Tumgik
#kadın ve çiçek
nesrin-c · 3 months
Text
En eski hikâyedir Kadın;
Saçından iktidar,
makyajından medeniyet devşirilen.
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes
almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde, ortasından taşır kederi…
Aşık olunası, hatta aşktan öldürülesidir nazarda.
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür
başucuna.
Herkes yaşamı boyunca bir kadını öldürür hattı
zatında.
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından.
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar.
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür.
Bazen de yok sayarak dizlerinin üzerine düştüğü
caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır.
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve
ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir.
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız
düşü yasak,
yolu tutsak.
Kadınsa haykıran,
sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde
Yerinde; Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu.
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi.
Cinsiyetin farklı olmasının amacı, cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp
yalnızca üremeye yarar…”
Marie Le Jars de Gournay;
Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine.
185 notes · View notes
iyigecelerdeniz · 4 months
Text
Erkek Çocuğunun Enkazı.
Toplumsal algılar vardır, bunların en yaygını erkek ve kadınlar için olanlardır. En az konuşulan erkeklerin üzerine giden algılardır. Erkekler oldukça sade yaşam tarzlarına rağmen kompleks bir yapıya sahipleridir. Her şey oldukça kolay gözükür onlar için dışardan, bir de içlerinde yaşadıkları fırtına vardır. Her zaman mental olarak baskılanan taraf olarak erkekler çoğu zaman büyümemiş varlıklar olarak çıkar karşımıza, sebebi ise toplum. Onları yeterince “güç” olarak büyütmüş olsa da ruhen büyütmemiştir. Ne kadar dile getirilmese bile onların doğasında çoğu zaman narinlik “bir hata, bir yanlış ve olmaması gereken” olarak algılanır, halbuki buna en çok ihtiyaç duyan cinsiyet de erkektir. Kadın, doğası gereği bunu fazlasıyla yaşıyabiliyor fakat erkek şanslıysa sadece bunun belli bir kısmına ulaşabiliyor. Erkek olup duygu beslemek ayıp olarak algılanıyor, halbuki neden? Güçlü olan yıkılamaz mı? Yorulamaz mı? Deniz gibi bir kayboluşa sahip olamaz mı? Onca yükün altında derinliğe boğulamaz mı? Kırılan sadece bir adam olmuyor onun içinde yaşayan o minicik erkek çocuğu da kırılıyor, azıcık bir sevgiyle hemen “çocuklaşan” erkekler vardır. Çocuklaşan onların o güçlü dirençli bedeni değil, içindeki o yaralı çocuk, hak eden her adam, ölmeden önce çiçek almayı hak ediyor, iltifat duymayı hak ediyor, duyguları olunca dinlenmeyi hak ediyor, üzülünce ağlicak bir omuzu hak ediyor, her yaptığı için “erkek adama yakışır mı?” denilmeden özgürce hareket etmeyi hak ediyor, bir şey yapmadan karşılıksız sevgi görmeyi hak ediyor, oynamayı hak ediyor, gülmeyi hak ediyor, yorulduğunda “bana lütfen yardım et” dediğinde bir güler yüzü hak ediyor. Erkekler zor varlıklardır ama insanlardır. Birazcık sevgiyle sana kalbini açan erkek çocuğu onun için çaba verdiğinde senin için dünyaları verecek kapasiteye gelebiliyor, çoğu erkek çoğu şeyi dile getirmez ama içtenlikle ister. “Kötü” erkek yok mu? Elbette. Her cinsiyette olduğu gibi. Ama pire için yorgan yakılır mı? Sevin, sevilin, kalbinizi bir yapın. Birini bile o boğulmak üzere olduğu denizden kurtardığınız an bir erkeğin içindeki o enkazı kaldırıyorsunuz, sizden bunu istemezler ama yapın, hak ediyorlar…
İyi geceler Deniz’im.
195 notes · View notes
photographss-world · 2 months
Text
Tumblr media
Şiirden anlayan bir kadını sevmek zordur.
Çünkü O'nun hayata, insanlara bakış açısı farklıdır.
Bazen karmaşık, bazen derindir ama asla basit değildir…
Yüreği sevgiye açık, akıllı ve cesurdur.
Ne zaman bir bulut görse, üstündedir.
Ne zaman bir çiçek görse, yapraklarında kendisini görür.
Ne zaman bir kuş görse, özgürlük onun elçisi olur.
O kuşla birlikte uzak diyarlara, mavi göklere çıkar.
Kadındır zaten şiir, duygusuyla, sevgisiyle, sanatıyla, güzelliğiyle ve derinliğiyle...
Onu tepeden tırnağa, defalarca ama defalarca okumanız gerekir.
Onu her gördüğünüzde, kalbinizin her çarpışında, farklı bir nağme, farklı bir melodi, farklı bir duygu, farklı bir sevgi görürsünüz.
Şiirden anlayan kadını sevmek de zordur, onu terk etmek de…
Çünkü O, en zorlu yolları aşmış, en büyük acıları atlatmış, hayatın çemberinden geçmiş, duygusunu, sevgisini ve nefretini nerede ve ne zaman dile getireceğini bilmiş, kültürlü, bilgili, aklı başında kadındır. Bakmak ile görmek arasındaki farkı onu tanıdığınız zaman anlarsınız.
Gün gelir ışık olur, umut verir kalbinize.
Gün gelir bir şimşek gibi çakar beyninizde söylediği sözler…
Okumayı beceremeyen adam sevemez şiirden anlayan kadını.
Çünkü ne ruhundaki dinginlikten anlar o adam, ne de kadının içinde kopan fırtınalardan...
Göz kapaklarından süzülen hüznü sizden gizlemeye çalışan, kadın gibi kadındır O.
Güzelliği aklında ve ruhundadır...
Aşkttır...
Öykü Öztürk...
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN🍃
62 notes · View notes
anonimbeyy · 16 days
Text
Tumblr media
Rahmân ve Rahim olan Allah'ın adıyla,
"Evlenmek Lüks Oldu"
( Evet, bugün tam da bu başlıkla paylaşılan bu fotoğrafa denk geldim. Hiç gündemimde yokken bu konuyla ilgili biraz kelâm etme ihtiyacı hâsıl oldu, uzun zamandır da tefekkür tecessüm bulmuyordu sayfamda, dinleyelim; dinlenelim. )
Bu tarz vâkıaları görünce merhum Doğan Cüceloğlu'nun şu sözleri hatrıma gelir : "Düğün bir maddi güç gösterisi olmamalı. Evlenme olgunluğuna gelmemiş olanlar düğünü çok önemser... "
Hocanın sözüne bakılırsa olgunlaşmadan evlenen ne kadar da çok insan var değil mi? -O zaman şu neticeye varıyor bu söz: isteklerimiz bizim kimliğimizdir. Bir insanı veya kendinizi tanımak istiyorsanız ne istediğinize bakın. Başkası için yaşayanlar kendi başlarına mutlu olamazlar. Oysa evlilik esasında iki kişinin mutluluğu üzerine bina edilen güzide bir akitleşme.
Bırakalım da fâkihler konuşsun evliliğin fıkhî üzerine. Bırakalım da biyologlar evliliği sadece neslin devamı için şart koşsun. Biz başka bakalım mevzuya. Evliliğin ne üzerine kurulması gerektiğine dair gelin vahyin şu serinletici haberiyle bakalım:
"Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (Rûm, 30/21)"
Acaba bugün kaç tane evlilik "-Kendisiyle huzur bulmak." gibi güzide bir temel üzerine kuruluyor. Ne kadar da uzaklaştık kendimizden, hep başkalarına özenerek aradık huzuru, eşyalara tahakküm ederek elde edeceğimizi sandık. Ve elde ettiğimiz hiç bir şeyede doymadık, hep dahasını aramakla zâyi ettik hayatı. Borçlar altına girdik, çil çil altınlarla donattık nâzik bedenimizi, bir eleştiri daha az almak için hep en güzeli için yıprattık hayat arkadaşımızı, kendimizi ama günün sonunda yine memnun edemedik kimseyi, üstelik herkes gitti altında ezildiğimiz gerçeklerimizle tek başına kaldık.
O zaman anladık en ucuz oturma grubuyla en pahalı oturma grubuna aynı huzursuzlukla oturulduğunu meğer huzur eşyada değil bizim içimizdeymiş.
Ülkemizde 2023'te 171 bin 881 tane çiftin boşandığını biliyor muydunuz? Bir çok şehirden daha kalabalık bir sayı bu. Acaba biz evlilik kadar güzide bir akitleşmeyi/ hayat arkadaşlığını yanlış mı anladık? Hayata bir defa geliyoruz, ıskalamayın!
Kıblegâh evlere tâlip olalım kardeşler! Vallahi en çok masrafı yapan en huzurlu olmuyor. Üsveyi hâsenemiz efendimizin ﷺ "kolaylaştırınız zorlaştırmayınız" emrine kulak kesilin. Vallahi elalem sizin için huzur yaratmaya Kadir değildir el-Âlime firar ediniz. Amalardan fakatlardan Allaha ve Resulune hicret ediniz. Başkaları hep konuşacak, 8 milyar insanı memnun etmek yerine Bir ve Tek olan O zâtın memnuniyetine çalışınız çünkü Onun cenneti var başkalarının değil.
Vallahi faize bulanmış merasimler Allah'ın emri değil! Kadın erkek karışık atılan göbekler peygamberin kavli değil! Başkalarını memnun etmek için dizilen evler, alınan çeyizler, içinde düğün günü farz namaz kılınamayan gelinlikler, çiğnenen haremlik selamlıklar size Ali ve Fâtımanın saadetini vermeyecek vallahi! Çünkü amellerimiz Ebu cehilin ameli tâlip olduğumuz saadet ashabı kiramın...
Son olarak Küfüv denen bir terim var fıkıhta. Denklik diyebiliriz. Üzerine sayfalarca yazsak yetmez. Bu denklik o kadar mühim ki Rasulu Güzin efendimizin bizden beklediği, alimlerin en büyük şartı. Evliliğin reçetesi âdeta. İnsan dengiyle çiçek açar efendim, dengine düşmeyen her şey hebâ olur. Küfüv için bununla ihtisar edelim başka zaman uzunca yazarız.
Velhâsıl kardeşler; Herkes gibi olamayız! Sezai Karakoçun da dediği gibi "Herkes gibi olmak olmamak gibi bir şey!" Biz müslümanız! Evlilik gibi iki dünyamızı da mütessir kılacak bir rahmeti aleyhimize bir azaba çeviremeyiz. Bizim evlilik gâyemiz Rum suresinde geçtiği üzere "huzur bulasınız..." temeline binâ edilmeli. Ve vallahi o huzurda yalnızca ve yalnızca Allaha ve Resulune uymakla mümkün.🌿
Esselamu aleyküm ve rahmetullah...
51 notes · View notes
spayki · 2 months
Text
Tumblr media
Kadınlara;
Ewan 22 yaşına o sene basmıştı, kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam olmanın asaletini taşıyordu. 10 gün sonra Kore'deki bir savaşa katılmak üzere ülkesinden ayrılacaktı. Hiç bir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle, ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona.
Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı. Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan'i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane görevlisine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi. Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı:
'Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra Kore'ye gidiyorum, sizi tanımak ve sizinle mektuplaşmak istiyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.'
Holly'den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı ardına yazılmaya başlandı. Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı.
Ewan'ın ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly'i görmek istediğini yazdı.
'Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen' diye ekledi. Holly buluşmayı kabul etti fakat resmi göndermedi.
'Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım.' dedi.
Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü. Trenden indiği ilk anda gözleri Holly'i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi.
Uzun boylu, çok güzel, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı. Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç bir şey yoktu.
Kadın onun gözlerine baktı ve
'Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?' diye sordu.
Tam o sırada güzel kadının omzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın bilekleriyle öylece duruyordu.
Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karşısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu.
Kendini toparladı ve yanından geçen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly'le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı,
'Merhaba Holly' dedi gözlerinin içi gülerek.
'Pardon' dedi kadın. 'Ben Holly değilim. Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi.
Sizi garın çıkışındaki cafe'de bekliyormuş...
Sevgili kadın arkadaşlarım
Kadınlar gününüz kutlu olsun.
Dileğim karşınıza adam gibi adamlar çıksın.
Tumblr media
30 notes · View notes
guzyazi · 3 months
Text
Lohusalık Bölüm 1
Bir kere şu konuda anlaşalım: Lohusalık 40 gün olmaz. Bebe zaten kendini 3 ay boyunca anne karnında hissetmeye devam ediyor. Bazen 6 ay regl olmuyorsun. Hormonlar ağzına s*çmaya devam ediyor. O yüzden lohusalık biz bitti demeden bitmez. Ben 12 ay diyorum.
Gelelim konuya.
Anne olmazdan evvel anneliği erteleyişimin nedeni gördüğüm annelerdeki aşırı bıkkınlıktı. Korkuyordum ben de, ya bir tane mutlunuz yok diye. Sanki bıkkın ama mutlu olunamazmış gibi. Sonra anne olmaya cesaretim geldi. Hamileyken "Gerçekten o kadar zor mu" diye endişelenirken bir kadın keşfettim. Kadın o kadar pozitifti ki enerjisi bana çok iyi geldi. İkinci çocuğunu doğurduğu halde yorgun görünmüyordu. Yardımcısı da yoktu. Lohusa lohusa çiçek gibiydi. Bana umut oldu. Sonra doğum yaptım.
Belki depresyona girmedim. Belki saçımı fönleyebildim. Belki uykusuzluktan ağlamadım. Sağlıkla çok sınandığımız hâlde hiç isyan etmedim belki ama ben de şimdi daha net anlıyorum ben de bitmişim. Bir ara panik atağım geri geliyordu imdadıma annemin koşabileceği kadar şanslıydım. Her şey yolunda gitse bile yepyeni bir hayata ve bedene geçiyorsun. Her şeyi geçtim hormonlar var. Hele bir de kış bebesi dünyaya getirmişsen çok sosyalleşemiyorsun. Yani kararmandan daha normal ne olabilir?
Yakınlarım depresyonda olabileceğimi, bunun da normalliğini açıkladılar bana. Değildim ama eğer depresyondaysam ve bunu kabullenmiyorsam bilmek isterdim. Çünkü kendimde bir yara bırakıp bunun ileride bebeğimden çıkmasını hiç istemezdim. Terapistle görüştüğümde bunalımda olmadığım, bunalmış olduğum ortaya çıktı. Tam düşündüğüm gibi. Ondan sonra da gerekenleri yaptık ve toparlandım.
İşte doğumu yapınca o bahsettiğim pozitif kadın bana bir tersinden göründüüüü, kendi algıma hayret ettim. Hamileyken beni cesaretlendiren kişi, lohusayken kendimi yetersiz hissetmeme neden oluyordu. Evet sosyal medya bir illüzyondu, ya da belki gerçekten de o kadın çok pozitifti. Ama kendime şunu izah ettim: Normali senin yaşadığın. Yıpranmak normalllll. (Yıpranışım da bebeğimden değil. Ona bakmak dünyanın en zevkli ve zor olmayan şeyi. Ki bundan da yıpranabilirdim. Neyse bu 2. bölümde olacak.)
Ayrıca kadın ikinci çocuğunu yapmış, kendini neyin beklediğini biliyor. Sen neden kendini hep en iyi örnek üzerinden idam ediyorsun? Yazarlık için de bunu yaptın. Ben Tanpınar olamam, şu ifadeye bak deyip yazıyı bıraktın. Ah Güzcüm ya, şu çocuk az büyüsün güzelce toparlayacağım seni. Firdevs Yöreoğlu'nun Bihter'i aynanın karşısına geçirip sarstığı gibi sarsacağım. Ama büyümesini de istemiyorum. Hofff aşırı duygusallıq.
23 notes · View notes
yurekbali · 23 days
Text
Tumblr media
Yaşar Abi’yle anılar... anılar... Yaşar Abi aslında çocuk gibidir. Çabuk kırılır, çabuk küser. Ama içinde kötülük yoktur. Fakat kendine yapılanı da hiç unutmaz. Zaten hiçbir şeyi unutmaz ya, neyse. Şimdi sizlere bu konuyla ilgili birkaç anekdot anlatmak istiyorum. (...) Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Çiçek Arif Madem konu küslükten, dargınlıktan açıldı, o zaman bir de Yaşar Kemal Aziz Nesin hikâyesi anlatmalıyım size. Aziz Abi bir yazısında mı, yoksa bir sohbette mi ne Yaşar Abi’yle ilgili bir laf söylemiş. Yaşar Abi de bunu duymuş ve selamı sabahı kesmiş onunla; konuşmuyorlar. Türk edebiyatının ve kültürünün tepesinde oturan, uluslararası ünleri olan bu iki devin küslüğünden herkes rahatsız. Özellikle de dostları, arkadaşları tabii. Kimse de cesaret edip onları bir araya getiremiyor. Böyle de sürüp gidiyor bu durum. Bir akşamüstü Yaşar Abi, ben, Karanlık Cengiz ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın hem danışmanı hem basın sözcüsü, Büyükelçi Kaya Toperi dostumuzla Çiçek Bar’da muhabbeti kurmuşuz. Gülmecenin, fıkranın bini bir para. Erken bir saat olduğu için barda kimseler yok. Biz gülmekten kırılıyoruz. Tam tanımıyla yerlerdeyiz. Biz kahkahalara boğulurken bahçe kapısından Aziz Nesin girdi içeri. Yanında, son zamanlarda beraber olduğu kadın arkadaşı. Ölümünden üç beş ay önce olsa gerek. Artık, barda yalnız değiliz. Seslerimize çekidüzen verip biraz kısarak sohbetimize devam ettik. Ne de olsa barın sahibiyiz. İşin gereği bile olsa, ki o yüzden değil, gerçekten saygı duyduğum bir abi olarak Aziz Abi’ye hoş geldiniz demek için masadan kalktım. Aziz Abilerin masasına gidip, “Hoş geldiniz” dedim. Kısa bir süre için de olsa masalarına oturdum. Hoşbeşten sonra, lafı da döndürüp dolaştırıp, Yaşar Abi’yle olan dargınlıklarına getirdim ve niye konuşmadıklarını sordum. Aziz Abi de dargın olmadığından, bir konuşmasından dolayı Yaşar Abi’nin alınganlık gösterdiğinden söz etti. Aziz Abi’nin beni sevdiğini bildiğimden de cesaret alarak sordum: “O zaman Yaşar Abi’yi alıp masanıza getirsem bana kızmazsınız değil mi abi?” “Niye kızayım ki canım. O bizim küçük kör ayıcığımızdır” dedi. Bunun üzerine masadan izin isteyerek kalktım. Kafamda acele bir plan geliştirdim. O zamanki Çiçek Bar’ın şefi Cafer’i çağırıp, soğukluktan bir şişe Cordon Rouge şampanya çıkarıp, servise hazır hâle getirmesini söyledim. Çalışanlardan birinden de fotoğraf makinesini hazır etmesini istedim. Ben işaret ettiğimde hemen harekete geçersiniz, dedim. Sonrasında da gidip kendi masamıza oturdum. Oturur oturmaz da Yaşar Abi, “Aziz ne anlatıyor?” diye sordu. Ben de, o anda yazdığım senaryoyu okudum Yaşar Abi’ye. “Diyor ki Aziz Abi, ‘Ne o, bir şey mi var da Yaşar bana selam vermiyor. Hoş geldin demiyor? Sen bilirsin Arif?’ diye sordu” diyorum. “Peki sen ne dedin?” “Ben de bilmediğimi söyledim tabii.” “Hadi lan ordan. Aziz böyle şeyler söylemez. Düpedüz yalan söylüyorsun.” “Ben niye yalan söyleyeyim abi. Niye uydurayım ki? Ben, bana ne söylediyse onu söylüyorum.” “Beni kandırmaya kalkmıyorsun değil mi?” “Haddime mi düşmüş abi sizi kandırmak.” Yalandan kim ölmüş? Yemin billah ederek doğru söylediğimi, hatta, vakit geçirmeden masasına gitmemiz gerektiğini, yoksa çok ayıp olacağını söyledim. Kaya Abi de Karanlık Cengiz de beni desteklediler. Bana inanmasa da Aziz Abi’ye bir merhaba deme gereği duydu sanırım. “Hadi o zaman, yürü. Beraber gidiyoruz ulan” dedi. Masadan kalkarken bizim şef Cafer’e işareti çakıyorum. Bana tam inanmamış, ikircimli bir hâlde yürürken;
“Bak Arif, yanlış bir şey olursa seni asla affetmem. Bunu bilesin” dedi. “Bilmez olur muyum abi? Tamam, affetme” diyerek yüreklendirdim onu. Ama onun bu konularda bana pek güvenmediğini de biliyordum. Bu yüzden beni tehdit ederek, giderayak işin doğru olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Ne kadar yalan söylemeyen adamı oynasam da Yaşar Abi yine de benim işgüzarlık yapabileceğimi biliyor. Benim yaptığım da riskli bir iş ya, neyse. Aslında ben, Aziz Abi’nin sevgisine ve bilge kişiliğine güvenerek buna yeltenmiştim. Yapacak bir şey yoktu artık. Aziz Abi’nin masasına gelmiştik bile... Arkamızdan şef, garsonlar, komiler eşliğinde şampanya tepsisi geliyordu. Yaşar Abi; "Vay Aziz! Hoş geldin!” deyince, Aziz Abi de, "Nasılsın Yaşar?” dedi ve kucaklaştılar. Aynı anda şampanya da bütün gürültüsüyle “bom” diye hemen arkamızda patladı. Onların ürkmüş, şaşkın bakışları arasında bizim masadan bir alkış koptu. O sırada bir yandan da fotoğraflar çekiliyor. Daha sonra Kaya Toperi de gelerek Aziz Abi ile Yaşar Abi’yi kutladı. Şampanyalar içtik. Böylece uzun zamandır süren küskünlük de son bulmuş oldu. Bu işe en çok sevinenin ben olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Neyse bu kez, kazasız belasız çıktık işin içinden. Bu olaydan üç beş ay sonra Aziz Abi’yi kaybettik. Türkiye büyük bir değerini yitirmişti. Yaşar Abi, Aziz Abi’nin ölüm haberini alır almaz bana geldi. Üzgün... "Aferin ulan Arif. Ne iyi ettin de Aziz’le beni barıştırdın. O gün söylediklerinin hepsinin yalan olduğunu biliyordum. Ama bak Aziz öldü. Sen bizi o gün barıştırmasaydın, bugün birbirimize küs gidecektik. Bu da benim için daha büyük bir acı demekti. Sağ ol lan Hasan Emmimin oğlu. Yalan malan ama iyi ettiğin belli” deyip boynuma sarıldı. Dokunsalar ağlayacak hâldeydi. O an yüreğinden kopmuş gelen iki damla gözyaşı, kirpiklerinin arasından yere düşmek için sabırsızlanıyordu... Aziz Abi’nin yokluğuna alışmak hepimiz için zor oldu. Hâlâ ülkenin çözümsüz sorunlarına, ondan gelecek çözüm önerilerini bekler dururum. Kimsesiz çocuklar için kurduğu vakfının bahçesinde, nerede yattığı bilinmeyen mezarında, ışıklar içinde yat Aziz Abi! Tüm çiçekler üstüne açsın. Yıldızlar üstüne yağsın! - Arif Keskiner, Yaşar Kemal’li Anılar / Binbir Renk Binbir Çiçek - Fotoğraf: Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Arif Keskiner
14 notes · View notes
novaninfisiltilari · 11 months
Text
Bana göre gül asi kadınları simgeliyor. Dik başlı olan, korkmayan, çevresine soğuk ama yakınlarına sıcacık olan, fazla dile getirmese de sevdiğini değer verdiğini iliklerinize kadar hissettiren.
Papatya ise sakin bir kadın sanki. Biraz ürkek, herkese karşı samimi ve bir o kadar nahif, kibar, sevdiğine sevgisini bir çok yoldan dile getiren ve hissettiren, bir su kadar berrak kalbi.
Ve ben ise ne bir gül olabildim ne de bir papatya. Yol kenarındaki değersiz bir ot olmayı bile beceremedim. Tohumum filizlenemedi. Ben daha büyüyemeden bir çiçek olamadan kuruyup gittim. Ne olacağımı görmeden vazgeçmiş gibiyim olacağım şeyden. Daha çok asla olamayacakmışım gibi hissettiğimden.
74 notes · View notes
acid-gramma · 11 days
Note
Nej bana erkekte statünün mentalitenin kadında ise gençliğin güzelliğin önemli olduğunu ilk sen fark ettirmiştin ve bunu fark ettiğimden beri ilişkileri çiçek böcek görememeye başladım. Bu düşüncelerimi diğer kızlara anlatsam ya ciddiye bile almazlar ya da abarttığımı düşünürler ama ben 22 yaşında biri olarak artık daha fazla yaş almaktan korkar oldum. Mükemmel uyum yakaladığım birbirimizi çok sevdiğimiz biri bile olsa 30umdan sonra gözünün genç kızlara kayacağını düşünüyorum. Okulda falan karısı daha 25 yaşında bile olmayan erkek hocaların kadın hocalarla hatta kız öğrencilerle flörtleştiğini görmüşsünüzdür ve ben de dahil nerdeyse bütün kadınların sonunun hamileliklerinde ya da bir gün illa eşleri tarafından iş yerindeki çıtırlarla falan aldatılmak olduğunu düşünüyorum ve bu düşünce çok yıpratıyor. Bu söylediklerimi en yanlış bulan kişi bile instagram’da @alessiasculpt’un 3,7 milyon izlenen videosunun yorumlarına bakarsa haklılık payım olduğunu düşünmeye başlayacaktır.
sadece genclik tazelik onemli degil ama bakim spor saglikli beslenmelerle 40 yasindaki kadinlarin 20liklere bastigini da gorebiliyoruz sektorde, kapagi erkege atan kadinlarda salma durumu bas gosterip kendilerine bakmamalariyla kaybediyorlar bence guclerini. ama simdi boyle diyince evlenince bakimsiz oluyorsunuz o yuzden aldatiyorlar demek istemiyorum evli bekar fark etmez kadinlarin her zaman kendilerine saygilarindan dolayi ozen gostermesi gerektigini dusunuyorum dis gorunuslerine. duzgun kiyafetler giymenin, kilo kontrolunun ve makyajin yasi zamani yoktur. bi de erkek kisinizi hayatiniza aldiginizda ve bir partnership olustugunda birbirinize sagladiginiz guvenlik tanima(asinalik) uyum sevgi ve saygi zaten yaninda sadakat getirecektir. akilli bir erkek zaten karisinin cinsel pazar degeri kendinden once dustu diye ondan sogumaz ve gozu kaymaz cunku iliskilerde tatmin edilmesi gereken tek mevzu bu olmuyor. kaldi ki 40-50yasindaki saglikli erkek kisisinin hedef kitlesi 20-25 bandi olmaz. hep genci makbuldur ama bu 25ten sonra copsun degerin bitti anlamina gelmiyor. hedef kitlen degisiyor. bence bu konuda kadinlarin ideal tutumlari genc guzel ve cpd yuksekken sahip olabilecekleri en ust duzey beyefendiyi hayatina alip onunla birlikte gelisip onun buyumesine(erkek olarak daha degerli hale gelmesine) destek olmak olmali
18 notes · View notes
hisboslugu · 5 months
Text
yüzün diyorum bir bir bir bir, yüzün diyorum iyi bir gün başlıyor. çoktan durmuş gibi bir şeyler orda. saatler durmuş, sesler durmuş, savaşlar durmuş. ne geç kalma telaşı işçi duraklarında kadınların, ne bir köpek havlaması sokaklarda, ne de ölü bir çocuk sokulmuş fotoğraflara. uyanmayı beklemiş sanki bir dağ yüzyıl boyunca, boynunla saçların arasında. yüzün bu âlemmiş de sanki davud sana gelmiş, mûsa sana, isa sana. salmışsın kendini bir hamağa yatar gibi maviyede. gökyüzü sanki senden esinlenmiş, zebur senden, tevrat senden, incil senden. binlerce renge doğru koşmuş yüzün, bilinmez renklere, çizilmez renklere. yüzün adsız bir mevsimi kiralamış, ne zemheriler gibi soğuk, ne kavurgan yazlar gibi sıcak. bir bulut kaçmış da göğünden, sanki yüzüne konmuş. yüzün, koca bir dünyayı ıslatacak, ıslatacak, ıslatacak. insan ölmek için yaratıldı; korkuya inanma, ateşe inanma, suya, havaya inanma, âşk bile ölüyor âşka inanma. bir ceket al üstüne, bir geyiği düşle, bir ağacı hatırla, insan düşmek için yaratıldı, kuşlara da inanma. sen sıkı sarıl kalbime, dünya sandığın yer değil. sandığın yer değil en güzel yerin, en güzel yerinde değiliz biz bu şiirin. yüzün diyorum bir bir bir bir, yüzün diyorum huysuz bir yağmur başlıyor. olsun, ben böyle yağmurları da severim. böyle yağmurlarda büyür insan, fırıncılar en güzel ekmekleri çıkarır. acısız bir selam verir, silinmiş sloganlar içinden duvarlar, duyulur en güzel vapurun sesi, en güzel trene binilir ve gidilir bir cehennemden bir cehenneme ve adına yolculuk denilir. zaten insan bir yolculuk değil midir? durdur içinde büyüyen hüsran ordusunu, kışla bekçilerini, silah çatanları, silahşörleri durdur ve bekle. işgâl edilmeli yüzün bir deniz kokusuyla, çocuklar uçurtma uçurmalı, taze çaylar demlenmeli kahvelerde, yüzüne taptaze bir sabah gibi bakmalıyım. yüzün diyorum kayboluyorum. bir kuş bir fili boğuyor sanki, kayboluyorum. yükünü boşaltıyor kızıl atlar, kayboluyorum. kim bulmuş ki zaten kendini kaybolduğu yerde, kim anlamış insanı? yüzün diyorum, yüzünde memleket telaşı. binlerce yoldaşım öldürülmüş, binlerce çiçek büyüyor ama hâlâ pınar ağaçları, çınar gölgeleri büyüyor, büyüyor kar bakışlı bir kadın. susamış bir nehir yatağıyla gidiyorum ona ve yüzün diyorum bir bir bir bir. bir yüzün diyorum, yüzüne bir geçiş bulmalıyım.
18 notes · View notes
34-mavi · 1 year
Text
Tumblr media
HADİ HEP BİRLİKTE AYNAYA BAKALIM
€vli bazı erkek ve kadınlar var sözüm onlara
Genelde sosyal medyada görüyor okuyoruz herkes mutsuz herkes sütten çıkma ak kaşık
KADINLAR : çok mutsuzlar haklısınız
bazı kadınların eşleri sabahlara kadar gecesini gündüzüne katar köpek gibi çalışır
ama kendi sosyal medyada evini eşini çocuklarını bile unutmuş
özeline yazılan paylaşımına yapılan basma kalıp 3-5 tane yapmacık söze kanarak
oglu yaşındakiyle yada babası yaşındakiyle gecesini gündüzüne katar
hatta telefonunu yazar saatlerce geyik yapar olmadı boy boy resimler gönderir evini unutur ama gel görki MUTSUZ
€RKEKLER
Hayatında evine bir çiçek götürmemiş
ama sanalda bag bahçe bagışlar
evde eşi hastalansa 3 gün sonra duyar
sanalda başım agrıyo diyene 50 reçete yazar
evinde anasının sobasını yakamamış
sanalda hiç görmedigi birine romayı yakar
ßir kadın paylaşım yapsada iki tatlı söz ediyim
belki özelden mesaja cevap verir
diye 40 takla atan YAVŞAKLARDA var
SONUÇ 👇
Her dişiye KADIN demek kadınlıga hakarettir
Her erkege ADAM demek adamlıga hakarettir.
Herkes bir aynaya baksın birbirine çamur atmadan once
Tumblr media
54 notes · View notes
maksurat · 3 months
Text
Tumblr media
Jane Eyre- Charlotte Bronte
Jane Eyre karakterinin sağlamlığı, gönlüne rağmen aklına ve yasalara olan bağlılığı çok hoşuma gitti. Bu dışardan dikte edilerek yapılabilecek bir şey değil. İnsanın nefsini kendi hür iradesiyle terbiye edip bütün arzularını kontrol altına alması ve hevasının prangasından özgürleşebilmesiyle mümkün.
"Kendimi umursuyorum. Ben ne kadar yalnız ne kadar kimsesiz ne kadar kolsuz kanatsız kalırsam kendi kendimi o kadar sayacağım. Tanrının buyurduğu, insanoğlunun kitaba yazdığı yasalara boyun eğeceğim. Aklım başımdayken öğrendiğim kurallara bağlı kalacağım. Şu anki duygularım, düşüncelerim sayılmaz çünkü aklım başımda değil, deliyim. Yasalar, kurallar da tehlikesiz zamanlar için değildirler ki! İnsanın şeytana uymak üzere olduğu, ruhuyla bedeni ile bu kurallara başkaldırdığı zamanlar içindir. Sert, katı da olsalar boyun eğeceğim onlara. Her önüne gelen kendi kişisel durumuna göre bu yasaları kuralları bozmaya kalkarsa ne yararları kalır."
Jane Eyre, zamanın (19.yy) cemiyet kadınlarının züppeliğinden, ayak takımının ise bayağılığından sıyrılmış bir karakter.
Yazarımızın kadına bakışı ise şöyle:
Erkekler gibi onlar da zekalarını yeteneklerini işletmek için bir uğraş eylem alanına gereksinme duyarlar. Üzerlerindeki baskı pek ağır, sürdükleri yaşam pek durgun olursa acı duyarlar bundan, zarar görürler. Onlardan daha ayrıcalıklı olan erkeklerin, 'kadınlar yemek pişirip çorap örmekle, piyano çalışıp nakış işlemekle yetinsin' demeleri dar kafalıktı. Bir kadın genelde geleneklerin kendisi için yeterli saydığı şeylerden daha fazlasını yapmak öğrenmek isterse onu kınamak, alaya almak düşüncesizliktir.
Romandaki karakter analizleri de çok hoştu:
Gönlünün toprağında kendiliğinden bitmiş hiçbir çiçek açmıyor, hiçbir dal zorlamadan meyve vermiyordu.
Jane Eyre'in 'Sevgili Okuyucu' diye hitap ettiği kısımlarda gönlüm eridi resmen. Kendimi, onun okuyucusu olduğum için şanslı ve bahtiyar hissediyorum. Buna vesile olan @deneyselseyler e de teşekkürlerimi tekrar ileteyim ^^
15 notes · View notes