#Vicdan/ile/hareket/et
Explore tagged Tumblr posts
psingsblog · 2 years ago
Text
Kalbinizi, yüreğinizi, vicdanınızı yok edin,
ve bu konuda 'aklınızı' kulanın ve çevrenize deyin ki;
'Ben vicdansızım'.
Herkese bunu belirtin ki;
'Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş insana “tecrübeli” denir.' sözünün kanıtlanmış olduğuna dair şüphede kalmayalım ve inanalım.
5 notes · View notes
bergenthequeen-blog · 1 year ago
Text
replik10
Kendini Savunma ve İnkar Etme:
Karakter A: "Bu saçma sapan bir iddia, kesinlikle yanlış anlaşıldık. Ben böyle bir şey yapmam, inan bana."
İçsel Motivasyon: Karakter A, suçlamalardan kaçınma ve itibarını koruma isteği ile hareket ederken, suçsuzluğunu savunma arzusunu da yansıtır.
Pişmanlık ve İtiraf Etme:
Karakter B: "Evet, maalesef doğru. Yaptığım şey için pişmanım, affedilmeyi umuyorum."
İçsel Motivasyon: Karakter B, vicdan azabı ve dürüstlük arzusuyla başa çıkarken, hatasını kabul etme ve hesap verme isteğini ifade eder.
Manipülasyon ve Kontrol Arzusu:
Karakter C: "Gerçeği sakladım çünkü senin için endişelendim. Bana güvenmelisin, bu senin iyiliğin için."
İçsel Motivasyon: Karakter C, başkalarını etkileme ve kontrol etme arzusu ile hareket ederken, kendini haklı çıkarma ve koruma arzusunu yansıtır.
Suçluluk ve Hesap Vermekten Kaçınma:
Karakter D: "Bu benim suçum değil, gerçeği kabul etmek istemiyorum. Lütfen, bana yardım et."
İçsel Motivasyon: Karakter D, suçluluk duygusu ve sonuçlardan kaçınma isteği ile başa çıkarken, yardım ve korunma arzusunu ifade eder.
Sorumluluktan Kaçma ve Kaçış Yolu Arama:
Karakter E: "Benimle ilgisi yok, bu saçmalık. Konuyu daha fazla tartışmayalım, lütfen."
İçsel Motivasyon: Karakter E, suçlamalardan kaçınma ve sorumluluktan kaçma isteği ile hareket ederken, konuyu kapatma ve kaçış arzusunu yansıtır.
0 notes
baybaykus · 5 years ago
Text
1-Cevap vermemek de bir cevaptır ve ustaca bir cevaptır.
(Hopi Kabilesi)
2-Soru sorma, gözle, dinle, bekle!
Cevap sana kendiliğinden gelecektir.
(Pueblo Kabilesi)
3-Dur, dinle!
Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın…
4-Sadece gerçekleşmesini arzu ettiğin şeyleri istemek için dua etme,
çünkü insan kendisi için en iyinin hangisi olduğunu bildiğini iddia edemez.
(Sioux Kabilesi)
5-Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et !
İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.
6-Yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayan
yanlışı yapan kadar suçludur.
7-Bizim halkımız ile beyaz halk arasındaki en büyük fark
tevazudadır.
Bizim insanımız ne kadar yükselirse yükselsin,
ne kadar ileriye giderse gitsin,
bilir ki Yaratıcı’nın ve kainatın önünde bir zerredir.
(Athabascan Kabilesi)
8-Son ırmak kuruduğunda,
son ağaç yok olduğunda,
son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.
9-Her şey bir halka gibi hareket eder. Hareketlerimiz de döner dolaşır, bize geri gelir.
10-İçinde bir iyi,
bir de kötü köpek
kavga eder;
hangisini daha çok beslersen
o kazanır.
11-Doğru insan,
zor ve tehlikeli hizmetler için seçilmeyi şeref,
herhangi bir ödül istemeyi de
utanç
sebebi kabul eder.
(Sioux kabilesi)
12- Her sabah uyandığında;
günün ışığı için,
yaşadığın ve gücün yerinde olduğu için,
karnını doyurduğun için şükret;
eğer şükretmek için ortada bir sebep göremiyorsan
hata kendinde demektir…
Tumblr media
2 notes · View notes
belkidebirharfimben · 6 years ago
Text
İmam Ali (r.a.) hırsızın ardından neden öyle söyledi?
Mürşidimin 'ademî görünen vücudîlikler' ve 'vücudî görünen ademîlikler' üzerine söyledikleri birçok müşkülümü çözmüştür. Hatta bir noktadan sonra 'hayır' ve 'şer' üzerine tefekkürlerim dahi şu iki kaynaktan beslenmiştir. Elhamdülillah. Hani sen de işitmişsindir. İmam Ali radyallahu anha atfen anlatılır: Üç dirhem vereceği bir talihsiz üç dirhemlik eşyasını çalarak kaçar. İmam hırsızlığı farkedince der: "Acelesiyle kendisine helali haram etti." İşte ben de tüm kötülüklerin böylesi bir 'acele ediş' veya 'erteleyiş' üzerine vücuda getirildiğini düşünürüm. Hatta "Ertelemek şeytandandır!" ile "Teenni Rahman'dandır!" hadisleri arasını da böyle bulurum. Yani derim: Birisi 'erteleyince ademîliğe dönüşebilecek vücudîlikler' için söylenmiştir. Diğeri 'acele edince ademîliğe dönüşebilecek vücudîlikler' için denilmiştir. Allahu'l-a'lem. Çok mu karıştırdım? Haklısın. İmtihanımızı karmaşık kılan şey hakkında konuştuğumuz için karışıklığa kaçmamız kaçınılmaz. Şöyle bir yerden duvağını açalım: Dünyada iki türlü iyilik/kötülük var. Önce 'iyiliği/hayrı' konuşalım. Onun birincisi hangisi? 'Vücudî görünen vücudîlikler' bunlar. Tam da göründükleri gibiler yani. Kandırmıyorlar. Varlıksal görünen varlıksallıklar. Ne gibi? Mesela: Susadığınızda su içmek gibi. Görüşünü varlıksal olduğu gibi sonuçları da varlıksal. Ama bir de 'ademî görünen vücudîlikler' var ki, işte, asıl imtihan onlarda yaşanıyor. Mesela: Haram olan birşeyi içmek, o da en az diğerleri kadar vücudî görünüyor, fakat dinimiz yokluksal olduğunu haber veriyor. Dışarıdan ondaki ademîliği teşhis edemiyoruz. Nefsimiz de kolayca iman etmiyor. Şaşırıyoruz. Bu teşhisi aklımız yerine vahiy yapıyor. Aleyhissalatuvesselamın sünnet-i seniyyesi öğretiyor. Vicdan hissettiriyor. Hırsızlık elbette yokluksal birşeydir. Yani ademîdir. Hırsızlıkla elde edilen şey insanı varlığa götürmez. Kur'an'da buyrulduğu gibi: "Akıbet takva sahiplerinindir!" Ancak dışarıdan bakanlar, tıpkı İsrailoğullarının Karun'a gıpta ettikleri gibi, görünene gıpta edebilirler. Yani 'parça görüşlüler' bütündeki zararı teşhis edemedikleri zaman gördükleri kısmına aldanabilirler. "Keşke Karun gibi olsam!" diyebilirler. Fakat resim tamamlandıkça asıl kazananın kim olduğu ortaya çıkar. Bu dünyada tamamlanmadı mı resim? Varsın tamamlanmasın. Ahirette kesinlikle hitama erecektir. Bugün bakıp iç çekenler o gün 'elhamdülillah' çekecektir. Bazen oraya kadar da kalmaz ya! Daha erken bir zamanda tamamlanır resim. Mutluluğuna imrediğiniz kişinin başına elde ettikleri yüzünden feci bir akıbet gelir. O demde siz de İsrailoğulları gibi ayılırsınız. "Bu vücudîlik değilmiş!" dersiniz. Sizi kandıran 'vücudî görünen bir ademîlik'tir. Faiz vücudî görünür ama ademîliktir. Faiz alan insan ondan bu dünyada hayır görmediği gibi ahirette de görmez. Hem faiz yiyen/yediren toplumlar bir türlü durulmaz. İçleri karışır da karışır. Fakat zâhire baksanız sanki malınızı arttırır. Kandırır. Kangren olan bir uzvunuzun kesilmesi görünüşte ademîliktir. Ancak o uzvu kestirmezseniz zararı bütün vücudunuzu sarar. Yani ondaki ademîlik vücudîliktir. Yokedersiniz ki varlığınız devam edebilsin. Zararın yayılmasını engellersiniz bu yokedişle. Sadaka verenin de malı artar. Allah böyle vaadetmiştir. Fakat zâhire bakarsanız sadaka verdiğinizde paranız azalır. Bu gibi noktalarda şeriat bize der ki: Aklın böyle kesmiyor olabilir. Nefsin şöyle görmüyor olabilir. Fakat sen yine de bana itimat et. Daha doğrusu 'tevekkül' et. Çünkü bütünün sahibinden geliyorum ben. Onun verdiği hükümlerden farklı olamaz en büyük resim. O resimde görünene göre hüküm vermediğin sürece parçalarda yanılmaya gebesin. Filin tutabildiğin yeri tarife yetmez. Hiçbir gözün gördüğü de Allah'ın ezel canibinden takdir ettiğine yetişmez. Evet. Cenab-ı Hak her ne yaratıyorsa o bir hayra/varlıksallığa doğru akıyor. Kesinlikle akıyor. Tüm hayırlar Onun kudret elinde. Ancak bu hayırların vücudlarının ortaya çıkması için zamanlar da tayin etmi��. Bir tür vakt-i merhunlar. Sana büyük bir yıkım görünen herşey, aslında, en nihayetinde varlığa akan debisi karşı konulmaz nehirde sürüklenmekte. Ömrün kısa. Algın kısa. Aklın kısa. Takvan kısa. Sezişin kısa. Bazen de sabrın kısa. Bekleyemiyorsun. Bekleyemediğinden sana yazılmış üç dirhemlerin rengini değiştiriyorsun. Bazen de acele etmen gereken yerde ağırdan alıyorsun. O zaman da erteleyişin ile bir vücudîliği kaçırıyorsun. Hemen hareket etsen varolacak birşey, ertelemelerin yüzünden vücuda gelemiyor, gelse bile eksik kalıyor. Bazen bunu sen yapıyorsun. Bazen de sana yapılıyor. Her şekilde ona 'şer' diyorsun. Süreçteki aksama cüzî iradenin cüziyetine ait olduğundan günahına da ona kalıyor.
1 note · View note
my-solara99 · 5 years ago
Text
Talimat 10
Rab diyor ki:
1. Yargı zamanı olduğu için bu mübarek saatte vicdanınızın sorularını yanıtlayın.
2. Siz yargıcınızın önündesiniz, çünkü size bir an için doğruluğumla dokunmam gerekiyor; ama doğrusu, size söylüyorum, yargım sevgi dolu ve adildir.
3. Aranızda olduğuma dair size büyük kanıtlar vermeye devam ediyorum. Neden bana inanmıyorsunuz? Seni insan kötülüğünün keyfiliğine teslim etmemi ister misin? - Dünyanın yollarında kaybolmayın. Bana gelin, sizi gerçek mutluluğa götüren yol benim.
4. Ulusunuza savaş değil, barış misyonunu emanet ettim; Yeni Kudüs'ün ruhani vadide olduğunu size vahyettiğim ilahi Sözümün ondan geldiğini anlayın; ve tüm ruhlar, ruhsal daha yüksek gelişme yolunda buna (Yeni Kudüs) girmeli ve onun sakinleri olmalıdır.
5. Bugüne kadar hala Bana az tohumlu tahıl ambarlarınızı gösteriyorsunuz, çünkü sizin için kademeli olarak verdiğim tarlaları kullanmıyorsunuz. Kardeşleriniz gözünüzün önünde "ölür" ve siz etkilenmezsiniz.
6. Kanunumu bu şekilde sakladığınıza inanmıyor musunuz? Çok iyi biliyorsunuz ki, uzun zaman önce Benimle, yaşam kitabına yazılmış bir antlaşma olan sizsiniz.
7. Kalbiniz, hala cesareti kırılmış askerler gibi olduğunuzu itiraf ediyor.
8. Beni dinleyin insanlar, çünkü sınavlar gelecek ve sizi uyandıracaklar ve size eksik olduğunuz öfkeyi verecekler.
9. Bu hayatta düşünceleriniz ve dualarınız aracılığıyla barışın koruyucuları olmanız gerektiğini anlamanız için inancınızın ve bilginizin genişlemesi gereklidir.
10. Sizin için bana cevap vereceğiniz yeni bir yıl başlıyor. Kendini silahlandırman ve savaşman için bu sefer sana veriyorum.
11. Hazırlanırken ağlamayacak veya kalbinizde acı hissetmeyeceksiniz. Ama itaatsizlikle adaletime meydan okumayın, çünkü o zaman kesinlikle bir kadeh acı içmeniz gerekecek.
12. İşçilerim olun, çünkü tarlalar aşk tohumlarınızı bekliyor. Yorulmak bilmeyen çoban Elias, çiftlik aletlerinizi alıp tarlalarda çalışmaya başlayabilmeniz için yolları ve tarlaları çoktan hazırladı.
13. Çalışmanız çok hassas, ancak zor veya yorucu olmayacak. Meryem'in anne pelerini her zaman adaletimin beyaz-sıcak güneşinin önünde, cennetsel korumasını sağlayan hayırsever bir bulut gibi uzanacak, sesim ise işinizi keyifli hale getirmek için kuşların tüylerini diken diken etmesi gibi sizi memnun edecek.
14. Sevgili öğrenciler, Üçüncü Çağda sesim yorulmadan sizinle konuştu; Sözüm, kayıp gemi enkazının yolunu gösteren parlayan bir deniz feneri gibi belirdi.
15. Öğretimle, size sadece bu dünyanın değişimlerine direnmek için değil, aynı zamanda bu süre zarfında üstlendiğiniz manevi görevi yerine getirmek için ruhsal güç verdim.
16. Öğretimi yayacağınız zaman herkes sizi kollarını açarak kabul etmeyecek; bazıları sizi aşağı indirmeniz için tuzaklar kuracaktır.
17. Savaş başlayacak; çünkü iyilik yapma gücüne sahip olanlar olduğu gibi, kötülük yapma gücüne sahip olanlar da vardır.
18. Sizi arındırıyorum ve sizi zihinsel ve fiziksel olarak hazırlıyorum, böylece Baba'nın ilhamını anlamanız ve sonra onu size verdiğim saflıkta kardeşlerinize getirmeniz.
19. Bu öğretinin bir teori olmadığını, kitaplardan alınmadığını, gerçekte Kutsal Ruh'un mesajını içerdiğini kanıtlayacaksınız.
20. Sizi hazırlıyorum çünkü dünyadaki yaşam her gün değişecek ve bugün "barış" olan yarın savaş olacak; bugün insanlara "ışık" olarak görünen şey yarın onları yanlış yola götürecektir. İnsanoğlu savaş için çeşitli silahlar sağlar; seninkini hazır tut.
21. Dua ederken ve benim öğrettiklerimin uygulamasında insanlar ışığı bulacaklar. Yeni askerlerim yasama göre hareket etme gücünü bulacaklar ve acı günleri geldiğinde, kendinize cesaret vermek ve herkes için dua etmek için birleşeceksiniz.
22. Şu andaki kanunum kurtuluş sandığı olacak. Doğrusu, tufan suları kötülük, acı ve sefaletten salıverildiğinde, diğer milletlerin insanları bu topraklara uzun trenlerle, onun maneviyatına, misafirperverliğine ve huzuruna çekilerek gelecek; ve siz bu vahyi öğrendiğinizde ve Kutsal Ruh olarak tekrar geldiğimde söylediklerime inandığınızda, size "Ruh'un İsraillileri" de diyeceğim. Peygamberlerim bu kalabalıklar arasında olacak, sözümün ilahi mesajını kardeşlerine ulaştırmak için halklarına dönmelerine izin vereceğim. Ama sana getirdiğim öğretiyi bilmek için bu millete herkes gelmeyecekbirçok kişi onu ruhen alacak.
23. O zaman beni hiç duymayanların, büyük havarilerin nasıl iman, sevgi ve şevkle, üstesinden gelemediğiniz, görmezden gelemediğiniz korkular ve önyargılarla nasıl ayağa kalkacaklarını ve bir kapının açıldığı her yerde deneyimleyeceksiniz. , Sözümün tanıklığını taşıyacak. Mezheplerden ve dinlerden korkmayacaklar, onları düşman sanmak yerine kardeş sayacaklar.
24. Bu yolda kimseyi yabancı olarak görmeyin, kardeşlerinizi açık yürekle kabul edin ve onlara verdiğim talimatı verin.
25. Daha sonra, elçilerim dünyaya dağıldığında, hepsi görevlerinde kendilerini birleşik hissedecekler.
26. "İşçi" bol bir hasat elde etmek için imanla ve özlemle toprağı işleyecek, karıkları çekecek ve tohumunu oraya ekecek. Ama Efendi size şunu söyler: Tohumun başarısız olmaması için daima uygun olan toprağı seçmeyi unutmayın. Her zaman, onları beslediğiniz sevgiye karşılık gelen meyveler toplayacaksınız.
27. Hepiniz "tarlalarımda işçi" olabileceksiniz, ancak bu görevi önceden hissetmek ve anlamak gerekir.
28. Bu çalışma, karanlık kol bandını cahil ve fanatiklerin elinden almak, onlara herkesin hizmet etmesi gereken Tek Tanrı olduğumu öğretmek içindir. Gözlerinizi ışığa açabildiniz ve cahil olduğunuzu alçakgönüllülükle itiraf edebildiğiniz için, kendinizi başkalarına örnek olarak göstermeniz için hazırlanıyorum.
29. Sizin aracılığınızla Tohumumu ekeceğim ve sonra Kanunumun gerçekleşmesinin meyvelerini alacağım. Kardeşleriniz size bu öğretiyi nasıl aldığınızı, benim tezahürlerimin ne tür olduğunu ve neden bu yolu izlediğinizi soracaklar; ve her soruyu mutlak gerçekle yanıtlayın. Çünkü kendinizi hakikatle nasıl savunacağınızı bilmiyorsanız, güçlü olmayacaksınız ve orada bir kaybeden olarak duracaksınız; o zaman tohum filizlenemez.
30. Beni işitmek için dünyanın cazibesinden döndükten ve öğrencilerim olarak adlandırıldıktan sonra, savaşın sonunda hasat almanızı istemiyorum. Sırf duruşmalarla yüzleşebilmek için çalışmamı inceleyerek ve kavrayarak savunmayı zamanında öğrenmediğiniz için hayal kırıklıklarını ve acıyı biçerseniz adil olmazdı.
31. Benim talimatım, birçok biçimde akıllıca iletilen tek bir öğretidir, böylece onları anlayabilirsiniz ve ekleyecek hiçbir şeyiniz yoktur. Ve bu kanun olmasına rağmen, ikiyüzlülüğe düşeceğiniz için onu size zorlamak istemiyorum; Davranışlarınız yasamı ihlal ederken, yerine getirme sergileyeceksiniz.
32. Vicdan iyiyi kötüden ve adaletsiz olanı ayırt edebildiğinden, bütün yollarınızda yol gösterici olsun diye varlığınıza vicdanı yerleştirdim. Bu ışıkla kandırılmayacaksınız ve cahil denemezsiniz. Maneviyatçı komşusunu nasıl kandırabilir ya da gerçeği biliyorsa kendini nasıl kandırmaya çalışabilir?
33. İkinci kez zengin genç bir adam İsa'ya yaklaştı ve ona şöyle dedi: "Usta, söz verdiğin krallığı hak ettiğime inanıyorum, çünkü senin öğretilerine göre hareket ediyorum." İsa ona sordu: "Kanuna uyuyor musunuz?" Ve genç cevap verdi: "Evet, Tanrım, oruç tutuyorum, kardeşlerime iyi davranıyorum, kimseye zarar vermem ve mülkün bir kısmını tapınağı desteklemek için veriyorum." Sonra İsa ona dedi: "Beni takip etmek istiyorsan, sahip olduklarını fakirlere ver ve Bana uy." - Ama o kadar çok şey vardı ki genç adam zenginliklerinden vazgeçmek istemedi ve Rab'be ayrılmayı tercih etti. Gerçekleştiğine inandı ve kendini kandırdı.
34. Size ne sıklıkta şunu söyledim: Aktif yardımda bulunun, bu erdemin açığa çıkmasına izin verin, ancak onu göstermeyin, çünkü artık özverili bir yardım olmayacak ve kendinizi kandıracaksınız.
35. Öğrenciler, Benim öğretimin uygulanmasında hatalara boyun eğmek istemiyorsanız, eylemlerinizi vicdanın yardımıyla inceleyin; Eğer sizi suçlarsa, kendinizi iyice araştırın, hatayı bulun ve düzeltin. Vicdanınız, yüksek sesle olup olmadığınızı görebileceğiniz bir aynadır.
36. Maneviyatçı, daha yüksek sesle söyleyebilmek için vicdan tarafından dikte edilmesi gereken eylemleriyle tanınmalıdır. Bu şekilde davranan, ruhunda kendisine benim öğrencim deme hakkını hissedecek.
37. Beni kim kandırabilecek? - Kimse. Ama ben seni yaptıklarına göre değil, yaptığın niyete göre yargılamıyorum. Ben senin vicdanındayım ve ötesinde. Eylemlerini ve niyetlerini bilemeyeceğimi mi düşünüyorsun?
38. Kötü davranışlarınızdan dolayı halkımın yanlış anlaşılmaması için kendinizi savaşa hazırlayın, çünkü çoğu zaman benim öğretimin tanınması ya da tanınmaması size bağlı olacaktır. Ama size soruyorum: Sözüm, hakikatin kendisi olduğuna göre, saflık ve mükemmellik olduğu için neyi karartabilir? - Hiçbir şey değil. Bununla birlikte, tatmin olmadığınız için, hak kazanmak ve moralinizi yükseltmek için fırsatları çok iyi kaçıracaksınız.
39. Bir kimse gerçeğimi bilmiyorsa, bu benim sözüm olan ve her susuzluk için berrak sularından taşan bilgelik kuyusundan içmemiş olduğu içindir.
40. "İlk" e, atalara, peygamberlere ve salih insanlara açıkladığım gerçek, bugün size sunduğum ile aynıdır, çünkü şu anda aldığınız öğretim tüm zamanların kanunudur. Hedefe giden yaşam yolculuğunuza devam edebilmeniz için size sadece yolu öğretiyorum.
41. Öğrenciler, işte her zaman benim gerçeğimi bulacağınız Sözüm; Bununla birlikte, yanlış veya karmaşık yorumlar yaparsanız, öğretimi değiştirirseniz veya (ruhen) muhtaç olana onun şaşkın bir temsilini verirseniz, kötü bir hasat getirirsiniz.
42. Öğretimimi nasıl aktardığına ve ondan nasıl bahsettiğine dikkat et, çünkü çok büyük bir mirastan sorumlusun.
43. Ben tohumun sahibiyim, siz işçisiniz, ona öğrettiğim gibi filizlenmesini, çiçek açmasını ve meyve vermesini sağlayın.
44. Ancak, kendilerini hizmetçi veya köle gibi hissetmeyin. İşim içinde sevmekten ve çalışmaktan çekinmeyin. Yolları aydınlatan ışık benim ve yolu seçen gezginlerim.
45. Eğer biri kör bir adam gibi yürür ve bu ışığı görmezse, eğer biri tembelse ve bu yüzden onu bulamazsa, birisi yoldan saparsa, beni suçlamayın; çünkü nerede olursanız olun, sizinle çeşitli şekillerde konuşacağım. Beni bulmak isteyen kişinin çaba göstermesi gerektiğini anlayın.
46. ​​Sözüm, bereketli topraklardaki buğday gibi kalbinize nüfuz eder ve onu aldığınızda, onun çiçek açmasını ve çoğalmasını sağlamalısınız.
47. İçeriğini öğrenebilmek için bu kelime hakkında bilgi alın ve değerini anlayabilmek için ona göre hareket edin; ve keşfetme yoluyla edindiğiniz bilgiyi sadece kendiniz için değil, insanlığa duyurun. Kardeşleriniz tarafından iyi karşılandığını sevinçle göreceksiniz ve onların sevgi ve imanla uyandığını göreceksiniz.
48. Bu saatten sonra insanlar benim öğretimi aramak için size gelecekler ve sözümü "ağızlıklardan" iletilen sözümü duymadan, tekrar geldiğimi bilecekler ve emin olacaklar. İnsanlıkla bu şekilde konuştum.
49. Sözümün tüm milletlere yayılacağı ve bu zamanda verdiğim emirlerimin çağlar boyunca can ve güç kazanacağı an gelecek. Kendini hazırlayan herkes ruhunda benim varlığımı hissedecek ve sonunda insan kanunuma itaat edecek. Özgür irade onun tarafından haklı olarak anlaşılacak ve benim ilâhî kanunum çerçevesinde salih işler yapacaktır.
50. Beni takip edebilmen için bir kez daha izi sana bırakıyorum. İyi haberi getirmek için insanları aramaya başladığınızda, sizi dinlemeleri için onlara yalvarmayın. Görevinizi haysiyetle yapın ve size inananlar, öğrencilerimi onlardan yapmak için seçtiğim kişiler olacaktır. - Efendinin yeni havarilerini çağırmak için tekrar geldiği söylentileri yayılacak ve bu tezahürlere tanıklık edecek ve dahası, ikinci kez benimle birlikte olan ve sözümle dünyaya geri döndüğünüzü onlara ifşa edeceksiniz. Celile ve Yahudiye'de duyuldu. Ama sizden şüphe ederlerse, onlara sözlerimi ve elçilerime verilen kehanetleri düşünmelerini söyleyin, o zaman bunun gerçek olduğunu bileceklerdir.
51. Beni işiten sizlere, ses sahiplerinin aracılığıyla sözümü iletiyorum; daha sonra, söylediğim her şeyi inceleyecek ve basılı olarak muhafaza edilecek ve kalın ciltler dolduracak başka nesiller gelecek.
52. Ben hayatım ve size her an hayat veriyorum; ama senin fikirlerin ve düşüncelerinle savaşmalıyım. Çalışmalarınız size acı ve ölüm getiriyor ve iyilikte güçlenmek için beni nasıl arayacağınızı anlamıyorsunuz. Neden bana gelmiyorsun Kim beni çağırdı ve Varlığımı hissetmedi? Seni ne kadar çok seviyorum ve seni her zaman sevdim! Seni yaratmadan önce bile, seni içimde sevdim ve ruhumdan çıktığın andan itibaren, her zaman hediyelerimi ve buyruklarımı aldın.
53. Bugün üzerinde yürüdüğünüz dünya ebedi eviniz değildir, vaatler ülkesi değildir; bu nedenle her zaman başka, daha yüksek bir yaşamı özlüyorsunuz, mükemmellik için çabalıyorsunuz, çünkü o size ebedi bir miras olarak geliyor; büyük mücadelelerden sonra zihninizin ulaşacağı yüceltme halidir. Dünyevi mallarla yetinmeyin, çünkü kaderinizin tüm güzellikleri ve güzellikleri ile mükemmel, ruhsal yaşamı tanımaya mahkum olduğunuzu biliyorsunuz.
54. Siz onun için savaşmadan kardeşlerinizin, yalnız Benim ilahi işimle kendilerini yenilemelerini beklemeyin. Sizin işiniz Kanunumu seven ve ona itaat eden yeni bir insanlığın temellerini inşa etmek için çalışmaktır. Bunun için dua en iyi silahınızdır.
55. Tüm insanların aklı ve yüreği ile konuşuyorum; Onlara değer veriyorum ve onlara değer veriyorum ve benimle ruhtan ruha bağlanabilecekleri bir zaman gelecek ve o zaman baba ile oğul arasında hiçbir sır kalmayacak. Artık kendimi insan anlayışı aracılığıyla açıklamayacağım bu zamana hazırlanın.
56. Gelecek nesillere sözlerimi yazın ve emirlerimi gerektiği gibi yerine getirmemeye dikkat edin. Yeni müritlerimin, sözümü yalnızca kutsal metinler aracılığıyla bilenlerin, sizin donanım eksikliğiniz nedeniyle öğretilerimde kusurlar bulmasını istemiyorum. Çalışmamın tüm içeriğinin ve tüm gerçeğinin bu sayfalarda yer alması benim irademdir. Size emanet ettiğim bu kitapta, üç kez vahyedilen sözümü birleştirdim ve gizemde saklı kalan her şeyi, ruhtan ruha tanrısallığımla bağladığınızda anlayacaksınız.
57. Gerçekten size söylüyorum, eğer benim tezahürümün şu anda bir olay olmadığına ve sizin ortadan kayboluşunuzla işimin biteceğine inanıyorsanız, kapsamı hakkında hiçbir fikriniz yok ve Altıncı Mührün ışığına sahip değilsiniz Yaratılan her şeyi aydınlatan ve canlandıran ve ruhun mükemmelliği için yeni bir aşamaya işaret eden.
58. Sözümü dinlerken ruhunuzun alçakgönüllülüğünü görürseniz, o zaman "özünüz" tek bir irade oluşturmak için onunla birleşir; ancak beden kabuğu ruhsal ilerlemenize engeldir. Burada mücadeleye ve ruhsal yükselişiniz için gerekli değerlere bakın.
59. Yaşamın sınavlarından bunalmış hissederseniz, Bana tutun ve güçlü olacaksınız ve hiç kimse huzurunuzu yok etmeyecek veya mirasınızdan sizi mahrum bırakmayacak.
60. Sadece güneş ışınlarını indirdiği sürece sıcak olan ve gizlendiğinde akşama doğru soğuduğu sürece sıcak olan mezarlar gibi olmamanız için sevginizde hep yandığınızı görmek istiyorum.
61. Sözümü duyduğunuzda sadece etkilenmeyin, beni ve birbirinizi sonsuza kadar sevin, tıpkı benim seni sevdiğim gibi.
62. Bu duayı şükran dolu yüreklerde duydum: "Tanrım, yorulmadan bize pek çok fayda veriyorsun." Ama sana söylüyorum: Ben senin babanım ve ihtiyacını görüyorum. Ruhum dualarınızda nasıl hareket etmemeli? Yatak odanızın yalnızlığında sizi teselli ettim ve manevi duanızın işe yaraması için sizi aydınlattım.
63. Müritlerimin kalplerine bir anı kitabı bırakıyorum, böylece 1950'den sonra sözüm artık insan zihninde duyulmadığında, mesajımı insanlığa getiren onlardır.
64. Bu göze çarpmayan dua evlerinde ne kadar öğreti duydunuz ve öğrendiniz, sözümün duyurulduğu, ancak içlerinde ayinler, sunaklar veya imgeler olmasa da; burada artık kalbinizde boşluk hissetmiyorsunuz.
65. Beni uysallıkla ve alçakgönüllülükle dinleyenlere kutsanın, çünkü yarın sözünüzün derin anlamıyla kalabalıkları şaşırtacaksınız.
66. Müritler, şimdi benim Çalışmalarımın büyüklüğünü ve saflığını tanımanın zamanıdır, böylece gelecekte onu ilan ettiğinizde, eylemleriniz benim öğretime uygun olacaktır.
67. Kalabalık bu insanlara yaklaşıyor; hazır ol; Dürüst olmayan şeyler yaptıklarında sizi şaşırtmalarını istemiyorum çünkü "Bunlar Rab'bin yeni öğrencileri mi?" Diyebilirler.
68. Sizinle bu kadar çok konuştuktan sonra, ambarınızı iyi işlerden yoksun bulmanızı istemiyorum.
69. Yarın kendinizi suçlamak ve gerçeğimi inkar etmek için zayıf olduğunuzu görmek isteyen insanlar tarafından araştırılacak ve sınanacaksınız.
70. Kitaplarda yazdığım sözün tek başına insanlığı dönüştürme mucizesi yaratacağını beklemeyin; Benim gerçeğimi imanlarıyla, cesaretleriyle ve silah sevgileriyle mühürlemek ve doğrulamak için davamın büyük askerlerinin ayağa kalkması gerekiyor.
71. Yolun açık olup olmadığını araştırmanız gerekmeyeceği gibi, kalabalıkları aramak için de gitmeniz gerekmeyecek; Çünkü ihtiyacı olanları yolunuza koymak için ben devralacağım.
72. İnsanlık arasında yasamın büyüklüğünü tanıyan ve onun tanınmasına neden olan insanların ortaya çıkması gerekir.
73. Bu zamanda beni işitmiş olan sizler - alçakgönüllülükle, sözümle, erdeminizle ve yasamı iyi yerine getirmenizle büyüksünüz! Ama insanlığın en büyüğü olacağına inanma çünkü beni duydun. Benim öğrettiklerimden kaç kişi, sizi duydukları gün, tanıklığınız sizinkinden daha büyük işler yapmak için yeterli olacaktır. Bundan çok mutlu olacaksın, çünkü bu işler başarının meyvesi olacak.
74. Şimdi sizi güçlendiriyorum ve daha önce insanlığın size açtığı yaraları kapatıyorum, böylece savaş başladığında gerekli çeliğe sahip olursunuz.
75. Altıncı Mührün ışığının sizi aydınlattığını, Altıncı Şamdanın insanlığı aydınlattığını unutmayın; ama hepsi bu ışıkla aydınlatılsa da bazıları önemli bir zamanda yaşadıklarının farkına varırken, diğerleri tüm öğretilerin fark edilmeden geçmesine izin veriyor.
76. Neden hepiniz eşit yaratıldıysanız, hepinizin imanı yok mu? - Özgür iradeniz ve zihninizin farklı gelişimi nedeniyle. Bu nedenle, bazıları daha yüksek bir ışığın ve gücün kendilerine rehberlik edeceğini umarken, diğerleri kendi güçlerini düşündüklerine güvenirler ve bunlardan yoksun olduklarında kendilerini kaybolmuş hissederler.
77. Uzun zaman önce ruhunuz Benden çıktı; yine de hepsi ruhsal gelişim yolunda eşit bir şekilde ilerlememiştir.
78. Sizi aynı hedefe götürsünler, tüm kaderler farklıdır. Bu testler bazıları için, bu testler diğerleri için ayrılmıştır. Bir yaratık bir yöne gider, diğeri diğerini takip eder. Hepiniz aynı anda var olmadınız ve aynı anda geri dönmeyeceksiniz. Bazıları önden yürür, diğerleri arkada ama hedef hepinizi bekliyor. Kimse ona kimin yakın olduğunu ya da kimin ondan uzaklaştığını bilmiyor çünkü siz hala bu bilgiye sahip olmak için çok küçüksünüz; Sen insansın ve kendini beğenmişliğin seni mahvettir.
79. Baba hepinize tahammül etmenizi söyler ve iman edenlere karanlıkta yürüyenlerin yolunu aydınlatmalarını söyler.
80. Özgeçmişiniz hakkında dikkatlice düşünün ve zaman zaman güçlü bir şekilde, bazen yavaşça dolaştığınızı göreceksiniz; diğer durumlarda düştünüz ve sonunda daha güvenli ve sert bir adım atmayı başarana kadar tekrar kalktınız.
81. Gelişiminizi tek başıma biliyorum, yine de size gerçekten yüksek ruhun, kibirli olmadan ilerleyişi hakkında bilgi sahibi olduğunu söylemem gerekiyor.
82. Sezgi armağanı sayesinde, yürüyüşünüzün aşırı derecede yavaş olup olmadığını, nefes kesici bir koşuda olup olmadığınızı, durup durmadığınızı veya size göre sağlam bir adım atıp atmadığınızı öğrenebilirsiniz.
83. Vicdanınız sayesinde, yürüdüğünüz yolun yasal olup olmadığını veya kaçırıp kaçırmadığınızı anlayabilirsiniz.
84. Sizden sonra gelenlere, dünyadaki yürüyüşünüzün hayırlı bir izini bırakmak için, Benim Kanunumu yerine getirmeniz gerekir; onunla birlikte büyük eserler bırakacaksın ve hafızan ve örneğin silinmez olacak.
85. Öğrenci, ben kanatları altında genç kuşlar gibi yaşadığın tarla kuşuyum. Ayrıca altıncı mührün açık olan ve şu anda sizi aydınlatan tek mühür olduğunu da söylüyorum.
86. Spiritüalizmin ilk müritleri olan işçilerimden birçoğunun mühürlerin buluşma yerleri olduğuna, bu ulusta mühürlerin kırıldığına ve onların sahipleri olduklarına inanarak büyük bir hata yaptıklarını anlayın.
87. Durmadan doğruluğumu hissetmelerine izin verdim, çünkü bu sefer aradığım ve masama davet ettiğim, aşk sözümü saklı tuttuğum ilk doğan gibiler. Dünyanın sokaklarında dolaşırlar, ne taşıdıklarını bilmek istemeden hediyelerini ve siparişlerini yanlarında taşırlar. Kanunumu yerine getirdiklerine inanıyorlar ve kardeşlerini kınıyorlar.
88. Nereye gittiklerini bilmiyorlar, yaptığım işin büyüklüğünden şüphelenmiyorlar ve onları insan anlayışı yoluyla Beni duysunlar diye çağırdığımda onlara sordum: Bu formdaki varlığıma inanıyor musun? onların çoğu Beni yalanladı.
89. Onlara dedim ki: Bana takipçilerinizi gösterin, gerçekleştirdiğiniz mucizeleri Bana listeleyin; ama bana çok az meyve gösterdiler. Onlara, Sözümün duyulabileceği bir yerde toplanan çok sayıda insanı, gücümün sayısız tanıklığını gösterdim ve onlara şunu hatırlattım: "Ağaç meyveleriyle bilinecek." - Bu, ışığı altında hepinizin Beni takip etmeniz gereken altıncı mühürdür. Bugün İlahi Söz olan Altıncı Şamdan sizi aydınlatıyor.
90. Görüyorsunuz, halkım arasında iman çocuklarının yanında şüphe çocukları var, Beni inkar edenler ve Beni izleyenler: Bazıları materyalizme bağlı, diğerleri maneviyata ulaşmak için çabalıyorlar. Şu andaki çekişmenizin ana nedeni budur.
91. Ama öğretilerim gün ışığı kadar parlak.
92. Tanrı'nın Kuzusu mühürleri kırdı ve bu tek başına onları tekrar mühürleyebilecek.
93. Yeni Kudüs ne buradadır ne de başka bir ulusta; Bu şehir, bundan sonra yaşayacak olsanız bile, manevidir.
94. Mühürleri kıran Elias değildir; o, altıncı mührün zamanla kırılıp açığa çıkarılmasının habercisiydi. Elias, Altıncı Mührü temsil eder ve görevi çok yüksek bir görevdir; Size yeni bir vahiy zamanının başladığını bildirdi.
95. Havarilerimin sesinin tüm halklara bir mesaj olarak yankılandığı tapınaklar olan Asya'nın yedi kilisesi, Yedi Mühür Kitabı'nın güzel bir resmidir.
96. Roque Rojas, Elias'ın Üçüncü Çağ'ın ilk işçilerini çağırdığı ilk iletişimsel beden olma misyonuyla doğdu ve emirleri ilk alanlar arasında, bunu yapmak için gerekli maneviyat ve bağlılıkla bir bakire yükseldi. İnsan anlayışıyla duyurmamın mucizesi onda gerçekleşir. O zamandan beri ve bu arabuluculuk yoluyla Mein Wort, Elias'ın rallisi ile başlayan ve 1866'dan 1950'ye kadar sürecek olan bu duyurunun zaman aralığını belirtti.
97. Pek çok anlayış organı, bilgeliğin ve vahiylerin kaynağı olan tükenmez sözüme, ilânımın son anına kadar sahip olmanız için hazırlandı.
98. Spiritüelleştirme zamanı daha sonra gelecek ve sözümü artık duymayacak olsanız da, beni kendinize daha yakın hissedeceksiniz.
99. Birinin iyi ve diğerinin kötü hazırlığına rağmen, kendimi tanıtmak için aşağı inmeye devam edeceğim. Birinin iyi niyetleri ve diğerinin silahlanmaması uğruna, ruhum 1950'ye kadar bu formda kalacak; çünkü hiçbir şey irademin gerçekleşmesini engelleyemeyecek.
100. Ama bu yemeğe yabancı bir şeyler katıp kalabalığa kristal berraklığında ve saf olmayan su içmeleri için verenler bundan benden sorumlu olacaklar.
101. Herhangi bir görevi yerine getirmekte başarısız olduğunuz yerlere geri dönmeniz benim isteğimdir.
102. Yollar asfaltlanmış, tarlalar tohumu bekliyor. Hazır olun ve mücadele saatinizin gelmesine izin verin. Sonra kardeşçe kucaklaşacaksın, ayrılacaksın ve irademin sende gerçekleşmesine izin vereceksin.
103. Yaptığım işin saf olduğunu ve sonuna kadar sevmeniz gerektiğini unutmayın.
104. Hayatınız boyunca aktif hayırseverlik yapacaksınız; bu senin işin. Çeşitli şekillerde özverili yardımda bulunduğunuz için birçok ruhsal yeteneğiniz var. Nasıl hazırlanacağını bilirsen, imkansız dediğin şeyi başarırsın.
105. Bir parça parayla yaptığınız aşk etkinliği - aynı zamanda aşk etkinliği de olsa - yine de daha az öne çıkan etkinlik olacaktır.
106. Kardeşlerinizin kalplerine sevgi, bağışlama ve barış getirmelisiniz.
107. Artık Ferisiler ve ikiyüzlülerin yasamda korunmasını istemiyorum. Çevresindekilerin acısını hisseden öğrenciler istiyorum. Tövbe edenleri, hangi mezhep ya da dine bağlı olurlarsa olsunlar affedeceğim ve onlara doğru yolu açıkça göstereceğim.
108. Öğretilerimi yabancı ülkelere getirenlere ne mutlu, çünkü benim kanunum ve koruyucu meleklerim onları koruyacak. Size hazırlanmış çocuklarımdan birinin geniş bir alanı kurtarabileceğini söylemiştim. Kendinizi bu lütfu hak edin, o zaman size çok şey bahşedeceğim.
109. Sözümün sizi güçlendirmesi ve imana en çok ihtiyaç duyduğunuz anda zayıflamamanız için sizinle birçok şekilde konuşuyorum.
110. Bir arada olduğunuzda birbirinizi sevin, birbirinizden uzak olduğunuzda birbirinizi sevin, o zaman Baba'nın kutsaması bu kardeşliğe inecektir.
Huzurum seninle olsun!
Ana Sayfa
Gerçek hayatın kitabı
Talimat 10
Talimat
0 notes
melih-asik · 8 years ago
Text
Tabanı dinleyin!
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün yaptığı konuşmada eski görüşünü terk ederek: “Bizim için evet diyen ne kadar saygınsa, hayır diyen de o kadar saygındır” dedi…Erdoğan son olarak 13 Şubat’ta yaptığı konuşmada “hayır” diyenleri bölücüler ve darbecilerle aynı kefeye koymuş, şöyle demişti: - Bölücü terör örgütü ‘hayır’ diyor.Dolayısıyla şu anda Kandil’de olanlarla beraber hareket edenler, uzantılarıyla beraber hareket edenler ‘hayır’ diyor… Cumhurbaşkanı’nın yaptığı rota düzeltmesi belli ki AKP tabanından gelen tepkilerin sonucudur.Belli ki AKP tabanı referandum sürecinin belli bir gerçeklik ve hakkaniyet düzleminde ilerlemesini istemektedir. Bunlar ülke adına umut verici gelişmeler… AKP’li bir yazar bir süre önce AKP tabanının yeni anayasa paketini “Erdoğan’dan sonra ne olacak?” sorusuyla birlikte ele aldığını yazmıştı. Çok doğru bir bakış… Tabanın duyarlığı ve demokrasiye bağlılığı her zaman ülkenin geleceği adına en umut verici işarettir…
Kahramanlar…
İllerimizin kahramanlık sembolü olan saygın isimler  vardır…Örneğin…Kastamonu’nun sembolü Şerife Bacı, Erzurum’un Nene Hatun, Aydın’ın Yörük Ali Efe, Denizli’nin Demirci Mehmet Efe, Rize’nin İpsiz Recep, Gaziantep’in Şehit Kamil, Adana’nın Saim Bey…vb… - Bu milli semboller günübirlik evet’e maydanoz yapılıyor, diyen İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek adeta isyan ediyor, diyor ki: - Yapılan şey tarihe ve ortak değerlerimize saygısızlıktır… Bilinmelidir ki; şehitlerimizin, gazilerimizin, kahraman atalarımızın, milli sembollerimizin, ortak değerlerimizin, esarete, zillete, köleleşmeye HAYIR diyerek canını verenlerin, 16 Nisan uğruna EVET’çi yapılmasını vicdan sahibi kimse kabul etmez!
15 yıl oturur…
CHP liderini sık sık yeni anayasa teklifini okumamakla suçlayan Başbakan Binali Yıldırım önceki akşam TV’de diyor ki: - Tek adamlık teranesi tutturmuş gidiyor CHP. Bu sistemde bırakın tek adam olmayı sınırlama var, 10 yılla sınırlanıyor. 10 yılın ötesinde artık çok isteseniz, vatandaş ‘Aman gitmesin devam etsin’ dese bile olamıyor.  Oysa anayasa değişiklik önerisinin 11.maddesi bakın ne diyor: “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir…” Yani; 10 yıl dolarken Meclis seçimlerin yenilenmesine karar verirse cumhurbaşkanı yeniden aday olabiliyor ve 5 yıl daha koltukta oturabiliyor. Etti 15 yıl… Çok açık…
DEYDER
Okurumuz Kastamonu’da bir binada asılı bez pankartın fotoğrafın�� çekip bize göndermiş. Pankartın sağ üst köşesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın resminin yanında, “Millet eğilmez, Türkiye yenilmez” yazısı… Sol tarafında pankartın sahibi Deyder adlı derneğin adı ve logosu yer alıyor. Açık adı “Deniz Yıldızları Gençlik ve Eğitim Derneği” olan derneğin hedefi,“Dinamik, Güçlü ve Her Alanda Etkin Bir Gençlik Oluşturmak” mış. Ve üzerinde Tayyip Erdoğan’a hitap eden şu ibare yer alıyor: “Emirlerinizin şiddeti ölümle sonuçlanır. EmredinBaşkomutanım” Vur, kır, öldür…Vatandaşı terörle, ölümle tehdit et…Sonra da önüne geleni darbeci ve terörist diye suçla. İşte AKP siyaseti!
****
İktidar “AB ve ABD bize Müslüman olduğumuz için düşman” diyor. Durum buysa bunca yıldır dost olduğumuz “Mısır, Libya,Irak, Suriye, İran bize neden düşman?
★ ★ ★ Bahçeli neden Kılıçdaroğlu’na yükleniyor? 
Referandumda Kılıçdaroğlu’nun mu başkan olması oylanacak? G.E
****
TÜNEL Taksi ile Avrasya tünelinden karşıya geçmek dert oldu. Taksiciler genellikle kafalarına göre Tünel ücreti istiyor. Tek geçiş 17 lira… Kimisi ben aynı yoldan döneceğim diyerek 34 lira talep ediyor. Kimisi insaflı, Boğaz köprüsünden dönüyor, 17 artı 7 toplam 24 liraya razı… İstanbul Taksiciler Esnaf Odası uyarı levhaları bastırmış, şöyle diyor: “Anadolu yakasından Avrupa yakasına gelen müşteri hem Tünel hem de Boğaziçi Köprüsü geri dönüş ücretini ödemek zorundadır. Avrupa yakasından karşıya geçişte sadece Avrasya Tüneli geçiş ücreti ödenir” Yani… Asya’dan Avrupa’ya geçenler hem Tünel hem Boğaziçi Köprüsü bedeli (24 TL) öderler, Avrupa’dan Asya’ya geçen sadece 17 lira öder… 
1 note · View note
balikbitmesin · 5 years ago
Text
Önce Balık biter, sonra bitmez sanılan herşey…
 “Bu yıl balık yok…
Balık günden güne azalıyor…
Eskiden ne balıklar vardı...”
Yıldan yıla balık nesli tükeniyor, balık azalıyor ve bitiyor. Yakın geçmişte sadece Marmara Denizi’nde 150 tür balık çıkarken bugün 5 tür balık çıkıyor ve bu balıklar da oldukça azalmaktadır. Farkında mısınız? Balık Bitiyor…
Klasik Ortadoğu zihniyetinin bir göstergesi olan "havalecilik" anlayışı, yazıktır ki bizim toplumumuzda kendisine genişçe yer bulmaktadır. Toplumumuz, çoğunlukla sorunların çözümünü ya Allah'a yada Devlete havale ederek, üzerindeki sorumluluktan kaçmakta ve sorunları "havale" etmektedir.
Balık trol ve gırgır teknelerinin çalışan ve sahiplerine sormak lazımdır ki, Balık biterse sizler ne tutacaksınız ve kime neyi satacaksınız?
Balık hal ve tezgahtaki satıcılara soralım, Balık biterse tezgahlarınıza ne koyacak, ne satacaksınız?
Olta malzemesi satan distribütör ve bayilere soruyorum. Denizlerimizde ve tatlı sularımızda balık biterse, kime ne malzemesi satacaksınız? O çok kaliteli malzemelerden yapılmış harikulade makina, kamış ve oltalarınızı, bilmem kaç LB çekerli kopmaz iplerinizi, sahte yemlerinizi kime satacaksınız?
Ve bu meseleye en çok sahip çıkması gereken;
Balığı ve balıkçılığı seven, avına ve avlağına saygı duyan olta balıkçılarına soruyorum... Denizde ve tatlı sularımızda balık biterse, ne tutacaksınız? Balık biterse, Balık tutkunuzun yerine hangi hobiyi koyacaksınız? Olta malzeme koleksiyonculuğu da bir hobi sayılabilir, öyle değil mi?
Ve siz, biz ve hepimiz dahil sormak lazımdır ki... Denizlerimizde ve tatlı sularımızda balık biterse, zaten sürekli ithal edilen ve günden güne pahalılaşan et ihtiyacını ne ile ikame edeceksiniz? Et hayal, balık bitti ve tavuk tavuk nereye kadar?
Bu sorulara artık bizler dahil hepimizin ve dahi bütün tarafların cevap verme zamanı geçiyor... Balık Bitiyor... 10 yıl sonra bu balıklar hayal olacak ve bizler yine sorunları biryerlere "havale" edeceğiz...
"Denizde balık bitmez"
"Olta ile tutulan balıktan bir zarar gelmez"
"Küçük balık olsa ne olur, Balık işte"
"Benim tek başıma alacağım tedbirden ne olabilir ki, yan taraftaki adam kovayı küçücük balıklarla doldurmuş"
"Bana ne, ben balığımı tutarım, gerisi beni ilgilendirmez" 
"Bakın boğaza trol ve gırgır teknesi ile dolu her taraf"
"Göl ve akarsularda binlerce metre ağ var, onlara birşey demiyorsunuz"
Vesair, vesair…  Bu zihniyetteki bir insanın herşeyden önce insanlığı şüphelidir.
Peki ne yapmalıyız? 
Ülkemizde Denizcilik ve Balıkçılık Bakanlığı ivediyetle kurulmalı. 
Su Ürünleri Kanunu yeniden düzenlenmeli. Balıkçılık konularındaki bütün unsurlar yasal düzenleme ile en başından ve yeniden tanımlanmalı,
Trol ve Gırgır teknelerinin sayıları azaltılarak avları yasal düzenlemeler ile disiplin altına alınmalı ve denetimler yoğunlaştırılmalıdır. Teknelerin balık hallerine getirdikleri balıklar kontrol edilmelidir.
Olta Balıkçılığı yapacak olan herkesin mutlaka Amatör Balıkçı Belgesi almaları zaruridir. Sözkonusu belge süreci kurs ve eğitim akabinde yapılacak bir sınav ile yürütülmeli, dernekler ve yasal kuruluşlar ile sürekli denetlenmelidir.
Vatandaş ihbarlarının yasal makamlarca anlık olarak değerlendirilerek harekete geçilmesi ve sonuçlandırılması gerekmektedir.
Yürürlüğe konacak kanunlara kasten muhalefet edenler hakkında ciddi para ve hapis cezaları olmak üzere caydırıcılığı artıracak müeyyideler uygulanmalı.
Halkımızın balık tezgahlarında gördüğü o küçük balıkları fiyatı ne kadar da uygun olursa olsun, kesinlikle satın almaması gerekmektedir.
Başta İstanbul Boğazı olmak üzere birçok deniz ve tatlı sularımızda en az 2 yıl av yasağı getirilerek olta balıkçılığı dahi engellenmelidir.
Su Ürünleri Yönetimi ve Üniversiteler olmak üzere bu süreçte olabildiğince çok deniz ve tatlı su yavru balık yetiştiriciliği yapılarak bu yavru balıklar denizlere ve tatlı sulara salınmalıdır.
Kısacası balık özelinde, denizlerimizi ve tatlısularımızı namusumuz gibi korumalı ve yaşatmak için gereken herşeyi yapmalıyız.
Yapılabileceklerin listesini daha da uzatmamız mümkün. En başta kaç tanemiz ilgili bakanlıklara, kurum ve kuruluşlara, TBMM veya CİMER'e bu konuda yazabiliriz? Hem güzelce derdimizi anlatsak, yazsak bize bir yükü veya maliyeti mi var???
Bununla birlikte; her türlü farklı fikir ayrılıklarını, şahsi husumetleri, particiliği ve ideolojik zihniyetleri, dini, kültürel ve farklılık oluşturan bütün anlayışları bir kenara bırakarak aklımızı başımıza toplama zamanıdır. Bu topraklarda hep birlikte ve bizler yaşıyoruz. Yarın çocuklarımız bu balıkları göremeyecek ve bizler mezarlarımızda dahi sebebini bilmediğimiz türlü nedenlerle birbirimizi suçlamaya, çözümü ise "havalecilikte" aramaya devam edeceğiz.
Meselenin esaslarını oluşturan çevre kirliliği ve 7.kıta boyutu, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri, başta boğazda yaygınlaşan gırgır ve trol avcılığı, avlanabilir balık boyu ve derinliklerinde yapılan değişiklikler, ışıkla avlanma, tatlı sulara dinamit atılması ve elektrik verilmesi konuları herbiri başlı başına makaleler konuları ve apayrı ele alınması gerekmektedir. Esas olan, bilinç ve vicdandır.
Denizlerimizde ve tatlı sularımızda balığın bitmesi meselesi ne Devlete ne de Allah'a havale edilecek bir konu değildir. Bu iş önce "vicdan" sonra da "bilinç" meselesidir. Toplumun her bireyinin el ele vererek çözebileceği bu meselede, vicdanı olan ve bilincini yitirmemiş herkesin bu durum karşısındaki gerekli duruşu ve tarafı bellidir.
Hep deriz, insan ölür ancak insanlık baki kalır... Bu sözlerimizin muhatabı vicdan ve bilinç sahibi, içinde insanlığı yaşatan herkestir. Sorunlar karşısında üç maymunu oynayıp, korkanlar ve çözümleri oraya buraya "havale" edenler değil.
Önce Balık biter, sonra bitmez sanılan herşey! Sularımızda Balık bitiyor, farkında mısın? Sen hangi taraftasın?
Geleceğimiz için #BalıkBitmesin
Adnan KASAPCI
0 notes
yenicagkibris · 7 years ago
Text
Vicdan reddederken karışan akıllar – Murat Kanatlı
https://wp.me/pXsHy-Kof Ülke gündeminde bir kez daha vicdani ret tartışması hâkim. Gene ortalık toz duman. Bir sürü ama’lı destekler gibi gözükenlerin yazdıkları, kafaların karışması, yasalar, uluslararası dokümanlar, anayasa ve maalesef konuşup konuşup, unutup yeniden başa dönen bir coğrafya! Konunun neresinden başlasak bilinmez! Önce herhalde vicdan nasıl reddeder kısmını konuşmak gerek… Kafalar karışık dedik ya, aniden birileri çıkıyor ve diyor ki “vicdani ret hak olabilir AMA onlar askere gitti” yani karşıyım diyemiyor, demiyor ama karşı! Uzun uzun vicdan nedir yazmak var ama yazının sınırları belli! Örneğin kimse doğuştan vejetaryen ya da vegan doğmaz! Toplumun sana çizdiği yaşam tarzı ile hayata başlangıç yaparsın, bir süre geçer vicdanın da kimi zaman devreye girer, gelişir, şekillenir ve karar verin! İki yönde de olur, vegan olarak hayatını sürdürmektesin, bazı okudukların yazdıkların seni farklı etkiler et yemek ile fikrin değişir, hayvansal ürünleri kullanmakla ilgili yaklaşımların farklılaşır. Yaşam durağan değil, vicdanın gelişimi de… Dini bir topluluğun içine doğan, Quaker, Yahova Şahidi bir çevredesin, öyle büyün, o değerler içinde yaşarken zorunlu askerlik kapına geldiğinde vicdani reddini kullanın… Ya da Muhammed Ali’sin, hayatın boksla geçer, savaşın acılarını, yaşananları görün, inancın ve dünya görüşün değişir, Vietnam Savaşı için kapına dayanan Amerikan ordusuna katılmayı vicdanen reddeden! Ya da Fransa’dasın zorunlu askerliğini yaptın ama Cezayir iç savaşı nedeniyle Fransa ordusu kapına dayanır, vicdanen reddeden, gitmen! Bu coğrafyada olsa hakkı olduğunu söyleyen çok kişi olur ancak cümle ortasına kocaman bir “AMA” koyup sana, Yahova Şahidi’nin reddinin tam da anti-militarist olmadığını, Muhammed Ali’nin boksör olduğu için vicdani reddinin uygun olmadığını, Fransız pasifistlerin zorunlu askerliğini yaptığı için Cezayir iç savaşını reddedemeyeceğini anlatırlar. Arada 50 koca yıl geçmiş biz hala seferberlik yani reservistlerin vicdani ret hakkı var mı yok mu kısmını konuşuruz ancak 50 sene önce Fransa konuşup bitirmiş konuyu. Kimin vicdani reddi tamamdır, değildiri on yıllar önce birçok ülke çözmüş, bizim için dert değil, Amerika’yı keşfe yeniden çıkarız, usanmadan… 1916 yılında ilk kez İngiltere yasal mevzuat içine alıyor vicdani ret hakkını, son olarak da Güney Kore anayasa mahkemesi vicdani ret hakkını tanıyor, yüzlerce vicdani retçi serbest kalarak dünya üzerinde vicdani ret süreçleri yeni bir aşamaya geliyor. İsrail böyle bir hakkı kısmen tanımasına rağmen, seçici davranıyor, her yıl onlarca genç İsrail’in işgal politikasını kabül etmediklerini beyan edip, vicdani retlerini açıklıyor, İsrail siyasi olarak beyanları tanımıyor, reddediyor, hapse atıyor ama direniş sürüyor. Özellikle Durzilerin vicdani reddini eğer dini düzeyde gelirse İsrail kabül etmekte, onun dışında her İsrailli asker doğar diyor, vicdani ret hakkını tanımasına rağmen uygulamıyor. Finlandiya vicdani ret hakkını tanımasına, etkin bir alternatif kamu hizmeti de olmasına rağmen total retçileri tanımıyor, devletin zorunlu hizmetini reddedenleri hapse onlar da atıyor… Buna rağmen savaş karşıtı mücadele durmuyor. En kötü durum Eritre’de, sistematik şekilde vicdani retçilere dava okunmakta, hapse atılmakta, konunun tartışılması bile imkânsız! Eritre’yle beraber vicdani retçilerin sistematik askere mahkemeye gittiği diğer coğrafya Kıbrıs’ın kuzeyi! Türkiye hakkı tanımıyor ama zorla getirmeyi de pratikte kaldırdığı için vicdani retçilere dava daha çok “askerden soğutmaktan” açılıyor, orda insan haklarına saldırı başka bir cepheden sürmekte… Türkiye Avrupa Konseyi’ndeki tek ülke ki vicdani ret hakkını tanımıyor! Avrupa Konseyi mahkemesi olan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Kıbrıs’ın kuzeyinde uygulanmasından Türkiye’yi sorumlu tuttuğunu çeşitli kararlarda ortaya koymuştu. Türkiye vicdani ret konusunda hem dini hem de ideolojik 3 davada AİHM’de AİHS’in 9. Maddesini ihlalden mahkûm oldu. Bir de vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin süreci sürüyor, orda da sivil ölüm ile Türkiye mahkûm oldu ama hâlâ Osman’ın peşindeler! Tüm bunlara rağmen yasal mevzuatını henüz AİHS ile uyumlaştırmadı… Türkiye’ye karşı benim ve Haluk Selam Tufanlı’nın da vicdani ret ile ilgili birer davası var. Türkiye’nin AİHM karnesi de hiç iç açıcı değil! AİHM 07 Temmuz 2011 tarihli Bayatyan - Ermenistan kararı ile vicdani ret hakkını AİHS’in 9. Maddesi ile bağdaştırmakta, vicdani ret hakkının tanınmamasını da bunun ihlali olarak görmekte… Yalnız Avrupa Konseyi değil, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Konseyi de vicdani reddi tanıdığını açıkça ortaya koyup, ülkelerin rutin raporlanmasında takip ettiği başlıkları altına alıp, tavsiyeler yayınlamaya başladı. Türkiye burda da mahkûm oldu! Peki dünyada onca şey yaşanırken biz ne yapıyoruz?! El yordamı ile yol alma çabası deylim… 2009 yılında seferberlik çağrısı geldiğinde benim açımdan süreç yeni bir aşamaya gelmişti. Zorunlu askerlikte geçirdiğim bir yıl, 1990’lardan beri ilgilendiğim vicdani ret hakkının bu coğrafyada uygulanması için bir İnisiyatifin kurulması, Vicdani Ret İnisiyatifi’nin Vicdani Ret için Avrupa Bürosu’na (EBCO) katılması, orda tüm dünyadaki vicdani retçilerle dayanışma etkinliklerine dahil olmamız, adada ise yeni geçiş noktalarının açılması ile artık silahla bu sorunun çözülmeyeceğin net şekilde önümüzde olması ama tam da ayni zamanda devletin savaşın hazırlıklarına katılmam için beni seferi etmesinin daveti! Bu artık yaşamımda aşamayacağım bir çelişkiyi ortaya çıkarmıştı. Bir yandan vicdani reddin bu coğrafyada hak olarak tanınması için mücadele ederken, başka coğrafyadaki vicdani retçilerle dayanışma eylemlerine katılırken, diğer yandan bir gün de olsa savaşın hazırlıklarına dahil olmak aşılamayacak bir çelişki idi… Bu koşullarda 2009’da gelen savaşın hazırlıkları katılma davetini reddettim ve başka bir süreç başladı… Ülkenin ilk vicdani retçisi değildim, 1993 yılında Salih Askeroğlu vicdani reddini açıklamıştı, onun yazdıklarından da ilham alarak yolculuk başladı… Haziran 2011 yılında Askeri Mahkeme’deki ilk duruşma gününde tavrımı açıklayıp, vicdani reddimi kamusal olarak da kamuoyu ile paylaştım. Avukatımız Öncel Polili davanın Anayasa’nın düşünce ve vicdani özgürlüğü maddeleri ile çelişkisi olduğunu belirtip, Anayasa Mahkemesine havalesini talep etti. Elbette bir ay sonra AİHM’in vereceği karardan haberdar değildik! Aralık 2011 yılında Askeri Mahkeme davanın Anayasa Mahkemesine havalesine karar verdi. 10 Ekim 2013 tarihinde ise Anayasa Mahkemesi kararını okudu. Anayasa Mahkemesi bizi haklı bulmadı ama karar çok önemliydi. Tuhaf bir cümle oldu, farkındayım ama gerçek durum bu. Haklı bulmadı çünkü zorunlu askerliğin de kaynağını anayasadan aldığını söyledi, çelişki yok dedi. Karar önemli çünkü vicdani ret hakkının tanınmasına çağrı içeriyor, bunun için de yasa koyucuyu göreve çağırıyordu. Aslında 5 sene sonra Güney Kore’de benzer bir süreç oldu, Anayasa Mahkemesi bir karar üretti ve ordaki idare de buna uygun işlem yaptı. Kıbrıs’ın kuzeyinde ise Anayasa Mahkemesi kararını 5 yıl sonra, bir başka vicdani retçinin hapse girme ihtimali olduğu zamanda konuşup, çözüm bulmaya çalışıyoruz! Anayasa Mahkemesi tam 5 yıl önce uyarmıştı: “Vicdani retçi statüsünün ve bu statüye kabulle ilgili esas ve usullerin Askerlik Yasası’nda veya başka bir yasada düzenlenmemiş olması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bir eksiklik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf devletin Sözleşme altındaki yükümlülüğünü ihmali olarak görülmekte ve bu eksiklik nedeniyle askerlik hizmetine karşı olan vicdani retçilerin cezalandırılmaları, kişilerin Sözleşme’nin 9. maddesinde yer alan özgürlüklerine müdahale olarak değerlendirilmektedir.” Bu yazılandan sonra mahkeme başka ne desin? Bağlayarak gidelim, mahkeme diyor ki AİHM AİHS’in 9. Maddesi çerçevesinde vicdani reddi hak olarak görür, AİHS’in 9. Maddesi ise Anayasa’nın 23 ve 24. Maddesidir: “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde yer alan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın yukarıda verilen 23. maddesinde sıralanan özgürlükler arasında yer almaktadır; Anayasa’nın 24. maddesinde de kişinin düşünce ve kanaatlarını açıklama hakkı olduğu ifade edilmektedir.” Çözüm yolunu da açıkça işaret etmekte: “Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önerdiği gibi, askeri hizmet yerine sivil kamu hizmeti yapılmasına olanak tanıyan bir düzenlemeye iç hukukta yer verilmesi, tamamı ile yasa koyucunun, yani yasama organının değerlendirme ve takdirindedir; bu noktada “yurt ödevini” silahlı kuvvetlerle ilişkilendiren Anayasa’nın 74. maddesi de dikkate alınmalıdır.” Mahkeme aslında adrese teslim öneri de yapmakta: “Askerlik hizmetine karşı olanlara askerlik hizmetinden muafiyet tanımaya açık, bu kişilerin askeri hizmet yerine sivil kamu hizmeti yapmalarına olanak sağlayan bir düzenlemeye Askerlik Yasası’nda veya başka bir yasada yer verilmemiş olmasındadır.” Askerlik Yasasında muafiyet hangi koşullarda sağlanacağı açıkça yazılmaktaydı, Vicdani Ret İnisiyatifinin de önerdiği yasa değişikliği bu çerçevede idi. Anayasa Mahkemesi kararı hükümettekilere ders anlatır gibi yazıldıydı, yasal değişiklik yapmazsanız başınız yalnız AİHM ile değil ayni zaman BM İnsan Hakları Komitesi ile derde girecek uyarısı da kararda mevcuttu: “Atasoy ve Sarkut’un başvurularını 2012 yılında karara bağlayan İnsan Hakları Komitesi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin vicdani nedenle zorunlu askerlik hizmetine karşı çıkma hakkını açıkça ifade etmediğini, ancak zorunlu askerlik hizmetine vicdani nedenle karşı olma hakkının düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkının özünde yer aldığını, Sözleşme’nin 18. maddesinin bu hakkı kişiye sağladığını ifade etmiştir.” Tüm bu yazılanlara rağmen hükümetler harekete geçmedi. 25 Şubat 2014 yılında Askeri Mahkeme’de önce ben 4 Aralık 2014 tarihinde ise Haluk Selam Tufanlı mahkûm oldu ve 10’ar gün hapis yattık. Konu Askeri Yargıtay önüne de gitti, 1/2014 nolu karar ile Anayasa Mahkemesi kararını onlar da hatırlattı. Bu süreçte biz de hem Haluk hem de benim süreçle ilgili AİHS’in 9. Maddesi ihlal edildiği söyleyip AİHM’de Türkiye’ye karşı dava açtık. AİHM’deki süreçte de devam etmekte. Bu süreç devam ederken benim 2010 ve 2011 yılına ilişkin konulardaki davalarımla ilgili de adil yargılanma başlığı ile yeniden Anayasa Mahkemesine gittik. O karar da 2018 başında okundu ve konu yeniden Askeri Mahkemeye döndü. Şu aşamada benim 2, Haluk Selam Tufanlı’nın 6 ve Halil Karapaşaoğlu’nun 4 davası var. Başsavcı makamını temsilen gelen Savcı AİHM’deki davalar tamamlanıncaya kadar, benimle ve Haluk’la ilgili davaları geri çekip, mahkeme sürecini şimdilik sonlandırdı. Ama Halil’in davalarında Savcı ileri işlem yapmakta kararlı. 5 yıl sonra yeniden Anaysa Mahkemesindeki kararda belirtilen yasa koyucunun bir şey yapması konusuna geri döndük. Bu konuda aslında yasa koyucu da 5 Ekim 2017 tarihinde Dilekçe Komisyonunda karar aldı. O kararda da Başbakanlığa çağrı yapılmaktaydı: “Komitemiz, bahse konunun Anayasa tarafından güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerle de bağlantısı nedeniyle hassas ve önemli bir konu olduğunu, insan hakları temelinde, uzman kişilerle birlikte sağlıklı bir şekilde tartışılıp detaylı olarak ve tüm yönleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği kanısına varmıştır. Komitemiz, konuya göstermiş olduğu önem nedeniyle tüm yukarıdakiler ışığında, Başbakanlığa bu çerçevede konuyu hassasiyetle değerlendirme ve ilgili girişimleri başlatmayı tavsiye etme kararı almıştır.” Yani yasa koyucu da Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi harekete geçmiştir. Elbette eski konu, yeni süreçte bir kez daha gündeme geldi, vicdani ret hakkı anayasaya acaba aykırı mı? Arada bir sürü hukukçunun yazdıklarını da hatırlatabiliriz ama onlar bayatladı derseniz, taze açıklama da mevcut! Örneğin konu son olarak yukardaki Dilekçe Komisyonu ayni kararında yasa koyucu açısından netleştirilmişti: “Komitemiz, Anayasanın 74’üncü maddesinin vicdani ret hakkının tanınmasının önünde mutlak bir engel olduğu görüşünü de değerlendirmiştir. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesinin bahse konu ile ilgili D. 2/2013 Sayılı Kararı ürettiği ve bu Kararda da, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önerdiği gibi bir düzenlemenin yapılmasının ancak Yasa Koyucunun, yani Yasama Organının takdiri ile mümkün olabileceğinin ve bu bağlamda Anayasanın 74’üncü maddesinin de dikkate alınarak bir düzenleme yapılabileceğinin belirtildiği görülmektedir.” Yani yasa koyucu Anayasa Mahkemesi kararını da yorumlayıp, irade ortaya koyup, çelişmeyecek bir çözüm mümkün demiştir. Çözüm konusunda da Vicdani ret inisiyatifi defalarca birçok yetkiliye verdiği öneriyi bir kez daha buradan hatırlatalım: “Askerlik Yasanın 8’nci maddesine (3)’üncü fıkra eklenmesi yönünde değişiklik önergesini sunulabilir. Eklenecek 3. Fıkra da şu şekilde olabilir: (3) Askerlik çağına gelmiş olup, ancak kendisini vicdani retçi olarak tanımlayan, ahlaki, vicdani, siyasi, dini ya da benzer gerekçelerle askerlik yapmak istemeyenler, bu durumlarını bağlı oldukları Askerlik Şubesine bildirmeleri ve açıklamaları halinde askere alma işlemine ve askerlik hizmetine tabi tutulamazlar ve bu tutumlarından dolayı haklarında soruşturma açılamaz, ceza verilemez, ekonomik, toplumsal, kültürel, medeni ya da politik hakları açısından herhangi bir ayrımcılığa maruz bırakılamazlar. Vicdani ret hakkından muvazzaflık hizmetini sürdürmekte olan er, erbaş ve yedek subaylar ile yedekler de yararlanır. Savaş ve benzeri hiçbir olağanüstü hal gerekçesi ile bu hakkın kullanımı sınırlandırılamaz. Vicdani retçi olduğunu açıklayanlara tabi oldukları askerlik süresi kadar sürede yaşları, öğrenim durumları, mesleki beceri ve yetenekleri dikkate alınarak ikamet ettikleri şehirlerde, hizmet koşulları bakımından herhangi bir ayrımcılığa uğramadan ve cezalandırıcı nitelikte olmayan kamu hizmeti gördürülür. Muvazzaflık hizmetini sürdürürken vicdani retçi olduğunu açıklayanlara hizmet sürelerinin kalan kısmında yukarıdaki paragrafta belirtilen koşul ve niteliklerde kamu hizmeti gördürülür. Vicdani retçi olduğunu açıklayan yedekler için ise yedeklik hali son bulur. Kendisini vicdani retçi olarak tanımlayan, ahlaki, vicdani, siyasi, dini ya da benzer gerekçelerle askerlik yapmak istemeyenler için mahkeme kararıyla veya bu yasa uyarınca çıkarılan bir tüzükle oluşturulacak sivil kurum tarafından vicdani retçi olarak tanınanlar askerlik mükellefiyetini yerine getirmiş sayılırlar. Askerlik hizmeti yerine alternatif hizmet öngörülebilir. Bununla ilgili kurallar tüzükle düzenlenir.” Bu mümkün mü? Askerlik Yasasında birçok madde hale hazırda Anayasa’ya aykırıdır. Özellikle bedelli kısmı 4 sene önce düzenlenmiştir, 3 bin sterlin ödeyenlerin askerlik görevinden muaf saymaktadır. Bu nedenle vicdani reddi Anayasa ile çelişkilidir diyerek düzenleme yapmamak doğru yaklaşım olmaz, kaldı ki Anayasa Mahkemesi kararında da muafiyet kısmına atıfta yapılmıştı. Gelinen noktada temel sorun militarist cereyanların oluşturduğu frekansların sonucu karışan akılların netleşmesidir, yoksa uluslararası hukukta konun nasıl ele alındığı, Anayasa Mahkemesinin neler yazdığı açık… 3 Ocak’a çok kalmadı, insan hak ve özgürlüklerine çok önem verdiğimizi iddia ettiğimiz zamanlarda, bir kez daha aynada kendi suretimize bakma zamanıdır…
0 notes
neredeuyuruz · 7 years ago
Text
Tumblr media
NIETZSCHE’DE ŞİDDET,
Şiddet hakkında okuyup yazmanın içerdiği birtakım zorluklar var. Her şeyden önce şiddeti tanımlamak, sınırlarını çizmek oldukça zor. Bir şeyin şiddet olarak kabul edilmesi için hangi şartları sağlaması lâzım? Suçluları, “delileri” tecrit etmemizi, et yememizi meşru görürken, devletlerarası uzlaşmazlıklarda savaşı anlaşılır bulabilirken, ne gerekçe ile komşumuzun canına ve malına göz dikmeyi şiddet olarak kabul ediyoruz? Şiddeti neden adaletsiz buluyoruz? Şiddet ile iktidar ayırt edilmesi gereken şeyler midir? Bunlar bir çırpıda cevaplanması kolay sorular değil. Felsefe tarihi boyunca da Hobbes’tan Benjamin’e, Hegel’e, Arendt’e, Foucault’ya kadar kimi düşünürler bu sorularla meşgul olmuştur. Şiddet konusu her daim güncelliğini korumaktadır. Bu yüzden belki de Lorenzo Magnani’nin arzu ettiği gibi, ahlak felsefesine nasıl geniş bir alan ayırıyorsak, aynı şeyi şiddet felsefesi için de yapmalıyız.
Şiddet hakkında düşünen filozoflardan, benim şimdi sözünü edeceğim kişi Nietzsche’dir. Nietzsche’nin esas kaygısı şiddeti değerlendirme ihtiyacı olmasa da, yaşamı güç istenci olarak görmesi ve yaşamın dinamiğini meydana getirenin güçler arası çatışmalar ve uzlaşmalar olduğunu söylemesi, onun şiddet hakkındaki değerlendirmeleri için bize bir bakış açısı sağlar. Nietzsche’de inorganik süreçlerden organik süreçlere kadar her işleyiş güç ilişkileri ile açıklanır. İnorganik süreçlerde daha yakın olanla kurulan bir ilişki söz konusuyken organik süreçlerde bu ilişki daha geniş kapsamlıdır. Dolayısıyla bu ilişkileri değerlendirmek daha zordur. İyi birer gözlemci, iyi birer psikolog olmamız gerekir. Bu ilişkilerde söz konusu olan bir gücün diğerine itaati veya diğerini hükmü altına almasıdır. Gücün varlıklar arasında niceliksel olarak dağılmış halde bulunduğunu söyleyen Nietzsche’ye göre güç istencinden kaynaklanmayan bir ilişki söz konusu değildir. Dolayısıyla iyi yürekli davrandığımızda da karşımızdakini yok etmeye yöneldiğimizde de bu, güç istencinden dolayıdır. Bu eylemin iyicil veya kötücül olduğunu söylemek, bizim kendi inşamız olan mantıksal kategorilere göre belirlemeler yapmaktan başka bir şey değildir. Ama Nietzsche bizi mantığımıza pek itimat etmememiz gerektiği konusunda uyarır. Nietzsche bir yargının ancak ve ancak inanca dayalı olduğunu ve bu inancın da hoş olan ya da acı verici olan bir şeyin duyumsanması sayesinde yerleştiğini söyler. Bu durumda, gene Nietzsche’nin çıkarımına göre, bir görüşün huzursuz etmesi, rahatsızlık vermesi, onu yanlış kılmaz. Dünyada olup biten her şey güç ilişkileridir. İnsanın sorumlu bir varlık olduğu iddiası bile doğru değildir. O halde, şiddetin, kaçınmamız gereken, kötü bir şey olduğunu iddia etmek de doğru değildir. Fakat yanlış da değildir. Bizim iddiamız ne olursa olsun, yaşam devinmeye ve şiddet zaman zaman görünür olmaya devam edecektir. Mantık, güç ilişkilerinin başka, şiddet içermeyen formlarda devam etmesini sağlayamayacağı gibi; bunu başarabileceği iddiasıyla da bizi yanıltır.
İnsanların sorumluluğuna duyulan inanç Nietzsche’ye göre bir başka yanılgıya dayanır: Özgür irade. Sorumlu varlıklar olduğumuz iddiası belli bir tarihin üzerine yükselir. Buna göre ilkin eylemin sonuçları iyi veya kötü diye tanımlanıyordur. Daha sonra bu sıfatlar sırasıyla, eylemin kendisine, insanın güdülerine ve insanın özüne atfedilir. (Bu süreçte en büyük rolü Hristiyan ahlakı oynamıştır. Zarar görmekten korkan güçsüz insan, kendisine zarar veren güçlü insandan intikamını özgür irade yalanını uydurarak almıştır.) O halde kimse davranışından sorumlu değildir. Ortada suç olduğunu kabul ettiğimiz durumlarda ne suç ne suçlu vardır. Nietzsche’ye göre bir suçun faili olarak kabul ettiğimiz bir kişiyi cezalandırdığımızda, ona karşı suçluyuzdur. Onu mahkûm ettiğimiz suçun asıl suçlusu, o sırada o eylemin gerçekleşmesini zorunlu kılan koşullarda, yani bütünüyle dünyadadır. Bu durumda aynı zamanda suçlu bizizdir. Nietzsche’nin amacı kimseyi suçlamak değildir. Anlatmak istediği, olan şeylerin olmak zorunda olduğunun ve bu zorunluluğun da masum olduğunun anlaşılması gerektiğidir. Bir kişiyi suçlu ilan etmek tamamen sahtekârlıktır. Kendimizi suçlu hissettiğimiz durumlarda da söz konusu olan aynı sahtekârlıktır. Çünkü bize vicdan azabı yaratan, suçlu olduğumuzu düşündüren şey eylemin başarısızlığıdır. Eylemin başarısı ise genellikle eyleme “vicdanın dürüst pırıltısını” kazandırır. Bir suç olduğunu kabul ettiğimiz, haksız bulduğumuz bir davranış, fail açısından suç veya haksızlık gibi görünmeyebilir. Nietzsche, güçlü olanın, güçsüz olanın zannettiği kadar haksızlık ettiğini düşünmediğini söyler. Çünkü o zaten güçlüdür. Onun için, diğerinin canına zarar vermesi akşam hatırlamayacağı kadar önemsiz bir konu olabilir. Bu bize rahatsız edici geliyorsa Nietzsche’nin bu duruma verdiği örnek hakkında biraz daha düşünmek isteyebiliriz: Sivrisinekleri öldürdüğümüzde kaçımız vicdan azabı duyuyoruz?
Nietzsche bir eylemin ne kadar acı verici olduğu bilinmiyorsa, bu eylemin bir kötülük eylemi olmadığını söyler. İnsanların genelde iyi olduklarını, birine kasten zarar vermekle uğraşamayacak kadar kendileriyle meşgul olduklarını, eylemlerinin tek ilkesinin esenlik olduğunu söyler. Fakat esenliğini, hazzını gözetirken kişinin başkalarına zarar vermesi de mümkündür. Ama karşı tarafın acısını hiçbir zaman ölçemeyeceği için eyleminin iyilik kötülük derecesini de ölçemez. Kötülüğün hedefi ötekine acı çektirmek değildir, der Nietzsche, kendimize haz sağlamaktır. Kendimize haz sağlamak için birine acı çektirmemizin kötü bir şey olduğuna inanıyorsak bunun sebebi, yararcı bakış açısıdır, sonuçları dikkate almaktır. Yani misilleme durumundaki olası acıyı düşündüğümüzden iyilik öğütleriz.
Nietzsche’nin şiddet hakkında düşünceleri en çok özgür tin ve bağlı tine dair soruşturmasında ortaya çıkar. Bağlı tinden ahlaka, geleneğe, töreye bağlı olanı, özgür tinden ise ait olduğu gelenekten farklı olanı anlar. Bu bakımdan özgür tin, Nietzsche’nin de ifade ettiği gibi göreli bir kavramdır. Türün gelişmesi için etkili olan, özgür tinlilerdir. Mevcut olandan bir ayrışmayı ifade ederler. Bu yüzden bağlı tinliler tarafından tehlikeli olarak algılanırlar. Fakat zaman geçtikçe ve özgür tinlinin dünya görüşü hâkim görüş oldukça, tehlikeli algılanan bu insanlar kahraman ilan edilir. Fakat kendi çağı içerisinde özgür tinli, bağlı tinliye göre her zaman daha zayıftır. Bağlı tinlinin ardında gelenek vardır. Tam da bu yüzden Nietzsche güçlü kişilerin zayıflara karşı korunması gerektiğini söyler. Bunun koşulu da “doğa gibi kötü ve acımasız” olmaktır. Özgür tinli böylece zorluklardan beslenir ve güç kazanır. Nietzsche güç kazanmış özgür tinliden bahsederken ona, “kültür dehası” der. Kültür dehası, “yalanı, şiddeti, en acımasız bencilliği, kendi aletleriymiş gibi öyle güvenle kullanan birisidir ki, yalnızca kötü, şeytansı bir varlık olarak anılabilir, ama ara sıra ışıldayan hedefleri büyük ve iyidir”. Bu durum, özgür tinlinin kullandığı araçların meşrulaştırılmasıdır. Nietzsche, kültür dehasının sahip olduğu bu “dehşetli” enerjilerin, insanlığın tek gözlü mimarları olduğunu söyler. Sadece yıkmakla kalmazlar, fakat yaratırlar da. Nietzsche’nin kendisi de, büyük kayıplar pahasına elde edilecek olsa da yeni bir Rönesans’a beslediği umuttan bahseder. Fakat amaçların araçları meşrulaştırdığı böyle bir düşünce dikkatli incelenmelidir. Nietzsche’nin –her ne kadar kız kardeşinin buna etkisi büyükse de– Nazilerle ilişkilendirilmesi, yalnızca bir yanlış anlama diyerek göz ardı edebileceğimiz bir şey değildir. Çünkü Nietzsche, yeni bir şeyin yaratılması için mevcut olanın harcanmasında bir problem görmez. Fakat bu durum Nietzsche’yi ille de bir faşist yapar mı? Bugün değer verdiğimiz inançların zaferlerinin bütünüyle kansız olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu konuda en açıklayıcı cümleler gene Nietzsche’den gelecektir: “Tüm büyük tinsel güçler özgürleştiren etkilerinin yanı sıra ezen bir etkide bulunurlar, ama elbette insanları ezenin Homeros, Kitab-ı Mukaddes ya da bilim olmasında bir fark vardır”.
Nietzsche ne yıkımın ne yaratımın olmadığı, her şeyin durağan enerjilere teslim olduğu, hayattan bezmişliğin, donukluğun kol gezdiği bir yaşamdansa, daha enerjik ve korkuda bile bir heyecanın duyumsandığı bir yaşam ister. Savaş yapmayı unutan bir toplum, Nietzsche’ye göre, varoluşunu yitirmiş demektir. Böyle bir toplumun “sadece savaşlara değil, en büyük ve en korkunç savaşlara, –yani zaman zaman barbarlığa kapılmaya–” gereksinimi vardır. Savaş ve çatışma hem saldırı gücünün hem savunma gücünün tetikte olmasını gerektirir ve böylece dinç tutar. Savaşa gereksinim duymayan bir halktan ise şöyle söz eder: “Ne kadar dolu ve faal yaşarsak, hayatımızı tek bir iyi duygu için vermeye o kadar hazır oluruz”. Böyle hisseden bir halk daha fazla yaşamak adına yaşamın dinamiğini katletmemiştir. Donuk olmadığı için bu donukluğu aşmak için savaşa da ihtiyacı yoktur. Son tahlilde “önemli olan ebedi yaşam değil, ebedi canlılıktır”.
Sonuç olarak Nietzsche’nin şiddeti, yaşam gücünün yükselmesi için bir araç olarak olumladığını söyleyebiliriz. Güç istenci olan bir yaşamda yaşamak, daha fazla güç için harekete geçmektir. Bu durum bizi kaçınılmaz olarak çatışmalara sürükler. Bu çatışmaların ortadan kalkması taraflardan birinin itaatine bağlıdır. Bu itaatin zor yoluyla ya da uzlaşma yoluyla sağlanıyor olması, ilişkinin şiddete dayandığı gerçeğini değiştirmez. Çünkü diğerinin iradesini özümser ve kendi irademe tabi kılarım. Bu, aşk gibi bütünüyle sevecen duygularımıza bağladığımız türden ilişkilerin de bir şiddet ilişkisi olduğu anlamına gelir. Şiddete ıstırap verdiği için karşı oluşumuz onu kötü kabul etmemize yol açsa da şiddet ne iyi ne de kötü, fakat gerçek bir şeydir. Şiddete hakkımızı ihlâl ettiği gerekçesiyle karşı çıkmak da bir şey ifade etmez. Çünkü Nietzsche hakkı, kazanılması gereken bir şey olarak görür ve bu mücadele de bir şiddet ilişkisine yol açacaktır. Bu durumda güç istenci olarak anlaşılan bir yaşam, her yanında şiddet olan bir yaşamdır. Gene de Nietzsche şiddeti güç istencinin kötü bir yanı olarak görür ve sıkışan kuvvetlerin birden boşalmasına benzetir: “Gücün kötü yanı hiç düşünmeden başkalarının canını yakar, şiddetle belli edilmek zorundadır; zayıflığın kötü yanı ise acı vermek ve acının izlerini görmek ister”.
Güç sürekli artmaya yöneliyorsa ve yaşamın özü güç istenci ise, o halde gücü azaltan her şeyle savaşmak gerekir. “Yaşam şudur öyleyse: Ölene ve sefile, eskimişe hiç saygı duymamak? Daima bir katil olmak?”. O halde Nietzsche, şiddeti olumlarken yaşamı da olumluyordur. Korkaklığı ve güçsüzlüğü yüzünden, güçlü olana tepki gösteremeyen ve intikamını Hıristiyan ahlakı ile alan kölenin, gücü günah, güçlüyü günahkâr ilan etmesi ile savaşır. “Bireyin kendisini şiddete karşı korumak zorunda kaldığı, bu amaçla da şiddet uygulayan bir insan durumuna geldiği, bütün çağların en uzunu olan bir korku çağı” ile karşılaştırıldığımızda, bugün Hıristiyan ahlakının mirasını taşıyan insanın düşçü olduğunu söyler. Bu düşçülük bedensel ve psikolojik acıdan kaçındığımız için acıya biçtiğimiz karakterde ortaya çıkar. Acıyı yaşamadığımız için, acı düşüncesine bile katlanamaz hâle geldiğimizi ve sonunda varoluşa sitem ettiğimizi söyleyen Nietzsche, ortada gerçekten bir sefalet varsa bunu yaşamanın daha pozitif bir tutum sağlayacağını düşünür. Ahlaka olan bağlılığımız yüzünden yaşamı bir ıstırap gibi deneyimlemeye son vermemiz gerekir. Istırabın esas kaynağı şiddet değildir, şiddetten korku duymaktır, ahlaktır. Ahlak yaşamın önüne set çeker ve tehlikeyi bu setin sınırları dışında tutar. Fakat aynı zamanda yaşamın yaşanabileceği pek çok biçimi de sınırları dışında tutar. Nietzsche, insanın hayvanî doğasından ayrılması için metafiziğin, dinin, ahlakın zincirlerine vurulduğunu söyler. Eğer insan hayvan ile Üstinsan arasında bir köprü ise bu zincirlerin kırılması gerekir. Bundan sonra nasıl bir şekilde davranılacağı, ahlakın veya dinin ilkelerine göre değil, kişinin kendi ilkelerine göre belirlenecektir: “Savaş, özgürlüğe eğitir. Nedir ki özgürlük? Kendinden sorumlu olma istencine sahip olmak”.
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years ago
Text
Nefs Sözleri, Nefs İle İlgili Sözler
Sayfa İçeriği: Nefs (Nefis) İle İlgili Anlamlı ve Özlü Sözler, Nefsini Yenmek İle İlgili Sözler, Nefs İle İlgili Dini İslami Sözler, Nefs İle İlgili Mevlana Sözler, Nefs İle İlgili Kısa ve Uzun Sözler, Nefs İle İlgili Felsefi Sözler, Nefs İle İlgili Sözler, Nefs İle İlgili Aşk Sözleri, Nefsimi Nasıl Yenebilirim?
Marifet nefsi silmek değil, bilmektir. Hacı Bektaş-ı Veli Nefstir seni yolda koyan, yolda kalır nefse uyan. Yunus Emre Nefs ile yapılan savaşta ancak ölenler zafere ulaşır. Rafet Elçi Nefs, kendi güçsüzlüğünü hayal ettiği zaman kederlenir. B.Spinoza Kendi nefsine faydalı olmayan, başkasına faydalı alamaz. İmam-ı Mâlik Nefs, üç köşeli bir dikendir; ne türlü koysan batar. Mevlana Nefsine dizgin vur ve bin, aksi halde o sana yüklenir. Abdulkadir Geylani Kendi nefsini yenmek, zaferlerin en güzelidir. La Fontaine Kadın; bilmeyene “nefs”, bilene “nefes”tir. Şems-i Tebrizi Her nefs ölümü tadacaktır. Ankebut Suresi, 57 İhanet gönlün defterinde yoktur.Ancak nefs, intikam amacıyla ihanet içindedir. Haluk Nurbaki Nefs, daima gönlü zulme ve ihanete çağırır. Bu davette bedeni bahane eder. Haluk Nurbaki Unutma! Nefs ister, akıl gerekçe bulur, vicdan aklar. Ama sen kaçsan da Allah hesap sorar. Ahmet Turgut Bizim için hiçbir şey, kendi nefsimiz derecesinde alaka uyandırıcı mahiyette değildir. Harvey Robinson Sadece düşmanını yenen değil, heveslerine hakim olan da erdemini göstermiş olur. Demokritos
Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali(ra)
Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem. İnsandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem. Necip Fazıl Kısakürek En güzel savaş, insanın kendi öz varlığı ve tutkularına karşı girdiği uğraştır. Napoleon Bonaparte Başkalarına karşı zafer kazanan kuvvetlidir, kendi nefsine karşı zafer kazanan ise kudretlidir. Lao Tzu Nefsi en iyi şu dört şey terbiye eder: Susmak, açlık, yalnızlık, uykusuzluk. Feridüddin Attar İnsan nefs ve benlikten fakir olmalıdır, dünya malından değil. Abdülhakim Hüseyni Hiçbir nefs günahı yoktur ki, dış yüzünde fazilet iddialı belirti bulunmasın. William Shakespeare Nefsini öldürmeden kara don giyen dervişe, o don it çulu olur. Abdullah Hafif Hakiki kurtuluş, kendinden kurtulmaktır. Bu da, kişi kendisini görmemekle hâsıl olur. Bâyezid-i Bestâmî İhtiraslarından biri öbürünü yutmuş, sen de nefsini körelttiğini sanıyorsun. Voltaire Nefs akbaba gibi. Vahşi kuş. Etinden et çeker. Senden çalar, o yer. Nefsin güçlüyse sen zayıfsın. Nefsin zayıfsa sen güçlü. Elif Şafak Hakiki yaşamak, nefsini öldürmekle, nefsinin arzularını, haram ve zararlı isteklerini yerine getirmemekle olur. Abdulkadir Geylani Nefs hep karşı gelir, kavgacının tekidir. Onu düzeltmek isteyen şerrinden emin oluncaya dek onunla savaşmalıdır. Abdülkadir Geylani İnsanların en zayıfı, nefsanî arzularından el çekmede aciz kalandır. En güçlüsü de, bu arzuları terk etmeye güç yetirendir. Davud Kassar Benlik ve nefs üstünlüğü olan kişilere nasihat acı gelir, yasaklanan işler ise onların kalplerine güzel ve cazip görünür. İmam-ı Gazali Serkeş bir hayvan, aç bırakmakla zapt edip onu idare ettiğin gibi, nefsine de ancak onu aç bırakmakla hâkim olabilirsin. İmam-ı Gazali Akıl, bir başka akılla bir oldu mu ışık çoğaldı, yol belirdi demektir. Fakat nefs, bir başka nefsle sevindi mi karanlık artar, yol belirsiz olur. Mevlana Boğuşacak düşmanı yanlış seçmeyin. Kanı dökülecek düşman nefsinizdir. Onu mağlup etmek, gerçeklerle aranızı açan uçurumları kaldırmak demektir. Kenan Rifai Sen nefsini iyi bir şeyle meşgul etmezsen, nefsin seni kötü bir şeyle meşgul eder. Bundan dolayı, boş insan kötü şey düşünür, nefsine ve şeytana uyar. İmam Şafii En küçük bir nefs köreltmesi müthiş bir güç yaratır. Her yılgın arzu insanı güçlü kılar. Dünyaya ancak, yapışıp kalmadığımız ve ondan uzaklaştığımız ölçüde söz geçirebiliriz. Vazgeçiş sonsuz bir iktidar sağlar. Emil Michel Cioran Nefs, durgun su gibidir… Dıştan bakılınca paktır. Ama biraz karıştırılınca bulanır ve altındaki kirler üste çıkar. İşte nefs böyledir. Nefs, denemekle hangi mertebede olduğunu belli eder. El Harraz Nefs ve beden, tamah ve bencillikten ibarettir. Bunlar ise alçaklık ve küçüklükten başka bir şey değildir. Bunların açgözlülük ve bencillik illetlerinin, en güçlü ilacı sevgidir. Mevlana Nefsinin kontrolü altına giren kimse, onun azgın arzularından hoşlanmaya mahkum olmuş, onun yanılmalar zindanında tutuklanmış ve kalbini faydalı şeylerden mahrum etmiş olur. Vücut azaları, toprağını azgın arzularla sulayanlar; kalplerinde pişmanlık ağacı dikmiş olurlar. İmam-ı Gazali İnsanlar aklın bizi yönlendirdiğini zanneder. Hakikatte ise aklı yönlendiren bir olumlu, bir de olumsuz müteharrik vardır: Gönül ve nefs. Aklımız gönlümüzün önüne düşünce insan kendi yaratılışına uygun şeyler üretir; nefsin önüne düşünce sapkınlık başlar. Bu dengeyi kurma noktasında insana irade gücü verilmiştir. İskender Pala
0 notes
belkidebirharfimben · 7 years ago
Text
Kabuğunu soymakla elmaya kastediyorsun
"Bir hayvanın veyahut bir meyvenin derisi soyulsa, muvakkat bir zarafet gösterir; fakat az bir zamanda o zarif et ve o güzel meyve, o yabanî ve paslı ve kesif ve ârızî deri altında siyahlanır, taaffün eder. Öyle de, şeâir-i İslâmiyedeki tabirat-ı Nebeviye ve İlâhiye, hayattar ve sevabdar bir cilt, bir deri hükmündedir. Onların soyulmasıyla, maânîdeki bir nuraniyet, muvakkaten çıplak, bir derece görünür. Fakat, ciltten cüdâ olmuş bir meyve gibi, o mübarek mânâların ruhları uçar, zulmetli kalb ve kafalarda beşerî postunu bırakıp gider. Nur uçar, dumanı kalır." Herşeyin ölümü kendi cinsinden oluyor. Anlamın ölümü de anlaşılacakların ölümüdür. Bitirmek de bir tür cinayettir. Kitaplar sonlarına gelindiğinde ölürler. Metinlerin, eğer ki okundukça yeni şeyler söyleyeleri yoksa, ölümleri okunmakla olur. Okursunuz ve arkanızda bırakırsınız. Özellikle 'ucuz metinlerde' durum tastamam böyledir. Onlar bir avuç kabak çekirdeği gibi tüketilir. Fakat, kalitelerini arttırdıkça, yani her başına gelişte yeni şeyler söylemeye başladıkça, bir tür ölümsüzlüğe kavuşurlar. Böylesi metinler hakkında konuşurken 'bitirmenin öldürücülüğü'nden bahsedemeyiz. Çünkü onları asla bitiremeyiz. Merhum Esad Coşan Hocaefendi (k.s.), bir Ramuzu'l-Ehadis dersinde, ilim meclislerinde bir kitabı tekrar tekrar okumanın ne anlama geldiğini ifade sadedinde (bilmana) diyordu ki: "Biz böyle yapmakla onlardaki sırrın asla tükenmeyeceğine işaret ederiz. Kur'an'ı okurken de böyle yaparız. Kur'an hatmolduğunda ne olur? Kaldırılıp bir kenara mı konur? Hayır! Hatmin sonunda en başa dönülüp Fatiha sûresi okunur. Bakara sûresinden birkaç ayet kıraat edilir. Öyle bitirilir. Ne demektir bu? 'Bu kitabın asla sonuna gelinemez. Sonuna geldiğini sanan aldanır. Sonuna gelmek aslında yeniden başa dönmektir. Bu öyle söyleyeceği sonsuz bir kelamdır!' demektir. İşte bu nedenle bizim tekkemizde de Ramuzu'l-Ehadis kitabı bitmez. 'Bitirdim' demek mecazidir. 'Tekrar başa dönüyoruz' demektir." Bakara sûresinin hemen başlarında "Onlar ki gayba iman ederler!" buyuran Cenab-ı Hakkın böyle bir hakikate de işaret ettiğini düşünüyorum. Biz, yani mü'minler, varlığa salt 'şahit olunduğu şekliyle' iman etmeyiz. Bitirmeyiz. Ya? Kuşatılamaz bir 'derinlikle' iman ederiz. Ne demektir bu? Bu, aslında varlığın sadece 'şahit olunandan' ibaret olmadığı, yani daha aşkın boyutlara da sahip olduğu ve şahit olunanlar hakkında yapılacak çıkarımların da ancak bu 'aşkınlığa imanla' birlikte dengeye kavuşacağı sezgisidir. Evet, evveliyetle, sezgisidir. Bir mü'min önce buna iman eder. Ve ancak buna iman ettikten sonra diğer şeylere de iman ettiği görülür. Gaybına ihtimal vermeyen bir kalbin ancak 'gaybın varlığına bina edilebilecek' bir marifette ileri gitmesi düşünülemez. "Herşey bildiğimden ibarettir!" diyen mütekkebbirin yeni bir bilgiye eriştiği görülmüş şey değildir. Ancak "Bilmediğim şeyler da var!" diyen bir insan yeni şeyler öğrenmeye başlar. Zaten bilmediğimiz herşey de bir açıdan bizim gaybımızdır. Biz yaşarken bu kaybımızı bulmaya çalışırız. Kaybımızın bittiğini düşünürsek biz de biteriz. Onun sonuna gelmek kendimizin/amacımızın da sonuna gelmektir çünkü. Öğrenecekleri bittiğinde insan da biter. 'Sezgi' kelimesini kullandım. Amaçsız değildi. Oraya geleyim: "Sezgi nedir?" diye sorsanız bana, işte, mezkûr bakış açısından hareketle şöyle bir izah getiririm: Sezgi kalbin gaybından haberdar edilmesidir. Eline henüz hiçbir delili geçmemiş olsa dahi 'isimsiz eksikliğini/açlığını' duymasıdır. Varlığını koklamasıdır. Haberini arzulamasıdır. Madem ki insan da şu tevhidî bütünlüğün bir parçasıdır. Elbette parça bütünden haberdar edilmiştir. Doğru yerde durmak için 'bütüne göre' hareket etmesi gerektiğini içten içe sezmektedir. Gündelik yaşamda dahi birçok şeyi sezinler insan. Vicdan sızısı çeker. Mantığı kabul etmez. Kalbi mutmain olmaz. Taşlar yerine oturmaz. Canı sıkılır. Ruhu bunalır. Birşeyler yanlıştır. Mutlaka birşeyler yanlıştır. Böyle olmamalıdır. Ve bu yanlış iliklenmiş düğme 'kusurun nerede olduğu tam kestirilemeden' dünyanızda döner dolaşır. (Kulağınıza gelen sözlere rağmen "Böyle olmaması lazımdı!" dedikten bir süre sonra 'hakikaten öyle olmadığını' farkettiğiniz şeyler şahidiniz olsun. Sıkı tutun onları. Ben de sözlerimi onların üzerine söyleyeyim.) Buradan şuraya geçelim: Mürşidimin hutbelerin Türkçeye çevrilmesine bir itirazı var. İlginçtir. Yazıyı uzatmak pahasına alıntılayayım: "Meselâ, bazı gafiller, hutbe gibi bazı şeâir-i İslâmiyeyi Arabîden çıkarıp her milletin lisanıyla söylemeyi iki sebep için istihsan ediyorlar. (...) İkinci sebep: 'Hutbe, bazı suver-i Kur'âniyenin nasihatleri anlaşılmak içindir.' Evet, eğer millet-i İslâm, İslâmiyetin zaruriyâtı ve müsellemâtı ve malûm olan ahkâmını, ekseriyet itibarıyla imtisal edip yerine getirseydi, o vakit nazariyât-ı şer'iye ve mesâil-i dakika ve nesâyih-i hafiyeyi anlamak için, bildiği lisanla hutbe okunması ve suver-i Kur'âniyenin—eğer mümkün olsaydı—tercümesi belki müstahsen olurdu. Fakat namaz, zekât, orucun vücubu ve katl, zina ve şarabın haramiyeti gibi malûm olan ahkâm-ı kat'iye-i İslâmiye mühmel kalıyor. Avâm-ı nâs, onların vücubunu ve haramiyetini ders almaya muhtaç değiller. Belki, teşvik ve ihtar ile o ahkâm-ı kudsiyeyi hatırlatıp, İslâmiyet damarını ve iman hissini tahrik etmekle, imtisallerine teşvik ve tezkire ve ihtara muhtaçtırlar. Halbuki, bir âmi, ne kadar cahil dahi olsa, Kur'ân'dan ve hutbe-i Arabiyeden şu meâl-i icmâliyeyi anlar ki, 'Herkese ve bana malûm olan imanın rükünlerini ve İslâmiyetin umdelerini, hatip ve hafız ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor' der, kalbinde onlara karşı bir iştiyak hasıl olur. Acaba kâinatta hangi tabirat var ki, Arş-ı Âzamdan gelen Kur'ân-ı Hakîmin i'cazkârâne, müfehhimâne ihtarlarına, tezkirlerine, teşviklerine mukabil gelebilsin?" Birkaç gün önce bir teravih öncesinde kürsüden soruldu: "İçinizde bir meal alıp baştan sona okuyan var mı?" Cemaat sessiz kalınca bir hayli tezyif edildi. Bense bu tezyifte bir haksızlık hissettim. Çünkü o camide bazı amcalar vardı, en doğrusunu elbette Allah bilir, sorandan daha ziyade ehl-i hâle benziyorlardı. Başka zamanlarda da böylesi insanlar tanıdım. Dedelerimiz zamanında böyle altınlar çoktu. (Şimdi bakırlar çoğaldı.) Bu altınlar, değil ellerine alıp meal okuyarak, ilmihalde kendilerine öğretilen amel-i salihleri bihakkın işlemeye çalışarak ve orada zikredilen günahlardan uzak durarak mü'min oluyorlardı. Vallahi, belki hepsinden daha çok okumuş-yazmış bir adamım, ama onların zerresini kendimde bulamazdım. Çünkü onların dinle ilişkisi benim gibi değildi. Ben ahirzaman çocuğuyum. Ahirzaman bana meş'um bir bakış öğretmiş. Elime geçen her metni 'bilmekle bitirmeye' çalışıyorum. Bitince metnin benim olduğunu sanıyorum. O mübareklerse bilgiye böyle bakmıyorlardı. Onlar gereğince eyleyince ilmin kendilerinin olduğunu düşünüyorlardı. Bu nedenle Kur'an'ın mealinden önce ilmihalle ilgiliydiler. Onu pek isabetli olarak Kur'an'ın hayata bihakkın tefsiri olarak görüyordular. Orada denildiği gibi eylemekle Kur'an'ı hayatlarına tefsir ediyordular. Yani hayatlarıyla Kur'an oluyordular. Bense Kur'an'ı bir entelektüel biliş malzemesi haline getirmeye çalışıyorum. Yaşamak değil tartışmak istiyorum. Zeytinyağı olmak istiyorum. Sonuna varmak istiyorum. Bu yüzden meal istiyorum. Çünkü meal "İşte bu metin bu kadar!" diyecek. Beni anlamın sonuna getirecek. Gaybını yokedecek. Onlarsa Bediüzzaman'ın dediği yerdeydiler: "Halbuki, bir âmi, ne kadar cahil dahi olsa, Kur'ân'dan ve hutbe-i Arabiyeden şu meâl-i icmâliyeyi anlar ki, 'Herkese ve bana malûm olan imanın rükünlerini ve İslâmiyetin umdelerini, hatip ve hafız ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor' der, kalbinde onlara karşı bir iştiyak hasıl olur." Bununla yetiniyordular. Anlamını bilmedikleri şeylere ağlıyordular. Fakat pek isabetli yapıyordular. Çünkü sezdikleri 'mealler' değil Kur'an'ın 'neden indirildiği' idi. Onu işitmeleri parçaları değil bütünü hatırlatıyordu. Allah'ı hatırlatıyordu. Kalplerindeki bütün maneviyatı birden kendisine çağırıyordu. Bu onlara yetiyordu. Bu onları şevklendiriyordu. Allah onlardan razı olsun. Mealciliği İslam'ın zirvesi sananları şu yüzleşmeye çağırıyorum: Biz, 'dini daha iyi yaşamak için' değil, 'din üzerinden entellik kasmak için' mealcilik yapıyoruz. Evet. Bariz olan durum bu. Buradan meal okumayı haram saydığım düşünülmesin. Tefsirleri tercih etmekle birlikte, mananın kenarına değmek kabilinden, okunmasının aleyhinde değilim. Fakat 'idealleştirilmesine' karşıyım. Avam-ı müsliminin cahilane(!) takvası üzerinde bir sopa kılınmasına karşıyım. Bilmenin istibdadı altında ruhî sezginin öldürülmesine karşıyım. Ki sezgi ancak gaybı öldürülmekle öldürülür. Sırrın kalmadığı yerde çağrışım yoktur. Ve mealcilik, Kur'an'ın sonuna geldiğini sanmakla, en çok bu gayba kastediyor. Belki biraz da bu 'gaybsız ilişki' yüzünden eskilerin o metinlerle kurduğu hayattar ilişkinin zerresi bizde görünmüyor. Kabuğunu soyunca elmadan olduk biz.
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years ago
Text
Güzel sözler-özlü sözler K harfli
Güzel Sözler
-K-
Kabiliyet yükselmek içindir, alçalmak için değil. Rousseau Kabiliyetli olan için, bu dünya dilsiz değildir. Goethe Kabiliyetsizi terbiye etmek, kubbede ceviz durdurmak gibidir. Şeyh Sadi Kabukta dolaşan böcek, meyvenin tadını alamaz. Kabul edilen bir yanlışlık kazanılmış bir zaferdir. Gascoigne Kadehlerde boğulanlar, denizlerde boğulanlardan fazladır. Alman Atasözü Kader bize limon verdiğinde limonata yapmaya çalışalım. Kadın ve erkek, hilkatlerinin gayesi doğrultusunda hareket ederlerse,biri hanımefendi diğeri bir beyefendi olur. Sızıntı Kadının bekçisi namustur. Ovidius Kadının en büyük vazifesi analıktır. Atatürk Kadınlar kendilerini sevenler için değil, onlara hükmedenler için can verirler. H.Edip Adıvar Kadınlar zayıftır ama anneler kuvvetlidir. Victor Hugo Kadınlar, erkeklerden daha çok hikmet sahibidirler, daha az bilir, daha çok anlarlar. J. Duhamel Kadınlarda feci olan şey, ne onlarla ne de onlarsız yaşanabilmesidir. Byron Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalp kırmak, Allahu Teâlâyi incitmek demektir. Ahmed Yesevî Kağıda dokunan kalem, kibritten daha çok yangın çıkarır. M. S. Fobes Kahraman dediğimiz insanlar, bir şey yapılması gerektiğinde, yapılması gerekeni, şartlar ne olursa olsun yapanlar. Kahramanlıklarını devamlı anlatan kahramanlar, sonunda korkakları bile bıktırır. R. Waldo Emerson Kainatın büyüklüğünü ve intizamını düşünmek, insanı Allah'ın varlığını kabule zorlar. Kainatta tesadüfe, tesadüf edilmez. Sokrates Kalabalıkların başı çok, beyni yoktur. Pıvarol Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o, yine dilsiz sayılır. Mevlana Kalbin gözleri, vücudun gözlerinden çok daha iyi görür. Reşat Nuri Güntekin Kalbin tik takları doğumla başlamış olum bestesinin mırıltılarıdır.! Kalbinin salah içinde olmasını istersen dilini korumak suretiyle ona yardımcı ol. Ahmed B. Asım Kalbura emniyet edilen su zayi olur. Hariri Kalem aklın dilidir. Cervantes Kalem kılıçtan üstündür. Kalp bir ev değildir ki, herkes için ayrı bir odası olsun. Enid Bagnolt Kalp boşaldıkça kese dolar. Victor Hugo Kalp için küçük olay diye bir şey yoktur. Kalp her şeyi büyütür. Balzac Kalp ne ile doluysa dudaklardan o dökülür gider. Goethe Kalp, bütün erdemleri kendinde toplamıştır. Ama bütün kötülükler de oradadır. Andersen Kalpler silahla değil, sevgi ve yüksek gönüllülükle yenilirler. Spinoza Kalpler yaralanmakla yaşar. Oscar Wilde Kalpte açılan yaraya merhem yoktur. Hermann Sudermann Kamburunun dostuna hoş görünmesini isteyen, dostunun sivilcelerini affetmelidir. Horatius Kanaat etmekten hiç kimse ölmemiştir. Hırs besleyerek hiç kimse padişah olmamıştır. Mevlana Kanaatten nasibi olmayanı dünya malı nasıl zengin etsin? Feridüddin-İ Attar Kanatları altınla kaplı kuş uçamaz. Tagore Kanla sulanan toprak mahsul vermez. Victor Hugo Kanunun bittiği yerde zulüm ve baskı başlar. William Porter Kapalı gözler, ruhu seyretmenin en güzel şeklidir. Victor Hugo Kapanmayan tek yara vicdan yarasıdır. Publilius SYRUS Kaplumbağaya dikkat et. Ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor. James B. Conont Kaptanın ustalığı deniz durgunken anlaşılmaz. Lukıanos Kar gibi olsan yine iftiradan kurtulamazsın. Shakspeare Kar yaza kalmaz, yeşil güze kalmaz. Dede Korkut. Kara çalıda gül bitmez. Karacaoğlan Kara haber, getireni de karalar. Shakspeare Kara yüzlüye ha sabun, ha kara boya. Mevlana Karakter ağaç ise, şan ve şeref de o ağacın gölgesi gibidir. Biz hep gölgeyi düşünürüz. Oysa karakter ağacın kendisidir. Abraham Lincoln Karakter çelik gibidir kırılmaz, fakat bükülebilir. İnat ise beton gibidir, ancak kırılabilir, bükülmez. Karamsar insanlar, olayların hep kötü tarafına bakar, kendine şikayet edecek bir konu bulurlar. Karanlığı lanetlemektense, bir mum yakın. Konfüçyüs Kararlar, yılan balığına benzer. Kolayca yakalanır, ama tutulması zordur. A.D. Fıls Kardeşinin seni, senin gıyabında nasıl anmasını istiyorsan, sen de onu, onun gıyabında öyle an. Süfyân es-Sevrî Kardeşlerimi Allah yarattı, fakat dostlarımı ben buldum. Goethe Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar. Mevlana Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar. Mevlana Karnı açlardan ziyade, kalbi açlara acırım. Cenap Şahabettin Karnı tok olan için bir dilem ekmek hiçbir şey ifade etmez ama aç olan için çok şey ifade eder. John Watson Karşılığında para getiren her iş, o işi yapanın değerini gösterir. Rockefeller Karşılık vermek, düşünmekten çok daha basit. Karşınıza bir zorluk çıktı mı, şikayet etmeyin, bilakis Allah'a şükredin. Çünkü size zekanızı işletmek, güç ve kuvvetinizi göstermek fırsatını vermiştir. Gassıon Kartalın beğenmediğini kargalar kapışır. Cenap Şehabettin Katı bir yürek, kanlı bir elden de kötüdür. Shelley Kavga ettiğin kimselerle bile barış yolunu hep açık bırak! Sızıntı Kavgalarında sırasında bile kendinle barışık ol; unutma ki dünya güzeldir ve evreni yargılamak imkansızdır. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış insanlardan kendini kolla. Kaybedilen para bir şey değildir, ama kaybedilen namus çok şeydir. Alfred Krupp Kaybetmemek için zaaflarını, kazanmak için gücünüzü bilin. Kaybolan bir şeyi bulmak zevki, bulunan şeyden daha üstündür. Cami Kazanmak için yenilgiyi risk olarak kabullenmelisin. Kelimeler değil, onları konuşan ağızlar önemlidir. Baroccıo Kelimeler, insanların kullandığı en güçlü haplardır. Rudyard Kıplıng Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız. Konfüçyüs Kendi dilini tam olarak bilmeyen, başka birdi de öğrenemez. Bernard Shaw Kendi işi için efendi olmayı beceremeyen, başkasına hizmetçi olur. Şehabettin Ahmed Kendi kazanç ve malından başkalarını da yararlandırmayan yoksul sayılır. Auguste Comte Kendi kendimizin altında kalmamalıyız ki cemiyetin üstüne çıkalım. Necip Fazıl Kısakürek Kendi kendinizi idare etmeyi öğreten yönetim, en iyi yönetimdir. Goethe Kendi kitaplarından bahseden bir yazar, sürekli kendi çocuklarından bahseden bir anne kadar kötüdür. Benjamın Dısraelı Kendi mutluluğumla değil, toplumun mutluluğuyla sevinirim. Samuel Smıles Kendi seviyende olanı komşu edin. Nasır-I Husrev Kendi sırrımızı kendimiz saklamazsak,başkaları bizim sırrımızı nasıl saklayabilir? La Rochefoulcauld Kendi sırrını senden daha iyi kim saklayabilir? Nasır-I Husrev Kendimden başka kimseye kötülük etmeden yaşamak istiyorum. Tolstoy Kendimizi incelersek, büyük bir güce sahip olduğumuzu, ama bunu fark edemediğimizi görürüz. Johann Lavater Kendin hak ile meşgul etmezsen batıl seni istila eder. İmam-ı Şafii Kendine dost olan, bilin ki herkese de dosttur. Seneca Kendine galip gelen, bütün alemi hükmü altına alır. Nizami Kendine güvenen bir adamı avlamak ne kadar kolaydır. Patrızzı Kendine güvenmek gücün yüzde doksanını teşkil eder. Thomas Wilson Kendine güvenmeyenin en iyi taktiği, susmaktır. La Rochefoulcauld Kendine inanmak zorundasın. Aksi halde hayat boyu sana el uzatacak birini beklersin. Kendine yeterliliğin en güzel meyvesi hürriyettir. Epukuros Kendini affetmeyen bir kimsenin bütün kusurları affedilebilir. Conficius Kendini akıllı sanan, büyük bir aptaldır. Volta ire Kendini daima iyi idare eden bir millet, idare edilmeye ihtiyaç göstermez. J.J. Rousseau Kendini sağlam bilen hastanın tedavisi olmaz. Eddy Fıscher Kendini senden beklenen standartlardan çok daha fazlası için sorumlu tut ve asla mazeret bulmaya çalışma. Kendini sevenin rakibi olmaz. Benjamin Franklin Kendini yalnız hisseden kimse için her yer çöldür. Çehov Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha zordur. Saint Exupery Kendini yargılamak, başkalarını yargılamaktan daha zordur. Saint Exupery Kendini yönetirsen, dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin. Kendinizden başka hiç kimse size barışı getiremez. Emerson Kendinizi yönetirken kafanızı, başkalarını yönetirken kalbinizi kullanın. Russy Kendisini idare edemeyen, başkasının emri altında yaşamaya mahkumdur. Victor Hugo Kesilmiş koyuna derisinin yüzülmesi elem vermez. Hz. Esma Keskin dil, sık kullanma ile daha keskinleşen tek keskin alettir. Washington Irvıng Keşke sözcüğü yerine "bir dahaki sefere" demeyi dene. Keyfimin yerinde olduğu yer vatanımdır, derler. Bu teselli edici özdeyiş eğer "yararlı olduğum yer vatanımdır", şeklinde olsaydı daha iyi söylenmiş olurdu. Goethe Kılavuzu para olana her kapı açıktır. Shakspeare Kılıca kesmekten utanç gelmez. Mevlana Kılıca, kınının eski olması bir zarar vermemiştir. Hariri Kılıcın yapamadığını adalet yapar. Kanuni Sultan Süleyman Kılıçla alınan vatan, para ile satılmaz. 2. Abdülhamid Kıskançlık, bir yılan gibi mevki sahibine sokulur. Sophokles Kıskançlık, insanı alçaltan ve küçülten bir duygudur. Tolstoy Kısmetine razı olmayan kuldan Cenab-ı Allah razı olmaz. Sadi Kıyamet gününde nereye gitmek istiyorsanız hazırlığınızı ona göre yapın. Ömer bin Abdülaziz Kibir bulunan kalpte, Allah korkusu olmaz. Abdullah Tüsteri Kibir, bele bağlanmış taş gibidir. Onunla ne yüzülür ne de uçulur. Hacı Bayram Veli Kim büyük fikirler için yaşarsa kendini düşünmeyi unutur. Reverbach Kim daha korkak? Karanlıktan korkan çocuk mu yoksa aydınlıktan korkan büyük mü? M. Freehılı Kim demiş arkadaş uğrunda ölmek zor. Asıl uğrunda ölünecek arkadaş bulmak zor. Kelam-ı Kebir Kim iyilikle çalım satarsa onu geri almış demektir. Lessing Kim kıskanırsa kördür, kim nefret ederse sağırdır, kim kızarsa topaldır, yalnız kim severse onun her şeyi tamdır. Kimi aşık görürsen, onu maşuk bil. Zira o aşka nisbetle hem aşıktır, hem de maşuktur. Mevlâna Kimin düşündüğü ile söylediği bir olursa iste doğru insan odur. Yusuf Has Hacip Kimine nöbet, kimine uyku nasip. Shakspeare Kimse bile bile kötü değildir, her kötülük bilgi sanılan bir bilgisizlikten gelir. Kimse bizi aldatamaz.. Ancak biz kendi kendimizi aldatırız. Goethe Kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir. Jonathan Swift Kimse sana senden iyi öğüt veremez. Cicero Kimse tek başına başaramaz, sana yardım edenlerin hakkını teslim et ve minnet duy. Kimseden nefret etmeyiniz, gün gelir dost olursunuz. Kimseye fazla bağlanmayınız gün gelir aranız bozulur. Kimseden sana kötülük gelmesini istemiyorsan fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma. Mevlana Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız. Kirazların ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor. Goethe Kişi inancı ölçüsünde genç, kuşkusu oranında yaşlıdır. Kişi kendi kusurlarını söylemekten hoşlanmaz, bu işi başkaları gereği kadar yapar zaten. Anderson Kişi önüne serilen zevklerden hoşlanmaz; yorularak elde ettiği zevkleri tercih eder. Alain Kişi üzerine farz olan borçları öder, farzlarını yerine getirir ve ondan sonra dua ederse dileği kabul olunur. Sen farzlardan sonra bizi dua ile an, biz de sana dua edelim. Umulur ki Allah, dualarımızı kabul buyurur. Abdulhalık Gücdüvani Kişinin en yakını yine kendisidir; kişinin çevresi kendisinin aynasıdır. Kişinin haysiyeti dilinin altında gizlidir. Hazreti Ali Kişinin kendi nefsine göstereceği saygı, saygıların en büyüğüdür. Beydeba Kişiye hak ettiğinin altında ödül vermekten daha kötü bir şey olamaz. La Bruyere Kişiyi hak ettiğinden çok övmek riyadır, layık olduğundan daha övmek ise, ya acizlikten ya da hasettendir. Hz. Ali Kişiyi iyi tanırsan kimseyi inandıramazsın. Ama kötülersen herkesi inandırırsın. John Draper Kitap zekayı kibarlaştırır. Kitaplar akıllı kimselerin bahçeleridirler. Hz. Ömer Kitaplar da dost gibidir, az fakat iyi seçilmiş olmalıdır. S. J. Harrıs Kitaplar sessiz öğretmenlerdir. Gellius Kitaplar yaşadıkça, "geçmiş" diye bir şey olmayacaktır. Bulwer Lytton Kitaplar yolumuzu aydınlatır. Ovidius Kitaplar, benim için en iyi, ihtiyarladıkça hiç yıpranmayan tek dostlarımdır. Maurice Rostand Kitaplar, en iyi dostlarım ve en sadık sevgililerimdir. İyi bir kitap, hakiki bir hazinedir. Lytton Kitaplar, soğuk ama, güvenilir dostlardır. Victor Hugo Kitaplardan önce kendimizi okumaya çalışalım. Mevlana Kitaplarım, bana yetecek kadar büyük bir krallıktır. Shakspeare Kitaplığımı, başkalarından aldığım kitaplarla kurdum. Anatole France Kitapsız bir ev, ruhsuz bir vücuttur. Cicero Kitapsız yaşamak, kör, sağır, dilsiz yaşamaktır. Seneca Kokusunu beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olmadan çürür. Necip Fazıl Kısakürek Komşularından av kapmak aslanlara ayıptır, köpeklere değil. Mevlana Komşunla kavga etme, misafir gider o kalır. Hz. Ebu Bekir Komşunu sev, fakat aradaki çiti hiçbir zaman kaldırma. Amerikan Atasözü Komşunun duvarının yanması seni de ilgilendirir. Horace Konuşma, aklın fihristidir. Seneca Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır. Eflatun Konuşmak bir ihtiyaç ise,dinlemek bir sanattır. Goethe Konuşmak için yeterli bir zekası veya susmak için yeterli bir aklı olmayanlar bahtsız kimselerdir. La Bruyere Konuşmak iyidir; susmak daha iyidir. Aşırıya kaçıldığında ikisi de fenadır. La Fontaine Konuşmaların en önemlisi kendi kendimize olanıdır. Ama bunu çoğu zaman ihmal ederiz. Oxenstıern Konuşmanın zamanını bilmeyen, susmanın da zamanını bilmez. Syrus Konuşmasını öğreninceye kadar susmak güç değildir. Mikszath Konuşmasıyla kendini anlatabilen amacına erişmiş olur. Konfüçyüs Konuşup aptallığınızı belli edeceğinize, konuşmayın da hiç olmazsa herkesin kuşkusu kalsın. Abraham Lincoln Konuşurken hiçbir şey öğrenemezsiniz. Lyndon B. Johnson Kopan gülün dalında durması ne kadar zorsa, kırılan kalbin de onarılması o kadar zordur. Korkak dostun olacağına, cesur dostun olsun. Korkak insanlar başaklı buğday sapını bile yılan sanır. G. Gardony Korkak, tehlike olmadığı zaman yumruğunu sallar. Goethe Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtları dikmemişlerdir. Eflatun Korku içinde yaşayan adam asla hür değildir. Horatius Korku ile tehlike iki ayrılmaz dosttur. Goethe Korku nedir, utanma nedir bilen bir adam için daima bir kurtuluş yolu vardır. Sophokles Korku, bütün faziletlerin önüne set çeker. Publilius SYRUS Korku, köleliktir. Eflatun Korku, yalan doğurur. Dostoyevski Korkularınızla yüz yüze gelmeye çalışın. Onları inceleyin, tıpkı gün ışığının korkuları yok ettiği gibi, korkuları tanımak da onları yok eder. Köpeğe gem vurma, kendini at sanır. Cenap Şehabettin Köpek kucağınıza sıçrarsa sizi sevdiği içindir, kedi aynı şeyi yaparsa, kucağınız sıcak olduğu içindir. A. N. Whitehead Köpek sahibini izlemeli, sahibi köpeğini değil. E. Carpentier Köpeklerin dudakları değdi diye deniz kirlenmez. Mevlana Köpeklerle yatan, pire ile kalkar. John Florio Köpektir zevk alan Sayyad-ı bi insafa hizmetten. Namık Kemal Kör satıcının kör alıcısı olur. Türk Atasözü Kör, tehlikeyi görmediği için cesur olur. Diderot Körle yatan şaşı kalkar. Körler çarşısında ayna satma , sağırlar çarşısında gazel atma. Mevlana Körler memleketinde şaşılar kral olur. J. J. Rousseau Kötü adın çirkinliği harften, deniz suyunun acılığı kap'tan değildir. Mevlana Kötü bir adamın dökeceği tatlı dil, tilkinin kargaya döktüğü dil gibidir. Montaıgne Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. Puşkin Kötü bir işin en gizli şahidi vicdanımızdır. Hz. Ömer Kötü haber getirenleri hiç kimse sevmez. Sophokles Kötü haberler kırlangıç kanatlıdırlar, iyi haberler koltuk değnekli. Massınger Kötü haberlerin kanatları vardır, iyi haberlerin ayakları bile yoktur. Margaret Cavendısh Kötü olayların kaynağı kendimizdedir. Aristophanes Kötü söz söyleyenin ağzının kibarlıkla kapatmak gerekir. La Rochefoulcauld Kötü yasalar, zulmün en berbat şeklidir. Burke Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe, daha çok azarlar. Sadi Kötülüğe engel olmak da iyiliktir. Balzac Kötülüğü adaletle, iyiliği de iyilikle karşıla. Lao-Tse Kötülük çok zaman sağlığın kuzu postuna bürünür. F. Herczeg Kötülük edebilmek ellerinde iken bütün ömrünü doğrulukla geçirmek çok güç ve övmeye değer bir şeydir. Eflatun Kötülük etmeden pişman olmanın en iyi şekli, iyilik etmektir. Bretonne Kötülük iyilikle ödüllendirilmelidir. Wenzel Kauntız Kötümser mi? Herkesi kendi gibi sanıp, bu yüzden onlara kızan adamdır. Bernard Shaw Kötümser yalnız tüneli görür,iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı hem de gelecek treni görür. J. Harris Kötümser, herkesi kendi gibi sanır. Richard Baker Kötümser, uyuşturucu kullananlar gibi bunu herkese ulaştırır. Sophocles Kötümserler, sevinecek bir şey kalmadığı için sevinenlerdir. Marie Ebner-Eschenbach Kötümserlik yarasaya benzer. Tıpkı onun gibi, güneş kaybolduğu zaman ortaya çıkar. Francis Bacon Kral da, dilenci de aynı iştahla acıkırlar. Montaigne Kula bela gelmez Hak yazmadıkça, Hak da bela yazmaz kul azmadıkça. Kumar oynayan servetinin, zamanının, hürriyetinin ve sağlığının kaybından suçludur. Nathaniel Cotton Kumarcı zarından, ülema kitabından uzak düştü mü seyreyle gümbürtüyü. Shakspeare Kumardaki tehlikelere karşı bedava bir sigorta vardır: hiç oynamamak. Alain Kundak, bir gün öleceklerin sarıldığı kefen; kefen, bir gün doğacakların sarıldığı kundaktır. Kuran tilaveti ile kalbine ruhani feyiz sirayet eden kimse, dostlarının ayrılığı ile vahşet halini hissetmez. Hz.Ali Kurtlar birbirine düştüğü zaman, aralarında koyun rahat eder. Sadi Kurtların içinde ceylan masumiyetiyle ömür sürülmez. H. Rahmi Gürpınar Kuru kalbe kuru göz. Victor Hugo Kuru kaşık ağza, kuru söz kulağa yakışmaz. Kaşgarlı Mahmut Kusurların en büyüğü, insanın tüm kusurlarından habersiz olmasıdır. Thomas Carlyle Kusurlarınızı size söyleyebilecek arkadaşlar bulun. Boileau Kusursuz arkadaş aramak, dost edinmeyi istememek demektir. Kusursuz arkadaş arayan, dostluktan elini çeksin. S. De Sacy Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır. Mevlana Kusuru kendisine söylenmeyen adam, ayıbını hüner sanır. Sadi Kusurumuz ne kadar çoksa o kadar kusur ararız. Cenap Şehabettin Kuş olmayanın, uçurumlar üzerine yuva kurmaması gerekir. Nıetzche Kuş uçtuktan sonra kafesin kapısını kapamak ne işe yarar? Theodore Fontana Kuş, insafsız ellerin yıkacağından korksa da yine yuvasını kurar. K. Mikszath Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik ;ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk: kardeş olarak yaşamayı. M. Luter Kıng Kuvvet her şeye hükmedebilir; fakat zaferleri pek kısa ömürlüdür. Lincoln Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. Pascal Kuvvete dayanmayan hakimiyet, sık sık titremeğe fırsat bulacaktır. Kossuth Kuvvetin en kötü şekli, muhakkak ki kişinin karşısındakine zorla evet dedirtmesidir. Alain Kuvvetli olanın muhakkak ki haklı olması gerekmez. Aristoteles Kuvvetli ve barış tanımayan komşular arasında barış, tehlikeli bir hayaldir. Tacitus Kuvvetsiz adalet ve adaletsiz kuvvet iki büyük felakettir. Lımon Luce Kuyu kuruyuncaya kadar suyun kıymetini bilmeyiz. Thomas Fuller Kuzguna yavrusu şahin görünür. Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler,elinden büyük is gelmeyenlerdir. Eflatun Küçük bir delik, büyük bir gemiyi batırır. Küçük darbeler küçük ağaçları devirebilir. Benjamın Franklın Küçük günahlara göz yummak, büyük günahlara davetiye çıkarmaktır. Kemal Kölük Küçük insanlar kişileri normal insanlar olayları büyük insanlar fikirleri tartışırlar. Hyman C. Ricover Küçük insanların büyük gururları olur. Voltaıre Küçük işler basit insanları mağrur yapar. W. Shakspeare Küçük kapılardan girmeğe çalışanlar, eğilmeğe mecbur olurlar. Küçük sıkıntılar farelere benzerler, hareket ettiniz mi hemen kaçarlar. J. G. Whıte Küçük üzüntüler sineklere benzer: biraz hareket, biraz eylemle onları kovabiliriz. J. Gustav Whıte Küçükleri küçük görmenin cezası; büyük olur. Küçüklerin yardımı olmaksızın hiçbir büyüğün başarıya ulaştığı görülmez. Bu, ne küçüğü büyütür, ne de büyüğü küçültür. Cemil Sena Küçüktü kıyamadım, büyüktü yenemedim. Atasözü Kültürlü insanların ahlak çıkmazlarında yardımcı olmak, kültürsüzlere yardımcı olmaktan daha güçtür. Goethe
kapak-sozler.blogspot.com
0 notes