kirkmiligram2437-blog
kirkmiligram2437-blog
Günce
10 posts
Günü güncesine katmaya değer bir adama ait.
Don't wanna be here? Send us removal request.
kirkmiligram2437-blog · 8 years ago
Text
Ve düşe kırıklık olmazdı böylesine gecelerde.
Suya dokunup yüzünü okşamak gibi umut dolu düşleri , ilk okuldan kalma bir kaç sayfaya döküp balonların diplerine bağlayıp gök yüzüne salmak gibi bir şeydi. Ve o baharın gelişi hiç bu kadar çocuk kokmamıştı. Dedim ya. Olmazdı kırıklıklar. Ne düşlerde . Ne düşüşlerde. Acımadığını , kayıp çocukları ararken kaybettiğimiz kendi çocukluğumuzun farkına vardıktan ve öylesine acıdıktan sonra anladık. Korktuk ilk bahar sabahlarından. Özlem duyduk nice hazana. Ve kaybetmenin ağırlığını boy ölçüştüremedik kazandıklarımızla. Büyük kaybettik. Kazancımızda kaybetmek oldu zamanın şu ana ayrılmış kısmında.
Ne hissettiğime dönük soruları da kendime cevaplamaktan o kadar korkuyorum ki. Bir kırıklık , bir ah , bir iç çekişine sığmayacak artık bazı düşler. Yarın olacak. Yine aynı yolu aynı yerde sigara yakarak yürüyeceğim. Hiç tanımadığım insanlara selam verip öğle arası uyanmışçasına gülümseyeceğim. Ne benim ki doğru bir hayat olacak. Ne de onların gördükleri. Bütün bunların arasında bir sabah uyanıp kendime verdiğim sözü tutamadığımı gördüğümde bir kez daha büyüyeceğim.
20 li yaşlara söz verilmez kardeşim.
Onlar için düşler kurulmaz.
Sarılmaz bir başka yirmili yaş böylesi zamanlarda.
İnanamaz
Tutuklanamazsın düşlerine.
Gitmesi için hiçbir neden yokken ortada unutmaman gereken tek olgu . Yalnızsın.
Hem de böylesine bir mevsimin böylesine bir gecesinde.
Hoşçakallara boğulan nice gecelere.
Eyvallah.
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
Sarı ışıkların , beyaz yalanları örtmeye yüz tuttuğu bir vakit dünyaya gelmek kadarıydı bugün. Erken uyandım. Sokak lambalarının gündeki aydınlığı , dokuz kırkbeş trenleri ve erkenden uyutulmuş çocukluğumuzu arar olmuştu gözlerim . Bir başka ömre ait olmalıydı böylesi avuntular . Böylesine bir başına , böylesine bir.. Uyanmayı unutmuştu o dem çocukluğum. Ara ara sayıklar , ara ara tren raylarında görürdüm kendimi . Ve sonrası üç kurşun kalıntısı . Küf kokulu kaldırımlara ait bir ömür parçasında , en çok yalnızlık kokularına alışamamıştım . Gelip geçici heveslerin ağırlanmadığı , yirmibirinci asra ait şiirlerin günü kurtardığı , çığlık atmadan uyanabildiğim sabahlarımın olması , dinginliklerde bir ben . Ben demiştim uyumadan önceki saatlerime . Vazgeçememiştim düne ait şeylere esir olmaktan . Ağırlanan duyguların yılgınlıkları , Yaşar Kemal'in ölümü üzerine söylenen " Yer yüzü aşkın yüzü oluncaya dek " cümlelerini unutamadığım dönümlerin olması ve bırakılmak yangın alanlarında . Ateşe ait olmuyordu yangının böylesi . Düzelir diye umut ettiğim ağrılarım, gelir diye beklediğim yarınların , kurtarırım diye dualar ettiğim ömrümün yarından alacağı çok şey var . Kimi tek başına , kimi avuntulardan ibaret . Bir yerlerde bir başına bir şehrin boğukluğunda düşlediğin sabahların içinde olacağım zamana hasret . Henüz tanımadığım kadın . Henüz görmediğim , henüz gitmeyen kadın. Çocukluğumu zamansız uykulara umuda esir ettiler . Yarına ait cümleleri bugünden kurmaya korkuttular . Acıttılar , acıdılar. Sonrasında bir ben oldum güne korkarak uyanan . Sonrasında bir ben kaldım yarım. Eksik Mutsuzluğu kadar acımasız olan . Çocuk gözlerinde bahar arayan bir ben . Yarım asra sığan hikayelerin bir kaç yılda anlatıldığı bir ömre sahip olan bir ben . Vazgeçmeden Durmadan Her sabah Her gün Her saat başı Her sigaradan sonra Her sokak lambasının söndüğü vakitte Her kavgada Her vazgeçiş Her başlangıçta Bir ben . Sana dair son umutlarla . İncitme. Eyvallah ✌️
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
Bir papatya griliğinde düşlerin duvarlara çarpması ve radyoda çalan mahzun bir Cevdet bağca türküsünün var olması ve tozlu rafları bir bir yerinden kaldırması gibiydi gece. Sessiz ve kalıplara sığmayan şehir siyahlığını bir iç çekimine sığdırabilmek , bembeyaz alnından omuzlarına dökülen saçlarının verdiği heyecan ve dizlerimdeki sızı , bu gece de anlatıyordu ben olmayı.  Yorgun ve heyecanlı bir adam olmak kadarı vardı bugün. Çok uzun yoldan gelen sevinçlerin  ve kısa yollarda kaybolan kimi düşüncelerin var olması ve bir başka kente ait düşleri bir yatak köşesine saçtığını bilmek vardı sonra. Böylesine bir geceye yürüdüm. Hiç olmadığım kadar yorgun bir geceye.  Böylesine zamanlarda şehrin siyah şapkalı abileri olarak ortaya çıkar , birbirimizi görmezden gelip uyuyacak kadar yorgun olduğumuzu düşündüğümüzde girerdik yatağımıza. Başım ve dizlerimin senkronize ağrılarıyla kurtardığım bir başka gece daha olurdu bu da.  Kitap ayraçlarının görevlerini üstlenen ama bir türlü kitabın nerede olduğunu , ne yaptığını , neye güldüğünü bilmediğim bir başka gece.  Sonra bir kara sevda türküsü daha çalardı radyoda. Radyo da bu ya . Mahzun olan ne varsa döküyor. Bir yandan bağlama sesleri ve kimselerin dönüp bakmadığı bir dönümde olmak. Doldurduğum son yaşımın ortalarını kurtarabilecek şeylerden değildi. Bir gece daha vazgeçmek ve sabahın korkunç telaşına düşmek vardı kaderde. Kabullenmiş ve gülümsemiştim.  “ Kim olursa olsun seviyorum ben senli yarınları. Ya sen ?  “ diye sorarak inanmak istemiştim ben. . Ve böylesine soru sormayı on dörtlü yaşlarımın ortasında öğrenmiştim. Beni güne katmaya değer bulmayan insanların sıfatsızlıklarını da anlamamıştım o zamanlar. Kanmak 14 yaşındaki bir çocuğun en büyük lüksü olmalıydı. Sonra ki yaşlarıma devredeceğim en büyük mirasımın bu olacağını bilsem vazgeçerdim inanmaktan. Sonradan öğrendiğim çocuk olmak deyimine ait şeylerden olsun isterdim. Sisli dağların ardına kalan büyük adam olma hayallerinin apaçık ortada olduğu günlere ait olsun isterdim.  Sonrasında bir sabah ben mutlu uyandım.  Canım yanıyordu. Gidenlerin bıraktığı fazlalıklardan boğulmuyor Gündelik şeylerin verdiği tatlı telaşı özlemiştim.  Sonra bir sabah ben 17 li yaşlarıma uyanmıştım.  Bu sabah gibi.  Sonra bu akşam gibi bir geceye daha uyumuştum.  Yorgun. Sızı dolu Ama mutlu. Umudun dar ağaçlarına hapsolmadığı bir geceye.  Biliyorum diyen adamlar öğrenmeli  Öğrenen adamlar mutlu olmalı.  Ve hakkeden bir ömürde bir nesil dilemeli.  Yarın sabah gibi.  Belki yarın gibi. Belki ben gibi. Sarı uçurtmaların gündeki güzelliği gibi mesela.  Mesela ben En çokta sen gibi .
Eyvallah. 
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
Temizleyemedik biz hiç. Alnımıza düşen kırışıklıkların sorgusunda bir hayata dair sorular soramadık. Kırmızıya dönük , sana dönük bir gece de daha bize kaldı umutlar sayın Tanrı . Dolduramadığım ya da dolduramayacağım nice yaşımın olması ve yaşıtlarımın bunca şeye rağmen kara parçalarını hep soğuğa kapatması zoruma gitmedi hiç . Hepsine ait bir döküklüğün ve zorlanmışlığın eseri olan sabahlarda , selamını aldığım nice insanın nice çocuğun suretlerinde gençliğim. Umut ediyorum hep güne dair. Sözlerin düşmediği bir yarım dönüm istiyorum. Gün dönsün , kahverengi kitaplar kalmasın ve insanlar sayın Tanrı insanlar olması gerektiği gibi olsun. Soluk bedenlere hapsolan ve gerçekten umarsızlığı soğukluk diye anlatan insanların yarınları olacak muhakkak. Yargılanmadığım , gülerek sözler verdiğim sabahlarda onlara benzesin.  Güçlü bir adamım ben. Ama daha fazla olmak zorunda kalmayayım.  Böyle dualarda sen olma. Olmasın böyle hiçbir şey . Ali'm güne dönsün. Şehir hep lacivertle boyansın . Ama bitmesin hiç çocukların yarını.  Henüz yirmili yaşlarında bir çocuğum ben sayın Tanrı .  Kırmızı kitaplarım Dolduramadığım sabahlar Beklediğim insanlar. Ve gidemediğim nice yol var . Bir insanın gözlerinin içinde gülümsemek bir daha yanılgım olmasın. Severken nasıl olduğunu öğrendiğim şeyler de. Sabaha daha çok var ya hani.   O kadar çok olmasın Artık  Lütfen  Lütfen.
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
Serdivanaait
Çabukluğunu yitirmişti zaman. Yelkovanın kadranın üzerindeki tutarsızlıkları ve sarhoşluklarımı bir biri üzerine bırakmıştım. Üşümenin tatlı sıcaklığında yitirilen herşeye ait bir sigara daha yakıyordum şüphesiz. Yargılamayın. Şehrin bu tarafından kendimize ait olmayan bir duman yoğunluğu , yağmayan yağmurlar ve kendini henüz güne teslim etmiş olan kuzey rüzgarları tamda bunun içindi. Bankların üzerlerine bırakılan ve unutulmaya yüz tutmuş benliklerin her biri , diğerinin gölgesinde kalmaya müsaitti . Saçları kadar uzun bir gün dilemiştim bu yaşlarıma. Düşünmelere , ardından koşup gelmelere dair ne varsa bir ah'a sığmıştı. Ne çok tüketmiştik beni sayın Tanrı . Şimdiler de teker teker kaybediyorum yakama takılı kalmış rozetlerimi. Adımın ne olduğunu ve Nasıl bir adam olduğumu hatırlamak istiyorum. Müzik listesinde karmakarışık bir yapı , Nazım'ın henüz yazmadığı şiirleri ve henüz kaybolmamış yaşama sevinçlerimiz olmalıydı. Bunu kazandıktan sonra üzerine çıkıyoruz kenar mahallelerde gömülü kalan umutların. Ve hepsinin üzerine çıkıp gideceğimiz günleri hayal ediyoruz. Buna değecek bir Zaman diliminde , varoluşlarının hayali , günü kurtarma çabaları ve yaşlarımızı dolu dizgin kılan bir sevinçle dönüp birbirimize bakacağız demiştin kardeşim. Hayalin böylesine ait olmuştuk. Dönüp dolaşıp girdiğimiz köşe başlarının ve kahverengi ömürlerin şahısları olmamalıydık. Savaşmadan , yorulmadan türkü söylemeliydik. Ben çok güzel saz çalarım , sen çok güzel söylersin ve biz  kazanamamış kalırdık bunca sabiliğimizle..  Sonra hep sarılıp ağlardık birbirimize. Buna rağmen izin vermezdi sayın Tanrı vazgeçmelerimize. Ne çok söz vermiştik bu dilime ait.  Ne çok ölmüştük birbirimize bakarak.  Ne çok uğurlamıştık severken.  Bırakıp gitmişti o sabah Cevat abi.  Sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı . Bıraktığı mirasla daha güçlü olacaktık biz. Ardından düşmeyecek. Yalnızca birbirimize ağlayacaktık .  Sözün böylesi acıtır oldu artık.  Şehrin böylesi çekilmez İnsanın böylesi beklenmez oldu.  Biz yine de öğrenemedik. Kahretsin. Eyvallah ✌️
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
Kahverenginin Tadı Hep Aynı. Bil istedim.
Kahverengi acıları var insanların kardeşim. Mavi bulutların bir türlü akıtamadığı nice kahverengi düşüşler. Kiraz mevsimlerini boş geçen umarsızlıkları daha sonraları. Kitap aralarında kalmış binlerce hissiyatın benlikleri. Birlikte gömülmüşüz onlarca şehir aralarına. Ki omuzlarda taşınacak olmasına rağmen defnedilemeyen hikayelerimiz saklı durmuş kitaplarımızın arasında bunca zaman. 
Gidilecek kilometrelerce yolun nereye çıkacağını bilmeyenlerimiz çok az. Ağlıyoruz ama tanık olanımız çok az. Yüzbinlerce yargı kelimesi çıkarıyoruz günümüze ve bizden birisine değipte yaralayacak mı sorusunu sormuyoruz. Oysa çok azız biz şehirde.Dönüme şahit olan ve bir bar taburesi üzerine düşüpte kalkamayanımız , kalkamayıp biraz daha kaybolanımız ve daha niceleri. Ölsek en fazla çaylar soğur kahvehanede demiştin kardeşim. Soğuyan çayın sabahı beklememesi ve biraz daha kaybolmak , kaybolurken bir başkasını da kaybetme korkusuyla var oluyoruz hep. Biliyorsun. Gündüzler kimin bilmiyorum. Ama gece. Gece ve bir başkası kardeşim. Saatleri dönüme sokup , bir sonra ki günün ne olduğunu bilmediğin zamanlardan arta kalan yalnızlık olgusu , şehir ve gece . Gariptir böylesi acının kardeşim.  Gidilecek bir yol olsa. Söylenecek bir türkü.  Tutulacak bir söz olsa kardeşim.  Taşınacak bir yük olsa düpedüz hamallık üzerine . Mavi bir uçurtma  Kırmızı gökyüzü  Dünya olsa kardeşim dünya. Çocukların hep mutlu olduğu bir dünya.  Altında kalma pahasına omuzlayacakken acıyan birisinin acıtan bir zaman dilimine sığmak gibisi yok.  Bir başkasına ağlıyorsun kardeşim.  Yirminci asra dair şiirler okuyup bir başkasına ağlıyorsun.  Ama bilip öğretebilsen. Gülsen bahar sabahları boyu.  Gitmesen öyle. Sözlerini tutup bitirsen bunca kahverengi acıyı.  Oysa hiçbir şiir sevmezdi şairini. Hani desen. Düşmek bu kadar acı verici bir olgu olmazdı. İnanmak bu kadar karmaşık Gitmek bu kadar basit olmazdı . Her yeni güne sözler vererek başlayan bir adamın geceye dair son sözü Eyvallah olmazdı.  Ama yalnızız.  Güne , şehire ve miligramlık hayatlarımıza kalan ne varsa.  Sevmek hep sekiz harfli bizde.  Düşmek beş. Koşmakta bir çocuk boyu.  Yine de .
Eyvallah kardeşim. Eyvallah.
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
Hepsine Ait bir Merhaba.
İnsanların kaybettirmeye zorladığı şeyleri ilaç parçalarıyla toplamak gibiydi hayat. Saatlerce beklediğim 17.30 otobüslerinin önümden gelip geçmesi ve el bile kaldıramamla başladı. Oysa otobüs bile olsa gitmelere o kadar alışmış bir günüm vardı ki şu zamanda. Gencecik bir kız çocuğunun kırmızı hayallerini mavi papyonumla süslemeye değer bir dünya düşlemiştim oysa. Rüyaları olmayan mavi arabalarımı sürmek ve yirmili yaşlarıma devretmek vardı içerisinde yalanım yok. Ki nice mutluluk parçalarını toplayıp cehenneme yastık olan bu odanın her yanına fırlatmak.  Esir düştüğümüz zamanlarda sarılmak için beklediğimiz nice çocukluk anılarını birer birer unutmuştum. Oysa eskiden. Mutlu olduğunda kaybolacak o dakikalar ve tuvalimdeki renkler hep beyaz olacaktı. Öyle kanmıştım çocuk yaşlarıma. Sonrası hep mavi demişti annem. Mavi bir gökyüzüne ait kırmızı düşler. Ve unutulmuşluklar kendi kendilerini hapsedecekti dar ağaçlarına. Kol saatlerim , kitaplarım ve mutlaka futbol toplarım olacaktı.  Olmadı. 
Bakarken yıkılacağım bir kol saati takmak gibi bir ahmaklığım. Ya da kitaplarımın hepsini yarım bırakmayacak bir neden. Bana dair. Ertelediğim ve ben olmaktan çıkan sadeliklerin , egoların kendilerinden vazgeçiyorum bugünden. Ama anlatamıyorum . Gece oluyor ve bir sigara daha içiyorum. Ben sigarayı hep içiyorum aslında. Ve annemi en çok bu uzaklaştırıyor benden. Ve sarılacak bir nokta kalmıyor. Ne güne , ne düne ne de anneme. 23 yaşın hemen hemen ortalarına ait kılınan sevinçlerin , önemsiz bir sinema biletinin artık basit olduğu bir zaman dilimine ait düşleri de bırakıyorum sarılamamalarıma. Hayıflanıyor. Utanıyorum çoğu zaman. Kim olduğumu bilmeden yazıya döktüğüm nice nisan gecelerini de umursamıyorum . 
Fırsatım olsa dünyayı alırdım avuçlarımın arasına.  Dünyanın öbür ucunda ki adamın gölgesi olmazdım. 
Ve kaybetmezdim. Güllere ve papatyalara ait ne varsa karanfil kokulu sokaklara bırakmazdım. 
Ben böyle bir adamım. 
Herşeye rağmen.
Eyvallah iki gözüm.
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
Mavibirsabah.Kahverengiinsanlar.
Şehrin kalabalığına henüz karışmıştım.  Sabah olmuş ve kuşlar göçlerini çoktan tamamlamış ve çocuklar mutlu bir pazar sabahına ellerinde temiz baharlarla çıkmıştı sokağa. 6.30 trenine ait olan bir adam olmalıydım bu sabah. Kimselerin olmadığı ve nice ayrılıklara gebe bir tren istasyonunda düşünmek ve reddetmek olgularını tartışamadığım bir yorgunlukla vazgeçtim. Herşeye rağmen sabah oluyor gün dönüyor ve yeniden yargılanıyoruz. Çocuk olmaktan vazgeçtiğim o sabaha ne çok yakın. Yürüdüğüm yolların çakıl taşlarıyla dolu yargılanmaları ve anlaşılmaz bir adam olma yanılgılarıyla bitiyor hep sigaram. Sonra sabah oluyor ve uykudan uyanmak ve bir gece öncesine ait baş ağrılarımı bir sonraki sabaha ertelemek kadar güzeli yok. İkilemlerim sonucu muhakkak olan hatalarım ben olduğum için. En büyük isteğimdi anlaşılmak. Hata yapmamak. Gülmek. Oysa insanlar o kadar muhtaçtılar ki anlamamaya. Herşeye rağmen zaman beni tüketsin diye dil dökmeye. Sabahı zor ettiğim bir başka gecenin konusu olmak için öylesine meraklılardı ki. Bırakıp gidemedim. Hata yapmadım. Ama anlaşılamadım da . 
Eyvallahlara boğduğum , boğulduğum nice kaçışların üzerine bir pazar sabahı ben. Her defasında daha dağınık uyanıyorum ama biliyorum. Hata bugün bana ait değil. Ve aitliğin bu kadarı günü kurtarmıyor. 6.30 trenine ait bir adam olma hayallerim var. Ve suçlusu sadece şehir. 
Eyvallah.  
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
KırmızıKahküllüÇocukluğum.
İyi olanların azlığıyla dolduruyoruz heybemizi hep. Mavi bir gökyüzünün altına sağanak düşen umutsuzluk ikilemlerinden kaçamıyoruz hiçbir zaman ve mutsuz zamanları yaşamak yirmili yaşlarımın en boğuk gecelerine şahit oluyordu. Dedim ya. Geçmişe dönük acılara ağlamak güne değmiyordu. Ama hayıflanırken sigara yakmaktan başka da bir lüksümüz yoktu .  Esaretin tanımını bir bahar sabahına aitleştirmiştik. Ve basitti dökülmesi dizlerimize , dizelerimize. Oysa yalnız değildik. Bulamıyorduk birbirimizi yolun en başında. . Aramıyorduk çoğu zaman. Düşüyor kalkıyor bir kez daha sarılmak istiyorduk hep. Esaretin böylesini ilk kez çocukken yaşamıştım. Kanayan dizlerimin bedelini aldığım bir tokat sillesini kurtuluş bilip sarılmıştım ben. Ordan bu yana da bitmek bilmedi aldanışlar.  Kaybedilen zamanın ötesinde , harcanan tek şey kendimizdi bu mevsim. Konuşmak ritüellerin en temizi olmalıydı. Öylesine bir dünya da , yarına ait hüzünlerin olmadığını ve gerçekten ölümün olduğunu kabullenebilecek bir kaç ayın üzerine , takılıp kalmak ve gerçekten yalnız hissetmek gibisiydi bugün. Ama bugün daha umut dolu.Yirmili yaşlarım hakkediyor en çok mutlu olmayı.  Sokağımın aydınlanmaya henüz yüz tutmuştu bu sabah. Ve nerede ne aradığım sorgulamadan uykuya daldım ve unuttum miligramlık adamlıklarımı. 
Sonra akşam oldu bugün. Taşlanmaya değer bir ömür kalmadı insanlarda. Değişmeyecek tek şey acılarken esarete kapılıp 13 metre kare bir odada hayıflanmak sanırım sigaramda daha acıydı.  Şimdi ömrümün başında. Bir çok şeyin üstesinden gelmiş bir adam olarak yazıyorum. Ölmek ve günün eş anlamlılığı kadar hayat. Yorgunluğumun temizliği kadar değerleniyor uykularım.  Yarın da varım.  Her çocukta. Eyvallah.
0 notes
kirkmiligram2437-blog · 9 years ago
Text
GüneVasiyet
Talihsizliklerimiz.
Yorgun düşmüş ve Ekim'e meydan okumaktan vazgeçmiş bir çınar ağacını ardımızda bırakıp , henüz varmıştık insan eli değmemiş ve soğuğuna henüz nefes karışmamış zuvallarla dolu ve tarihi göğüslerine kadar açık coğrafyaya.  Ben ve sigaram.
Oturdum tereddütsüz.
Nefes almak , dinlemek ve bir başına olmak olgularının varlığı , bu huzur , yenik düştüğüm bir kaç dakikanın ardından söylemlere bıraktı yerini.
Benim uzun cümlelerim vardır insanlığa. Bilirsin.
Terkedilmiş coğrafyaların temizliğini kendime bir türlü kanıtlayamamış olmanın huzursuzluğu ve ağzımdan bir türlü düşmeyen küfürlerin yerini alan sigaraların boğucu güzelliğini harmanlamaktan , tilkileri öldüremediğim gece sayısını bine çıkarmaktan , üşümekten yazamadığım nicelerini bağıra bağıra söylediğim bu tepeye bir türlü alışamamaktan sıkıldım.
Bilmelisin mutlaka. Sıkıldığında sarılan bir insan olmayı tarih kitaplarındaki kara hüzünlerden öğrendim. Nehrin ortasında bir ağaç . Nice darbelere göğüs germiş nicesini içine alıp nicesini alnında taşımış bir kara parçasının tamda ortasında bir başına kalan bir ağaç. Sarısına kepenk atılmış gençliği elinde tutan ve vazgeçmeye henüz ortak olmuş bir insanoğlu olarak , insan sıfatıyla yaşayarak öğrendim. Kollarına siyah bantlar mavi yazmalar bağlayıp suya inen eşkıylardan. Palamut ağaçlarının gecedeki karanlığından , Mehmet amcadan ve konunun en koyu mavisi olan zerdali ağaçlarından öğrendim altında sen varken bir dünyayı ellerinin arasına almak ne demektir. Dokunamadığımız nice çocukları kucaklamak , sözler vermek , yaşamak bir akasya ağacı boyu.
Nicesini senden öğrendim sayın Tanrı.
" Sen olmadan olmuyor " tamlamasını kurmak için ne kadar da güzel bir yaş içerisinde olsamda Sen olmadan daha güzel olacaktı herşey diyesim geliyor.  Yaşayarak bizlere öğrettiğin şeyi miras bırakacağım bir insan daha olmasını 23 yaşımda reddetme lüksüm var mı bilmiyorum.  Ama Bilmelisin. Denemekten , kaybetmekten o kadar mutlu olan bir insan oldum ki dünyanda , bunu da sana inat deneyeceğim diye dayatmak istiyorum ap açık.
Kimsenin olmadığı yerlerde daha yakın olmalısın bana diyerekten yürüyorum bunca yolu. Birileri okusun diye de yazmıyorum. Dönüş yolum karanlık ve ben bir gece daha sen olmadan seninle ,  yazıya dökemediğim nice konuşmanın , atışmanın ve diretmenin tarifsiz huzuru ile o yolu yürüyeceğim. Geri dönüş yolu çok karanlık. Kendine yakın etmek isterde alırsan beni arkamdakiler bilsin.
Mutlaka bilmelisiniz.
Bir çocuğa bakarken gözyaşı dökmemek , avuçlarındaki dünyada kaybolmayı yeğlememek ve iyi bir insan olmaktan ateşi bulduğu anda vazgeçen birer insan oğlu olmak tanrıya edilen en büyük hakarettir.
Elinizde sigaralarla uğurlayın.
Eyvallah.
0 notes