#kocaya git
Explore tagged Tumblr posts
realandlieworld · 8 years ago
Photo
Tumblr media
250 notes · View notes
gercekhikayem · 2 years ago
Text
ERKEKSİZLİK BAŞA BELA 2
ilk bölüm linki fotoda
Kıbrıs macerası üzerinden aylar geçti. Orada yaşadıklarım plan dışı ve delice idi. Gelen telefon aramalarına cevap vermeyince bana inanılmaz bir hafta sonu geçiren erkekler de aramayı kestiler. Arada bir iki tane mesaj otel müdüründen geldi. Bir hafta sonu için iki erkek on bin teklif ediyorlar, yirmi bin teklif ediyorlar gibi mesajlar. Üç adam tarafından orospu gibi sikilmiştim gelen mesajlara kızsam da haklılık payları vardı. Ben bile kendime inanmakta uzun süre zorluk çekmişken adam beni niye orospu sanmasın. Bir erkek ile sevişir uzun süredir unuttuğum zevkleri yaşar, açlığımı gideririm derken, üç erkeğin oyuncağı olmuştum. Olmuştum da sonunda bundan hiç şikayetçi olmamıştım. Üzerinden zaman geçip düşününce kendimden utanıyordum ama o an siklerin üstünde zıplarken hadi daha fazla sikin beni durmayın diye bağıracak kadar kendimi kaptırmıştım. İçimde iki erkek varken bayılacak gibi bir boşalma yaşadığımı nasıl unuturum. Kendi sınırlarımı keşfetmiştim. Orada üç erkeğin dölleri ile kaplı kadın bendim. Geceleri yalnız kaldığımda o gece artık birer uzak anı veya bir porno filmden akılda kalan bir sahne gibiydi. Gerçekte ise o porno filmin başrol oyuncusu ben olmuştum. Hiç bir sahnesinden de pişman değildim.
Hayatım ise aynı sıkıcılıkta devam ediyordu. Değil seks, düzgün bir erkek arkadaş bile yoktu İş, ev işleri, annemin yakın kontrolü altında günler geçiyordu. Arada annemin arkadaşlarının veya doğrudan annemin bulduğu damat adaylarının isimleri uçuşuyordu.
- Abla bari yarım bıraktığın yüksek lisansını tamamla diye erkek kardeşim akıl verdi bir gün.
- Vakit mi var?
- Neden olmasın üç kuruş para veriyorlar okuldan. Bas istifanı. Hazır bekarken bitir yüksek lisansını daha düzgün bir işe geç. Üniversitede dersler online değil mi zaten.
Hak verdim. Dersleri online dinler biraz da eve kapandım mı kış döneminde bile bitiririm bahara kalmaz. Ama daha ikinci haftada planladığım gibi gitmedi. Annem yine öğrenci mi oldun, hocaya gideceğine kocaya gitseydin demeye ve ev işlerine koşturmaya başladı. Kardeşim ve babam araya girdiler, annemi ikna ettiler. Biraz da evdeki bağırış azalsın diye kardeşimin önerisi ile hemen çözüm de buldular. Hafta sonu ailece yazlığa gidip temizledik, babam iki gün daha kalıp yıllardır açtırmadığı doğalgazı açtırdı. Hafta sonları biz de geliriz temiz hava alırız iyi olur kızım diyerek döndüler. 
İyi de oldu. Umduğumdan daha verimli çalıştım. Gündüz dersler, akşama kadar ödevler derken tezimin bile ana hatları ortaya çıkmıştı. Sınıfın parlak öğrencisi olmuştum bir anda. Cuma sabahından annemler de geliyor pazar gecesi dönüyorlardı. Bu yeni hayatı sevmiştim de. Hafta içinde neredeyse hiç yemek yapmıyor annemin hazırladıkları ile idare ediyordum. Sabahları uzun yürüyüşler, sitedeki emekliler grubu ile kahvaltılar. Normalde yazın bir iki hafta kaldığım için pek samimi olmadığım komşu ekibi için de bir değişiklik olmuştu. Sitede yaz kış kalan dört beş aile birbirinden sıkılmış olmalı ki sık sık beni çaylara çağırıyordu. Hemen hemen hepsi Ankara veya İstanbul'daki işlerini devretmiş küçük kasabada bir iki gün takıldıkları bir muayene veya ofis tutmuş malları mülkleri yerinde tiplerdi. Tam emekli gözükmemek için yarı emekli olarak arada işe gidiyormuş görüntüsündeydiler.
Gündüzleri bitmez tükenmez bir huzur içindeydi. Geceleri ise en güzeli idi benim için. Boş, sıcak ve sessiz bir ev. Tezimi yazarken uyuyakalmamışsam site dışındaki marketten aldığım ve eve gizlediğim şarabımı açıyordum. Biraz netflix sonra biraz erotik sonra porno filmler. Bire bir duygusal sevişmeler olan pornolardı başta seyrettiklerim. Sonra git gide genç bir kadını siken birden fazla erkeğin olduğu filmlere merak sarmıştım. Annemin evindeki gibi sessiz değil rahat rahat yüksek sesli izliyordum filmleri. Parmaklarım içimdeydi. İki parmak amımda kalın bir yarak, ağzımda emdiğim baş parmağım da ağzıma patlayan bir sikti benim için. En güzeli de hiç toparlanmaya uğraşmadan o halde yatakta uyuyakalmak. Rüyamda Kıbrıs'taki otel odasına ziyaretler.
Küçük yaramazlıklarım ve sonra da içimdeki açlığa teslim olmaya başlamam da böyle bir gecenin sabahında oldu. Telefonun alarmı ikinci veya üçüncü tekrarında çaldığında panikle yataktan fırladım. Derse iki dakika kalmıştı. Üstümde bir gecelik vardı sadece. Dün amımı parmaklarken çamaşırlarımı kim bilir nereye fırlatmıştım. Üzerime bir penye geçirip saçlarımı topuz yapıp ekran karşısına oturdum.
Dersin yazışma kısmından dersin hocası hasta mısın diye mesaj atmış. Yok dedim hocam sabaha kadar teze takılmışım yeni kalkabildim. Alıştırdın bizi ışıl ışıl olmana böyle yorgun görünce tedirgin oldum. Ellili yaşlarda klasik akademisyen bir erkekti. Bu ufak iltifat bile hoşuma gitti. Demek derslerde bana dikkat ediyordu. Amımda dün geceden kalma bir karıncalanma devam ediyordu. Kendi mikrofonumu kapadım. Telefondan porno video aramaya başladım. Yaşlı hoca öğrencisini sikiyor araması içinde bulduklarımı eledim. Sikilen kadının bana en çok benzediği bir film bulup açtım. Bir yandan bilgisayarın sesinde hocanın ders anlatmasını dinlerken telefonumdaki görüntüde kır saçlı bir adam minik etekli bir öğrencisinin amını yalıyordu. Hocam ben biraz ekranımı kapatsam mı iyi değilim yazmama tamam kendine dikkat yarın yine ışıldamanı istiyorum yazmış. Fiziki ders ortamı olsa daha net asılır mıydı düşüncesi kapladı içimi. Kalktım bacaklarımı ayırarak dersi izlemeye bir yandan da telefon ekranındaki sikişi takip etmeye başladım. Amımda bir dil dolaşması ne güzel olurdu. Parmaklarımı iyice ıslatıp amımın üzerinde bir dil gibi dolaştırdım. Ah hocam tam orası diliniz orada kalsın diye inledim. Pornodaki kadının göğüsleri benimkinden bir beden küçüktü ve kır saçlı erkek o memeleri sikiyordu. Kalın siki amına sokmak için kadının bacaklarını havaya diktiğinde ben de aynısını yapıp daha dün gece parmakladığım amıma parmaklarımı tekrar soktum. Kulağımda hem pornodan gelen inlemeler hem de ekrandaki hocanın ders anlatma sesleri. Hocam hafta sonunda bir şekilde buraya gelmiş olsaydı diye düşündüm. Amına giren kalın sik için çığlıklar atan kadın gibi beni de böyle sikse hocam. Siktikçe nasıl renk geldi mi yüzüme ışıldıyor muyum desem. Evet dese yüz verdim sana sikiş dersinden. Siki güzel midir filmdeki adamınki gibi kalın mıdır? Şimdi kadının yaptığı gibi önüne diz çöksem, dersten A sözü alana kadar sikini emsem. Filmdeki adam döllerini kadının suratına attırmaya başlamıştı bile. Ben içimde isterdim hocamı içimi yaksın dölleri. İki parmağımı kullanma konusunda çok ustalaştım artık. Elimin içini bızırıma bastıra bastıra parmaklarım içimdeyken boşalmada çok iyiyim artık. Ders çoktan bitmişti. Ben belimi yukarı kaldıra kaldıra titreyerek boşaldığımda da bedenimdeki tüm enerji bitmişti. 
Dersteki kızlardan biri mesaj atmış dün gece zorlu geçti galiba diye sonuna gülücük koymuş. Yok dedim hastaydım toparlanamadım bir türlü. Kamerayı kapatman iyi oldu diye cevap yazmış, göğüs şov yapıyordun. Başımdan aşağı ter boşandı. Öyle ya sutyen de yoktu içimde göğüs uçlarım kim bilir nasıl fırladı ekrana. Açtım okulun sitesinden dersin tekrarını izledim. Acele ile topuz yapılmış saçlarım ve uçları ekrandaki ufak görüntümde bile belli göğüslerim ile üzerimden silindir geçmiş gibi görünüyordum. Hastadan çok sabaha kadar sikilmiş gibiydi görüntüm. Hele hoca ile konuşurken ekrandaki görüntüm büyüyünce göğüs uçlarım penyeyi delecek gibiydi. En dersi dinlemeyen erkeklerin bile bakışları ekrana kilitlenmişti. Utanmak için çok geçti. Eminim bu görüntüleri bir çok erkek tekrar seyredecekti. Büyük göğüs uçlarının bir diğer yan etkisi işte.
Serin bir öğleden sonra duşumu yapmış tezime bir iki cümle eklemişken karşıki evdeki Betül Abla kek yemeye çağırdı. Kocası Mustafa en az muhabbet ettiğim komşu idi, belki en yaşlıları olmasından belki de kısa boylu kel kafalı göbekli esnaf tipli olmasından. Tam kadro idiler yine her öğleden sonra ikindi çayı farklı bir evde idi. Dört emekli aile bir de karısı geçen sene vefat etmiş Caner Abi. Caner Abi'nin ve Yeşim Abla'nın eşi Sedat'ın daha ilk günden her yerimi süzüşleri hiç bir zaman rahatsız edici bir ısrar taşımıyordu. Göz ucu ile bir yoklama sadece. Caner Abi yoktu bugün ama Sedat Abi yine şöyle bir süzmüştü günlük kıyafetlerimi. Diğer erkekler spor, iç siyaset ve bulmaca derdindeyken bir onunla Netflix muhabbeti yapabiliyordum. Bir iki gün muayenesine giden bir diş doktoru idi, Caner abi ile altlı üstlü imiş muayeneleri. 
- Akşam rakı var gelecek misin?
- Annemlere söylemezseniz tamam dedim.
İlk rakı teklifini daha geldiğim ikinci hafta almıştım. Haftada iki gün içiyorlardı Cuma ve Salı geceleri. Sadece bir aile o da babam ile aynı kafada olanı bu rakı masalarında yer almıyordu, Saime Teyze ve Bayram abi. Bayram abi en gençleri idi ama seneye bunların hepsini hacca götüreceğim diyordu her defasında, Badem bıyıklı, kumaş pantolon, kısa kol gömlek ve içine atlet giyen tam muhafazakar profil. Cuma akşamları annemler geldiği için davet edilmiyordum. İlk rakı akşamı güzel ve eğlenceli geçmişti. Sonlara doğru dört erkek, iki eş ve ben şarkılar türküler. Site içi olmasına rağmen kızı yalnız bırakmayın bekçinin köpeği geziyordur uyarısı ile Caner ve Mustafa ayaklanmış, Caner'in bariz dirseği ile Mustafa yerine oturunca Caner Abi beni evime kadar geçirmişti.
- Dersler bitince dışarda bir rakıya gidelim. Felekten bir gece çalarız demiş sonra da hoş bir sevecen komşu sarılması ile iyi geceler demişti. İşte ilk o gece, 50 yaşını geçmiş olsa bile aylar sonra bir erkeğe sarılmanın ve alkolün etkisi ile içimdeki parmağı Caner Abi'nin siki olarak düşünmüştüm. Babamın arkadaşı olmasa idi, kolundan içeri çekseydim. Bir yıldır kadınsız olan adamın kafasını amıma bastırsaydım. O bir doksanlık adam beni aniden çevirip domaltsa ve aylardır sik görmeyen amıma sokarken kalçalarımı sıksa. Duşun altında amıma ılık su tutup bızırımı okşarken içimdeki parmak Caner Abi'nin siki idi o gece. 
Her çay saatinde veya aralardaki havuz başı kahve buluşmalarında ise seksi gerilim git gide yükseliyordu sanki veya ben yaşadığım açlık ve okul stresi ile hayaller kuruyordum. Caner Abi daha çok benimle konuşmaya özen gösteriyordu. Hava biraz açılırsa kıyafetlerim inceliyor erkeklerin bakışları da değişiyordu. ,Güneşli bir gün beş çayına giderken üzerimdeki hırkayı attım ve özenle giyindim. Bilerek uzun kollu dar penye giydiğim gündü unutmuyorum. İçimdeki ince sutyen ile göğüslerim buradayım diye bağırıyordu. Ben kadınlar ile yemek muhabbeti yaparken karşı köşeden Caner, Mustafa ve daima takım elbise kravat gezen emekli banka müdürü Salim Abi beni izleyerek kıkırdıyordu. Kadınlar salonun bir kenarında erkekler ellerinde sigara salona açılan balkon tarafında idi. Gözler hep üstümdeydi ve arada birbirlerini bir şeyler fısıldayıp yine bana bakıp gülüyorlardı. Kadınların muhabbeti yine yerli dizilere kayınca bir sigara içeyim sonra ders yapmaya kaçayım diye izin istedim.
Üç erkeğin karşında normal boydaki kot eteğim ve dar penyem ile otururken kaçamak gözlerini yakalamak çok zevkli idi.
- Akşam içiyoruz değil mi diye atladı Caner Abi
- Olur olur dedim ama ben fazla kalamam. 
- Tamam o zaman dedi Mustafa Abi akşam yedide bizdesiniz, hanım doldurmuş yine dolabı..
- Sedat sekiz gibi gelecek diye seslendi Yeşim abla biz o saatte geliriz.
- Zorlu bir hastası var onun işi ancak biter deyince Caner Abi, diğerleri gevrek gevrek güldü.
- Bu yaştan sonra üst üste iki diş çekmek zor dinlene dinlene çekiyordur deyince Salim Abi, hepsi kahkahayı patlattı. 
Bu kart çapkınların cinsel göndermelerini anlamıyormuş gibi evin yolunu tuttum. Diş çekmeyi filmlerdeki öpüşme sahneleri için annem kullanırdı. Bunların neyi ima ettikleri belli. Aklıma git gide bu adamların da karıların dışında bir cinsel hayatı olduğu kazınıyordu veya benim açlığım git gide aklımı ele geçiriyordu. O gece rakı sofrası kalkıp masada iki kadın üç erkek kaldığında konu önce eşimden ayrılmış olmama ne kadar üzüldüklerine ve sonrasındaki planlarıma gelmişti. Tecrübeliyim bu konuda. Hayatımda kimse yok dediğim anda bana koca bulmak için atılacak anne arkadaşlarından başım çok ağrıdı.
- Yüksek lisans bitsin aileler tanışacak diye hep kullandığım yalanımı salladım
- Ne şanslı bir adam getir de tanışalım diye atıldı Sedat Abi.
- Ne şansı ya dedi Caner Abi, bu kadar güzel bir kadının sevgilisi adam. Kızın yüzünü gördüğü yok. Ben kapısından ayrılmazdım
- Otuz sene önce idi onlar Canerciğim, şimdi erkenden alırsın ilaçlarını uyursun.
- Bizim kullandıklarımız uyku hapı kardeşim. Söyletme beni kimler ne için ne haplar kullanıyor diye. Yine kahkahalar patladı. Yanımdaki üç erkeğin de iri göğüslerime kaçan bakışları. 57 oldum diyen Mustafa Abi'nin gözlük takarak bakması, yine takım elbise kravat giymiş Salim Abinin çaktırmadan süzüşü, Caner Abi'nin her fırsatta yanıma oturması ufak ufak bacağıma koluma değmeye çalışması. Alkol arttıkça muhabbetlerdeki cinsel gönderme dozu artıyor. Kadın kadına otursak bile uzaktan üzerimde gezen erkek gözlerinden kaçamıyordum. O akşam eve yine Caner Abi bırakmıştı. Çok içmiştik ikimiz de. 
- Yirmi yaş genç olsam seni o adama bırakmazdım valla demişti.
- Sana uygun biri de vardır Caner Abi, gençsin daha
- Senin gibisi varsa hemen tanıştır diye akşam sarılmasında rakı kokusuna karışık erkek parfümü kokusunu içime çektim iyice. O da göğüslerimi hissetmek ister gibi daha da sıkı sarıldı sanki.
- Sağol abi diye yavaşça ayrıldım kollarından. Geniş omuzları geniş bir gövdesi vardı. Elime değil bir erkeğin ağırlığı altında boşalmak istiyordum.
O gece de mastürbasyonunda aklıma Caner Abi gelmişti doğal olarak. Kendi gibi iri midir siki de? 52 yaşındaydı. İlaç dediği viagra türü şeyler olmalı. Kullanmıyormuş demek ki ihtiyacı yok. Ne kadar sikebilirdi ki beni? Kıbrıstaki sikilmem aklıma gelmişti. En ummadığım adam da en güzel yarak çıkmıştı. Ben de o koca yarağı zorlansam da almış sonra içimde hep kalsın istemiştim. Mustafa Abi en sevimsizi idi. Hayalimde Caner Abi bacaklarımı omzuma almışken Mustafa Abi'nin kalın uzun bir yarak çıkarıp ağzıma soktuğu gözümde canlandı. O çirkin adamda kocaman damarlı bir yarak olabilir miydi? O zaman gözüme daha mı yakışıklı görünürdü? İki parmağım içimde iken diğer elim göğüs uçlarımı sıktı. Gözlerimi kapadım, geçenlerde Sedat'ın bir kadını dinlene dinlene iki kere siktiğini ima etmeleri aklıma geldi. Üç erkeğin elleri ve sikleri üzerimde gezinirken nasıl ağlayarak patlamıştım Kıbrıs'ta. Parmaklarım bızırımı ezdi önce. Amım ıslanmaya hep hazır gibi bugünlerde. Tek parmak hiç yetmiyor. Tek parmak iyice ıslatırsam arka deliğim için ideal. İki parmağım amımda bir parmağım arka deliğimde iken bacaklarımı sıkıştırarak boşaldım. Parmaklarım boşalma kasılmalarım bitene kadar içimde kaldı. 
O günden sonra sanki derslere kendimi fazla kaptırmış kılığıma kıyafetime önem vermiyormuş gibi davranmaya başlamıştım. Az evvel sevişmiş gibi dağınık saçlarıma bir topuz yapıyordum, altıma evde girmekten bollanmış kıçımın şeklini almış bir eşofman, üzerime göğüslerimi ortaya seren bir gömlek veya dar bir bluz. Sadece alt dudağıma ufak bir kalem çekip daha kalın gözükmesini sağlıyordum. Hava iyiyse kapının önündeki küçük terasta ders çalışırken, hepsi birer birer kendi kapılarının önüne dökülüyordu. Kıbrıs'ta üç aygırı idare etmiştim ben taşra emeklilerini parmağımda oynatmak ne ki.
Bir cuma günü idi yine her cuma olduğu gibi Bayram abi namaza, Sedat abinin büyük jeepine doldurduğu kadınları da  kasabanın pazarına indirmişti. Bu cuma farklı idi. Dersim bittikten yarım saat sonra telefonum çaldı. Sedat abi idi arayan.
- Atla bize gel hemen, Caner çok güzel şaraplar getirmiş Fransa'dan, Mustafa da peynir tabağı yaptı.
Caner, Mustafa, Sedat ve Salim masayı kurmuş içmeye başlamışlardı bile. Üzerime yine önem vermemiş gibi geçirdiğim ince eşofman ve gömlek dört yaşlı adamın bakışlarını toplamıştı üzerimde. Sarı dar gömlek içine seçtiğim sadece bir ton koyu sutyen göğüslerimin şeklini anlamalarını sağlayacaktı.  İkinci şişe dibine yaklaşırken
- Annemler gelecek akşam ben daha içmeyeyim kokmayayım bir de tezi kontrole göndermem gerek yarın dedim.
- Bitiyor mu yani gidecek misin diye ağlama numarası yapıp dizime kapandı Salim abi. 
- Öyle valla geri dönme zamanı. Dizimdeki traşlı yüzünü okşadım. Gülümseyerek doğruldu doğrulurken bacağımı sıkıca tutup bıraktı.
- Hayatımıza renk katmıştın. Sensiz zorlanacağız.
- Caner yıkılacak diye güldü Sedat abi. Adam genç olsa babandan isteyecek nerede ise? Hepsi yine kahkahalar attı. 
- Valla karılarınızdan korkmasanız hepiniz yakardınız abayı diye atıldı Mustafa abi. Böyle güzel bir kız girdi mi hiç hayatınıza.
- Sağol ya utandırdın beni Mustafa Abi diye güldüm
- Abi deme lazım olur deyince Mustafa Abi hepimiz güldük yine. Sonra tedirgin bir sessizlik oldu. 
- Ben kalkayım deyince hepsi birden ayaklandı. Komik bir şekilde hep beraber benim kapıma kadar yürüdük. 
- Valla kahveye çağıramayacağım dedim içeri girerken. Annemler gelene kadar ortalığı toplamam lazım.
- O zaman bu ekip başka bir akşam sana veda yemeği verelim ne dersin? Sofrayı biz kurarız sen uğraşmazsın, sofranın gülü ol yeter.
- Bakarız Mustafa abiiiiii dedim üstüne basarak tekrar güldüler. 
Önce Caner abi veda sarılması yaptı, sonra hepsi teker teker. Hepsi ayrı parfümler mi sürmüşlerdi o gün? Kokuları aklıma kazındı. Eve girdim dışardaki fısıldaşmaları sürüyordu. Mutfak camından baktığımda hala bahçenin önünde dört erkek birbirlerine sarılarak gülüyordu. Kim bilir neler geçiyor akıllarından. Mustafa Abi en yaşı eli ile pantolonun önün düzeltti. Siki mi kalkmıştı? Neler geçiyor aklımdan. Uzun iri yarı Caner, kısa bodur göbekli Mustafa, ince uzun bankacı görünümlü Salim ve sarışın açık tenli renkli gözlü Sedat. Beni konuşuyorlardır kesin ve bana ne yapacaklarını. Gidip kapıyı açıp üst kata yürüsem peşim sıra gelir mi hepsi. Dört aslan bir ceylana saldırır mı? Hiç tecrübem yokken tecrübeli üç sikin önünde diz çöküp üçünü de titretmiştim ağzımda, dördünü de titretirim. Neler düşünüyorum böyle. Mutfak masasının kenarına bacaklarımı kaldırarak sandalyeye çöktüm, parmaklarım ile okşamam yeterli gelmedi. Am sularım koyu koyu. Parmaklarım birbirine yapışıyor. Sutyen göğüslerimi acıttı. Çıkartıp attım. Ağaç tokmak gözüme geldi. Bir sik gibi emdim. Amıma girmesinden korkarak girişine bastırdım. Diğer elim ile bızırımı hızlı hızlı ezdim. Amımda kalın bir baskı işimi hızlandırdı. Bu evde tek boşalmadığım yer mutfaktı. Bacaklarımı kasa kasa sandalyeden yere kaydım. Nefesim düzelene kadar bekledim, içimde erkek sıcaklığına ihtiyacım var artık.
Her rakı veya ikindi çayı sofrasında çevremdeki çember daralıyordu sanki. Aslanlar daireler çizerek daha çok yaklaşıyorlardı. Dokunmaları bedenime övgülerimi birer adım artıyordu her buluşmada. Ben de onlara daha fazla taze et gösteriyordum. Tayt giyerek yürüyüşe çıkıyordum. Sabah erkenden göğüslerimi sallaya sallaya site içinde koşuyordum. Pencere arkasında birer ikişer gölgeleri görünüyordu. Whatsapp gruplarında neler yazıyorlardır hakkımda? Yemeklerde alkol arttıkça ufak dokunuşlar uzun süreli bacak üstüne veya bele el koymalara dönüşmüştü. Benden çekinmeden cinsel imalar havada uçuyordu, beni de dahil ettikleri okey partilerindeki bekarken yapıldığını iddia ettikleri çapkınlık anıları. Çevremdeki çemberi onlar daralttıkça benim içimdeki kadınlık da çemberi kırmaya çalışıyordu. Kolu yakası bol gömlekler giyiyordum mesela, normal otururken hanım hanımcık olan. Kek tabağına eğilince kol altımdan sutyenin saramadığı göğüslerime kilitleniyordu yan taraftakiler. Okey taşı için uzanırken önden açılan dekolteme takılıyorlar kısa sessizlikler oluyordu aralarında. Sonra hepsi çaktırmadan bir şeyler yazıyorlardı telefonlarına. Büyük ihtimal neler gördüklerini, o gördüklerine neler yapacaklarını. Diz üstü kot eteğimi giyip karıları ile aynı masaya oturuyor, yan dönüp bacak bacak üstüne attığımda açılan yerlerimi görmek için birbirlerini itekliyorlardı. Ellili yaşlarda dört ergen gibiydiler. Bir Yeşim Abla fark etmişti bu salak hallerini.
- Adamlar senin yüzünden düzgün giyinir oldular. Sen gidince yine at cambazına dönerler.
- Niye öyle diyorsun abla, rahatsız oldum şimdi.
- Senlik bir şey yok kızım, erkek değil mi bunlar. Ahları gitmiş vahları kalmış hala kendilerini erkek sanıyorlar.
Artık geceleri hepsini yatağıma kabul ediyordum kendimi ellerken. Dört erkek de içimdeydi. Biri amımda biri götümde iki elimdeki iki siki sıra ile yalıyordum. Sonra seyrettiğim o filmlerdeki gibi dördü birden üzerime yanan döllerini akıtıyordu. Göğüslerim saçlarım yüzüm dölleri ile kaplanıyordu hayallerimde.  Sabahları ise mutlaka birisi kapımda oluyordu, marketten bir şey lazım mı, aman ders çalış alışverişini biz yaparız yalanları ile. Önceleri kalın sabahlığımı veya uzun yeleğimi giyerek açıyordum kapıyı. Ama sanki yeni uyanmış farkında değilmişim gibi diz üstü gecelik veya önden birden fazla düğmesi açık pijama ile kapıyı açtığımda ise iki dakika geçmeden bir diğeri bir isteğim var mı diye kapıda oluyordu.
Tez savunmasını yapmak için İstanbul'a gidip gelirken annemlerde kaldım. Düzeltmeler için verilen iki haftalık süreyi değerlendirmek için geri geldiğim gece tüm aileler toplanarak bir kutlama yemeği verdiler. Geri gelmemin bir diğer önemli sebebi rahat rahat yaptığım mastürbasyonlarımı özlememdi. Yemekte Bayram abiler de olduğundan rakı şişesi çıkmadı birer kadeh viski yuvarladılar sadece. Beni ne kadar özlediklerini anlattı tüm erkekler. Sigara içmek için balkona çıktığımız anlarda karılarına fark etmeden ellerini belime koyarak konuşmaları alışkanlıktı artık. Kahvelerimizi içerken,
- Sana bir teklifimiz var dedi Betül abla ama ret etmek yok.
- Neymiş bu ret edilmeyecek teklif bakalım.
- Biz tüm kızlar üç yıldır Afyon'a kaplıcaya gidiyoruz her sene, masaj filan. Bu heriflersiz üç dört gün kafa dinliyoruz. Bu sene senin de gelmeni istiyoruz. Bizim misafirimizsin. Hayır demek yok. 
- İşlerimi toparlarsam gelirim abla da yük olmayayım size
- Ne yükü Sedat'ın araba 7 kişilik rahat rahat sığarız, bunların da yüzünü görmeyiz üç beş gece kafa dinleriz. Bir de misafirimizsin dedik elini cebine atmak yok.
- Ya olur mu abla dedim ama dinlemediler. Yarım saat sürdü ısrarları.
Gece evime dönerken Caner abi eşlik etti yine.
- Afyon seyahatine seni de eklemek Salim'in fikriydi. Planlı zeki adamdır.
- Sağolsun 
- Ama planı tezin dolayısıyla hayır demendi. Orada patladı salak.
- Hayır mı niye?
- Bayram sever kaplıca gibi muhafazakar yerleri. Karıları da genelde o götürür, biz de sen ve çocuklar kimseler yokken daha eğlenceli vakit geçiririz diye düşünmüştük.
Kapımın önüne gelmiştik. Yine gelenek olan iyi geceleri sarılmasını yaptı. Eli sırtımı sıvazladı daha çok okşadı gibi.
- Düşün yine. Bize kalacak her yer. Sabahlara kadar içeriz eğleniriz. Sabahlara kadar istediğimizi yaparız, kimse bize durun sessiz olun diyemez. Geçen sene ne yaramazlıklar yaptık bir bilsen. Yanağımı okşadı geri adım atmasam dudaklarıma eğileceği çok belli idi.
Kollarından sıyrılıp kapımı kapattım. Neler oluyor? Çember daraldı ip boynuma geçti artık. Kendimi bu kadar sergilersem aslanlar zincirlerini kıracağını düşünmemiştim. Karılarını gönderirlerse ceylana saldırmak için durun diyen olmayacak. Sitedeki on evin yarısı kış günü boş. Diğer yarısı da karılarını gönderip benim ile yalnız kalmayı planlamış. O planı yaparken neler hayal etmişlerdir kim bilir. Caner, Sedat, Mustafa ve hiç ummadığım Salim. Yüzünü dizlerime koyarken ki parlak bakımlı cildini düşünme sırası değil şimdi. Bayram abi bir de o var. O bunlara uymaz, o yüzden onu gönderiyorlar kadınlar ile. Bu kabus olmalı dört yaşlı erkek benim ile dört gece için planlar mı yaptılar? Niye kabus olsun ki üç ayı geçti buradayım. Onlarca gece ya birinin ya da ikisinin sikini düşünerek kendimi boşaltmadım mı? Evet bazen hepsini içimde istedim. Sadece sadece eğlence için de olabilir planları, rakı sofraları, okey masaları, gülmek eğlenmek.
Ertesi sabah Betül abla aradı.
- Kız TC kimlik numaranı söyle de otele kaydını yaptırayım.
- Abla bilemiyorum. Hem gelmek istiyorum hem de tez yetişmeyecek gibi.
- Orada yapamaz mısın? Acil bir şey olursa Sedat abin geri getirir seni. 
Bu sene Sedat götürecek demek ki niye böyle bir değişiklik oldu ki. Belli ki beni tehlikeli dörtlü ile bırakmak istemediler. Bayram abi güvencem olur içim rahatladı biraz. Bir de ne olacak ki bir kaç gün üniversite günlerindeki gibi sabaha kadar içmenin nesi kötü olabilir ki?
- Yok ben rahat etmeyeceğim abla siz gidin seneye hep beraber kısmetse. 
erken erişim için adres aşağıda :))
159 notes · View notes
kendimiterapim · 4 years ago
Text
Kendime Terapim - Mevzuya Giriş
Büyük hayaller, umutlar, hırslar, idealler... Neredeyse 30 yaşına gelmene rağmen elinde kalan koca bir HİÇ!
         Bu bir bilgi, motivasyon, psikoloji, sağlık vb. gibi herhangi birine yardımcı olabilecek bir yazı dizisinin başlangıcı değil. Bu, bir psikoloğa gitse bile aslında çoğu şeyi anlatamayacak kadar duygularını kendine saklayan, dışarıda herkese yetmeye çalışırken aslında kendine bile yetemeyen, hiçbir problemi yokmuş gibi görünmesine rağmen kendi içinde fırtınalar kopan, kısaca günümüzün çoğunluğunun yaşadığı bir umutsuzluk ve sahte mutluluk içinde boğulan başarısız bir kişinin kendini terapiye alma yazısı.
         Eğer hala okumaya devam edecekseniz, derdim okuyucuyu sıkmamak değil kendimi iyileştirmek, şimdiden uyarıyorum. En baştan başlayacağım.
         Başı neresi ki hikayemin, aslında hiç emin değilim. Çocukken diye başlayayım mesela. Çocukluğum sessiz, sakin, ılımlı bir çocuk olarak geçti. Hoş hala öyleyim ya. Ailemin ilk çocuğu evinse üçüncü çocuğu. Evet evin diyorum çünkü bir süre ortak evde yaşadık; amcamın ailesi, babaannem, büyükbabam, halam(bekarken) ve biz. Rize'nin bir köyünde, kendi kendimize yeten bir hayatımız vardı. Bu da hala öyle. Çocukluğumdan aklıma kalan köyde kaldığımız zamanlar dışında sürekli kiradan kiraya taşınmamız. 8. sınıfa kadar dört farklı okula gittim. En uzun kaldığım okul köy okulumdu, üç sene. Bundan dolayı çocukluğumdan kalma çoğu arkadaşlarımı da, öğretmenlerimi de hatırlamam. Bazılarının isimleri kaldı, görsem tanımam.
         Öğretmen demişken, içimde hep ukde kalmıştır bu konu. Ne çok isterdim hayatıma dokunan bir öğretmenim olsun. Aslında ortanın üstünde başarılı sayılabilecek bir öğrenciydim. Başarılı sayılabilecek derken, Takdir, Onur, Üstün Başarı her türlü belgem var. Belgeler sizi şaşırtmasın, hiç çalışkan bir öğrenci değildim. Hatta ödevlerimi yapmadığım için tahtada tek ayak üstünde kalmışlığım da, elime cetvel yemişliğim de vardı. Dersi derste anlayan tayfadandım ben. Bunun yanında sessiz, kendi halinde, kibar da bir öğrenciydim. Öğretmenlerim davranışlarımı hep övmüştür. Ama hiçbir zaman sınıfların haylazlarının öğretmenlerden gördüğü ilgiye sahip olamadım. ***Eğer bu yazıyı okuyan bir öğretmen varsa (sanmıyorum da), lütfen sessiz öğrencilerinize de sevginizi hissettirin. En az komik öğrencileriniz kadar onlar da sizi seviyor, sadece etrafınızda dört dönecek yapıları yok.***
         Ne kadar isterdim bir öğretmenim bana yol göstersin. Bana, senden şu olur, şu liseye git, desin. Lisedeki öğretmenim benle sınav stresimi yaşasın... Bunlardan birini yaşadıysanız, ne kadar şanslı bir öğrencilik dönemi geçirmiş olduğunuzu bilin.
         Lise demişken, o ayrı bir hikaye. Dedim ya biz bir arada yaşayan büyük bir aileyiz. Şuan ve benim liseye gideceğim dönem de dahil, aynı dairede yaşamasak da amcamlar ile aynı apartmanda kalıyoruz. Bu arada şükür ki kendi evimiz de kalıyoruz. Kiradan kiraya geçme olayından kurtulduk. Neyse, yukarıda saydığım o kadar belgeden benim diploma notumu az çok tahmin edebilirsiniz. Haydi gittiğim liseyi de tahmin edin şimdi. Ben söyleyeyim: Kız Meslek ve Teknik Lisesi. Ne kadar da bilinçli bir tercih değil mi? Oysaki bana sorulsa Sağlık Meslek Lisesini tercih ederdim. En azından şuan işsiz olmazdım. Bir gün babam geldi ve beni Kız Meslek Lisesine yazdırdığını söyledi. Neden? Çünkü amcamın kızını sadece o lise kabul ediyordu(özel durumu var, ona asla kızmıyorum). Ben de kendisine göz kulak olmalıydım. Kendisi bir dönem okuyabildi liseyi. Benimse en verimli geçebilecek dört yılım çöp oldu.
         Size biraz kız meslek lisesini ve mantalitesini anlatıp bu yazımı bitireyim. Öğretmenler öğrencilere (Çocuk Gelişimi ve Bilgisayar Bölümü okuyanlara hariç), zaten bunlardan hiçbir şey olmaz gözüyle bakıyor. Mezun olunca kimi hemen evlenir, kimi biraz daha sonra evlenir, kimi girer bir yerde çalışır, kimi mezun bile olmadan kaçar kocaya(ve gerçekten oluyor bu). Peki üniversite? Yok yaa bunlarda o kafa neredeee... Bu sebeple bölüm derslerinizi verimli işlersiniz ancak diğer dersler sadece formalitedir. Öylesine anlatılır, hatta çoğu zaman anlatılmaz, ders saati muhabbetle vs. geçiştirilir. Öğretmenlerinizin size bu gözle baktığı bir lisede üniversite okumayı hayal ettiğinizi düşünün? Ben hayal ettim. Yaklaşık 30 kişilik sınıfta barajı geçen sadece 2 kişiydik. Aslında üniversitede okumak istediğim bölüm kendi bölümüm olan Gazi Üniversitesi Güzellik ve Cilt Bakımı bölümüydü. Gazi Üniversitesi çünkü dört yıllık bir o vardı benim bölümümde. Ve bizim ailede iki yıllık üniversite için şehir değiştirilmez. Ben de zaten istemem. Haydi bunda da bir tahmin alayım. Ne olmuş olabilir? Kader ağlarını örmüştü ve benim mezun olduğum yıl bölümümün Lisans Öğrenimi kapatılmıştı. Sadece iki yıllıklar, yani önlisans öğrenimi kalmıştı. Benim gibi sessiz ve çekingen yapıdaki bir insan iş dünyasına atılıp işini icra ederek başarılı biri olabilir miydi, yoksa kendine yeni bir yol mu çizmeliydi? Bunu da tahmin edin, devamı diğer yazımda olacak.
        ***  Bu arada, ben köy okulumdayken hayatıma farkında olmadan dokunan bir öğretmenime buradan teşekkür ederim. Sosyal Bilgiler öğretmenim Ömer Hoca. Bir gün çok kızmıştı idareye. Belli ki bir haksızlığa karşı geliyordu. Gelip sınıfın kapısına, çocuklar karşınızda kim olursa olsun başınızı herkese karşı hep dik tutun, demişti. Belki kendisinin o an içini dökmek için söylediği alelade bir cümleydi. Ancak benim hayatımın temel taşı o cümle oldu. Başınız hep dik olsun arkadaşlar.***
2 notes · View notes
bayburtlu-elit-kadin · 6 years ago
Text
OROSPU
13 yaşında kocaya kaçarsa sorun yok, evin kapısı ardına kadar açık... Ama 13 yaşında yurttan kaçmasın diye kapıya kol koymaz, bırak yansın der, kalbi orospu.
13 yaşında kocaya kaçabiliyorsa, tecavüz de edilebilir, taciz de edilebilir der, vicdanı orospu.
Git manava, çürükler üstte, tazeler alttadır. Ablam, abim der ama ticareti orospu.
Yürü bak sokakta, yanındaki bacısıdır elletmez, baktırmaz ama önüne gelen kadını yer bitirir bakışlarıyla, hepsi benim olsun der, gönlü orospu. 
Trafikte her şeride girer, her yola gelir, ne kural tanır, ne düzen. Makasın kralını atar ama sen hele bir solla... Dalar sana, bu yollar benim ulan der, şoförlüğü orospu.
Hele bir konuşsun... Off ki ne offf... Karşıki dağları yıkar. Mertlik, yiğitlik, cesaret, özgüven hepsi onda... Delikanlıyız ulan biz der,
Ama işte,
Ruhu orospu.
2 notes · View notes
islamievlilikfan · 4 years ago
Text
Nikah Nasıl Düşer
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/nikah-nasil-duser/
Nikah Nasıl Düşer
Tumblr media
Dinen Nasıl Nikah Sona Ermiş Olur?
LÜTFEN FARKINDA OLUN.
Evlilikte üç bağ vardır. Yani, boşama sözleri üç defa tekrar edilirse  nikah biter, “Seni boşadım” denilirse, vay da “Seni üç defa boşadım” derse üç bağı birden koparmış, geri dönüşü olmayacak şekilde boşamış olur. Sonradan pişman olacağınız sözleri sarf etmeyin.
Boşamak için kullanılan kelimeleri erkeğin kadına  söylemesiyle boşanma olur. Kadının söylemesi ile değil. Boşamak için kullanılan sözler iki çeşittir: Açık sözler ve Kinayeli sözler.
Seni bıraktım, terkettim seni kelimeleri açık sözler kapsamına girmektedir.
Diğeri de boşama anlamına gelebileceği gibi, başka anlamlara da gelebilen sözlerdir. Bu tür ifadelere de kinayeli sözler denir. “Git babanın evine.”, “Defol git.”, “Sen benim karım değilsin.”, “Ben senin kocan değilim.” gibi ifadeler, boşamada kullanılan kinayeli sözlerdendir. Bu tür sözlerin boşanmada etkili olabilmesi için, erkeğin bu sözleri boşama kastıyla söylemiş olması gerekir. Bu vb. kinayeli sözlerle boşamaya niyet edildiği takdirde bir bâin (kocaya tek taraflı olarak evliliği sürdürme hakkı vermeyip yeni bir nikâh akdi gerektiren) talak meydana gelir (Merğînânî, el-Hidâye, III, 166). Şâfiîlere göre ise böyle kinayeli sözlerle yapılan boşamalar ric’î (kocaya tek taraflı olarak evliliği sürdürme hakkı veren boşama) sayılır.
0 notes
gajder · 5 years ago
Text
Yaşamdan Hikayeler; "Sus Payı"
Tumblr media
Yaşamdan Hikayeler; "Sus Payı" Aslında her şey o kadar basit ki. İstemiyorsan, sevmiyorsan olduğun yeri deyiş, bu kadar basit. Ama yok biz yapamayız. O da yapamadı. Ya da bile bile, isteye isteye tüm olumsuzluklara, tüm mutsuzluklara rağmen sustu. Niçin? Evet, niçin? Zenginlik, para pul, varlık için mi? Yıllardır bu soruyu bizzat ablama soruyorum, ancak aldığım cevap kafamdaki soruyu cevaplamaya yetmiyor. "Niçin, abla?" "Kes şunu." "Nasıl ya? Adam seni öldüresiye dövüyor. " "Kes dedim sana." "Bana kızmaya hakkın yok." "Bağırma, kafam almıyor." "Tabi almaz. Kafandakı dikişlere bakılırsa normal." "Lütfen, ablacım yeter. Bak çok yorgunum." "Seni gerçekten hiç anlamıyorum. Adam senin hayatını bitirdi. Ya ilk evlendiğiniz günün sabahı bile seni dövmüş. Sen anlatmıştın bana bunu, unuttun mu?" "Abartma." "Abartmıyorum, gerçekleri söylüyorum." "Garson çocuktan kıskandı beni o yüzden." "Kıskanmak?! Onun ki delilik, aklında sorunu var o adamın." "Seviyor beni." "Ciddi misin sen? Sevgi bu mu yani?" "Ayrıca o konuda haklıydı." "Seni dövdüğüne hak veriyorsun yani?" "Garsonu da dövdü unutma." "Niçin dövdü, hatırla bakalım. Senden sifariş aldığı için. Ha evet, iyi yapmış o zaman dövmekle, keşke restoranı dağıtsaymış." "Sıkıldım ama. Kapat artık bu muhabbeti." "Abla, nasıl kapatayım? Git bir aynaya bak. Yüzünün gözünün haline bak." "Tamam, o zaman sesini alçalt bari, çocuk uyanacak şimdi." "Abla, siz kaç yıldır evlisiniz?" "4." "Peki sen bu 4 yılda kaç defa dayak yedin?" "Sus artık." "Bana sinirlenmeni anlamıyorum gerçekten. Ben senin iyiliğin için konuşuyorum." "Tamam, canım bu kadar iyilik yeter. Bu gidişle iyilik meleği olursun sen." "Komiksin yani. Bu halinle bile güldüre biliyorsun. Ben seni hiç anlamıyorum, nasıl bu kadar sakin kala biliyorsun?" "Ne yapmamı bekliyorsun?" "Ayrılmanı. O adamı hayatından sonsuza kadar çıkarmanı." "Yine başladık. Ayrılmak çözüm değil." "Ben bir saattir burdayım biliyorsun değilmi?" "Ne olmuş yani?" "Sen de bir saattir, kitabın aynı yerin okuyorsun." "Dalmışım işte. İnsanda akıl mı bırakmıyorsun sanki." "Okumadığını biliyorum. Sen de düşünüyorsun, bir yol arıyorsun." "Ben senin gevezeliklerinden kurtulmanın yolunu aramaktan başka hiçbirşey düşünmüyorum. Şimdi sussan gerçekten iyi olacak. Ya da lütfen git." "Beni kovuyorsun yani?" "Hayır, sessiz olmanı istiyorum." "Tamam, abla bir tek soruma yanıt ver, sonra gidicem ve bu konuyu bir daha açmayacağım, anlaştık mı?" "Tamam, sor." "Neden, abla?" "Ne neden?" "Neden bu adama katlanıyorsun? Aşk, sevgi deme lütfen. Onu sevmediğini biliyorum. Zaten senden 15 yaş büyük bir adama aşık olacağına hiç inanmamıştım." "Tamam, sana dürüst olacağım ilk ve son kez." "Dinliyorum." "Adam zengin, bu kadar basit." "Sen… Sen nasıl bir kız oldun ya?" "Ne var? Ne oldu? Korktun mu benden? Böyle insanım işte. Sen fakir yaşamak isteyebilirsin, ama ben..." "Abla, biz o kadar da fakir değiliz ki, kendi yağımızda kavruluyoruz, biliyorsun sen de." "Hadi ama, gün sonunda karnını doyuruyorsun, bir göz odada kalıyorsun. Eğitimin var, diploman var, çalışıyorsun tamam, ama para? Para yok. Senin maaşın kendi karnını doyurur ancak. Eğitimle, çalışmakla birşey olmuyor işte." "Ne yani? Hayatla mücadele etmek yerine zengin kocaya kaçmak daha mı cazip sence?" "Aynen öyle." "Dövse, öldürse bile mi?" "Adam beni seviyor, kıskanıyor, ne var yani bunda iki atıştık diye büyüttün olayı. Her evlilik de olur böyle şeyler." "Atışmak? Abla seni dün hastaneden çıkardık, kolun kırıldı senin." "Yine abartıyorsun. Ufak bir şey, geçer. Etrafına baksana, yaşadığın cennete baksana." "Cennet mi burası?" "Öyle, benim için öyle. Çalışmak yok, ev işi yok, ne istersem anında önümde. İki de oğlum oldu. İşte bitti. Daha ne olsun, oğullarıma da babasının mirasını kalacak." "Miras?!" "Sen her dediğimi böyle tekrar mı edeceksin?" "Ben çok şaşkınım." "Neden, ablacım, neden şaşkınsın. Bak, artık yeter, sustum, sustum, ama artık yeter. Ben kocamı seviyorum, o da beni seviyor." "Sen kocanı değil, parasını seviyorsun." "İkisi de aynı şey." "İnanmıyorum sana, gerçekten inanamıyorum." "Annemler bile senin kadar karışmıyor bana. Pes yani." "Zaten annemlerin nasıl buna izin verdiklerini de anlamıyorum." "Kocam onlara yeni ev alacak hediye olarak." "Sus payı olarak yani." "Her zaman alıyordu zaten." "Evet çünkü seni her zaman dövüyordu. Annemler de para için her şeye göz yumuyorlar." "Nankörlük ediyorsun." "Nankörlük mü? Ben mi?" "Unuttun galiba, senin tüm okul masrafları kocam ödedi." "Bilmiyordum, abla, bilmiyordum, o adamın sana işkence yaptığını bilmiyordum." "Bilseydin ne olacaktı ki?" "Kabul etmezdim. Bildiğimde geç oldu, ama reddettim, sen de gördün. Önceden bilseydim, değil parasını kabul etmek, çocuklarınız doğmadan seni ondan alırdım." "Yeter! Gerçekten yeter! Haddini aşıyorsun. Aramıza girme artık kocamla." "Aranıza mı? Dün beni arayan sendin, abla? Dayanamıyorum, kurtar beni diyen sendin." "Tamam, kabul, öyle bir hata yaptım, şimdi de eşimi seviyorum diyorum." "Sana ne aldı bu sefer?" "Ne?" "Seni bu sefer neyle susturdu?" "Yeter ama, git lütfen." "Gidiyorum zaten, midemi bulandırıyorsun artık." "Gelecek hafta İtalya'ya gideceğim haberin olsun, evde olmayacağım. Kocam ayarladı, dinlenmem için." "Bu da senin sus payın herhalde." Kapıyı çarpıp çıktım. Sevmek dövmek mi? Sevmek kavga etmek mi? Neden aşkı bu kadar basit bir hale getiriyoruz ki. Ablam yıllardır bu adama parası için katlanmış. Ve ben gerçeği bilmemeyi tercih ederdim. Sahile iniyorum, uzun uzun düşünmek istiyorum. Bu işler ne zaman bu raddeye geldi, hiç bilmiyorum. Herşey 5 yıl önce  başladı aslında. Ablam ufak, adını çok da duyuramamış bir şirkette çalışıyordu. Bir gün ablam biriyle görüştüğünü söyledi bana. Tabii bana adamın kendinden çok büyük olduğunu, zengin olduğu söylemedi. Ben o zaman daha üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Kafam kendimle o kadar meşguldu ki, ablamın aşk zannettiği şeyi dinlemek bana saçma geliyordu. Ve bir gün ablam yanında yaşlı bir adamla kapımıza geldi. Aşık olduğunu, evlendiğini söyledi. Babamla, annem önce karşı çıkmak istese de, adamın zengin olduğunu öğrenince sustular. Bense çok şaşırdım. O sırada adam bana benim üniversite masraflarımı ödemek için para teklif etti. Ancak ben ablama çok kızgındım ve bu yüzden kabul etmedim. Babamlarsa ya kabul edersin, ya da okuyamazsın dediler, bana destek olmadılar. Ablamla o zamanki konuşmamız hala aklımda. "Abla, bunu nasıl yaparsın?" "Ne yapmışım ben?" "O adam ya, o adam senden kaç yaş büyük? Söylesene kaç yaş?" "Bağırma bana! Ben aşık oldum, anladın mı aşık?" "Parasına aşık oldun herhalde." "Saçmalama! Ben senin ablanım, düzgün konuş." "Sen düzgün bir iş yaptın mı ki, ben düzgün konuşayım?" "Tamam, sakin ol. Oturalım şöyle, sakin sakin konuşalım." "Abla, neden kendini yaktın? Değer mi para için, söyle değer mi?" Ablam o an diz çöktü önümde, yüzünde çok masum, gerçekçi bir ifade vardı, tanıdığım ablamdan farklı bir suratı vardı, şimdi karşımda diz çöken bu kız benim özbeöz ablam değildi sanki. "Canım benim, dinle beni, ben ona çok aşığım, konu para falan değil, gerçekten seviyorum onu." "Senden büyük." "Büyük olması neyi değiştirir ki? Beni anlıyor, beni dinliyor, beni seviyor, bana sevdiğini hissettiriyor. Ben daha önce hiç böyle mutlu olmadım, anlıyor musun? Çok mutluyum. Onu her gördüğümde ayaklarım yerden kesiliyor, kalbim o kadar hızlı çarpıyor ki, heyecandan çoğu zaman onun karşısında saçmalıyorum, komik duruma düşüyorum. Söyle bana şimdi bu ne sence? Aşk değil mi?" "Sen ciddisin." "Ciddiyim tabi." Yalanmış. Ablam sırf para için onunla evlenmişti. Ancak beni sevdiğine inandırmıştı. Bense ona kandım. Sonra ablam okul masraflarımı kocasının ödemesi için beni ikna etti. Ta ki 3 yıl sonra ben onun ablamı dövdüğünü öğrenene kadar. Geceleyin, annem koşarak odama geldi, ablamın kötü durumda olduğunu söyledi. O zamanlar ilk yeğenim henüz 2 yaşındaydı. Eve gittik. Ev darmadağındı, yeğenim mutfakta oturmuştu, korkudan titriyordu, ablamsa salonda kanlar içindeydi. Hemen hastaneye götürdük. Hastanede ablamın iki haftalık hamile olduğu, ancak çocuğunu düşürdüğü öğrendik. Kocası yüzünden. Ablam yıkılmıştı. O gece herşeyi bana anlattı. Annem bu olanlara hiç şaşırmadı, çünkü her şeyden önceden haberdardı. Ablam önceleri olan tüm kötü olayları anneme anlatmıştı, annemse her defasında ne olursa olsun onun kocasına geri dönmesi için ikna etmişti. Zaten ablamın da o adamdan ayrılmak istemediğini görüyordum. O gece tüm çabalarıma rağmen ablam yine de kocasına gitti. Kocası sabahleyin ona pahalı bir yüzük, annem ve babama pahalı eşyalar almıştı. Yine sus payı olarak. Bana da yanında çalışmam için iş teklif etti, kendi yardımcısı olmamı istedi, sus payı olarak, ama ben kabul etmedim. Hatta okul masraflarımı da artık ödemesini istemediğimi söyledim. Hiçbir şey söylemedi, ancak sinirlendiğini gözlerinden çıkan kıvılcımlarda görebiliyordum. Annemlerle ablam da beni ikna etmeye çalışsa da kabul etmedim. Sonra da kendime iş buldum, hem okuyup, hem çalıştım, masraflarımı kendim ödedim. Ablama, anneme, babama çok kızıyorum. Sus payını bu kadar çok sevdiklerini için, hayatın yalnızca paradan oluştuğunu düşündükleri için, sevginin, aşkın adını parayla lekeledikleri için, vicdanı parayla susturdukları için… Kendime de kızıyorum. Onlara gerçeği gösteremediğim için, bir çare bulamadığım için, para hırslarını söndüremediğim için, elimden hiçbirşey gelmediği için… Yazar - Gülnar Ferruhkızı   Read the full article
1 note · View note
sin-u-san · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Soraya'yı Taşlamak "İlk Taşı Günahsız Olanınız Atsın" Arat Barış Altan Film eleştirisi üzerine yazı yazarken, insanın kendisini ölümün kıyısında ölesiye bir arayış ve çırpınışın içinde bulması ölümden beter bir trajediye işaret eder. Böyle bir durumda yazılanlar film eleştirisinin ötesinde bir anlam taşır. Çünkü dile gelmez olaylar, travmaya dönüşen acılar ve bu acıları besleyen acımasızlıklarla iç içe geçmiş hayatlara dokunur kimi hikayeler. İranlı yazar Freidoune Sahebjam'ın 1994 yılında yazdığı, İran asıllı yönetmen Cyrus Nowrasteh'in senaryosunu yazıp yönettiği, kocasının attığı iftira nedeniyle 1986 yılında taşlanarak öldürülen İranlı Soraya'nın öyküsünü konu alan "Soraya'yı Taşlamak", filminden bahsediyorum. Filme konu olan hikaye, her ne kadar kusursuz bir iyilik ve mutlak kötülük sarmalında ilerlese de "olumsuz" manada eleştiri yöneltmek çok güç. Öyle ki hikayeyi okurken küçülüyor insan, un ufak oluyor. Bu bakımdan Soraya'yı Taşlamak filminden bir biçimde kendimize de sorumluluk atfederek ders çıkarmak acı çekenlerin anısına hürmetin gereğidir diye düşünüyorum. 13 yaşındaki Soraya, küçük suçlardan sabıkalı 20 yaşındaki Ghorban Ali ile evlendirilir. 23 yıl süren evliliğinde yedi çocuğu olur. Kocasının dayaklarından dolayı iki bebeği de ölü doğar. Komşu kasabada gardiyan olarak çalışan Ghorban Ali, orada 14 yaşındaki bir kıza göz koyar. Soraya'yı boşamak ister ve nafaka vermemek için onu sadakatsizlikle suçlar. Bu sadakatsizliği kanıtlamak için Ghorban Ali'nin uğraşları tüyler ürpertici. Bu noktada ünlü Rus yazar Fyodor Dostoyevski'ye sözü devredeceğim: "Erkek için kötü davranışlarda bulunmak namus ve şerefe zarar getirmez. Tam aksine erkeklere bir çeşit üstünlük verir." Bu sözü inanç gibi benimseyen toplumlar var. Özellikle Müslüman doğu toplumları inanç tahkimli bu suç örgütü mantığına sıkı sıkıya bağlılar. Tabi bu inancın gücünden değil, menfaatin büyüklüğünden dolayıdır. Hergün onlarca insanın acımasızca öldürüldüğü coğrafyalarda bir insanın hayatı üzerinden yaşamın anlamını dile getirmek, koca evrende bir noktanın izini sürmek gibi gelebilir çoğu kimseye ancak, bireysel trajedileri anlamadan, yaşayanlar için toplumsal faydalar sağlamamız çok daha zordur. Ac�� hikayelerin içi içe geçtiği toplumların derin travmalarını gözler önüne sermek için bu hikayeyi filmden alıntılarla aktaracağım. Okuyucunun hikayeyi anlaması bakımından faydalı ve bir o kadar sarsıcı olacaktır. Kemikleri su yüzüne vurmuş Soraya'nın. Berrak suyun yıkadığı kumun üzerinde dağılmış kemik parçalarını köpekler kemiriyor. Kadın sesinin anlamını yitirdiği, kıymet görmediği toplumlarda "dünya erkeklerindir", bunu asla unutmamak gerekir. Filmde bunu en sahici ve yalın haliyle girebiliyor insan. "Toplum, birbirini kollayan erkekler yumağıdır." - Soraya, akıl baliğ iki erkek tarafından suçlanıyorsun; anneliğe ve karılığa yakışmayan ameller işlemekle suçlanıyorsun. Masum olduğunu kanıtlayabilir misin? - Masum olduğumu nasıl kanıtlayabilirim ki? Beni suçlayan onlar, suçumu onlar kanıtlasın. - Bir koca karısını itham ederse... Suçsuzluğunu kanıtlamak vazifesi kadına düşer. Şayet kadın, kocasını itham ediyorsa... O durumda da kadın, kocasının suçunu ispat etmelidir. - Ortada ciddi bir suç var. Bir kocaya karşı, bir babaya karşı, iki oğluna karşı, tüm köye karşı işlenmiş bir suç var. Ve İslâm'a karşı işlenmiş bir suç! Birbirini kollayan erkekler yumağına karşı bir başınadır Soraya. Yatağın kenarına ilişir. Kendisini öldürmek için çırpınan kocasıyla çektirdikleri çerçevelenmiş düğün fotoğrafına bakar. İçinden bir parçanın koptuğunu ve olanca şiddetiyle acıdığını hisseder. Baştan ayağa bütün vücudunu sarsan bir acı. Aynada kırık bir görüntü belirir, yüzünün bir tarafı karanlıktır. Çok daha karanlık bir yer var oysa! Recm kararı almak için toplanmış erkeklerin karanlığı... Soraya, kendisini bekleyen sonsuz karanlığa hazırlanırken, dışarıda avını parçalamak için çırpınan yırtıcı hayvanları aratmayan kalabalığın sevinç çığlıklarını duymaktadır. Kaçıp kurtulmak da mümkün değil. Ölüm dışında yol yok. Olanı da erkekler kuşatmış. Kız çocukları, annelerinin şefkatine sığınıp usulca ağlarken, erkek çocukları, annelerini öldürmek için taş biriktirmekte... Bağışlanamaz en büyük vebal bir çocuktan katil yaratan bu bitimsiz karanlıktır. Taşı taşa vurarak hayatına son verecekleri "avı" bekliyorlar. Müslüman doğu toplumları taşı taşa vurmayı iyi bilirler. O taşlar kimi zaman bilenmiş bir kılıç, kimi zaman boyuna geçirilen bir ip oluyor. İmam, kararı açıklamak için sahneye çıkıyor. Son söz ona düşüyor. Son riyakârlığı o yapacak, son günahı o işleyecek. - Bu kadın, köyümüzün haysiyetini kirletmiştir. İşlediği günahların cezasını çekmelidir. Kendisine atacağınız her taşla, haysiyetinizi tekrar kazanmış olacaksınız. Bütün bu yol ve yöntemler, kendi kötülüklerini gizlemek için. Yüzyıllardır süregelen bir vahşet halidir bu. İlk ayeti "oku" olan İslâm dininin "okumayan", sorgulamayan, temizlikten, sanattan ve ahlâktan yoksun olan kimi mensupları, yüzyıllardır kadınların canını alarak kendi iktidarlarını tahkim ediyorlar. İnsanları insanlıktan çıkararak vah��i birer yırtıcı hayvana dönüştüren şey nedir? Günahın ve kanın cazibesi mi? Kötülüğün tutkusu mu? Din mi? Dini kendi menfaatleri için kullanan, sorgulayanı olmadığı için de bu kepazeliği kolayca pazarlayan bir avuç din taciri mi? Yoksa "dinimiz var, vicdanımız ve ahlâkımız olmasa da olur" diyen sevgisiz kalabalıklar mı? İslâm öncesinde Yahudilik'te de var olan bir ceza olan recm, İslâm hukukunda en tartışmalı konulardan birisidir. Çünkü Kuran'da zina suçunun karşılığı olarak geçmeyen bu ceza hadislere dayandırılmaktadır. Zaman içinde birçok toplum evlilik dışı cinsel ilişkiyi cezalandırarak caydırma yoluna gitmişleridir. Antik Yunan yasalarına göre zina edenler ölüm cezasına çarptırılırken, Hammurabi Yasaları'nda bu kişiler suda boğarak öldürülürlerdi. Zina suçuna verilen recm cezası ise tarihin belli bir döneminde özellikle Ortadoğu'da uygulanmıştır. Bu bağlamda recm dini bir ceza olarak ilk olarak Tevrat'ta geçmektedir. İncil'de açık olarak geçmeyen bu ceza, Kur'an'da geçmemesine rağmen İslam Hukukuna girmiş ve uygulanagelmiştir. Yahudi şeriat kitabı olan Talmutta konuyla ilgili hüküm şöyledir; Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. Yahudiler, İsa Peygambere zina ederken yakalanmış bir kadın getirmişler ve Musa peygamberin bu gibilere recm cezası verdiğini ileri sürerek buna ne diyeceğini sormuşlardır. İsa Peygamber onlara, "İlk taşı günahsız olanınız atsın" deyince başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkarlar. İsa Peygamber doğrulup ona, kadın, nerede onlar, hiçbiri seni yargılamadı mı diye sorar. Kadın, hiçbiri, efendim... İsa Peygamber, ben de seni yargılamıyorum der. Git, artık bundan sonra günah işleme! Kur'an'da zina suçunun cezasını belirten ayetler şunlardır: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun. Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar. Görüldüğü üzere İncil'de ve Kuran'da zina suçunun cezası olarak "recm" geçmemektedir. Bir tek Yahudi şeriat kitabında geçmektedir. Günümüzde ise bir tek İslâm ülkelerinde uygulanmaktadır. Sorulması gereken can alıcı soru şu; bu kan donduran ağır cezalandırma yöntemini huşuyla uygulayan Müslümanlar, Kuran'da geçen kesin buyrukları neden görmezden gelmektedir? "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatım kurtarmış gibi olur." Kuran'nın bu ayeti neden Müslümanların ilgisini çekmez? Bir insanı taşlarla parçalayıp öldürmek, Tanrı katında, okumaktan, ilim öğrenmekten, insanlara yardım etmekten, ahlâklı yaşamaktan daha mı muteber sayılıyor? Canını almadan evvel konuşması için Soraya'ya söz verirler. Gözleri ağlamaklı, yüzü solgundur Soraya'nın. Yorgun bedeni ayakta olsa da ruhu çoktan ölmüş. İçindeki ölü ruhun ağırlığıyla kalabalığa doğru bir iki çelimsiz adım atıp konuşmaya başlıyor. - Nasıl yaparsınız bunu? Evlerinize girip çıktım. Rızıklarımızı paylaştık, bizler dostuz. - Bana bunu nasıl razı görürsünüz? Komşunuzum, annenizim, kızınızım, senin karınım... - Bunu bir insana nasıl yaparsınız? Bu yakarış, İran'da tecavüzcüsünü öldürdüğü gerekçesiyle idam edilen Reyhaneh Jabbari'nin annesine gönderdiği mektubu hatırlattı bana. Mektup şöyle başlıyor: Sevgili Sholeh, Öğrendim ki bugün kısasla tanışma sırası benimmiş. Yaşam kitabımın son sayfasına geldiğimi senden öğrenemediğim için kırgınım. Bilmem gerektiğini düşünmüyor muydun? Üzgün olduğun için ne kadar mahcup olduğumu biliyorsun. Neden senin ve babamın elini öpme şansını bana vermedin? Dünya bana yaşamak için 19 yıl verdi. O uğursuz gecede ölmeliydim. Bedenim şehrin bir köşesine atılmalı ve birkaç gün sonra polis beni teşhis etmen için seni tecavüze uğradığımı da orada öğreneceğin adli tıp doktorunun ofisine götürmeliydi. Biz onların gücü ve servetine sahip olmadığımız için, katilim asla bulunamayacaktı. Hayatına utanç ve ızdırapla devam edecek, birkaç yıl sonra da bu ızdırap seni öldürecekti. Her nasılsa bu lanetlenmiş hikaye değişti. Bedenim bir köşeye atılmadı, ama Evin Hapishanesi ve onun tek kişilik hücresine gömüldü, şimdi de mezarlığa benzeyen Şehr-e Ray hapishanesine. Ama kaderim buymuş, şikayet etme. Sen benden iyi bilirsin ki ölüm yaşamın sonu değildir. Sen bizlere okula giderken bir kavga ya da şikayet karşısında bir hanımefendi gibi olmamızı öğretmiştin. Nasıl davranmamız gerektiğinin altını ne kadar çok çizdiğini hatırlıyor musun? Senin deneyimlerin yanlıştı. O kaza başıma geldiğinde, öğrendiklerimin bana yardımı olmadı. Mahkemede beni soğukkanlı ve zalim bir suçlu gibi anlattılar. Hiç gözyaşı dökmedim. Hiç yalvarmadım. Kanunlara güvendiğim için ağlamadım. Ama kayıtsız olmakla suçlandım. İşte, sivrisinek bile öldüremez, hamam böceklerini antenlerinden yakalayıp dışarı atardım. Taammüden cinayetle suçlanıyorum. Hayvanlara yaptığım muamele bir erkeğe eğilim olarak yorumlandı ve hakim kazanın yaşandığı sırada tırnaklarımın uzun ve ojeli olduğu gerçeğine bile bakma zahmetine katlanmadı. Kendisinden adalet beklenen bir hakim için ne kadar da iyimser! Ellerimin sporcu kadınlar gibi, özellikle de boksörler gibi, iri olmadığını sorgulamadı. Ve içime sevgisini ektiğin bu ülke beni hiçbir zaman istemedi, beni sorgulayanların hakaretleri yüzünden ağlarken, en adi sözlerini dinlerken hiç kimse bana destek olmadı. Güzelliğimin son işareti saçlarımı kazıdığımda 11 gün hücre cezasıyla ödüllendirildim. Duydukların yüzünden ağlama. Karakoldaki ilk günümde, yaşlı bekar bir görevli canımı yakmak için tırnaklarımı kullandığında, güzelliğin burada aranan bir şey olmadığını anlamıştım. Güzel görünmek, güzel düşünce ve dilekler, güzel el yazısı, güzel gözler ve görüş, hatta hoş bir sesin güzelliği… Anneciğim, düşüncelerim değişti ve bunun sorumlusu sen değilsin. Sözlerimin sonu gelmeyecek; onları, senin yokluğunda ve senden habersiz beni infaz ederken sana ulaştırması için birine veriyorum. Sana miras olarak pek çok el yazımı bırakıyorum. Şunu çok içten söylüyorum, gelip yas tutarak acı çekeceğin bir mezar istemiyorum. Benim için siyahlar giymeni istemiyorum. Zor günlerimi unutmak için elinden geleni yap. Rüzgar beni alıp götürsün. Dünya bizi sevmedi. Kaderimi istemiyorum. Ve şimdi ölümü kucaklayarak buna bir son veriyorum. Çünkü Allah'ın mahkemesinden, beni sorgulayanlardan ben davacı olacağım. Hakimden; beni taciz etmekten geri durmayan Yüksek Mahkeme'nin hakimlerinden davacı olacağım. Yaratıcının mahkemesinde Dr. Farvandi ve Kasım Şabani'den davacı olacağım; tüm o bilgisizlerden, yalanlarıyla bana haksızlık eden, benim haklarımı çiğneyen ve gerçeğin bazen görünenden farklı olduğuna dikkat etmeyenlerden davacı olacağım. Sevgili iyi kalpli Sholeh, diğer bir değişle sen ve ben suçlayanlar, diğerleri ise sanık. Bekleyip Allah'ın ne istediğini görelim. Ölene dek seni kucaklamak isterdim. Seni seviyorum. Bir kadının annesinden öğrendiği deneyimlerin yanlış olduğunu ölümden önceki durakta serzenişle dile getirmesi ne hazin! Tecavüz eden erkek, suçlayan erkek, yargılayan erkek, hüküm veren erkek... Dünyada cehennemi yaşasınlar diye mi kadınları yarattın Tanrım? Soraya'nın masumiyetini kana bulayıp toprağa gömmenin vakti gelmiştir. Kalabalıktan bir ses; "Allah'ın emri bu" diye haykırmakta. - Soraya, ölümden korkuyor musun? Ölümden değil... Taşlanarak ölmek, acı verici olsa gerek! Taşlanarak ölmenin acısını duyumsamaya başlayan o solgun yüz, o mecalsiz beden, hafiften ürperiyor. Babası, kızını öldürmek için Allah'ın yardımını istiyor. Attığı taş düştüğü yerde küçük bir toz bulutu kaldırıyor ancak. Masum bir kadını duymayan Allah, öz evladının canını almak isteyen bir katili neden duysun ki! Kocası görevi devralıyor bu sefer. Taşı kavrıyor ve küstah bir sırıtışla fırlatıyor. Taş Soraya'nın alınının ortasına gömülüyor. Bir kan pınarı, bereketli topraklara dökülen çağlayan misali yüzünden süzülüp toprağa akıyor. Taşların ve tekbirlerin ardı arkası kesilmiyor artık. Güvercinler havalanıyor. Ölümün sükûneti, gözyaşlarına ve çığlıklara dönüşüyor. Bütün bu tartışmaları gündeme getirdiği için, masum bir insanı öldürmek niyetiyle atılan taşların acısını bize hissettirdiği için, yalanın gücüyle bir araya gelmiş kalabalıkların kirli ruhlarına ışık tuttuğu için bu eşsiz filmi defalarca izlemeli insanlar. Bir Soraya daha ölmesin diye...
12 notes · View notes
birazsesver · 8 years ago
Text
Sevemedim kimseyi sevmedim konuşamadım
2013 Haziran 19 saat 23:58 Merhaba merhaba ordamısın ? Evet burdayım ya 😂 Diye başladık konuşmaya ama her fırsatta konuşuyoruz gece gündüz 3 ay konuştuk eylül 3 çıkma teklifi ettim kabul etti Yaşım 16 ilk çıktığım ilk sevdiğim ha bu arada numarasını Yen'i aldım çıkmaya başladığımız zaman birbirimizi herşeyden çok kıskanırdık 13 eylül ilk buluşmamız ben çalışıyorum o okuyor neyse gittim okuldan almaya 10 tane kız geliyor önce korktum acaba beni mi dövmeye geliyorlar diye bana her yaklaştığında 2 arkadaşı ayrıldı böyle derken tek kaldı sarılamadım utancımdan konuşamadım kalbim öyle hızlı atıyordu ki nasıl tarif edeyim ferrari motorunu sanki kalbime takmışlardı ben bi ara ambulansı aramayı düşündüm neyse bindik dolmuşa bana dedi ki yan yanamı oturcaz Oda çok heycanlıydı belli oluyordu bende ortam yumuşasın diye istersen ben arkaya oturayım dedim 😂 oturduk işte evine bıraktım 2-3 derken buluşuyoruz filan ama ilk sevgilim hala utanıyorum zar zor elini tuttum bi gün 😂 bi günde sarıldım 🙂 bunun bir de kız kuzeni var aynı yaştalar bu kuzenin çıktığı var ve o çocuğun arkadaşı Benin sevgilime yazıyor Sen benim yengemin kuzenimisin diye benim sevgilim de muhabbet ediyorlar filan o zamanlar Facebook şifresi ikimizde biliyorduk birbirimizinkileri neyse ben gördüm baya bi kızdım filan ayrılma noktasına geldik neyse bi kere daha yakaladım gene aynı şekil kavga ettik bu sefer Facebook şifresini değiştirmiş neyse felan buluştuk bi gün baktım Hasan adlı kişiden mesaj o çocuktu kim bu dedim sınıftan arkadaşım dedi telefonu ver dedim vermedi ben gidiyorum ne halin varsa gör dedim Çektim gittin seviyorum ama gururum var arkamdan buraya gel diye bağırıyor filan arkama bakmadım ben kimciyim neyse o gün ayrıldık sanki hayat durdu benim için interneti olmayan bir bilgisayar gibiydi m ertesi günü Facebook da ilişki durumu yapmış nasıl oldum anlatamam seviyorum ama içim nasıl yanıyor ölmek istiyorum ama ölümden korkuyorum aradım dedim senin bu yaptığın orospuluk yaptıysam ben yaptım orospuysam ben orospuyum dedi neyse ben sigara içmeyen biriydin gittin tek aldım içtim başım döndü o 3-5 saniye onu ve yaptıklarını unuttum derken sigaraya başladım 3 Aralık'ta mesaj attı felan pişman olmuş gibiydi bende saf ve aşık çocuktuk tarihler 11.12.13 saat 14:15 gösteriyordu belki 5 sayfa mesaj attım ben barışacağımızdan o kadar emindim ki bana dediği sikecek orospu bulamadın mı ben onu öpmeye kıyamıyordum hiç öpmedim de elini zor tuttum yanındayken bile özlüyordum neyse ilerleyen zamanda bi kaş kez daha barışıp ayrıldık ama en son ayrıldığımız da belliydi bir daha barışmayacaktık ben sahte hesaplardan hep yazıyorum konuşuyorum eski konuşmalarımızı okuyup mutlu oluyorum sanki tekrar çıkıyormuşuz gibi geliyordu neyse 5-6 ay oldu son ayrıldığımız bunun peşinde biri var beraber olma peşinde filan sonra sevdiğim bir başkasını sevdi o gün ilk alkolümü içtim 35 lik votka karlı hava parkta alkol içiyorum evde soba yanıyor bende eve gittim sobanın yanındaki komidinden bir şey alıp uyuyacaktım açtım eğildim açtım komidini kalktım gözlerim karardı sadece ses var dı kendime geldiğim zaman sobayı görüp şuna tutunayım dedim ayakta dururum yanan sobayı devirdim üstüne düştüm bunlardan hiç haberi yok neyse Yen'i sevgilisi ile çok mutlu bunlar Benin bi yandan içim açıyor ama bi yandan mutluyum çünkü sevdiğim kız mutlu neyse bu kızın belalısı var demiştim durduk yere kimse kimseye bela olmaz demi sen git o çocukla sex hakkında konuş o çocukta bunları kaydetmiş yeni sevgilisine göndermiş ayrılmışlar sonra bana geldi ben hala seviyorum o bana olanları anlattı benim hayat felsefem sevdiğim mutlu olsun yA benle yada bensiz bende ses Kaydını at dedim attı filan o belalısı olan çocuğu buldum nasıl dövecem bellisi yok gittim aldım bunu geçtik tenha bi yere buna kafa attım düştü yere oturdum bi kaç tane vurdum sonra bıraktım telefonu filan kırdık kalktı ayağa silah çekti bana sen adam olsan o kıza öyle şeyler yapmazsın dedim vuruyorsan vur dedim vurmadı yada vuramadı neyse şimdi sıra sevdiğim kızla terk eden çocuğu barıştırmak bej onun hakkında hislerimi yazdım oda kendisinin o çocuk hakkında hislerini yazdı gönderdi barışmadılar o olaydan bir kaç ay sonra benim oturduğum semte taşındı buraya Yen'i taşındık bilmiyorum buraları buluşalım mı dedi olur dedim bilindik bir yer söyledim o beni evine davet etti gitmedin ama hala seviyorum neyse 2015 ben iş için yurt dışına çıktım hattım her şeye kapalı sadede wıfı ile WhatsApp Facebook filan giriyorum ailem ile konuşmak için bir gece rüyamda onu gördüm sabah kalktım işe gittim ama çalışırken aklım hep ondaydı bişey mi oldu yazsam mı yazmasam mı derken akşam otele gittin wıfı bağlandım ondan mesaj var mehmet napıyorsun filan neyse 1 ay kadar öyle konuştuk ben hala seviyorum tekrar çıkma teklifi ettim hazır değilim dedi ramazan bayramı için Türkiye döndüm buluşmadan 1 gün önce ben hazırım dedi ve gene çıkmaya başladık buluştuk filan gezdik bu arada yatılı kuran kursunda kalıyor hafta sonu eve gelmek için dışarı çıkabiliyor sadece neyse işte buluştuk ne eski heyecan ne sevgi ne de eski kalp hızları hiç bir şey kalmamış ortada 1 hafta sonra gene terk etti yapamıyorum dedi sadede güldüm bir şey demedim 2016 Nisan ayı gene bana yazdı ben hiç konuşmak istemedim unutmuştum sevmiyordum ama korkuyordum tekrar inanırım neyse kuzeniyle aram iyi hala görüşürüz 2016 da kasım gibi buluştuk bana Zeynep'in kocaya kaçtığını söyledi pek umrumda değilmiş gibi davransam da içim yandı neyse bende ona bir kaç şey sordum ses kaydını filan gerçek dedi 4 yıl boyunca bir orospunun peşinden koştuğum için kendini kullanılmış hissettim geçende beni aradı merak etmiş sözde açmazdım ama yabancı numaradan aradı hamileyim dedi ☺️ Kısacası ben çok sevdim güvendim ilk aşkım gençlik çağımdı
2 notes · View notes
islamievlilikfan · 5 years ago
Text
Evcimen Erkek Sorun(salı)
New Post has been published on https://www.islamievlilik.net/evcimen-erkek-sorunsali/
Evcimen Erkek Sorun(salı)
Tumblr media
Es-Selamü Aleykum, sevgili okurlar,
Her kadın evcimen bir erkekle evlenmek ister. Evine bağlı olsun. Hergün kahveye, maça gitmesin, içki-sigara kullanmasın, terbiyeli efendi olsun, beş vakit abdestli namazlı olsun, ev işlerinde yardımcı olsun(Galiba yeterince yazdım).
İşte sipariş damat özellikleri böyledir. Yakın bir arkadaşım tam böyle. Minyon tipli bir hanımı var. Çok şirin bir çift olmuşlar.
Yalnız bu evcil… afedersiniz, evcimen erkeklerin bir sorunu var. Hanımlarını üzmemek veya kızdırmamak için genellikle hanımların dediğini yapıyorlar.
-Eve şunu alalım mı?
-Olur hayatım.
-Hayatım, annemlere gidelim mi?(halbuki annesini geçen hafta gitmişlerdir.)
-Bir hafta oldu daha. Bu sefer benim anneme gidelim. Altı aydır beraber gitmedik.
-Of. Ben çok yorgunum. İstersen sen git bendende selam söyle.
-Hayatım evi süpüreceğim, yardım eder misin?
-Tamam geldim. Ne yapılacak?
-Şu yatağı iyice kaldırır mısın, altını süpüreyim. Sonra paspası alıp süpürdüğüm yerleri çekiver, sonra toz almama yardım ediver. (Adamın bütün hafta yorulduğunu hesaba katmadan hep talep hep talep) kocasına;
– Hayatım, bu gün çok yoruldum. Çay demler misin?
Bu listeyi uzatmak mümkün. Her kadın böyle yapıyor demek istemiyoruz. Ancak paylaşılması gereken aile hayatında evcimen kocadan fazla, hatta haddinden fazla taviz bekleniyor.
Evcimen erkeğimizin taleplerinde ise durum şöyle olabiliyor:
– İş arkadaşım evlendi, yarın hayırlı olsun ‘a gidelim mi?
– Günümüz var.
– Biraz sahilde dolaşalım mı?
– Olmaz, bugün evi temizledim. Yorgunum.
– Hayatım suratın asık. Hayırdır.
– Telefonum yavaşladı,dedim. İstediğim telefonu almadın.
– Benim telefonum 3 yıllık. Seninkini geçen sene aldık. Fabrika ayarlarına dön kullan.
Bir de adam gece 23:00’da yatacaltır. Kadın gece 01:00 de gelir. Kadın serzeniş yapar.
– Şu yatak odası bir şenlenmedi. Adam hemen uyumuş.
Koca işe giderken de, koca sabah tek başına evden çıkmıştır, uğurlanmadan. Kadın yatakta yatıyor.
***
Ey hanımlar! Böyle evcimen bir kocanız varsa, rahatsız olduğu şeyleri pek dile  getirmez. Çünkü söylese tartışma çıkacak. Hadi bunu da geçelim.
Eğer evcimen kocaya iş yaptırıyorsanız, bir o kadar da, kocanızın gönlünü yapın. Yoksa evliliği paylaşmak gibi yaşamazsınız. Adam o kadar yardımcı olurken, gönlünün umduklarını bulamazsa veya kadın kocasından gelen taleplere direniyorsa bu adam belli etmeden gerilir.
Tabii, böyle evcimen koca olunca, kadın çok  sever kocasını. Bu iş yıllar sürer. Kadının keyfi yerindedir.
  Amma bir sorun var
Diyeceksiniz ki:”Olabilir. Ne var bunda?”
El cevap: Çok şey var. Bu adam kendini yalnızlaştırılmış hissedecektir. Verdiği emeğe değmediği tavırlar görüyorsa, belki beş yıl, belki on yıl, belki o beş yıl sonra bu evcimen kocayı, karısının hiçbir istediğini yapmayan, sinir krizi geçiren, anti depresan ilaç kullanan, beklenmedik bir anda kontrolden çıkan öfkesini dindirmek için, olmadık zamanlarda hastanenin aciline gidip avil serum takdıran bir adam haline gelir.
Şaka yapmıyorum. Evcimen erkek ısrarcı değildir. Kanaatkar yaklaşacaktır. Bu yüzden rahatsız olduğu hususları dile getirmez. Amma kendisi bile farketmeden birikir.
Ne zaman patlayacağını da hiç kimse kestiremez. Kendisi bile.
Ey hanımlar, kocanızın aile ziyaretlerini engellemek büyük sorunlara neden olur. Kocanız dan gelen taleplere de kayıtsız kalmayın. Kocanızın yanında olun.
Not: Yaşanmış olaylar tecrübedir.
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net
0 notes