uyan-16
uyan-16
İsimsiz
3 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
uyan-16 · 4 years ago
Text
play with lion 🙂💪
0 notes
uyan-16 · 4 years ago
Text
Tumblr media
OSMANLI PADIŞAHLARI OSMAN GAZİ
Babası : Ertuğrul Gazi Annesi: Hayme Hatun Doğumu: 1258 Vefatı: 1326 Tahta Geçişi: ? Saltanat Müddeti: ? Osmanlı padişahlarının birincisi. Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundan Ertuğrul Gazi’nin oğlu olup, 1258 senesinde Söğüt’te doğdu. İslam terbiyesi ile yetiştirildi. İslam ilimlerini öğrenen Osman Gazi, devrin örf ve adetince mükemmel bir askeri talim ve terbiye gördü. Babasının silah arkadaşları ve kumandanlarından kılıç kullanmayı, kargı savurmayı, ata binmeyi öğrendi. Onların gazalarını dinleyip, yaptıklarından ibret alarak, gençliğinden itibaren gazalara katılıp, zaferler kazanarak, kumandanlık vasıflarını geliştirip kuvvetlendirdi. Bizans’ın hakimiyetindeki batı Anadolu cihad diyarı olduğundan, bölgede gaza niyetiyle pek çok kumandan, mücahid derviş ve herbiri gönül sultanı şeyh ve alim bulunuyordu. Osman Gazi, Anadolu’nun İslamlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül sultanlarından ve ahilerden biri olan Karamanlı Şeyh Edebali’nin sohbetlerini hiç kaçırmamaya gayret ederdi. 1277 senesinde, Edebali hazretlerinin dergahında misafir olduğu bir gün acaib bir rüya gördü. Rüyasında, hocası Edebali’nin koynundan bir ayın çıkıp, kendi koynuna girdiğini, arkasından da kendi göbeğinden bir ağacın bitip, alemi tuttuğunu, gölgesinde nice dağların bulunup, nehirlerin aktığını, bir çok insanların kaynaştığını, kimisinin bahçe ve tarla sulayıp, kimisinin çeşmeler akıttığını gördü. Gördüğü rüyayı ertesi gün hocasına anlattı. Şeyh Edebali ona; “Müjde ey Osman! Hak teala sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızım Mal Hatun da sana eş olacak” deyip rüyasını” tabir etti. On dokuz yaşında iken Şeyh Edebali’nin kızı Mal Hatun ile evlendi. Bu izdivaçtan Orhan Gazi doğdu. Orhan Gazi’nin doğduğu sırada, Ertuğrul Gazi de vefat etti (1281). Bazı kaynaklarda Edebali’nin kızının adı Bala Hatun olarak geçmekte ve Mal Hatun’un Ömer Bey’in kızı olduğu yazılmaktadır. Ertuğrul Gazi, cesareti, zekası, cömertliği, İslam dinine sadakati ve güzel ahlakı ile, kardeşleri arasında en üstünü olan Osman Gazi’yi kendisinden sonra kayıboyu beyliğine aday göstermişti. Osman Gazi, babasının vefatından sonra, bey seçilip, idareyi ele aldı. Osman Gazi, bey olduğu zaman Türkiye Selçuklu Devleti’nin Bizans hududundaki Kayılar, Söğüt kışlağı ile Domaniç yaylağı arazisine hakim idiler. Osman Bey Kayıların başına geçince, hudut komşusu Bizans tekfurları ile iyi geçinmeye çalıştı. Bunlar arasında en çok Bilecik tekfuru ile anlaşıyordu. Boyda, eskiden beri yaylağa çıkarken, ağır eşyaları Bilecik tekfuruna emanet etmek, buna karşılık tekfura bazı hediyeler vermek geleneği vardı. Emanetin teslimi ve alınması, silahsız kimseler ve kadınlar tarafından yapılırdı. Aşiretin yaylağa çıkış ve dönüşlerinde, İnegöl tekfuru yollarını keserek onlara zarar veriyor, bu yüzden de sık sık çarpışmalar oluyordu. Osman Bey’in nüfuzunun hızla arttığını gören İnegöl tekfuru Nikola, komşularından tedbir alınmasını istedi. İnegöl tekfurunun Bizanslılara ittifak teklifi, Bilecik tekfuru tarafından Osman Gazi’ye haber verildi. Tekfur Nikola’nın, Ermenibeli’nde (Pazarköy) kuvvet topladığı tesbit edilince, Osman Gazi, Kayı aşireti ileri gelenleri, kumandanlar ve arkadaşlarından Akçakoca, Abdurrahman Gazi, Aykut Alp, Konur Alp, Turgut Alp ile istişare etti. Bu istişarenin sonunda İnegöl’ün fethine karar verildi. 1284’de Pazarköy’de meydana gelen muharebede, Osman Gazi’nin yeğeni Bay Hoca şehid düştü. Osmanlı tarihinin ilk muharebesi olarak kabul edilen Pazarköy çarpışmasında Osman Bey pek muvaffak olamadı. Bir süre sonra Kolca kalesi feth edildi. Bunu hazmedemiyen İnegöl tekfuru ile Karacahisar tekfuru birleşti. 1288 yılında Domaniç yakınında Erice (Ekizce)’de yapılan muharebede, tekfurlar mağlub oldu. Bu muharebede Osman Gazi’nin kardeşi Sarı Yatu (Sarı Batu) şehid oldu. Osman Gazi’nin Ekizce muvaffakiyeti, Türkiye Selçuklu sultanı ikinci Gıyaseddin Mes’ud Şah tarafından mükafatlandırıldı. Bir fermanla, beylik alametleri olarak; tabl, alem, tuğ göndererek, İnönü ve Eskişehir’i de Osman Gazi’ye verdi. Miri vergiden muaf tutuldu.
Selçuklu Sultanı’nın hediyeleri alınıp fermanı okunduktan sonra, Osman Gazi akınlarına daha da hız verdi. İznik’e akın tertiplendi ise de, kale alınamadı. Karacahisar ile Yarhisar tekfurları, Osman Gazi aleyhine ittifak kurdular. Bunlara karşı sefer düzenleyen Osman Gazi, Karacahisar’ı aldıktan sonra, Kuzey Sakarya vadisine yöneldi. Mudurnu taraflarında aşiret reisi olan Samsa Çavuş’un yardımı ile Taraklı ve Göynük civarını ele geçirdi. Teşkilatlanmaya ağırlık veren Osman Gazi’nin ileriye dönük faaliyetleri, huduttaki Bizans tekfurlarını daha da telaşlandırdı. Bizans-Rum tekfurları, Osman Gazi’yi muharebe meydanında öldürüp yenemeyeceklerini anlayınca, hile ile öldürmek istediler. Bilecik tekfuru da Osman Gaziye karşı ittifak içine girdi. Yarhisar tekfurunun kızıyla evlenecek olan Bilecik tekfurunun düğününe Osman Gazi’yi davet edip, öldürmeyi planladılar. Bu su-i kasd tertibi, Osman Gazi’ye dostu Harmankaya beyi Köse Mihal tarafından haber verildi. Osman Gazi, bu durum karşısında bazı tedbirler aldı. Düğün hediyesi olarak Bilecik tekfuruna bir sürü kuzu gönderdi. Düğün sonrası yaylağa çıkacağını bildirerek eskiden olduğu gibi değerli eşyalarının kadınlar vasıtasıyla kaleye alınmasını ve düğünün açık bir yerde yapılmasını istedi. Bilecik tekfuru, Osman Gazi’nin bu tekliflerini kabul ederek, düğün yeri olarak Çakırpınar kabul edildi. Osman Gazi, aşiretin eşyası yerine, atlara silah yükletip, kırk kadar Gaziyi kadın kılığında Bilecik’e gönderdi. Kadın kılığında kaleye giren yiğitler, sadece nöbetçilerin kaldığı kaleyi kolayca ele geçirdiler. Bu durumu öğrenen tekfurlar ile meydana gelen çarpışmada, Osman Gazi düğüne katılanların çoğunu öldürdü ve bir kısmını esir aldı. Gelini ele geçirerek Nilüfer adını verip, oğlu Orhan Gazi ile nikahladı. Ertesi gün Yarhisar kalesini kuşatıp, ele geçirdi. Osman Gazi’nin kumandanlarından Turgut Alp ve Gaziler de İnegöl’ü feth ettiler. Osman Gazi, Bizans hududunda fetihlerde bulunurken, İlhanlılar da Anadolu’yu istila ettiler. İlhanlı hükümdarı Gazan Han, Türkiye Selçuklu sultanı Alaeddin Şah’ı İran’a götürdü. Bütün Türkiye Selçuklu Devleti’nin toprakları, İlhanlıların eline geçti. Moğol zulmünden hicret eden bir çok Türkiye Selçuklu emiri ve maiyyeti, Osman Gazi’nin gazalarına katılmak için hizmete geldi. Osman Gazi 1281 yılından beri arazisini devamlı genişletip, gaza niyetiyle hizmetine katılanlarla devamlı güçleniyordu. Türkiye Selçuklu Sultanlığı’nın fetret devrindeki iktidar boşluğundan faydalanarak, Türk beyleri istiklallerini ilan ediyordu. Nitekim Osman Gazi de 1299’da istiklalini ilan ederek devlet teşkilatının müesseselerini kurmaya başladı. Her kaleye subaşı, dizdar ve kadı tayin etti. Köyler tımar olarak sipahilere dağıtıldı. Osman Gazi adına Karacahisar’da Cuma hutbesi, Eskişehir’de de bayram hutbesi okundu. Hocası ve kayınpederi Edebali’nin talebelerinden Dursun Fakih’i, Karacahisar’a kadı ve hatib tayin etti. Fetva ve hüküm işlerini ona bıraktı. 1301’de Yurdhisar ve Yenişehir kaleleri fethedildi. Osman Gazi, Yenişehir’i merkez yaptı. Yeni merkezde; idari, iktisadı ve sosyal müesseseler inşa ettirip, evler, dükkanlar, hanlar, çarşı ve hamamlar yaptırdı. Bilecik’i de kayınpederi Edebali’ye verdi. Hanımını ve annesini de Bilecik’te bıraktı. Oğlu Alaeddin Paşa’yı yanına alarak, Orhan Bey’e Sultanönü (Karahisar), Gündüz Alp’e Eskişehir, Aykut Alp’e İnönü, Hasan Alp’e Yarhisar, Turgut Alp’e İnegöl bölgelerinin idaresini verdi. Böylece dört yüz çadırla Türkiye Selçuklu-Bizans hududuna yerleştirilen kayı aşireti, 1299’da Osman Gazi’nin adına izafeten, Osmanlı hanedanı ve devletini kurdu. Osman Gazi, İslam dininin esaslarını, Türk örfünü, teşkilat ve müesseselerini safha safha yerleştirip, mükemmelleştirdi. Teşkilat ve müessesesini kurarken İslam dininin farzlarından olan cihad emrini hiç ihmal etmedi. Devamlı genişleyip, teşkilatlanan Osmanlı Devleti’nin meydana getirdiği tehlikeyi, huduttaki tekfurlarla halledemiyeceğini anlayan Bizans kayseri ikinci Andronikos Poleologos, hassa kumandanlarından Musalon’u Osman Gazi üzerine sefere gönderdi. Musalon kumandasındaki Bizans
kuvvetleri ile Osman Gazi, İznik’in kuzeydoğusundaki Koyunhisar kalesi mevkiinde karşılaştı. 1301 Temmuz’unda yapılan muharebeyi Osman Gazi kazandı. Bu zaferden bir sene sonra Koyunhisar kafesi fethedildi. 1303’de Yenişehir’in güneybatısındaki Marmaracık kalesi feth edilip, İznik şehrinin kuzeyindeki Katırlı dağı eteğine kale yapıldı. Kaleye Taz Ali kumandasında yüz asker bırakılarak, İznik ablukaya alındı. 1306’da Bursa tekfurunun idaresindeki müttefik Bizans tekfurlarına karşı sefer düzenlendi. Osman Gazi, müttefik Bizans tekfurlarının kuvvetini Dinboz’da mağlub etti. Kestel, Kite ve Ulubat kaleleri Osmanlıların eline geçti. Aynı sene Osmanlılar, ilk defa Ulubat tekfuruyla askeri andlaşma imzaladılar. Andlaşmaya göre; mülteci Kite tekfuru Osmanlılara iade edilecek, Osman Gazi’nin neslinden hiç kimse de Ulubat köprüsünü geçmeyecekti. Andlaşmayı Osmanlılar hiç bozmadı. Al-i Osman neslinden hiç kimse o köprüden geçmedi. Hep kayıkla geçtiler. Osman Gazi’nin, topraklarını devamlı genişletmesi, Bizanslıları telaşa düşürdü. Kayser, İlhanlılar ile akrabalık kurarak, Osmanlı taarruzlarından kurtulmak istedi ve kızı Maria’yı İlhanlı hükümdarı Gazan Han’a nişanladı. Onun ölümüyle de, Olcayto Han’a nişanlayıp, Osmanlı hakimiyetindeki arazilerin geri alınmasını ümid etti. Osman Gazi, Bizans kayserinin ittifak arayışı sırasında da gazalarını sürdürdü. 1307’de İznik’i kuşatıp, Yalova’ya akın düzenleyerek denize ulaştt. 1308’de Marmara denizindeki İmralı adası fethedilip, deniz üssüne sahib olundu. Bizans’ın Bursa ile deniz ulaşımı ve irtibatı kontrol altına alındı. İznik civarındaki Koçhisar fethedildi. Osman Gazi’nin Bizans hududunda te’sis ettiği adil idare, tekfurların zulmünden, sergilerin ağırlığından bıkan hıristiyan ahaliden başka, Rum kumandanların da takdirini kazandı. Rumlar, Osman Gazi’nin idaresine geçmeye başladılar. Nitekim 1313’de Harmankaya tekfuru Köse Mihal, Osman Gazi’nin maiyyetine girip, müslüman oldu. Köse Mihal, Gazi adını alarak, muharebelere katıldı ve pek çok hizmeti geçti, Marmara sahilinden Karadeniz istikametine akınlara devam eden Osmanlılar, 1313’de Akhisar, Geyve, Lüblüce, Lefke (Osmaneli), Hisarcık, Tekfurpınarı, Yenikale, Karagöz ve Yanıkçahisar kalelerini feth ettiler. Bursa, Osmanlı arazisi ortasında kalınca, şehir ablukaya alınıp Kaplıca ve Uludağ istikametinde iki kale yapıldı. Kaplıca istikametindekinin kumandanlığına Osman Gazi’nin yeğenlerinden Aktimur, Uludağ tarafındakine de Balaban tayin edilip, kalelere kumandanlarının isimleri verildi. Bizans’a karşı devam eden seferler sırasında, Moğol istilasından Batı Anadolu’ya gelip, Kütahya’ya yerleşen Çavdarlı aşireti’nin Osmanlı’ya düşmanca hareketleri, Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi tarafından durduruldu. Oymahisar’da yapılan muharebede, Çavdaroğlu esir edilip, aşiretin saldırganları cezalandırıldı. 1317 yılında Orhan Gazi ve kumandanlarından Konur Alp, Sakarya ve Karadeniz istikametindeki Karatekin, Ebesuyu, Karacebeş, Tuzpazarı, Kapucuk ve Keresteci kalelerini fethedip, bu mevkileri Osmanlı hakimiyetine aldı. Akça Koca, Sakarya nehrinin batısında İznik kalesine kadar olan mevkiyi fethetti. Buralara adına izafeten Kocaeli denildi. Osman Gazi’nin gençliğinden beri Rum ve düşman tecavüzlerine karşı askeri hazırlığı ve mücadelesi, devlet kurarken idari ve siyasi faaliyetleri, onu altmış yaşından itibaren iyice yormaya başladı. Nikris (romatizma) hastalığından da muzdaripti. Gaza akınlarında yetişip, yiğitliği, cesareti, bilgisi ve İslam dinine sadakati ile düşmanlarını korkutan, müslümanların takdirini kazanan oğlunun idare tarzını sağlığında görebilmek için, son yıllardaki fetih hareketlerinde, siyasi hadiselerde Orhan Gazi’yi vazifelendirdi. Osman Gazi, oğlu Orhan’ı 1321’de Mudanya, Kara Timurtaş Bey’i de Gemlik seferine gönderdi. Mudanya’nın fethi ile Bursa’nın ablukası daha da kuvvetlendirildi. On sekiz ay devam ile Osmanlı akınında Bizans topraklarından pek çok ganimet alındı. Bizans iktisadi buhrana uğratıldı. Akınlara devam edilerek 1323’de Akyazı, Ayanköy, 1324’de Karamürsel, 1325’de Orhaneli denilen Atranos fethedildi. Ayrıca Bolu,
Kandıra, Ermenipazarı ve Devehisar’ı ele geçirildi. Fethedilen bölgelerin tamamı imar olunarak, sahipsiz evler Gazilere dağıtıldı. Osmanlı teşkilat ve müesseseleri kuruldu. Hıristiyan ahaliden Osmanlı ülkesinde oturanlara İslam dininin gayr-i müslimler ile alakalı hukuku tatbik edilerek, vergilendirildi. Uzun kuşatma ve abluka neticesinde Bursa, 1326’da teslim olmak mecburiyetinde kaldı. Osman Gazi’nin hastalığı, Bursa’nın fethinden sonra arttı. Hocası Şeyh Edebali’nin ve arkasından hanımının vefatıyla hastalığı daha da şiddetlendi. Vefat edeceği zaman, oğlu Orhan Bey’e yaptığı vasiyetnamesi, Osman Gazi’nin İslamiyet’e olan sevgi ve saygısını, Türk milletinin rahat ve huzurunu ne kadar çok düşündüğünü ve insan haklarına olan gönülden bağlılığını açıkça göstermektedir. Osmanlı sultanları, bu vasiyetnameye candan sarılıp, devletin altı yüz sene hiç değişmeyen anayasası yaptılar. Osman Gazİ, 1326 senesi Ağustos ayında Söğüt’de vefat etti. Vasiyeti üzerine Bursa’daki Gümüşlü Küntbet’e defnedildi. Osman Gazi’nin Bursa fethinden kısa bir müddet önce vefat ettiği de rivayet edilmiştir. Osman Gazi’nin, Orhan Bey’den başka; Alaeddin Bey, Çoban Bey, Hamid Bey, Melik Bey, Pazarlu Bey adlarında oğulları ve Fatıma Hatun adında bir kızı vardı, ölümünden sonra devletin başına oğlu Orhan Bey geçti. Osman Gazi, salih bir müslüman olup, İslam ahlakının iyi ve güzel vasıflarına sahipti. Az sayıdaki aşiret kuvvetleriyle, Bizans ordusunu ve tekfurlarını üst üste mağlub edip, zaferler kazanan üstün bir kumandandı. Dört yüz çadırla, dünyanın en uzun ömürlü hanedanını ve en büyük devletlerinden birini kurdu. Osman Gazi, kurduğu hanedanla üç kıt’a yedi iklim, her çeşit ırk, din, dil, mezhep, fikir, kültür ve medeniyetteki insanı bünyesinde, Osmanlı adı altında toplayan, Kur’an-ı kerim, hadis-i şerif ve İslam alimlerince öğütlenen manevi hizmetlerin mirasçısı ve idarecilik vasfının on dördüncü asırdan yirminci asra kadar nesilden nesile intikalcisidir. Osmanlı Devleti, dini mes’elelerini, kuruluşundan itibaren Hanefi mezhebi hükümlerince kaza merkezlerine, şehirlere tayin edilen kadılar vasıtasıyla gördü. Osman Gazi zamanında askeri teşkilat aşiret kuvvetlerine dayanıyordu. Tarihçilerin, Osman Gazi ve kurduğu devlet hakkındaki ortak fikirleri özetle şöyledir: Türk ve İslam tarihinin en muhteşem devri Osmanlıların eseridir. Onlar, milli ve İslami mefkurelerinin dahiyane terkibi, siyasi istikrar ve sosyal adaletleri sayesinde üç kıt’anın ortasında ve Akdeniz havzasında, beşer tarihinde nizam-ı alem davasının en kudretli temsilcileri olmuşlardır. Osmanlı Hanedanı, dünyada hiç bir aileye nasib olmayan büyük ve dahi padişahları bir biri ardından yetiştirmekle, bu devlete yalnız en büyük hayatiyeti bahşetmedi, onu milli, İslami ve insani idealler çerçevesinde milletin kalbini kazanarak cihan hakimiyeti düşüncesinin de en sağlam teşkilatı haline getirdi. İslam dininin, beşeriyeti saadete, adalete ve insanlığa eriştirmekiçin ilan ettiği yüksek esaslar ve dünya nizamı mefkuresi, Eshab-ı kiramdan sonra en ileri derecesine Osmanlı devrinde ulaşmıştır. Osmanlı sultanları ilmi ve ilim adamlarını memleketlere sahib olmaktan üstün tuttular. Kemal sahibi ilim erbabını daima takdir edip onlara rağbet gösterdiler. Padişahlar, savaşta ve barışta, kanunların düzenlenmesinde, dinin bildirdiği hükümlere sadık kalmakla yükselip kuvvetlendiler. İşlerinde alimlerle istişare eylediler, Devlet nizamlarının hazırlanıp, düzenlenmesini ve teftişini onlara havate edip, idari mes’uliyetlere onları da dahil ettiler. Bunun için Osmanlı Devleti’nde ulema sınıfı, hürmetli bir mevkideydi. Bu yüzden korkutmaya dayanmaktan çok, adaleti yerleştiren kanunlar yapıldı. Osmanlı Devleti, kavimler, dinler ve mezhepler arasında sağlam bir ahenk, halk kitleleri arasında hiç bir fark ve tezada müsaade etmemekle, dünya tarihinde milletler arası en kudretli ve cihanşümul bir siyasi varlık teşkil etti. Osmanlı Devleti ve sultanlarının davaları da kendi tabirleri ile “Nizam-ı alem” üzerinde toplanıyor, koca devletin hikmet-i vücudu ve cihadı da, bu milli, İslamı ve insani esaslara bağlı
bulunan bir cihan hakimiyeti düşüncesine dayanıyordu. Bu düşünce, gerçekten Türk-İslam tarihinde en yüksek derecesini bulmuş ve müstesna bir kudret kazanmıştı. Bu büyük siyasi varlık, eski ve yeni devletlerden farklı olarak, ne dışta istila tehdidlerine ve ne de içeride çeşitli ırk, din, mezhep mensupları ve grupların huzursuzluk endişelerine maruz bulunuyordu. Osmanlı cihan hakimiyeti ve dünya nizamı ideali, şüphesiz milli şuur ve uyanış yanında asıl kaynağını İslam dini ve onun cihad ruhundan alıyordu. Şeyh ve evliyanın himmetleri ile yükselen gaza ruhu, küçük Söğüt kasabasından Bursa’ya ve bu medeniyet merkezinden de Rumeli’ne yayılıyordu. Bu arada Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve cihad ruhunun yükselişinde tasavvuf da büyük kudret kaynağı idi. Gerçekten de Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükselişinde tasavvuf tarikatleri, şeyhler, veliler ve dervişler birinci derecede rol oynamıştır. Osman Gazi ve haleflerinin etrafı din adamları ve evliya ile dolmuş ve daha ilk günden Osmanlı akınları gaza mahiyetini almıştır. Nitekim Osman Gazi, damadı olduğu büyük tasavvuf alimi Şeyh Edebali’ye intisab ederek her hususda onunla istişarede bulunurdu. Kendisinden sonra gelecek Osmanlı sultanlarına da İslam alimlerine hürmet edilmesini, onlara her türlü kolaylığın gösterilmesini ve her işte kendilerine danışılmasını tavsiye etti. Bu vasiyete layıkıyla uyan Osmanlı sultanları, fethettikleri yerleri medrese, zaviye, imaret, darülkurra ve türbeler ile kutsileştirmişler, buralarda yetişen alimlerle dünyaya İslamiyet’i yaymışlar ve asırlarca maddi ve manevi güç ve emeklerini bu uğurda harcamışlardır. NE DİYE AKÇE VERSİN!.. Osman Gazi’nin fethettiği Karacahisar’da pazar kurulmaya başladı. Germiyan vilayetinden bir kimse gelip Osman Gazi’nin huzuruna vardı. “Bu pazarın bacını bana satın!” dedi. Osman Gazi; “Bac da ne ki?” diye sorunca, o şahıs; “Pazara yük getiren herkesten akçe almaya denir” dedi. Osman Gazi: “Bu pazara gelenlerden alacağın mı var ki, onlardan akçe alacaksın?” diye sorunca, o adam; “Bu, eskiden beri adettir, her vilayette yapılmaktadır, her yükten padişah için akçe alırlar” dedi. Osman Gazi hiddetlendi. Bugüne kadar, böyle birşeyin ille de alınması icabettiğini, ne bir din kitabında okumuş, ne de bir alimin sohbetinde duymuştum. Bu, Hak tealanın buyruğu mu, Peygamber sözü mü, yoksa her ilin padişahı kendisi mi uydurmuştur?” diye sual edince, o şahıs; “Evvelden beri sultan töresidir” dedi. Osman Gazi, Allahü tealanın ve Resulünün emri olmayan bir şey hususundaki bu gayretkeşliğe iyiden hiddetlendi, adama; “Yürü, artık buralarda görünme, yoksa sana zararım dokunur. Malını kendi eli, kendi alın teri ile kazanmış kimsenin bana ne borcu var ki, havadan akçe versin?” deyip adamı gönderdi. Yanındaki dostları onun bu sözlerini işitince; “Size bir şey vermeleri gerekmezse de, pazarı bekleyenlerin emekleri zayi olmasın diye birşey vermeleri iyi olur” demeleri üzerine, Osman Gazi; “Madem ki böyle dersiniz, bir yükü satan kimse iki akçe versin. Satmayan hiçbir şey vermesin ve de; her kime bir tımar verirsem, sebebsiz yere kimse tımarı ondan almasın. O kişi ölünce, oğluna versinler. Eğer çocuk küçük olursa, hizmetkarları, çocuk sefere yarayışlı hale gelinceye kadar sefere gitsinler. Eğer bu kanunu her kim bozarsa, yahut benim neslime başka bir kanun öğretirse, Allahü teala onu dünya ve ahirette zelil eylesin” dedi. OSMAN GAZİ’NİN, OĞLU ORHAN GAZİ’YE NASİHATİ “Oğul! Din işlerini her şeyden evvel ele alıp, yürütmek gayret ve esasını daima gözönünde bulundur ve bu esası sakın gevşekliğe uğratma. Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin kuvvetlenmesine sebeb olur. Din gayretine sahib olmayan, sefahete düşkün olan, tecrübe edilmemiş kimselere devlet işlerini verme! Zira, yaradanından korkmayan bir kimse, yarattıklarından da çekinmez. Zulümden ve hangisi olursa olsun bid’atden, yani İslamiyet’e aykırı şeylerden son derece uzak dur! Seni zulüm ve bid’ate teşvik edip sürükleyenleri, devletinden uzaklaştır ki, bunlar seni yıkılışa sürüklemesinler. Allahü tealanın rızası için, devlet hizmetinde ömrünü tüketen sadık
devlet adamlarını daima gözet. Böyle kıymetli kimselerin vefatından sonra, aile efradını koru, ihtiyacı olanların da ihtiyaçlarını karşıla, tebeandan hiç kimsenin malına mülküne dokunma. Hak sahiplerine haklarını ver, layık olanlara ihsan ve ikramlarda bulun ve ailelerini de gözet. Özellikle, devletin ruhu mesabesinde olan ve en büyük dayanağı bulunan asker taifesini güzelce idare edip rahatlarını te’min eyle. Devletin bedeninde kuvvet mesabesinde olan hakiki alimleri ve fazilet sahiplerini, edip ve yazarları, san’at erbabını gözetip koru. Onlara hürmet, ikram ve ihsanda bulun. Bir ülkede, olgun bir alimin, bir arifin, bir velinin bulunduğunu duyarsan, uygun ve layık bir usul ve ifade ile onu memlekete getirt. Onlara her türlü imkanı tanıyarak ülkene yerleştir ki, hükümetin süresince alim ve arifler, bilginler, memleketinde çoğalsın. Din ve devlet işleri nizama oturup ilerlesin. Sakın, orduya ve zenginliğe mağrur olma. Hakiki alim ve ariflere, bilginlere hürmet edip, sarayında onlara yer ver. Benim halimden ibret al ki, zayıf, güçsüz bir karınca misali, hiç layık olmadığım halde buraya geldim ve Allahü tealanın nice nice ihsanlarına ve inayetlerine kavuştum. Sen de benim uyduğum ve uyguladığım nizamı uygula. Muhammed aleyhisselamın dinini, bu yüce dinin mensuplarını ve itaat eden diğer tebeanı himaye eyle! Allahü tealanın hakkını ve kullarının hakkını gözet. Dinimizin tayin ettiği beytülmaldeki gelirin ile kanaat eyle! Devletin zaruri ihtiyaçları dışında sarfiyatta bulunmaktan son derece sakın! Senden sonra geleceklere de aynı nasihatlerde bulun ve iyice tenbih eyle. Daima adalet ve insaf üzerine bulun. Zulme meydan verme. Herhangi bir işe başlıyacağın zaman Allahü tealanın yardımına sığın! Tebeanı, düşmanların ve zalimlerin saldırılarından koru. Haksız olarak hiç kimseye muamelede bulunma. Daima halkını hoşnud edecek şeyleri arayıp, yapılmasını sağla. Onların gönlünü kazanmağı, bunun devamını ve artmasını büyük nimet bil! Tebeanın sana olan güveninin sarsılmamasına son derece dikkat eyle.” OSMAN GAZİ’NİN VASİYYETNAMESİ Akıbet-i kar budur herkese, bad-ı fena pir ve civana ese Azmi-beka eylersem ben bu dem, devlet-i ikbal ile ol muhterem! Çünkü, senin gibi halef koymuşum, rihlet edersem bu cihandan ne gam, Lik vasiyyet ederim guş kıl! Gayri gam-ı deni feramuş kıl. Dilerim ey sahib-i ikbal-cah! İtmeyesin canib-i zulme nigah! Adl ile bu alemi abad kıl! Resm-i cihad ile beni şad kıl! Rah-ı cihad içre edip fütuhat, memleket-i Rum’da kıl adl-ü dad! Eyle riayet ulemaya temam. Ta ki bula, emr-i şeri’at nizam! Her nerede işidesin ehl-i ilm, göster ona rağbet-ü ikbal ü hilm! Asker ve mal ile gurur eyleme! Şer’i şerif ehlini dur eyleme! Şer’dir mayeşi şahi ve bes! Şera muhalif işe etme heves! Matlabımız din-i Hudadır bizim! Mesleğimiz rah-ı Hudadır bizim. Yoksa kuru mihnet ve gavga değil, şah-ı cihan olmaya dava değil! Nusret-i din oldu çu maksad bana, maksadıma kasd yaraşır sana. Aleme in’amını am ide gör. Memleket emrini temam ide gör! Hıfz-ı re’aya çalış ruzü şeb! Ta ki karin ola sana lutf-i Rab! Vasiyetnamenin özü şöyledir: “Allahü tealanın emirlerine muhalif bir iş eylemeyesin! Bilmediğini şeri’at ulemasından sorup anlayasın. İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana, itaat edenleri hoş tutasın! Askerine in’amı, ihsanı eksik etmeyesin ki, insan ihsanın kulcağızıdır. Zalim olma! Alemi adaletle şenlendir ve Allah için cihadı terk etmeyerek beni şad et! Ulemaya ri’ayet eyle ki, şeri’at işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbal ve hilm göster! Askerine ve malına gurur getirip, şeri’at ehlinden uzaklaşma. Bizim mesleğimiz Allah yoludur. Ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa, kuru gavga ve cihangirlik davası değildir. Sana da bunlar yaraşır. Daima herkese ihsanda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü tealaya emanet ediyorum!” Osman Gazi Devri Kronolojisi 1281........ : Osman Gazi’nin aşiret beyliğine geçmesi. 1284........ : Ermenibeli savaşının kazanılması. 1285........ : Kuluca Hisar’ın fethedilmesi. 1286........ : Bizans tekfurlarının kuvvetlerine karşı İkizce
zaferinin kazanılması. 1288........ : Karacahisar’ın fethi. 1289........ : Türkiye Selçuklu sultanı İkinci Gıyaseddin Mes’ud Şah tarafından, Osman Gazi’ye Eskişehir ve İnönü bölgelerinin verilmesi. 1298........ : Bilecik ve Yarhisar kalelerinin fethi. 1299........ : Osman Gazi’nin bağımsızlığını ilan etmesi. 1300........ : Koyunhisar ve Yenişehir kalelerinin feth edilmesi, Yenişehir’in devlet merkezi yapılması ve Koyunhisar zaferinin kazanılması. 1302........ : Köprühisar’ın feth edilmesi. 1303........ : İznik kuşatması, Marmaracık kalesinin feth edilmesi. 1306........ : Dinboz zaferi sonucunda Kestel, Kite ve Ulubat kalelerinin fethi, ilk askeri andlaşmanın imzalanması. 1308........ : İmralı adasının feth edilmesi ile Osmanlıların Marmara adasına dayanmaları. Koçhisar’ın feth edilmesi. 1313........ : Harmankaya tekfuru Köse Mihal’in müslüman olup, kalesi ve taraf............... darları ile birlikte Osmanlılara katılması. Akhisar, Geyve, Lüblüce, Lefke, Hisarcık, Tekfur-Pınarı, Yenikale, Karagöz ve Yanıkçahisar kalelerinin feth edilmesi. 1314........ : Bursa muhasarasının başlatılması. 1316........ : Orhan Gazi’nin büyük oğlu şehzade Süleyman Bey’in doğumu. 1317........ : Karatekin, Ebesuyu, Karacabey, Tuzpazarı, Kapucuk ve Keresteci kaleleri ile Kocaeli diyarının fethi. 1320........ : Osman Gazi’nin hastalığı ile yerine Orhan Gazi’yi tayini. 1321........ : Mudanya’nın feth edilmesi ve Gemlik zaferi. 1323........ : Akyazı ve Ayanköy’ün feth edilmesi 1324........ : Karamürsel’in fethi. 1325........ : Orhaneli’nin fethi. 1326........ : Bursa’nın feth edilmesi. Bolu, Kandıra, Ermenipazarı ve Devhisarı kalelerinin alınması. Şeyh Edebali’nin vefatı. Osman Gazi’nin vefatı
0 notes
uyan-16 · 4 years ago
Text
OSMANLI PADIŞAHLARI
ERTUĞRUL GAZİ Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin babası. Gündüz Alp’in oğludur. Oğuzların kayı boyundandır. Cengiz’in İslam memleketlerini talan ettiği sırada, babası, Selçuklu topraklarında yaşamak üzere kabilesiyle beraber ülkesini terk etmiş, Amu Derya’yı geçip Oğuzların yoğun olduğu Aral havzasına gelmişti. 1220’lerde Horasan’ın kuzey sınırına, oradan Karakum çölünün güneyine, oradan da Merv yoluyla Ahlat’a ulaşmıştı. Moğol istilasının buralara kadar ulaşması üzerine kabilesine daha uygun bir yer arayan Gündüz Alp, Erzincan’a doğru hareket etmiş, Pasin ovasında Sürmeli çukura geldiklerinde hastalanarak vefat etmişti. Babalarının vefatından sonra Ertuğrul Gazi kabileye reis seçildi ve ağabeyleri Sungur Tekin ve Gündoğdu, kendilerine tabi kabile mensuplarıyla beraber Ahlat’a geri döndüler. Ertuğrul Gazi ise, kardeşi Dündar Bey ile beraber batıya hareket etti. Sivas yakınlarına gelip konakladığında, Selçuklu ordusu ile büyük bir Moğol birliğinin kıyasıya çarpışmakta ve Moğolların Selçuklu ordusunu bozmak üzere olduğunu gördü. Yiğitlik ve erliğin bütün vasıflarını üzerinde toplayan Ertuğrul Gazi, İslam’ın ve Türk’ün şanından olan zalime karşı mağdura destek olmakta zerre kadar tereddüd etmedi. “Mağluba yardım etmek erlik olur. Hızır gibi, bunalmış zamanlarında çaresizlere yardıma yetişerek ellerinden tutalım” diyerek, Selçuklu saflarına katılıp, Moğollara karşı saldırıya geçti. Bir kaç yüz kişilik bu kuvvetin civanmertliği üzerine savaşın seyri değişti ve kısa sürede Moğol kuvvetleri darmadağın oldu. (Bu savaşın, Haremzşahlarla yapılan Yassıçimen Savaşı olduğu da rivayet edilmektedir.) Savaştan sonra, Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubad, Ertuğrul Gazi’ye iltifatlarda bulundu. Hil’at giydirdi ve Selçuklu ülkesinde yaşamak için göç ettiklerini öğrenince Ankara yakınındaki Karadağ mıntıkasında oturmak için toprak verdi (1230). İznik İmparatorluğu ile Selçuk hududunda sürekli çarpışmalar üzerine sultan birinci Alaeddin Keykubat 1231’de bir ordu ile Sultanönü civarına geldi. Bütün maiyyeti ile beraber yanında yeralan Ertuğrul Gazi’yi öncü kuvvetlerine komutan yaptı. Ertuğrul Gazi, Rum ordusu üzerine yürüyünce, imparator Theodor Laskaris’in Rumeli’den yardımcı çağırdığı Aktav tatarlarıyla karşılaştı. Yenişehir ovasında üç gün gece-gündüz devam eden şiddetli çarpışmalar sonunda düşmanı bozup, İnegöl’e kadar takib ederek pek çok ganimet aldı. Elde ettiği bu büyük başarıdan sonra Eskişehir Söğüt mevkiinde sultan Alaeddin’le buluşan Ertuğrul Gazi mükafatlandırıldı. Söğüt ve Saraycık mahalleri kışlak, Domaniç dağı da yaylak olmak üzere kendisine verildi. Ertuğrul Gazi Anadolu’ya geldikten kısa bir müddet sonra, Selçuklu Devleti çökmeye yüz tutmuş, Anadolu parça parça olmuştu. Türk uç beyleri, Selçuklulardan boşalan yerleri doldurmaya ve yeniden güçlü bir devlet kurmayı tasarlıyorlardı. Anadolu’da irşad ve gaza yapan gönül sultanları, tasavvuf ehli alimler ile dervişler yeniden toplanmayı teşvik ediyorlar ve istikbalde kurulacak yeni bir Türk devleti müjdeliyorlardı. Ertuğrul Gazi aşireti ile beraber gelip Söğüt ve Domaniç’e yerleşti. Bu yıllarda bölgede bulunan Germiyan’ın babası Alişir ve Çavdar adlı bir tatar, el altında tuttukları kuvvetlerle halkı tedirgin edip; pazar ve hayvanlarını talan ederek geri dönerlerdi. Ertuğrul Gazi buraya yerleşince, bunlara mani oldu. Bizans kale ve şehirlerinin hakimi olan hıristiyan tekfurlarla da iyi anlaştı. Adaleti, halka olan iyi muamele ve yardımları o kadar çoktu ki, hıristiyan tebea bile onu yürekten sevip sayıyordu. Bu sevgi ve bağlılık o kadar fazla idi ki, Söğüt’te bulunan hıristiyan zımmiler, Ertuğrul Gazi vefat edince, çiftliğinin yarısı ile bir bağı onun ruhu için vakfedip kadı emrine vermişlerdi. Söğüt’e yerleşmesinden bir kaç sene sonra Karacahisar tekfuru, bölgedeki müslüman ahaliyi rahatsız etmeye başladı. Ertuğrul Gazi de sultan Alaeddin’i savaşa teşvik etti. Sultan Alaeddin’le beraber Karacahisar kalesini kuşattılar. Uzun süre yapılan şiddetli savaşlardan sonra tekfur barış istediyse de kabul edilmedi. Bu sırada Moğolların Ereğli’yi alma haberi geldi. Sultan
kaleyi fethetme işini Ertuğrul Gazi’ye bırakarak Moğolları karşılamaya gitti. Bir müddet daha devam eden muhasaradan sonra Ertuğrul Gazi kaleyi fethetti. Tekfuru yakaladı. Elde edilen ganimetin beşte birini Sultan’a gönderip kalanını Gazilere dağıttı. Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubad’ın vefatına kadar etrafın fethi ve İslamiyet’in yayılması için bütün gayreti ile çalıştı. Sultan’ın vefatından sonra, Söğüt uç bölgesinde Bizans’la mücadeleye devam etti. 1281 yılında 92 veya 96 yaşında vefat ederek yine Söğüt’e defnedildi (Bkz. Osman Gazi). Ertuğrul Gazi, çevresinde bulunan beyliklerin ve devletlerin durumlarını ve siyasi şartları gayet iyi değerlendirirdi. Komşuları ile daima iyi geçinerek aşiret ve tebeasını güçlü bir durumda, huzur ve rahat içinde yaşattı. Çıplakları giydirip donatır, dul kadınlara, fakirlere, düşkünlere daima yardım ederdi. Ertuğrul Gazi’nin görevi bu kadardı. Geldi... Yarım asır adalet ve huzur içinde yaşattığı bölge halkı yanında, hıristiyanlara da İslamiyet’i sevdirip gitti. Bundan sonra doğudan gelen Horasan erenleri Alp ve Abokul gibi adlarla anılan mürşidler, bu ve bunun gibi Türk oymaklarına yegane gayenin cihad ve İ’la-yı kelimetullah (Allahü tealanın ism-i şerifini yüceltmek, İslam’ı yaymak) olduğunu aşıladılar. Sonra bu gayenin gerçekleştirilmesi için lüzumlu olan bilgi ve tecrübeyi verip, yol gösterip teşkilatlandırarak sevk ve idare ettiler. Harblerle aldıkları Bizans topraklarını tamamen Türk-İslam toprağı haline getirmek için muazzam bir faaliyete giriştiler. Bu faaliyetler; harcanan büyük enerji, deha, İslam’ın adaleti ve en önemlisi erenlerin duası bereketiyle kısa zamanda müsbet neticeler verdi. Derviş Gaziler, bir memleket ve şehri fetheder etmez bazıları derhal oraya yerleşip, kalan kısım daha ileri yürüdü. Arkadan daima taze kuvvet yetiştirildiği için, bu yürüyüşün ardı arkası kesilmedi. Fethedilen şehir ve beldelerde; camiler, medreseler, tekkeler, hastaneler, kervansaraylar, imaretler, çeşmeler, yollar ve köprüler... yapıldı. İslami tedris, eğitim ve öğretim başladı. İçtimai yardım müesseseleri faaliyete geçirildi. Elde edilen topraklarda asayiş, sulh ve sükun te’min edildi. Ertuğrul Gazi’den sonra Osman Gazi ile yeşerip sonrakilerle büyüyen, denizleri, diyarları, ülkeleri, iklimleri, kıt’aları muhteşem dalları arasına alacak çınarın gölgesi altında bütün insanlık, Asr-ı seadetten sonra bir daha görüp hayal edemediği bir şekilde, tam altı asır yaşadı. Nitekim şairin dediği gibi; Biz ol nesl-i kerim-i dude-i Osmaniyanız kim, Muhammerdir serapa mayemiz hun-i şehadetten. Biz ol ali-himem erbab-ı cidd-ü ictihadız kim, Cihangirane bir devlet çıkardık bir aşiretten. Biz ol nesl-i kerim-i dude-i Osmaniyanız kim.
1 note · View note