#heyet
Explore tagged Tumblr posts
Text
CHP Genel Başkanı Özel'den Yenidoğan Bebek Ölümleri Üzerine Açıklama
CHP Genel Başkanı Özel’den Yenidoğan Bebek Ölümleri Hakkında Açıklama CHP Genel Başkanı Özgür Özel, sosyal medya hesabı üzerinden yenidoğan bebek ölümlerine ilişkin önemli bir açıklama yaptı. Bu konuda yaşanan trajik olayların araştırılması amacıyla bir heyet oluşturulduğunu duyuran Özel, şu ifadeleri kullandı: “Yenidoğan bebek ölümlerine dair yaşanan bu vahim olayları incelemek ve gerekli…
0 notes
Text
SON DAKİKA HABERİ: BM: Karabağ'a giden heyet Ermeni sivillere ve sivil altyapıya yönelik şiddet tespit etmedi - Son Dakika Dünya Haberleri

Son dakika haberi! Birleşmiş Milletler, Azerbaycan hükümetinin daveti üzerine Karabağ bölgesine heyet gönderdi. BM Sözcüsü Stephane Dujarric, hafta sonu Karabağ bölgesine giden BM heyetinin düzenlediği ziyaret hakkında bilgi verdi.Heyetin bölgedeki insani durum ihtiyaçlarını tespit etmeye çalıştığını aktaran Dujarric, heyette aralarında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisinden (OCHA) temsilciler bulunduğunu kaydetti.Dujarric, heyetin, Laçın'daki sınır kontrol noktasında ve Hankendi şehrinde incelemelerde bulunduğunu belirterek "Heyet, Ermeni sivillere yönelik şiddet uygulandığına ilişkin tespite rastlamadığını, bölgede sivil altyapıların hedef alınmadığını gördüklerini bildirdi." ifadelerini kullandı.Hastaneler, okullar, evler, dini ve kültürel merkezlerin hedef alınmadığını ve Azerbaycan hükümetinin sağlık hizmetini tekrar kesintisiz yürütmek için çalışmalar başlattığını ifade eden Dujarric, tarım alanları ve hayvanlara da zarar verilmediğinin görüldüğünü kaydetti.Dujarric, heyetin bölgedeki Ermeni toplumun temsilcileriyle de bir araya geldiğini aktardı.Bölgede tekrar güven inşa edilmesinin önemine vurgu yapan Dujarric, tüm tarafların bunun için çaba sarf etmesi gerektiğinin altını çizdi. Magazine X Haberler Read the full article
#altyapıya#dakika#dünya#Ermeni#etmedi#giden#HABERİBM#haberleri#heyet#Karabağa#Şiddet#sivil#sivillere#Son#tespit#yönelik
0 notes
Text
Almanya ve Fransa Dışişleri Bakanları Şam’da Heyet Tahrir Şam Lideriyle Görüştü
1 minute Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve Fransız mevkidaşı Jean-Noel Barro, Avrupa Birliği (AB) adına Suriye’ye giderek Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmed Şara ile bir araya geldi. Almanya Dışişleri Bakanlığı, bu ziyaretin Suriye’nin yeni yönetimiyle doğrudan temas kurma adımı olduğunu açıkladı. Suriye’deki Esed rejiminin devrilmesinin ardından “kapsayıcı yönetim” vurgusuyla…
#AB Suriye politikası#Ahmed Şara#Almanya Dışişleri Bakanı#Annalena Baerbock#Avrupa Birliği Suriye ilişkileri#Fransa Dışişleri Bakanı#Heyet Tahrir Şam#HTŞ yeni hükümet#Jean-Noel Barro#Şam diplomatik temsilcilik#Şam ziyareti
0 notes
Text
Heyete Girerken Nelere Dikkat Edilmeli?
Heyet raporu, resmi işlemlerde, iş başvurularında, malulen emeklilik süreçlerinde veya belirli sağlık durumlarını belgelemek amacıyla alınan önemli bir belgedir. Birden fazla doktorun ortak değerlendirmesi sonucunda verilen bu raporu almak için belirli adımları takip etmek gerekir. Peki, heyete girerken nelere dikkat edilmeli? Bu süreçte hangi aşamaların doğru ilerlemesi gerektiğini bilmek, hem raporun hızlı alınmasını sağlar hem de sürecin sorunsuz tamamlanmasına yardımcı olur.
1. Gerekli Belgeleri Hazırlayın
Heyet raporu için başvuru yaparken yanınızda bulundurmanız gereken belgeler çok önemlidir. Kimlik kartınız, varsa önceki sağlık raporlarınız ve başvuruda bulunan kurumun talep ettiği özel belgeler eksiksiz bir şekilde yanınızda olmalıdır. Belge eksiklikleri, sürecin uzamasına ve raporun alınmasında gecikmelere neden olabilir. Özel Pendik Şifa Tıp Merkezi, bu süreçte hastalarına gerekli belgeler konusunda bilgilendirme yaparak, başvuru sırasında hiçbir adımın atlanmamasını sağlar. Eğer iş başvurusu, engelli raporu veya diğer resmi işlemler için heyete girecekseniz, belgelerinizi önceden hazırladığınızdan emin olun.
2. Muayeneler ve Testler İçin Hazırlıklı Olun
Heyete girerken nelere dikkat edilmeli sorusunun bir diğer önemli noktası, muayeneler ve testlere hazırlıklı olmaktır. Heyet raporu sürecinde, çeşitli branşlardan uzman doktorlar tarafından muayene edilirsiniz. Bu doktorlar, genel sağlık durumunuz hakkında detaylı bir değerlendirme yaparak, raporun oluşturulmasını sağlar. Rapor sürecinde yapılan muayeneler genellikle dahiliye, göz, nöroloji, ortopedi gibi alanlarda olabilir. Bazı durumlarda, kan tahlili, akciğer grafisi, EKG gibi testler de istenebilir. Sağlık geçmişinizi doğru bir şekilde iletmek ve kronik hastalıklarınız varsa bunları doktorlara bildirmek bu aşamada oldukça önemlidir.
3. Randevu ve Süreç Takibi
Heyet raporu almak için başvurduğunuz sağlık kuruluşundan randevu almak gerekmektedir. Özel Pendik Şifa Tıp Merkezi, Pendik, Tuzla, Kurtköy ve Kartal gibi bölgelerde yaşayan hastalarına heyet raporu alımında hızlı ve güvenilir hizmet sunar. Randevu sürecinde zamanında başvurmak, muayenelerden eksiksiz geçmek ve doktorların yönlendirmelerine dikkat etmek, raporun hızlı bir şekilde alınmasını sağlar. Ayrıca, tüm muayenelerin ve testlerin tamamlanmasının ardından rapor genellikle birkaç gün içinde hazırlanarak teslim edilir. Süreci yakından takip etmek, belgelerinizi eksiksiz sunduğunuzdan emin olmak önemlidir.
Heyet Raporu İçin Özel Pendik Şifa Tıp Merkezi
Heyet raporu almak istediğinizde, Özel Pendik Şifa Tıp Merkezi sizlere profesyonel ve hızlı bir hizmet sunmaktadır. Deneyimli doktor kadromuz, geniş branş yelpazemiz ve modern tıbbi donanımımız ile sağlık raporlarınızı sorunsuz bir şekilde alabilirsiniz. Özellikle Pendik ve çevre bölgelerde yaşayan hastalarımız için heyet raporu alma sürecini hızlandıran merkezimizde, tüm muayene ve testler titizlikle gerçekleştirilmektedir.
Heyet raporu sürecine dair daha fazla bilgi almak ve heyete girerken nelere dikkat edilmeli sorusunun yanıtlarını detaylı bir şekilde öğrenmek için buraya tıklayarak web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
#Heyete Girerken Nelere Dikkat Edilmeli#heyet raporu#özel pendik şifa tıp merkezi#pendik heyet raporu#tuzla heyet raporu#kurtköy heyet raporu
1 note
·
View note
Text
Eskiden bir bize herhangi güzel ama zaten yapması gerekn bisey yaptığında bak seni seviyorum diye böyle yapıyorum diyordu. Mesela çok küçükken annem kışın sabahın köründe sobayı koyuyordu. Sabah sabah o gürültüden uyanınca baaak anneniz sizi seviyor sobayı koydu diyordu :D ben de az önce klimalı odadan telefon oynamak ixin sıcak odaya gelen yegenlerime bak halanız sizi seviyor diyip pervanelerı açtım 😎 ahshshs em ji berêêêv dîya û bavê xwe derin... Ercan û eyup jî bi ismet mîna ye ji xwe..
0 notes
Note
Kurt falan değilsiniz. Koyunsunuz hepiniz
Bunu anonim olarak yazmış olmana değinmeden önce kullandığın ifadenin yersizliğine değinmek istiyorum. Bir koyun tasviri görmek istiyorsan 12 şehit verdiğimiz günde; 'bizimkilerin keyfi yerinde' paylaşımı yapan bir spor kulübüne, 'sözde' silah bırakma geri sayımı haberini yayınlamak için şehitlerimizi 45 saniye bile anmayan medya yayınlarına, 'siz bizi kentinize kabul etmezseniz yarın kapınıza bir başçavuş gelecek ve başınız sağolsun diyecek' sözünü söyleyen heyet üyesine –heyetin direkt kendisine–, 'bayrağa selam veriyordun, bayrağın evimize asıldı oğlum' diyen bir babanın feryadına kayıtsız kalabilene, 'silahımız tükenir, sayımız azalırsa İzmir'e ulaşır ormanları yakarız' cümlesini kurabilene ve ona bu hakkı tanıyana, bunları ve daha sürüce haksız, hukuksuz olayları destekleyenlere, savunanlara bilhassa da aklayanlara bakabilir görebilirsin anonim. Eğer birilerine “koyun” denilecekse, bu sıfatı; şehitlerin ardından üç gün bile yas tutamayanlara, her şeyin üstünü örten gündem değiştirici hamlelere alkış tutanlara, hukukun askıya alınmasına susanlara, kendi vicdanlarının ve insanlığının sesini kısmış olanlara yöneltmek daha doğru olur. Vatan uğruna can vermiş bir askerin ardından dua etmek, onu anmak, hatırlatmak ve yaşatmak; asla sorgulanması gereken bir davranış değil, aksine bir milletin onurudur, ruhudur. Bugün bu topraklarda özgürce yazıyor, konuşuyor, tartışabiliyorsak, bu; üç yıl önce bir dağ başında, mayına basacağını bile bile ilerleyen bir piyadenin cesaretidir. O yüzden onun ardından bir paylaşım yapmamı ya da onu hatırlatmamı “koyunluk” gibi bir sıfatla aşağılamaya kalkmak, sadece beni değil; bu topraklardaki binlerce yıllık mücadeleyi, direnci ve dayanışmayı hedef almak olur. Ben, bu ülkenin bir vatandaşı olarak; bayrağın gölgesinde büyümüş, tarihiyle barışık bir insan olarak, şehitlerimizi anmayı görev bilirim. Bu görev ne bir ideolojik yönelimin ne de popülist bir gösterinin ürünüdür. Aksine bu, insan olmanın, vicdan taşımanın, geçmişle hesaplaşmak yerine onu sahiplenmenin ve geleceğe onurlu bir miras bırakma çabasının bir sonucudur.
32 notes
·
View notes
Text

TARİHTE BUGÜN... 29 HAZİRAN 1923 GÜNÜ.. FENERBAHÇE, İŞGAL KUVVETLERİ TAKIMI İLE OYNADIĞI "GENERAL HARINGTON KUPASI"NI KAZANDI..
İngiliz Başkomutan Harington kendi adını taşıyan kupa için oynayacak takımı seçmek amacıyla bir hazırlık turnuvası düzenlendi ve bu turnuva sonunda üç takım ön plana çıktı: Irish Guards, Grenadiers Guards ve Coldstream Guards. General bu üç takımın en iyi elemanlarının iyi bir çalışmaya tabi tutulmaları emrini verdi. Ayrıca General Cebelitarık ve Mısır'daki İngiliz askerî güçlerinden, hepsi profesyonel birer futbolcu olan dört oyuncu getirtmişti. Harington bu takımın adının "Coldstream Guards" olmasını istedi.
General'in gazeteye verdiği ilan:
"Gardler Muhteliti Türk kulüplerine meydan okuyor. Galibine, Başkumandanın adını taşıyan büyük bir kupa verilecek bu maça Türk kulüpleri diledikleri gibi takviye de alabilirler."
Fenerbahçe, generale cevabını gazeteye şu ilanı vererek gönderdi:
"Fenerbahçe Kulübü yalnız kendi kadrosuyla bu maçı şartsız olarak kabul eder."
Bu millî "Özgürlüğe Yürüyüş" maçında her ne kadar Galatasaraylılar "Aslan Nihat Bekdik dahil tüm kadromuzdan istediğinizi kadronuza dahil edebilirsiniz. Yeter ki şu mağrur İngilizleri yenin" deseler, Beşiktaş da yenilenmiş kadrosunu teklif etse de, Fenerbahçeliler "Teşekkür ederiz! Şu an kadromuz formda ve onları yenebilecek güçteler. Ama bu dostluğunuzu asla unutmayacağız." sözleri Galatasaray ve Beşiktaşlılar üzerinde büyük bir millî direniş etkisi yaratmıştır. Galatasaray Lisesi önünden öğrenciler ve Beşiktaşlı gençlerin Türk bayrakları ile bu maça gitmeleri bunun en büyük göstergesidir.
Fenerbahçe bu maça şu kadrosuyla çıktı: Şekip Kulaksızoğlu, Hasan Kamil Sporel (Kaptan), Cafer Çağatay, Kadri Göktulga, İsmet Uluğ, Fahir Yeniçay, Sabih Arca, Alaattin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Ömer Tanyeri, Bedri Gürsoy.
Taksim Stadı, çoğu İstanbullu hayatlarında ilk kez futbol maçı izleyecek erkek ve kadınlar la hınca hınç doluydu. İstanbul terbiyesi gereği sahanın etrafına dizilen sandalyelerde hanımlar oturuyordu, erkekler ise ayaktaydı. Bu maçı izlemek için “Iron Duck Zırhlısı” ile özel olarak gelen Malta Valisi Lord Plummer de General Harington’la birlikte şeref köşesindeki yerini almıştı. Şeref köşesinin önündeki masanın üzerinde de maçın galibine verilecek olan “General Harington Kupası” duruyordu.
Fenerbahçe bu tarihi maça, şu ünlü kadrosuyla çıktı: Şekip Kulaksızoğlu- Hasan Kamil Sporel, Cafer Çağatay- Kadri, İsmet, Fahir- Sabih, Alaeddin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Ömer Tanyeri, Bedri Gürsoy.
Hakemin düdüğüyle maç başladı. İngiliz takımı inanılmaz bir bilenmişlikle oynuyor ve Fenerbahçe kalesine atak üzerine atak yapıyordu. Maçın ilk yarısı Fenerbahçe’nin 1-0 mağlubiyeti ile sona erdi. Tribünlerde bir hayal kırıklığı vardı, derken kale arkasındaki gençlerin bulunduğu tarafta “Dağ başını duman almış” adlı marş söylenmeye başlandı. Marş kısa sürede Türklerin olduğu tüm tribünlere yayıldı. Yeni bir coşku hakimdi şimdi Taksim’e. Fenerbahçe takımı yoğun alkış ve tezahürat altında ikinci yarıya başladı.
60. dakikada Zeki Rıza’nın golüyle beraberliği yakalayan Sarı Kanarya bundan sonra daha da açıldı. 74. dakikada yine Zeki Rıza (Sporel) çok sert bir şutla Fenerbahçe’yi galip duruma yükseltti. Tribünlerde kırmızı, beyaz, sarı, siyah ve lacivert renkler birbirine karıştı ve İstanbullular sevinçle haykırdı: Goooooool. Fenerbahçe maçı 2-1 kazandı.
Maçtan sonra işgal orduları Başkomutanı General Harington, adını taşıyan bu büyük gümüş kupayı Fenerbahçe takım kaptanı Hasan Kamil Sporel’e verirken Taksim Stadı’nda fesler havada uçuşuyor ve yer yerinden oynuyordu adeta. Fenerbahçeli futbolcular, ellerinde General Harington Kupası olduğu halde seyircilerin omuzları üzerinde stattan çıkarılmışlar ve Beyoğlu caddelerinde, büyük sevgi gösterileri arasında dolaştırılmışlardı. İstanbul aslında özgürlüğünü kutluyordu.
Bu galibiyet, millî bir zafer etkisi uyandırdı. Nitekim maç gecesi Lozan Konferansı’nda bulunan Türk Heyetine de bu galibiyet haberi ulaştığında heyet başkanı İsmet Paşa tarafından Fenerbahçe kulübüne; “Heyetimiz namına hepinizi meserretle tebrik eder, gözlerinizden öperim.” diye bir kutlama telgrafı gönderdi. İşgal orduları ise kısa bir süre sonra, sessizlik içerisinde İstanbul’u terk ettiler…
(CEM ATABEYOĞLU, "Türk Spor Tarihi Ansiklopedisi", 1991)
23 notes
·
View notes
Text
Biliyor musunuz, 1978 senesine kadar bütün resmi belgelerde ay ve yıldız sola bakıyormuş. Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk, Hamdullah Suphi’ye ilmi heyet kurdurup bayraktaki hilalin nasıl olacağının kararlaştırılmasını istemiş. Ay yeni doğarken oluşan hilal sola baktığı için bunun yeni kurulan bir devlete daha uygun olacağını düşünüp öyle olmasına karar vermişler. Sağa bakan hilal de “batan ay” olduğu için, Türkiye hep yeniden doğuşu simgelesin diye bunda karar kılmışlar. Aşağıda bir görselle daha net ifade etmeye çalışacağım. Üşenmedim, bakanlar kurulunun 1 Nisan 1929 tarihli talep yazısını ve o talebin üzerine çıkan 8102 sayılı kararı falan buldum tid.gov.tr’de 🥹 Bu sola bakan mührün bir örneğini Google’a Atatürk’ün kimliği yazıp bulabilirsiniz, orada da ters mesela, şipşak bir örnek.
(gördüğünüz üzere hilalin uçları ay doğarken sola, batarken sağa bakıyor)
1978’de yani Ecevit döneminde Deniz Baykal, Ali Topuz gibi insanların da imzasının bulunduğu bir kararnameyle hilal sağa bakacak şekilde değiştirilmiş. Birtakım insanlar Atatürk’ü hilali sola baktırmakla çünkü solcu olmakla (ahsşwndlek zeqaaaa), hatta batıya baktırmakla çünkü batıya özenmekle itham ederken birtakım insanlar da sanki hilali sağa çeviren güncel hükümetmiş gibi “her şey gibi onun da ağzına sıçmışlar” şeklinde atıp tutuyordu ama ablanız üşenmedi ve içtima kararlarını falan okudu. Sola bakan hilalin gerekçesine ayrı, oturup bununla uğraştığım ve “birtakım insanlar”dan biri olmadığım için kendime ayrı bir kalp bırakıyorum izninizle fşdmf.
52 notes
·
View notes
Text
lnnnnnnn hepatit a ve b bağışıklığım hiçyokmus benim NOLUOR????? durduk yere bida aşı olcaz ya rabbim bitmio bu heyet raporuyeterrrrrrrrrrerrr
8 notes
·
View notes
Text
"Devletin terakkisine engel ve ayak bağı İslam imiş (!)... eskiden beri İslam'ın ruhundaki dinamizm bir Terakki âmili olarak kabul olunurken şimdi nasıl oldu da bunun aksine böyle bir rivayet ve kanaat ortaya çıktı?"
(Ziya Paşa/Heyet,3)
11 notes
·
View notes
Text
Ahmed Şara'dan Suriye'nin Geleceğine Dair Açıklamalar
1 minute Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed Şara, Al Arabiya televizyonuna verdiği röportajda, ülkedeki siyasi süreç, anayasa çalışmaları ve seçimler hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Şara, Ulusal Diyalog Konferansı’nın toplumun tüm kesimlerini bir araya getireceğini belirterek, “Geçiş sürecindeki kararlar bu konferansta oylanacak. Herkesin katkı sağlayabileceği bir süreç olacak”…
#ABD yaptırımları Suriye#Ahmed Şara açıklamaları#BM 2254 kararı#Heyet Tahrir Şam feshedilmesi#Kürtler Suriye#PYD YPG müzakereleri#Rusya Suriye ilişkileri#Suriye anayasa çalışmaları#Suriye ekonomik yapılanma#Suriye seçim hazırlıkları#Suriye seçim tarihi#Suriye siyasi süreci#Suriye uluslararası ilişkiler#Suriye yeni yönetim#Ulusal Diyalog Konferansı#Şara&039;nın açıklamaları#İdlib kalkınma projeleri#İran müdahaleleri Suriye
0 notes
Text
OGRAS dostum hava soyuqdu (qar yagib istimi olmali idi a yeke g) deyib heyete dusmediyine gore tek dusub heyati romatize edecem
9 notes
·
View notes
Text
TARİHİN HATIRLATTIĞI: ALİ GALİP OLAYI
İstanbul hükümeti Atatürk’ü geri getirtmek için uzun süre uğraşmış, ancak bütün girişimleri adeta bir kayaya çarpmış, bir sonuç alamamıştı.
Tarih Ağustos-Eylül 1919… Hürriyet ve İtilafçı Damat Ferit'in, İngiltere'nin ve Kürdistan yanlısı Kürtlerin amaçlarına ulaşabilmeleri için; Sivas Kongresi'ni dağıtmaları ve Mustafa Kemal Paşa'yı ortadan kaldırmaları gerekiyordu. Bunun için Hürriyet ve İtilafçıların da katıldığı bir komplo düzenlendi. Komploya Elazığ Valisi Ali Galip Bey'in yanı sıra Malatya Mutasarrıfı Halil Bey, İngiliz istihbarat Binbaşısı Covbertin Noel ve Kürt Teali Cemiyeti'nin kurucularından Kürt aşiret reislerinin oğulları katılmıştır.
Ali Galip Olayı, Sadrazam Damat Ferit Paşa hükûmetinin, Elazığ Valisi Ali Galip Bey’in elebaşılığında Sivas Kongresi’nin yapılmasını engellemeye ve Mustafa Kemal Paşa'yı ortadan kaldırmaya, Heyet-i Temsiliye ve Milli Mücadeleyi durdurmaya çalıştığı girişimdir.
Bu girişim hakkında yazılmış bir kitap şudur: Raşit Kısacık, İhanetin Adı Yok- Mustafa Kemal'e İlk Suikast Girişimi, İskenderiye Yayınları, 2009.
Kitap şöyle tanıtılıyor: Sivas Konferansının Basılması... Mustafa Kemal ve Arkadaşlarının Yok Edilip Vatanın Parçalar Halinde İşgal Kuvvetlerine Teslim Edilmesi... Hizmetleri Karşılığında da Bedirhanilere Kürdistan'ı, Ermenilere de Ermenistan'ı Hediye Etmek... Sivas, Malatya ve Elazığ Halkını Birbirine Kırdırma...
İşte, bu ihanet ve suikast girişimi Mustafa Kemal Paşa, Malatyalı birkaç telgrafçı ile bir grup yurtsever tarafından önlenmekle kalmadı, olay ulusal kurtuluş mücadelesinin daha azimle başlamasını, Mustafa Kemal'in İstanbul Hükümetinin hainliğini kanıtlamasını da sağladı.
Prof. Dr. Cihan Dura
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#din#mustafakemalatatürk#sermaye#Ali Galip Olayı#Prof Dr Cihan Dura
7 notes
·
View notes
Text

16 OCAK 1937 - Atatürk'ün, Cenevre'de bulunan Afet (İnan)'a mektubu:
"Hatay üzüntüsüne, Nuri Conker'in ölümü acısı karıştı; bu acının açtığı yaranın derinliğini tahmin edersin!"
16.I.1937
Afet,
Hatay üzüntüsüne, Conker’in ölümü acısı karıştı; bu acının açtığı yaranın derinliğini tahmin edersin.
Ulukışla-Ankara seyahatinden sonra tekrar İstanbul’a geldim. Bu bildiğin gibi, eski sıhhi tavsiye icabı, bu ay Ankara hakikaten çok sert. Cenevre görüşme neticesini, öyle görünüyor, burada geçireceğim. Hemşire de Ankara havasını sert buldu, rahatsız oldu. Hala istirahat ediyor.
İsmet İnönü, Dr. T. R. Aras, Ş. Kaya iki gündür buradadırlar. İnönü sarayda beraberdir. Heyet bu akşam hareket ediyor.
Son gönderdiğin kupürleri, notları ve mektubunu aldın. Necmettin Sadak ve Sefirden de telgrafla malumat almıştım. Konferansınız arkadaşlar üzerinde de iyi tesir bıraktı.
Sıhhatim iyidir, gözlerinden öperim.
H. R. Soyak tafsilat verecektir.
Senin için sıhhat ve neşeli çalışmalar dilerim.
K. Atatürk
28 notes
·
View notes
Text
Nasıl ki madrub, elbette dâribe delâlet eder. Sanatlı bir eser, sanatkârı icab eder. Veled, validi iktiza eder. Tahtiyet, fevkiyeti istilzam eder ve hâkeza… Bütün umûr-u izafiye tabir ettikleri biri birisiz olmayan evsaf-ı nisbiye misillü şu kâinatın cüz'iyatında ve heyet-i umumiyesinde görünen imkân dahi vücubu gösterir. Ve bütün onlarda görünen infial, bir fiili gösterir. Ve umumunda görünen mahlukıyet, hâlıkıyeti gösterir. Ve umumunda görünen kesret ve terkip, vahdeti istilzam eder. Ve vücub ve fiil ve hâlıkıyet ve vahdet, bilbedahe ve bizzarure mümkin, münfail, kesîr, mürekkeb, mahluk olmayan; vâcib ve fâil, vâhid ve hâlık olan mevsuflarını ister.
Öyle ise bilbedahe bütün kâinattaki bütün imkânlar, bütün infialler, bütün mahlukıyetler, bütün kesret ve terkipler bir Zat-ı Vâcibü'l-vücud, Fa'alün limâ yürîd, Hâlık-ı külli şey', Vâhid-i Ehad'e şehadet eder.
(Sözler 756.sh - Risale-i Nur)
8 notes
·
View notes
Text

GÜZEL BİR AŞK HİKÂYESİ 🌺
Dedesi, Bağdat kadısı, babası, padişah tarafından atanan Heyet-i Ayan azası’ydı.
Çamlıca’da, uşaklı bahçıvanlı,
muhteşem bi köşkte yaşayan,
oturmasını kalkmasını,
ecnebi lisanları bilen,
yakışıklı bi delikanlıydı.
Yüksek tahsil için İskoçya’ya gönderildi.
Ve, Londra’da bi partide gördü onu...
Güzeller güzeli İngiliz genç kadın,
şahane gülümsüyor,
etrafına ışık saçıyordu.
Vuruldu, âşık oldu.
Gözler her şeyi anlatır derler ya,
belli ki, hisleri karşılıksız değildi.
Zaten, zarif bi kaç kısa cümleden oluşan sohbet sırasında işareti almış,
genç kadının her gün
Hyde Park’ta at gezintisi yaptığını öğrenmişti.
Sabahın köründe, soluğu Hyde Park’ta aldı.
Aaa ne tesadüf filan...
Birlikte at bindiler, yemek yediler,
muhabbeti ilerlettiler.
Rüya gibiydi. Rüya gibiydi ama,
uyanması da vardı...
Tahsilini tamamlamıştı, yurda dönmesi gerekiyordu.
Kalsa, olmaz, bıraksa, hiç olmaz.
Pat diye, benimle evlenip
Türkiye’ye gelir misin dedi.
Genç kadın sevinç çığlığı attı,
coşkuyla boynuna atlayıverdi.
Sonra...
Az geri çekildi, oturdu, boynu büküldü,
hayatta en çok istediğim şey bu ama, maalesef imkânsız, Jack var dedi.
Jack de kim yahu?
Genç kadının ailesi tiyatrocuydu,
ordan oraya turneyle dolaşan
kumpanyaları vardı.
Babası ölünce, annesi
bi adamla Avustralya’ya kaçmış,
kızını anneannesine bırakmıştı.
Anneanne, n’aapsın, torununu acilen
başgöz etmiş, talihsizlik işte,
savaşa giden damat,
kimbilir nerde mıhlanmış,
geri dönmemiş, ardında,
henüz 16 yaşında hamile bi
dul bırakmıştı.
Jack, oğluydu.
Delikanlı dinledi, dinledi,
önce sıkı sıkı sarıldı, sonra,
hiç sorun değil, oğlumuzla gideriz dedi.
Orient Express...
Ver elini İstanbul.
Delikanlı hiç sorun değil demişti ama,
sorun büyüktü.
Esir şehrin insanlarıydı İstanbul...
Mustafa Kemal Bandırma’ya binerken,
İngiliz gelinin, İngiliz işgalindeki
kâbusu başlıyordu.
Dedim ya, işgal yıllarıydı,
herkes herkese şüpheyle bakıp,
memleketi satanları mimlerken...
Faytona binip, köşke geldiler.
Aman da efendim hoş gelmişiniz
sefalar getirmişiniz diye kucaklaşma beklenirken, bismillah,
nerden bulup getirdin bu gâvuru dedi, delikanlının ailesi!
Memleket İngiliz süngüsü altında
inim inim inlerken,
İngiliz gelin olacak iş değildi yani.
Aşklarına sığınıp, göğüs gerdiler.
Sevdiği adam uğruna, kara çarşafa bile girdi İngiliz gelin, Müslüman oldu,
Nadide adını aldı.
Kaderin cilvesi mi desek, ne desek...
Mustafa Kemal Bandırma’ya binerken İstanbul’a inen bu genç kadının
nüfus kâğıdına, doğum yeri olarak
Bandırma yazıldı...
Çünkü, nüfus memuru doğum yerinin
Londra olduğunu gördü,
Londra Mondra olmaz,
olsa olsa Bandırma’dır diye kaydetti!
Memleket kurtuldu, cumhuriyet kuruldu. Hariciye’ye giren delikanlı, Lozan’da
İsmet İnönü’nün özel kalem müdürü oldu.
Şak, kanun çıktı, hariciyecilerin
eşi ecnebi olamaz...
İnönü, pek beğendiği delikanlıya kıyamadı, boşan, birlikte yaşa, mesleğine devam et dedi. Delikanlı, bu teklifi hakaret olarak kabul etti. Benim için ailesini, memleketini, dinini terk eden eşime bunu yapamam,
mesleğimden vazgeçerim,
aşkımdan asla dedi.
Bastı istifayı, ıvır zıvır işler yaparak,
evini geçindirmeye çalıştı.
O zamanlar memur değilsen,
ayvayı yiyordun.
Ayvayı yedi.
Hayatları kaydı.
Önce eldeki avuçtaki bitti,
sonra gümüşler satıldı, ardından köşk gitti... Dımdızlak kaldılar. Kiraya çıktılar.
Tükene tükene, gecekonduya kadar düştüler.
Çocukları olmuştu. Saracak bez yoktu. Çarşafları yırttılar. Bi eli yağda bi eli balda doğup büyüyen delikanlı, eşinin hiç sızlanmadan dimdik duruşunu gördükçe, yeniden yeniden âşık oluyordu ama,
kahrından alkole dadanmıştı.
Çalışamaz hale geliyor, daha çok sefalete sürükleniyorlardı. Hayatlarında
eksilmeyen tek kavram, mutluluktu.
Mutluydular.
İngiliz anne, adı gibi, hakikaten nadide’ydi...
O kör kuruşa muhtaç hallerinde bile, hastaneden atılmış
iki çocuklu bi kadına evini açtı,
sokakta dilenen bi nineye
kendi yatağını verdi, aylarca baktı, yıkadı, pakladı, komşuların fısır fısır
dedikodusuna aldırmadan,
kaçak olarak yaşayan, dara düşmüş
bi Fransız’ı sofrasına oturttu,
çocuklarına kuru
ekmeği paylaşmayı öğretti.
Bi gün...
İngiltere Elçiliği’nden görevliler geldi,
nasıl duydularsa duymuşlar,
çocuklarını al, İngiltere’ye dön,
eğitimlerini üstlenelim,
sosyal güvencen olsun dediler Nadide’ye...
Kapıdan kovdu!
Eşim Türk, çocuklarım Türk,
burada babalarının yanında yaşayacaklar,
ben de onların yanında öleceğim,
benim için hayatını feda eden eşimi,
paraya değişmem dedi.
İki millet, iki devlet, iki din arasında
perişan olmuşlardı ama,
aşkları sapasağlamdı.
Üstelik... Cumhuriyet de sapasağlamdı.
O dönemin Cumhuriyet’i,
şimdiki gibi sadece parası olanlara değil, gariban ailelerin çocuklarına da fırsat eşitliği sağlıyor, okumaya niyetleri varsa, okutuyor, üniversiteyse üniversite, konservatuvarsa konservatuvar, yeteneğin önünü açıyordu.
Delikanlı, delikanlı gibi yaşadı, öldü.
Nadide zatürreeden vefat etti,
hayatının en çetin günlerini yaşadığı İstanbul’da, kızının evinde...
En çok kızına güvenir,
en çok küçük oğlunu severdi.
Bu koca yürekli kadının
küllerinden doğan kızı,
YILDIZ...
Oğlu, MÜŞfİK KENTER’di.
Boşuna dememişler,
işini yapacaksan aşk’la yap diye...
Ve, merak ederim,
tiyatroda sahneye koymak
için abuk sabuk senaryolar
aranır hep niye ...?
YILMAZ ÖZDİL ✍
7 notes
·
View notes