Link
0 notes
Link
0 notes
Link
0 notes
Text
#direnmeyedevam
Arkadaşlar bu düşüncelerimi tweet olarak yazmıştım ancak toplu halde ifade edersem daha derli toplu görünür diyerek bunları yazıyorum. Bir konuya dikkatinizi çekmek isterim, polis birkaç zamandır İstanbul direnişine müdahaleyi Dolmabahçe başbakanlık ofisini korumak için yapılan müdahaleler dışında bıraktı. Taksim tamamen müdahalesiz günler yaşıyor, ne güzel. Ancak bu arada diğer illerdeki, Ankara, İzmir, Tunceli, Antakya’daki müdahalelerinin şiddetini artırdı. Hiçbir sebep yokken Ankara’yı her gün gaza boğuyor, İzmir’de eli sopalı timlerle gençleri kıstırıp öldüresiye dövüyor. Haberlerde eylemin haberini yapıyoruz diye 45 dakika gezi parkından renkli görüntüler, 5 dakika Ankara’dan müdahale görüntüleri veriliyor. Bütün haber kanalları Taksim’den canlı programlar yapıyor, arada Ankara’ya da bağlanalım deyip, 1 dakika muhabirden bilgi alıp kapatıyorlar.
Unutmayalım Ankara, İzmir, Antakya, Eskişehir, vs. direnişe istanbul’a destek için girdi. Direngezi diyerek destek verdiler. Şimdi bizim bu görüntümüz sizce akşama kadar gaz yiyip, evinin yolunu zor bulan arkadaşlara nasıl görünüyor? Gece 2’de evine gidip TV’yi açan arkadaş gezi parkı’nda renkli görüntüleri görünce ne düşünüyor? Bu planlı bir harekettir demiyorum ama insanlarda oluşturduğu hissiyat maalesef iyi değil. Bu iş gezi parkı’nın sınırlarını çoktan aştı. Yıllardır içine atan, biriktiren, aşağılanmış, küçümsenmiş, yok sayılmış, tüm değerleri hakarete maruz kalmış insanların ortak sesi oldu. 3-5 ağaç için denilerek küçümsenmeye çalışılan, daraltılan direniş, şimdi kendi elimizle o yola girmek üzere. Mesela hükümet neden muhatap olarak Taksim Dayanışma Platformunu seçti? Platforma sözüm yok bunu hak ediyorlar ama talepler sadece park, yeşil, taksim ile sınırlı mı olmalıydı? Ankara’daki, İzmir’deki, Antakya’daki adam AKM yıkılmasın diye mi ayaklandı sadece? Onun içinde bulunduğu hissiyatı Taksim Dayanışma Platformu anlatabildi mi? Sanmıyorum.
Bu hareket artık böyle dağınık şekilde yürüyemez, yürümemeli. Parti istemedik, bu hareket bizim, kimse sahiplenmesin dedik ve bu tavır doğruydu. Ama artık bu hareket kendi çizgisini belirlemelidir. Derhal manifestosunu oluşturacak, taleplerini sıralayacak, kendini ifade edecek bir yapıyı bünyesinden çıkarmalıdır. İtalya’da seçimlere girip %25 oy alan, sadece İnternet üzerinde faaliyet gösteren siyasi parti gibi bir oluşum kurulabilir. Bu kadar genç, bilgili, birikimli, esprili insanın olduğu yerde bize yakışan böyle bir oluşumdur. Bu kitlenin sadece gezi parkı, AKM ve taksim ile ilgili isteklerinin olduğunu düşünmek saçmadır. Aşağılanmaya, itilip kakılmaya karşı sesini yükseltmesi gerekmektedir.
Bu sebeple gezi parkı’nda konserler düzenleyip, festival yapmanın zamanı değildir. Daha derin düşüncelere dalma, konuşma, paylaşma ve bir yol çizme zamanıdır. Böylesine dağınık, ne yapt��ğını bilmez halde ilerlemek mümkün değildir. Eğer bu şekilde gidilecekse kusura bakmayın ama sadece Bülent Arınç ve Cemil Çiçek gibi iki politika kurdu bile hareketi ezer geçer. Politik bir duruş belirlemek, talepleri derleyip toparlamak, biz de varız demek için tek vücut haline gelinmesi elzemdir. Gezi parkı, Ankara, Eskişehir, İzmir, Antakya, Rize, vs. gençliği bunu başarabilecek kişileri içinden çıkaracak kabiliyettedir. Artık twitter üzerinden her gün direnankara, direnantakya, direnizmir yazmak yeterli değildir. Bu işin adı konmalı ve bu harekete girişen herkesin istekleri derli toplu şekilde iktidara sunulmalıdır.
Ortaya çıkan bu büyük enerjiyi boşa harcamamak gerekir. Bu mizahın, bu dinamizmin, bu iştiyakın heba edilmemesi gerekir. Gezi parkı’nda bir şeyler yapmak istiyorsanız, yapacağınız şey fikir toplantıları olmalıdır. Bir araya gelip konuşun, tartışın, yolunuzu çizin. Yok eğer eğlenmek size yetiyorsa #direnankara yazın twitter’a, sonra Sezen’in şarkılarıyla coşun.
Umarım ne kadar büy��k olduğunuzun siz de başkaları kadar farkındasınızdır ve bunu hayatın pratiklerine uygulayabilirsiniz. Hepinize kocaman sevgiler, var olun.
0 notes
Photo

ERDİ
zaman belli bir yaşın üstüne çıkınca daha hızlı akıyor derlerdi, doğruymuş. 30 yaşını yeni geçmeme rağmen hissediyorum bunu. hastaneden çıkıp eve geleli 1 ay kadar bir süre oldu ama bana sanki yıllar gibi geliyor. Seri katil olmaya karar verdiğim günden beri boş boş yatıyor olmak, tv’de kadın programlarını izleyip kurban seçmeye çalışmak, derken programa dalıp kendimi hayvanlar gibi anırırken bulmak çok canımı sıkıyor. Kalkmalıyım, şehrin sokaklarına çıkmalı, boş boş dolaşmalı, bu şehri içime sindirmeli, kafama çizmeliyim. Kaçış güzergahları belirlemeli, bir anda gözden kaybolmak için gizli yolları, geçitleri, sokak aralarını ezberlemeliyim, ama çıkamıyorum bir türlü. sanırım üniversite yıllarında kapıldığım buhran geri geliyor, beni tekrar ele geçirecek, hantallaştıracak, bir sürü kimyasala boğulmama sebep olacak, aptala döneceğim, yine annem doyuracak beni, yine köydekilere bir sürü yalanlar söylemek zorunda kalacağım… bunu istemiyorum ve bu olmayacak.
Hayret, sakallarımda kızıl kıllar var. oysa bildiğin kumral bir adamım ben neden var acaba bunlar diye düşünürken aklıma berberi öldürme fikri geldi, saçımı bu hale getiren, her gidişimde bana hoyratça dayayan, salak salak muhabbeti ile beni esir alan, maçtı, siyasetti derken ağzıma sıçan berber hamdi'yi öldürmek kimseyi rahatsız etmezdi, üstelik bekardı da. Ancak seri katillik yoluna çıkarken üniversite hayatımı boka çevirmiş kişileri öldüreceğim diye ant içmiştim, hamdi'nin böyle bir bağlantısı yoktu ki onu öldüreyim. İçimden siktir et bağlantıyı falan desem de tıpkı dexter gibi benim de kurallarım vardı, içimdeki karanlık taraf ne kadar ısrar etse de hamdi’nin canını bağışlamıştım bir kere geri dönemezdim.
Kapı çalınca irkildim bir an için. aylardır arayıp soranım olmamıştı, bir kere üst kat için gelen kargo yanlışlıkla benim kapımı çalmıştı. hatta bu hatasından dolayı öldürmeyi planladığım kargocuyu da affederek büyüklüğümü göstermiştim. kapıyı açtığımda giriş kat olan dairemin ilerisindeki elektrik panosunun başındaki elemanı gördüm. o da beni gördü ve otomatiğe bağlamış şekilde başını öne eğerek
- elektrik, dedi
elektrik olduğunu ben de görebiliyordum mal, ne bok yiyordun orada acaba diye düşünürken birden flashback dedikleri şeyin ne olduğunu kavradım.
Yıl 1996
Yarı bodrum diye iteklenmiş olan zindan gibi evde oturuyorum. üniversite ile ilgili sıkıntılarımın yavaş yavaş kendini göstermeye başladığı günler. Ne okula gitmek istiyorum ne okumak istiyorum sanki. Son sınavlarım bok gibi geçiyor, neredeyse tüm derslerden bütünlemeye kalacağım. Geçtim bütünlemesini kendimi artık sınıfta kalma fikrine hazırlayıp bir an önce rahata ermek istiyorum. Kafamda ne kadar çabuk halledersem o kadar çabuk rahatlayacağımı düşünüyorum. Böylece sınavlara çalışmama da gerek kalmayacak. Şans eseri bir iki dersten geçersem yanıma kar kalacak. Hani insan hiç çalışmadığı bir sınavdan, sıfır almayı göze alarak gireceği bir sınavdan önce yine sınav stresini yaşar da sınava girip boş kağıt verip çıkınca üzerinden tonlarca yük kalkar ya, işte sınıfta kalmayı göze alarak girdiğim bu sınav döneminin bir an önce gelip geçmesini istiyorum. Geçsin ki 2 aylık tatile gireyim ve eve gidip anamın yemekleri, balkonun sessizliği, öğlene kadar uyumanın keyfiyle enerji yüklenip bir solukta okulu bitireyim... öyle olmadığını biliyorsunuz artık.
Sınıfta kalacaktım kaçarı yoktu, ama önümdeki ilk sınava hazırlanmıştım, sınava iki gün kala da notları tekrar edersem bu dersi en azından geçebilirdim. bir ders bir dersti. kitapları, notları, defteri, kağıtları, kalemi hazırlayıp masaya oturmamla kapının çalması bir oldu.
"inşallah fatih değildir amına koyim" diye söylene söylene kapıyı açmaya kalktım. Fatih istanbul'a gelip hazırlık sınıfında okumaya başladığımdan beri beni kıskanan, istanbul şartlarında benim gibi küçük bir yerden gelmiş insanın kazandığı bölümü kazanamamanın ezikliğini yaşayan ve sanki bu sebeple beni sürekli baltalamaya çalışan bir tipti. Bir insanın kaşı gözü saçı bu kadar siyah olabilir miydi bilmiyorum, olabilirmiş. Benden 10-15 cm daha kısa, üniversiteyi kazanır kazanmaz saçlarını uzatmaya başlamış, bol kıllı, kalın dudaklı simsiyah gözlü bir çocuktu fatih. Aslen malatyalı olmalarına karşın istanbul'da doğup büyümüş, ortamların pici olduğunu kanıtlamaya çalışan bir ezikti. Hiç sevmedim kendisini hala da sevmem. Tek artısı sevgilim ile aramızı yapmış olması idi ama bu bile sevdirememişti onu bana.
Kapıyı açınca, kapının hemen yanındaki elektrik saati ile uğraşan elemanı gördüm.
-ne yapıyorsun birader?
- otobüs bekliyorum
- oha, kaldı mı lan hala o espri? 80'lerde bitmedi mi olm o. Yoksa sen zaman gezgini misin?
- he zaman gezginiyim, 100 yıl öncesinden senin elektriğini kesmeye geldim?
- neyy!
- ney değil ut...
- ya bi sus allah aşkına, harbi ne bok yiyorsun sen orada?
- bok mok laflarına dikkat et, sinirimi zıplatma
- tamam birader, söylesene napıyorsun?
- 4 aydır elektrik faturasını ödemeyen birinin elektriğini kesiyorum
- ....benim saatim o
- faturayı ödemeyen de sensin demek ki
- ya iki fatura ödemedik diye reva mı bu?
- 4 diyorum arkadaşım 4, normalde tek fatura gecikse bile keseriz.
İğreniyordum bu adamdan, ama artık götünü yiyim abi ayağı çekemezdim çünkü erkek gibi konuşma uğruna elemanın antipatisini kazanmıştım. 4 faturayı ödeyecek param yoktu ama bu herife verebileceğim 1-2 milyonum olabilirdi.
- ya bunun bir yolu yok mu?
- var, faturaları öde aynı gün açalım.
- ya o kadar param yok...başka bir yolu yok mu?
- yok
Sabrımı sınıyordu pezevenk, ona para önerdiğimi adı gibi biliyordu.
- ya vardır illaki bir yolu
- ne demeye çalışıyorsun arkadaşım?
- ya sana vereyim nişte 3-5 bi şeyler?
- 3-5 ha!
-6-7 de olur, hele de bi.
- 6-7 ha?
- arkadaşım sürekli beni mi tekrar edeceksin? 8-9 amına koyim!!
- bana bak bu ikinci oluyor, bi daha küfür edersen tutanak tutacağım!
- lan sen kimsin de tutanak tutuyorsun amına koyim? Kimsin olm sen
-...
- bak bak az hareketlere bak, olm ben öğrenciyim lan, yarın sınavım var insaf be.
Belki dedim onun da okuyan eden bir kardeşi falan vardır, duygusal takılarak o damarına ulaşmak istedim.
- senin gibi öğrenci olmaz olsun, okusan kime ne faydan olacak, diyerek duygusal yollarının tıkalı olduğunu gösterdi. Beni de iyiden iyiye sinirlendirdi.
- arkadaşım ayıp ediyorsun bak, cidden yarın sınavım var, elektrik olmazsa çalışamam; diyerek iyice vicdanlara hitap etmeye başladım.
- benimle alakalı bir durum değil arkadaşım. Kestim elektriğini, ya faturanı öde açtır ya da karanlıkta ne bok yiyorsan ye!
Dedi ve kaçar gibi çıktı gitti. Kaçar gibi dediğime bakmayın, normal gitti aslında ama ben benden korktuğunu düşünmenizi istedim.
Bugün:
Elektrik panosundaki adama bakarken o orospu evladı geldi aklıma. İşte dedim, o gün o sınavdan kalmama sebep olan, beni iki gün idare etmeyen o elektrik kesici eleman benim ikinci kurbanım olacak, gerçi birincisini öldürememiştim ama olsun yine de fikir ve teşebbüs olarak bu ikinci kurbanım olacaktı. Şimdi elektrikleri kesik olmayan evimde oturup güzel bir plan yapmanın tam zamanıydı. seri katil olarak ikinci kurbanımı evimin önünde bulmuş olmam bir işaretti. İstanbul bana intikamını al diye fısıldıyordu adeta...
- birader bi bakar mısın?
0 notes
Audio
insan öğrenen bir varlık, geçmişinden dersler ��ıkaran, yaptığı hataları tekrarlamamaya dikkat eden, başka insanların başlarına gelen olaylardan ibret alan bir yapısı var. insanlığın bugünlere gelmesinde, medenileşmesinde bütün bunların etkisi büyük. öğrene öğrene ilerliyoruz, hatalarımızdan ders çıkarıyoruz, başkalarının yaptığı hataları okuyup ibret alıyoruz falan. ama arkadaş yıl olmuş 2012 hala 1500'lü yıllardaki hatalara düşen erkekler var. kadınlar konusunda erkeklerin zerre ibret alamaması beni derin düşüncelere sevk ediyor. geçtim 1500'lü yılları falan, bir ay önce bir şey yaşıyorsunuz, bunu arkadaşınıza anlatıyorsunuz, size hak veriyor falan, derken bir bakıyorsunuz aynı tuzağa, oyuna, ketenpereye o mal da düşmüş. "abi geçen anlattığın olay vardı ya, aynısı benim başıma da geldi çok kötüyüm" falan diyor. lan angut daha bir ay önce anlatmadım mı ben sana? neden ders almıyorsun, ibret almıyorsun, kendini ona göre konumlandırmıyorsun? kadınlar karşısında bu kadar mal olduğumuz sürece "kadınları anlamıyoruz" masalını daha çok dinleriz. erkekler ne zaman ki ortak bir bilinç geliştirir, kadınların 1000 yıldır değişmeyen yakınmalarına, oyunlarına, tuzaklarına düşmemeyi, kanmamayı, yakalanmamayı öğrenir işte o gün mutlu bir geleceğin ilk adımları atılır. bak şimdi şuna; - demek bugün mesaiye kaldın ha? - ha evet ya, çok yorucuydu iş, müdür ibnesi bütün raporları bana yıktı, bağırdım çağırdım ama bu sefer, ancak birisinin işleri de yapması gerekli. bugün ben yaptım ama bu gerilimden sonra bi daha bana kalmaz ihale - kaça kadar işyerindeydin? - bilmem, çıkıp eve geldim işte hemen - eminsin yani işte olduğuna - ne oldu? niye soruyorsun ki? - hiiç işteydin yani - evet. bak benim güzel arkadaşım. belli ki işten çıkınca ya sevgilinin yanına akmışsın, ya arkadaşlarınla iki tek atmaya gitmişsin, vs. bunlar beni ilgilendirmiyor, beni ilgilendiren bu yaşa gelmişsin, iş güç sahibi olup evlenmişsin, belki çocuğun bile var ama hala karının "demek bugün mesaiye kaldın ha" sorusunun aslında soru olmadığını, "mesaiye kalmadığını biliyorum amınoğlu, nerdeydin söyle" demek olduğunu anlayamıyor, verdiğin detaylarla, soruya soru ile cevap vermelerle bunu geçiştirebileceğini düşünüyorsun. böyle bir durumla karşı karşıya kaldığında 2. bir planın olması gerektiğini hala neden öğrenemedin? hiç mi ibret almazsın, 1000 yıldır kadınlar böyle neden hala sanki ilk defa senin başına geliyormuş gibi davranıyorsun, neden böyle acemisin? bak nasıl olmalıydı muhabbet dinle. diyelim ki işten çıkıp sevgilinin yanına aktın. - demek bugün mesaiye kaldın ha? - (kalmadığını biliyor anla artık bunu!) kusura bakma ya, özür dilerim, sana yalana söyleyemeyeceğim - kalmadın yani? (şaşırdı, oysa yukarıdaki gibi evet demeni bekliyordu ağzına sıçmak için) - yok, çıkışta bizim orhan çok rica etti iki kadeh bir şeyler içelim diye kıramadım. ama senin de incitmek istemediğim için mesai yalanını uydurdum, pişmanım özür dilerim, zaten karnıma mı içtim, götüme mi içtim bilemedim. - ya "arkadaşlarla iki kadeh içeceğim" desen izin vermiyor muyum ben sana? (kendini aklamaya döndü bak!) - verirsin tabi ama o an düşünemedim işte, sen evde yemek, çocuk, temizlik uğraşırken ben dışarıda eğleniyormuş gibi... rahatsız oldum ne bileyim, belki de vicdanımı temizlemek için... (susacaksın burada) - tamam tamam düşmesin yüzün hemen, ama bi daha lütfen söyle bana. - bi daha gitmem zaten orhan'ın muhabbeti bok gibiydi (gülüşmeler) gördün mü arkadaşım, aldın mı dersini, bir kadın yalan söylediğin bir konu ile ilgili bir soru soruyorsa retoriktir o soru, zerre düşünme. yalanını sürdürürsen boka batarsın öğren bunu artık, derhal makul bir şekilde başka bir yalanla itiraf et, eğer itiraf edilecek bir şeyse ikinci yalana bile gerek yok, direkt itiraf et. yoksa o kadın ağzını sikecek bunu anla artık lütfen. erkeklerin hala, kadınların tuzaklarına düşüyor olmalarını inanın anlamıyorum. yahu bak bunu yazdım buraya, bugün bile binlerce erkek bu tuzağa düşecek. neden kadınlar karşısında basiretimiz bağlanıyor? neden en iyi bildiğimiz şeylerde bile yamuluyoruz. bak bir örnek daha, kız telefon eder. - alo samet nerdesin? - evde mal mal oturuyorum, sen? - ben de bar da senin arkandayım işte... yahu öküz samet, kız gecenin bir vakti sen bardayken seni aradıysa ve gergin bir sesle nerdesin diyorsa bunu aslında senin nerede olduğunu öğrenmek için değil, senin nerede olduğunu itiraf etmen için sorduğunu neden anlamıyorsun? lan samet ibnesi tarih bunun örnekleri işle dolu, parodileri bile var, izleyip gülmedin mi? okuyup eğlenmedin mi? aynısı senin başına gelince neden hala tüm bunları hiç okumamış, izlememiş gibi mala bağlıyorsun? bak bir örnek daha, belki her gün on binlerce erkek aynı tezgahtan geçiyor, dinle bak. - sinem'le görüşüyor musun? - hangi sinem? (aferin hangi sinem deyince unuttuğunu sanacak!?) - lisede vardı ya, hani bir zamanlar takıldığın? - haa o mu, sinem, yok ya nereden aklına geldi (bir düşün bakalım mal nereden aklına geldi acaba?) - görüşmüyorsun yani? - yok be, yıllar oldu görsem tanımam bile - e geçen buluşmuşsunuz? - kim? (bravo ölesiye yaratıcısın) lan gerizekalı, belli ki sinem ile görüşmüşsün ve belki de çok masumane bir sohbet olmuş, ama kızar diye sevgilinden, eşinden gizlemişsin, buraya kadar tamam da niye kadın sorunca inkar ediyorsun? bilmiyor musun hala bir kadın bir şey soruyorsa mutlaka bildiği bir şey vardır. iki hafta önce görüştüğün kızı soruyorsa belli ki bir yerlerden duymuş, işitmiş, hala neyi gizliyorsun da masum bir işi bile bir aşk kaçamağına dönüştürüyorsun? ya allah aşkına bu kadar mı malız biz? gözümüzün önünde olup biten binlerce örneği niye ısrarla görmüyoruz. arkadaşlar kadınlar anlaşılması güç varlıklar değil, onlara o payeyi veren bizim mallığımız. oysa en basit birkaç şeyi yapabilsek göreceğiz ki kadınlar aslında saf. onları çakal yapan bizim gerizekalı tutum ve davranışlarımız. ey erkek milleti azıcık silkin allah aşkına, bin yıldır zerre değiştirilmeden uygulanan tuzakları bir gör, bunlara karşı tavrını belirle yahu. sizin yüzünüzden sinir hastası oldum amına koydumun salakları ya. - merve'nin doğum günü ne zamandı? - bilmem, hangi merve ebenin amı merve embesil. merve'ye aldığın hediyeye kadar biliyor susak ağızlı moron. senin kalıbını sikeyim ben "hangi merve"ymiş, ananların merve. şimdi bunun tanımını da yapmamışızdır biz, o halde şöyle diyelim: mal.
1 note
·
View note
Text
Arkası Sonra (2)
Daha masaya yaklaşmadan, ellerini iki yana açıp hızlı adımlarla yürürken “selam” diye tok bir sesle selam verdi. Masada oturan 30’lu yaşlarını yeni geçmiş, siyah, İtalyan kesim takım elbiseli, şık bir kol saati takan, saçları tek bir tel bile dökülmemiş izlenimi veren, ölesiye esmer genç arkasını dönmeden ayağa kalkarak selamı aldı ve hafifçe yüzünü dönerken “geç kaldığınızı söylemeye gerek yok sanırım” diye hafif yollu sitem etti. Şimdi “ah şu İstanbul trafiği” diye lafa girse karşısındakinin “biz sanki Honduras trafiğinde mi buraya geldik ibne” diye düşüneceğini bildiği için. “Haklısınız, kusura bakmayın öngöremediğim gelişmeler oldu” gibisinden hiçbir anlamı olmayan ama çok dolu görünen bir cümle sarf etti. Olayın bu cümleyle kapanacağını direkt muhabbete gireceklerini düşünüyordu ki “nasıl gelişmeler, umarım bir sıkıntı yoktur?” sorusu üzerine kendini bir açıklama yapmak zorunda hissetti.
-hiç sormayın, bindiğim taksinin şoförü biraz gergin biri çıktı. Girilmez sokaklara girdi, dönülmez yerlerden döndü, en sonunda bir minibüsçü ile kavga ederken bıraktım kendisini, bilmiyorum ne oldu?
-allah Allah geçmiş olsun, size bir şey olmadı ya?
- (oldu, kolum kırıldı, mal mıdır nedir?) yok canım iyiyim, kavgayı ayırmaya bile niyetlenmedim dedi gülerek
- (belli, yemek buldun çök, dayak buldun kaç adamısın) sevindim.
- siz nasılsınız, rahat geçti umarım yolculuğunuz
- ben üç gündür buradayım zaten, yol yorgunluğunu attım şükür, ne alırsınız?
- saolun bir şey almayayım ben, direkt konuya girsek diyorum. Zira üzerimde taşıdığım bu şey beni iyiden iyiye tedirgin etmeye başladı
Hiç 30 yaşındaymış gibi durmayan, sanki tüm dünyanın yükü onun omuzlarındaymış gibi sorumluluk sahibi, ama bundan hiç mi hiç gocunmayan genç irisi beni gözleriyle küçümser gibi süzdükten sonra
- anlıyorum, tabi buyurun, dedi.
Eğer o an dünyanın sonu gelmiş olsaydı inanın hiç gocunmazdım. Oturduğum şık otel lobisinde, arkama yaslanır çığlık çığlığa oraya buraya kaçışan insanları izler, masada duran ne olduğunu bilmediğim içkiyi yudumlayarak son anlarımın keyfini çıkarırdım. Ama şimdi dünyanın sonu gelmiyordu ve benim üzerimde olması gereken, beni tedirgin eden şey olması gereken yerde değildi.
- ama yok! diyebildim.
-her zaman böyle söylerler zaten…
Diye manalı bir laf etti.
-hayır, ciddiyim yok! oysa çıkarken özenle bu cebime koyduğumdan çok eminim. Çıktım ve hemen taksiye bindim, kimseyle konuşmadım…daha cümlemi bitirmemiştim ki, “taksi…” dedim. Olabilir miydi? Hiç temasımız olmamıştı ama olabilir miydi?
0 notes
Audio
Selam, ben Erdi, 26 yaşında Bilgisayar mühendisliği terk bir insanım. çocukluğumdan itibaren hep ümit vaat eden, ailemin göz bebeği biri oldum. ilkokul 4. sınıftan itibaren her yıl ücretsiz olarak dershanelere gittim. yaşadığım küçük ilde bulunan tüm dershaneler beni kapma telaşındaydı, bu uğurda aileme para, bana burs, komşu çocuklarına indirimler, erzak yardımı neler neler verilmedi ki. ama babam gururlu bir adamdı, tercihlerimizi bir kilo buğdaya, iki kuruş paraya göre yapacak insanlar değiliz deyip beni kendi seçtiği bir dershaneye yolladı.
neyse siktir edin şimdi dershaneyi falan, benim size anlatacaklarım bambaşka, aşağı yukarı hikayenin bundan sonrasını anlamışsınızdır. dershaneye gittim, deli gibi çalıştım, babamın gözü sürekli üzerimdeydi, onun istediği bilgisayar mühendisliğini yazdım, dereceyle sınavı kazandım, İstanbul'a geldim, ikinci yıl amı götü dağıttım. işte size anlatmak istediğim amı götü dağıttıktan sonra olduklarımla ilgili.
öğrenci işlerindeki kadın ilk yıl okula yazılırken babama "İstanbul büyükşehir, dikkat edin çocuğu yutmasın, başında olun mümkünse" demişti de babam, sanki ağzında piposu, başında silindir şapkasıyla konuşan bir sir (sör) edasıyla "benim oğlum kendini bilir siz merak etmeyin" diyerek göz ucuyla bana bakmıştı. kendimi bilemedim hiç amına kodumun İstanbul'unda. eğer İstanbul'a ilk geldiğimde "seni yeneceğim İstanbul" türü bir çıkış yapmış olsaydım, geldiğim şu nokta itibariyle İstanbul elime çok net vermişti.
ama bugün öç alma günü, İstanbul benden aldıklarının bedelini, her hafta içinden bir can vererek ödeyecek. evet yanlış duymadınız, her zeki ve ailesinden baskı görmüş normal insan gibi ben de seri katil olmaya karar verdim. İstanbul'dan, babamdan, okulumdan, beni hiç sevmeyen enformatik hocamdan intikamımı bu şekilde alacağım, her öldürdüğüm beden onlardan aldığım intikamın bir parçası olacak.
kafamda belli hedefler yok, ama kolaydan başlamak istiyorum. bu gece bir fahişe öldüreceğim. kopya cinayetler işlemek istiyorum. karındeşen jack gibi fahişeleri, ted bundy gibi genç kızları, çivici katil gibi yaşlıları, kolici katil gibi önüme çıkan ilk kişiyi, charles manson gibi ünlü birisini, richard ramirez gibi rastgele kişileri öldürmek istiyorum. tek ortak noktaları beni bugün bu hale getiren durumdan izler taşımaları olacak.
şimdi çıkıyorum, bu gece İstanbul bir orospunu kaybedeceksin....
- çok istiyorsun
- git elini sik o zaman
- lan doğru konuş, altı üstü bir am be!
- rıfkııı, sıkıntı var
- şişşşş tamam tamam, nerede yapıyoruz, bana gidelim mi?
- sana sokayım, benim otele gideceğiz
- bize gitsek
- lan at yarrağı kafası, hem üç kuruş para için pazarlık ediyorsun hem de eve götürmekten bahsediyorsun, akbille mi götüreceksin eve?
- taksi tutarım ayıp ediyorsun
- anlaştığımız fiyatın üç katını isterim
- hassiktir amına koyum
- parayı ver koyarsın kocacım
nasıl olsa öldüreceğim neyin pazarlığını yapıyorum iki saattir amına koyim?
- tamam lan
- para peşin ama
-....senin otel nerede, oraya gidelim o zaman
- amcık! çık lan parayı peşin, otel parası da senden
- o kaç para?
- 100 kaat da onun için alırım
- ebesinin nikahı? Hilton'a mı gidiyoruz
- lan siktir git iki saattir tezgahın önünü kapadın
- tamam be tamam, yürü
yolda planımı gözden geçirirken fark ettim ki aslında hiçbir planım yoktu, tek planım bu gece bir orospuyu öldürmekti ama nerede, nasıl, neyle öldüreceğimi hiç düşünmemiştim. işin garibi, her cinayetim benden bir iz taşıyacaktı ama izlerin ne olacağını bile bilmiyordum. bir an aklıma gittiğin dershanenin resimsiz kimliği geldi, ama üstünde ismim vardı. babamın vesikalığı diye düşündüm, aklımdan şüphe ettim.
izi siktir et şimdilik, cinayeti neyle işleyecektim. o sırada marketin önünden geçtiğimizi fark ettim, "burada dur, dur burada" diye bağırdım taksiciye. ne oldu abi der gibi baktı, adının okşan (!) olduğunu öğrendiğim fahişe de bakınca, bir şey almam gerekli diye araçtan fırlayıp markete girdim. bıçakların olduğu reyona doğru seğirtirken, bu gece buradan alacağım şanslı bıçak bir fahişenin iç organlarını görecek, onun kanıyla beslenecek gibi hiç de ağzıma yakışmayan düşünceler içinde sayıklıyordum.
reyona geldim, yuh amına koyim en ucuz bıçak 80 lira! ortacıya seslendim, "birader bunların daha uygunu yok mu?" derken aklıma marketlerin kamera sistemi ile korundukları fikri geldi. neyse boş ver deyip, 20 liraya beşli meyve bıçağı seti alıp çıktım. kasanın üstündeki kameraya yüzümü göstermemek için çok uğraştım. ama aklıma otel buraya yakın mı acaba düşüncesi geldi, eğer yakında cinayetin ardından dedektifler, otelin etrafını2 kmçapında tarayacaklardı, bütün mobese kameralarına bakacak, otele fahişe ile birinin girdiğini, ama aynı kişinin tek çıktığını görecekler, kıyafetinden mobese kameralarından nerelere gittiğini bulacaklar, ardından markete ulaşıp, kamera görüntülerini inceleyecekler, ve orada ortacıya malak gibi "birader bunların daha uygunu yok mu?" diye bağıran beni görecekler, aldığım bıçak seti ile kadının vücudundaki "1" bıçak yarasını (okulun birinci yılında atıldığım için bir kere bıçaklayacağım, 2. yıl atılsaydım iki olacaktı, 3 olsa 3 ve öyle devam edecekti) eşleştirecekler, sonunda taa kadınla muhabbet ettiğim yere kadar ulaşıp fotoğrafımı bastıracaklar ve ertesi gün armut toplar gibi alacaklardı beni içeriye. tek cinayette kalmış seri katil olmayı hiç istemiyordum.
bu düşüncelerle marketin dışına çıktım, bir sigara yaktım, karıyı otele götürüp sikeyim, bugün etüd çalışması yapmış olayım cinayeti yarın öbür gün işlerim nasıl olsa acelesi yok dedim kendi kendime. sigarayı yere atarken, izmaritten dna'mın fışkırdığından haberdardım, zekam beni bile ürkütmeye başlamıştı. ben bu seri katillik işini kıvıracaktım, bunu o an anladım.
- abi görmedin mi ya tam burada indim taksiden? bekliyordu beni burada.
- hemşerim sen inince bastı gitti adam, ne bileyim
- ya insan bi plakasını falan alır be abi ya
- durduk yere taksinin plakasını niye alayım, mal mısın nesin?
- para verdim ben ya o kadar?
- inmeyeceğin taksinin parasını niye veriyorsun ki, gerizekalı mısın sen?
- ya karı vardı içinde, ona verdim
- ....karı derken?
- ya yok bi şey tamam, hadi eyvallah.
- burada öyle işler olmaz, bi daha buralara gelme talukatını sikerim senin, götveren puşt.
dönüp meyve bıçaklarından birini bu esnaf bozuntusunun kalbine saplama isteğim o kadar yüksekti ki kendimden korktum bir an. sakin ol Erdi dedim, sen seri katilsin, böyle basit işlerle bu enerjini, iştiyakını köreltme. arkama bile dönmeden orta parmağımı havaya kaldırarak olabildiğince karizmatik şekilde, sessizce fuck you dediğimi anımsıyorum en son. lan sen kime hareket çekiyon, amına koydumun gavadı seni lafıyla birlikte kendimden geçmişim....
bekle istanbul, iki güne çıkıyorum bu kokuşmuş hastanenden. işte o zaman kork benden, ted bundy'in, richard ramirez'in, charles manson'un olacağım senin... karnını deşeceğim.
2 notes
·
View notes
Text
Arkası sonra (1)
“….
Yine mi yağmur yağıyor amına koyim, diye geçirdi içinden. Yağmura amına koyim dediği için ufak bir suçluluk duygusu hissetti, bereketti ne de olsa yağmur, ama bunları düşünmeye ayıracak kadar vakti yoktu. Hemen yola koyulmalıydı, zaten daha şimdiden 15 dakika içerideydi. Oraya varınca en az yarım saat geç kalmış olacağım, mesaj atıp geç kalacağım desem beni özensizlikle, dakik olmamakla suçlar, en iyisi hiç mesaj atmayıp varınca sağlam bir bahane ile giriş yapmak dedi.
“Taksi!! Hay amınıza koyim sizin ben, iki damla yağmur düştü ya kimseyi almayın amcıklar! Taksi!!
- nihayet kardeşim durdun valla
- neden abi
- yahu on taksi geçti hiçbiri durmadı, yağmurdan sanırım
Sert giriş yaptığını düşündüğü için vites küçültme ihtiyacı hissetti, taksicilere de hak veriyormuş, onların da işi zormuş, İstanbul trafiğinde araç kullanmak adamı delirtirmiş türü bir muhabbet için kendini hazırlamışken taksici;
- ondan değil abi, araba teslim saati bu saatler, ondan almamışlardır.
- a bilmiyordum, kesin ondandır o zaman
Böyle diyerek taksicinin gönlünü aldığını düşündü.
- maslak
İstanbul trafiğinin bu saatte, bu yönde bu kadar açık olmasına şaşırdı, hayırdır trafik açık diye sordu taksiciye. Taksicinin “bilmem abi, İstanbul bu belli olmaz belki birazdan tıkanır” demesinin üzerinden 5 dakika geçmemişti ki trafik kilit oldu. içinden “senin o şom ağzını sikeyim ben” diye geçirdi. Ama trafiğin açık olmasına ilk şaşıran o olduğu için, dışarıdan bir şey söylemedi. Zaten böyle bir şey dese, taksici levyeyi götüne sokardı biliyordu.
- aradan falan kaçacak bir yer yok mu yahu, çok geç kaldım da
- yok abi, hep tek yön bu yollar
- yahu gir birinden ceza falan yersen öderim
- mesele ceza değil abi, can taşıyoruz
Hafiften sinirlenmeye başladı
- yahu bırak iett ayaklarını da dal şuradan bir yerden. Dedi
Şoför sikine bile takmadı söylediklerini, sinyal verecek mi, ilk sağdan girecek mi diye gözlerini gösterge panelinden ayırmıyordu, arada da dikiz aynasından taksiciye bakarak hislerini, sinirini gözleriyle anlatmaya çalışıyordu. Tuhaftır, böyle anlarda on keçi gücünde inatçı olan taksici tayfasının bu elemanı bu baskıyı kaldıramadı ve ilk sokaktan döndü.
- hay ananı sikeyim senin amın oğlu nereye gidiyorsun? Bağrışıyla irkildi, camdan dışarı bakınca karşılarında durmuş olan bir Nissan cipin içinden kel kafalı iri yarı birinin bağırdığını gördü. Bize mi bağırıyor, ne oluyor demeye kalmadan taksicinin “seni amına koydumun çocuğu kime küfrediyorsun!” diyerek araçtan fırladığını gördü. Ne yapacağını bilemedi, kendi aceleciliği, ısrarı, siniri yüzünden taksicinin başı belaya girmek üzereydi, nissan’daki adam taksiciyi sikerdi kesin.
Kararını verdi, kendisi gibi her erkeğin yapacağı şeyi yapıp, ön koltuğa bir miktar para bırakarak hızla olay yerinden kaçtı. Arkasından “senin bacını terasta sikerim” gibi bir laf duydu. Terasta sikmek enteresan bir yaklaşım diye düşünerek adımlarını hızlandırdı. Nasıl olsa yol tek yön, taksici peşimden gelemez diye düşünerek yürürken, aslında tek yönün kendi gittiği yön olduğunu hatırladı. Hemen dar bir ara sokağa saparak izini kaybettirmeyi düşündü ve yaptı da. Ama geciktiği süre her geçen an artıyordu. Yarım saat önce buluşma yerinde olmalıydı. Saatine baktı, durdu, şöyle bir etrafına bakındı, ellerini beline koyup pufladı.
- ne yapacağım ben amına koyim?
Anayola çıkmayı düşündü, taksiciye yakalanırım korkusuyla yapamadı. Ama başka çaresi yoktu, anayola kadar yürüdü. Otostop çektiği üniversite yılları geldi aklına be başparmağı gidiş yönünü gösterecek şekilde elini sallamaya başladı.
- valla hala otostopçuları alan tipler var mı emin değildim, saolun
- yahu zaten o yöne gidiyorum, niye almayayım, herkesin işi görülsün dimi ama
- tabi ya çok haklısınız
Şimdi buradan nefis bir “şu arabalara bak hepsinin içinde tek kişi var” geyiği çıkabilirdi ancak geç kalmış olmasından başka hiçbir şey düşünemiyordu. 20 dakika sonra istediği yere gelmişti. Kendisini getiren arkadaşa teşekkür edip araçtan indi. Adam para falan ister diye bekliyordu ama adam eyvallah deyip gitti.
Binanın kapısının önünde durdu, trençkotunun eteklerini arkaya atarak ellerini beline koydu, binayı en tepesinden girişine kadar süzdü, puflayarak döner kapıya yöneldi.
-kesin sikecek beni!
Diyerek içeri girdi. Bakındı, gelmemiş olabilir miydi? Hayır işte orada dedi, gecikir mi hiç amcık! Diye düşünerek masasına doğru yürümeye başladı.
0 notes
Text
İlişkiler
k: kadın
e: erkek
1. gün
e- sevişsek ya?
k- adının bile anma valla
e- niye be? sevişelim işte
k- ay ne isteğim ne mecalim var.
e- sen yat sadece :) geri kalan her şey için ben varım
k- ay çok tatlısın ama cidden hiç mi istemez insan, istemiyorum valla
e- e iyi madem yarın sevişiriz
k- ;) kesin
yarın
e- ta daaaa
k- ay allah belanı vermesin o ne be öyle
e- buna penis diyorlar bak......böyle böyle yapınca sallanıyor bile
k- ay tamam bilmediğimiz şey sanki, dışarıda ne işi var paşanın?
e- dışarıda kalmasın işte, içeri al, ona bir oda ver, daracık!
k- ahahah çok komik, sok içeri ya yorgunum ben
e- tamam sokayım içeri işte
k- kendi içine sok
e- uzasa sokarım ama yetmez ki boyu
k- bugün çok gomiksin! istemiyorum boşuna sallayıp durma
e- eeh dün, yarın demiştin ama
k- ama bugün yarın değil ki! bugün, bugün
e- allahım bana gomiksin diyene bak
k- eheheheh
e- bana bak yarın bi amını skerim ama
k- salak
yine yarın
e- öööfff bitmedimi kırmızı halı mıdır nedir be?
k- yok yok bitmedi daha
e- ee saat 12 oldu, sabah kalkacaz daha
k- git yat aşkım ben bunu izleyeceğim
e- yahu sevişme?
k- haaa onu diyorsun, bunu izlemem lazım ya
e- niye ev ödevin mi?
k- her şey ödev, iş, mecburiyet mi olmalı? keyif yapıyorum işte!
e- gel ben sana daha keyiflisini göstereyim :)
k- saol canım bu idare ediyor
e- ....ben yattım o zaman.
7 gün sonra (iki yarın hariç)
k- oha!! yuhhh! ne yapıyorsun be
e- buna spontan seks diyorlar
k- neye? mutfağın ortasında karının götünü açmaya çalışmaya mı?
e- heee, senin yatağa geldiğin yok ki, ben de tuttuğum yerde skeyim dedim
k- aferin çok iyi düşünmüşsün, olmaz işlerim var
e- yahu iş biter mi? 15 dakikan yok mu bana ayıracak?
k- 15 dakika mı? bir bakıp çıkacaksın heralde?
e- yahu 2 saat olsun, ben zamanın yok diye dedim öyle.
k- evet, zamanım yok ama sırf sevişeyim diye de 15 dakikada bitiremem o işi.
e- fast fuck kızım bu, gir çık, delta force gibi, hedefi bul ve yok et.
k- git kendini yok et sen.
9 gün sonra, sabah
e- fap fap fap fap fap fap....ırgmmmhhhhhhohhhhh
9 gün sonra, gece
k- aşkıııımmmm
e- hıııh
k- uyudun mu?
e- ıhhhııı
k- bak burada ne var?
e- hı ne?
k- bak iki tane abisi, seni istiyorlar, emsin bizi diyorlar
e- ne o be? haaa ne, o meme, yok ya uykum var
k- ...........hu huuuu bak biz geldik
e- aşkım cidden uyuyorum ben ya
k- yemin ediyorum bi acayip oldun sen, artık sevişmek istediğimde sen hiç istemiyorsun farkında mısın?
e- ............
k- anca uyu, yahu kaç gün oldu sevişmeyeli? hiç aklına bile gelmiyor dimi?
e- ............
k- e tabi, dışarıda yiyen evde yer mi? kimbilir kimlerle neler yapılıyor.
49 notes
·
View notes
Audio
Ben ki her yalan söyleyişimde yüzüme yeni bir maske geçirdim, ben ki o kadar çok yalan söyledim ki şimdi gerçeklerim rahatsız etmeye başladı beni. Sanki gerçekleri söyleyince insanlar tuhaf tuhaf bakıyorlar yüzüme, geç bunları diyorlar içlerinden. Yalanlarla öyle mükemmel bir ben yaratmışım ki aslında, hiç olmayan, şimdi insanlar bundan saptığımı görünce yadırgıyorlar.
Aslında yadırgadığınız benim, gerçek ben buyum, ben size yalanlardan bir ben yarattım ve siz onu benden daha çok sevdiniz. Beni sevin diye yalan söyledim, ama şimdi sevdiğiniz ben, ben değilim. Üstelik artık kendi kendime de kızıyorum, beceriksizliğim, yalancılığım, her gün yalanlarımı hatırlamak zorunda oluşum yüzünden kendime de kızıyorum ve uyuyamıyorum.
Bu kadar çok yalanı, bilgisayar gibi her saat başı güncelleyen beynim sudoku oynayamıyor ya ona da şaşırıyorum. Oysa bu beyin en zor problemlerin üstesinden gelebilmeli, Melik Duyar ile kıyasıya kapışabilmeliyim mesela, alt edebilmeliyim onu, eline vermeliyim ama yok. Yalanlarının sektirmeden hatırlayan bu beyin, 24'lü hafıza kartı oyunu oynayamıyor avradınısikiym.
Bunu niye yazıyorum şimdi? ben Cevat Kargı, 2012 nisan ayında yavaş yavaş ortadan kayboluyorum. Cismen değil ama bu yaşıma kadar hafızasını taşıdığım, huylarını kullandığım, eğitiminden istifade ettiğim, şakalarını yaptığım, mizahını benimsediğim Cevat Kargı ölüyor. Yerini her davranışı, her gülüşü, her esprisi, her konuşması yalanlarla bezenmiş yeni Cevat alıyor. Bu yeni Cevat'ı siz de çok seveceksiniz eminim, çünkü bir proje bu Cevat. üzerinde yılların emeği, çalışması, ar-ge'si var bu Cevat'ın. Eski yıpranmış, eksik, gelişimi kısıtlı Cevat gidiyor artık. Bundan sonra benim bile katlanamadığım ama sizin çok seveceğiniz Cevat var.
O Cevat'ın ta amına koyayım ben. ama siz seveceksiniz bak.
6 notes
·
View notes
Text
Hep bir ağızdan (1)
kim bilir kaç dakikadır böyle ruhsuzca gidip geliyorum. başka zaman olsa erken boşalmamak için ölü diri kim varsa aklına getiren, 5 yaşında sünnet olmamdan bir hafta önce ölmüş olan, elimde o günlerden kalma, bacak aramdan çıkarak poz verdiği tek bir fotoğrafı bulunan kedimi düşünerek hüzünlenen ben, şimdi boşalayım diye hayvan gibi sürtünüp duruyorum. ama biliyordum böyle olacağını, daha bu sabah ağzına vermiştim kadının koltukta otururken. boşalırken de hayvan gibi "sakın çıkarma, sakın çıkarma" diye bağrışlarım hala aklımda. Erkek niye bir kadının ağzına boşalmaktan böyle sadistçe bir keyif alır ki? eğer boşalan taraf kadınlar olsaydı, yani orgazm olduklarında amcıklarından koyu, beyaz, kekremsi kokulu bir sıvı gelseydi şahsen ben hiç ağzıma doldurmak istemezdim. ama söz konusu olan benim sıvılarım oldu mu istiyorum ki kadın yutsun, sonra da ohh çok güzeldi, daha yok mu desin. kadını tamamıyla fethetmek demişti bir uzman buna. anal seks de bununla ilgiliymiş, kadının doldurulmadık, girilmedik hiçbir deliği kalmasın istiyor erkek. istiyor ki kadının her köşesi benim olsun, her yerine imzamı atayım. am sikmek kolay, götünü de sikeyim, ağzına da vereyim, memelerinin arasına sürteyim, ağzına boşalayım, yutturayım.. sonu yok mu bunun? elbette vardır ama erkek işte duracağı yeri hiç bilmiyor.
"aletimin başı uyuştu galiba" dedikten sonra yanına devrildim. erken boşalınca kapıldığım hüzne bu sefer kadın kapıldı, erkeğimi mutlu edemedim, sanırım beni eskisi kadar arzulamıyor hissiyatı bu, çok iyi bilirim. bilirim derken, bir erkeği mutlu edememeyi değil, partnerini mutlu edememiş tarafın halini iyi bilirim. yaklaşık 15 yıldır bu haldeyim ben. erken boşaldığımı çok uzun zamandır bildiğim için sevişmelerimizi genel bir plan dahilinde yürütüyorum.
soyun, kadını soy, dudaklarından başlayarak öp. boyun, kulak memesi, kulak kepçesinin içi, köprücük kemiği, memeler (memelerinin öpülmesi onun çok hoşuna gitmiyor fazla oyalanma) göbeğe in, kasıklara geç, amı es geçip bacaklarını yala (ağda yapmamışsa bacaklara inme) sonra amcığa gömül, boşalana kadar yala, o boşaldıktan sonra ağzına ver, sonra içine gir ve 45 saniye sonra boşal. ikiniz de mutlu olun. orgazm olmuş bir kadın gidiş yoluna bakmaz. eğer sonuç doğruysa tam puan veren öğretmen gibi bonkördür, sormaz, sorgulamaz, "çok iyiydin aşkım" deyip duşa koşar.
kalktım Burak'ın bana verdiği kayıt cihazını alıp balkona çıktım. bırakmak için bıktım otu'ndan, tütüneson zımbırtısına kadar her yolu denediğim sigaramdan bir dal aldım, cihazın kaydetmeye yarayan kırmızı tuşuna bastım, sırf kayıtta afili dursun diye sigaramı kibritle yaktım, bir nefes çektim, verirken "kimbilir kaç dakikadır böyle ruhsuzca gidip geliyorum" dedim. sonrasını biliyorsunuz zaten anlattım az önce. yazmayı sevmem ben, nasıl yazılacağını bilmem. ilkokul yıllarımdan beri hiç sevmedim yazmayı. aslında ne okulu, ne okumayı hiçbir şeyi sevmedim. babam beni o yaşlarda sanayiye verse, hiç sesimi çıkarmazdım eminim. ama öyle bir okuma aşkı aşılanıyordu ki hem evde hem de çevremde okumamak ayıp olurdu. hem başka türlü demet'i nasıl görebilirdim ki? Kayserili anne babası kızın evden çıkmasına bir tek okula giderken izin veriyordu. daha 6 yaşımda, kandırıp da kukusunu gördüğüm demet'i de göremeyeceksem yansındı bu dünya. daha o zamanlardan karıya kıza olan meylim belliymiş aslında. beni eteğinin altına sokup şaka yapan gülümser teyze... ah gülümser teyze, senin amının kokusu gibisini bulamadım bir daha. çok donlar kokladım, çok amcıklara dalıp çıktım ama senin donunun yaydığı o deterjan, yumuşatıcı ve amcık karışımı kokuyu bir daha bulamadım. belki o yüzden az önce 1 saat gittim geldim de, boşalamadım, belki o yüzden çoğu zaman sıcağı görür görmez boşaldım. bu sözleri Burak için kaydediyorum. bizi anlatan bir kitap yazacakmış, benden kendimizi anlatan bir şeyler yazmamı istedi. sikerim yazısını çizgisini deyince bunu tutuşturdu elime 'sen kaydet ben çözümler yazarım' dedi. kabul ettim.
şimdi Burak dedim ya, belki Burak kimdir, nasıl biridir, saçları ne renktir falan onları tasvir etmem gerekiyordur ama hiç uğraşamam. eğer kitabının bu noktasında Burak karakterinin anlatılması gerekiyorsa (Burak'ın notu [BN]: gerekmiyor) varsın o anlatsın size kendisini. benim onun için diyebileceğim tek şey, evlendikten sonra hanım köylü olan ibnenin biridir, ama çok severim kendisini. bunu bilir, bilmese zaten kısa süre içinde satma ihtimalim olan Sony marka bu aleti vermezdi elime. hep bir para sıkıntısı içinde olduğum, şu yaşımda hala paramı idare etmesini bilmediğim çıktı değil mi ortaya, çıksın amına koyim, kim bilmiyor ki zaten... lan! siz bilmiyorsunuz değil mi?
(BN: burada çağlar'ın karısı balkona giriyor)
- ne yapıyorsun ya gecenin 1'inde fısır fısır
- uyumadın mı sen? Burak için bir şeyler kaydediyorum.
- ayy yine o saçma şey, niye verdi Burak onu size?
- götümüze sokalım diye verdi, soktum iyi geliyor cidden
- ahahaha çok komiksin ya, çok iyi sokarsın zaten
- ne demek şimdi bu? boşalamadım diye laf mı sokuyorsun
- ay aman yok be ne lafı sokucam
-yok yok sen laf sokuyorsun, amına koyim erken boşalsak dert, geç boşalsak dert, hiç boşalamasak dert, otuzbir çeksek sorun, porno izlesek iğrenç, karıya kıza baksak surat, nedir lan sizin derdiniz? sikimizi kesip elinize verelim sizde dursun amına koyim bunu mu istiyorsunuz? al... al tut bak senin olsun, al götüne sok gezdir.
- ayy insanı pişman ediyorsun ha, nerelere çektin lafı hemen.
- al bak çıkardım al sok götüne...
- kendi götüne sok.... uzanırsa
- vay amına koyim boyu da kısa dimi? yetmiyor sana,45 cmolsa yine yetmez sana
- siktir
- sen siktir amına koyim...ananı sikiyim cihaz açık lan galiba...yok be değil..açık mı lan bu?
- sikine sor söylesin
- siktir....
evet, nerede kamıştım en son...karı kafa bırakmıyor ki insanda, neyse paramı idare edemiyorum falan demiştim ama yeter bu kadar. zaten Burak "iki satır da olsa kaydedin benim için önemli olan ne kadar dediğiniz değil ne dediğiniz" demişti. işte ben bir cumartesi gecesi saat 1 sularında karımı siktim siktim ama boşalamadım demek istiyorum size. artık bu bilgi gerçek hayatta ne işinize yarar inanın bilmiyorum. ha en başta demem gerekiyordu unuttum, ben çağlar.
1 note
·
View note
Text
Online Hikaye
Yazıldıkça yayınlanan online hikayeler topluluğu "Hep Bir Ağızdan" yakında burada...
0 notes
Audio
Bir gün gideceğini, bir gün biteceğini, bir gün bir sonu olduğunu bile bile bir şeyin peşine düşmek benim hiç terk edemediğim alışkanlığım. Canımın hep yanması, yüzümdeki sürekli mutsuzluk maskesi hep bu yüzden. Hep kalan olmam, hep gidenlerin ardından baka kalmam, derdimi, üzüntümü, kederimi içime ata ata mutluluğumu ertelemem hep bu yüzden.
Şimdi de sen gittin... Yeni bir mutsuzluk döngüsüne başladım.
1 note
·
View note
Text
Buralarda Yeniyim
Ulan arkadaş yaş ilerledikçe millet elini eteğin yavaş yavaş teknolojiden çeker, çocuğu ile arasına uygun bir kuşak farkı koymak için köşesine çekilir, ben hala oha o neymiş, vaşş bu neymiş diye oradan oraya atlıyorum.
Bari bi boka değse! millet 900 tweet ile 90 bin takipçi sayısına ulaşırken, ekşi sözlükte 1000 entry ile 500 nick altı yazdırırken, facebook'ta 1500 arkadaşı varken ben hala diplerde geziniyorum. 100 takipçi için 1800 tweet atmışım, nick altı 50'yi geçemedi, facebook desen cityville için kullanılan bir şey oldu çıktı. lan ben bu hale nasıl geldim olm? oysa ben bir masalı olan adamdım...siktir!
Neyse, şimdi de buradayım işte. burada da büyük olasılıkla 20-25 takipçim için yüzlerce şey yazacağım, yazdıklarımı yine ben okuyup güleceğim ve birgün hiçbirinizin haberi olmadan ölüp gideceğim...sizin amınıza koyim ben ya, olm biraz kadir kıymet bilin lan!
Neyse, takipçilerine söven biri olmak istemiyorum. ama çok süper şeyler yazacağım, acayip güzel konular işleyeceğim, monteler, videolar falan derken burası yıkılacak. önlerden yer kapmak için acele edin, beni düşkün gibi davranmaya mecbur bırakmayın.
Allah utandırmasın olm, ciddiyim bak...
0 notes