#yalandan dünya kurmak
Explore tagged Tumblr posts
life-kaan · 9 months ago
Text
seçme eserleri
acılara bakıp da küsme sevdalara, gavura kızıp da oruç bozulmaz. sök at kafandan acabaları, kemik aynı yerden iki defa kırılmaz.
anladım ki aşk; her iki tarafı da mağdur eden, yürekte izinsiz gösteri yapan mutluluk karşıtı bir eylem.
anne karnına sığarken dünyaya neden sığamadığını ve sonunda bir metrekarelik yere sığmak zorunda kalacağını farketmeli insan.
aşk; kelime değil bir cümledir. kurmak içinse, özneyle yüklem değil, iki yürek gerekir.
aşkta kimsenin kimseden farkı yok.. “sadece biri daha iyi yalan söyler, biri dah.a iyi oynar oyununu. hepsi bu !
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. 'o olmazsa yaşayamam' demeyeceksin, demeyeceksin işte. yaşarsın çünkü.
bazen kırdım, çoğu kez kırıldım; ama ben hiç kimseyi kaybetmedim, sadece zamanı gelince vazgeçmesini bildim.
bazen zordur dönmek yada herşeyi unutup gitmek. anladım ki insanı en acıtan şey; sevilmediğini bildiği halde delicesine sevmek.
belki de insan sevmeyi bilmediğinden değil, sevgisine layık biri olmadığından yalnızdır.
benim öfkem gecelerin beyidir, kalkar bi tek çocuk ağlasa! işte bak bu anasız yasa, kanuni'nin değil bizimdir.
bi hayli kırgınım.. kime olduğunu, neden olduğunu bilmeden.. belki hayata, belki kendime, belkide dilimden düşmeyen keşke'lere .
bilinmedik bir hüzün var içimde, bir gariplik. anladım ki, ya ben fazlayım bu şehirde ya da biri eksik.
bilir misin ne zordur severek yaşamak. ona benimsin deyip sarılamamak.. ne zordur hep yakın hissedip aslında ondan uzak olmak.
bir insanı herhangi biri kırabilir; ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş. çok acıttığında anladım.
bir şanstan söz ettirmeyecek kadar, mükemmel olmalı aşk.
biraz değiştim, her şey kadar, herkes kadar, sen kadar. değiştim,unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum, bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni ben benimle savaşıyorum, seninle değil! .sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın ne kazanabileni ne de kaybedeniyim, sorun değil!
biri sana git dediğinde, kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek git dediklerinde gittiğimde anladım.
boş boş seviyorum demekle olmaz; göstereceksin sevdiğini, hissettireceksin.. yapamıyor musun ! o zaman yoldan çekileceksin.
bu damsız damda, bu havvasız havada saf şair olamıyor adam, sökmüyor sırf şiirsel yorum.
bugün bu kuburda kokuşsam da yarın, çiçek dağlarında seyirtecek seyrim, değil mi ki burnumda tüten toprak kokusudur devrim!
çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de, kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer..
çok çalıştım gitmeye de kalmaya da. ikiside aynı acı, ikiside rezil. daha önce de gitmiştim ama böyle kalarak değil !
değişmek zor; ama bazen aynı adam olmak daha zor. hayat öyle yüklenir ki; ne kalmak istersin, ne gitmek. o durumdayım işte.
dünya öküzün boynuzlarında dururmuş,her kıpırdayışında deprem olurmuş.oysa dünya,halkların omzu üstünde durur,kıpırdasın da gör.
fukara bir midyeden başlayan deniz, nasıl da büyüdü mavi oldu. oturmuş yere hanım hanımcık, ölümün ayaklarını yıkıyor.
galiba yoruldum. herşey kadar, herkes kadar, sen kadar. 'kendimi her kaybettiğimde, seni de kaybediyor olmaktan yoruldum.
gururunu hiçe sayıp dön demezsen, hergün arkasından bakmakla yetinirsin.
gül benizli isyanım! eksi çıktıkça kanım, arta durdu bicanım. ben ölsem ölsem bile dipdiri o.
güle sormuşlar: neden dikenlisin ? – beni yalandan değil gerçekten seven tutabilsin diye !
hani bazı şehirler vardır ya; saat 10'dan sonra kimsecikler olmaz. işte sen'den sonrası, on'dan sonrası..!
haykıracaksın ama isyan etmeyeceksin. ağlayacaksın ama belli etmeyeceksin. onsuz kalacaksın belki; ama asla vazgeçmeyeceksin .
herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış/ kendi yolumu çizdiğimde anladım.
korkulacak bir yanı yoktur aşkların, insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
kural bu: en çok seven, hep en önce terkedilir. unutma; vedalar acıtsada, bazen gitmek gerekir.
küçükken annem, yerde ekmek görünce: yükseğe koy kuşlar yer derdi. sevdiklerimizi hep yüksekte tuttuk, acaba kuşlar mı yedi ?
küfür burjuvazinin ağzında lağım çukurudur, işçi sınıfının ağzında açan çiçektir.
memnun olan yok hayatından ! kiminle konuşsam aynı şey.. herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
ne kadar güzel geçti bütün yaz, geceler küçük bahçede, sen zambaklar kadar beyaz, bense yasak bir düşüncede.
o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler, arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
ölürsem neye gam yerim ki en çok? bi daha küfredemeyeceğime.
öyle bir seveceksin ki, yüreğinden kimse ayıramayacak. ve öyle birini seveceksin ki, seni gözleriyle bile aldatmayacak.
öyle parçalandım ki ömrümde.. sevgi ile öfke arasında. sevgimi öfke vurdu, öfkemi sevgi kaçırdı, içim parçalandı arada..
sen, seni seveni görmeyecek kadar körsen, o da sana sevgisini söylemeyecek kadar gururludur işte.
seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? nerden bileceksin! sen hiç benimle olmadınki, ya aklın başka yerdeydi ya yüreğin.
sessizlikten yaratmışsa evreni yaradan; seslerden sessizlikler yaratmaktır yaratıcılık.
sevgi emekmiş.. emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş.
sevgili dediğin koluna değil, yüreğine yakışmalı.. ve öyle gelip geçici bir heves değil, sonsuza dek nefesin olmalı !
sevgili, arayıp da bulduğun birisi değil. hiç aklında yokken aşık olduğun kişidir.
şişede durduğu gibi durmaz ki kafir,tutar insana insanları sevdirir,kimi de tutamağı tutar,tutar insanı insanlardan bezdirir.
tabaklarda kalan son kırıntılar gibiydi sana olan sevgim. sen beni hep bıraktın; bense hep arkandan ağladım.
umursamıyorum artık hiçbir şeyi ve istemiyorum kimseyi yanımda! her gelen biraz daha acıtıp gidiyor nasılsa.
yalnızım.. çünkü herhangi biriyle değil, beklediğime değecek kişiyle dev?m etmeliyim bu yola.
yalnızlığım benim çoğul türkülerim, ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.
yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık; çalınan birinin kalbiyse eğer.
öyle sevmelisin ki beni bu yazdıklarım korkutmamalı seni.
tebessümler açtırmalı yüzünde.
birgün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde.
birbirimizi sevmenin gururu olmalı her şeyde….
olmuyorsa zorlamayacaksın.
benim halim memleketin hali.
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.
gidiyorum ben boşçakallar,sıçmışım ortaklık yerinize.kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık
gitmek istiyorsa, bırakacaksın gitsin. aklı seninle olmayanın bedeni yanında olsun ister misin?
unutma; “onu artık unuttum” demek, bir kez daha hatırlamaktır aslında..
herşeyin kadar değil, değeri kadar seveceksin. çünkü beklentin ne kadar çok olursa, o kadar kırılırsın.
senle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? nerden bileceksin! sen hiç benimle olmadınki, ya aklın başka yerdeydi ya yüreğin.
bilmelisin ki. yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
0 notes
anotherotherwomen · 4 years ago
Text
Ben gerçekçi olmak istemiyorum, pembe düşünmek, hayal kurmak, içimde ki o çocuğu hiç öldürmemek istiyorum.. sevince deli gibi sevmek-sevilmek, hissettirmek-hissetmek istiyorum. Yeri geldiğinde gösterilen sevginin, sana gelince gösterilememenin saçmalığını istemiyorum.
Hayat zaten yeterince ciddi ve acımasız. Neden hayatla birlikte yaşamımı donuk ve hissiz yaşayayım ki? Bastırılmış duyguların, bu doğru bu yanlış denilen kalıbın içine neden sığdırılmaya zorlanıyorum ki? Gerçek olmayacağını bildiğim yollarda yürürken, en azından içten gülebilmek istiyorum.
Kalbimin gülümsemesi yüzüme yansısın, içimde ki o küçük çocukla küstürülmüş bir kenarda otururken, dışımın o ciddi ve ruhsuz insanlar yüzünden bi kalıba sıkışıp, yalandan gülmek istemiyorum.
Zaten bu kadar iğrenç bir hayatın içinde güçlü ve ayakta durabiliyorsak, kalplerimize dokunan sahi gülücüklerle de mutlu olamıyor muyuz? Neden hep eksik olan şeyi karşımızda arıyoruz? Neden hep kusur aramaktan güzel şeyler yaşamaya fırsat vermiyoruz?
Neden en tepeye çıkardığımızı, sonrasında bir günahmış gibi ezip geçebiliyoruz... Ne kadar objektif yaklaşa biliyoruz ki olaylara? Yaklaşılsa böyle mi olurdu dünya. Cahille değil ama içimde ki o çocuğu öldüren herkesle muhatabı kesmek istiyorum.
1 note · View note
csoftcode-blog · 6 years ago
Text
Hani eskiden en sıcak yer olan ANA kucağına kafanızı koyduğunuzda o şefkatli elleri ile ilk saçınızla oynamaya başlar. Sonra o elller masumca bakan gözlerinize kadar gelir o kadar yumuşak ve o kadar hafifçe eller ya yüzünüzü, gözünüzü , kaşınızı , burnunuzu o elller ki kuş tüyü kadar hafif en ince liğme liğme edilmiş pamukdan daha yumuşak olur. İşte o kadar ihtiyacım var sana. Annem kadar olmasa da o sevgine o şefkatine ihtiyacım var. Şöyle gözlerinin içine bakıp bakıp onca çekilmiş acıya fırtınalar koparcasına göz yaşı dökesim var. Seni dinliyesim var konuşurken dilinden düşen kelimeleri pür dikkat duymak isteyişim var.  Yanında olasım var anliyormusun, yanında olasım var, kayıtsız , şartsız , hesapsız , kitapsız, sorgusuz , sualsiz seni sevesim var anliyormusun ? Seni sevesim var... Bu kadar mı görünmezim , bu kadar mı değersiz, bu kadar mı uzağım, bu kadar mı çaresiz. Bir dünya kurmak için kaç defa hiçe sayar ki insan kendini. Kaç defa gömüleceğim nefes alırken, kaç defa gireceğim o mezar gibi nefes alması zor olan kendi bedenime. Kaç kere daha görmezden geleceksin, kaç kere daha başka bedenlerde yalandan da olsa gizliyeceksin kendini? Bir gün ya bir gün sarılıp , saçını okşayıp , ruhuna dokunup, sadece sana sarılıp uyuyup huzur bulmayı çok mu görüyorsun bana? Keşke ben olmasa idim , keşke sevmese idim , keşke el gibi düşünse idim, keşke bir gecelik olsa idin... Ama yapamazdim ki sende bilirsin beni o kadar sahte bedenlerde gezer iken sen o zaman  bile sevdim ben seni... O kadar yalan söyler iken bile değer verdim ben sana. Hiç acımadın bana gözlerime baka baka bir salak gibi davrandın bana... Gözlerimin içine baka baka söyledin bir bir yalanları.(" Devam ediyorum yazmaya diğer sayfada devamını...")
0 notes
kulturkonsolu-blog · 7 years ago
Text
Takımyıldızlardan Burçlara: Astroloji Ne Değildir?
Tumblr media
Uzun zaman önce, çok çok uzak bir galakside...
Daha yazının, takvimin, pusulanın hatta Kültür Konsolu’nun bile bulunmadığı tarih öncesi çağlarda yaşayan bir insan olduğunuzu düşünün. Ektiğiniz buğdayın hasat zamanının ne zaman geleceğini takip etmek, yönünüzü bulmak, mevsimleri ölçmek için bir araca ihtiyacınız var. Medeniyetin ilerlemesini beklemek zaman kaybı, bu yüzden başınızı gökyüzüne çeviriyorsunuz ve o beyaz noktaları kafanızda hayali çizgilerle birleştirerek farkında olmadan modern astronominin temellerini atıyorsunuz: takımyıldızlar. “İkizler” denildiğinde insanların çoğunun aklına İkizler Takımyıldızı değil ikizler burcu geliyor, peki ama işler ne ara bu kadar karmaşıklaştı?  
Tumblr media
İkizler Takımyıldızı (Credit: Starry Night Software)   Günümüzde gazete köşelerini veya arkadaşlarınızla olan sohbetlerinizi dolduran astroloji türü, Batı Astrolojisi’dir ve Zodyak (Güneş, Ay ve gezegenlerin üzerinde hareket ettiği uzay parçası, gök kubbesi) üzerine inşa edilmiştir. Zodyakta 12 takımyıldızı, 12 burcu temsil eder. İnsanların doğum anlarında gökyüzünde bulunan takımyıldızlarının ve gezegenlerin konumunun o insanın kaderini belirlediğini iddia ederek dünya üzerinde yaşamış ve ölmüş bütün insanları 12 tiplemeye ayırır.  
Tarihçe
Yıldız gözleminin yavaş yavaş popülerleştiği zamanlarda (MS 2.yy) Dünya merkezli evren modeli hâkim olduğundan, Güneş ve Ay bile o tarihlerde bilinen 5 diğer gezegenle eş tutuluyordu. Nikolas Kopernik’e kadar (16.yy) insanlık olarak bir gezegen tanımı bulmakta sıkıntı çekiyorduk, bu yüzden Batı Astrolojisinin temellerinin hiç de sağlam olmadığını görüyoruz. Aslında belirli bir döneme kadar astroloji ve astronominin birbirinden ayrılmadığını söyleyebiliriz. Çünkü en azından 15-16.yüzyıla kadar hala imparatorların ve kralların yanlarında hep bir bilim insanı bulundurduğunu, ülkesi ile ilgili önemli kararlar almadan önce onlara danıştıklarını biliyoruz, hatta yanlış tahminlerde bulunan Çinli saray astrologları idam ediliyorlardı. Çağlar ilerledikçe modern bilimin inşa edilmesi ve astronominin birikimli bir şekilde ilerlemesiyle birlikte, astroloji ve astronomi arasında giderek daha da keskinleşen bir ayrım oluştu. Çünkü artık bilimsel yöntemin nasıl işlediğini ve neyin akla uygun olup neyin olmadığını ayırt edebiliyoruz.  
Tumblr media
Dünya merkezli evren modelini ve Zodyak kuşağını gösteren gravür  
Sözdebilim
Astroloji; tıpkı alternatif tıp, parapsikoloji gibi “sözdebilim” sınıfına girmektedir. Eğer bir disiplin, bilimin gereklilikleri olan doğrulanabilirlik, test edilebilirlik, materyal kullanımı gibi gerekçeleri karşılayamadığı halde bilimsel görünen sahte argümanlar öne sürüyorsa, o disiplin sözdebilim (pseudoscience) sınıfına girer. Astroloji sözdebilime mükemmel bir örnektir. Örneğin doğduğunuz anda gökyüzünde bulunan yıldız ve gezegenlerin konumlarının kaderinizi etkilediği iddia edilir. Bunu biraz irdelemeye çalışırsak; Mars’ın üzerimizde bir kütleçekimi etkisi var evet, ama bu etki mutfak tezgâhımızın üzerinde duran patatesin üzerimize olan etkisinden bile çok daha az! “Patates burcu” diye bir kavram var olmadığına göre, burada o iddiayı desteklemeyen verilerin göz ardı edilmesi şeklinde bir ihlal görüyoruz. “Yengeç burçları çok duygusaldır” , “Akrep burcu yalandan ve aldatılmaktan hiç hoşlanmaz” gibi kalıplar da her yerde karşımızdadır ama bu konuda hiçbir sistematik bilgi birikimi veya kanıt bulamazsınız, onun yerine burcunuzu söylediğinizde sizi kulaktan dolma birkaç sıfat ile yaftalarlar. Astrologların cevap veremediği nokta ise, bütün burçları tanımlayan bütün özelliklerin çok genel geçer ve belirsiz oluşudur, bu yüzden gazetelerde veya internet sitelerinde karşılaştıracağınız birçok burç yorumu birbiriyle örtüşmez bile, hatta astrologlar çoğu zaman birbirleriyle çelişip tartışırlar!  
Neden ve nasıl?
Peki neden insan rasyonel düşünebilen bir canlı olduğu halde hala kültürüne bu safsatayı dahil etmeye devam ediyor? Aslında bunun sebebi, insanoğlunun belirsizliklerden hoşlanmıyor oluşudur. Medeniyetin ve bilimin ilerleyişi hep daha fazlasını bilmek üzerine inşa edilmedi mi? Atomlarla yetinmeyip başımızı gökyüzüne çevirmek cesaret ister, ama bilim bir bilgi kütlesinden daha fazlası; bir düşünce şeklidir, evrenin kuşkuyla sorgulanma tarzıdır. Astrofiziğin bu çağda geldiği konumda bulunmasında astrolojinin payı tabi ki yadsınamaz. Ama doğru bakış açısı şu ki; kimya bilimi de simyadan doğdu, evet. Ama 21. yüzyılda artık kimse eski yöntemler kullanarak elementleri altına dönü��türmeye çalışmıyor. İnsanları tanımak ve onlarla iletişim kurmak için “peki senin burcun ne?” diye sorarak kişilik analizi yapmaya çalışmak yerine, belki de düşüncelerini en çok benimsediği bilim insanını/filozofu sorarsak bilimsel düşüncenin yaygınlaşmasına ve sahtebilim safsatasını bitirmeye yönelik çok büyük bir adım atmış olabilirdik. Unutulmamalı ki, birbirimize astrologların vaat ettikleri gibi kanıtlanmamış bağlarla değil; uzak galaksilerdeki yıldızların kalbinde üretilen elementlerle bağlıyız. Read the full article
0 notes
wuwfpublicmedia · 7 years ago
Text
Zeus Kabadayı Kayıp Hikayeler (ft. Sayedar) Şarkı Sözleri 2018-2019
Sayedar: Zamanla kaybolan ben zamana kaydolan cümleler kurmak üzere, Çoktan çomak sokan düzene Bu şarkılar üzene yani hayatı düzene, Sor hayatı bize de halâ zorlu yolda gidene. Bi anlayanda yok ne kavrayan! Çok havlayan köpekler avlayandı kalbi, Doğru eğilme doğrul, Sevinme korku nedir bilmem, bu gelenek eskiden. Saye kan kusan rap kafiyeler gelenek eskiten. Yer altında yaşayan ölü bi dünya kurdu kendine Kağıt kalem deva oldu derdine, Çoktan alıştım herkesin yalan dolan sözüne. Sen yalan dolan birine belki kader güler yüzüne, Kaybetmeden kazanmak zor, kazancı kenara koy! Kaybettiğim koca bir ömür sayılı zaman uzunca yol, İnan ki farketmiyor cümlelerim düşmanları rakip dahi zannetmiyor. Zeus Kabadayı: Zamana ‘Dur” de ve biraz yalandan gülümse, Yerde görmesinler kalk ayağa senin gücün yürekte. Acıyı anlatamam basit cümlelerle Çünkü; benim hayatım yitip gitti derin ‘Gitmelerle!” ‘Kader” deyip geçtim, doğru yolu mu seçtim? Bilmiyorum seçip ben de kendi yolumu çizdim. Affedince geçiyor dedi, dinledim de inanmadım, Oysa başkalarına gidip meze olmayı seçti! Sesini çıkarmazsan herkes ezip geçer, Yaran varsa tuz bas elbet birgün acın diner. Yüzüne taktığın o maskelerden arın, Çünkü; zor durumda kalınca sen ben yanında varım. Sesini duymayınca her taraf daraldı, Beni ilk terkeden sen değilsin öz be öz babamdı. Yüzümde kağıt gibi giderek sarardı… Bütün renkler uzak artık bana gözlerim karardı!
Zeus Kabadayı sanatçısına ait diğer şarkı sözlerini incelemek için ilgili kategoriyi inceleyebilirsiniz.
The post Zeus Kabadayı Kayıp Hikayeler (ft. Sayedar) Şarkı Sözleri appeared first on E-SarkiSozleri.com.
E-SarkiSozleri.com https://ift.tt/2P8fJL1 Kaynak e-sarkisozleri.com
0 notes
sybat-blog · 7 years ago
Link
Sahte Hikaye
Sahte Hikaye yani diğer adıyla Fake Story. Bilinen en gizemli masal. Gurur ve serzenişlerle dolu yaşam öykülerinden kaçış gibi değil mi? Tatmin edilemeyen  ruhların hesaplaşmasını andırıyor adeta. Sanki bir dramatik komedinin final sahnesi. Aynı onun gibi içten yaralayıcı ama aktörlerinin asla gerçek hayatta ölemediği bir film gibi. Sahte hikayenin kahramanları var. Her hikayede olduğu gibi. Zayıf karakter, güçlü, hain, kurnaz, seksi ve tecrübeli. Her birinin ayrı ayrı dünyası var ve bu dünyada nasıl ayakta kalırım mücadelesi veriyorlar. Bazen de toplumsal mesajlar da içeren bu hikayede esas ince detay, ana karakter yani baş rol oyuncusunun çevirdiği garip oyunlar ve bu oyunların sonunda ortaya çıkan muhteşem (!) sahte durum.
Sahte Hikaye
Sahte hikaye dramasının yazarı anonim belki ama oyuncuları ve anlatılmak istenen hikayenin esas ana teması, aldatılmak üzerine yazılmış. Kuru bir hikayenin anlatmak istediği şeyi anlamak bazen çok basit, bazen de az uğraşınca anlaşılacak cinstendir.
Sahte ruhların oynadığı bu hikayede gerçek olan tek şey, bedenlerin varlığı ve o bedenlere yüklenen roller. Peki nedir bu hikayenin konusu, şimdi ona bakalım?
” Hikayemiz bir tutkunun esrarımı ve gizemini anlatıyor. Yıllarca sürebilecek mutlu bir beraberliğin ve kurulması oldukça garanti gibi görünen bir ailenin anlatılması. Resmen olmasa da kendi gönüllerinde bir yuva kurarak ilişkilerine başlayan iki insanın korkunç yanılgısıyla son bulan bir dramdı bu. Suçlu kimdi peki bu dramada ya da bu dramın bu şekilde hazin bir şekle gelmesine kim sebep oldu?
Bir erkek, bir kadın ve yaşadıkları ilişki. bu hikayenin esas konusu bu. Başlayan bu ilişkinin ilk zamanlarında her şey o kadar toz pembeydi ki, uçuyorlardı havalara adeta. İlk başlarda birbirlerini sevdiler ve tutkulu bir aşk yaşadılar hatta şöyle bir konuşma bile geçti:
İyi varsın canım, ömrüm, sevdiğim. Bu can sana feda. Öl dersen ölürüm. Yaşat dersen yaşatırım. Yaşa ki, ben de sen de mutluluk içinde yaşatalım bu aşkı..!
Evet sevgilim. Biz artık ciddi bir yola girdik. Bundan sonra yaşanacak o kadar güzel şeyimiz var ki, ikimiz de tüm dikkatimizi birbirimize verelim ve başka şeylerle ilgilenmeyelim.
Anladım can tanem. Artık tüm dikkatim ilişkimizde ve sende olacak. Seni çok seviyorum. Sevgili eşim benim.
Bundan sonra tek hedefimiz, kuracağımız yuva.
İşte böyle düşüncelerle ve konuşmalarla yürüyen ilişki başlamıştı artık. Kim ne düşünür bilinmez ama başlarda iyi başlayan ve bazı gerçeklerin göz ardı edilmesiyle ” sahte hikaye gerçeği ” yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. ”
Sahte Gerçek
Sahte Hikaye Gerçeği
Sahte hikaye içerisinde yadsınamaz bir gerçek var. Bu asla göz ardı edilmeyecek, belki de günlerce insanı düşündürebilecek bir acı gerçek aslında. Olay iki insanın çok fazla tutkusuydu belki ama yine de bu tutku onları paramparça etmeye yetebilecekti.
Yani bir anlamda, besledikleri o bambaşka ve kocaman duygunun esiri olunca, akılları kendilerine bile az gelmeye başlamıştı. Dibine kadar yaşadıkları o mutluluk cennetinin bahçeleri artık yavaş yavaş kurak bir bozkıra dönmeye başlamış ve akıl almaz bir şekilde birbirlerinden soğuma belirtileri başlamıştı.
Peki verdikleri o büyük sözler, o ettikleri büyük yeminler, o muhteşem duygunun ortaya çıkardıkları güzellikler ne olacaktı şimdi? Hepsi çöp mü olacaktı yani?
Suskunluk hakimdi artık. Çünkü birbirlerinden soğudular ve artık o eski tutku kalmadı. Artık eskisi gibi uzun konuşmalar yapmıyorlar, hal hatır bile sormuyorlardı birbirlerinden. Sabah ilk uyanan diğerine günaydın dileyerek sevgilerini yollarken, diğeri de uyanır uyanmaz yastıktan kalkmadan buna karşılık veriyordu. Dudakları bunları ne çabuk unutmuştu acaba, akıl alır gibi değildi bu durum?
Başka birileri mi vardı yoksa? Olamaz, asla böyle bir şey olamaz diyerek birbirlerine bu usulsüz ve aşağılık yakıştırmayı yapmıyorlardı.
Sahte hikaye gerçeği
Sahte Hikayenin Sonu
Küçük ve anlamlı bir dünyaları vardı ama onların gözünde bu dünya kocamandı. Galaksiye bile sığmayacak büyüklükte bu sevdanın adı yoktu. Ama kendisi vardı elbette. Bu kadar ilgi gören, takdir edilen ve yadırganmayan ilişkinin bir sonu gelecek denseydi, en başka buna herkes gülerdi. Kim bilecekti ki, bu duygunun zamanla onların içini parçalayarak yüreklerinden bir mermi gibi çıkıp gideceğini.
İstedikleri olmuştu belki ama ya bu duyguyu neden bu kadar çabuk bitirmeyi göze alabilmişlerdi? Bunun tek bir sebebi vardı aslında. Daha çok tatmin olma duygusunun insanda yarattığı o yanılgı ve doğru sanılanın aslında tamamen yanlış olduğunu kabullenmemek.
Bundan sonra yapacakları çok da bir şey kalmadı aslında. Bu hikayemizin kahramanları, kendilerince tatmin oldukları o sahte hikaye gibi bir hayatın içinde oldukları sürece asla mutlu olamayacaklardı bundan sonra. Kendi elleriyle kurdukları bu güzel hayatın içinde yok olup gitmişlerdi. Sebebini biliyorlardı ve bunun telafisi de ne kadar olabilirdi ki bu saatten sonra? Sonu gelmişti, sahte hikayeninsonu artık çok yakındı ikisi için de.Aslında en başta endi inandıkları bu hikayeyi yazarken hata da yapmamışlardı ama o bitmek tükenmek bilmeyen zevkleri ve ihtirasları onlara bu sonu hazırlamıştı zaten.
Müthiş Final
Sahte Hikaye, gariptir ki bir hikaye de değildi aslında. Baş rolde oynayan da kendileriydi, kurnaz da, seksi de, hain de, zengin de, zayıf karakter de kendileriydi. Kendileri yazmış, kendileri oynamış, kendileri bitirmişti bu garip ama gerçek hikayeyi. Esas olan şeyin, bir mutluluk kurmak değil de bitmeyen zevklerini aşk kanununa inat, illegal olarak tatmin etmeye uğraştıkları bir hayatı seçmişlerdi.
Neyden zevk alırlarsa alırlarsa alsınlar, asla bir daha aşk adına bir zevke ya da bir duyguya girmemeye yemin etmişlerdi. Hikayenin en sahtesi de aslında bu değil miydi ki? Müthiş başlayan hikaye, iyi devam eden ve eşsiz güzelliklerle kendini bulan bu güzel olay, artık bir yalandan ileriye gidememişti. İkisi de bu sahte yanılsamanın etkisiyle, belki de birbirlerini sevmedikleri halde seviyormuş gibi görünerek aslında en büyük hatayı yaptılar.
Müthiş finalde; ayrılık, hayal kırıklığı, boşuna mücadele, aldatma ve ihanet kol gezmişti adeta. ” Hiç bir aşk kutsal değildir. İhanet aşkın temelinde var. ” tezinden yola çıkarsak eğer karşımıza sadece hayalden ibaret ruhlara adanmış sahte hikaye bedenlerinden başka da bir şey çıkmaz, çıkamaz.
Aldatan bedenlerden, aldatılan ruhlara ithafen..!
Www.Denizim.ORG
Sahte Hikaye
SubaT
22.06.2018
Sahte Hikaye, sohbet, sohbet odaları, sahte hikayenin sonu, müthiş final, sahte hikaye gerçeği
Hastalık
Bir önceki yazımız olan Yalanın Zaferi başlıklı makalemizde bedava sohbet, mobil sohbet ve sohbet odaları hakkında bilgiler verilmektedir.
müthiş final
,
Sahte Hikaye
,
sahte hikaye gerçeği
,
sahte hikayenin sonu
,
sohbet
,
sohbet odaları
0 notes
diazepm · 13 years ago
Audio
Ben ki her yalan söyleyişimde yüzüme yeni bir maske geçirdim, ben ki o kadar çok yalan söyledim ki şimdi gerçeklerim rahatsız etmeye başladı beni. Sanki gerçekleri söyleyince insanlar tuhaf tuhaf bakıyorlar yüzüme, geç bunları diyorlar içlerinden. Yalanlarla öyle mükemmel bir ben yaratmışım ki aslında, hiç olmayan, şimdi insanlar bundan saptığımı görünce yadırgıyorlar. 
Aslında yadırgadığınız benim, gerçek ben buyum, ben size yalanlardan bir ben yarattım ve siz onu benden daha çok sevdiniz. Beni sevin diye yalan söyledim, ama şimdi sevdiğiniz ben, ben değilim. Üstelik artık kendi kendime de kızıyorum, beceriksizliğim, yalancılığım, her gün yalanlarımı hatırlamak zorunda oluşum yüzünden kendime de kızıyorum ve uyuyamıyorum.
Bu kadar çok yalanı, bilgisayar gibi her saat başı güncelleyen beynim sudoku oynayamıyor ya ona da şaşırıyorum. Oysa bu beyin en zor problemlerin üstesinden gelebilmeli, Melik Duyar ile kıyasıya kapışabilmeliyim mesela, alt edebilmeliyim onu, eline vermeliyim ama yok. Yalanlarının sektirmeden hatırlayan bu beyin, 24'lü hafıza kartı oyunu oynayamıyor avradınısikiym.
Bunu niye yazıyorum şimdi? ben Cevat Kargı, 2012 nisan ayında yavaş yavaş ortadan kayboluyorum. Cismen değil ama bu yaşıma kadar hafızasını taşıdığım, huylarını kullandığım, eğitiminden istifade ettiğim, şakalarını yaptığım, mizahını benimsediğim Cevat Kargı ölüyor. Yerini her davranışı, her gülüşü, her esprisi, her konuşması yalanlarla bezenmiş yeni Cevat alıyor. Bu yeni Cevat'ı siz de çok seveceksiniz eminim, çünkü bir proje bu Cevat. üzerinde yılların emeği, çalışması, ar-ge'si var bu Cevat'ın. Eski yıpranmış, eksik, gelişimi kısıtlı Cevat gidiyor artık. Bundan sonra benim bile katlanamadığım ama sizin çok seveceğiniz Cevat var.
O Cevat'ın ta amına koyayım ben. ama siz seveceksiniz bak. 
6 notes · View notes