboyu giderlerdi Tezgâhlar bira çekerdi Tezgâhlar bira çekerdi, çürük ot oralarda kokardı Çürük ot, çürük ot.. Oralarda kokardı Sonra hep eski zamanlardan kalmış olurduk, o tenha Bahçelerde, tasvirlerde, bir garip kum sarılığında Olmuş olurduk Sonra birden çağımıza girerdik. O çılgın Atlarımız, örtülerimiz alkolden Anılarımız, içgüdülerimiz Ve büyük çıplaklığımız alkolden Alkolse biraz olsun alkolden yaratıldığımız Tanrımız bilincimiz tanrımız Çağımıza girerdik. Çağımıza girerdik, kaygan ve boyutsuz bir anlam biçiminde Kurumuş bir kan kokusu ağzında Kemikten bir av borusu tadında Ağrılı bir hayvanın benekleri üstünde Çağımıza girerdik Çağımıza girerdik, çiftleşip bırakırdık çağımızı Bırakınca giderdik Bırakınca giderdik. Sonra her şey giderdi. Ve artık Bir silah patlasa, bir kurşun Doğayı baştanbaşa kanatan Bir kurşun olurdu. İçkilere dönerdik. Çünkü başka ne vardı, alkoller bizi yıkardı Sığ denizler gibiydi alkol, geçerdi üstümüzden Ve birden bırakırdı bizi Biz öyle kalırdık da çakıllamış ve beyaz Seslerimiz birbirinden artardı. Çünkü yalnız o vardı, o alkol biçiminde olmak O sonsuz buruşukluk O sonsuz buruşukluk: ya alkol olmasaydı Ya alkol olmasaydı Ve alok olmasaydı biz ölümsüz kalırdık Dayanılmaz acısında bir ölümsüzlüğün Biz öylece kalırdık İmgelerin ve bütün çözüm yollarının bir öte dünyasında Yani bir gerilimde, her şeyin bir kavram olup aktığı kanımızda Oralarda Sevişirken kalırdık Akarsular alkollere girer kalırdı Balıklar soğuk soğuk devinirdi, kalırdı İçe ingin gözlerimiz vardı, kalırdı Bir sessizlik gününün durmadan kutlandığı Oralarda kalırdı. Çünkü yalnız o vardı, o alkol biçiminde olmak O sonsuz buruşukluk O sonsuz buruşukluk: ya alkol olmasaydı Ya alkol olmasaydı. Herkes nerelerden olsa biraz sarkardı Bir şeyden, bir olaydan, korkunun ilk yerinden İşkenceler biraz olsun sarkardı Ve duvar kâğıtları sarkardı ve sinek pislikleri, ampuller İntihar zabıtları sarkardı Evraklar, çekmeceler Telefonlar biraz olsun sarkardı Ve sesler örtmek için sesleri, sarkardı Ve eller Çürükler, sinir uçları Bir korkunçluk gününün durmadan kutlandığı Sert duvarlar beyaz beyaz kanardı Ve polis müdürleri sarkardı kuşkunun ilk yerinden Belki de bir cümleden: bütün işkencelere rağmen konuşmaz! Diye harfler öyle öyle sarkardı Ve cezaevleri sarkardı ve ıslak tabutlukar Ve kurallar sarkardı, yasalar sonra sarkardı Bir şeyden, bir olaydan, acının ilk yerinden Herkes nerelerden olsa biraz sarkardı. KORO Ellerin ve bütün eylemlerin biraz olsun sarktığı Sizi yok saymaya geldiklerinin anlamıyla Şimdi bir anlama geldiğigiller çağı. EPİSODE Ya alkol olmasaydı. Bir uzun bardaklarımız vardı. Herkes birbirinden artardı Bulanık, bungun artardı Kuru gök, kuru bir yağmur bırakırdı sesimize Çok uzaklarda çok düşündüğümüz bir şey solar solar solardı.
0 notes
kitapindiroku · 8 years ago
Text
Eski Yunan'da Mit ve Tragedya Kitabı pdf indir pdf indir
Eski Yunan’da Mit ve Tragedya Mitlerin mantıki bir kavrayışla algılanmasın kökleri yeni çağda başlamamıştır; tersine, antikitenin başlangıç tarihine kadar uzanır. Neredeyse IV. yüzyıldan beri düşünürler “mit ve tragedya” üzerine kafa yormuşlar, onların arka planında yatan gerçeklik ve mantıksallığı bir anlamda anlamaya çalışırken bir anlamda da hesaplaşmaya çalışmışlardır.
Ortaçağ resmi, müziği ve edebiyatı, imparatorlukların tekeline geçen tektanrılı dinlerin içinden ve dışından her fırsatta paganca bir karşı koyuş ile mitolojilerin sevimli, bizden ve erişilebilir tanrılarını ve efsanelerini tekrar tekrar işlemiştir. Kilisenin skolastik mitsizleştirme çalışmaları ise, sadece mitlerin ve tragedyaların alanının daha da genişlemesi ve onların felsefenin de alanına girmesiyle sonuçlanmıştır.
Şimdi mitler ve tragedyalarla hesaplaşmanın -XXI. yüzyılda bile- bittiğini söylemek çok zordur. Ne kadarı gerçek ne kadarı düştür bilinmez; ama bilimin mantık duvarlarına çarpıldıklarında bile etkilerinden bir şey kaybetmeyen mitler ve tragedyalar, tamamen o coğrafyanın yapısına ve kültürel gelişimine uygunluk göstererek tekrar tekrar üretildiler. Ama Ege Denizi’nin iki yanında kâh mavi koylarda kâh yeşil ormanlarda hâlâ sesleri duyulan, gölgeleri denize düşen, fenerleri gemicilere yol gösteren, yaktıkları ateşleri hâlâ sönmeyen efsaneler, onların bugün de aramızda olduklarının kanıtıdır.
Eski Yunan'da Mit ve Tragedya Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
aydinoztoprak · 10 years ago
Audio
Bu tuhaf akşamları kim çizdi Öyküsü tanrılardan ve açık denizlerden derlenen*
25 notes · View notes
aydinoztoprak · 10 years ago
Photo
Tumblr media
Çünkü başka ne vardı, alkoller bizi yıkardı*
24 notes · View notes
aydinoztoprak · 10 years ago
Text
Parmak uçlarım kabuslara, terli sabahlara değiyor. Şimdi ben kalakaldım bir yanlışlık gibi. Bir eksiklik. Fırsat vermiyorlar üstelik, tutup yakamdan, kendimi yaşamdan çıkarmama. Oysa her sözcük yerine göre bir şiirdir, yemin ettik buna. Şimdi ben, bir şeyim adlandırılamayan. Söylenmekten korkulan bir şey. Adımı üç kez tekrarlasa bir sokak çocuğu, bıçaklar saplanıyor sırtına. Şarap şişelerinden ve şiirlerden bir şey. Tanrılar doğmamıştı henüz. Hüzünler vardı hani. Ben o hüzünlerden bir şey. Bundan sığamayışım evlerinize. Şehirlerinize sığamayışım bundan. Bir şeyiz Kaçınılmaz ölü saatler içindeki*
19 notes · View notes
aydinoztoprak · 10 years ago
Photo
Tumblr media
Çok uzaklarda çok düşündüğümüz bir şey solar solar solardı Meyhaneler biraz olsun solardı*
18 notes · View notes
aydinoztoprak · 10 years ago
Photo
Tumblr media
- Bu tuhaf akşamları kim çizdi*
15 notes · View notes