#robin rumeli
Explore tagged Tumblr posts
sodapopbuoy · 11 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
various reflection doodles from various points in time !!
19 notes · View notes
the-mustache-guy-la · 5 years ago
Text
P.4. The History of Byzantium Podcast Incelemesi
Tumblr media
Bu haftanın podcast incelemesi 7 Aralık 2019 tarihli yazımda incelediğim ‘‘The History of Rome’’ podcast serisinden etkilenen Robin Pierson adındaki İngiliz bir TV eleştirmenin 1 Mayıs 2012′den beridir devam eden ‘‘The History of Byzantium’’ podcast serisi üzerine olacak. Robin ilk bölüm’ün başında The History of Rome podcastinde harika işler yapmış olan Mike Duncan’a olan saygı duruşundan sonra yaptığı açıklamada, aslında Mike Duncan’ın bıraktığı yerden alıp Doğu Roma İmparatorluğunu anlatmak amacında olduğunu açıklıyor.
Roma Krallığı, Roma Cumhuriyeti ve Roma İmparatorluğu tarihlerini ele alınca yaklaşık 1200 yıllık (MÖ 8. yy ve MS 5.yy) bir aralığı incelemişti Mike Duncan. Her ne kadar Doğu Roma İmparatorluğu 4. ve 15. yy arasında 1058 yıllık nispeten daha kısa bir zaman aralığını kapsasa da, unutmamak lazım ki Roma Krallığı hakkında son derece kısıtlı ve temel de İmparatorluk döneminde yazılmış olan bilgiler ile aydınlanıyoruz. Aslına bakacak olursak, Cumhuriyet ve İmparatorluk dönemi (Yaklasık 900 yıl) ciddi anlamda fikir sahibi olduğumuz zamanlar ve bu fikirlerin de çoğunluğu İmparatorluk döneminden kalan belgelere dayalı. Doğu Roma tarihi biraz daha az zamanı kapsamış olsa da Roma İmparatorluğuna kıyasla gerek daha geç bir dönem olması gerekse göçler, dini hareketler, askeri ve siyasi gelişmelerden kaynaklı oldukça fazla ve çeşitli kaynaklardan belgeler kalmıştır günümüze, ki bu da Doğu Roma hakkında çok daha derin ve detaylı bilgiler edinmemizi sağlıyor. 
Mike Duncan yaklaşık 1200 yıllık Roma tarihini 179 bölümde toparlamayı gayet güzel ve doyurucu şeklide başarmıştı. Robin Pierson Doğu Roma’nın tarihine 459 yılından başladı ve Şu ana kadar (1 Mayıs 2012′den beri) 1100′lü yıllara daha yeni ulaşabildi, toplam 199 bölümde. Önümüzde oldukça hareketli bir 353 yıllık tarih daha olduğunu düşünecek olursak, daha 100 150 bölüm gelecektir diye tahmin ediyorum. 
Robin’in Doğu Roma tarihini bu kadar çok bölümde anlatmasının sebebi elimizde Erken Roma Dönemine kıyasla çok daha fazla kaynak bulunmasıyla açıklanabilir. Çünkü Doğu Roma tarihi boyunca Sasanilerle, yükselişte olan Müslüman Araplarla, Batı Romanın yıkılmasından sonra gücü ele alan Vizigotlar, Lombardlar, Normandiyalılardan ve daha bir sürü millet ve devlet ile ilişkilerinden ötürü İmparatorluğun farklı dönemleri hakkında detaylı bilgiler sağlayan farklı kaynaklara ulaşmak mümkün. 
Doğu Roma Tarihinin bir önemi ise Roma İmparatorluğunun aksine bütün varlığı boyunca Ortodoks Hristiyan olması. Ve Hristiyanlık doktrinlerinin oluşturulduğu Konsüllerinde hep aktif olarak yer almış olması oldu. Ve bu sebeple dini kaynaklarda da Doğu Roma’nın o konsüllerdeki duruşu ve görüşü, o konsüllerde alınan kararların Doğu Roma mimarisine, siyasetine ve sosyal yaşantısına yansımaları gibi detaylar da bugün elimize ulaşan belgelerle kayıt altına alınmıştır. Kilisenin Ortodoks ve Katolik Kilisesi olarak ayrılması, Avrupanın Katolik olması fakat Doğu Roma’nın kontrol sahasında kalan Balkanlar, Slav milletler, Kafkaslar ve Orta Doğu’daki Hristiyan gruplar Ortodoks olarak kalmıştır. Kiliselerin ayrılması aynı zamanda Katolik Dünyanın Latin kültürüne sıkı sıkıya bağlanmasını sağlarken, Ortodoks olan Doğu Romada da zamanla Latin kültürün ortadan kalkıp değişen hanedanlar ile daha Yunan kültürü baskın bir yapının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Tumblr media
Robin podcast içerisinde bütün bu süreçleri detaylıca ele almakta ve o gün alınan birtakım kararların gerek tarihte ki olaylara, gerekse bugün ki bazı dini ve sosyal dinamiklere yansımasını incelemektedir . Bu olayların mimariye etkisiyle ilgili ilginç örnekler vermek gerekirse Aya Sofya (bkz. yukarıdaki resim) ve Aya İrini (bkz. yukarıdaki resim) kiliselerine bakılabilir. Hristiyanlık konsüllerinin birinde Müslümanlık ve Yahudilik’te ikonların olmamasından kaynaklı çıkan tartışmada kiliselerde de ikonaların olmaması gerektiği kararı alınır (İkonoklazm). Bu dönemde de 740 yılında İstanbulda olan bir deprem 2. kez yapılmış olan Aya İrini kilisesinin yıkılmasına sebep olur ve tekrar dikildiğinde ikonoklastik döneme denk gelmesinde ötürü Aya Sofyanın aksine tek bir ikona görülemez, sadece kubbesindeki haç mevcuttur.
Tumblr media
Hristiyanlık içerisindeki güç mücadelelerinden bahsederken bir taraftan da yükselmekte olan Emevi Devleti ve Arap akınlarının etkileri, Balkanlardan sıkıştıran Avarların atlı okçuları ve Doğu Roma Piyadelerinin savaşları, Slavlaşmamış Bulgarlarla olan mücadele ve Doğu Roma Patriğinin Bulgarların isteğiyle Bulgar kilisesini kurması bunun sonucu olarak Bulgarların step kültüründen kopup slavlaşmaları, Sasanilerle Orta ve Doğu Anadoludaki mücadeleler ve Orta Asya’dan gelen Türk göçleriyle değişen sosyal ve askeri yapı da detaylarına inilerek anlatılıyor. 
Bir başka önemli kıyas ise, Hristiyan Doğu Roma ile Roma İmparatorluğundaki yönetici algılarındaki farklarda görülüyor. Roma İmparatorluğunda, İmparatorun kalıcılığı kendisine sadık asker sayısı ve askeri başarılara bağlıydı. Beceriksiz bir İmparator güçlü lejyonerlere sahip bir general tarafından devrilip öldürülebilir veya sürgüne gönderilebilirdi. Ve deviren general İmparator olurdu. Roma tarihinde bir yılda 3 4 darbe ve devrilen İmparator olduğu zamanlar da olmuştur. Bu sebeple sürekli bir hanedandan bahsetmek pek de mümkün değildir. Doğu Roma da ise İmparatorluk hanedan üzerinden ilerliyor, arada darbelerle hanedanlar değişebiliyor. Ama Hanedan’ında kendini kabul ettirmek gibi bir derdi var. Çünkü Hristiyanlık etkisiyle, artık Roma İmparatorluğu kişilere Tanrı tarafından veriliyor, diye düşünülüyor. İşte tam da bu noktada işler çirkinleşiyor. Kısa sürede oluşan algı, ‘Tanrı tarafından seçilmiş bir İmparator kusurlu olamaz’. Bu fikir üzerinden ilerleyen süreçte devrilen İmparatorlar öldürülmezse, fiziksel deformasyonlar (dil, burun, kulak kesme; gözlere mil çekme yada hadım etmek gibi) yapılıyor ki yeniden güç toplasa ve geri gelse dahi ‘‘bu çirkin suretinle Tanrı seni İmparator seçmiş olamaz’’ denilebilsin. Bununla birlikte modern tıbbın olmadığı bir dönemde bu deformasyonlara maruz kalan kişiler genellikle kapılan ciddi enfeksiyonlar sebebebiyle acı dolu uzun süreçler sonunda ölüyorlar. 
Bir taraftan da, kimi zaman ilginç dönemler yaşanıyor beklenmedik bir İmparator ölümü ve tahtın bir çocuğa kalması durumunda İmparatoriçe vekaleten Doğu Roma tahtına geçiyor, çocuk yetişkin yaşlara gelene kadar. Bu durumlarda sıkıntı olmadan tahtı devreden İmparatoriçeler olduğu gibi sıkıntı çıkaranlar da oluyor. Misal İmparatoriçe İrene tahtı bırakmak istemediği için kendi oğluna bir takım fiziksel deformasyonlar yatırıp sürgüne gönderiyor. Veya yeri geliyor İmparatorluktaki zengin ve güçlü aileler arasında güce ulaşmak için rekabetler oluyor ve iç savaş sonrası hanedan değişiyor. Tabii bu süreçlerde devlet oldukça zayıflıyor. 
Dominant dinin değişiminden kaynaklı Roma ile Doğu Roma İmparatorlukları arasında bir takım farklar görülse de bazı şeyler de isim değiştirerek kendilerini sürdürmeye devam ediyor. Misal Roma da özel elit askeri birlikler vard, Roma şehrinde bulunan ve gerekli koşullarda müdahaleye hazır olan. Bu birliklerin adı Praetorian birlikleriydi. Doğu Roma döneminde Germanik kabilelerden ve İskandinav diyarlarından gelen paralı askerlerden oluşan elit birlikler vardı. Bu adamlar kuzeyde fakir bir köyden erken yaşta kalkıp İstanbul’a gelen ve yıllarca İmparatora hizmet edip belli bir yaştan sonra zengin bir şekilde köylerine dönen kişilerdi. Ve bu gelenek iki taraflı hem Doğu Roma hem de bu paralı askerler için güzel kazanç sağladığı için bir insan trafiği oluşturulmuştu zamanla ve uzunca bir süre devam etmişti. Bu birliklere de Varangian birlikleri deniyordu. Bu gelenek Selçuklu, Memlük, Eyyubi ve Safevi Devletlerine Gulam birlikleri, Osmanlıya ise Kapıkulu (Yeniçeriler, Acemiler vs.) Birlikleri olarak girmiş ve bu elit birlik geleneği devamlılığını sürdürmüştür Akdeniz Coğrafyasında yüzlerce yıl sürdürmüştür.
Neyse tarihi detaylarda çok da boğmayayım sizleri, Robin podcast serisi boyunca çok daha detaylı (bazen takibi imkansız hale getirecek kadar yoğun olabiliyor.) bilgiler verip derin analizler yapıyor. Kimi bölümlerde Doğu Roma tarihinin özel bir döneminde uzman akademisyenleri konuk aldığı da olmuştu. Bundan iki sene kadar önce de İstanbul’dan ayarladığı rehberlerle ‘‘The History of Byzantium’’ turlarına başladı Pierson. Ve bu turlarda normalde pek de bilinmeyenler yerler de dahil olmak üzere İstanbuldaki Doğu Roma kalıntılarını geziliyor.
Yazımı bitirmeden önce değinmek istediğim üç önemli nokta daha var. Tıpkı Robin’in Mike’dan etkilendiği gibi Lynn Perkins adında bir New Yorklu da bu ikisinden etkilenip Doğu Roma İmparatorluğunu yıkan Osmanlı Devletinin (kimilerine göre 3. Romanın) tarihini anlatan ‘‘The History of Ottoman Empire’’ serisine başlamıştı bir kaç sene önce. Ama gerek telaffuzuyla gerekse başka konularla ilgili gelen eleştirilerden sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın hikayesinin ortasında seriyi yapmayı bıraktı. 
İkinci bahsedeceğim konu, İmparatorluğun adıyla ilgili. Dikkatinizi çekmiştir, başından beri Bizans İmparatorluğu demedim. Çünkü tarihte kendine Bizans İmparatorluğu diyen bir devlet yok. Roma ikiye bölününce iki devlet de kendine Roma İmparatorluğu demeye devam ediyor. İstanbul’un fethinde İmparator olan XI. Constantine dahil. Bizans ismi 16. yy’da (yanlış hatırlamıyorsam) Avrupa kökenli kaynaklarda ortaya çıkmaya başlıyor. Artık Doğudaki İmparatorluk olmadığı ve toprakları Müslüman Osmanlıların eline geçtiği ve Avrupa’da da Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu olduğu için, Kutsal Roma Germen İmparatorluğunu, Roma İmparatorluğunun gerçek varisi olarak gösterip Doğu Roma ve Osmanlıyı ekarte etmek adına kullanılmış bir isim, Bizans ismi. Lakin, yazılı kaynaklarda Romalılık artık Anadoludaki kültürle de özdeşleşmiştir. Rumeli, Mevlana Celaleddin Rumi vs gibi adlandırmalar ‘Roma’lılık kavramı üzerinden türediği düşünülüyor. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u alınca kendini ‘Kayzer-i Rum’ (Romanın Sezarı) ilan etmesi ve hatta Fatihten önce Yıldırım Bayezid’den de (Halil İnalcık’ın dedediğine göre) döneminin bazı kaynaklarında ‘Kayzer-i Rum’ diye bahsedildiği görülmektedir. O dönemde Roma İmparatoru olmak Kralların Kralı olmak anlamına geldiği için o ünvana sahip olmak ve bunun haklı varisi olduğunu kanıtlamak önemliydi. Osmanlı Sultanlarının kullandığı İran kökenli bir diğer ünvan olan Padişah ünvanına da bakılacak olursa bu da Şahların Pederi anlamındadır, ki yönetenler arasında üstün olan anlamını taşır. Bu da Roma’dan beri gelen bir geleneğin devamıdır, ki Romadaki deyişler ‘‘Primus Inter Pares’’ yani eşitler arasında birinci anlamını taşımaktadır. Bu ünvan Akdeniz ve Mezopotamya coğrafyasında her zaman çok önemli olmuştur. Bir de Kutsal Roma Cermen İmparatorluğunun Romanın gerçek varisi olması mevzusuyla ilgili Voltaire’in şöyle bir yorumu vardı: ‘‘Ne kutsal, ne Roma, sadece bir avuç Cermen.’’. 
Üçüncü olarak da şehrin adlandırılmasıyla alakalı. Roma gelmeden önce tarihi yarım adanın adı Byzantion. Ruma Cumhuriyeti buralara kadar genişleyip şehri alınca, Yunanca kökenli olan Byzantion adını Latinleştirerek Byzantium yapıyor. I. Constantine burayı Romanın başkenti yapınca şehir önce Nova Roma (Yeni Roma) diye adlandırılıyor. Ama daha sonra Konstantin’in Şehri anlamına gelen Yunanca kökenli Constantinopolis adı veriliyor şehre. Osmanlılar şehri aldıklarında Konstantiniye diyorlar. Osmanlıların içinde ki Rumlar İstanbul’u ‘şehre doğru’ anlamına gelen ‘Es Tan Poli’ diye adlandırıyorlar. Tarihler 1930 yılını gösterdiğinde ise bir isim değişikliğine gidiliyor. Ve Konstantiniye adı yürürlükten kaldırılıp İstanbul adı veriliyor şehre. 
Bu hafta ki yazımın da sonuna geldik böylelikle. Bu konudan çok sık saptığımın farkındayım, ve bu sebeple okuması güç ve yorucu bir yazı olmuş olabilir, ama anlatmak istediğim çok şey olmasından ötürü ipleri biraz daha gevşek tutum bu seferlik, kı buna rağmen aklımdakilerin çok azını anlatabildim. Umarım okurken benim yazarken eğlendiğim kadar eğlenmissinizdir. Haftaya bir Youtube kanalının tanıtımında görüşmek üzere.
Esenlikler ve keyif sizinle olsun. 
tmg
1 note · View note
vsplusonline · 5 years ago
Text
CBC on Mangalore University campus sights 103 species - Times of India
New Post has been published on https://apzweb.com/cbc-on-mangalore-university-campus-sights-103-species-times-of-india/
CBC on Mangalore University campus sights 103 species - Times of India
Tumblr media
MANGALURU: Campus bird count (CBC), a sub-event of ‘Great backyard bird count’ (GBBC) that Bird Count India has been organising for past 5-years ended up with the sightings of 103 species of birds from various locations across Mangalagangothri campus of Mangalore University spread over 300 acres. Mangalore University has been participating in this event for past 5-years and was held from February 14 to 17 across various campuses in India.
Black Drongo, Black Kite, Brahminy Kite, Common Iora, Green Wabler, Purple-Rumed Sunbird, Red-whiskered Bulbul, White-cheeked Barbet, Jungle Babbler and Plum headed parakeets were the common birds. House crow with nest and nestlings, Indian Robin nest with eggs, Bronzed Drongo constructing the nest and Shikra mating and carrying nesting materials, were some of the birds that were observed as part of the campus bird count.
Vivek Hasyagar from department of applied zoology and Maxim Rodrigues from department of marine geology who coordinated the event said in 2016, Mangalore University’s CBC recorded 77 species, in 2017 it was 95 species, in 2018 110 species and in 2019 107 species. Some common species like Rose Ringed Oarakeets, Blue tailed bee-eater, Nilgiri flowerpecker and Indian roller and so on that were sighted last year were not seen this year.
With two new additions from this CBC, checklist of university campus has been updated with a total of 141 species. Whereas Yellow-billed babbler is rare on the campus, Ashy Drongo, Barn Swallow, Booted Eagle, Grey Wagtail, Indian Pitta were migratory birds, Grey-headed Bulbul, Rufous Babbler and Grey-headed Bulbul were Western Ghats endemics and Brown Wood Owl, Barn Owl, Spotted Owlet, Nightjars and Sri Lanka Frogmouth are nocturnal birds.
Blue-eared Kingfisher Grey-bellied Cuckoo which was very rare and new additions to avian list of the campus. Survey trails were led by more than 60 students and research scholars from various departments of Mangalore University includes applied zoology, biosciences, microbiology, botany, physics, chemistry and material science. In addition, some enthusiastic participants from St Aloysius College were involved in identifying the birds around the campus.
Wild/planned fire affects negatively on the existing ecologically sensitive areas in and around the campus especially in lateritic grasslands. Because many insectivorous birds are dependent on these lateritic grassland habitats for their food and breeding grounds for many ground dwelling birds like Yellow Wattled lapwing, Red Wattled lapwing, Indian Robin and Barred buttonquails. Conserving these habitats will be helpful in protecting these birds, an organiser said.
CBC at Mangalore University was an experience of its own kind. Observing birds in their natural habitat gave me new perspective of viewing them not only as another living being, but as equals, or even of higher intelligence. CBC is an important step towards documenting bird life year after year, and creating awareness amongst youngsters, so that proper conservation steps can be taken to protect them from human interference, Jyotsna Dessai, I MSc zoology student, said.
Source link
0 notes
skylinedinner-blog · 8 years ago
Text
Behind  a good restaurant stands a strong crew. Behold the people behind skyline  dinner.  
- Robin  Van Duyse:                                                                                               The  owner of our restaurant started his big dream about 21 years ago.             When he  had finished his chefs training, he immediately started working           at “Hof Van Cleve” and after 3 years he started  his own restaurant,                   Skyline dinner. After  his restaurant became famous, he hired a chef so             he would be able to  manage the business side.
-  Gerben Michiels:                                                                                                   The worthy successor of mister Van Duyse. He has been there since 1999,       a  loyal employee. He is a fullblood Belgian and his specialities are                   �� typical Belgian dishes.
- Jeroen  De Witte: From when he was born. It was clear that he would                become a whine  waiter, because his taste and his sense of smell were            excellent. He followed  an education at Spermali. When he graduated he          immediately started working at  Skyline dinner due to his talent. Nothing has      changed in the past 10 years.  His collaboration with the chef is very good.        They combine their skills to  get the best out of the meals.
- Jasper  Rumes: Jasper started working here as a student worker, helping us     out with  the dishes. He seemed to have a lot of talent, so we promoted him     to sous  chef. The collaboration between Jasper and Gerben is truly amazing.
- Martin:  Martin is the head of the hall staff. He is a born leader and has an         eye for  the smallest detail. Besides that he has got 20 years of experience.       He  worked his way up to the top.                
0 notes