#Deneysel
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ev, Yurt, Vatan Mahvedildi

Birbirine tahammül etmeyen bir ülke gerçek bugün. Birbirini duymak bir yana, ötekisinin o öteki olarak bildirilenin haklarının topyekun zayi olunmasına alkış kıyamet tutulan açık bir zemin burası. Hiçbir özgürlüğün var edilemediği, doğru düzgün hürriyet kavramından dahi uzaklaşılmış, eşitlik ve hakkaniyetin halka çok görüldüğü bir zeminde, mutlak yanlış üstünde ilerleyen bir menzil var ediliyor. Herkes bir diğerinin gözünü oysun isteniyor. Ol burnumuzun dibindeki Suriye örneğinin on iki yıla yakındır yaşadığı korku tünelinin açık, aleni bir başka benzerini bu sahada var edebilmenin kilit odakları kaşınmaya, uç versin de nasıl olursa olsun diye şiddet / nefret / linç yüklenmeye devam olunuyor. Tümüyle belirli bir biçimlendirme tahayyülü dahilinde olmakta olan çürümenin daniskasına rehin edilmiş olagelen bir yer, yurt var ediliyor. Yaşamın var edildiği, muhafaza olunduğu, politik aynı zamanda da sosyal verilerinin tastamam tarumar edildiği bir yerin ev olma ihtimalinin de açık bir biçimde sıfırlanması söz konusu ediliyor. Tümüyle nobran bir karanlığın içindeki heyulanın var edildiği bir denklem gerçekliğimiz ilan ediliyor. Yaşatan yer, yutan bir kara kapkaranlık bir zemin addediliyor, ne eksik, ne fazla.
Cürmü önceleyen, acıları göz ardı eden, her durumda sorunların çözümünü değil mutlak ve kalıcı çözümsüzlüğün ta kendisini bina eden bir menzilde, hakikat de alaşağı ediliyor. Her şey hikaye kılınıyor. Hayatın örselenmesi mevzu edilmesin isteniyor. Toplumsal ola gelen barışma isteminin nasıl düzenli bir biçimde, sessiz sedasız hızara dönüştürülebildiği bir zemin gerçekliği bugün söz konusuysa, mutlak dayatmaların ortasında, sermayenin de olur vermesiyle birlikte bir kere daha memleket yangın yeri kılınıyor. Cürümler, çürüme halini güncellerken, ol yangın yerinin ortasında dımdızlak konulmuş, karanlıklara rehine addedilen insanlık mefhumu bütünüyle gözler önüne seriliyor. Toplumsal çökertmenin her hamlesinin apayrı icra olunduğu zeminde, ev elden giderken, yıkım kalıcılaştırılıyor. Her şey doğrudan düzenin devamlılığı adına, yeni liberalizmin var ettiği ufuksuz, alenen çözümsüz, her dem birbirini alt eden insanların, hedef alınan mekanların, meskenlerin bir biçimde yaşam sahalarının tarumar edildiği bir yeri bildiriyor. Geleceğimiz şu anda afaki bir biçimde şimdiden mahvediliyor. Doğa kırımının yanı sıra, tarımsal faaliyetlerin artık izne tabi kılındığı, ocağına incir ağacı dikilmiş insanların domates, salatalık gibi fidelerini kendilerinin ekmesine dahi izin verilmeyecek bir iklim kanunun zirve yaptığı güncellik söz konusu ediliyor. Şirketlere peşkeş çekilen ve daha yeni geçtiğimiz hafta yasallaştırılıp kamuya duyurulan maden ocaklarının var edilebilmesinin önündeki engelleri aşan doğa katliamlarının, zeytinlik talanlarının söz konusu edilebildiği kararın ardından çıkagelenler de bütün o kapkaranlık kör dövüşünü imgeler.
Basitten zora giden yolun, kör dövüşlerinin arasında hayatın nasıl örselendiğinin hali pür meali sokağa yansımış olan gölgeleme halinden, birbirini bir ötekisini salt gücü yetebildiği için alt eden cenahların bu kadar afaki çoğalmasından görebilmek mümkündür hala. Hal ve gidişat hepten mahvındır. Tümüyle bir ülke istimlak olunurken, yangınlarla ve doğaya yönelik kırımlarla kendinin mahvını bina ederken bir de dipsiz bir kayıtsızlığın ta kendisi var edilir. Galiba en ağırı da budur. Ötekileştirmenin, kin ve hiddetle tahakküm etmenin, karşısındakini zora koşmanın, kendisi eziliyor olsa da başkalarının onun için de bu cehennemî tahayyülü sorgulamasının ön alma çabasının önü kesilmek istenir. Zaten bu memlekette neyden haberdarızdır ki! Gökay Başcan’ın BirGün Gazetesindeki haberinden aktaralım: “Uzmanların ve yaşam savunucularının tüm itirazlarına rağmen Genel Kurul’da onaylanan torba yasa, uluslararası maden şirketlerini harekete geçirdi. İktidarın ilk hamlesi ülkenin oksijen deposu olarak nitelendirilen Kazdağları’nda 200 binden fazla ağacı kesen Alamos Gold ile anlaşmak oldu. Türkiye’nin maden ruhsatını yenilememesi üzerine Alamos Gold tarafından 2021’de açılan tanzim davasının tarafların anlaşmasının ardından 2 Temmuz’da askıya alındığı ortaya çıktı. Askıya alınma tarihinin torba yasanın ilk olarak genel kurula gelmesi beklendiği 1 Temmuz’dan sadece bir gün sonra olması dikkat çekti.
Ormanların, meraların, zeytinliklerin ve tarım alanlarının maden ile enerji şirketlerine peşkeş çekilmesinin önünde en ufak bir engel bırakmayacak olan torba yasa geçtiğimiz hafta Meclis’te kabul edildi. Kamuoyunda ‘süper izin’ ‘işgal’ yasası olarak nitelendirilen yasa, daha önce yurttaşların itirazları ve koruma kararları nedeniyle projeleri yarıda kalan maden şirketlerinin de iştahını kabarttı. Yaşanan son gelişmeler de yasanın maden şirketleri için hazırlandığı eleştirilerinin haklılığını bir kez daha ortaya koydu.
Ciğerlerini Söktü
Ülkenin ve kamuoyunun yakından bildiği Alamos Gold, 2019 yılında ülkede eşi görülmemiş bir yıkım yarattı. Orman Genel Müdürlüğü’nden aldığı izinle 200 binden fazla ağacı kesti. Ülkenin oksijen depolarını yok edip geriye bırakan bir çöl bırakan Alamos Gold’a karşı büyük bir direniş örgütlendi. Kazdağları’nda aylar süren ‘Su ve Yaşam’ nöbetinin yanı sıra binlerce insan yürüyüş gerçekleştirdi. Tüm açılan davaların, itirazların ardından AKP iktidarı geri adım atarak Alamos Gold’un ruhsatını yenilemedi. Bunun üzerine Alamos Gold, zararlarının karşılanması için harekete geçti. Dava açan şirket, Türkiye'nin tarafı olduğu İkili Yatırım Antlaşması (Tahkim) gereği açılacağı duyurulan tazminat davasında tutarın 1 milyar doları bulacağı ifade etti.
Süreç Eş Zamanlı
2021’den bu yana süren ve önemli yol katedilen davada önemli bir gelişme yaşandı. Alamos Gold ve Türkiye Cumhuriyeti anlaşarak süren davanın askıya alınmasını istedi. Böylece şirket bu anlaşmayla belki de 1 milyar dolar tazminattan vazgeçmiş oldu. Davanın askıya alınma tarihi de dikkat çekti. 21 Haziran’da komisyonda onaylanan torba yasanın ilk olarak 1 Temmuz’da genel kurula gelmesi bekleniyordu. Daha sonra çeşitli sebeplerle ertelenen torba yasa görüşmeleri 19 Temmuz’da yapıldı ve Meclis’te onaylandı.
Tahkim davası ise askıya torba yasanın ilk olarak Meclis’e gelmesi beklenen 1 Temmuz’dan sadece bir gün sonra gerçekleşti.
Torba yasa ile önünde neredeyse hukuki bir engel kalmayan Alamos Gold’un hangi söz karşılığında davanın askıya alınmasını kabul etti bilmiyoruz. Ancak bu kabul, Alamos Gold, Kazdağları’na geri mi dönüyor sorusunu da beraber getirdi.”
Cürmü var eden sermayenin süreklilik kıldığı hareketlenme içinde, doğa talanından açık bir biçimde var edildiği Kazdağları yıkımının devamlılığının da sağlama alındığını görüyoruz. Alamos Gold’un var ettiği siyanürlü talanın, çorak ve köksüz kılınmış birer zehirli balçık tarlasından gayrısına izin vermeyen düzeneğinin tanziminden çok daha bariz ve kalıcı hırsızlığına devam olmasının yolu da yönü de bir milyar dolarlık anahtar ile açılır. Tazminat lafzının geçtiği odakta devreye giren devletli eliyle biraz daha fazla yıkımın önü açılır. Memleket kurtarılmasından, savunulmasından bahisler açılırken bir kez daha geleceğin cürme rehineliği kesintisizleştirilir. Hayatlar tarumar ediliyormuş, birilerinin yaşam sahaları altüst ediliyormuş, hiçbir biçimde doğanın yaşamasına olasılık kalmıyormuş bunların konuşulmasından hicap edenlerin elinde oyuncak kılınmış olagelen bir yaşam sahasının kökten yıkımına devam olunsun değil mi, ne gam! Budur zaten bariz açmazları içinde çalakalem değil doğrudan çürümenin emareleri. Birbirinden nefret eden, birbirini hakir görmesi otomatiğe bağlanan sistem içi, dışı karşılaşmalarından hayatın en kestirmeden talanına devam olunur. Kazanan sermayedir, çürüyen insan.
“Antalya’da Gazipaşa’ya bağlı Doğanca Mahallesi’nde çıkan yangın nedeniyle Gürçam Mahallesi tamamen tahliye edildi. Anamur Kaymakamlığı ise Karaağa ve Lale mahallelerinden 264 kişiyi tedbiren alandan uzaklaştırdı. Alanya'daki Söğüt Yaylası’nda çıkan yangına da ekipler gitti. Uzun süren müdahalenin ardından kontrol altına alınan yangında yaklaşık 40 hektarlık alan zarar gördü. Karabük’te de Safranbolu Çavuşlar köyü ve Ovacık Kışla köyündeki orman yangınları da dün 4. gününe girdi. Mersin Silifke’ye bağlı Çadırlı Mahallesi’ndeki üç ayrı noktadaki ormanlık alanlar alevlere teslim oldu. Çadırlı, Bahçederesi, Kocapınar ve Kırtıl mahalleleri tedbir amaçlı boşaltıldı. Çanakkale Ezine’de de tarım arazisinde yangın çıktı. Silivri’de tarım alanlarında yangın çıktı. Bursa, Gürsu ve Kestel ilçelerinde çıkan yangınlar aralıklarla devam ediyor. Mahallelerin tahliye edilmesinin yanında koca bir kentin soluk borusunun da tastamam tarumar olunması sürüyor.” Kısacık bir haber metnine sığdırılan ve 26 Haziran’dan bu yana aralıksız olarak ülkenin dört bir yanında şu yukarıdaki sermayedarlar gibi nicesi için somut madencilik, ekili tarım alanlarının talana açılmasının ardından kuvvetlenen yok etme tahayyülünün bir kere daha memleketi çürütmesi karşımızda örneklenir. Hayat örselenir, dipsiz bir karanlık o kömür karası kılınan platolarından sureti temsillerinden hakikat kılınır.
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Eskişehir’in Seyitgazi ilçesi Büyükyayla ve Fethiye mahallelerinde başlayan kısa sürede büyüyen ve Afyonkarahisar'a kadar ilerleyen yangında 5'i orman işçisi, 5'i AKUT gönüllüsü 10 kişi yaşamını yitirdi, 12 kişi ise yaralandı.
Yangınla ilgili soruşturma devam ederken Eskişehir Ekoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Cevat Aydemir, yangınların çıkış nedeninin kentin yüzde 81'nin açıldığı madencilik faaliyetleriyle ilişkili olabileceğine işaret etti. Kentin yüzde 81’inin madencilik faaliyetlerine açıldığını hatırlatan Aydemir, "Eskişehir'in sınırlar içinde bulunan Seyitgazi ormanlarında çıkan yangının bu madenlerle ilgili olmadığını iktidar bize, halka, kamuoyuna bir şekilde açıklamak zorundadır. Ormanlar yandığında imara ve madene açılıp açılmayacağını iktidar ve yöneticiler halka doğru bir şekilde anlatmak zorundadırlar" dedi.
“Neden iklim krizine sarılarak ülkeyi rant haline çevirdiniz?”
Orman yangınları sonrası yetkilerin, iklim krizi açıklamalarına dikkati çeken Aydemir, "Dünyada iklim krizi yaşanıyor ancak yangınlar sadece bizim ülkemizde olduğunda, öldüğümüzde sorgulamak zorunda kalıyoruz. İklim krizi neden sadece bizi vuruyor. Başka bahane bulamıyor musunuz? Neden iklim krizine sarılarak ülkeyi rant haline çevirdiniz? Ülkeyi parsel parsel yakarak ve sonrasında satarak bize doğa talanını neden yaşatıyorsunuz? Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde 'Biz yanan yerleri imara açmayacağız' demişti. Cumhurbaşkanının bunu söyleme gerekçesinin altında yatan sebebi biz biliyoruz" ifadelerini kullandı.
“Kader değil cinayet”
Cumhurbaşkanı ve diğer yöneticiler tarafından yaşamını yitiren yurttaşlar için kader açıklamalarının yapılacağını söyleyen Aydemir, "Orman işçisi, sözleşmeli orman memuru ya da mevsimlik orman işçisi yangına sürülüyorsa, yangının içine atılıyorsa ve tutanak tutulacağı korkusuyla yangına müdahale için zorlanıyorsa bunun adı kader olamaz, bunun adı cinayettir. Ülkeyi yöneten siyasetçiler bunun bedelini ödemeliler çünkü daha önce 6 Şubat depremlerinde, Bolu Kartalkaya Oteli yangınında hiçbir kamu görevlisi, siyasetçi bedel ödemedi istifa etmedi. Eskişehir'de 10 kişinin hunharca bu şekilde öldürülmesini biz artık kaldıramıyoruz" diye konuştu.
Yangında 10 kişinin teçhizat ekipmanlarının eksikliğiyle yaşamını yitirdiğini belirten Aydemir, "2 trilyon lira faize bütçe ayıran AKP iktidarı, orman işçilerinin yangın söndürmek için kullanılan kurs merkezini kapatarak tasarruf ettiğini sanmaktadır. Dün akşam hayatını kaybeden dostlarımız yine teçhizatsız, ekipmansız bir şekilde ateşin içine sürülmüşlerdir" diye belirtti.
“AKP halkla yüzleşmeli”
AKP iktidarının ve yöneticilerinin halkla yüzleşmesi gerektiğini vurgulayan Aydemir, "Yüzleşme olmadan barış da olmaz. Özellikle son günlerde yapılan açıklamalarda barışa dem vuruluyor olsa da ülkenin bir tarafıyla savaş halindeyken bir tarafıyla barış için çaba gösterilmesini çok sağlıklı bulmuyoruz. Bu yangınlara hızlıca müdahale edilebilseydi kısa sürede söndürülebilirdi. Havadan müdahale şansının olmadığını ve sınırlı olduğunu söyleyen idareciler bizi ikna edemiyorlar" şeklinde konuştu.
“Neden elektrik hatlarıysa şirketleri kamulaştırılsın”
Bazı bölgelerde çıkan orman yangınlarının kaynağının bakımsız elektrik iletim hatları olduğunu hatırlatan Aydemir, şunları söyledi: "Muhtemeldir ki Seyitgazi yangınında da bu tür tespitler yapılacaktır. Madem elektrik üretim hatları ve bu şirketler bölgemize, ülkemize, topraklarımıza, ormanlarına zarar veriyorsa acele kamulaştırma istiyoruz. Cumhurbaşkanı sürekli acele kamulaştırmayla zeytinliklerimizi, tarım alanlarımızı, meralarımızı acele kamulaştırma yaparak ve bunu da yasal bir zemine oturtarak bir yasa çıkarttılar, bu şirketlerin mallarına el koyun ve kamulaştırın ki biz de sizin samimi olduğunuzu görelim. İnsanların ölmesi, insanların ölüme sürüklenmesi bu kadar kolay olmamalı. Bu ölümlerin hesabı sorulmalı ve bunun birinci sorumlusu elbette ki yargıdır, adalettir, hukuktur."”
Cevat Aydemir, her durumda yıkımın her nasıl var edildiğini sorgular. Bugün hemen her şekilde insani olanın tükenişine tanık yazılıyoruz. Bursa’dan, Karabük’ten, gecesinde Diyarbakır’dan yahut herhangi bir başka yerden çıkagelen yangın haberlerinin var ettiği o tahribatın yanına Eskişehir’de bizatihi talan yasasının uygun gördüğü, istimlak olunmasını temin ettiği yerlerdeki yangınlarda on insanın sanki birer sayıymış gibi zayi edilmiş gibi yitimi, katli örtbas olunur. Orman şehitleri denilirken, geçiştirilen teknolojik yatırımın eksik kılınmasından hiç dem vurulmaz. Eğitim dahi aldırılmayan insanların bir kurumun karşılaması en doğal olan yangına dayanıklı kılık kıyafetin dahi temin edilmediği zeminde çoraklaşan, birbirinin gırtlağına çöken ülkenin hakikati, tümden ol yangın yerinden koca bir memleketi kuşatır. Günler günleri kovalarken yirmi dört saat sonrasında başka bir yerdeki bir başka cerahate, yangına, körlemesine karanlığa yepyeni kurbanlar verilecektir, verilir de. Duraksamayan bir düzen, güncelliğini hiçbir yerde hiç ama hiçbir zaman göremeyeceğiniz bir yok sayma, hakir görme, aşağılama ve tahakküm çemberinde hayatı mahvediyor. Müşterek savunmasının imkansız konulduğu bir zeminin her anına apayrı acılar düşüyor. Yaygın medyanın yaygaralarının arasında hakiki bir yıkımın biçimlendirilmesi sürüyor. Sene 2025, her şeyiyle çürüyen bir ülke, her gün bunca yıkıma suskunlukla kendi cehenneminde, günlerini geçiriyor. Sıcak, kurak, hep yıkımın kazandığı... ev, yurt, vatan mahvedildi.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Anadolu Ajansı
Meramda Paylaşılan Haberler
1 Milyar Doları Alın, Kazdağları’nı Verin - Gökay BAŞCAN - BirGün https://www.birgun.net/haber/1-milyar-dolari-alin-kazdaglarini-verin-640867
Eskişehir’de 10 Kişinin Öldüğü Yangın İçin Maden ve Rant Tepkisi: “Ülkeyi Parsel Parsel Yakıp Satıyorsunuz” - Evrensel https://www.evrensel.net/haber/563022/eskisehirde-10-kisinin-oldugu-yangin-icin-maden-ve-rant-tepkisi-ulkeyi-parsel-parsel-yakip-satiyorsunuz
#talan#tarumar#yıkım#felaket#yangın#bursa#meram#arzihal#tahakküm#deneysel#cehennem#başka türkiye vardır#çürüme#cürüm#cerahat#karanlık çağ#akp#iktidar#devlet101#iklim krizi#biyolojik#biyopolitika#hayat hakkı#sözcükler#insanlık meseli#anlamak#yordam#yol#izahat#izan
5 notes
·
View notes
Text

26 Ağustos 2023 tarihli program kaydı.
Güncel deneysel kayıtlardan bir seçki // A selection of recent experimental recordings. Download.
01 – Wolf Eyes – Plus Warning 02 – 7038634357 – Perfect Night 03 – tondiue – Lilypad Part 2 04 – Siavash Amini – The Sweat Of Earth (excerpt) 05 – Lawrence English & Lea Bertucci – Geology Of Fire 06 – Minor Science – Dread The Evening 07 – Bendis Giske – Rush 08 – Klara Lewis & Nik Colk Void – Say Why 09 – Michael Valentine West – I Should Have Lied Like Everyvbody Else 10 – Hulubalang – Kemaut 11 – Kirin McElwain – Work
4 notes
·
View notes
Link
11. Fine Art Photography Awards 11th Fine Art Photography Awards başvuruları başladı. Yarışmaya son katılım tarihi 13 Ekim 2024 olup yarışmaya başvuru ücretlidir.
#AçıkTema#Deneysel#DenizManzarası#Doğa#FineArtPhotographyAwards#fotomuhabirliği#fotoğrafyarışması#gecefotoğrafçılığı#GüzelSanatlar#GüzelSanatlarFotoğrafÖdülleri#İnsanlar
0 notes
Text
Deneysel müzik stilinde Nazım Hikmet Ran. - Kerem Gibi şiiri.
1 note
·
View note
Text
Türk Havacılık Tarihinin Cesur Deneysel Planörü: THK-13 Uçan Kanat
Gökyüzünün Öncü Tasarımı: THK-13 Uçan Kanat 1940’ların sonlarına doğru, dünya havacılık endüstrisi yeni ve devrim niteliğinde tasarım yaklaşımlarıyla tanışmaya başladı. Bu dönemde, geleneksel gövde ve kuyruk yapısından uzak, yalnızca geniş bir kanat yüzeyine odaklanan “uçan kanat” konsepti, heyecan verici bir alternatif olarak ortaya çıktı. İşte bu çağdaş ve cesur fikirlerin Türkiye’deki…
#Ankara rüzgar tüneli#B-2 Spirit#deneysel planör#hava taşıtları#havacılık tasarımı#inovasyon#radardan kaçan uçak#THK-13#Türk havacılık tarihi#Türk mühendisliği#uçan kanat#yerli savunma teknolojisi
0 notes
Text
ABD'de Donör Krizi: Organ Nakilleri İçin Hedefte Domuzlar Var
ABD’de organ bağışında yaşanan kriz, domuz organ nakillerini alternatif bir çözüm olarak gündeme getirdi. Ancak bu deneysel yöntemin geleceği, tartışmaları da beraberinde getiriyor. Donör Krizi Derinleşiyor Organ bağışı yetersizliği, ABD’deki binlerce hastanın hayatını tehdit ediyor. Bekleme listelerindeki uzun süreler, hastaların alternatif çözümlere yönelmesine neden oluyor. Uzmanlar, bu…
0 notes
Text
perec'in deneysel matrisleri | 144 harflik çeviri ve adaptasyonlar
Blogumdaki 01 ve 02 numaralı yenidenyazım ve değerlendirme örneklerini Perec’in oyununun bütün kaidelerine uyarak uzun bir çalışma sonucu Türkçe’de gerçekleştirmiştim. İlgili kuralları takip ederek siz de deneyebilirsiniz. Aşağıda göreceğiniz örnekler ise Perec’in oyununu henüz fark etmeden önce, editörümün benden talep ettiği 144 harfli çeviri görevine dahil. Bu çevirileri yaptıktan sonra matrisin gerçek anlamını çözebildim ve hepimiz epey şaşırdık. Akabinde başarıp başaramayacağımı kestiremesem de matris kurallarına tam uyan yenidenyazımlara ve tanımlama yazısına giriştim. Oldu. Aşağıdaki çeviri ve adaptasyon işlerini de; metne dair madalyonun öteki yüzünü teşkil ettikleri, değerli derecede deneysel çaba gerektirdikleri ve Perec’in matris kurallarına uygun düzdüğü şiirin anlamını da işitebilmemiz için aşağıda paylaşıyorum. İlgili metinler önceki yazımda tanımladığım kurallar listesinin sadece “a” ve “b” şerhlerine uymaktadır. Yani Fransızca’da 144 harf ile yazılmış bir metni, anlamını muhafaza etmeye çalışarak 144 harfle Türkçeleştirdim. Yanı sıra orijinal metinden esinlenilen başka anlam kapılarını da barındıran, kendi şiir dilimi ve sözcelemimi yansıtmayı denediğim, yine 144 harf olma kaidesine uyan adaptasyonlar da denedim.
(İlgili çeviri ve yeniden yazımlar Karşı Sanat'taki Disiplinlerarası Şiir sergimizde sergilenmiştir.)
01
MÜPHEM KAYNAŞMADI ÖLÜMLE
Çeviri:
Müphem; kaynaşmadı ölümle.
dal için’e:
esinliyor mu hala seni?
gürlüyor mu?
yüce şuânı ayırıyor mu mecrasından?
boş lakırdı, kara özsu; -beyhude çaba-
besliyor mu tuhaf,
toy tohumunu?
M Ü P H E M K A Y N A Ş
M A D I Ö L Ü M L E D A
L İ Ç İ N E E S İ N L İ
Y O R M U H A L A S E N
İ G Ü R L Ü Y O R M U Y
Ü C E Ş U A N I A Y I R
I Y O R M U M E C R A S
I N D A N B O Ş L A K I
R D I K A R A Ö Z S U B
E Y H U D E Ç A B A B E
S L İ Y O R M U T U H A
F T O Y T O H U M U N U
Adaptasyon:
öncü kapanışın örtüleri..
dönerim:
laik mucizeler &
Pius’un platonik ayetlerindense;
kamerî yolun kürüne.
odağı sarsıp;
(atıl yaralar, kof) ?
olabilir miyim, tuhaflığımızın belası ?
Ö N C Ü K A P A N I Ş I
N Ö R T Ü L E R İ D Ö N
E R İ M L A İ K M U C İ
Z E L E R P İ U S U N P
L A T O N İ K A Y E T L
E R İ N D E N S E K A M
E R İ Y O L U N K Ü R Ü
N E O D A Ğ I S A R S I
P A T I L Y A R A L A R
K O F O L A B İ L İ R M
İ Y İ M T U H A F L I Ğ
I M I Z I N B E L A S I
02
AYRIM, BİLDİR BİZE
Çeviri:
Ayrım
Bildir bize ayrım; nerede biter ulu tariz,
çöker haraplık yarışı
umut havzasında.
Çıkmaz sokakta:
-altın hile mabedinin düştüğü-
ölüsoytarının kârı azalır.
Kabuklu hale...
A Y R I M B İ L D İ R B
İ Z E A Y R I M N E R E
D E B İ T E R U L U T A
R İ Z Ç Ö K E R H A R A
P L I K Y A R I Ş I U MU
T H A V Z A S I N D A Ç
I K M A Z S O K A K T A
A L T I N H İ L E M A B
E D İ N İ N D Ü Ş T Ü Ğ
Ü Ö L Ü S O Y T A R I N
I N K A R I A Z A L I R
KA B U K L U H A L E
Adaptasyon:
özü yar:
adsız.
kes-ilişiğimizdeki / pası sil
melun, tekbaşına çivile metruğu
yerlileştir cüzamı ya da ırgalat;
seni Klon Soytarı.
doğrucu ıskalar / olası çıkarını
parıldar; hale.
Ö Z Ü Y A R A D S I Z K
E S İ L İ Ş İ Ğ İ M İ Z
D E K İ P A S I S İ L M
E L U N T E K B A Ş I N
A Ç İ V İ L E M E T R U
Ğ U Y E R L İ L E Ş T İ
R C Ü Z A M I Y A D A I
R G A L A T S E N İ K L
O N S O Y T A R I D O Ğ
R U C U I S K A L A R O
L A S I Ç I K A R I N I
P A R I L D A R H A L E
#oulipo#georges perec#perec#yenidenyazım#çeviri#deneysel edebiyat#somut şiir#şiir çevirisi#yaşam kullanma kılavuzu#çağdaş edebiyat#çağdaş şiir#edebiyat incelemesi#palindrome#perec kullanma kılavuzu
0 notes
Text
Ama Kısa Sürerdi Küskünlükleri
Bitti, kahretsin kesmedi beni, tekrar diktim başıma ağır cam bardağı, bir iki damla kaldıysa… cebimi boşaltıp, saydım, yok ÇIKMIYOR… eski itibarım da yok ki, olsun abi desinler, bizdensin desinler! Ne boktan bir gün !!! Meyhanenin küflü bodrumunda imal edilen biraları bile alacak param yok. Bira yanında verilen bayat yer fıstığın da bitmesine midem itiraz ediyor, tüm gün bir simit ve bu…

View On WordPress
#Akşam okulu#Aykut Olmak#ayrılık#Öteki#bar#bira içmek#birahane#deneysel yazı#Edip Cansever#Gece Okulu#genç müzisyen#ihanet#insanın karanlığı#Işın Güner Tuzcular#Joyce Carol Oates#karanlı#kaybeden#kaybedenler Klübü#köhne hayatlar#köhne sokaklar#Raymond Carver#Rocker#umutsuzluk
0 notes
Text
Nükleer füzyonun geleceği
Güneş ve yıldızları güçlendiren aynı nükleer reaksiyonu kullanarak dünyayı aydınlatma umudu: Fransa’daki Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör (ITER) ve ABD’deki Ulusal Ateşleme Tesisi’nin (NIF) başarıları. Fransa’nın güneyinde, bilim dünyasının en parlak zekaları, dünyanın en büyük ve en iddialı bilim deneyini gerçekleştirmek için bir araya geliyor. ITER projesi, nükleer füzyonu endüstriyel…

View On WordPress
#Annie Kritcher#Enerji Teknolojileri#ITER#John Kerry#NIF#Nükleer Füzyon#Richard Town#Termonükleer Deneysel Reaktör#Türkiye Nükleer Enerji
0 notes
Text

"Ama ben sadece güldüm, çünkü onun bana yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ve onun içindeki öfke, yüreğindeki nefret, gözlerinden fışkırıyordu, ve ben ona güldüm çünkü biliyordum ki ben hâlâ seçebiliyordum. Onlar beni itip kakabilirlerdi, bana acı çektirebilirlerdi, ama benim içimdeki benliğe ulaşamazlardı. Ben hâlâ bendim."
Alex'e yapılan deneysel iyileştirme çabaları, kötülüğe özgürce karar verme yetisi elinden alındığında, hâlâ bir insan mıdır sorusunu sordurur..
Anthony Burgerss - Otomatik Portakal
#kitaplar#my post#kitap#kitaplık#postlarım#kitapkurdu#kitap alıntısı#kitap kapağı#kitap alıntıları#kitap alintilari#anthony burgess#otomatik portakal#clockwork orange#kitap okuma alışkanlığı#kitap okumak#okuyun#okuryazar#kısa öyküler#kitap önerisi#kitap önerileri#kitap kontu
22 notes
·
View notes
Text
Katran Karanlığının Meseli

Bitimsiz, sınırsız, dipsiz bir katran karanlığının her gün yeniden imal edildiği bir yerdeyiz şimdi. Evrensel olagelen insan haklarının bildirildiği beyannamenin altında imzası olan bir memleketin her şeyi tarumar etmeye, bizzat o akdin ta kendisinden başlayarak imaline tanık kılınan, yaşayanlarız. Hezeyanlar biriktiriyor bir menzil. Hayal kırıklıklarını arasız imal ediyor bir sahne. Hiç tükenmeyen bir nefret sarmalı içinde debeleniyor bu güzergah. Tekinsizliği örtbas edebilmek için düşmansız edemiyor bu ülke. Bitimsiz bir tahayyüle bu sahadaki herkesi birbirine düşürürken, iktidarı ol devleti sömürü düzeninin ta kendisini bir biçimde güncelliyor bu ülke. Ne tek satır itirazı kaile aldığı var, ne de olmakta olanı ol karanlığa karşı artık bir hesabını / dibi / duru. Her önerme, her değini, her tespit başkaca, bambaşka yaraları var ediyor artık. Tahakküm veçhesi güncellenirken erkanı muktedir eli ve hamleleriyle yıkım dört bir yana taşınıyor. Karanlığın ta kendisi olagelen hemen her bir hamle icraat kabilinden duyuruluyor. Bitimsiz, sınırsız, hemen hepsi de hesaplı kitaplı olagelen tehditlerle yaşam imkansız kılınıyor yaşatmak olanaksız. Tümden bariz biz salt biz yaparız, ederiz, hallederiz derken erkanı muktedir un ufak ediliyor hayatın ta kendisi. Karanlık salt karar, hüküm ve var edilen eylemlerle değil dolaylık olarak sermayeye olan destekten gizli ortaklıklardan, hemen her gün iktidar eliyle hedef almalardan cafcaflı olan ekran yüzlerinin var ettiği ön alma hamlelerinden sabitleniyor. Cerahat her yerdedir.
Otuz iki kısım tekmili birden cinnet bir yurt tahayyülünde cürüm, cerahat devletin temel aksiyonu kılınıyor. Yıldırı her sahada hemen her şekilde var edilen bir istikamet / sınırın ta kendisi için aparat. Yeni ülke denilirken fecaatin yolunda kapkaranlık bir tahayyülün toplamında mahvın zemini sabitimiz oluyor. İlerleme var, dünyada sayılı ülkeyiz, artık mazlumların yardımına eskisinden de hızlı koşuyoruz, aşıyoruz, büyüyoruz şöyle ya da böyle denilirken sınırının içini cerahatin ta kendisine rehin kılan bir ülke gerçekliğinin ortasındayız. En son geçtiğimiz hafta var edilmiş olan bir zirvedeki gibi, Türkiye’nin ol sınır hattı ve ötesindeki söz sahibi olmasından dem vurulurken sınırın içindeki yaşamlar söz konusu olduğunda nasıl da “ketum” kaldığının ibretlik suretleri karşımıza çıkarılır. Ya iktidardan yanasınız, ya da düşman, ya teslimiyet bayrağını çekenlerden ya da öteki taraf, mahallenin hizbi, nefret objesi / mihrak ilan olunanı. Bitimsiz bir kısır döngü içinde artık her gün havanda su dövülürken cerahatin eksendeki kaymaları var etmesinin önü alınmaz. Buna çabalanacak bir temsil artık kalmamıştır. Cebe giren üç otuz kuruşla, çıkmaya hala devam olan o yüz / bin otuz üç kuruşların arasındaki bağlantı da kaybettirildiği için hiçbir yıkıma tam zamanında karşılık / itiraz / yetti artık var edilemez. Katran karanlığında belli bir biçimde debelenirken en altta kalanın canının çıkmasına dair tahayyülleriyle muktedir, devrin getirdiği yıkıcılıkla hayatı tarumar eder. İtirazı kim kaile alacaktır ki!
İşhan Erdinç’in Agos Gazetesinde yayınlanan haberini iliştirelim: “İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart’ta gözaltına alınmasının ardından İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin farklı illerinde protesto gösterileri düzenlendi. İmamoğlu ile birlikte Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, İBB Başkan Danışmanı ve İBB Medya AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ongun, İPA Başkanı Buğra Gökçe, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişinin, 23 Mart Pazar günü tutuklanmasıyla gösteriler arttı. Protesto gösterilerindeki cinsiyetçi ve milliyetçi slogan ve pankartlar, kimi zaman Kürt siyasetine yönelik nefret söylemleri dikkat çekerken, bu grupların gösterilere egemen olmadığı ancak dikkat çekici bir grup oluşturdukları da yazıldı, çizildi.
Saraçhane’deki buluşmalar, 25 Mart Salı günü sona erdi. Ermeni toplumundan iki üniversite öğrencisi, İBB binası önünde yapılan buluşmalardaki izlenimlerini Agos’la paylaştılar ve 19 Mart sürecinde dile getirilen sloganların 2013’teki Gezi direnişinden farklı olduğunu ifade ettiler, milliyetçi söylemlerin yoğunlukta olduğunun altını çizdiler. İsmini paylaşmayı tercih etmeyen 2001 doğumlu erkek öğrencinin izlenimleri şöyle:
“Gezi’deki olaylarda herkes birleşirken, kimse ayrıştırıcı slogan atmazken, cinsiyetçilik yokken, Saraçhane 180 derece farklıydı. Sanki milliyetçilerin isteği gerçekleşmiş Turan oluşmuş ve biz de onu savunmaya giden savunmasız gençlermişiz gibi hissettim. Sadece Türkçülük ile ilgili sloganlar, cinsiyet ayrımı yapan sloganlar, parti başkanlarına küfürler… Benim oyumla seçtiğim belediye başkanını savunmaktan ziyade milliyetçilerin attığı sloganlar öne çıkmıştı. Dayak yiyenler, gaz yiyenler oldu fakat kimlerdi? Yine ve yine sol gruplar, sol düşünceli gençler ya da insanlardı. Akıllarda silinmeyecek sloganların başında, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'ya edilen hadsiz küfürler geliyordu. Gençler bu düşünceye kendi kendine sahip olmadı; verilen eğitim, konuşan siyasetçiler herkesi ayrıştırmaya çalışıyor ve ne yazık ki başarabiliyorlar.”
“Kendimi güvende hissedebileceğim gruplar aradım”
Ermeni toplumundan bir başka genç kadın üniversite öğrencisi ise Saraçhane’deki buluşmalara katılmadığını, ama Maçka Parkı’nda yapılan yürüyüşte yer aldığını belirtti. Kadın cinayetleri, nefret söylemleri olmak üzere hak arama isteklerinin hep olduğunu, daha önceki süreçlerde feminist gruplar ve Kürt hareketinin aktif olduğunu ancak son süreçte CHP’nin sokakta yer almasının sıklıkla karşılaşmadıkları bir durum olduğunu ifade eden ve yine ismini paylaşmayı tercih etmeyen 2002 doğumlu kadın öğrenci, gözlemlerini ve yaşadığı tedirginliği şu sözlerle aktardı:
“Elimde faşizme karşı olduğumu belirten bir döviz varken, yanımda insanların ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diye bağırması, Andımız’ı okuması ya da "Atatürk’ün askerleriyiz" gibi ayrıştırıcı sloganlar atması, kendimi gruptan uzak hissetmeme sebep oldu. Korktum ve kendimi direniş içinde güvende hissedebileceğim gruplar ararken buldum. Aynı noktada yine Kürtlerin ayrıştırıldığı, ‘Polis bize de pamuk şeker versene’ gibi ironiyle söylenen sloganlar, bir azınlık olarak kendimi güvende hissetmediğim bir alan yarattı. Kendim sahada birebir şahit olmadan önce, sosyal medyada izlediğim Kürt siyaseti karşıtı olaylar zaten adımlarımın geri geri gitmesine sebep oluyordu. Direnişin sokakta olduğunu bilsem de bazı arkadaşlarım ailevi ve politik problemler dolayısıyla fiziksel olarak orada olamadılar; keza ben de bütün öğrenci dayanışması eylemlerine katılamadım. Ama sınıfta, okulda yapılan forumlarda sesimizi duyurmak, taleplerimizi dile getirmek ve bu süreçte asıl bizi buraya getirenlere benzememek adına, Türkiye’yi bir azınlık olarak deneyimleyen biri olarak adalete, eşitliğe ve şiddetsizliğe dair görüşlerimle hep katkı sundum.
Bu direnişin yalnızca üniversitelilerin ya da sadece CHP’lilerin direnişi olmaktan çıkması gerekiyor. Bütün etnik ve dini grupları ayrıştırmadan, Türkiye’yi kapsayan demokratik bir gelecek tahayyül eden sloganlarla ilerlemesini hayal ediyorum.”
Bitimsiz, sınırsız, dipsiz bir katran karanlığının her gün yeniden imal edildiği bir yerdeyiz şimdi. Bütünüyle, topyekun hayat hakkının hiçe sayıldığı, ötekinin sesinin de sözünün de olası ihtimaller dahilinde çıkarımları ve imdat çağrılarının da her şeyin, hemen her şekilde zehirlendiği bir güncellik gerçekliğimiz. Düzenin var ettiği açmazlar, bütünüyle afaki bir hal / istikamet dahilinde mahvetme retoriğine tutunurken, muhalifliğin de çeperinin, tüm o kapsamının yeniden tanımlandığı bir izlek içerisindeyiz. Deney sürmeye devam olurken ortaya çıkan imgenin herkesi kapsayan, bütünleştiren değil kimi zaman ötekileştiren kimi zaman da daha da derinden kırılmaları var ettiği gerçekliği Saraçhane günleri ve sonrasında ana muhalefetin dilinden olmasa da tabanıyız biz diyerek çıkagelen kimi temsillerden, onların dibinde bitiveren nefreti / ırkçılığı tek doğrucu istikamet belleyen iş bu iktidarın da laciverdi olagelen kimi temsillerin varlığında cürümle bütünleşmiş ülkenin imali son sürat devam olunandır. İsimler, taraflar, taraftarlar bir yana her şekilde iktidarın ta kendisiyle benzeşerek katran karanlığını daha da geliştiren bir dönüşüm geleceği var edebilir mi? Bildiğimiz, gördüğümüz her türlü iyi niyete rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi ve liderinin tahayyülünü aşan, öteleyen bir tahakkümü benimseyen, derdest ve ayrımcılığı hemen her anlamda iktidarla benzeşerek var eden bir yönelim gerçek oluyor. Bunca arasız ve fasılasız bir halde her durumda sıradan insanın haklarının, seçimlerinin, tahayyül ve tüm çabasının önüne setler kurulmaya devam olunurken bir kere de muhalifliğin içinden ayrıştırma geleceğin daha da karanlık olacağını imgeler. Hakikatin eğilip bükülmesinin tüm o gerçekliği / sürekli kılınmış olagelen şiddet / nefret hamleleri, iktidarı zayıflatma ihtimallerini de def ediyor. Yirmi üç yıldır kendisini sürekli olarak toplumsal hemen tüm itirazlardan muhafaza etmeyi başaran bir iktidar / muktedirlik sistematiğinde gedikler her ne şekilde açılacaktır. Kaybedilecek bir seçim silsilesi, heder edilecek daha başkaca insan söz konusu mudur? Uçurumun kıyısında her günü kapkaranlığa rehin olunan bir menzilde her şey çürümeye çıkarken, muhalifliği, söz hakkını, eylemce müşterekleri muhafaza etme söz konusu olacak mıdır? Bunca ağır badirelerin var edilebildiği bir zeminde tüm ol kapkaranlık karşısında hiç değilse bir ihtimal söz konusu mudur.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2025
Görsel: Kaynakça: Getty Images via Carnegie Russia-Eurasia Center
Meramda Paylaşılan Haber
“Azınlık Olarak Kendimi Güvende Hissedebileceğim Gruplar Aradım” - İşhan ERDİNÇ - Agos https://www.agos.com.tr/tr/yazi/32365/azinlik-olarak-kendimi-guvende-hissedebilecegim-gruplar-aradim
#mesel#meram#yara#karanlık#ülke nereye?#hakkaniyet#söz hakkı#yıkım#demokrasi#ide#çözümsüzlük#cerahat#ilkesizlik#kötülük sarmalı#karanlık çağ#azınlıklar#deneysel#saraçhane#katran karası#tahakküm etme#türkiye101#siyasa#pragmatizm#akp
1 note
·
View note
Text

4 Kasım 2023 tarihli program kaydı.
Güncel deneysel kayıtlardan bir seçki // A selection of recent experimental recordings. Download.
01 – Arovane – Rotor 02 – Emptyset – Cinder 03 – Judgitzu – Mandragore 04 – Tom White – Medina Vibrations (excerpt) 05 – Opal X – Atmospheres 06 – Dark Sines – Adrift In A Plasma Cloud 07 – Ross Gentry – Paralysis Of Choice 08 – Gagi Petrovic – Obstruct 09 – Dronal – Shifting Baselines 10 – Setting – Zoetropics
3 notes
·
View notes
Text







22.05.2025
Konya Bilim Merkezi
Aslında daha çok şey vardı da, ben oynamaktan çekemedim. Önce bunun notunu düşeyim. Burası, Türkiye’nin TÜBİTAK destekli ilk bilim merkezi aynı zamanda. Maalesef bugün Ankara, İstanbul’da böyle bir yapı bulmak mümkün değil. Bilim merkezinin en önemli özelliği 7’den 77’ye herkesin bilimi ve teknolojiyi, fiziği, kimyayı, biyolojiyi basit anlatımla anlaşılır ve ulaşılır hale getirmesi. Deneysel ve uygulamalı etkinlikler, ziyaretçileri keşfe çıkarıyor. Sessiz ortamlarda, cam vitrinlerin ardında sergilenen, dokunulması yasak objelerden oluşan klasik müze kavramını da yıkıyor bu anlamda. Bugünlerde maalesef ailelerimiz, çocuklarını alışveriş merkezlerine hapsediyor. Oysa bilim merkezinde aileler bütün bir gününü çocuklarıyla geçirebilir, birlikte eğlenip öğrenebilirler. Umarım bu tip bilim merkezleri, bütün illerimize yayılır.
16 notes
·
View notes
Text
Yarın iş arkadaşlarımla sosyalleşeceğim. İlk çağırdıklarında “yea söz vermiyim yarın haberleşelim” gibi kaçamak cevaplar verdim ama birinin dersini ayarlaması gerekiyormuş öyle olunca net olumlu oldu cevabım. Epeydir böyle bir şey yapmıyordum, ihtiyacım azaldı zira. En sevdiğim insanlardan biriyle (kardeşim) yaşıyorum, sevdiklerimle sıkça haberleşiyorum hal böyle olunca deneysel görüşmelere (hani keyif alabiliriz ama bok da çıkabilir tadında) enerji ayırmak önceliğim olmuyor.
Güzel geçer umarım bakalım.
16 notes
·
View notes
Text
sonu ters köşe // sürpriz sonlu değişik filmler
ölümcül oyunlar (funny games, 1997/2007)
bir aile tatil evine gelir ama kapılarını çalan iki gençle her şey tersine döner. seyirciyle dalga geçen, rahatsız edici ve ters köşe.
buried – toprak altında (2010)
bir adam tabutta uyanır. tüm film bu tabutta geçer ama finali nefes keser.
exam – sınav (2009)
bir şirkette işe girmek isteyen 8 kişi, çok ilginç bir sınava tabi tutulur. sonunda neyin sınavı olduğunu anladığında şaşırırsın.
the vanishing (spoorloos, 1988 – hollanda)
bir kadının gizemli şekilde kaybolmasıyla başlayan hikâye, finalde sert ve beklenmedik bir sona ulaşır.
the invitation– davet (2015)
bir adam eski karısının evindeki akşam yemeğine katılır. davet neden yapılmış? finalde her şey değişir.
perfect blue (1997 – japonya, anime)
bir pop yıldızı oyunculuğa geçerken gerçeklik ve kurgu birbirine karışır. psikolojik olarak beyin yakan bir film.
the autopsy of jane doe – jane doe'nun otopsisi (2016)
bir baba-oğul adli tıp uzmanı, genç bir kızın cesedini incelerken doğaüstü olaylarla karşılaşır. finali hem korkutur hem şaşırtır.
trance – trans (2013)
bir sanat eseri soygunu ve hipnozla açılan hafıza… gerçek ve illüzyon birbirine girer. finali sarsar.
— enemy – düşman (2013)
bir adam kendisinin tıpatıp aynısı olan birini keşfeder. film boyunca ne olduğunu anlamaya çalışırsın, son sahnede… bam!
triangle – şeytan üçgeni (2009)
bir yat gezisi kabusa dönüşür. zaman döngüsü, paralel gerçeklikler… her şey bir noktada üst üste biner. sonu fazlasıyla çarpıcıdır.
coherence – paralel evren (2013)
bir akşam yemeği sırasında kuyruklu yıldız geçer ve gerçeklik bölünür. aynı evde, aynı insanlar, farklı versiyonlar. psikolojik bilim kurgu sevenlere ilaç gibi.
timecrimes – zaman suçları (2007)
bir adam yanlışlıkla zamanda yolculuk yapar. küçük bir hata, büyük bir paradoksa dönüşür. finali çok sağlam ve sinsice yazılmıştır.
* the one i love – sevdiğim kişi (2014)
bir çift, ilişkilerini kurtarmak için inzivaya çekilir ama orada kendilerinin başka versiyonlarıyla karşılaşırlar. basit başlar, uçuk biter.
— the machinist – makinist (2004)
bir adam uyuyamaz, zayıflar, halüsinasyonlar görür. gerçekten ne olduğunu anladığında boğazına oturur.
i origins – gözlerin ardında (2014)
bilim ve ruh arasında kurulan ince çizgi. dna, gözler, reenkarnasyon… ters köşesi ruhani boyutta.
the man from earth – dünyalı (2007)
bir akademisyen, arkadaşlarına 14.000 yıldır yaşadığını söyler. film boyunca sadece konuşurlar ama sonunda seni “acaba?” diye bırakır.
primer (2004)
zaman makinesi keşfedilir ama olaylar o kadar karışır ki ikinci defa izlemek zorunda kalırsın. anlaması zor ama sonu harika.
mr. nobody(2009) – bay hiçkimse
bir adam, hayatındaki kararların milyonlarca olasılığını yaşar. “doğru seçim var mı?” diye sorduran, hem felsefi hem sürreal bir beyin yakıcı.
synecdoche, new york(2008)
bir tiyatro yönetmeni, hayatını bir sahneye taşımaya kalkar. kim gerçek, kim rol? hayatın içiyle dışı birbirine girer.
the double(2013)
bir adam, tıpatıp kendisine benzeyen birinin işe başladığını fark eder. kafayı yemelik derecede simgesel ve paranoyak.
upstream color (2013)
bir kadın ve bir adam arasında gizemli bir bağ oluşur. bakteriler, domuzlar, hafıza kaybı… çok deneysel ama etkileyici.
possessor (2020)
gelecekte bir ajanın zihinlere girerek suikast yaptığı bir teknoloji var. ama bir gün içeride sıkışır. görsel olarak şiddetli, tematik olarak çok derin.
the fall (2006)
bir hastanede yatan adam, küçük bir kıza inanılmaz bir hikaye anlatır. hikaye mi gerçek, gerçek mi hikaye? masalsı ama acı.
inland empire (2006) – david lynch
bu bir film değil, bir kâbus. kim kimin rüyasında, kim neyin içinde belli değil. ama kesin olan bir şey varsa o da: akıl sağlığını zorlar.
the endless (2017)
iki kardeş eski tarikatlarına geri döner. ama orada zaman başka akar. kapanmayan döngüler, lovecraft havası…
' the jacket `(2005)
bir akıl hastanesinde, straitjacket (deli gömleği) içinde zaman yolculuğu yapan bir adam. geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış bir ruh.
a serious man (2009) – ciddi bir adam
her şeyi çökmeye başlayan sıradan bir adam… ne oluyor anlamıyorsun ama rahatsız eden bir boşluk var. coen kardeşler'den kara mizah içinde existential depresyon.
take shelter (2011) – sığınağı inşa et
bir adam sürekli felaket vizyonları görmeye başlar. paranoyak mı yoksa gerçekten bir şey mi geliyor? sessizce içine işler.
the night house(2020) – gece evi
kocasını kaybeden bir kadın, evde garip şeyler yaşamaya başlar. gerilim artarken asıl korku içsel bir boşlukta gizlidir.
melancholia (2011) – melankoli
düğün, depresyon ve yaklaşan bir gezegenin dünya'ya çarpışı… film resmen ağır depresyon hissini görsel olarak yaşatıyor. finali hem huzur hem yok oluş.
martha marcy may marlene (2011)
bir tarikattan kaçan genç kadın, normal hayata dönmeye çalışır ama geçmiş her an peşindedir. sürükleyici değil, rahatsız edici. ve gerçek.
we need to talk about kevin(2011) – kevin hakkında konuşmalıyız
bir anne ve çocuğu arasındaki toksik bağ… film bittikten sonra sessizlik garanti. finali iç burkar, kafayı alır götürür.
dogtooth (2009) – köpek dişi
çocuklarını dış dünyadan tamamen koparan bir baba… sakin sahnelerin altı şiddetle, manyaklıkla dolu. final: yıkım.
the killing of a sacred deer (2017) – kutsal geyiğin ölümü
rasyonel bir doktor ve gizemli bir çocuk. gerilim sanki film boyunca değil, senin ensende yükseliyor. finali mitolojik ve manyakça.
the house that jack built(2018) – jack'in yaptığı ev
bir seri katilin hayatını anlatıyor ama bunu sanat gibi yapıyor. sorgulatan, mide bulandıran, ama “bu neydi ya?” dedirten cinsten.
saint maud (2019)
dindar bir hemşire, tanrı ile birebir iletişim kurduğuna inanır. ama her şey yavaş yavaş deliliğe evrilir. sessiz finali iç burkar.
irreversible (2002) – dönülmez
olaylar sondan başa doğru anlatılır. içerik ağır şiddet, psikolojik travma, ama sinema diliyle kusursuz bir tokat.
antichrist (2009) – deccal
lars von trier'in en manyak işlerinden. cinsellik, ölüm, doğa, delilik… izlerken huzursuzluktan koltuğa yapışırsın.
climax (2018)
bir dans grubu gece prova yaparken lsd'li içecek yüzünden her şey çözülmeye başlar. gerçek mi kâbus mu? gaspar noé'den halüsinasyon gibi bir film.
martyrs (2008 – fransız versiyonu)
bu listeye giren filmler arasında en travmatik olan olabilir. izledikten sonra bir süre hayata küsebilirsin. ama felsefesi sağlam: acı, aydınlanma yaratır mı?
the house that jack built (2018)
bir seri katilin zihnine giriyorsun ama bu zihin sanat ve katliamla bozulmuş. filmin sonunda dante'nin cehenneminde yürüyorsun resmen.
possession (1981)
bir kadının boşanma sonrası yaşadığı psikoz… ama öyle böyle değil. film boyunca “ne izliyorum lan?” hissi garantili. delirme sahneleri efsane.
tetsuo: the iron man (1989)
japon çılgınlığı. et ve metalin birleştiği bir beden dönüşümü hikâyesi. cyberpunk manyaklık. siyah beyaz ama şizofren gibi.
begotten (1990)
diyalog yok.hayat, ölüm, doğum, çürüyen bedenler… resmen sanatla delilik arasında ritüel. sadece çok sağlam sinir sistemi olanlara.
come and see (1985) – gel ve gör
savaşın en gerçek, en rahatsız edici hali. bu film “eğlencelik” değil, kafanı yere çakmak için çekilmiş.
solaris (1972 / 2002)
uzay istasyonunda bir gezegen insanlara zihinlerinin derinliklerinden figürler yaratıyor. varoluş, bilinç, suçluluk… tarkovsky versiyonu çok derin, 2002 versiyonu daha modern.
stalker (1979)
“bölge” adı verilen gizemli bir yere 3 kişi yolculuk yapar. gerçekte ne var orada? bu bir bilim kurgu değil, zihinsel meditasyon. ağır ama tokat gibi.
annihilation (2018)
bir bölgeye giren insanların dönüşümü anlatılıyor. bilim, doğa, ölüm ve evrim… psikolojik, görsel ve felsefi bir çöküş.
arrival (2016)
uzaylılar dünyaya geliyor ama dil üzerinden iletişim kuruluyor. film “zaman” kavramını felsefi biçimde yeniden tanımlar. sonu hem duygusal hem ters köşe.
paprika (2006 – anime)
rüyalara girilebilen bir teknoloji… ama ne zaman gerçek, ne zaman rüya? nolan'ın inception'ına ilham veren, çok daha çılgın bir anime.
the fountain(2006)
bir adam aşkını kurtarmak için zamanda ve bilinçte yolculuk yapar. 3 farklı zaman çizgisi, tek bir duygu: ölüm ve sonsuzluk.
world of tomorrow (2015 – kısa film)
15 dakikada kalbine de, zihnine de işler. gelecekteki bir klon, küçük haline geçmişten seslenir. felsefi, duygusal, sade ama vurucu.
the congress (2013)
gerçek ile dijital dünya arasındaki sınır kalkarsa ne olur? robin wright kendisini oynuyor. animasyon ve gerçek dünya iç içe geçiyor.
predestination (2014)
zaman yolculuğu ve kimlik üzerine kurulmuş tam anlamıyla beyin eriten bir film. finali duvara çakar. net
3 notes
·
View notes
Text
türkçe'de perec'çe bir yenidenyazım denemesi | bir değerlendirme | 01
“Potansiyel Edebiyat Atölyesi”nin şenlikli yazarı Bay Perec’in imkansıza yakın dil-deneylerinden birine daha hoşgeldiniz! Bu çetrefilli oyunun kuralları kabaca şöyle olacak:
144 harften oluşan bir metin yaz.
Bu metnin harflerini yatay satırlarda 12 birim, dikey sütunlarda da 12 birim olacak şekilde teker teker diz ve böylece bir matris oluştur.
ANCAK,
Bu metni öyle bir şekilde yazmalısın ki bu yöntemle dizildiğinde...
Her bir satırdaki 12 harfin 7’si sessiz, 5’i sesli olmak zorunda.
İlk satırda kullandığın 6 harf, sonraki 11 satırın her birinde tamamıyla tekrar yer almak zorunda.
Bu 6 harfin hepsi farklı harfler olmalı. Mümkünse dilin az kullanılan sessizleri de aralarında yer almalı.
6’sı haricinde 1 sessiz harf de her seferinde boşa düşmeli ki bu harfler § sembolüyle karşılanacaktır.
Bu matrise yerleştireceğin metin bir şiir olmalı. Dilbilimsel anlamda çıkışsız kelime ve harf öbeklerinden oluşamaz. Mümkünse kendi içinde az da olsa anlam barındıran, öğeleri tespit edilebilir cümlelerin ve kelimelerin şiirsel tertibinden oluşan, 144 harfe geldiğinde noktalanan bir edebi metin olmalı.
Bu kurallar dahilinde kalıp bir metin üretmeye çalışırken; çok eklemli, jengavari upuzun bir bütün nesneyi dengede tutmaya çalışıyormuşsunuz hissi yaşıyorsunuz. Sıradan basit bir eklemede, ufacık bir fazla müdahalede bulunursanız bütün sistem gürültüyle çökebilir. Dilde, artta kalan ve önde olan zamanı imleyen bir tamlama eki kullanmak, bir parçayı ya da bütünü tanıtlayacak bir sıfat yahut zarf kullanmak bile sizi zaten bazı zaruretlere sürüklemekte. Metnin durmaksızın ve sırasızca önceye ve sonraya akan; suskuları, duraklamaları, kapanmaları, açılmaları, yükselmeleri, kırılmaları, kıvrılmaları olan korkunç labirentliğini; birtakım katı kurallar eşliğinde 144 harfe sığışmış kusursuz bir minyatür odada, temsilî bir görüntü üretecek nesnel laboratuvar ortamında deneyimlerken tüm bu matematik sizi ilginç bir şekilde ruha götürmüş oluyor.
Edebi bir metni bir matrise hapsetmenin bir başka göndergesi daha var. Bilinir ki dilin içindeki her harfin özgül ağırlığı farklıdır. Her harfin metnin herhangi bir zamanına ve parçasına referans verme şekli, o alanla ilişkilenme yöntemi farklıdır. Dil içindeki her birim, akmakta olan içkin ve dışsal anlamlar silsilesinin maruzluğunda sürekli olarak değişken yoğunluklara erişir. Lakin matrise yerleştirilmiş, eşitlikçi ve nötr matematiğe sıkıştırılmış bir dilde bunun aksi bir gerilim söz konusudur. Bu mekanda dil öğeleri; yalnızca 1 birim değeri olan matamatiksel semboller, bütünün eşit ve temel parçaları haline gelirler. Mantıklı bir ortaklaşma zemini, genelgeçer bir iletişim kurabileceğini varsayarak kodladığımız dile bu örnekle dayatılan çatışkı; rasyonalite bağlamında insanlığın kültür tarihi boyunca yaşadığı çatışkının da mütevazı bir çağrıştıranıdır. Dilin nesneliğinin bu şekilde ortaya çıkışı “somut şiir” akımına da paralellik gösterir.
Aşağıdaki yenidenyazımı Perec’in oyununun bütün kaidelerine uyarak uzun bir çalışma sonucu Türkçe’de gerçekleştirdim. Blogumda bulabileceğeiniz yazının 3.part'ında da Perec'in gerçekleştirdiklerinin çevirilerini ve yorumlamalarını, adaptasyonlarını bulabilirsiniz.
ÖNCÜL KOPMA
“Öncül Kopma”nın Eceli;
kapımda makûl celp.
Nasip:
Kelimecinin lakap mecmuasını
cılk pamukla mıncırıp aklınca;
pimi çekilmiş can pikapını
mecalsiz kalp canıma
liman yapacak.
Ö N C Ü L K O P M A § I
N E C E L İ K A P I M §
A M A K U L C E § P N A
§ İ P K E L İ M E C İ N
İ N L A K A P M E C § U
A § I N I C I L K P A M
U K L A M I N C I § I P
A K L I N C A P İ M İ §
E K İ L M İ § C A N P İ
K A P I N I M E C A L §
İ § K A L P C A N I M A
L İ M A N § A P A C A K
#perec#oulipo#georges perec#palindrome#yaşam kullanma kılavuzu#deneysel edebiyat#somut şiir#edebiyat inceleme#edebiyat eleştiri#çağdaş eedebiyat#çağdaş şiir#matris#çeviri şiir#yenidenyazım#perec kullanma kılavuzu
0 notes