Annem sevinip duruyor ben de cinnet geçiriyorum dkdkd. Bu maç böyle bitsin nişana galatasarlıları çağırmayacağım dedim, tüm anne tarafı galatasaraylı. Kavga çıkardım dkxkxkxk. Siktimin fetö evlatları
Annem Galatasaraylı balkona geldi, çocuğu olan vardır rahatsız olan vardır falan dedi djdjdjd. Dedim uyansın beni bağlamaz kızıyor şu an bana dkdkxjxk.
Dün akşam babam alışverişe gidelim dedi, yorgunum son iş günüm yoğundu, yok dedim. Sonra annem geldi, baban üzülüyor alışverişe çıkalım dedi, tamam dedim. Gittik bana ayakkabı giyecek falan aldık, ihtiyacım da yoktu. Sonra yüzleri güldü.
Anne baba olmak değişik bir şey. Çok üzülüyorlar ben gidiyorum diye, bir gecede ansızın istanbuldan Antep’e iş değiştirme kararı alınca tabi hızlı oldu. Alışamıyorlar. Neyse istediğim yere 228, Divriği’ye kuzenlerime de yakın olurum 402 km. Her cuma akşamı bir yola çıkarım.
İşten ayrılırken insanlara söyleyince de çok şaşırıyorlar ve çok büyük karar falan diyorlar istanbuldan çıkmak bilmem ne. Boş yapıyorlar. Ferdi de çıktı gitti ona üzüldüm. Bak aklıma geldi yine üzüldüm. Ama delikanlılar kendi adına yalnızca heyecan duyar, bi ara delikanlılığın kitabını yazıp size de ücretsiz vericem.
Teams grubu kurmuştum 4 atlı 1 tatlı diye. Grupta tek kız vardı tatlının o olduğunu düşüyordu. Ancak yanılıyor. Ve şimdi işten ayrılınca dedim abimi bir darlayayım
Eee dedim anlat yeni bir güne nasıl uyanılır, ne dese beğenirsin; “yüzümü bir kaç kitap eskittiğinden beri yeni şeylere değil tükenmiş şeylere inanıyorum”.
Şunu buraya yazayım da sonra kendime anlatmayı unutuyorum. Ben niye anlatmıyorum lan artık, vaktinde kapansın diye uğraştığım aklımın bir bölümünün yokluğundan şikayetçiyim şimdi haralde. Gerçi şikayet değil bu, kendimi garipsiyorum sadece. Neyse en büyük FENER.
Moskova benim içimde düşünen bir şey artık. Bir şey, öyle uluorta önünü ardını sakınmadan konuşan bir şey. Şehirler konuşur, şehirlerin bir karakteri vardır. Okuduğum şeyleri anlarken biraz da onlar gibi olmuşum, bir fikir almaktan, öğrenmekten bahsetmiyorum; tamamen onun gibi olmaktan. Bir parçanın ona dönüşmesinden bahsediyorum.
İyi ki de olmuş. Ölümle soluklanan beyaz bir şehir var içimde, Paris gibi değil mesela. Sokaklarımdan giyotin geçmedi benim, troykalarla ölüm kol gezer caddelerde bir türlü ölemeyen, ölümü arzulayan bir fikir gibi Moskova.
Bazen nasıl direndiğimi soruyorum kendime, dayanamayan ve isyan bayrağı açanları görünce. Moskova, hiçbir durağı olmayan bir şehir, kimse sokakta öylece beklemez mesela, soğuktur ve kimsecikler gelmez sadece gelip geçerler.
İşte beklentisizliği bana Moskova öğretti. Şimdi bir Parisliye Moskova’nın daha güzel ve olduğunu çünkü yaşamsızlığın sunduğu alanın daha geniş ve güvenilir olduğunu anlatmaya çabalıyorum.
Kışın en güzelini caddelerine sereceğim, kimse kalmadığında daha berrak bir hal alıyor yaşamak.
Bende bir kin var, düşüncem cehennem sıcağı. Biraz ısınsa donukluğu geçer bazısının. Öyle somut geçmiyor bak benim hayatım, madem ki somut geçmiyor; fiiliyattan, ruhla ilgisi olmayandan faz bulup nasıl da soyut davranabiliyor insan?
Hiçbir kaygım olmayışını kutlamak isterken çok da hayatı anlamlandıracak bir şeyim olmayışıyla yüzleşiyorum ve buna gülüyorum. İşte bu bıçaktır kavradığım öyle hiçbir duygu da gevşetmiyor parmaklarımı.
Ben mesela trajedilerden uzağım, öyle bir kod yazmışım ki aklıma; sinirimi bile bozamıyor beni yere serebilecek şeyler eskiden. Bugün yine bir kriz anında aklımda canlanan bir sahneden bahsedeyim örneğin; top elimde havadayım, pozisyonu sağ elimle çok şık bitiriyorum ve havada diyorum ki Lebbeyk. Anlamını bilmiyordum, sahnede o sözü kim dedi bilmiyorum ama lebbeyk demek öyle içimden geldi yüksek ama çok yüksek sesle. Anlamına baktım geniş anlamı “buyur ey Rabbim huzuruna geldim…her şeyimle teslim oldum.”
Lebbeyk. Kaderime teslimim, kendime kendim olduğum için teslimim. Her beklentiyi ekarte eden kendim için kendime teslimim. Sinir bozucu olmam biraz da Lebbeyk oluşumdan.