Nash-Healey'nin beyaz 1951 modeliyle, bir yaz gününün akşamüstü saatlerinde, hiçbir şeyi umursamadan yolda olmak isteyen adam.
Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Hatırlıyorum tabii; her şey çok net değil, bazı sonuçların nedenlerini değil ama hatırlıyorum ara ara. Bazen durup dururken "Aaa!" diyorum, "Evet, bu yüzdendi."
Bazı geceler anılar, anıları çağrıştırıyor; kimi iyi, kimi kötü. Dizi izler gibi takip ediyorum yavaşça. Bazen sonu önce geliyor, başı daha sonra. Dedim ya, "çok net değil" diye... Karmaşık işte.
Seviyorum ama bu silsileyi, hafızamı tazelemeyi. Ben çok unutkan biriyimdir; hatta geçmişte olan her şeyi "geçen" diye anlatırım, "geçen gün", "geçen yıl", "geçenlerde" en çok kullandıklarımdan...
Tüm anılarım tutsam yakalayacağım kadar "geçen" aslında, sandığımdan yakınlar. Hatta kimi zaman şaşırırım, "Sahi o kadar oldu mu ya?"
Evet, o kadar olmuş aslında. "Geçen" kadar yakın, "Geçmiş" kadar uzak.
0 notes
Text
Uzun zamandır geceleri uyuyamıyorum. Çok fazla düşünce altında eziliyorum ve hep bi' huzursuzluk var içimde. Aşmaya çalışıyorum ama mümkün görünmüyor.
İstediğim hayata yaklaşmış bile sayılmam. Sırf bu yüzden sürekli tetikteyim; her an yeni bir adım atacak veya aniden bir yere gidecekmişim gibi... Bu hissiyat çevreme de yansıyor, kimse bana güvenmiyor haliyle. İşyerimde çalıştığım insanlar diken üstünde. Her an çekip gideceğimi hissediyor gibiler. İşimi iyi yaptığım için de asla benden ayrılmak istemiyorlar, bunu defalarca duydum. Ailemde de bu durumun yansımaları var; annemin bu konuyla ilgili kaç defa gözyaşlarını gördüm, sayamadım. Herkes, tüm çevrem onları bırakıp gitme ihtimalimden çekiniyorlar.
Zaten aidiyet duygusu bende yok denecek kadar azdır, bu yüzden sağlıklı romantik ilişkiler de kuramam kimseyle.
Kısaca yalnızım ve hep yalnız olacağım; bu yalnızlığı ne ailem ne de dostlarım giderecek, biliyorum.
Bu yalnızlığı sadece ben giderebilirim. İstediğim konuma ve yaşam şartlarına ulaştığımda, çok daha sağlıklı ve kalıcı ilişkiler kurabileceğimi düşünüyorum. İşte o zaman her sıkıntı sona erecek.
Fırsat bekliyorum ve o fırsata da ulaşabilmek için elimden geleni yapıyorum ama bi' noktada yetersiz kalıyor. Bazen karamsarlığa düşsem de, çabalamaktan vazgeçeceğimi sanmıyorum. Çünkü bu benim için tek kurtuluş.
Tüm bu süreçte üzdüğüm herkesten özür dilerim.
2 notes
·
View notes
Text

"Bu senin günün, parlayan günün, tüm hayallerin gerçek oluyor
Rüzgarla birlikte süzülürken, uçup giderken
Dudaklarından bir gülümseme ver ve de ki
Özgürüm, evet özgürüm, şimdi yolumdayım"
Dalyan, Çanakkale
Eylül '23
0 notes
Text

Balıkesir
Temmuz '23
[basınca bi' tık netliyo :') ]
2 notes
·
View notes
Text
Çok fazla insanla iletişimdeyim, yapım gereği bu her zaman böyle olmuştur. Bir selam verene, sıcakkanlılıkla cevap veririm falan filan. Ama artık insanların muhabbeti o kadar sarmıyor ki; o kadar sığ ve saçma geliyor ki anlatamam. Sanki ben arkadaş kontenjanımı doldurmuşum da daha fazlasını kabul edemiyor gibiyim. Bazen farkındalığa çok erken ulaştığımı düşünüyorum. Sanki bu, böyle olmamalıydı. İnsanlarla aramdaki farkındalık seviyesi git gide açılıyor sanki ve ben kafama uyan birileri ile karşılaşamayacağım gibi artık. Tek bir cümleleri veya hareketleri hemen seviyelerini belli ediyor. Görkem diyorum, biraz bekle belki saf bir anına denk gelmiştir. Ama yok, hiçbir zaman şaşmıyor tespitlerim ve onlar hallerinden memnunken daha doğrusu onlara bir şey sezdirmezken bir anda iletişimimi kesince dumura uğruyorlar haliyle. Onların gözünde nasıl biriyim bilmiyorum ama açıklasam da anlamayacak oldukları için çok da sikimde değil. Var mı böyle hisseden aranızda? Yaş aldıkça, daha doğrusu farkındalığınız artıkça insanlardan rahatsız olmaya veya tahammül edememeye başladınız mı?
4 notes
·
View notes
Text
Bayılıyorum, ışıltılı insanlara; kattıkları havaya, ortamı etkilemelerine, onları hayran hayran izlemeye... Ama burada bir ayrım yapalım, dikkat çekmek için götünü yırtanlara değil; gerçekten ışıldayanlara... Bunu ayırt etmenin en kolay yolu, mütevazilik. Kendiliğinden ışıldayanlar son derece mütevazidir ve içten gülümsemelere sahiptirler.
Ben değişiyorum, çevrem değişiyor ve olabildiğince ışıltıyla doluyor etrafım. Onlarla rahat ediyorum ve onlarla ışıldıyorum. Etrafındaki beş insanın ortalamasısın derler ya, cidden öyle. Sıradan insanların yanında sıradanlaşırken veya rahatsız hissederken, onların yanında gerçek beni yakalıyorum.
Her şey güzel görünüyor.
1 note
·
View note
Text
görkem! sakin ol?
bir haller oluyor bana, bu durum standart bir heyecanı geçti ve burada dile getirebileceğim kadar ciddi bir hal aldı. sindirip, kabul etmek de ilk aşamalardan biri.
çok istediğim şeylerin gerçekleşmesine az kala, hastalıklı bir şekilde heyecanlanmaya başladım aslında heyecanlanmak yanlış bir tanım; tedirgin olmaya başladım desem daha doğru.
örneğin bir etkinliğe gideceğim; biletimi almışım, nerede olduğu belli, nasıl gideceğimi biliyorum, ne kadar sürede varırım kestirebiliyorum. ama yok, o etkinlik bitene kadar müthiş bir tedirginlik yaşıyorum. etkinliğe 1 saat varken orada olmayı tercih ediyorum, yolda giderken beş dakikada bir biletin tarihini ve saatini kontrol ediyorum. sanki bir anda aksilik çıkacakmış gibi bir korku hissediyorum. halbuki çıksa olsa ne olur? yok sakin kalamıyorum, sanki yolda giderken otobüs arıza yapacak ve ben geç kalacağım ya da etkinlik iptal olacak ya da etkinlik sırasında bir olay çıkacak ve yarım kalacak ya da gelen insanlar kültürsüz olup taşkın tavırlarıyla etkinliği mahvedecekler. tüm bunlar ve sonsuz ihtimaller beni o kadar tedirgin ediyor ki, sanki yanımdaki biri (tiyatro için örnek verirsek), gereksiz konuşacak ve ben sürekli ona odaklanıp her şeyin tadını kaçıracağım gibi hissediyorum.
hem çok isteme arzum, hem mükemmeliyetçiliğim hem de bir ortamı bozacak tüm şeylere olan tahammülsüzlüğüm aldı başını gidiyor ve bu çok korkunç.
1 note
·
View note
Text
Zarf ve tebessüm

aralık ayı, eylülden sonra en sevdiğim ay olabilir hatta yarışıyorlar. :) bunda yılbaşının etkisi gerçekten çok büyük. o hollywood’un lanse ettiği noel büyüsüne ölüm döşeğindeyken bile inanacağım sanırım. okey, her şey dört dörtlük değil ama umut var. no prob o yüzden. o edebi yazılar yazmaya çalışan adamdan çerezlik yazılar yazan birine döndüm heheh. ama bu da böyle olsun, arada gişe filmi izlemek gibi sayın.
her zaman almaktan çok veren taraf olmayı sevmişimdir, bu benim çok hoşuma gidiyor. insanlara karşılıksız bir şeyler yapmaya ciddi eğilimim var. oğlak tarafım bunu reddetmeye çalışsa da bu durumu değiştiremiyor. özel günlere, özel zamanlara her zaman önem vermiş ve böyle zamanlarda yanımdakileri -mesafeler etki etmez- gülümsetmeyi sevmişimdir. yılbaşı da bana bu konuda çok güzel bir zemin hazırlıyor. tam 4 yıldır -1 yıl fire verdi askerlikten dolayı-, sevdiklerime yılbaşı kartpostalı yolluyorum hem de eski usul! öyle süslü kartlara veya modern yılbaşı tasarımlarına gerek yok. eskiden onlar mı varmış? ya da özel kargo şirketleri mi? has mı has devletin ürettiği kartpostalları ptt’den alıyor, arkasına içimden gelenleri yazıyor ve türkiye’nin birçok yerine yine ptt ile zarf olarak takipsiz şekilde yolluyorum, çoğu zaman gecikse veya kaybolsa da... işin esprisi de burada yatıyor aslında. kimin eline gerçekten ulaşıp ulaşmayacağını bilmiyorum. ulaşmazsa da vardır bir anlamı diyorum ve açıkçası o anlamı da tahmin etmeye çalışıyorum. ulaşanlar için orada olmasam bile oradayım aslında... aynı anda ankara’da, istanbul’da, kırklareli’de, bursa’da, eskişehir’de, antep’te uzar gider bu liste. ülkenin dört bir yanındaki arkadaşlarımı ziyaret ediyorum kartpostallarımla... ve bu durum beni çok mutlu ediyor.
eski zamanlardaki gibi sadece kartpostalla iletişime geçtiğim arkadaşlarım bile var. teknoloji çağında tuhaf geliyor değil mi? ama evet, sadece yılda bir kere birbirimizden haber alıyoruz. bu olayı, her gün telefonla konuşmaya bin kez tercih ederim! bazen dönem insanı mıyım diye düşünmüyor değilim, o zamanlarda her şey daha doğru ve safmış gibi geliyor. bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim.
velhasıl tumblr, bunları yazmak istedim çünkü içim kıpır kıpır, henüz az önce kimlere yollayacağımı belirledim. bu listeye her sene yeni birileri ekleniyor. :) keşke insanlara sormadan adreslerini almanın bir yolu olsaydı, adres istemekte sıkıntı çekiyorum çoğu zaman. ama bir şeyler uydurup kapatıveriyorum konuyu. zaten yılbaşına henüz çok var, unuturlar di mi? :)
sevgiyle kalın, umutla kalın.
Görkem...
1 note
·
View note
Text
hümanist falan değilim, bunu çok net söyleyebiliyorum artık. insan ayrımcılığına da evet! kendi düşünce yapımdaki, statümdeki insanlarla olmak varken neden kendini geliştirememiş insanlara boşa vakit ayırayım ki? yok öyle yağma! kimseyi geliştirecek, bakışını genişletecek tek bir adım dahi atmam. zaman geçtikçe buna enerjin de olmuyor zaten -bakma eskiden uğraşırdık gereksiz yıpranmışız- herkes bir değil ve olmak zorunda da değil. ister kibir olarak adlandırılsın, ister başka bir şey; bana selam verecek insan önce kendini, sınırını, haddini bilecek! yoksa çok düşünür arkamdan ‘bu ne ayak’ diye. sen yıllarını ot gibi geçir, tek bir hamle yapma, deneyimlerin peşinden koşma, güvenli alanından çıkma, hayatın boyunca iletişime geçtiğin insanlar bir elin beş parmağını geçmesin sonra ‘yaw bu kendini ne sanıyor’... çok şey sanıyorum kardeşim tamam mı? siktir git tenekende yuvarlan.
1 note
·
View note
Text
Herkes, her şey bir oyun başlatıyor zihninde; sağlıklı iletişim kurması mümkün değil. Hiç değişmemiş, hala kaldığı yerde. Karşısındakini sınıyor bu oyunlarla, kendisini de sınatıyor aslında ama ince bir detay; kendi kendisini sınıyor. Meydan okuma üstüne birçok şey, kendisine kanıtlamak istediği ve asla kanıtlayamayacağı durumlarla boğuşuyor. Böyle akıp geçiyor zamanları; zihni nefes almasına izin vermeden...
Karşısındaki insanla aktif iletişimi son bulsa bile, onun için asla bitmiyor. Oyunları somut olarak sona erse bile, hala zihninde oynuyor. "O" kişiden aldığı, "o"nunla yaşadığı her bir an hala onunla. Kurmaca oyunlara dönüyor bu sefer, hala "o"nunla oynuyormuş gibi tahminler yürütüyor, tepkilerini hayal ediyor.
"O" kişiye ulaşmaya çalışmıyor asla ama "o"ndan kalanlarla iletişime geçiyor. Bu iletişim rastgele bir şekilde "o" kişiye çarpsa, bundan kendisi rahatsız olabilir hatta içten içe görmezden gelmesini bile dileyebilir. Çünkü "o" kişi, kendisinden sonra değişti, kendisinden sonra yol aldı, "o"nu bıraktığı yerde değil. Eğer ki bir cevap gelirse, onun aklındaki kişiyle "o" farklı biri artık. Bu yüzden onun rahatını bozabilir, oyununa hançer saplayabilir. "O"nu istiyor olsa bile, şimdiki halini ister mi emin değil. Çünkü bildiklerinin dışında, yabancı olaylar var kendisine karşı. Bu kontrolün elinden çıkmasına sebep olabilir. Ama tüm bunlar şu anki oyunları için geçerli. Çünkü "o" kişi bir şekilde, onunla iletişime geçse bu durum bambaşka ve heyecanlı oyunlar yaratabilir; hastalıklı zihinleri neyin cezbedeceği belli olmaz.
O da emin olamıyor, "o" kişiyle iletişime geçip geçmemek istediğine dair. Bu yüzden denize şişede mektup atar gibi belli belirsiz izler yolluyor. Kadere bırakıyor kabaca, kader seçsin istiyor çünkü bu kararsızlığını sona erdirerek vereceği kararın sorumluluğundan korkuyor.
Şu an yine kendi oyunlarından birisinin içinde; belli aralıklarla döndüğü oyun listesinde yine "o"na denk geldi. Umursadığından falan değil aslında, sadece alışkanlık; zihninin oyun hükmü...
Binlerce belirsiz hisle boğuşurken, geçmişindeki herkes için bir girdap başlatmış. Birinden sıkılıp diğerine dönüyor, diğerinden diğerine... Bu süre zarfında hayatına başka insanlar girip çıkıyor ve onlar için de bir girdap başlatıyor, ilgisini çeken herkes için. Ve bu hiç bitmiyor. Birçok girdap var kocaman bir girdabın etrafında. O... sonsuz bir girdap sadece.
0 notes
Text


Bambaşka bir yerde günü sonlandırmakta saklı her şey. O hissi biliyor musun? Her şeyden uzaktayken hissettiklerini?
#Sun#Sunset#Sundown#Summer#Summer time#beat#beatgeneration#beat generation#beatkusagi#beat kuşağı#yol#yoldaolmak#yolda#ontheroad
3 notes
·
View notes
Text

Çok uzun zamandır uzun yola çıkmamıştım...
Akşam güneşi çok güzel
ve...
ben yoldayım! #roadtoBursa
1 note
·
View note
Note
Var mı bir değişiklik hayatında
Sen en son nerede kaldın? Ona göre liste hazırlayayım...
0 notes