Don't wanna be here? Send us removal request.
Photo

-Benim hâlim ne olacak böyle, olamamaktan yoruldum... -Ustana güveniyorsan kütük gibi ol. -Ustama güveniyorum ama benim eksiklerim, günahlarım? Cevap tokat gibi geldi: -Kütük bunu düşünür mü?
8 notes
·
View notes
Quote
Başkasında eksik görmediğimiz gün tamam oluruz belki de.
Serdar Tuncer (via 1-yolcu)
97 notes
·
View notes
Photo

Ah be nefsim! Sende yalancısın. Lafa gelince derviş,amele gelince kör cahilsin. Bilinmezlikle dolu her bir zerren Ne kadar daha böyle süreceksin Yanmadan pişmek olmaz. Uyan! Uslan! Yan ve piş..! Abdiacizim
4 notes
·
View notes
Photo

Bir seccade bile eskitemediğin şu fani dünyada kim bilir ne çok günah biriktirdin ey abd-i aciz Merak etme seninde üstünde otlar bitecek elbet ..
8 notes
·
View notes
Photo

Ey bir emre hazırlanan simsiyah gecede Karanlığı emip emip de gebe kalan Ey her depremden sonra biraz daha doğrulan Herkesin Veba girmiş bir şehrin hem halkı Hem seyircisi olduğu bir günde Ey düştüğü yerden kalkmaya hazırlanan ülke. Her damlası bir zafer müjdecisi Bir posta eri gibi Yağmur yüzümüze değince Çıkacağız yola. Çıkacağız yola Hesap günü gelince Yağmur yüzümüze değince Güneş bir mızrak boyu yükselince. Erdem Bayazıt
0 notes
Text
Bir insan sabah kıyafetini giyerken niyet ederek “Ya rabbi, örtünmeyi farz kılmışsın. Bundan dolayı, emrini yerine getirmek için giyiniyorum" diyerek niyet etmelidir. (Bu niyet ile giyinme ahiret seryamesi olan salih amele dönüşür.)
| Gavs'ı Kasrevi (k.s.)
28 notes
·
View notes
Photo

Ne vakit meyve yerken çekirdeklerini görsem sanki Rabbim, “Arkası var korkma, bitmez” diye ders veriyor gibi düşünürüm..
Bekir Develi
151 notes
·
View notes
Text
Ey eleştiri hastası! Yeteri kadar eleştirdin.Biraz onu bırak da yeni bir değer ortaya koymaya bak.Eleştiren olmadan çık da, eleştirilen ol.Eleştirinin yıkamayacağı kahramanlık düzeyine eriş.
| Diriliş Muştusu, Sezai Karakoç
9 notes
·
View notes
Text
Soru
Güzel olan mı hayırlıdır, hayırlı olan mı güzeldir?
Bu soru, bir hastane odasında ‘hastalık da bir nimettir’ dediğim anda doktor arkadaşların yüzlerinde oluşan şaşkınlıktan doğdu. Cevabı gayet basit: hayırlı olan güzeldir.
Hiç düşünmeden ifade ettiğiniz anda cevabı gayet basit olan bu soru, biraz düşünme gafletinde bulunursanız, pek çok hemcinsinde olduğu gibi yeni pek çok soruyu doğuracak bir tehlike potansiyeli taşıyor.
Güzel nedir, hayırlı ne demek?
Bir şey güzel olmadığı halde hayırlı olabilir mi, yahut hayırlı olmadığı halde güzel olabilir mi?
Ben bence güzel olanı mı istiyorum, benim için hayırlı olanı mı?
Güzel olduğuna vehmettiğim için istediğim şeylerde hayırsızlık, çirkin olduğunu zannettiğim için sakındığım şeylerde hayır olabilir mi?
Güzel ama hayırsız bir şey hakikatte çirkin; çirkin ama hayırlı bir şey hakikatte güzel değil midir?
Güzel ve çirkin, hayırlı ve hayırsızın benim aklımda ve kalbimdeki mihengi ne?
Bu sorulara ihtimamla dikkat kesilip samimiyetle cevap verdiğimiz anda aslında kendimizi kandırdığımızı fark edeceğiz. Şöyle ki: bilgi, tecrübe ve zanlarımızdan hareketle bir ‘güzel’ tarifi yapıyoruz. Kendimize bile fark ettirmeyecek ustalıklı bir manevra ile o güzelin adını hayırlı koyup, hayırlıya talip olduğumuz bahanesi ile güzeli istiyoruz. O sözüm ona güzelin bizim için hayırlı olmayabileceği aklımıza gelmiyor. Aslında hayırlı olanı değil; kendimiz için hayırlı olacağına inandığımız şeyi istiyoruz. Bir meçhule razı olmaktansa bir malumu talep etmek daha kolay geliyor. İstediğimiz gerçekleşmediğinde yahut aksi gerçekleştiğinde en mütevekkilimizin dahi 'olanda hayır vardır’ sözünü dilinin ucuyla söyleyip geçiştirivermesi işte bundandır.
Neden böyle peki?
Mihengimiz yanlış!
Güzelliğine bütün insanların mutabık olduğu iki nimetten, sağlık ve zenginlikten yola çıkarak açalım mevzuyu.
Nice insanlar vardır ki kendilerini cennetten mahrum cehenneme mahkum edecek bir hayat yaşayabilmeyi, mal ve mülklerinin çokluğuna borçludurlar. Nice insanlar da vardır ki bedenlerindeki sıhhat olmasa, işlemeyi adet haline getirdikleri günahlara takat getirmeleri mümkün olmayacaktır. Hastalığı sebebiyle günah işlemeye güç yetiremeyen, fakirliği sebebiyle istese bile günaha imkan bulamayanları hatırlayalım bir de.
Kişinin dünyasını mamur ederken ahiretini harap eden bir şey için güzel ve hayırlı; dünyasını harap ettiği halde ahiretini mamur eden bir şey için de çirkin ve hayırsız diyemeyiz. Bunu şu şekilde ilkeleştirmek sanırım mümkün:
Ölçüsü dünya olan kişinin hayırdan anladığı, kendisi için güzel olandır.
Bu kişiler kendisi için güzel bir netice yoksa olan şeylerde gizlenen hayrı göremezler.
Ölçüsü öteler olan kişinin güzelden anladığı kendisi için hayırlı olandır.
Bu kişiler de olanda hayır olduğuna inandıkları için olan şeylerde çirkin göremezler.
Soruyu şöyle sormalı o zaman: Ben, kendisi için güzel olana hayırlı diyenlerden miyim; hayırlı olanı güzel görebilenlerden miyim?
Diyebilirsiniz ki zenginlik ve sıhhatini hayır yoluna kullanarak kendisine ahiret akçesi yapabilecek kişinin bunları istemesinin ne mahzuru var?
Hiç bir mahzuru yoktur. İtirazım hayırlı olacağı için değil, güzel olduğu için istenmesinde. Çünkü bunları güzel olduğu için isteyen kişiye fakirlik ve hastalık çirkin gelir, hayırlı olduğu için isteyen kişinin nazarında hastalık ve fakirlik de güzeldir.
Söylesenize Allah aşkına:
Fakirlikten doğan tevazuu satın almaya hangi zenginin malı yeter?
Hastalığın insana verdiği acziyet ve mahviyet bir sıhhatlinin kaç yıl ibadeti ile ele geçer?
O'nun (c.c.) çirkin işi yoktur dostlar, bizim güzel göremeyen gözümüz vardır.
Olmasını istediklerimiz hususunda değil sadece, olanı yorumlama konusunda da bu sağlam mihenge muhtacız. İnsan daha güzel olsaydım keşke der; daha akıllı olsaydım. Güzellik ve akıl birer nimettir zira.
Halbuki çirkin olmak, günaha güzellerden bir adım daha uzak olmak demektir ki bu çok güzeldir. Üstelik laf aramızda hiç bir çirkin güzelliğinin farkında olan bir güzel kadar çirkin değildir.
Akıl bahsinde de aynı… Akıllılar daha akıllı olmanın hayalini kurarlar; deliler daha deli olmanın derdine düşmeyecek kadar akıllıdırlar. Bu köşenin yazarı, deli olmanın kolay zırva bulmanın zor olduğunu bilmesine rağmen, deli olmayı, akıllı olmaktan daha çok istemektedir.
Latife bir yana, sağlık, zenginlik, güzellik, akıl hepsi birer nimettir. Hayra kullanılıp, hayra harcandığı vakit insana ahiret akçesi olurlar. Fakirlik, çirkinlik, hastalık, akılsızlık da asla nikmet değildir.
Türk Dil Kurumu nimeti iyilik, lütuf, ihsan, yararlanılan imkan diye tarif ediyor.
Nikmetin ne olduğunu ise ancak Osmanlıca lügatlerde bulabiliyoruz: şiddetli ceza.
Kendisinde hayır olmayan zenginlik, sıhhat, güzellik, akıl zahiren nimet gibi dursa da hakikatte nikmettir.
İçinde hayır gizlenen fakirlik, çirkinlik, hastalık, çok akıllı olmamak ise zahiren nikmet gibi dursa da hakikatte nimettir.
Güzel olduğunu düşündüğümüz için hayırlı olduğuna vehmettiğimiz şeyleri değil; çirkin olduğunu zannetsek bile bizim için hayır murad ettiği şeyleri isteriz Rabbimiz'den.
Çünkü biz biliriz ki: güzel olan her zaman hayırlı olmayabilir; fakat hayırlı olan mutlaka ve daima güzeldir.
-Serdar Tuncer
10 notes
·
View notes
Text
Korkma zor değil Korkma korkma zor değil İyi bir alışkanlık edindiyse kalbin Kork ama umut et zor değil.
| Cahit Zarifoğlu - Şiirler
43 notes
·
View notes
Photo

Canlı bir kitapsın, yazarı Mevlâ Açık dur, kitaplar seni okusun. Yüzünde şavklansın nazarı Mevlâ Eğilsin mehtaplar seni okusun. Kasırga ol, döne döne zikir et Her nefese on bin misli şükür et Şüphe burgacında Hakkı fikir et Uyansın girdaplar seni okusun. Erisin geceler gündüze gel ki Kalmasın tek engel bir düze gel ki Secdede Rabb’inle yüz yüze gel ki Minberler, mihraplar seni okusun. ‘Ezel’in, ‘ebet’in şifresi sende Menfinin, müspetin şifresi sende Çözülsen de olur, çözülmesen de Sorular, cevaplar seni okusun. ~Abdurrahim Karakoç ~
2 notes
·
View notes
Photo

Ubâde (r.a) anlatıyor: "Yermûk Savaşı'nda adamın biri Hâlid b.Velîd b.Velîde (r.a) - Şu Rumlar ne kadar çok ve müslümanlar da epey az! dedi . Bunun üzerine Hâlid (r.a) -Bilakis Rumlar ne kadar az ve müslümanlar ne kadar da çok! diye karşılık verdi ve şöyle devam etti: -Ordudaki askerlerin sayısı yapılan manevi yardımlarla artar ve bu yardımların kesilmesiyle de azalır. Yoksa fazlalık adam sayısının artmasıyla değildir. Vallahi, düşmanların sayısı ne kadar artarsa artsın; bu önemli değil ancak atım Akşar'ın tırnaklarının aşınmasını ne kadar isterdim. Hâlid'in atının tırnakları çok yürümekten aşınmış ve neredeyse ayaklarında tırnak diye bir şey kalmamıştı." (İbn Cerîr et-Taberî, Târîh, 2/594)
2 notes
·
View notes
Text
Aşk esarettir. Aşık olmadan maşukunu iyi seç. Aşık maşukun esiridir. ~ Muhammed Saqi El-Hüseyni ~
2 notes
·
View notes
Photo

~ Tasavvuf Düşmanlarını Tanıma Kılavuzu
FETÖ'nün ihaneti üzerinden diğer cemaat ve tarikatlara potansiyel tehlike muamelesi yaparak saldıran bir güruh var. Buldukları her mikrofondan, gördükleri her kameradan, tuttukları her köşeden tasavvuf ehline hunharca saldıran bu güruhu kabaca beş ayrı gruba ayırabiliriz.
1) Bilmeyenler
Bunlar en masum ve nispeten mazur olanlar. Konuya dair hiçbir bilgileri yok, ama sabit bir fikirleri vardır. Mevlana'ya, Yunus'a, Abdulkadir Geylani'ye laf söyletmezler ama tarikatlara verip veriştirirler. Zihinleri şöyle çalışır: FETÖ bir kişinin arkasından giden insanlardan oluşan bir yapıdır ve devleti ele geçirmeye çalışmıştır. Tarikatlar da bir kişi ve arkasından giden insanlardan oluşur, o zaman onlar da devleti ele geçirmek isteyebilirler. Bu kadar basit…
Bunların karşısına çıkıp, yahu bir adam şarap içip cinayete teşebbüs etti diye, üzüm bağının önünden geçen her insana katil mi diyeceğiz deseniz, mesele bir kaç haftalığına kapanır. Çünkü, içinde üzüm, cinayet, katil, bağ, şarap, FETÖ, tarikat ve ‘bir kaç hafta’ geçen cümleyi muhakemelerinde bütünlemeleri bir kaç haftalarını alır.
2) Radikal laikler
Bu arkadaşların dinle bütün ilişkileri Teşvikiye Camii'nin avlusundan ibarettir. Bir de eve gelen gündelikçi kadının başörtüsü. Dine ve dindara hayatın hiçbir alanında tahammülleri yoktur. Ezanın Türkçe okunduğu zamanlar benim içimde ne kadar kapanmaz ve büyük bir yaraysa, onların içinde o kadar büyük bir iftihar ve özlemdir. AK Partili yıllarda tamamen seküler endişelerle tutmak zorunda kaldıkları dilleri, 15 Temmuz'la birlikte çözülmüştür. Çünkü devletin her kademesinden Müslümanların ayıklanması gerektiğini yüksek perdeden söyleyebilmek için artık sağlam bir bahaneleri vardır. Üstelik dine olan düşmanlıklarından değil, devlete ve ulusa olan bağlılıklarından(!). Sevsinler sizi…
3) Tasavvuf münkirleri
Tefsir okumaz, sünneti küçümser, hadis-i şerifleri yok sayar, Kur'an 'apaçık bir kitaptır’ bize yeter derler. Tasavvuf ehlini, bir zata kudsiyet atfedip onun etrafında halkalandıkları için şirkle itham ederler.
Tefsir yazarlar, bize yetecek kitabın, nasıl yettiğini anlamamız için kitaplar yazarlar, etraflarında halkalanan insanlara 'Allah'la aranıza kimseyi koymayın’ diye nasihatte bulunurlar. Bunlar bir başkasına müritlik etmeye karşıdırlar, esasında başkalarına mürşitlik etmekle alıp veremedikleri yoktur. Mürit olunmadan mürşit olunabilseydi kendilerine bir tekke kurmakta beis görmezlerdi.
FETÖ ile tarikatlar arasındaki büyük farkı bu güruh içinde en iyi bunlar bilir. Buna rağmen, dün kıyıda köşede cılız sesle mırıldandıkları şeyleri bugün FETÖ bahanesiyle, çok seyredilen televizyonlarda bağırma fırsatı bulmuşlardır. Fırsatı kaçırmazlar. Mürşitlere laf ettikleri her programdan sonra müritlerinin artma, 'Bize Kur'an yeter’ dedikleri her tartışmadan sonra kitaplarının satma ihtimalinin arttığını bilirler.
4) Kripto Fetöcüler
Tehlikelidirler. Bunların niçin tarikat düşmanlığı yaptığını anlamak için biraz eskiye gitmek gerekir. Hezimetin öncesine yani, güya 'hizmet camiası’ oldukları yıllara… Diğer bütün cemaat ve tarikatlara aleni tavırları vardı. Özellikle tasavvuf ehline buldukları her fırsatta zulmettiler.
AK Parti ile ters düşmeye başladıkları zaman birden bire yurtlarına, okullarına tasavvuf büyüklerinin isimlerini vermeye başladılar. Hediyeler gönderdiler, biz kardeşiz mesajları verdiler. İhtiyaçları vardı zira.
Başlarına gelecek muhtemel bir sıkıntıda kendileriyle birlikte iktidara karşı duracak cepheyi genişletmek istiyorlardı. Yahut Pensilvanya'dan gelecek halifeye karşı oluşacak cepheyi daraltıyorlardı. Olmadı, tutmadı. Bunların ne mal olduğunu bilen irfan mektepleri ya uzak durdu, yahut şerlerinden emin olmak için yaklaşıyormuş gibi yaptı, o kadar. 17 Aralık sonrası başlarına gelecek akıbeti iyice sezmeye başlayınca diğer cemaat ve tarikat ehline dönüp ikaz kılıflı tehditlerle 'sıra size de gelecek’ demeye başladılar.
Bugün, tasavvuf düşmanlığı yapan güruhun içindeki FETÖ kriptoları, bir yandan tarikat ve cemaatleri geleceğin FETÖ'sü diye takdim edip üzerlerindeki baskıyı artırmaya çalışırken, diğer yandan 'biz size dememiş miydik’ diyerek mazlumluklarına (!) yancı bulmaya çalışıyorlar.
5) Recep Tayyip Erdoğan düşmanları
Hadisenin bam teli işte tam da burası. Çünkü hem tasavvuf düşmanı güruhun ilk dört sınıfına mensup kişiler var burada, hem de onların tamamen dışında başka heves ve hayalleri olan bambaşka kimseler. Mevzi geniş.
Basit bir hesap yapıyorlar: AK Parti'ye oy veren, Reis'i sevip dua eden, mesele devlet ve millet olunca meydanları dolduran kitlenin en az yüzde yetmiş beşi ya bir tarikat ve cemaatin mensubu, ya müntesibi, yahut muhîbi, hiçbiri değilse bile, onlara kem söz söylenip yan bakılmasından rahatsız olan insanlar.
Tarikat ve cemaatlerin mensupları arasında sıra bize de mi gelecek endişesinin büyüyüp yayılması, hesapta Tayyip Erdoğan'ın arkasında saf tutan işte bu kitlenin zayıflaması manasına geliyor ve bu adamların ekmeğine yağ sürüyor. Bunun için yüklendikçe yükleniyorlar. Motto belli: Yalnızlaştır, mağlup et!
En kapsamlı ve zekice çalışanlar bunlar. Yaptıklarıyla milyonlarca insanı tedirgin ediyorlar, FETÖ'ye destek oluyorlar, CHP'nin ağzına sakız veriyorlar, 'ya şimdi de yanılıyorsan’ deyip Cumhurbaşkanının üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışıyorlar. Bir taşla on kuş…
Diyeceğim o ki; birisi çıkıp da safiyet ve berraklığı ondört asırla perçinli tasavvuf yolunu bu karanlık yapı ile herhangi bir şekilde mukayese etmeye kalkarsa kendinize şu soruyu sorun: Bu kişi bu beş sınıftan hangisine mensup, devlet, millet ve Reis'le derdi ne?
Bu kadar mı, bir altıncısı yok mu diyeceksiniz. Var ama ayrıca bir paragraf açmaya değer mi bilmem.
Radikal laik olmadığını bildiğimiz, kripto FETÖ'cü olmadığını tahmin ettiğimiz, tasavvuf münkiri olmayacak kadar akıllı olduğunu zannettiğimiz, eski dostluğun hatırına Reis'e düşmanlık etmeyeceğini umduğumuz, bir tek kişiden oluşan bir altıncı sınıf daha var.
Ona da kısaca Hüseyin Besli diyoruz.
Not: Kendisi çıkıp tevazu gösterir 'benim için ayrıca bir başlık açmayın’ diyecek olursa, nezaketen ve iltifaten 'bilmeyenler’ grubuna dahil edilmesinde bir mahzur yoktur.
Serdar Tuncer
31 notes
·
View notes